Türkiye ve Mısır: İstikşaf ile yakınlaşma arasında gidip-gelen bir ilişki

Mısır ile Türkiye arasında geçtiğimiz Mayıs ayında Kahire’de yapılan keşif görüşmelerinin ilk turu (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Mısır ile Türkiye arasında geçtiğimiz Mayıs ayında Kahire’de yapılan keşif görüşmelerinin ilk turu (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
TT

Türkiye ve Mısır: İstikşaf ile yakınlaşma arasında gidip-gelen bir ilişki

Mısır ile Türkiye arasında geçtiğimiz Mayıs ayında Kahire’de yapılan keşif görüşmelerinin ilk turu (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Mısır ile Türkiye arasında geçtiğimiz Mayıs ayında Kahire’de yapılan keşif görüşmelerinin ilk turu (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

Türkiye ve Mısır arasında iki istikşafi görüşme turu ve dışişleri bakanları arasında iki telefon görüşmesi gerçekleşti. Yıllarca süren çekişme ve anlaşmazlıktan sonra, bazı adımların atıldığına dair ‘övgü içerikli’ açıklamalar yapıldı. Buna karşın bazı tahminlere göre Türkiye-Mısır ilişkileri halen istikşaf (normalleşme ihtimalini araştırma) ile gerçek bir yakınlaşma yolunda ilerleme arasında gidip geliyor.
Kahire-Ankara ilişkileri dosyasını yakından takip eden Mısırlı bir kaynak, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, ülkesinin Türkiye'nin Mısır ile yakınlaşmaya ilişkin son açıklamasına yorum yapmamasıyla ilgili şunları söyledi:
“Mısır, Ankara ve Abu Dabi ilişkileri dosyasındaki hareketliliği bölgesel bir siyasi yatırım ve Mısır ve İsrail ile tek taraflı yakınlaşma niyetinin ilan edilmesiyle Erdoğan yönetimine bölgede inisiyatif sahibi olduğunu gösterme girişiminden başka bir şey olarak görmüyor.”
Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler 2013 yılında gerildi ve iki ülke büyükelçilerini geri çektiler. Ancak büyükelçilikler çalışmalarına devam ettiler. Türkiye'nin Mısır'daki Müslüman Kardeşler (İhvan) yönetiminin düşüşüyle ilgili tutumu ve Mısırlı yetkililerin ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırdığı grubu desteklemesi nedeniyle son sekiz yıldır büyükelçilik çalışmaları maslahatgüzar ve düşük temsil düzeyinde devam etti. İki ülkenin Ticari ve ekonomik düzeydeki ilişlileri de aynı şekilde sürdü. Ankara’nın, iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden başlamasını istediğini açıklamasından bu yana Mısır'ın ‘düşman medya’ olarak nitelendirdiği Türkiye topraklarında faaliyet gösteren bazı televizyon kanallarının yayınlarının durdurulması gibi Mısır meselesine odaklanan ve ilişkilerin yeniden başlaması arzusunu destekleyen bir takım işaretler verildi. Geçtiğimiz Nisan ayında, söz konusu yayınların durdurulmasından sadece birkaç gün sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Mısırlı mevkidaşı Samih Şukri’yi aradı. Yapılan resmi açıklamada, iki bakanın Ramazan ayı vesilesiyle birbirilerini tebrik ettikleri belirtildi. Ardından geçtiğimiz Mayıs ayında Kahire'nin ev sahipliğinde istikşafi görüşmelerin ilk turu gerçekleşti.
Filistin dosyası kapısından, üçüncü kez yakınlaşma girişimlerine işaret edildi ve iki ülkenin dışişleri bakanları arasında geçtiğimiz Temmuz’da Kudüs’teki gelişmeleri tartışmak üzere yapılan ikinci bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Bundan yaklaşık iki ay sonra Ankara, istikşafi görüşmelerin ikinci turuna ev sahipliği yaptı.
Geçtiğimiz Eylül ayından bu yana ilişkilerin yeniden başlatılması dosyasında bir durgunluğun hakim olduğu doğru olsa da Mısır ve Katar uzlaşısının başarısına ilişkin resmi açıklamalar da dahil olmak üzere, bölgede aynı yolda atılan herhangi bir yeni adımı etkileyeceğinden şüphe duyulmayan yeni değişkenler ve hareketlilikler de söz konusu. Bunlar arasında Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfanın açıldığının’ duyurulması, Mısır'ın ev sahipliğinde düzenlenen, ancak Türkiye’nin üyesi olmadığı, güvenilir bir uluslararası mekanizma olan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun başarısı ve bölgeden Avrupa’ya doğalgaz ihraç etme fırsatlarının artmasının yanı sıra Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) üçlü ilişkilerinin istikrar ve stratejisinin pratikte teyit edilmesi, Libya’da 24 Aralık'ta yapılması planlanan seçimler öncesinde ülkede sakin atmosferin sürmesi yer alıyor.
Mısırlı kaynak, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan’ın birkaç gün önce gerçekleştirdiği Ankara ziyaretinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önümüzdeki Şubat ayında Abu Dabi'yi ziyaret etmeyi planladığını açıklamasının etkisini göz ardı edemesek de Mısır ve İsrail için durum farklı. Çünkü Türkiye ile BAE arasındaki uzlaşı yahut anlaşmazlık noktaları ile Türkiye, Mısır ve İsrail arasındaki uzlaşı yahut anlaşmazlık noktaları tamamen farklı.”
Mısırlı kaynak, Şarku’l Avsat’ın Kahire ile Ankara arasındaki bir sonraki adımla ilgili düşüncelerine dair sorusuna, şöyle yanıt verdi:
“Bir sonraki adımı Mısır'ın değil Türkiye'nin atması bekleniyor. Çünkü Ankara, son turda (istikşafi görüşmelerin ikincisi) masaya yatırılanlarla ilgili henüz bir yorumda bulunmadı. Bu yüzden üçüncü tur için herhangi bir tarih belirlenmedi ve temas kurulmadı. Türkiye, bölgedeki dosyaları birbirine bağlamaya çalışırken Mısır, bekleyen dosyaları teker teker sonuçlandırmayı ve bunun bir ciddiyet, süreklilik ve değişim testi olmasını istiyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz Çarşamba günü Ankara'da Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan'ı kabul etti. Görüşmede BAE, Türkiye ekonomisini desteklemek için 10 milyar dolarlık yatırım yapma sözü verdi. Veliaht Prens Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, Ankara ziyaretinden bir gün sonra Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettha es-Sisi ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Mısır Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre telefon görüşmesinde, ‘ikili ilişkiler ve bazı bölgesel ve uluslararası meseleler ile ortak çıkarlar’ ele alındı.
Mısırlı kaynak, Abu Dabi Veliaht Prensi’nin Türkiye ziyareti ile Mısır Cumhurbaşkanı ile yaptığı telefon görüşmesi arasında bağlantı kurmanın mümkün olup olmadığıyla ilgili bir soruyu ise şöyle yanıtladı:
“Şu an için Mısır ile Türkiye arasında bir BAE arabuluculuğundan bahsetmek pek mümkün görünmüyor. Çünkü Kahire ve Ankara'da halihazırda iki turda doğrudan görüşmeler yapıldı. Her iki taraftaki yetkililer, sorunları tartıştılar. Bu sorunlara ikna edici çözümlerin bulunması için de görüşmeler devam ediyor.”



Ankara, Şam ile Tel Aviv arasında olası bir barışın ardından Suriye'deki nüfuzunu kaybeder mi?

Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
TT

Ankara, Şam ile Tel Aviv arasında olası bir barışın ardından Suriye'deki nüfuzunu kaybeder mi?

Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)

Mustafa Rustem

Suriye’nin ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile barış anlaşması imzalaması halinde bölgeyi çok önemli bir jeopolitik değişim bekliyor. Bu anlaşma, tüm bölgede bir değişim yaratacak ve hatta özellikle Suriye topraklarında olanlar olmak üzere bölgedeki aktörlerin yapısı ve rolleri değişecek ve bazılarının nüfuzu azalacak.

ABD’nin planlaması

Suriye'ye gönderilen ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, özellikle halkları aynı söylemlerden bıktığı için diyaloğa hazır ‘yeni bir Ortadoğu’dan bahsetti. Barrack, normalleşmeyle ilgili son açıklamalarında, “Öncelikle Gazze'deki durumun iyileşmesiyle birlikte herkesin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’na geri döneceğini göreceksiniz” dedi.

Barrack, İran ile İsrail arasındaki savaşın Ortadoğu'da yeni bir süreç başlattığını ve savaşın ardından Tel Aviv ile Beyrut ve Şam arasında normalleşmenin gerekli hale geldiğini belirtti.

Türkiye ile ABD arasında F-35 savaş uçakları programı ve ABD tarafından Ankara'ya uygulanan yaptırımlarla ilgili anlaşmazlıkların bu yıl sonuna kadar çözüleceğini öngören Barrack, “Türkiye ile İsrail arasında mükemmel ilişkiler vardı ve bu tekrar olabilir. Dolayısıyla görüşmeler ve diyalog olacak. Suriye ile İsrail ve Lübnan ile İsrail arasında da aynı şey olacak” şeklinde konuştu.

Şartlı anlaşma

Şarku’l Avsat’ın i24NEWS’ün İbranice kanalından aktardığı habere göre Suriyeli bir kaynak 2025 yılının sonlarında bir anlaşma imzalanacağını belirtti. Söz konusu barış anlaşması, Tel Aviv'in 8 Aralık 2024’te Beşşar Esed rejiminin düşüşünün ardından tampon bölge içinde ilerlediği, Şeyh Dağı (Hermon Dağı) zirvesi de dahil olmak üzere tüm Suriye topraklarından kademeli olarak çekilmesini öngörüyor.

Buna karşın yakınlaşma konusunda hızla gelişen olayları doğrulayan veya yalanlayan resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak İsrail'de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın da aralarında bulunduğu Arap liderlerin, arzu edilen barışı ifade eden bir reklam panosunda yer aldığı bir afiş ortaya çıktı.

sdfrgt
Suriye'deki bir askeri üssün üzerinde dalgalanan Türk bayrağı (Independent Arabia)

Öte yandan Şara ve Netanyahu’nun Washington'da bir araya geleceklerine dair söylentiler gün geçtikçe artıyor. İsrail Dışişleri Bakanı Gidon Sa'ar, düzenlediği bir basın toplantısında, ülkesinin Golan Tepeleri'nden (Tel Aviv tarafından 1967'de işgal edildi) vazgeçmeyeceğini vurgulayarak, İsrail'in İbrahim Anlaşmaları'nın kapsamını genişletmek ve Suriye ve Lübnan gibi yeni ülkeleri barış çemberine dahil etmekle ilgilendiğini belirtti.

Genişleme ve daralma arasındaki etki

Bu arada, Suriye meselesini takip edenler, olası barışın Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi etkisini azaltacağını düşünüyorlar. Uzmanlar bu durumu, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde, özellikle de eski rejimin düşmesinden ve tehditlerinin sona ermesinden sonra, uzun süreli askeri varlığının gerekçelerinin azalması ve birkaç ay önce İsrail'in Şam'ı işgal etmekle tehdit ederken Şeyh Dağı'nın zirvesini işgal etmesinden sonra kararlaştırıldığı gibi Suriye'nin orta kesimleri ve güneyinde askeri üsler kurma planı ile gerekçelendiriyorlar.

Ankara'nın eskisi gibi siyasi bir aktör olarak ortaya çıkması ve ABD’nin devreye girmesiyle nispeten izole olması bekleniyor. Washington'ın özellikle de Şara yönetiminin, Türk ordusu da dahil olmak üzere tüm yabancı güçlerin Suriye topraklarından çekilmesini talep etmesinden sonra Şam'a verdiği desteğin artmasıyla rollerin değişmesi ihtimali de göz ardı edilemez. Bu durum, Ankara’nın ülkenin güneyindeki Suriye ile ortak sınırlarını Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve Kürt silahlı güçlerinin tehdidinden korumak için hazırladığı planını zayıflatıyor.

Türk siyasi analisti ve yazarı Firas Rıdvanoğlu, beklenen barışın gerçekleşmesi durumunda bunun Türkiye'nin Suriye’deki nüfuzuna herhangi bir etkisi olmayacağını belirtti. Çünkü kararın Tel Aviv ile Ankara arasındaki ilişkileri dengeleyen Şam tarafından alındığını söyleyen Rıdvanoğlu, ‘Türkiye'nin İsrail ile çatışmaya girmeyeceğini de’ sözlerine ekledi. Bu durumun Şam'ın gücü ve ordusuyla ilgili olduğunu, ABD'nin gelişmiş silahlar veya benzeri silahlar edinmesine izin verip vermeyeceğinin bu noktada önem arz ettiğini belirten Rıdvanoğlu, “Suriye'nin İsrail'le rekabet edecek askeri gücü olmadan ekonomik olarak canlanan bir ülke olabileceğini düşünüyorum, bu yüzden Türkiye'nin varlığı her iki taraf için de garanti sağlayacaktır” ifadelerini kullandı. Türkiye'nin nüfuzunun zayıflamayacağını, çünkü Suriye-Türkiye ilişkisinin İsrail ile olan ilişkiyle karşılaştırılamayacağını söyleyen Rıdvanoğlu, “Türk ve Suriye halkları özellikle son 14 yıl içinde birbirleriyle kaynaştılar. Dolayısıyla bu karşılaştırmayı yapmak oldukça zor. Türkiye, halkın kabulü nedeniyle nüfuzunu sürdürecektir. Bu ilk orta aşamadır ve gelecekte durum değişebilir” ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin ilkeleri ve barışın tozu

Ankara, terörle mücadele gerekçesiyle Suriye’de yeni askeri üsler kurmayı planlıyor. Bunlar arasında DEAŞ tehdidiyle mücadele etmek amacıyla inşa edilmesi planlanan bir hava üssü ve bir deniz üssü de bulunuyor. Bunun yanında Suriyeli yetkililere askeri ve güvenlik alanında yardım sağlanacak. Ayrıca Milli Savunma Bakanlığı geçtiğimiz mayıs ayından bu yana, özellikle son altı ayda İsrail'in 700'e yakın hava saldırısı sonucu Suriye ordusunun stratejik ve askeri kapasitesinin tahrip edilmesinden sonra, yeni Suriye ordusunun kapasitesini güçlendirmek amacıyla bir eğitim üssü kurmayı değerlendiriyor.

Şam ve Ankara, Suriye’ye hava koruması sağlamak amacıyla ortak bir savunma anlaşması müzakerelerine başlamışlardı. Anlaşma, Türkiye'nin Suriye’nin orta kesimlerindeki Palmira (Tedmur) kenti yakınlarındaki askeri noktalarda ve üslerde konuşlanmasını ve T4 Hava Üssü’nde Hisar Savunma Sistemi kurulmasını öngörüyordu.

Yeni Türkiye Araştırma Merkezi araştırmacısı Ali el-Esmer yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin Suriye'deki askeri üsleri ve barış konusunun, İsrail'in katı tutumuna bakılmaksızın ABD tarafından kabul edilebilir konular olduğunu belirtti. ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Netanyahu'ya “(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan ile sorunlarınız varsa, biz çözeriz” dediğini hatırlatan Esmer, “Türkiye, özellikle NATO'nun aktif bir üyesi olarak ABD’nin Suriye'de bıraktığı boşluğu doldurabilecek tek güç. İsraillilerin hepsi Türkiye'ye Netanyahu gibi bakmadığı bir gerçek. Aksine Türkiye'nin Suriye'deki varlığının İran'ın varlığından çok daha iyi olduğunu söylüyorlar. Bölgenin politikaları Netanyahu hükümetinin istediği gibi şekillendirilemez, çünkü bu hükümet kalıcı değil geçici bir hükümet. Suriye ile İsrail arasındaki normalleşme Türkiye ile İsrail arasında bir çatışmayı önleyecektir. Öte yandan Türkiye daha önce Suriye'deki üslerinin İsrail için bir tehdit oluşturmayacağını açıklamıştı” değerlendirmesinde bulundu.

Firas Rıdvanoğlu ise Türkiye’nin Suriye’deki askeri üslerinin son derece önemli olduğunu ve Tel Aviv'in güney tarafının silahsızlandırılmasını istediğini, ABD’nin Suriye'nin bölünmesini engellemesi halinde İsrail'in hiçbir rolünün kalmayacağını söyledi.

Müzakere baskısı

Bu bağlamda Şara ile Netanyahu'nun görüşme olasılığı artıyor. Yahudi insan hakları örgütü Simon Wiesenthal Merkezi'nin direktörü olan ABD’li Haham Abraham Cooper, “ABD Başkanı Donald Trump, Şara’ya Suriye'nin yeniden inşasında yardım etme sözü verdi” dedi. Şam’ın ziyaret ettiğini söyleyen Cooper, burada Suriye Cumhurbaşkanı ile Şam ve Tel Aviv arasında su ve tarım alanlarında iş birliği girişimleri ve iki taraf arasında kayıp kişilerin akıbeti hakkında görüştüğünü açıkladı.

Ali el-Esmer Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgili değerlendirmesinde ABD’deki Yahudi lobisinin SDG konusunda Başkan Trump'a baskı uyguladığını, ancak Trump’ın silahlı unsurlar uğruna Türkiye ve Suriye hükümetlerini feda etmeyeceğini belirtti.

Esmer, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“ABD, SDG'nin nihayetinde Suriye ordusuna katılmasının gerekli olduğunu vurguluyor. Bu bir oyun ve tüm taraflar en güçlü kartlarını oynamaya çalışıyor. İsrail'in kartı, bölgedeki azınlıkları kendi çıkarları için kullanmak. Türkiye ise diplomatik yollarla bu planı engellemeye çalışıyor. Türkiye aynı zamanda bir yandan içeride uzlaşıya vararak PKK’nın silah bırakmasını sağlarken, diğer yandan Suriye hükümeti ve Trump yönetimi ile koordinasyon içinde hareket ediyor.”

Türkiye'nin birden fazla kartla oynadığını ve Suriye'nin sosyal, ekonomik, askeri ve güvenlik alanları açısından yeni bir vizyona sahip olduğunu vurgulayan Esmer, buna karşın İsrail’in Suriye'ye karşı tamamen bencil bir güvenlik vizyonuna sahip olduğunu, bunun da ABD’nin Suriye konusunda Türkiye ile daha fazla uyum içinde olmasını sağladığını söyledi.