Hizbullah’ın uluslararası yaptırımlardan ve terör örgütü ilan edilmesinden gördüğü zarar

Son olarak Avustralya’nın terör örgütü olarak sınıflandırdığı Hizbullah’ın diğer ülkeler tarafından aynı sınıflandırmaya alınması bekleniyor.

Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
TT

Hizbullah’ın uluslararası yaptırımlardan ve terör örgütü ilan edilmesinden gördüğü zarar

Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)

Tony Boulos
Dünyanın dört bir yanından 47 ülke, Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine dahil etti. Söz konusu ülkelerden 20’si Hizbullah’ı DEAŞ ve El Kaide ile ilişkilendirdi ve faaliyetlerini tamamen yasakladı. Artık bu ülkelerde Hizbullah’a sempati duyanlar veya üye olanlar adli mercek altında olacaklar. Dünya genelinde Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine ekleyen ve terör örgütü olarak sınıflandıran yeni ülkeler adeta kartopu gibi büyüyor. Bu ülkelerin sonuncusu Avustralya oldu. Avustralya, Hizbullah’ı terör örgütü olarak sınıflandırma kararını, ‘silahlı örgütün, terör saldırıları gerçekleştirme tehdidinde bulunmaya ve terör örgütlerine destek sağlamaya devam etmesinin Avustralya için gerçek bir tehdit oluşturduğu’ şeklinde gerekçelendirdi.

Uluslararası ön yargı
Ülkelerin Hizbullah’ı art arda terör örgütleri listelerine dahil etmesine karşı Hizbullah’tan resmi bir kaynak şu açıklamada bulundu:
“Bu durum, bazı ülkelerin İsrail uzlaşısına yönelik kör önyargısını ve direniş eksenini hedef almaya devam ettiklerini gösteriyor. İngiltere kısa süre önce Filistin İslami Direniş Hareketi’ni (Hamas) terör örgütleri listesine dahil ettiği için direniş gruplarını terör örgütleri listelerine ekleme kampanyası Hizbullah'ı aşıyor.”
Aynı kaynağa göre tüm ülkelerdeki İsrail lobileri, ABD’nin de korumasıyla denenen tüm yollarda başarısız olunduktan sonra, bu ülkelerdeki politikacılara, dünyayı direniş gruplarına karşı seferber etmeleri için baskı yapıyor.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın yeniden terör örgütleri listelerine eklenmesiyle ilgili yorumunda, bunun, İran’ın nükleer programıyla ilgili Viyana’daki müzakereler sırasında bölgedeki gelişmelerle ya da siyasi olarak kullanmak amacıyla yahut Lübnan’da yaklaşan parlamento seçimleri öncesinde Hizbullah’ı zayıflatma girişimi olabileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Nasrallah, direniş grubu olarak tanımladığı Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine eklenmesinin direnişçilerin kararlılığını ve onu kucaklayanların farkındalığını etkilemeyeceğini vurguladı.

Fransa engeli
ABD’nin ilk olarak 1997 yılında Hizbullah’ı siyasi ve askeri kanatlarıyla terör örgütü olarak sınıflandırmasının ardından ülkeler birer birer harketi terör örgütleri listesine eklemeye başladılar. Daha sonra Avrupa Birliği 2013’de üye devletlerin oybirliği ile Hizbullah’ın askeri kanadını terör örgütleri listesine ekledi. Bazı raporlar, Hizbullah'ın siyasi kanadını terör örgütleri listesine dahil edilmesinin önündeki ilk engelin Fransa olduğunu ve 2004 yılında Hizbullah’ı hem askeri hem de siyasi kanatlarıyla birlikte yasaklayan ve terör örgütü olarak sınıflandıran ilk Avrupa ülkesi olan Hollanda dışında diğer ülkelerin üzerinde uzlaşılan bir kararla hareketi siyasi ve askeri kanatlarını bir birinden ayrı tuttuklarını gösteriyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron daha önce yaptığı bir açıklamada, ülkesinin Lübnan hükümetinden herhangi bir tarafı terör örgütü listesine almayacağını vurguladı. Paris'in Hizbullah'ın askeri kanadını terör örgütü olarak gördüğüne dikkati çeken Macron, ancak hükümette yer alan ve üyeleri Temsilciler Meclisi'ne seçilen siyasi kanadıyla diyalog halinde olduğunu belirtti.

Arap ülkeleri arasında fikir birliği
Arap ülkeleri düzeyinde ise Arap Birliği, Hizbullah'ı Mart 2016'da, birliği konseyinin dışişleri bakanları düzeyindeki 145’inci toplantısı sırasında, Lübnan ve Irak dışındaki ülkelerin oybirliğiyle terör örgütü ilan etti. Lübnan ve Irak çekimser kaldılar. Dönemin Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Hizbullah'ı terör örgütü olarak sınıflandırma konusundaki çekince, kararın Arap devletleri arasında imzalanan terörle mücadele anlaşmasıyla çelişmesinden ve Hizbullah’ın Lübnan’ın önemli bir bileşeni olmasından kaynaklanıyordu.”
Bu duyuru, Arap ülkelerinin içişleri bakanları tarafından yayınlanan benzer bir kararın ardından yapıldı.
Hizbullah’ın terör örgütü olarak sınıflandırılması, Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) aldığı bir kararla hayata geçmeye başladı. KİK üyesi ülkeler, Hizbullah’ı ‘KİK üyesi ülkelerde gençleri terör eylemleri gerçekleştirmek amacıyla silah altına almanın, silah ve patlayıcı kaçakçılığı yapmanın, isyana yönelik provokasyonlarda bulunmanın, kaos ve şiddeti körüklemenin yanı sıra başta Suriye savaşına, Irak savaşına, Yemen olaylarına katılarak ve bazı Körfez ülkelerinde hükümetlerin temellerini sarsarak birçok Arap ülkesinin iç işlerine müdahale etmekle’ suçladılar.

ABD yasaları
ABD Hazine Bakanlığı’nın verilerine göre Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC), Hizbullah'ı ve mali kaynaklarını kuşatma altına almak için başta Cassandra Yasası olmak üzere birçok yasaya dayanarak, Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah tarafından defalarca kez reddedilen ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi'nin (DEA) uyuşturucu kaçakçılığı, kaçakçılık ve kara para aklama suçlarına adlarının karıştığına işaret ettiği, harekete bağlı veya yakın kişileri takip ediyor.
Cassandra Yasası’nın yanı sıra Magnitsky Yasası ve Caesar (Sezar) Yasası da ABD Hazine Bakanlığı tarafından Hizbullah’a yakın kişilerin yaptırım uygulananlar listelerine eklenmelerini sağlıyor. Magnitsky Yasası, ABD yönetimine tüm ülkelerde insan hakları ihlalcilerine yaptırım uygulama, mal varlıklarını dondurma ve ABD'deki faaliyetlerini yasaklama yetkisi veriyor. Caesar Yasası da İran için Suriye üzerinden Lübnan’a aktif bir bağlantı oluşturduğundan doğrudan Hizbullah’ı hedef alabiliyor.

Yaptırımların etkileri
Hizbullah’a yönelik yaptırımların etkileri arasında, hareketin yetkililerine veya onlarla iş birliği yapanlara yaptırım uygulanması bulunuyor. Söz konusu kişiler, bu yaptırımlar çerçevesinde seyahat etmeleri engellenirken terör suçlarından hüküm giymeleri ve mal varlıklarının dondurulması halinde haklarında Interpol bülteni çıkarılabiliyor.
‘Justicia’ adlı insan hakları örgütünün başkanı Paul Morcos, konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Yaptırımlar, bazı finansörleri ve destekçileri ile Batılı ülkelerle çıkarları olanlar üzerinde baskı oluşturduğundan Hizbullah’ı dolaylı yoldan etkiliyor” dedi. Söz konusu yaptırımların birkaç istisna dışında, uluslararası yardımın daralması çerçevesinde Lübnan üzerinde ciddi yansımaları olduğunu vurgulayan Morcos bu durumun Lübnan'daki iş ortamına olumsuz yansıdığını vurguladı.
Morcos, yaptırımların, ekonomiyi nakde çevirebilecek, kara para aklama ve terörün finansmanı riskini artıracak şekilde Lübnan toplumu aleyhine dönmesinden çekindiğini ve bunun yaptırımların mantığına ve amacına aykırı olduğunu ifade etti.
Morcos değerlendirmesinde ayrıca söz konusu yaptırımların olumsuz yansımalarından bir diğerini ise tüm dünyada milyonlarca Lübnanlı ile birlikte Lübnanlı iş insanlarının şüpheli listelerine eklemesi olduğuna işaret etti. Aynı zamanda yaptırımların Lübnan'ı Arap ülkeleri ve uluslararası toplumdan tecrit edebileceğini, özellikle Hizbullah’ın büyük bir siyasi etkiye sahip olması nedeniyle Lübnan'ı ‘kibir ve emperyalizmi kırma’ söyleminden başka bir şeyi olmayan kuşatılmış bir adaya dönüştürmesine katkıda bulunabileceğini vurguladı.

Güvenlik ve askeri operasyonlar olasılığı
Gazeteci yazar Şurahbil el-Garib de şu açıklamalarda bulundu:
“Siyasi ve askeri kollarıyla Hizbullah’ı terörist olarak sınıflandırmak, çifte standart uygulayan Batı ülkelerinin yeni bir başarısızlığıdır. Ayrıca bu sınıflandırmaların adil kriterler olmadan yapıldığını ve bu sınıflandırmaların işgalci İsrail’i korumak için düzenlendiğini ortaya koymaktadır.”
ABD'nin başta Afganistan olmak üzere bölgedeki bazı askeri kartlarını kaybettiğini söyleyen Garib sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu yüzden ABD hem dünyanın hem de bölge ülkelerinin gözünde konumunu iyileştirmek ve imajından geriye kalanları korumak için diğer siyasi, diplomatik ve ekonomik kartlara başvuruyor.”
Garib’e göre Hizbullah’ı tecrit etme girişimi, Lübnan’daki direnişi besleyen ortama darbe vurmaya ve onu terörle damgalamaya çalışmanın yanı sıra hareketi açık hedef haline getirerek sürekli baskı altında tutmayı amaçlıyor.
Hizbullah'la ilgili bu adımların sonucunda karşı karşıya gelinmesi beklenen senaryolarından birinin, bölgede bir bütün olarak direniş projesini dengesizleştirmek için harekete yönelik gerçekleştirilmesi planlanan askeri veya güvenlik operasyonlara hazırlık olabileceğini amacıyla olabileceğini düşünen Garib değerlendirmesine şöyle devam etti:
 “İsrail’in uluslararası arenada, İran ve Hizbullah'a karşı tüm forumlarda en üst düzeyde provokasyona neden olan açıklamaları, Tahran ile önde gelen güçler arasında Viyana'da gerçekleşen nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmaya yönelik müzakerelerin başarısız olması durumunda bu seçeneğin kullanılabileceği ihtimalini ortaya koyuyor.”



Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
TT

Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)

Tel Aviv’deki siyasi kaynaklar, Rusya’nın İsrail ile Suriye arasında bir güvenlik anlaşmasına varılması amacıyla gizli arabuluculuk yürüttüğünü, bu sürecin ABD yönetiminin bilgisi ve onayı dâhilinde ilerlediğini açıkladı.

İsrail devlet televizyonu Kan 11, Azerbaycan’ın şu anda üst düzey yetkililerin katıldığı toplantı ve görüşmelere ev sahipliği yaptığını; temasların Bakü’de sürdüğünü bildirdi.

Bilgi sahibi bir güvenlik kaynağı, Rus arabuluculuğuna rağmen İsrail ile Suriye arasındaki temaslarda hâlâ bir boşluk bulunduğunu, ancak son haftalarda sınırlı da olsa ilerleme kaydedildiğini söyledi.

Kan 11’e konuşan kaynaklar, Moskova ile Şam’ın ilişkileri güçlendirmek için çalıştığını; Rusya’nın geçen ay Lazkiye kıyı bölgesine asker ve askeri teçhizat sevk ettiğini aktardı. Aynı kaynaklar, İsrail’in Suriye’nin güneyinde Türkiye’nin varlığını pekiştirme girişimleri yerine, Rusya’nın sahadaki varlığını tercih ettiğini kaydetti.

Dün (çarşamba) Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani Moskova’yı ziyaret ederek Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü ve iki ülke ilişkilerinin stratejik düzeye taşınmasının hedeflendiğini belirtti.

İkili ilişkilerdeki en dikkat çekici gelişme ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, 15 Ekim’de Suriye’de geçiş döneminin başkanı Ahmed eş-Şera’yı kabul etmesi oldu. Görüşmede taraflar, stratejik ve siyasi ilişkilerin güçlendirilmesi ile enerji ve gıda alanlarında iş birliğinin önemine vurgu yapıldı.

İsrail’in Rusya ile iyi ilişkiler sürdürdüğü ve Tel Aviv’in Suriye dosyasında Moskova ile çıkar paylaşımı konusunda uzlaşı aradığı biliniyor. Mayıs ayından bu yana Putin ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Suriye başta olmak üzere çeşitli başlıkları ele alan dört uzun telefon görüşmesi yaptığı ifade ediliyor.

scd
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Moskova’da çarşamba günü gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare  (SANA)

Suriye Dışişleri Bakanlığı Enformasyon İdaresi, mayıstaki temasların ardından yaptığı açıklamada, Putin’in Suriye’yi bölmeye yönelik her türlü İsrail müdahalesini kesin biçimde reddettiğini ve Moskova’nın yeniden imar ile istikrarın sağlanmasına desteğini yinelediğini duyurmuştu.

cdfr
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Şam’da düzenlenen ortak basın toplantısından bir kare (EPA)

Tel Aviv’de ise “Türkiye nüfuzuna karşı Suriye’de Moskova ile ortak çıkarlar bulunduğu” değerlendirmesi yapılıyor. Maariv gazetesine göre Rusya, hem Türkiye hem de İsrail ile iyi ilişkiler sürdürüyor ve iki ülke arasında gerilimin tırmanmasını engellemeye çalışıyor. Aynı zamanda, tüm tarafların—Suriye dâhil—onayıyla ülkedeki pozisyonlarını korumayı hedefliyor.

dfgt
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, İstanbul’da cumartesi günü ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile yaptığı görüşmeler sırasında, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin de hazır bulunduğu an (EPA)

ABD’nin İsrail-Suriye güvenlik düzenlemelerinde başat rolü üstlenmesine rağmen, Washington’un Rusya dâhil diğer müttefiklerden gelecek “olumlu katkılara” kapıyı kapatmadığı belirtiliyor.

Eski diplomat ve Suriye-Ortadoğu uzmanı akademisyen Mihail Harari’ye göre, Ahmed eş-Şera’nın Suriye’yi temkinli ve dengeli biçimde yönetmesi, ülkeye bölgesel ve uluslararası destek kazandırdı. Harari, İsrail’in Suriye’de kaosun sürmesini isteyen bir aktör gibi görünmekten kaçınması gerektiğini savundu.

Şarku’l Avsat’ın Harari’nin Maariv’de yayınlanan makalesinden aktardığı analize göre İsrail’in çıkarlarını sağlıklı yönetebilmesi için Şam ile bir güvenlik anlaşmasını hızla sonuçlandırması gerekiyor. Harari, son savaşta elde edilen askerî kazanımların siyasi kazanca dönüştürülmesinin, mevcut “pasif” tutumla mümkün olmayacağını ifade etti.


Gazze’de ilk kez silahlı bir grup sivilleri göçe zorladı

Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)
Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)
TT

Gazze’de ilk kez silahlı bir grup sivilleri göçe zorladı

Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)
Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)

Gazze’nin doğusundaki Tuffah Mahallesi’nde faaliyet gösteren silahlı bir grup, İsrail ile Hamas’ın kontrol alanlarını ayıran “sarı hat”a yakın bir konut alanında yaşayan sivillerin tamamını silah tehdidi altında tahliyeye zorladı.

Şarku’l Avsat’a konuşan saha kaynakları, “Rami Halis Grubu” olarak anılan silahlı yapıya mensup kişilerin perşembe sabahı erken saatlerde Şuaf ve Kibbutz bölgelerinde ayakta kalan evlerin yakınına gelerek havaya ateş açtığını, ardından bölgeden çekildiğini aktardı. Aynı grubun öğle saatlerinde geri dönerek megafonla, gün batımına kadar tahliye edilmemesi halinde ateş açılacağı uyarısında bulunduğu belirtildi.

Kaynaklara göre silahlı kişiler, olası bir saldırıdan kaçınmak amacıyla sivillerle doğrudan temas kurmadı ve yüzlerce metre mesafeden megafonla seslendi. Grup, tahliyenin İsrail ordusunun talimatıyla yapıldığını iddia ederken, İsrail güçlerinin sarı hattın doğusunda, bu ailelerin kısa süre önce döndüğü evlere yaklaşık 150 metre uzaklıktaki bölgeleri kontrol ettiği ifade edildi.

Tehditler üzerine bölge sakinleri fiilen göç etmek zorunda kaldı ve Gazze kentinin batısındaki alanlara yöneldi. Kaynaklara göre, bir kısmı ağır hasarlı evlerde, bir kısmı ise çadırlarda yaşayan 240’tan fazla kişi yeni ve zorlu bir göç yolculuğuna çıktı.

Önceki İsrail adımı

Saha kaynakları, İsrail güçlerinin salı ve çarşamba akşamları söz konusu bölgelere patlayıcı içermeyen sarı renkli variller attığını, ancak o aşamada tahliye talep edilmediğini ifade etti. Bugünkü zorla tahliye adımının ise, ateşkes anlaşması kapsamındaki çekilme hattı doğrultusunda “yeşil ve güvenli” olarak sınıflandırılan bölgelerde yaşayan daha fazla sivili yerinden etmeye yönelik İsrail planlarının uygulanması anlamına geldiği kaydedildi.

tgrhy
Gazze kentinin doğusundaki Tuffah Mahallesi’nde yıkılmış bir bina (EPA)

İsrail güçlerinin son haftalarda sarı hattın kapsamını genişlettiğine işaret eden kaynaklar, yeni hamlenin Tuffah Mahallesi’nin içine doğru yaklaşık 150 metre derinlikte ve 300 metre genişlikte yeni bir alanın fiilen kontrol altına alınması anlamına geldiğini vurguladı. Bu sürecin, zaman zaman bombardıman, zaman zaman tehdit yoluyla mahallenin adım adım ele geçirilmesi şeklinde ilerlediği belirtildi.

Ek bir tampon bölge

Görünen o ki İsrail, Gazze’nin doğusunda, özellikle Selahaddin Caddesi’nden 7 Ekim 2023 öncesindeki sınırlara kadar uzanan ve en az 2,5 kilometre derinliğinde bir tampon bölge oluşturma planını fiilen hayata geçiriyor. Bu plan, Filistinli kaynaklar tarafından haftalar önce Şarku’l Avsat’a açıklanmıştı.

sd
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze’nin kuzeyinden güneyine uzanan Selahaddin Caddesi, savaş boyunca büyük askerî öneme sahipti ve İsrail ordusu bu yolu farklı eksenlerden kesmeye odaklandı. Ateşkes anlaşmasında “ilk çekilme hattı” olarak sunulan sarı hattın, birçok bölgede fiilen ileri taşındığı; bunun da çevredeki yerleşim alanları üzerinde İsrail kontrolünü genişlettiği ifade ediliyor.

Süregelen ihlaller

Bu gelişmeler, Gazze Şeridi’nde İsrail’in ateşkes ihlallerinin sürdüğü bir döneme denk geldi. Beyt Lahiya’da bir insansız hava aracı saldırısında bir Filistinli hayatını kaybederken, diğer bölgelerde de İHA’lardan ve zırhlı araçlardan açılan ateş sonucu yaralanmalar yaşandı. İsrail hava kuvvetleri, Han Yunus’un doğusu ve Refah’ın kuzeyinde çeşitli hedefleri vurdu.

10 Ekim 2023’te yürürlüğe giren ateşkesten bu yana İsrail ihlallerinde hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısının 413’ü aştığı bildiriliyor. Hamas ise ihlal sayısının 900’ü geçtiğini belirterek, arabulucularla temas halinde olduklarını ve anlaşmanın ikinci aşamasına geçilmesini değerlendirdiklerini açıkladı.

rgh
Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta, bir yardım mutfağından yemek almak için bekleyenler arasında duran Filistinli bir kız (AP)

Hamas, İsrail’in anlaşmaya uyması konusunda ABD’nin rolüne dikkat çekiyor. Hareketin sözcüsü Hazım Kasım, “Başkan Trump’ın Gazze ve bölgede barışı sağlayabilecek tek kişi olduğuna inanıyoruz. Netanyahu’yu barışın gereklerini yerine getirmeye zorlayabilecek tek aktör odur” dedi.


Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
TT

Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)

Sudanlıların, 15 Nisan 2023’ten bu yana yaşadıkları savaşın ve insani trajedinin yakın zamanda sona ereceğine dair umutları giderek zayıfladı. İlk kurşunun sıkıldığı andan itibaren bölgesel ve uluslararası girişimlerin tıkanması, kamuoyundaki karamsarlığı daha da derinleştirdi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın inisiyatif alması ve Başkan Donald Trump’tan doğrudan müdahale istemesi, karamsar tablo içinde yeni bir umut penceresi açtı; Suudi Arabistan, kilitlenmiş sürecin çözümünde belirleyici bir aktör olarak öne çıktı.

Veliaht Prens, kısa süre önce ABD’ye yaptığı resmî ziyaret sırasında, savaşın durdurulmasına yardımcı olması için Başkan Trump’tan müdahale talep etti. Trump, 19 Kasım’da düzenlenen ABD–Suudi İş Forumu’nda yaptığı açıklamada bu talebi doğruladı.

dfrgt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Riyad’daki el-Yemame Sarayı’nda Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ı kabul ederken (SPA)

Veliaht Prens’in Sudan’daki savaşı sona erdirmek için kendisinden doğrudan müdahale istediğini ifade eden Trump,  “Prens, Sudan konusunda belirleyici bir adım atmamı talep ediyor” dedi. Trump, ABD’nin çatışmanın bitirilmesinde etkin bir rol oynayacağını da sözlerine ekledi.

Halk ne diyor?

Savaşın harabeye çevirdiği Hartum’da vatandaşlar, Suudi hamlesini “kardeşlerden beklenen” bir adım olarak görüyor. Ahmed Musa, “Veliaht Prens’in yaptığı, kardeş bir ülke olan Suudi Arabistan’dan beklenen bir adımdır” diyor.

Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolüne giren Faşir’de yaşayan Hava İbrahim, savaşın yıkımını şu sözlerle anlatıyor: “Savaş yeşili kuruyu yok etti; çok zarar gördük.”

Kuşatma altındaki Kuzey Kordofan’ın başkenti Ubeyd’en İsa Abdullah ise genel ruh hâlini şöyle özetliyor: “Savaştan etkilenmeyen ev kalmadı; bu nedenle kardeşlerin müdahalesini memnuniyetle karşılıyoruz.”

Sudan Kurucu İttifakı'nın (Te'sis) fiilî başkenti konumundaki Nyala’dan F. Cibril, kamuoyunun temel beklentisinin çatışmaların sona ermesi, insani yardımların ulaştırılması ve yerinden edilenlerin geri dönüşü olduğunu belirtti.

sa
Güney Sudan’ın Renk şehrinde bir sınır noktasından ayrılmayı bekleyen, yerinden edilmiş ailelerin kişisel eşyalarını taşıyan bir kamyon (Arşiv – AFP)

Sudanlılar dışarıdan dayatılan bir çözümden ziyade, tarafları yeniden müzakere masasına getirecek, siyasi süreçlerin zaman kazanmak için kullanılmasını engelleyecek “tarafsız” bir arabulucu istiyor. Kamuoyunda Suudi Arabistan’ın bu rolü üstlenebileceği düşünülüyor.

Geri adım sinyalleri

Resmî düzeyde tepkiler tek çizgide ilerlemedi. Trump’ın 19 Kasım 2025’te Veliaht Prens’in talebini açıklamasının hemen ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Abdülfettah el-Burhan adımı memnuniyetle karşıladı ve X’te “Teşekkürler Prens Muhammed bin Selman, teşekkürler Başkan Trump” mesajını paylaştı.

Suudi ve ABD girişimlerine destek açıklayan Burhan hükümeti, barış için hazır olduğunu vurguladı; ancak Dörtlü Grup çerçevesindeki arabuluculuğa mesafeli durarak Suudi Arabistan’ın tek başına yürüteceği bir süreci ön plana çıkardı.

Askerî bir anlaşma mı?

Eski Başbakan Abdullah Hamduk’un liderliğindeki sivil-demokratik ittifak Sumud, Suudi çabalarını “yeni bir yol açabilecek olumlu bir adım” olarak değerlendirdi; ancak çözümün yalnızca askerler arasında kalmaması ve sivil aktörlerin kapsamlı bir uzlaşmaya dâhil edilmesi şartını koydu.

HDK’ye yakın Sudan Kurucu İttifakı da Suudi Arabistan’ın  hamlesini desteklediğini ve bunun krallığın Sudan’ın çöküşünü önleme konusundaki hassasiyetini yansıttığını söyledi.

Girişim başarılı olur mu?

Sudanlılar, Suudi–ABD girişimlerinin ateşkesi zorlayan, insani yardım geçişlerini mümkün kılan ve krizi yeniden üretmeyen bütüncül bir diplomatik çerçeveye dönüşmesini umuyor. Avukat Hatem İlyas, Şarku’l Avsat’a bu yaklaşımın “en büyük ihtiyaç” olduğunu ifade etti.

İlyas, Şarku’l Avsat’a, savaşın en büyük zorluğunun meşruiyet mücadelesi, toplumsal bölünme, kurumların zayıflığı ve çok sayıda aktörün çıkar çatışmalarından kaynaklanan karmaşık yapı olduğunu ifade etti.

rty6
Faşir’den kaçan Sudanlılar, 19 Kasım 2025’te Kuzey Sudan’daki Debbe kentinde bulunan “El-Ifad” yerinden edilmişler kampına ulaştıktan sonra dinlenirken (AFP)

Tüm belirsizliklere karşın, Sudan’ın doğusundan batısına uzanan kentlerde ortak bir duygu öne çıkıyor. Paris’te yaşayan gazeteci Muhammed el-Esbat, kamuoyunda silahların susmasına ve uzun süredir beklenen barışa giden yola dair temkinli ama güçlü bir beklentinin hâkim olduğunu ifade etti.

Yakın bir çözüme dair umutların zayıflamasının ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ın 15 Aralık’ta Riyad’a yaptığı ziyaret ve Veliaht Prens’le gerçekleştirdiği üst düzey görüşme, yeniden iyimser bir hava yarattı.

Riyad’da bu görüşmenin yapılması bile, savaşın durdurulması ve insani felaketin sona erdirilmesine yönelik yeni bir umut kapısı araladı. Genel kanaat, “Suudi Arabistan’ın Sudan’da savaşı durdurma dosyasını önceliklerinin başına aldığı” yönünde.

Savaşın yorduğu, canlar aldığı, geçim kaynaklarını yok ettiği ve milyonları mülteci ile yerinden edilmiş kişi hâline getirdiği Sudanlılar, ülkelerine, evlerine ve özledikleri hayatlarına dönmeyi umut ediyor. Peki bu kez girişimler kalıcı bir barış getirecek mi?