Irak'ta seçimleri kaybedenler sonuçların iptal edilmesini talep ediyor

Sadr Kazımi’nin evine yapılan saldırının faillerinin ortaya çıkarılması gerektiğini vurguladı. Şii partiler Yeşil Bölge önünde protestolar düzenledi.

12 Kasım’da seçim sonuçlarının iptal edilmesi talebiyle Bağdat’ta düzenlenen gösteriler (AFP)
12 Kasım’da seçim sonuçlarının iptal edilmesi talebiyle Bağdat’ta düzenlenen gösteriler (AFP)
TT

Irak'ta seçimleri kaybedenler sonuçların iptal edilmesini talep ediyor

12 Kasım’da seçim sonuçlarının iptal edilmesi talebiyle Bağdat’ta düzenlenen gösteriler (AFP)
12 Kasım’da seçim sonuçlarının iptal edilmesi talebiyle Bağdat’ta düzenlenen gösteriler (AFP)

Irak’ta 10 Ekim’de yapılan seçimler, nihai sonuçlar açıklanmadan önceki son aşamaya girdi. Yüksek Federal Mahkeme’nin vereceği karar görünüşe göre Şii partilerden seçimi kazananlar ile kaybedenler arasında ciddi bir bölünmenin olduğu bu süreçte ülkenin 2003’ten bu yana karşılaşacağı en tehlikeli kriz olacak.
Seçimi kaybeden Şii partilerin yüzlerce destekçisi dün Bağdat’taki korunaklı Yeşil Bölge’nin Cumhuriyet Köprüsü’ne ve asma köprüye bakan kapılarına yöneldi ve seçim sonuçlarının iptal edilmesi talebiyle gösteriler düzenledi.
DPA’nın haberine göre, Fetih Koalisyonu, Bedir Örgütü, Asaib Ehlil Hak, Irak Hizbullah Tugayları, Ulusal Hikmet Akımı, Nasr Koalisyonu ve Kanun Devleti Koalisyonu gibi Şii parti ve grupların destekçilerinin parlamento seçim sonuçlarının iptali için Yeşil Bölge yakınında düzenledikleri gösteri ve oturma eylemleri ikinci ayına girdi. Nitekim söz konusu seçimde Şii din adamı Mukteda es-Sadr’ın liderliğindeki Sadr Hareketi büyük bir ilerleme kaydetmişti. Seçim sonuçlarının iptalinin talep edildiği gösterileri ve oturma eylemleri sevk ve organize eden komite, dün (Cuma) yaptığı açıklamada, Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği’nin “Iraklıların kaderini ve geleceğini hiçe saydığını’’ ve “son nefesini hala ertelediğini” kaydetti. Protestolarda gösterilen kararlılığın seçim manipülatörlerini her geçen Cuma daha da zor durumda bıraktığı belirtilen açıklamada onurlu yargının temyiz davalarını çözmeye devam ettiği ve çoğu zaman şikayetçilerin ve haklarının yanında yer aldığı ifade edildi.

Irak’ta güvenlik önlemleri arttırıldı
DPA’nın haberine göre, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin Irak Özel Temsilcisi Jeanine Hennis Plasschaert’in görevinin durdurulması, sınır dışı edilmesi ve BM Irak Misyonu’nda görev yapan tüm kadroların değiştirilmesi için BM’ye çağrıda bulunulması gerektiği vurgulandı. Açıklamada, bu talebin hileli sonuçlarını reddeden kitlelerin değil, aynı zamanda bütün Iraklıların talebi olduğu ifade edildi. Irak makamları dün sabah erken saatlerden itibaren göstericilerin hareketini kolaylaştırmak ve güvenliklerini sağlamak amacıyla güvenlik önlemlerini artırdı ve bazı köprü ve yolları trafiğe kapattı.
Seçim Komiserliği önceki gün (Perşembe) Komiserlik bünyesindeki Hukuk Birimi’nin talebi üzerine parlamento seçim sonuçlarına karşı çıkan parti ve adayların itiraz ettiği bütün seçim merkezlerinde elle oy sayım işlemini tamamladı.
Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr ise dün yaptığı açıklamada, Başbakan Mustafa el-Kazımi’nin konutuna silahlı insansız hava aracıyla (SİHA) düzenlenen ve Kazımi’nin korumalarının yaralandığı saldırıyla ilgili soruşturmaların gidişatının kamuoyu ile paylaşılmasını talep etti.
Sadr, Twitter hesabından paylaştığı mesajda, “Devletin saygınlığı göz ardı edilmemelidir. Başbakan’ın konutuna yapılan saldırı açıkça ülkenin egemenliğine ve saygınlığına yapılmıştır ve Irak’ın güvenliğini tümüyle sarsmayı ve fitne çıkarmayı hedeflemiştir. Buradan hareketle bu dosyayla ilgili soruşturmaları açıklamak, bu terör eylemini gerçekleştiren teröristleri tutuklamak ve onlara münasip ve cezalarını vermek bizim için bir gereklilik haline gelmiştir” ifadelerini kullandı. Kazımi’ye yönelik suikast girişimiyle ilgili şüpheler seçimleri kaybeden Şii partiler üzerinde yoğunlaşıyor. Irak’ta ABD’nin 2003 işgaliyle birlikte yaşanan değişikliğin üzerinden 18 yıl geçti. Siyasi partilerin tümü daha önce Irak’ın en yüksek dini mercii Sali es-Sistani’nin ikamet ettiği Necef’ten yapılan açıklamayı belirleyici olarak kabul ederdi. Irak’ın üç ana bileşenini (Şii-Kürt-Sünni) temsil eden partiler ve gruplar aynı zamanda yargının verdiği kararları kabul ederdi. Ancak bugün bu partiler ne yargının kararlarını ne de Necef’in kararını kabul ediyor. Her parti, kendini en çok zarar gören taraf diye niteleyerek, kendisine ‘insaf edilmesini’ istiyor.
Herkesin bugüne kadar bağlı olduklarını dile getirdiği Necef’teki Yüksek Dini Merci’den yapılan açıklamalara bugün artık kulak verilmiyor. Sistani’nin temsilcilerinden biri yaklaşık iki sene önce Kerbela kentinde verdiği bir Cuma Hutbesi sırasında “Merci’nin sesi kısıldı ve halen kimse onu dinlemiyor” dedi. Bu açıklama Sistani’nin Irak’taki siyasi elitlerden memnun olmadığının bir ifadesiydi. Buradaki siyasi elitlerden kasıt Şii elitlerdir. Çünkü Yüksek Dini Merci Sünni ve Kürtlerin değil, Şiilerin taklit merciidir. Ancak Sünniler ve Kürtler de Necef’ten yapılan açıklamalara daima bağlı olduklarını belirtirler. Bütün siyasi partiler Yüksek Dini Merci’den yapılan açıklamaları kabul ettiğini ifade etmesine rağmen siyasi çalışmaları bu açıklamalarla uyuşmuyor. Bu da Yüksek Dini Merci’nin kapılarını siyasilere kapatmasına sebep oldu. Sistani 2015’ten bu yana ülkedeki üst düzey siyasilerden hiçbirinin görüşme talebini kabul etmezken, BM Genel Sekreteri'nin Irak Özel Temsilcisi Jeanine Hennis Plasschaert ve ondan önceki BM yetkilileriyle görüşmüştü. Sistani’nin yolundan gittiklerini söyleyen partiler bugün Plasschaert’i seçimlere hile karıştırma ve süreci manipüle etmekle suçluyorlar.

Siyasi rejimin son savunma hattı
Irak yargısı şu anda ülkede siyasi rejimin son savunma hattı sayılıyor. Fakat yeni bir değişimle birlikte tüm taraflar kendilerini haklı görüyor. Dolayısıyla da yargının kendisine sunulan delil ve veriye göre değil, kendi istekleriyle uyumlu kararlar almasını istiyorlar.
Halihazırda Yüksek Seçim Komiserliği seçim sonuçları sebebiyle zor durumda. Fakat Komiserlik bünyesindeki Hukuk birimi ve Federal mahkeme de seçimi kazanan ile kaybedenlerin sert iradeleri sebebiyle seçim sonuçları yüzünden zor durumda bulunuyorlar. Sonuçların Federal Mahkeme’ye ulaşmadığı doğru ancak en fazla on gün içinde bu sonuçlar ulaşacak. İşte o zaman seçimi kaybedenler sokakta gerginliği tırmandıracak. Ülkedeki siyasi rejimin bir parçası olan Yüksek Federal Mahkeme 2010 ve 2014 yılları arasında ‘en büyük meclis bloğu’ içtihadı sebebiyle siyasi çatışmaların ortasına düşmüştü. Bugün ise 2003’ten bu yana en tehlikeli sorunla karşı karşıya.
Krizin şiddeti sebebiyle Federal Mahkeme’nin seçim sonuçlarını kısmen onaylama seçeneğine başvurup başvurmayacağı sorusunu yanıtlayan hukuk uzmanı Ali et-Temimi, “Federal mahkeme ilk seçimden son seçime kadar eski seçimlerde işletilen tüm prosedürleri inceliyor. Anayasa ve kanuna uygun olup olmadığına bakıyor. Böyle bir onaylama sonuçlara anayasal sıfatı kazandırır. Federal Mahkeme’nin bu kapsamlı incelemesi herhangi bir temyiz ve itiraz olmaması içindir. Çünkü Mahkeme kamu düzeninin bir parçası ve vatandaşların haklarının anayasal bekçisi konumunda. Federal Mahkeme ya seçim sonuçlarını tümüyle onaylayacak ya da 2018’de yaptığı gibi bir kısmını onaylayacak (zira o dönem haklarında cezai kısıtlama bulunanları uzaklaştırmıştı) veya sonuçları onaylamamak için yeterli ölçüde anayasal ve hukuki ihlallerin ve itirazların olduğunu beyan edecek” ifadelerini kullandı.



ABD'nin Hamas'a yönelik çelişkili tutumunun arkasında ne yatıyor?

Hamas savaşçıları, 13 Ekim 2025'te Han Yunus'ta İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli mahkûmları taşıyan otobüslere eşlik ediyor. (DPA)
Hamas savaşçıları, 13 Ekim 2025'te Han Yunus'ta İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli mahkûmları taşıyan otobüslere eşlik ediyor. (DPA)
TT

ABD'nin Hamas'a yönelik çelişkili tutumunun arkasında ne yatıyor?

Hamas savaşçıları, 13 Ekim 2025'te Han Yunus'ta İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli mahkûmları taşıyan otobüslere eşlik ediyor. (DPA)
Hamas savaşçıları, 13 Ekim 2025'te Han Yunus'ta İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli mahkûmları taşıyan otobüslere eşlik ediyor. (DPA)

ABD Başkanı Donald Trump'ın, Hamas'ın Gazze Şeridi'nde ‘şiddet yanlısı çetelerin peşinde olduğunu’ söylemesi üzerine, ABD'nin Hamas'a yönelik tutumu daha belirsiz hale geldi. Gözlemciler bu açıklamayı, Beyaz Saray'ın Hamas'a yönelik söylemini yumuşatma isteğinin bir göstergesi olarak değerlendirdi. Ancak birkaç saat önce, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) bir açıklama yayınlayarak, harekete ‘şiddeti derhal durdurması’ ve silahlarını teslim etmeyi taahhüt etmesi çağrısında bulundu ve Kahire'nin arabuluculuğunda sağlanan ateşkes anlaşmasına desteğini yineledi.

Analistlere göre, siyasi ve askeri kurumlar arasındaki bu belirgin farklılık, son savaşın ardından ABD'nin Gazze Şeridi'ndeki rolünün niteliği ve gelecekteki güvenlik veya siyasi düzenlemelerde Hamas'a karşı sergilenecek açıklığın sınırları konusunda daha derin bir anlaşmazlığı yansıtıyor.

İç baskı

Bu gelişme, ABD yönetiminin kırılgan ateşkes anlaşmasını istikrara kavuşturmaya çalıştığı bir dönemde, Beyaz Saray'ın hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar tarafından Gazze'ye, özellikle de Hamas'a yönelik politikasının niteliğini netleştirmesi yönünde iç baskı altında olduğu bir zamanda meydana geldi.

frgty
ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ekim 2025'te Şarm eş-Şeyh'te imzalanan Gazze anlaşması belgesini elinde tutuyor. (AP)

Washington Post, ABD Savunma Bakanlığı'ndan bir yetkilinin, CENTCOM’un açıklamasının ‘ABD'nin resmi askeri çizgisini’ yansıttığını söylediğini aktardı. Yetkili, ordunun ‘siyasi açıklamalara dayanarak silahlı grupların tanımını değiştirmediğini’ ifade etti.

Ancak Beyaz Saray'a yakın kaynaklar, Trump'ın açıklamalarının ‘yanlış yorumlandığını’ ve onun ‘İsrail güçlerinin kısmi çekilmesinden sonra yerel grupların düzeni sağlamaya çalıştığı Gazze Şeridi'ndeki durum değişimini’ kastettiğini açıkladı. Fox News, bir ulusal güvenlik danışmanının, ‘Trump’ın şiddeti reddeden bazı grupları gelecekteki yerel güvenlik düzenlemelerine dahil etme fikrine açık olduğunu’ söylediğini aktardı.

Bölgesel taraflar için etkileri

Gözlemciler, siyasi ve askeri kurumlar arasındaki bu görüş ayrılığının yeni bir şey olmadığını düşünüyor. Beyaz Saray, son savaşın ardından Gazze Şeridi'nde yeniden denge sağlanmasına imkân verebilecek esnek bir siyasi yaklaşımı tercih ederken, Pentagon, Hamas'ın şiddeti durdurma ve silahlarını teslim etme konusundaki tam taahhüdünü doğrulamadan önce herhangi bir ‘rehabilitasyona’ karşı uyarıda bulunmakta ısrarcı.

Georgetown Üniversitesi'nde ulusal güvenlik üzerine çalışan Prof. Dr. Jonathan Stein, “ABD ordusu uzun vadeli istikrarı göz önünde bulundurarak hareket ederken, Başkan Trump diplomatik ivme kaybolmadan somut sonuçlar elde etmeyi amaçlayan hızlı siyasi mantıkla hareket ediyor. Bu çelişki, müttefikleri, özellikle de Washington'dan daha net bir tavır bekleyen İsrail'i karıştırıyor” ifadelerini kullandı.

fgthy
Hamas savaşçıları, 13 Ekim 2025'te Han Yunus'ta İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli mahkûmları taşıyan otobüslere eşlik ediyor. (AP)

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan herhangi bir açıklama yapılmazken, Beyaz Saray ve Pentagon arasında ateşkesin istikrarını sağlamak ve Gazze Şeridi'ndeki güvenlik sorumluluklarını dağıtmak için mekanizmalar konusunda istişareler devam ediyor. Gözlemciler, ABD'nin ikili söyleminin anlaşmanın hükümlerinin sahada uygulanmasını geciktirebileceğini ve bölgesel taraflar arasında şüphe uyandırabileceğini düşünüyor.

Bu durum, Trump'ın görevdeki ilk yıllarında Suriye, İran ve Afganistan konusunda yaptığı açıklamalar ile Pentagon'un resmi tutumu arasında tekrar tekrar ortaya çıkan çelişkilerle dolu tartışmaları akla getiriyor.

Gazze'ye temkinli bir dönüş ve ateşkesin geleceği hakkında artan sorularla, ABD Başkanı bir kez daha zor bir sınavla karşı karşıya: Ortadoğu'nun güvenliğini etkileyen hassas konularda risk almayı reddeden askeri kurumla, iç desteği kazanmaya yönelik siyasi retoriği nasıl dengeleyecek?


Hamas'a karşı faaliyet yürüten silahlı grubun lideri, uluslararası topluma Gazze halkını koruma çağrısında bulundu

Hüsam el-Astal (Filistin Basın Ağı sayfası)
Hüsam el-Astal (Filistin Basın Ağı sayfası)
TT

Hamas'a karşı faaliyet yürüten silahlı grubun lideri, uluslararası topluma Gazze halkını koruma çağrısında bulundu

Hüsam el-Astal (Filistin Basın Ağı sayfası)
Hüsam el-Astal (Filistin Basın Ağı sayfası)

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus bölgesinde İsrail'in desteğiyle faaliyet gösteren bir milis grubunun komutanı Hüsam el-Astal, Hamas'ın gerçekleştirdiği infaz dalgası sırasında dünyaya Gazze halkını Hamas'tan koruması çağrısında bulundu.

The Times of Israel'in ulaştığı bir videoda el-Astal, ABD Başkanı Donald Trump'a ateşkes sağlamak için gösterdiği çabalarından dolayı teşekkür ediyor, ancak Gazze sakinlerini İsrail bombardımanından kurtardıktan sonra, şimdi onları Hamas'tan da kurtarması gerektiğini ekliyor.

Şarku’l Avsat’ın The Times of Israel’den aktardığına göre el-Astal, “Hamas yüzlerce çocuğu, kadını, genci ve yaşlıyı öldürüyor. Ne suçtan? Askeri bir savaştan terörist bir savaşa geçtik. Bugün Hamas Gazze halkına karşı terör estiriyor, onları RPG'lerle öldürüyor. Hamas yüzde 100 DEAŞ'dır” diyerek uluslararası topluma Gazze halkını Hamas'tan koruması çağrısında bulundu.

sdfrgty
Hüsam el-Astal (ortada), Gazze Şeridi'nde çekilmiş ve Facebook'ta paylaşılmış, tarihi bilinmeyen bir fotoğrafta silahlı grup üyeleriyle birlikte görülüyor. (Hüsam el-Astal'ın Facebook sayfası)

El-Astal, ‘Gazze halkına ve tüm dünyaya mesajında’, liderliğini yaptığı milislerin ‘Gazze Şeridi'ni yönetmeyi veya nüfuz kazanmayı amaçlamadığını’ belirtti.

El-Astal, “Hamas yönetiminden, halka hizmet eden sivil bir hükümete geçmek istiyoruz. Barış istiyoruz, yaşamak istiyoruz. Bugün Hamas ile Gazze Şeridi’ni yönetmek için savaşmıyoruz” ifadelerini kullandı.

Videoyu kaydettikten sonra The Times of Israel ile yaptığı röportajda el-Astal, grubunun Hamas ile savaşmaya devam edeceğini bildirdi.

Hüsam el-Astal kimdir?

Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinin eski bir üyesi olan Hüsam el-Astal, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta Hamas'a karşı çalışan silahlı bir grubun kurulduğunu duyurdu. Han Yunus sakinlerini, onlara yiyecek, su ve barınak sağlayabilmesi için kendi kontrolündeki bölgelere taşınmaya çağırdı.

El-Astal, The Times of Israel'e verdiği demeçte, grubunun Hamas'ın saldırısı altında yaşayan herkesi kabul edeceğini ve herkese yetecek kadar yiyecek, su ve barınak sağladığını söyledi. Önümüzdeki günlerde, yaklaşık 400 Filistinliyi kabul etmek için çalışacağını ifade etti.

asd
Hüsam el-Astal’ın 2000'li yılların başında Gazze'de Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinde görev yaparken çekilmiş bir fotoğrafı (Hüsam el-Astal’ın Facebook sayfası)

El-Astal, silahlı grubunun, Gazze Şeridi'ndeki diğer kasaba ve bölgeler gibi, bu savaş sırasında sakinlerinden tamamen tahliye edilen Han Yunus'un güneydoğusundaki Kizan en-Neccar bölgesinde bulunduğunu belirtti. Bölge, yoğun nüfuslu el-Mevasi bölgesinden yaklaşık iki buçuk kilometre uzaklıkta bulunuyor.

Rafah'ın doğusu ve Han Yunus'un doğu bölgelerinden sorumlu Yaser Ebu Şebab gibi, kendisinin de bu yeni insani yardım bölgesinden sorumlu olduğunu söyledi. Ebu Şebab ile temas halinde olduğunu, ancak bağımsız çalıştığını doğruladı.

El-Astal, İsrail gazetesi ile yaptığı röportajda, birkaç yıl İsrail'de çalıştığını ve daha sonra Filistin Yönetimi'nin Gazze'yi kontrol ettiği dönemde Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinde çalıştığını belirtti.


Deyrizor ‘güvenlik kaosundan’ şikayetçi

Suriye'nin doğusundaki Deyrizor'da bulunan et-Teym petrol sahası (SANA)
Suriye'nin doğusundaki Deyrizor'da bulunan et-Teym petrol sahası (SANA)
TT

Deyrizor ‘güvenlik kaosundan’ şikayetçi

Suriye'nin doğusundaki Deyrizor'da bulunan et-Teym petrol sahası (SANA)
Suriye'nin doğusundaki Deyrizor'da bulunan et-Teym petrol sahası (SANA)

Suriye'nin doğusundaki Deyrizor sakinleri, vilayetteki güvenlik boşluğundan şikâyet ediyor. Bu bölgede suikastlar, yolsuzluklar ya da trafik kazaları gibi olaylar hiç durmaksızın devam ediyor. Yollar, bombardımanlar veya ağır askeri araçların geçişi sonucu meydana gelen tahribat nedeniyle onarıma muhtaç durumda. Buna ek olarak, zamanın etkisi de altyapı üzerinde genel bir yıpranma bırakıyor.

Aktivistler, Deyrizor'daki güvenlik kırılganlığını, Esed rejiminin devrilmesinden bu yana vilayetteki askeri güvenlik sisteminin büyük başarısızlığına ve hükümetin bu doğu vilayetindeki reformlara ilgisizliğine bağlıyor.

Günlük olayların çokluğuna rağmen, petrol sahalarının güvenliğinden sorumlu dört personelin, kendilerini taşıyan askeri bir otobüste meydana gelen patlayıcı infilakı sonucu hayatlarını kaybetmesi, farklı bir şok etkisi yarattı. Olay, Deyrizor ile Mayadin arasındaki yolda, Deyrizor’un doğu kırsalında bulunan Saalu köyü yakınlarında meydana geldi. Bölgedeki aktivistlerin aktardığına göre, bu olay halk üzerinde ayrı bir yankı uyandırdı.

Sharq News ve Suriye'nin doğusundaki durumu takip eden diğer Suriye internet siteleri, olayda hayatını kaybedenlerin isimlerini yayınladı. Bunlar: Salih Ahmed, Ali Eid el-Vavi, Ali Fevaz el-Ahmed ve Eid el-Musa. Ayrıca, Ahmed el-Huseyin, Faris el-Fevaz, Ali el-Fadıl, Yaser el-İsmail, Nahar el-Ali ve Macid Ahmed el-Hadar dahil olmak üzere çeşitli derecelerde yaralanan kişiler de oldu.

Bu kişiler Suriye Savunma Bakanlığı güçlerinin 66. Tümeni'ne mensup. Patlama, Şam saatiyle sabah 8:45'te, et-Teym petrol sahasındaki nöbet görevinden dönerken meydana geldi.

sdfrgt
Dün sabah Deyrizor'daki et-Teym petrol sahasında güvenlik görevlilerini taşıyan bir otobüse tuzaklanan patlayıcının infilak ettirilmesinin ardından çekilen fotoğraf (sosyal medya)

Suriye Enerji Bakanlığı, ‘Deyrizor'da petrol tesisi güvenlik görevlileri ve bir dizi işçiyi taşıyan bir otobüsün dün sabah Deyrizor ve Mayadin şehirleri arasındaki yolda teröristlerin saldırısına uğradığı’ yönünde bir açıklama yaptı.

Suriye resmi haber ajansı SANA, Enerji Bakanlığı'nın Esed rejiminin devrilmesinden bu yana, petrol tesislerinde ulusal üretimi yeniden başlatmak için kapsamlı bir planın parçası olarak petrol ve elektrik altyapısını rehabilite etmeye çalıştığını bildirdi. Enerji Bakanı Muhammed el-Beşir 8 Ekim’de, Deyrizor vilayetindeki et-Teym petrol sahasını ve et-Teym petrol ve elektrik üretim istasyonlarındaki çalışmaların ilerleyişini denetledi.

Deyrizorlu yazar ve araştırmacı Firas Allavi, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, bugüne kadar bombalamanın arkasındaki tarafların veya bombalamadan çıkar sağlayanların kimliklerinin bilinmediğini söyledi. Ancak Deyrizor, başta Suriye-Irak sınırı ve bu sınırın genişliği olmak üzere bir dizi nedenden dolayı güvenlik kaosundan mustarip. Bu durum, özellikle daha önce bölgede bulunan İran milisleri (İran Devrim Muhafızları Ordusu / DMO) gibi sabotajcıların girişine olanak tanıyabilir. Ayrıca, eski rejim yanlısı milisler de bölgede bulunuyor ve bunların eski milislerle temas halinde oldukları ihtimali de göz ardı edilemez.

Allavi, güvenlik kaosuna katkıda bulunan faktörlerden birinin de Deyrizor'un bir dizi DEAŞ unsurunun sığındığı Suriye çölüne açık olması olduğunu düşünüyor. Ayrıca, hükümet güçlerinin kontrolündeki Şam bölgesinin diğer tarafında Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) varlığı, Fırat Nehri'nin karşı tarafındaki unsurların bu bölgeye geçip operasyonlar düzenlemesini kolaylaştırıyor. Terörist operasyonlar düzenleyenler de nehri geçip SDG'nin kontrolündeki bölgelere kaçabilirler.

frgt
Suriye’deki Fırat Üniversitesi'nden üç dekan trafik kazası sonucu hayatını kaybetti.

Deyrizor'daki durumla ilgili olarak sosyal medya platformlarında yer alan bugünkü paylaşımlarda, bölgedeki güvenlik zafiyetini gösteren başka haberler de yer aldı. Bunlardan biri, Deyrizor’un batısındaki Muheymide kasabasında bir benzin istasyonunda çalışırken kimliği belirsiz kişilerce vurularak öldürülen genç Muhammed Ahmed el-Hüveyyen’in ölümüdür.

Ayrıca, Fırat Üniversitesi'den üç dekan, Deyrizor'daki bir programdan dönerken Haseke kırsalının 47. bölgesindeki Deyrizor yolunda bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenler şunlardı: Hukuk Fakültesi Dekanı Muhammed el-Casim, İnşaat Mühendisliği Fakültesi Dekanı Naci el-Ferec ve Fen Fakültesi Dekanı Mahmud Remdan. Kazada bazı öğretim üyeleri de yaralandı.

Bu arada, gazeteci ve aktivist Zeyn el-Abidin dün X platformunda şunları yazdı: “Bugünkü trajedinin yanı sıra, Deyrizor'daki güvenlik ve askeri sistemlere yönelik birçok soru var. Vilayette hırsızlık olayları sürüyor, güvenlik yok, kontrol noktaları sadece göstermelik, bazı güvenlik mensuplarının davranışları utanç verici. Rejim kalıntıları serbest bırakılmaya devam ediyor; son olarak önceki gün, DMO’ya bağlı milislerden bir grup serbest bırakıldı… Nehir yatağı korumasız ve SDG mensupları serbestçe sızıyor. Polis ise yozlaşmış ve kayırmacılık yaygın. Medya için tasarlanan güvenlik kampanyaları, vilayette meydana gelen felaketler karşısında artık etkili değil. Vilayet, gerçek eylemler ve önemli değişikliklere ihtiyaç duyuyor, çünkü mevcut durum ne dostları ne de düşmanları tatmin ediyor.”