Hizbullah’ın uluslararası yaptırımlardan ve terör örgütü ilan edilmesinden gördüğü zarar

Son olarak Avustralya’nın terör örgütü olarak sınıflandırdığı Hizbullah’ın diğer ülkeler tarafından aynı sınıflandırmaya alınması bekleniyor.

Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
TT

Hizbullah’ın uluslararası yaptırımlardan ve terör örgütü ilan edilmesinden gördüğü zarar

Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)

Tony Boulos
Dünyanın dört bir yanından 47 ülke, Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine dahil etti. Söz konusu ülkelerden 20’si Hizbullah’ı DEAŞ ve El Kaide ile ilişkilendirdi ve faaliyetlerini tamamen yasakladı. Artık bu ülkelerde Hizbullah’a sempati duyanlar veya üye olanlar adli mercek altında olacaklar. Dünya genelinde Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine ekleyen ve terör örgütü olarak sınıflandıran yeni ülkeler adeta kartopu gibi büyüyor. Bu ülkelerin sonuncusu Avustralya oldu. Avustralya, Hizbullah’ı terör örgütü olarak sınıflandırma kararını, ‘silahlı örgütün, terör saldırıları gerçekleştirme tehdidinde bulunmaya ve terör örgütlerine destek sağlamaya devam etmesinin Avustralya için gerçek bir tehdit oluşturduğu’ şeklinde gerekçelendirdi.

Uluslararası ön yargı
Ülkelerin Hizbullah’ı art arda terör örgütleri listelerine dahil etmesine karşı Hizbullah’tan resmi bir kaynak şu açıklamada bulundu:
“Bu durum, bazı ülkelerin İsrail uzlaşısına yönelik kör önyargısını ve direniş eksenini hedef almaya devam ettiklerini gösteriyor. İngiltere kısa süre önce Filistin İslami Direniş Hareketi’ni (Hamas) terör örgütleri listesine dahil ettiği için direniş gruplarını terör örgütleri listelerine ekleme kampanyası Hizbullah'ı aşıyor.”
Aynı kaynağa göre tüm ülkelerdeki İsrail lobileri, ABD’nin de korumasıyla denenen tüm yollarda başarısız olunduktan sonra, bu ülkelerdeki politikacılara, dünyayı direniş gruplarına karşı seferber etmeleri için baskı yapıyor.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın yeniden terör örgütleri listelerine eklenmesiyle ilgili yorumunda, bunun, İran’ın nükleer programıyla ilgili Viyana’daki müzakereler sırasında bölgedeki gelişmelerle ya da siyasi olarak kullanmak amacıyla yahut Lübnan’da yaklaşan parlamento seçimleri öncesinde Hizbullah’ı zayıflatma girişimi olabileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Nasrallah, direniş grubu olarak tanımladığı Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine eklenmesinin direnişçilerin kararlılığını ve onu kucaklayanların farkındalığını etkilemeyeceğini vurguladı.

Fransa engeli
ABD’nin ilk olarak 1997 yılında Hizbullah’ı siyasi ve askeri kanatlarıyla terör örgütü olarak sınıflandırmasının ardından ülkeler birer birer harketi terör örgütleri listesine eklemeye başladılar. Daha sonra Avrupa Birliği 2013’de üye devletlerin oybirliği ile Hizbullah’ın askeri kanadını terör örgütleri listesine ekledi. Bazı raporlar, Hizbullah'ın siyasi kanadını terör örgütleri listesine dahil edilmesinin önündeki ilk engelin Fransa olduğunu ve 2004 yılında Hizbullah’ı hem askeri hem de siyasi kanatlarıyla birlikte yasaklayan ve terör örgütü olarak sınıflandıran ilk Avrupa ülkesi olan Hollanda dışında diğer ülkelerin üzerinde uzlaşılan bir kararla hareketi siyasi ve askeri kanatlarını bir birinden ayrı tuttuklarını gösteriyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron daha önce yaptığı bir açıklamada, ülkesinin Lübnan hükümetinden herhangi bir tarafı terör örgütü listesine almayacağını vurguladı. Paris'in Hizbullah'ın askeri kanadını terör örgütü olarak gördüğüne dikkati çeken Macron, ancak hükümette yer alan ve üyeleri Temsilciler Meclisi'ne seçilen siyasi kanadıyla diyalog halinde olduğunu belirtti.

Arap ülkeleri arasında fikir birliği
Arap ülkeleri düzeyinde ise Arap Birliği, Hizbullah'ı Mart 2016'da, birliği konseyinin dışişleri bakanları düzeyindeki 145’inci toplantısı sırasında, Lübnan ve Irak dışındaki ülkelerin oybirliğiyle terör örgütü ilan etti. Lübnan ve Irak çekimser kaldılar. Dönemin Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Hizbullah'ı terör örgütü olarak sınıflandırma konusundaki çekince, kararın Arap devletleri arasında imzalanan terörle mücadele anlaşmasıyla çelişmesinden ve Hizbullah’ın Lübnan’ın önemli bir bileşeni olmasından kaynaklanıyordu.”
Bu duyuru, Arap ülkelerinin içişleri bakanları tarafından yayınlanan benzer bir kararın ardından yapıldı.
Hizbullah’ın terör örgütü olarak sınıflandırılması, Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) aldığı bir kararla hayata geçmeye başladı. KİK üyesi ülkeler, Hizbullah’ı ‘KİK üyesi ülkelerde gençleri terör eylemleri gerçekleştirmek amacıyla silah altına almanın, silah ve patlayıcı kaçakçılığı yapmanın, isyana yönelik provokasyonlarda bulunmanın, kaos ve şiddeti körüklemenin yanı sıra başta Suriye savaşına, Irak savaşına, Yemen olaylarına katılarak ve bazı Körfez ülkelerinde hükümetlerin temellerini sarsarak birçok Arap ülkesinin iç işlerine müdahale etmekle’ suçladılar.

ABD yasaları
ABD Hazine Bakanlığı’nın verilerine göre Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC), Hizbullah'ı ve mali kaynaklarını kuşatma altına almak için başta Cassandra Yasası olmak üzere birçok yasaya dayanarak, Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah tarafından defalarca kez reddedilen ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi'nin (DEA) uyuşturucu kaçakçılığı, kaçakçılık ve kara para aklama suçlarına adlarının karıştığına işaret ettiği, harekete bağlı veya yakın kişileri takip ediyor.
Cassandra Yasası’nın yanı sıra Magnitsky Yasası ve Caesar (Sezar) Yasası da ABD Hazine Bakanlığı tarafından Hizbullah’a yakın kişilerin yaptırım uygulananlar listelerine eklenmelerini sağlıyor. Magnitsky Yasası, ABD yönetimine tüm ülkelerde insan hakları ihlalcilerine yaptırım uygulama, mal varlıklarını dondurma ve ABD'deki faaliyetlerini yasaklama yetkisi veriyor. Caesar Yasası da İran için Suriye üzerinden Lübnan’a aktif bir bağlantı oluşturduğundan doğrudan Hizbullah’ı hedef alabiliyor.

Yaptırımların etkileri
Hizbullah’a yönelik yaptırımların etkileri arasında, hareketin yetkililerine veya onlarla iş birliği yapanlara yaptırım uygulanması bulunuyor. Söz konusu kişiler, bu yaptırımlar çerçevesinde seyahat etmeleri engellenirken terör suçlarından hüküm giymeleri ve mal varlıklarının dondurulması halinde haklarında Interpol bülteni çıkarılabiliyor.
‘Justicia’ adlı insan hakları örgütünün başkanı Paul Morcos, konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Yaptırımlar, bazı finansörleri ve destekçileri ile Batılı ülkelerle çıkarları olanlar üzerinde baskı oluşturduğundan Hizbullah’ı dolaylı yoldan etkiliyor” dedi. Söz konusu yaptırımların birkaç istisna dışında, uluslararası yardımın daralması çerçevesinde Lübnan üzerinde ciddi yansımaları olduğunu vurgulayan Morcos bu durumun Lübnan'daki iş ortamına olumsuz yansıdığını vurguladı.
Morcos, yaptırımların, ekonomiyi nakde çevirebilecek, kara para aklama ve terörün finansmanı riskini artıracak şekilde Lübnan toplumu aleyhine dönmesinden çekindiğini ve bunun yaptırımların mantığına ve amacına aykırı olduğunu ifade etti.
Morcos değerlendirmesinde ayrıca söz konusu yaptırımların olumsuz yansımalarından bir diğerini ise tüm dünyada milyonlarca Lübnanlı ile birlikte Lübnanlı iş insanlarının şüpheli listelerine eklemesi olduğuna işaret etti. Aynı zamanda yaptırımların Lübnan'ı Arap ülkeleri ve uluslararası toplumdan tecrit edebileceğini, özellikle Hizbullah’ın büyük bir siyasi etkiye sahip olması nedeniyle Lübnan'ı ‘kibir ve emperyalizmi kırma’ söyleminden başka bir şeyi olmayan kuşatılmış bir adaya dönüştürmesine katkıda bulunabileceğini vurguladı.

Güvenlik ve askeri operasyonlar olasılığı
Gazeteci yazar Şurahbil el-Garib de şu açıklamalarda bulundu:
“Siyasi ve askeri kollarıyla Hizbullah’ı terörist olarak sınıflandırmak, çifte standart uygulayan Batı ülkelerinin yeni bir başarısızlığıdır. Ayrıca bu sınıflandırmaların adil kriterler olmadan yapıldığını ve bu sınıflandırmaların işgalci İsrail’i korumak için düzenlendiğini ortaya koymaktadır.”
ABD'nin başta Afganistan olmak üzere bölgedeki bazı askeri kartlarını kaybettiğini söyleyen Garib sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu yüzden ABD hem dünyanın hem de bölge ülkelerinin gözünde konumunu iyileştirmek ve imajından geriye kalanları korumak için diğer siyasi, diplomatik ve ekonomik kartlara başvuruyor.”
Garib’e göre Hizbullah’ı tecrit etme girişimi, Lübnan’daki direnişi besleyen ortama darbe vurmaya ve onu terörle damgalamaya çalışmanın yanı sıra hareketi açık hedef haline getirerek sürekli baskı altında tutmayı amaçlıyor.
Hizbullah'la ilgili bu adımların sonucunda karşı karşıya gelinmesi beklenen senaryolarından birinin, bölgede bir bütün olarak direniş projesini dengesizleştirmek için harekete yönelik gerçekleştirilmesi planlanan askeri veya güvenlik operasyonlara hazırlık olabileceğini amacıyla olabileceğini düşünen Garib değerlendirmesine şöyle devam etti:
 “İsrail’in uluslararası arenada, İran ve Hizbullah'a karşı tüm forumlarda en üst düzeyde provokasyona neden olan açıklamaları, Tahran ile önde gelen güçler arasında Viyana'da gerçekleşen nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmaya yönelik müzakerelerin başarısız olması durumunda bu seçeneğin kullanılabileceği ihtimalini ortaya koyuyor.”



İsrail, Filistinlileri takip etmek için Gazze’de yüz tanıma teknolojisini kullanıyor

İsrail, Gazze’de yüz tanıma teknolojisini yoğun olarak kullanıyor (Reuters)
İsrail, Gazze’de yüz tanıma teknolojisini yoğun olarak kullanıyor (Reuters)
TT

İsrail, Filistinlileri takip etmek için Gazze’de yüz tanıma teknolojisini kullanıyor

İsrail, Gazze’de yüz tanıma teknolojisini yoğun olarak kullanıyor (Reuters)
İsrail, Gazze’de yüz tanıma teknolojisini yoğun olarak kullanıyor (Reuters)

İsrail, Filistinlileri izlemek ve takip etmek için geçen yılın sonlarından bu yana Gazze’de yüz tanıma teknolojisini yoğun bir şekilde kullanıyor.

Şarku’l Avsat’ın New York Times gazetesinden aktardığı habere göre istihbarat yetkilileri, bu teknolojinin ilk olarak Gazze’de 7 Ekim’deki saldırılarda Hamas tarafından rehin alınan İsraillileri aramak için kullanıldığını söyledi.

Yüz tanıma teknolojisi, Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin kitlesel gözetimini yürütmek, Filistinlilerin yüzlerini bilgileri veya rızaları olmadan toplayıp kataloglamak için kullanılıyor.

İsrail, Gazze’ye kara saldırısına başladıktan sonra, Hamas veya diğer silahlı gruplarla bağlantısı olan herkesin kökünü kazımak için bu programa giderek daha fazla yöneldi.

Bir yetkili, teknolojinin zaman zaman yanlışlıkla sivilleri, aranan Hamas militanları olarak işaretlediğini söyledi.

Dört istihbarat görevlisi, siber istihbarat bölümü Unit 8200 de dahil olmak üzere İsrail’in askeri istihbarat birimi tarafından yürütülen yüz tanıma programının, özel bir İsrail şirketi olan Corsight’ın teknolojisine dayandığını söyledi.

Ayrıca, Corsight’ın teknolojisini desteklemek için İsrailli görevlilerin Google’ın ücretsiz fotoğraf paylaşım ve depolama hizmeti olan Google Fotoğraflar’ı kullandığını belirtti.

Program hakkında bilgisi olan üç kişi, bu teknoloji hakkında kamuoyuna konuşmaya karar verdiklerini, çünkü bu teknolojinin kullanımının ‘İsrail tarafından zaman ve kaynakların kötüye kullanılması’ olduğuna inandıklarını dile getirdi.

İsrail ordu sözcüsü Gazze’deki faaliyetler hakkında yorum yapmaktan kaçındı.

Ancak ordunun gerekli güvenlik ve istihbarat operasyonlarını yürütürken, olaylara karışmayan sivil halka verilecek zararı en aza indirmek için önemli çabalar gösterdiğini söyledi.

Sözcü açıklamasında, “Doğal olarak bu bağlamda operasyonel ve istihbarat yeteneklerinden söz edemeyiz” ekledi.

FOTO: Teknoloji yanlışlıkla bazı sivilleri Hamas unsurları olarak sınıflandırdı (Reuters-Arşiv)
Teknoloji yanlışlıkla bazı sivilleri Hamas unsurları olarak sınıflandırdı (Reuters-Arşiv)

Yüz tanıma teknolojisi, son yıllarda giderek daha gelişmiş yapay zeka sistemleriyle desteklenerek tüm dünyaya yayıldı.

Bazı ülkeler, bu teknolojiyi hava yolculuğunu kolaylaştırmak için kullanırken, Çin ve Rusya’da teknoloji azınlıklara karşı ve muhalefeti bastırmak için kullanılıyor.

Uluslararası Af Örgütü’nde araştırmacı olan Matt Mahmudi, İsrail’in yüz tanımayı kullanmasının endişe verici olduğunu çünkü bunun, İsraillilerin nazarında ‘Filistinlilerin tamamen insanlıktan çıkarılmasına’ yol açabileceğini söyledi.

Mahmudi, teknoloji hata yapsa bile, İsrail askerlerinin bir kişiyi militan bir grubun parçası olarak tespit ettiklerinde, teknolojinin hata yapmış olabileceğini düşünmeyeceklerini belirtti.

Uluslararası Af Örgütü’nün geçen yılki raporuna göre İsrail daha önce Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yüz tanıma özelliğini kullandı, ancak Gazze’de bu konuda daha yoğun çabalar yürütüyor.

Uluslararası Af Örgütü’nün raporuna göre İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te ‘Mavi Kurt’ adında kendi geliştirdiği bir yüz tanıma sistemine sahip.

El Halil gibi Batı Şeria şehirlerindeki kontrol noktalarında, Filistinliler geçişlerine izin verilmeden önce yüksek çözünürlüklü kameralarla taranıyor.

Askerler ayrıca, Filistinlilerin yüzlerini taramak ve bunları bir veritabanına eklemek için akıllı telefon uygulamalarını da kullanıyor.

İsrail’in 2005’te çekildiği Gazze’de yüz tanıma teknolojisi yoktu.

İsrail istihbarat yetkililerine göre, bunun yerine Gazze’de Hamas’a yönelik gözetim, telefon hatlarını dinleyerek, Filistinli mahkumları sorgulayarak, insansız hava aracı görüntülerini toplayarak, özel sosyal medya hesaplarına erişerek ve telekomünikasyon sistemlerine girerek gerçekleştirildi.

7 Ekim’den sonra Birim 8200’deki İsrail istihbarat memurları, İsrail sınırlarını aşan Hamas üyeleri hakkında bilgi almak için bu gözetleme yöntemlerine başvurdu.

Bir yetkili, birimin güvenlik kameralarından alınan saldırı görüntülerinin yanı sıra Hamas’ın sosyal medyaya yüklediği videoları da taradığını söyledi.

Birime, saldırıya katılan Hamas üyelerini içeren bir ‘öldürülecekler listesi’ oluşturmasının söylendiğini de ekledi.

İsrailli üç istihbarat yetkilisi, Corsight’ın Gazze’de bir yüz tanıma programı oluşturmak için istihdam edildiğini belirtti.

Genel merkezi Tel Aviv’de bulunan şirketin web sitesinde, teknolojisinin doğru tanıma için yüzün en az yüzde 50’sinin görünür olmasını gerektirdiği ifade ediliyor.

Corsight’ın Başkanı Robert Watts, yüz tanıma teknolojisinin ‘aşırı açılarda (dronlardan bile) karanlık ve düşük kaliteyle çalışabileceğini bildirdi.

Ancak İsrailli bir istihbarat görevlisine göre Birim 8200 personeli, görüntülerin net olmaması, kalitesiz olması veya kişinin yüzünü gizlemesi durumunda Corsight’ın teknolojisinin zorlandığını fark etti.

Ordu, 7 Ekim’de öldürülen İsraillilerin cesetlerini teşhis etmeye çalıştığında, teknoloji, yüzleri yaralanan insanlar için her zaman işe yaramıyordu.

Yetkili, hatalı sonuçların ya da bir kişinin yanlışlıkla Hamas’la bağlantılı olduğunun belirlendiği vakaların da olduğunu söyledi.

İsrail’in Gazze'deki askeri saldırısını genişletmesiyle birlikte Gazze’deki yüz tanıma programı da büyüdü.

Gazze’ye giren İsrail askerlerine teknolojiyle donatılmış kameralar verildi.

Askerler ayrıca Filistinlilerin yoğun çatışmaların olduğu bölgelerden kaçmak için kullandıkları ana yollar boyunca, yüzleri tarayan kameralarla kontrol noktaları kurdu.

İsrail, bu hafta yayınlanan ve tüm tarafları ateşkese uymaya çağıran son Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararına rağmen Gazze’ye yönelik savaşını sürdürüyor.

Hamas Sağlık Bakanlığı’na göre Gazze Şeridi’ndeki ölü sayısı 32 binden fazla ölüye ve yaklaşık 74 binden yaralıya yükseldi.


İsrail'in Gazze ikilemi: "Hamas mı rehineler mi?"

Rehinelerin serbest bırakılmasını isteyenler, Tel Aviv'de dün hükümet karşıtı yürüyüş düzenledi (Reuters)
Rehinelerin serbest bırakılmasını isteyenler, Tel Aviv'de dün hükümet karşıtı yürüyüş düzenledi (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze ikilemi: "Hamas mı rehineler mi?"

Rehinelerin serbest bırakılmasını isteyenler, Tel Aviv'de dün hükümet karşıtı yürüyüş düzenledi (Reuters)
Rehinelerin serbest bırakılmasını isteyenler, Tel Aviv'de dün hükümet karşıtı yürüyüş düzenledi (Reuters)

ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal (WSJ), İsrail'in hem Hamas'ı yok etme hem de rehineleri kurtarma hedeflerini aynı anda gerçekleştiremeyebileceğini yazdı. 

Haberde, İsrail'in Gazze savaşındaki ana hedefleri olan Hamas'ın dağıtılması ve rehinelerin kurtarılması konularının, toplumda bölünme yarattığına dikkat çekildi.

Kudüs merkezli düşünce kuruluşu İsrail Demokrasi Enstitüsü'nün geçen ay yaptığı ankette, katılımcılardan yüzde 47'si rehinelerin kurtarılmasına, yüzde 42'siyse Hamas'ın yok edilmesine öncelik verilmesi gerektiğini savunmuştu.

WSJ, sözkonusu bölünmenin daha çok ideolojik nitelikte olduğuna işaret etti. Ankete göre rehinelerin serbest bırakılmasından yana olanlar çoğunlukla solcu veya merkezdeki partilere oy verirken, Hamas'ın yok edilmesini isteyenler sağcı ve dindar partileri destekliyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise bu hedeflerin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini, savaşın kazanılması için ikisinde de başarıya ulaşılması gerektiğini savunuyor.

Öte yandan Kudüs merkezli düşünce kuruluşu Keevoon Küresel Araştırma'dan Mitchell Barak, "Bu iki hedef birbiriyle uyumlu değil, ikisinin aynı anda gerçekleştirilmesi mümkün değil. Burada mutlu olacak bir taraf yok" dedi.

WSJ, bu açmazın hükümette çatlak yarattığına da işaret etti. Netanyahu'nun radikal sağcı koalisyon ortaklarının, ateşkes görüşmelerinde Hamas'a taktiksel zafer kazandıracak bir anlaşma sağlanması durumunda, İsrail Başbakanı'nı hükümetten çekilmekle tehdit ettiği belirtildi.

Rehinelerin serbest bırakılması için bir anlaşma sağlanamaması durumundaysa bu sefer merkez partilerdeki koalisyon ortaklarının hükümetten ayrılabileceği ve büyük çaplı protestolar yaşanabileceği ifade edildi. 

Kimliğini paylaşmayan İsrailli yetkililer, Netanyahu'nun müzakerelerde anlaşma yapmak istediğini fakat mevcut hükümetin dağılmasını önleyecek bir pozisyon bulmakta zorlandığını söyledi. 

İsrail Savunma Kuvvetleri'ne göre Hamas'ın elinde 130'a yakın rehine var. Katar, Mısır ve ABD arabuluculuğunda gerçekleştirilen ateşkes görüşmeleriyse tıkanmış durumda. 24 Kasım'da sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu'nda (BMGK) 25 Mart'ta yapılan oylamada Gazze'de Ramazan'da acilen ateşkes sağlanmasını öngören karar tasarısı 14 "evet" ve 1 "çekimser" oyla kabul edilmişti. İsrail, ABD'nin "çekimser" oy vermesine tepki göstererek bunun rehine kurtarma çalışmalarını olumsuz etkileyeceğini savunmuştu. 

Böylelikle Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları'nın 7 Ekim'deki Aksa Tufanı operasyonuyla başlayan savaşta, Gazze'de ateşkes talep edilen bir karar ilk kez kabul edilmişti.

Netanyahu, Refah'a kara operasyonundan geri adım atmıyor

BMGK kararına rağmen Netanyahu, dün ABD Kongresi'ne bağlanarak yaptığı açıklamada, Gazze'nin güneyindeki Refah kentine kara operasyonu düzenlemekten başka seçenekleri olmadığını öne sürdü.

Netanyahu, "Hamas'ın bir ve iki numarasını da öldüreceğiz. Zafere çok yakınız. Haftalar içinde bu işi tamamlayabiliriz" dedi.

Washington ise operasyona başından beri karşı çıkıyor. Gazze'nin kuzeyinden kaçan birçok kişinin sığındığı Refah'ta yaklaşık 1,5 milyon sivil var.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, CNN


Birleşmiş Milletler: İsrail’in Gazze’de açlığı bir savaş silahı olarak kullandığına inanmak için makul nedenler var

Aralarında çocukların da bulunduğu Filistinliler, şiddetli gıda krizi ve kıtlık uyarılarının ortasında, Gazze Şeridi’ndeki Cibaliye mülteci kampında Ramazan ayı boyunca yemek almayı bekliyor (DPA)
Aralarında çocukların da bulunduğu Filistinliler, şiddetli gıda krizi ve kıtlık uyarılarının ortasında, Gazze Şeridi’ndeki Cibaliye mülteci kampında Ramazan ayı boyunca yemek almayı bekliyor (DPA)
TT

Birleşmiş Milletler: İsrail’in Gazze’de açlığı bir savaş silahı olarak kullandığına inanmak için makul nedenler var

Aralarında çocukların da bulunduğu Filistinliler, şiddetli gıda krizi ve kıtlık uyarılarının ortasında, Gazze Şeridi’ndeki Cibaliye mülteci kampında Ramazan ayı boyunca yemek almayı bekliyor (DPA)
Aralarında çocukların da bulunduğu Filistinliler, şiddetli gıda krizi ve kıtlık uyarılarının ortasında, Gazze Şeridi’ndeki Cibaliye mülteci kampında Ramazan ayı boyunca yemek almayı bekliyor (DPA)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, İsrail’in Gazze’de açlığı bir savaş silahı olarak kullandığına inanmak için ‘makul’ nedenler olduğunu söyledi.

Türk bugün BBC’ye yaptığı açıklamada, İsrail’in bu niyetinin kanıtlanması halinde bunun savaş suçu anlamına geleceğini vurguladı.

İsrail’in yardım dağıtımını yavaşlattığına veya durdurduğuna dair kanıtların ortaya çıktığını söyleyen Türk, “İnsani durum o kadar trajik ki acil ateşkes gerektiriyor” diye ekledi.

İsrail’in Gazze’de açlığı bir savaş silahı olarak kullandığına inanmak için ‘makul’ nedenler var (DPA)
İsrail’in Gazze’de açlığı bir savaş silahı olarak kullandığına inanmak için ‘makul’ nedenler var (DPA)

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, geçtiğimiz pazartesi günü yaptığı bir açıklamada, İsrail’i Gazze Şeridi’nde ‘açlığı’ silah olarak kullanmakla suçladı.

Safadi, Gazze’de yaşananların derhal durdurulması gerektiğini söyleyerek, İsrail’in uluslararası meşruiyet kararlarına uyması gerektiğini vurguladı.


İsrail’in Lübnan’ın güneyini hedef alan saldırısında Hizbullah ve Emel Hareketi’nden 9 kişi öldü

İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait bir savaş uçağı Lübnan’ın güneyi ile olan sınır bölgesi üzerinde uçuyor (AFP)
İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait bir savaş uçağı Lübnan’ın güneyi ile olan sınır bölgesi üzerinde uçuyor (AFP)
TT

İsrail’in Lübnan’ın güneyini hedef alan saldırısında Hizbullah ve Emel Hareketi’nden 9 kişi öldü

İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait bir savaş uçağı Lübnan’ın güneyi ile olan sınır bölgesi üzerinde uçuyor (AFP)
İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait bir savaş uçağı Lübnan’ın güneyi ile olan sınır bölgesi üzerinde uçuyor (AFP)

İsrail’in dün akşam Lübnan’ın güneyindeki Nakura ve Tair Harfa kasabalarını hedef alan saldırısında Hizbullah ve Emel Hareketi üyelerinden ölenlerin sayısı 9’a yükseldi.

Lübnan resmi haber ajansı NNA’nın haberine göre İsrail’in Nakura’ya düzenlediği hava saldırısı, başta elektrik ve su şebekeleri olmak üzere bazı binalar ve altyapıya ciddi zarar verdi.

Tair Harfa’ya yönelik saldırı ise çevredeki birçok evin yıkılmasına ve bazı arabaların hasar görmesine yol açtı.

İsrail’e ait keşif uçakları, Lübnan’ın güneyinde batı ve orta bölgelerindeki köyler üzerinde uçarken, İsrail dün gece Tire ve Bint Jbeil ilçelerindeki köylere saldırdı.

Marwahin, Al-Dhahira ve Aiyta eş-Shaab kasabalarının eteklerine de ağır top mermileri ateşlendi.

NNA’ya göre İsrail’in dün erken saatlerde ülkenin güneyindeki Habbariye kasabasına düzenlediği hava saldırısında 7 kişi öldü.

Bunun ardından Tel Aviv, Lübnan’dan İsrail’in kuzeydeki Kiryat Şmona kasabasına en az 30 füze atıldığını ve saldırıda bir kişinin hayatını kaybettiğini duyurdu.

7 Ekim’de Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasının ardından İsrail ordusu ile Lübnan Hizbullah grubu arasındaki sınırda neredeyse her gün karşılıklı saldırılar yaşanıyor.


İsrail'in saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de can kaybı 32 bin 552'ye çıktı

İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalamasında yaralanan Filistinliler, "El Aksa Şehitleri" Hastanesine nakledildi (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalamasında yaralanan Filistinliler, "El Aksa Şehitleri" Hastanesine nakledildi (AP)
TT

İsrail'in saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de can kaybı 32 bin 552'ye çıktı

İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalamasında yaralanan Filistinliler, "El Aksa Şehitleri" Hastanesine nakledildi (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalamasında yaralanan Filistinliler, "El Aksa Şehitleri" Hastanesine nakledildi (AP)

Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'ne 174 gündür sürdürdüğü saldırılara ilişkin bilgi verildi.

İsrail güçlerinin son 24 saatte Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında 62 Filistinlinin daha hayatını kaybettiği, 91 Filistinlinin yaralandığı belirtildi.

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısının 32 bin 552'ye, yaralı sayısının da 74 bin 980'e ulaştığı bildirildi.

Açıklamada, hala enkaz altında ve yol kenarlarında cesetlerin bulunduğu ancak İsrail güçlerinin engellemesi nedeniyle sağlık ekipleri ile sivil savunma görevlilerinin cenazelere ulaşamadığını vurgulandı.

Şifa Hastanesi saldırılarında 18 Mart'tan bu yana yaklaşık 200 Filistinli yaşamını yitirdi

İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada ise ordu güçleri ve İç Güvenlik Teşkilatı Şin-Bet'in (Şabak) Şifa Hastanesi bölgesindeki "operasyonlarının" devam ettiği aktarıldı.

Hastane ve çevresine 18 Mart'tan bu yana devam eden baskında şu ana kadar yaklaşık 200 Filistinlinin öldürüldüğü belirtildi.

İsrail ordusunun Gazze'nin güneyindeki Han Yunus kentinin El-Karara ve Emel bölgesinde de saldırılarına devam ettiği kaydedildi. Emel bölgesinde şu ana kadar onlarca Filistinlinin hayatını kaybettiği aktarıldı.

İsrail güçleri, Batı Şeria'nın Eriha şehrini giriş çıkışlara kapattı

İsrail ordusu, sabah saatlerinde 3 Yahudi yerleşimcinin yaralandığı olayın ardından Batı Şeria'nın Eriha şehrini giriş ve çıkışlara kapatarak arama operasyonu başlattı.

Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, İsrail ordusu Ürdün Vadisi'nde seyreden araçların hareketini yasaklayarak askerlerini konuşlandırdı.

Eriha'yı giriş ve çıkışa kapatan İsrail askerlerinin bölgede sabah saatlerinde gerçekleşen olayın ardından operasyon düzenlediği öğrenildi.

İsrail ordusundan olaya ilişkin yapılan açıklamada, Eriha'ya bağlı El-Avce köyü yakınlarında silahlı bir Filistinlinin bölgedeki araçlara ateş açtığı belirtildi.

İsrail acil yardım servisi Kızıl Davut Yıldızı, sabah saatlerinde Batı Şeria'nın Ürdün Vadisi bölgesinde düzenlenen silahlı saldırıda biri orta derecede, ikisi hafif olmak üzere 3 Yahudi yerleşimcinin yaralandığını duyurmuştu.

İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırıların yanı sıra İsrail ordusunun Batı Şeria'daki gözaltı dalgaları ve baskınları nedeniyle bölgede tansiyon giderek yükseliyor.

İsrail ordusu, işgal altındaki Batı Şeria'da biri çocuk 25 Filistinliyi gözaltına aldı

İsrail ordusunun, işgal altındaki Batı Şeria'da düzenlediği baskınlarda biri çocuk 25 Filistinliyi gözaltına aldığı bildirildi.

Filistin Esirler Cemiyeti ile Filistin Kurtuluş Örgütüne bağlı Esirler ve Serbest Bırakılanlar Heyetinin ortak açıklamasında, İsrail güçlerinin Batı Şeria'daki baskınlarına devam ettiği belirtildi.

İsrail ordusunun son 24 saatte işgal altındaki Doğu Kudüs'ün yanı sıra Batı Şeria'nın El Halil, Ramallah, Tulkerim, Cenin ve Selfit kentlerinde Filistinlilerin evlerine düzenlediği baskınlar sırasında Filistinli ailelerin darp edilerek tehdit ve aşağılanmalara maruz kaldıklarına işaret edildi.

İsrail güçlerinin son 24 saatte düzenlediği baskınlarda biri çocuk 25 Filistinliyi gözaltına aldığı, böylece 7 Ekim 2023'ten beri İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te gözaltına aldığı Filistinli sayısının 7 bin 845'e yükseldiği ifade edildi.

Dünya Sağlık Örgütü: Gazze'deki 36 hastaneden yalnızca 10'u kısmen hizmet veriyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, Gazze'deki 36 hastaneden yalnızca 10'unun kısmen hizmet verdiğini ve sağlık sisteminin güçlükle ayakta kaldığını bildirdi.

Ghebreyesus, İsrail'in yoğun saldırıları altındaki Gazze'deki sağlık durumuna ilişkin X sosyal medya platformundan paylaşımda bulundu.

"Gazze'deki 36 hastaneden yalnızca 10'u kısmen hizmet veriyor." ifadesini kullanan Ghebreyesus, sağlık sisteminin güçlükle ayakta kaldığını vurguladı.

Ghebreyesus, Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan ve Filistin Kızılayına bağlı Emel Hastanesinin, 26 Mart'ta tesis içinde ve çevresinde yaşanan çatışmalar nedeniyle hizmet vermeyi durdurduğunu belirtti.

Gazze'deki hastanelere yönelik saldırılara derhal son verilmesi çağrısını yineleyen Ghebreyesus, sağlık personeli, hastaların ve sivillerin korunması gerektiğini vurguladı.


İsrail gazetesi: Hükümet 7 Ekim'deki tecavüz iddialarını yayan avukatı "güvenilmez" ilan etti

AA
AA
TT

İsrail gazetesi: Hükümet 7 Ekim'deki tecavüz iddialarını yayan avukatı "güvenilmez" ilan etti

AA
AA

Yedioth Ahronoth gazetesinin haberine göre, adlarının açıklanmasını istemeyen İsrailli hükümet kaynakları, Elkayam-Levy'nin, Hamas'ın 7 Ekim saldırılarına ilişkin "doğru olmayan araştırmaları ve yalan hikayeleri" yayarak bunun üzerinden milyonlarca dolarlık yardım toplandığını ve resmi kaynaklarca "güvenilemez" şeklinde nitelendirildiğini belirtti.

Özellikle Batı medyasında sıkça dillendirilen ve yalan olduğu ortaya çıkan "karnı kesilen hamile kadın" hikayesinin, İsrail'in güvenirliliğinin sarsılmasına yol açtığına dikkati çeken bir yetkili, "o güvenilemez biri" dediği Elkayam-Levy'nin sunduğu birçok kanıtın, Hamas ile ilgisinin bulunmadığının ortaya çıktığını kaydetti.

Elkayam-Levy yalan haberleri yaymak için milyonlarca dolar yardım topladı

Yedioth Ahronoth'a konuşan bir diğer İsrailli yetkili, 7 Ekim saldırıları sonrası uluslararası haber kanallarına verdiği demeçlerin ardından dikkatleri üzerine toplayan Elkayam-Levy'nin, kendi kurduğu ve devlet-destekli kuruluş olarak tanıttığı "Siviller Komisyonu" sayesinde, milyonlarca dolar yardım topladığını söyledi.

Elkayam-Levy'nin 2024 faaliyetleri için ihtiyaç duyduğu 8 milyon dolara yakın bütçe için destek talebine de atıfta bulunan yetkili, "ABD'nin Japonya Büyükelçisi Rahm Emanuel de ona yardım etti. Birçok kişiden para topladı ve hatta konferansları için para talebinde bulunmaya başladı." dedi.

Elkayam-Levy’nin 28 Ekim’de kaleme aldığı ve Hamas’ın “sistematik cinsel şiddeti” olarak adlandırdığı raporu, Batı medyasında sıkça kullanılan "tecavüze uğramış genç kız cesetleri" iddiasının New York Times tarafından "yalan" olduğu gerekçesiyle geri çekilmesinin ardından ülkede sorgulanmaya başlandı.

25 Mart tarihli New York Times makalesinde, Guy Melamed isimli İsrailli bir sağlık görevlisinin, gazeteye verdiği “Kibbutz Beeri’deki tecavüze uğradıkları görülen çıplak haldeki genç kızların cesetlerini gördüğü” yönündeki ifadesinin yalan olduğu belirtilmişti.

Makalede, “İsrailli bir asker tarafından aynı gün çekilen bir fotoğraf, üç kadın cesedinin giyinik olduğunu ve cinsel saldırıya uğradıklarına dair herhangi bir belirti olmadığını gösteriyor.” ifadesi kullanılmıştı.


Mısır-Türkiye yakınlaşması Müslüman Kardeşler içinde daha fazla bölünmeye mi yol açıyor?

Türkiye’deki Müslüman Kardeşler’den bir grup gencin İstanbul’da daha önce gerçekleştirdiği bir buluşma (Facebook ve Telegram sayfaları)
Türkiye’deki Müslüman Kardeşler’den bir grup gencin İstanbul’da daha önce gerçekleştirdiği bir buluşma (Facebook ve Telegram sayfaları)
TT

Mısır-Türkiye yakınlaşması Müslüman Kardeşler içinde daha fazla bölünmeye mi yol açıyor?

Türkiye’deki Müslüman Kardeşler’den bir grup gencin İstanbul’da daha önce gerçekleştirdiği bir buluşma (Facebook ve Telegram sayfaları)
Türkiye’deki Müslüman Kardeşler’den bir grup gencin İstanbul’da daha önce gerçekleştirdiği bir buluşma (Facebook ve Telegram sayfaları)

Geçtiğimiz iki yıl boyunca Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) örgütü içinde birçok bölünme ve ayrılık patlak verdi. Bu sadece Mısır'da iktidardan düşürüldükten ve birçok lideri başta Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelere kaçtıktan sonra örgütü kimin yöneteceği konusundaki çatışmalarla sınırlı kalmadı. Kahire ile Ankara arasındaki ilişkilerin düzelmesi de bu krizlerin patlamasına ve gün yüzüne çıkmasına yol açan ek bir ‘baskı unsuru’ oldu.

Bu bölünmelerin sonuncusu, kısa bir süre önce takipçileri ve örgütün destekçileri arasında viral olan bir video ile ortaya çıkan Müslüman Kardeşler yanlısı gazeteci Hale Semir tarafından temsil edildi. ‘Videonun yayınlandığı andan itibaren artık herhangi bir gruba ya da ideolojiye bağlı olmadığını’ açıklayan Semir, ‘herhangi bir gruba aidiyeti olmaksızın sadece bir tebliğci olduğunu’ vurguladı.

Semir videoda, İslamcılar olarak tanımladığı kişilere saldırdı. ‘Belirli bir ideolojiyi desteklemek ya da belirli bir cephe veya grup lehine insanları toplamak için adını kullanan herkesi’ dava etmekle tehdit etti. Semir, ‘Geçtiğimiz dönemde nelere maruz kaldım ve yokluğumun nedeni nedir?’ başlıklı videoda, ‘İstanbul'da kendisine yakın çevreler’ olarak tanımladığı kişilerin kendisini, Türk devletiyle ‘vergi kaçakçılığı’ davasına bulaştırmayı başardıktan sonra bir komploya maruz bıraktığını ifade etti. Ayrıca, Türkiye'deki bir Müslüman Kardeşler üyesinin ‘kendisini kandırarak kitaplarının yayınlandığı yayınevlerinden payını çaldığını’ söyledi.

Videoda anlattığına göre Semir, kendisine yakın çevrelerden (İstanbul'daki Müslüman Kardeşler cephesini kastediyor) vergileri ödemek için borç istemiş, ancak Müslüman Kardeşler üyeleri onu yüz üstü bıraktıktan sonra şoke olmuş.

Semir, (kendisine karşı olan komplocuları) “eğer kendisine zarar vermeyi bırakmazlarsa, onların isimlerini ifşa edeceğini ve tüm sırları açığa çıkaracağını” söyleyerek tehdit etti.

Semir, İhvan kanallarında tanınan bir medya figürü ve Türkiye'den yayın yapan bu kanalların birçoğunda sosyal ve tebliğ programları sundu. Müslüman Kardeşler hükümetinin devrilmesinin ardından 2013 yılında Mısır'ı terk ederek Türkiye'ye gelen Semir, aile danışmanlığı alanında verdiği derslerle ünlendi ve daha sonra bu dersleri Türkiye'deki İhvan yanlısı uydu kanallarında vermeye başladı.

(foto altı) Müslüman Kardeşler lideri Muhammed Bedi, Mısır'daki duruşmalarından birinde. (Arşiv)
Müslüman Kardeşler lideri Muhammed Bedi, Mısır'daki duruşmalarından birinde. (Arşiv)

Bu vaka, özellikle Türkiye'de Müslüman Kardeşlerle bağlantılı medya figürlerinin tetiklediği krizler bağlamında bir ilk değil. Mısırlı gazeteci Tarık Abdulcabir, 2016 yılında ‘tedavi gördüğü iddiasıyla’ Mısır'a dönmeden önce İhvan kanallarında yer aldığı için pişman olduğunu açıklamıştı.

Mısırlı gazeteci Husam el-Gamri de örgütün Türkiye'den yayın yapan kanallarında uzun süre çalıştıktan sonra, geçen yıl Türkiye'deki İhvan liderlerine saldırmak için ortaya çıktı. Gamri, o dönemde ‘Türk makamlarının Mısır makamlarına karşı kışkırtmanın durdurulması yönündeki uyarılarına uyulmaması sonucu’ olduğu bildirilen bilinmeyen nedenlerle bir süre cezaevinde kaldı.

Türkiye'den sınır dışı edilmesinin ardından geçen yıl Mısır'a dönen el-Gamri, burada ‘İhvan üyelerinin ve liderlerinin terörizm itiraflarını ortaya koyduğunu’ söylediği belgeler yayınladı. Ayrıca ‘komitelerinin kendisini hedef almayı bırakmaması halinde, diğer liderlerin sızdırılan konuşmalarında belgelenen ahlaki skandallar’ olarak tanımladığı şeyleri yayınlamakla tehdit etti.

Ankara'nın Müslüman Kardeşler ile bağlantılı medya profesyonellerine karşı bir dizi önlem almasının yanı sıra, örgüt üyelerinin ikametgahlarının incelenmesi ve vatandaşlık verme prosedürlerini sıkılaştırması nedeniyle, aralarında Mutaz Matar'ın da bulunduğu birçok Müslüman Kardeşler medya profesyoneli Türkiye topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Bu tedbirler, aralarında yasal prosedürleri ihlal ettiği için vatandaşlıktan çıkarıldığı bildirilen İhvan'ın vekil rehberi Mahmud Hüseyin'in de bulunduğu örgütün önde gelen liderlerini etkiledi.

Mart 2021'de Türk makamları, Müslüman Kardeşler yanlısı kanallardan Mısır'a karşı kışkırtıcı programlarını durdurmalarını veya Türkiye'de uygulanan medya ahlak kurallarına uymadıkları takdirde Türk topraklarından yayınlarını kalıcı olarak durdurmalarını talep etti. Aynı yıl, İstanbul'dan yayın yapan İhvan'a bağlı üç kanaldan biri olan Mekameleen TV, Türkiye'den yayınını kalıcı olarak durduracağını açıkladı.

(foto altı) Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz şubat ayında Kahire'de görüşmelerde bulundu. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz şubat ayında Kahire'de görüşmelerde bulundu. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Bu önlemler, iki ülkenin 2021'de başlayan yakınlaşma adımlarının ardından, geçen yıl Temmuz ayında aralarındaki diplomatik ilişkilerin büyükelçilik düzeyine yükseltileceğini duyurduğu resmi Mısır-Türkiye yakınlaşma girişimleriyle birlikte alındı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 yıl aradan sonra Mısır'a yaptığı ilk ziyaret kapsamında geçtiğimiz ay Kahire'yi ziyaret etti. Mısır ve Türkiye cumhurbaşkanları düzenledikleri ortak basın toplantısında, iki ülke arasındaki ilişkilerde ‘yeni bir sayfa açıldığını’ duyurdu. İki ülke arasında stratejik ilişkiler konseyi kurulmasına ilişkin bir anlaşma imzalandı ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin bu konseyin açılışını yapmak üzere önümüzdeki Nisan ayında Ankara'yı ziyaret edeceği açıklandı.

Siyasal İslam konusunda uzman araştırmacı Ahmed Sultan, Mısır'da İhvan'ın devrilmesinden bu yana örgütün bir iç bölünme dalgası yaşadığını ve bunun ‘örgütün çeşitli düzeylerde yaşadığı krizin derinliğini yansıttığına’ inandığını belirtti.

Sultan, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, örgüt saflarındaki bölünmelerin ‘sayılamayacak kadar çok hale geldiğini’ belirterek, bunu birleşik bir liderliğin yokluğunun yanı sıra, İhvan'ın geniş kesimlerinin ideolojik bağlılığa uzanmadan örgütsel çalışmanın uygulanabilirliğine inanmamasına bağladı.

Sultan, Hale Semir vakasının bir istisna olmadığını belirterek, ‘örgüt içinde siyasi nedenlerden kaynaklanmayan, ancak kişisel çatışmalar ve amaçlardan kaynaklanabilecek birçok bölünme olduğunu’ kaydetti. Ayrıca ‘örgütün bazen bazı unsurlarının ve medya figürlerinin kendisinden ayrıldığını duyurma taktiğini benimsediğini, böylece onlara bağımsızlık hissi vermeye çalıştığını, böylece özellikle sosyal ve dini nitelikteki konularda daha geniş etki çevrelerinde hareket edebildiklerini ve örgütün fikirlerinin dolaylı olarak yayınlanabildiği’ değerlendirmesinde bulundu.

El-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde Türkiye meseleleri araştırmacısı olan Kerem Said, Mısır-Türkiye ilişkileri dosyasında Müslüman Kardeşler kartının azalan öneminin ‘örgüt içinde krizlerin ve bölünmelerin patlak vermesinin’ nedenlerinden biri olabileceğine inanıyor. Said, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamalarda bunu İstanbul Cephesi’ne ulaşan birçok finansman kaynağının kurumasına ve özellikle iki ülke arasındaki yakınlaşmanın hızlanmasıyla birlikte, Türk topraklarında kendilerine yönelik resmi ve halk desteğinin azalmasına bağladı.


Uluslararası Af Örgütü, İsrail'in "soykırım" uyguladığını savunan BM raporunun önemli kanıtlar sunduğunu bildirdi

AA
AA
TT

Uluslararası Af Örgütü, İsrail'in "soykırım" uyguladığını savunan BM raporunun önemli kanıtlar sunduğunu bildirdi

AA
AA

Örgütten yapılan açıklamada, Albanese'nin, 1967'den bu yana işgal altında tutulan Filistin topraklarındaki insan haklarının durumuyla ilgili hazırladığı, İsrail'in soykırım işlediğini gösteren makul gerekçelerin bulunduğu sonucuna varan raporunun memnuniyetle karşılandığı belirtildi.

Açıklamada, "BM Özel Raportörü'nün Gazze raporu, soykırımı önlemek için uluslararası eylemi teşvik etmesi gereken çok önemli kanıtlar sunuyor." denildi.

"Şimdi soykırımı önlemek için harekete geçme zamanı"

Açıklamada, "Bir Soykırımın Anatomisi" başlıklı BM raporuna ilişkin değerlendirmelerine yer verilen Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnes Callamard, şu ifadeleri kullandı:

"Bu, devletlere hayati eylem çağrısı olarak hizmet etmesi gereken çok önemli bir çalışmadır. (Devletler) Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmeli ve bugün Gazze'deki Filistinlileri korumak için somut önlemler almalıdır.

Şimdi soykırımı önlemek için harekete geçme zamanı. Üçüncü devletler, derhal ateşkes talep eden BM Güvenlik Konseyi kararının uygulanması için savaşan taraflara siyasi baskı uygulamalı, İsrail'in bombardımanı durdurması ve insani yardım üzerindeki kısıtlamaları kaldırması dahil BM kararına uyması konusunda ısrarcı olmak için nüfuzlarını kullanmalı."

Callamard, çatışmanın tüm taraflarına karşı kapsamlı silah ambargosu uygulanması gerektiğini vurgulayarak, Hamas ve diğer silahlı gruplara tüm sivil esirleri serbest bırakmaları için baskı yapılması gerektiği yorumunda bulundu.

İsrail'in Gazze'yi işgalinde 7 Ekim sonrası

Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, "Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlere yönelik sürekli ihlallere karşılık verme" gerekçesiyle İsrail'e 7 Ekim 2023'te kapsamlı saldırı düzenledi.

İsrail, 7 Ekim'deki saldırılarda 1200 İsraillinin öldüğünü, 5 bin 132 kişinin de yaralandığını açıkladı.

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 14 bin 280’i çocuk, 9 bin 340'ı kadın olmak üzere 32 bin 490 Filistinli öldürüldü, 74 bin 889 kişi yaralandı.

Enkazda halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ne saldırılarının başladığı 7 Ekim'den bu yana 253’ü karadan işgal sürecinde olmak üzere 597 askerinin öldüğünü duyurdu.

Çatışmalara 24 Kasım 2023'te 4 günlüğüne verilen ve daha sonra 3 gün daha uzatılan "insani ara"da 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakıldı. Öte yandan İsrail, binlerce Filistinliyi alıkoyup hapsetmeye devam etti.

İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te de 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail güçleri ile yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 453 Filistinli hayatını kaybetti.

Son verilere göre, İsrail ordusu ile Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten beri devam eden çatışmalarda 249 Hizbullah mensubu, 50 Lübnanlı sivil, 12 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu ile 6 İsrailli sivil ve 11 asker öldü.


Yasa dışı Yahudi yerleşim örgütü başkanından, İsrail'e Batı Şeria'ya askeri harekat çağrısı

AA
AA
TT

Yasa dışı Yahudi yerleşim örgütü başkanından, İsrail'e Batı Şeria'ya askeri harekat çağrısı

AA
AA

The Times of İsrail gazetesinin haberine göre, Neeman, Filistin yönetiminin yasa dışı Yahudi yerleşimcilere karşı savaş yürüttüğünü iddia ederek, İsrail'e Gazze’deki saldırıların benzerini Batı Şeria'da düzenleme çağrısı yaptı.

Neeman, "Filistin Yönetimi, bize karşı bir savaş yürütüyor ve yalnızca Gazze'de tatbik ettiğimiz güçle hareket etmek Batı Şeria'daki tüm tehditleri ortadan kaldırabilir." dedi.

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 14 bin 280’i çocuk, 9 bin 340'ı kadın olmak üzere 32 bin 490 Filistinli öldürüldü, 74 bin 889 kişi yaralandı.

Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.


UNICEF Sözcüsü Elder: Gazzeli çocuklar kabusun sona ermesi için öldürülmeyi umuyorlar

AA
AA
TT

UNICEF Sözcüsü Elder: Gazzeli çocuklar kabusun sona ermesi için öldürülmeyi umuyorlar

AA
AA

Bir süredir İsrail'in yoğun saldırılar düzenlediği ve büyük yıkıma neden olduğu Gazze'nin güneyindeki Refah şehrinden ateşkes çağrısı yapan Birleşmiş Milletler (BM) Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Sözcüsü James Elder, Gazze'de gece yarısı bombardıman olduğu ve insanların buna yatakta yakalandığını vurgulayarak Gazze'deki durumun "tabutun içinde uzanmak" gibi olduğunu söyledi.

Elder, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) Gazze'de ramazan ayında acilen ateşkes sağlanması talep edilen karar tasarısının kabul edilmesinin ardından ateşkese dair bölgede çok fazla umut olduğunu ancak bu umutların da her gece bombalarla yok edildiğine belirterek, "Gazzeli çocuklar kabusun sona ermesi için öldürülmeyi umuyorlar." şeklinde konuştu.

Martta Gazze'nin kuzeyine yönelik 40 insani yardım sevkiyatının dörtte birine izin verilmediğine dikkati çeken Elder, "Gazze Şeridi'ndeki pek çok insani yardımın belkemiği olan BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansının (UNRWA) kuzeye gıda ulaştırması artık engelleniyor. Şunu açıklığa kavuşturalım: hayat kurtaran yardımlar engelleniyor. Hayatlar kaybediliyor, haysiyet inkar ediliyor." ifadelerini kullandı.

Elder, geçiş noktalarının açılması halinde Gazze'deki insani krizi birkaç gün içinde tersine çevirebileceklerini ancak geçişlerin kapalı olduğu ve kıtlığın "insan yapımı" olduğunu dile getirdi.