Hizbullah’ın uluslararası yaptırımlardan ve terör örgütü ilan edilmesinden gördüğü zarar

Son olarak Avustralya’nın terör örgütü olarak sınıflandırdığı Hizbullah’ın diğer ülkeler tarafından aynı sınıflandırmaya alınması bekleniyor.

Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
TT

Hizbullah’ın uluslararası yaptırımlardan ve terör örgütü ilan edilmesinden gördüğü zarar

Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)

Tony Boulos
Dünyanın dört bir yanından 47 ülke, Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine dahil etti. Söz konusu ülkelerden 20’si Hizbullah’ı DEAŞ ve El Kaide ile ilişkilendirdi ve faaliyetlerini tamamen yasakladı. Artık bu ülkelerde Hizbullah’a sempati duyanlar veya üye olanlar adli mercek altında olacaklar. Dünya genelinde Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine ekleyen ve terör örgütü olarak sınıflandıran yeni ülkeler adeta kartopu gibi büyüyor. Bu ülkelerin sonuncusu Avustralya oldu. Avustralya, Hizbullah’ı terör örgütü olarak sınıflandırma kararını, ‘silahlı örgütün, terör saldırıları gerçekleştirme tehdidinde bulunmaya ve terör örgütlerine destek sağlamaya devam etmesinin Avustralya için gerçek bir tehdit oluşturduğu’ şeklinde gerekçelendirdi.

Uluslararası ön yargı
Ülkelerin Hizbullah’ı art arda terör örgütleri listelerine dahil etmesine karşı Hizbullah’tan resmi bir kaynak şu açıklamada bulundu:
“Bu durum, bazı ülkelerin İsrail uzlaşısına yönelik kör önyargısını ve direniş eksenini hedef almaya devam ettiklerini gösteriyor. İngiltere kısa süre önce Filistin İslami Direniş Hareketi’ni (Hamas) terör örgütleri listesine dahil ettiği için direniş gruplarını terör örgütleri listelerine ekleme kampanyası Hizbullah'ı aşıyor.”
Aynı kaynağa göre tüm ülkelerdeki İsrail lobileri, ABD’nin de korumasıyla denenen tüm yollarda başarısız olunduktan sonra, bu ülkelerdeki politikacılara, dünyayı direniş gruplarına karşı seferber etmeleri için baskı yapıyor.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın yeniden terör örgütleri listelerine eklenmesiyle ilgili yorumunda, bunun, İran’ın nükleer programıyla ilgili Viyana’daki müzakereler sırasında bölgedeki gelişmelerle ya da siyasi olarak kullanmak amacıyla yahut Lübnan’da yaklaşan parlamento seçimleri öncesinde Hizbullah’ı zayıflatma girişimi olabileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Nasrallah, direniş grubu olarak tanımladığı Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine eklenmesinin direnişçilerin kararlılığını ve onu kucaklayanların farkındalığını etkilemeyeceğini vurguladı.

Fransa engeli
ABD’nin ilk olarak 1997 yılında Hizbullah’ı siyasi ve askeri kanatlarıyla terör örgütü olarak sınıflandırmasının ardından ülkeler birer birer harketi terör örgütleri listesine eklemeye başladılar. Daha sonra Avrupa Birliği 2013’de üye devletlerin oybirliği ile Hizbullah’ın askeri kanadını terör örgütleri listesine ekledi. Bazı raporlar, Hizbullah'ın siyasi kanadını terör örgütleri listesine dahil edilmesinin önündeki ilk engelin Fransa olduğunu ve 2004 yılında Hizbullah’ı hem askeri hem de siyasi kanatlarıyla birlikte yasaklayan ve terör örgütü olarak sınıflandıran ilk Avrupa ülkesi olan Hollanda dışında diğer ülkelerin üzerinde uzlaşılan bir kararla hareketi siyasi ve askeri kanatlarını bir birinden ayrı tuttuklarını gösteriyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron daha önce yaptığı bir açıklamada, ülkesinin Lübnan hükümetinden herhangi bir tarafı terör örgütü listesine almayacağını vurguladı. Paris'in Hizbullah'ın askeri kanadını terör örgütü olarak gördüğüne dikkati çeken Macron, ancak hükümette yer alan ve üyeleri Temsilciler Meclisi'ne seçilen siyasi kanadıyla diyalog halinde olduğunu belirtti.

Arap ülkeleri arasında fikir birliği
Arap ülkeleri düzeyinde ise Arap Birliği, Hizbullah'ı Mart 2016'da, birliği konseyinin dışişleri bakanları düzeyindeki 145’inci toplantısı sırasında, Lübnan ve Irak dışındaki ülkelerin oybirliğiyle terör örgütü ilan etti. Lübnan ve Irak çekimser kaldılar. Dönemin Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Hizbullah'ı terör örgütü olarak sınıflandırma konusundaki çekince, kararın Arap devletleri arasında imzalanan terörle mücadele anlaşmasıyla çelişmesinden ve Hizbullah’ın Lübnan’ın önemli bir bileşeni olmasından kaynaklanıyordu.”
Bu duyuru, Arap ülkelerinin içişleri bakanları tarafından yayınlanan benzer bir kararın ardından yapıldı.
Hizbullah’ın terör örgütü olarak sınıflandırılması, Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) aldığı bir kararla hayata geçmeye başladı. KİK üyesi ülkeler, Hizbullah’ı ‘KİK üyesi ülkelerde gençleri terör eylemleri gerçekleştirmek amacıyla silah altına almanın, silah ve patlayıcı kaçakçılığı yapmanın, isyana yönelik provokasyonlarda bulunmanın, kaos ve şiddeti körüklemenin yanı sıra başta Suriye savaşına, Irak savaşına, Yemen olaylarına katılarak ve bazı Körfez ülkelerinde hükümetlerin temellerini sarsarak birçok Arap ülkesinin iç işlerine müdahale etmekle’ suçladılar.

ABD yasaları
ABD Hazine Bakanlığı’nın verilerine göre Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC), Hizbullah'ı ve mali kaynaklarını kuşatma altına almak için başta Cassandra Yasası olmak üzere birçok yasaya dayanarak, Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah tarafından defalarca kez reddedilen ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi'nin (DEA) uyuşturucu kaçakçılığı, kaçakçılık ve kara para aklama suçlarına adlarının karıştığına işaret ettiği, harekete bağlı veya yakın kişileri takip ediyor.
Cassandra Yasası’nın yanı sıra Magnitsky Yasası ve Caesar (Sezar) Yasası da ABD Hazine Bakanlığı tarafından Hizbullah’a yakın kişilerin yaptırım uygulananlar listelerine eklenmelerini sağlıyor. Magnitsky Yasası, ABD yönetimine tüm ülkelerde insan hakları ihlalcilerine yaptırım uygulama, mal varlıklarını dondurma ve ABD'deki faaliyetlerini yasaklama yetkisi veriyor. Caesar Yasası da İran için Suriye üzerinden Lübnan’a aktif bir bağlantı oluşturduğundan doğrudan Hizbullah’ı hedef alabiliyor.

Yaptırımların etkileri
Hizbullah’a yönelik yaptırımların etkileri arasında, hareketin yetkililerine veya onlarla iş birliği yapanlara yaptırım uygulanması bulunuyor. Söz konusu kişiler, bu yaptırımlar çerçevesinde seyahat etmeleri engellenirken terör suçlarından hüküm giymeleri ve mal varlıklarının dondurulması halinde haklarında Interpol bülteni çıkarılabiliyor.
‘Justicia’ adlı insan hakları örgütünün başkanı Paul Morcos, konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Yaptırımlar, bazı finansörleri ve destekçileri ile Batılı ülkelerle çıkarları olanlar üzerinde baskı oluşturduğundan Hizbullah’ı dolaylı yoldan etkiliyor” dedi. Söz konusu yaptırımların birkaç istisna dışında, uluslararası yardımın daralması çerçevesinde Lübnan üzerinde ciddi yansımaları olduğunu vurgulayan Morcos bu durumun Lübnan'daki iş ortamına olumsuz yansıdığını vurguladı.
Morcos, yaptırımların, ekonomiyi nakde çevirebilecek, kara para aklama ve terörün finansmanı riskini artıracak şekilde Lübnan toplumu aleyhine dönmesinden çekindiğini ve bunun yaptırımların mantığına ve amacına aykırı olduğunu ifade etti.
Morcos değerlendirmesinde ayrıca söz konusu yaptırımların olumsuz yansımalarından bir diğerini ise tüm dünyada milyonlarca Lübnanlı ile birlikte Lübnanlı iş insanlarının şüpheli listelerine eklemesi olduğuna işaret etti. Aynı zamanda yaptırımların Lübnan'ı Arap ülkeleri ve uluslararası toplumdan tecrit edebileceğini, özellikle Hizbullah’ın büyük bir siyasi etkiye sahip olması nedeniyle Lübnan'ı ‘kibir ve emperyalizmi kırma’ söyleminden başka bir şeyi olmayan kuşatılmış bir adaya dönüştürmesine katkıda bulunabileceğini vurguladı.

Güvenlik ve askeri operasyonlar olasılığı
Gazeteci yazar Şurahbil el-Garib de şu açıklamalarda bulundu:
“Siyasi ve askeri kollarıyla Hizbullah’ı terörist olarak sınıflandırmak, çifte standart uygulayan Batı ülkelerinin yeni bir başarısızlığıdır. Ayrıca bu sınıflandırmaların adil kriterler olmadan yapıldığını ve bu sınıflandırmaların işgalci İsrail’i korumak için düzenlendiğini ortaya koymaktadır.”
ABD'nin başta Afganistan olmak üzere bölgedeki bazı askeri kartlarını kaybettiğini söyleyen Garib sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu yüzden ABD hem dünyanın hem de bölge ülkelerinin gözünde konumunu iyileştirmek ve imajından geriye kalanları korumak için diğer siyasi, diplomatik ve ekonomik kartlara başvuruyor.”
Garib’e göre Hizbullah’ı tecrit etme girişimi, Lübnan’daki direnişi besleyen ortama darbe vurmaya ve onu terörle damgalamaya çalışmanın yanı sıra hareketi açık hedef haline getirerek sürekli baskı altında tutmayı amaçlıyor.
Hizbullah'la ilgili bu adımların sonucunda karşı karşıya gelinmesi beklenen senaryolarından birinin, bölgede bir bütün olarak direniş projesini dengesizleştirmek için harekete yönelik gerçekleştirilmesi planlanan askeri veya güvenlik operasyonlara hazırlık olabileceğini amacıyla olabileceğini düşünen Garib değerlendirmesine şöyle devam etti:
 “İsrail’in uluslararası arenada, İran ve Hizbullah'a karşı tüm forumlarda en üst düzeyde provokasyona neden olan açıklamaları, Tahran ile önde gelen güçler arasında Viyana'da gerçekleşen nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmaya yönelik müzakerelerin başarısız olması durumunda bu seçeneğin kullanılabileceği ihtimalini ortaya koyuyor.”



Husiler Kızıldeniz'de bir İngiliz tankerini vurdu

Husilerin Askeri Sözcüsü Yahya Seri, saldırılara ilişkin bir açıklama videosu yayınladı. (EPA)
Husilerin Askeri Sözcüsü Yahya Seri, saldırılara ilişkin bir açıklama videosu yayınladı. (EPA)
TT

Husiler Kızıldeniz'de bir İngiliz tankerini vurdu

Husilerin Askeri Sözcüsü Yahya Seri, saldırılara ilişkin bir açıklama videosu yayınladı. (EPA)
Husilerin Askeri Sözcüsü Yahya Seri, saldırılara ilişkin bir açıklama videosu yayınladı. (EPA)

İran destekli Husiler, dün (Cumartesi) Kızıldeniz'in güneyinde bir İngiliz tankerine saldırı düzenlendiğini ve ana kalesi olan Saada üzerinde bir ABD insansız hava aracının (İHA) düşürüldüğünü iddia etti. ABD ordusu da Cuma günü bir gemide küçük çaplı hasar meydana geldiğini doğruladı.

ABD ordusu, Husilerin İngiliz gemisine yönelik saldırısında üç füze ateşlediğini belirtirken, İngiltere Deniz Ticareti Operasyonları Kurumu (UKMTO) iki saldırının ardından Mokha'nın 14 deniz mili güneybatısında geminin hasar gördüğüne dair bir rapor aldığını bildirdi.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından yapılan açıklamada, Husi füzelerinin Liberya tarafından işletilen Antigua-Barbados bandıralı MV Maisha ve Seyşeller tarafından işletilen İngiltere'ye ait Panama bandıralı MV Andromeda'nın yakınına düştüğü ifade edildi. MV Andromeda’da küçük çaplı hasar meydana geldiği, ancak seyrine devam ettiği bildirildi.

Husi saldırılarının son günlerde tırmanışa geçmesiyle birlikte, geçtiğimiz Kasım ayında başlayan gerilimden bu yana saldırıya uğrayan gemi sayısı yaklaşık 105'e ulaştı.

İngiliz gemisine yönelik saldırı, Husilerin Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ndeki gemilere yönelik üç gün üst üste üstlendiği saldırıların ardından geldi.


Hamas iki İsrailli esirin videosunu yayınladı

Serbest bırakılan İsrailli esirleri Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyelerine teslim eden bir Hamas mensubu (Arşiv - Reuters)
Serbest bırakılan İsrailli esirleri Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyelerine teslim eden bir Hamas mensubu (Arşiv - Reuters)
TT

Hamas iki İsrailli esirin videosunu yayınladı

Serbest bırakılan İsrailli esirleri Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyelerine teslim eden bir Hamas mensubu (Arşiv - Reuters)
Serbest bırakılan İsrailli esirleri Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyelerine teslim eden bir Hamas mensubu (Arşiv - Reuters)

Hamas, dün (Cumartesi) 7 Ekim'de İsrail'in güneyine düzenlediği saldırıdan bu yana Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli esirlerden ikisini gösterdiği anlaşılan yeni bir video yayınladı.

Görüntüler, İsrail'in psikolojik terör olarak kınadığı, Hamas tarafından daha önce yayınlanan diğer esirlerin görüntülerine benzer bir şekilde çekildi.

Videoda kendilerini 64 yaşındaki Keith Segal ve 47 yaşındaki Omri Miran olarak tanıtan iki adam, karanlık bir arka plan önünde tek başlarına konuşurken görülüyor.

İki adam ailelerine sevgilerini ileterek serbest bırakılmaları çağrısında bulundu.

Miran, Gazze'deki savaşı başlatan Hamas saldırısı sırasında Nahal Oz'daki evinden eşi ve iki küçük kızının gözleri önünde kaçırılmıştı.

İsrail ve ABD çifte vatandaşlığına sahip olan Segal ise eşiyle birlikte başka bir sınır kasabasında esir alındı. Eşi daha sonra Kasım ayındaki kısa süreli ateşkes sırasında serbest bırakıldı.

Söz konusu video Hamursuz (Fısıh) Bayramı sırasında yayınlandı.

Segal videoda geçen yıl ailesiyle birlikte Hamursuz Bayramı'nı kutladığını hatırlayarak gözyaşlarına boğuldu ve onlara tekrar dönme umudunu dile getirdi.

İsrail istatistiklerine göre yaklaşık bin 200 kişinin ölümüne neden olan Hamas saldırısı sırasında yaklaşık 250 İsrailli ve yabancı esir alındı.

Bunun üzerine İsrail Gazze'ye bir saldırı başlatarak Hamas'ı yok etme ve esirleri geri alma sözü verdi. Hamas kontrolünde bulunan Gazze Şeridi'ndeki sağlık yetkilileri, saldırıda şu ana kadar 34 binden fazla Filistinlinin öldüğünü açıkladı.


Gazzeliler "güvensiz" su içiyor, hastalık ve salgın hastalıkların yayılma riski artıyor

Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)
Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)
TT

Gazzeliler "güvensiz" su içiyor, hastalık ve salgın hastalıkların yayılma riski artıyor

Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)
Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)

Gazze Şeridi Sağlık Bakanlığı bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, içme suyunun test edilememesi nedeniyle Gazze Şeridi'ndeki tüm vatandaşların güvenli olmayan su içtiğini duyurdu.

Şarku'l Avsat'ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre Sağlık Bakanlığı Telegram'da yaptığı açıklamada: "Halk sağlığı laboratuvarının kapatılması, içme suyunun incelenememesi ve içme suyunun klorlama yoluyla arıtılması için klor veya alternatifinin kullanılmasına izin verilmemesiyle birlikte tüm vatandaşlar, Gazze Şeridi'nde güvensiz su içiyorlar ve hayatlarını tehlikeye atıyorlar" ifadeleri yer aldı.

Bakanlık, yüksek sıcaklıklar nedeniyle kanalizasyon taşması, sokaklarda ve yerinden edilenlerin çadırları arasında atıklerın birikmesi, sürüngen ve böceklerin yayılması sonucu birçok hastalık ve salgın hastalığın yayılacağı uyarısında bulundu.

Bakanlık, konunun bir "sağlık felaketi" tehlikesi taşıdığını belirterek, ilgili tüm uluslararası ve insani kurumlara "gerekli ve hızlı bir şekilde müdahale etme" çağrısında bulundu.

Filistin Su Kurumu geçen ay, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde yaşayanların susuzluktan ölme riskiyle karşı karşıya olduğu ve tuzlu su içmenin salgın hastalık oranlarını artırdığı konusunda uyarmıştı. Mevcut su yüzdesi "orta ve güney valiliklerde, saldırı öncesindekinin yüzde 15-20'sinden daha az" olduğu belirtilirken, Gazze Şeridi'nin kuzey vilayetlerinde ise neredeyse yok sayılıyor.”


Libya krizi ABD’li Khoury tarafından çözülebilir mi?

Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)
Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)
TT

Libya krizi ABD’li Khoury tarafından çözülebilir mi?

Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)
Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)

Libyalılar son iki gündür, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury'nin başkent Trablus'a gelişiyle ilgili haberlerle meşgul. Ancak yine de Khoury’nin, ‘çözmek’ için geldiği krizin ‘daha karmaşık’ hale geldiğine inanıyorlar.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Khoury'yi mart ayı başında BM Libya Özel Temsilcisi Abdullah Bathiliy'nin yardımcısı olarak atamıştı. Ancak Bathiliy'nin istifasıyla birlikte, krizin tarafları çıkmazı kırmak için ‘anlaşmayı reddetme’ tutumlarını sürdürürken, ülkedeki siyasi süreç yol ayrımında.

Stephanie Williams (Şarku’l Avsat)

Khoury, UNSMIL’deki tek ABD’li değil. Ondan önce UNSMIL'de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Özel Danışmanı olarak görev yapan Stephanie Williams'ın görevi yaklaşık sekiz ayın ardından Temmuz 2022 sonunda, BM'nin ‘inanılmaz’ olarak nitelendirdiği çalışmalarından övgüyle söz ettiği bir ortamda sona erdi.

Khoury'nin misyonunun başarılı olması için gereken koşullar

Libyalı siyasi analist Farac Farkaş'a göre “Khoury, Libya krizinin karmaşıklığının boyutları hakkında bilgi sahibi. Khoury, kendisinden önceki temsilcilerin açıklamalarından da haberdar. Özellikle de Abdullah Bathiliy’in son açıklamalarını gördü. Khoury eğer elle tutulur bir şeyler başarmak istiyorsa, geçmişte ihmal edilen konulara odaklanmalı. Özellikle de krize yönelik en önemli çözüm olarak gördüğümüz güvenlik ve askeri kurumların birleştirilmesi konusunu ele almalı.”

Farkaş, Şarkul Avsat’a verdiği röportajda Libya'daki güç merkezlerinin devlet kurumları üzerinde süregelen mücadelesine dikkat çekti. Temsilciler Meclisi (TM) ile Devlet Yüksek Konseyi’nin (DYK) başını çektiği seçim meşruiyetinden yoksun konseylerin devam etmesine neden olan bölünmeden söz eden Farkaş, şimdiye kadar bunlardan kaynaklanan beyhudeliği dile getirdi.

BM, Khoury’i Ortadoğu bölgesi de dahil olmak üzere çatışma ve çatışma sonrası durumlarda siyasi süreçleri, barış görüşmelerini ve arabuluculuğu destekleme konusunda 30 yılı aşkın deneyime sahip olduğu için bu göreve getirdi. Dolayısıyla şu soru tekrar gündeme geliyor: Khoury, 12 yılı aşkın bir zaman boyunca süregelen bu inatçı kriz duvarında gedik açabilecek mi?

Libyalılar Khoury'nin göreve getirilmesini, ‘Washington'un Libya krizine müdahil olmasının ve ABD’nin bir sonraki aşamada daha büyük rol oynayacağının kanıtı’ olarak görüyor.

Libya'daki analist ve akademisyenler, siyasi bölünmüşlük ışığında, Khoury'nin krizi çözüp çözemeyeceği konusunda görüş ayrılığına düştü. Aynı zamanda Khoury’nin ertelenmiş cumhurbaşkanlığı seçimine doğru ilerlemeyi sağlayacak bir çıkış yolu bulup bulamayacağı hususunda da görüşler farklı. Öyle ki Libya Yatırım Otoritesi'nin eski başkanı Dr. Muhsin ed-Derice yaptığı basın açıklamasında “BM Libya Özel Temsilcisi Bathiliy’in, Khoury'nin göreve başlamasının ardından istifasını sunduğunu ve Khoury’nin de bu görevi başarabileceği hususunda Libyalıları ikna edemediğini” söyledi.

Farkaş, Khoury'nin arkasındaki ABD ve belki de bazı Avrupa ülkelerinin ağırlığıyla başarılar elde edebileceğini belirtti. Ancak Farkaş’a göre Rusya-ABD-Batı çatışması, uluslararası ve bölgesel çekişmeler ve çatışan çıkarlar, Libya’da çözümün önündeki en önemli engeller arasında yer alıyor. Farkaş, “Khoury bir ABD-Rusya uzlaşısı bulmaya çalışmalı. Bu kesinlikle zor bir durum. Bunun yanı sıra, özellikle Mısır ve Türkiye arasında bölgesel bir uzlaşı sağlanmalı. Libya'yı işgal eden ve yıllardır sahneyi gasp eden mevcut yapıların süregelen hakimiyet kompleksinden nasıl çıkılacağı konusunda bu iki ülkenin vizyonları birleştirilmeli” değerlendirmesinde bulundu.

Görevinden istifa eden Abdullah Bathiliy, Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile daha önce yaptığı bir görüşmede (UBH)

Bathiliy liderliğindeki UNSMIL tarafından desteklenen siyasi süreç, Libya seçimleri konusundaki görüş ayrılıklarını görüşmek üzere Büyük Beşli’nin* yaptığı toplantı davetini, her bir tarafın kendi koşullarına bağlı kalarak reddetmesinin ardından çıkmaza girdi.

Bathiliy, 16 Nisan'da BM Güvenlik Konseyi önünde yaptığı açıklamada, ihtilaflı tüm konuları çözmek için ortaya koyduğu girişimin inatçı bir dirençle, mantıksız ve kayıtsız beklentilerle karşılandığını söyledi. Tarafları sergilemiş oldukları tutumlarında inatçı olmaya iten hususun bölgesel ve küresel sahnedeki bölünme olduğunu ifade eden Bathiliy, bunun ise statükonun devamına yol açarak Libya'yı ve bölgeyi daha fazla istikrarsızlık ve güvensizliğe maruz bıraktığını belirtti.

Ancak Libyalıların çoğu, ülkelerini kurtarmak ve seçimleri gerçekleştirmek isteyen hiçbir çabaya kapıyı kapatmayacaklarını söylüyor. Libyalılar, Libya'ya gelişi henüz resmi olarak açıklanmayan Khoury’nin görevi üstlenmesini bekliyor.

Uzlaşmanın önündeki engel

Bu bağlamda, Libya'nın doğusundaki hükümete yakın bir Libyalı siyasi yetkili, krizin çözümünün UNSMIL’in ‘güvenlik ve askeri kurumları birleştirerek bölünmeyi sona erdirme’ çalışmasında yattığına inanıyor.

BM Güvenlik Konseyi'nin Libya krizinin görüşüldüğü bir önceki toplantısından (UNSMIL)

Siyasi yetkili ayrıca Khoury'nin ‘bitmemiş krizde bir atılım yapan selefi Williams gibi bölünmüş taraflar arasında arabuluculuk yapmak için ABD'nin desteğinden faydalanacağına’ inanırken, Libya Halkın Sesi Partisi Başkanı Fethi Ömer eş-Şibli, Khoury'nin krizi çözebileceği konusunda umutsuz.

BM daha önce Khoury'nin deneyimlerini sıralamış ve Irak, Lübnan, Libya, Sudan, Suriye ve Yemen'de BM bünyesinde 15 yılı aşkın bir süredir çalıştığını belirtmişti. Khoury son olarak, BM'nin Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu’nda (UNITAMS) Siyasi İşler Direktörü olarak görev yaptı.

Şibli iyimser olmamasını Khoury'nin ‘ABD politikasını ülkesinde uygulayacağına’ olan inancına bağladı.

Diğer taraftan ABD'nin Libya Büyükelçisi Richard Norland, ülkedeki siyasi tarafları cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine yaklaştırmak için çeşitli yollar üzerinde çalışıyor.

Farkaş, ‘ihmal edildiğini’ söylediği anayasal yola atıfta bulunarak, bunun ‘yolsuzluğun yayılmaya devam ettiği, Libya vatandaşlarının yaşam koşullarının kötüleştiği, bölünme ve parçalanmanın devam edebileceği geçiş hükümetleri üreterek uydurma çözümleri tekrarlamak’ yerine mantıklı ve uygulanabilir yasalarla parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önünü açacağını savundu.

Farkaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Bayan Khoury'nin odaklanması gereken bu uzlaşılar, BM Güvenlik Konseyi'ni Libya dosyasına müdahil olan ülkelerin çıkarlarını garanti altına alacak şekilde birleştirecektir. En önemlisi de istikrarlı, yaşayabilir ve müreffeh bir devlet kurma yolunda bir adım olsa bile, Libya'nın istikrarını ve ilerlemesini sağlayacaktır.”

Libya'nın BM Daimî Temsilcisi Tahir es-Sunni, Khoury ile UNSMIL’in New York'taki merkezinde bir araya geldi. Görüşmede ikilinin siyasi sürecin karşı karşıya olduğu zorlukların yanı sıra, BM misyonunun çabalarını ve önceki dönemdeki çalışmalarının değerlendirmesini ele aldıkları ifade edildi.

*Büyük Beşli: Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Libya Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Akile Salih, Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ve Libya Devlet Yüksek Konseyi (DYK) Başkanı Muhammed Takala.


Suriye: Rejim bölgelerindeki güvenlik durumunun kırılganlığı

Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)
Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)
TT

Suriye: Rejim bölgelerindeki güvenlik durumunun kırılganlığı

Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)
Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)

Hayed Hayed

İsrail ile Gazze arasındaki çatışmanın kasırgası her şeyi alt üst ediyor ve önemli yerel gelişmeleri gölgede bırakıyor. Bombalı saldırılardaki son artışın daha önce az da olsa sakin olan büyük şehirleri istikrarsızlaştırdığı Suriye, belki de bunun en iyi örneği. Son bombalı saldırı, 13 Nisan'da Şam'ın Mezze bölgesinde meydana geldi ve bu, sadece 10 gün içinde Şam, Humus ve Hama'nın sahne olduğu saldırılar serisinin dördüncüsüydü.

Buna rağmen bahsi geçen hadiseler hem İsrail'in hem de İran'ın aralarındaki angajman kuralları ile caydırıcılık stratejilerinin normlarını yeniden ayarlamaya çalıştıkları karşılıklı saldırılarına dair haberlerin gölgesinde kaldığı için kimsenin dikkatini çekmeden geçip gitti. Ancak bu gelişmelere yeterince önem gösterilmemesi, bunların, rejimin kontrolü altındaki bölgelerdeki kırılgan güvenlik durumunu açığa çıkarma konusundaki önemlerini azaltmıyor.

13 Nisan'da Şam'ın Mezze semtinde park halindeki bir aracın yanına yerleştirilmiş el yapımı patlayıcı infilak etti ama herhangi bir yaralı ya da ölü sayısı bildirilmedi. Araç, İran ve Suriye rejimine sadık güvenlik görevlileri ve ordu mensupları da dahil olmak üzere pek çok önde gelen şahsiyetin yaşadığı bir bölge olan el-Huda Meydanı'ndaki restoranın yakınına park edilmişti. Dikkat çekici olan bu saldırının, konsolosluğu daha önce İsrail hava saldırısının hedefi olan İran Büyükelçiliğine iki kilometreden yakın bir mesafede meydana gelmesiydi ki bu da siviller arasında paniğin artmasına neden oldu.

4 Nisan'da Şam'ın merkezinde ve Mezze'ye bir taş atımı uzaklıkta olan Şalan mahallesinde bir patlama daha yaşandı. Kaynaklara göre bombanın elinde patlaması sonucu bir vatandaş hayatını kaybetti. Hadisenin detayları ve ölen kişinin kimliği henüz bilinmemekle birlikte, ilk raporlar, ölen kişinin kazara patladığında ya bombayı taşıyor ya da yerleştirmeye çalışıyor olabileceğini gösteriyor.

3 Nisan'da yani Şalan mahallesindeki patlamadan bir gün önce Hama'nın el-Kusur mahallesinde Savunma Bakanlığı’na bağlı Askeri İnşaat Kurumu şube müdürüne ait olan ve konutunun önünde park halindeki otomobilinin yanına yerleştirilmiş el yapımı patlayıcının patlaması sonucu müdür hayatını kaybetti. Olaydan sadece birkaç saat önce ise Humus'un el-Sakan el-Şebabi mahallesinde yine bir aracın yanına yerleştirilmiş dördüncü bir el yapımı patlayıcı patladı ancak herhangi can kaybı yaşanmadı.

Ciddi olmalarına rağmen hiçbir taraf bu saldırıların sorumluluğunu üstlenmedi. Bu durum, saldırıların rejim yanlısı unsurlarla koordine edilmiş olabileceği veya söz konusu unsurların saldırıların gerçekleşmesini kolaylaştırdıkları yönündeki spekülasyonları artırdı. Zira örneğin, Hama'daki Askeri Konut Kurumu şube müdürüne düzenlenen suikastın, ifşa etmeyi amaçladığı yolsuzluk suçlamalarıyla bağlantılı olabileceğine dair söylentiler yayıldı. Bu yetkilinin tehdit mektupları aldığına ve bu mektupların onu güvende olmak için el-Kusur mahallesine taşınmaya sevk ettiğine dair haberler geldi.

"Bu saldırının, konsolosluğu İsrail hava saldırısının hedefi olan İran büyükelçiliğine iki kilometreden yakın bir mesafede gerçekleşmesi dikkatleri çekti."

Bazı kaynaklar ise güvenlik güçlerinin veya rejime bağlı askeri güçlerin nüfuzlarını artırmak amacıyla bu olaylara karışmış olabileceklerini belirtiyorlar. Bu olayların çoğunda kurbanların faillerinin bulunmaması, bu bölgelerdeki güvenlik tedbirlerinin gevşetilmesinden olumsuz etkilenen güvenlik veya askeri grupların, varlıklarını ve nüfuzlarını sürdürmek ve genişletmek amacıyla bu olayların arkasında olabileceği yönündeki spekülasyonları artırdı.

Bu hadiselerin, rejimin geçen yıl Dördüncü Tümen ile bağlantılı kontrol noktaları da dahil olmak üzere gerekli olmayan kontrol noktalarını kaldırma çabalarını yoğunlaştırmasının ardından meydana geldiğini belirtmekte fayda var. Bu nedenle kaynaklar, daha önce söz konusu kontrol noktalarından çıkar sağlayan bu grupları, kontrol noktalarının kaldırılmasını engellemek veya kaldırılanların yeniden kurulmasını sağlamak için saldırılar düzenlemekle suçluyorlar.

Rejim yanlısı güçlerin bu hadiselere doğrudan karıştığı ihtimalini tamamen göz ardı edemesek de bu tür olaylardaki artışın temel nedeni, bu güçler içindeki artan yolsuzluk olabilir. Rejimin kontrolündeki bölgelerde hızla yükselen enflasyon ve düşük maaşlar sonucu açıkça görülen yaşam koşullarındaki kötüleşme, devlet kurumlarında rüşvet ve yolsuzlukların yaygınlaşmasına yol açtı.

Rejim yanlısı güçler de bu eğilimlere karşı dirençli değil. Bazıları, kaçakçılık veya küçük suçlar gibi yasa dışı faaliyetlerde bulunabilirken, diğerleri geçimlerini sağlamak için rüşvete bağımlılar. Bu durum, siyasi eğilimleri ne olursa olsun faillerin el yapımı patlayıcılar ile Mezze, Şalan ve Kusur'da olduğu gibi yüksek güvenlikli bölgeleri hedef almaları için uygun bir ortam yarattı. Faillerin kimliği ve amaçları ne olursa olsun, bu ay meydana gelen son bombalı saldırılar dalgasının, rejimin kontrolündeki bölgelerde kötüleşen güvenlik durumuna ilişkin kasvetli bir tablo çizdiğine şüphe yok. Batılı ve Arap hükümetler, Esed'in başkent Şam da dahil olmak üzere, bu bölgelerin güvenlik ve istikrarını garanti altına alabileceğine dair her türlü yanılsamadan vazgeçmeliler.

Suriye hâlâ savaş halinde ve kalıcı barışa giden tek yol kapsamlı ve adil siyasi çözümdür. O olmadan, Suriye geneline güvensizlik ve asayişsizlik hâkim olmaya devam edecek ve herhangi bir istikrar görüntüsü olmayacaktır.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


‘Kabiliye Devleti’ ilanı Cezayir'de hoşnutsuzluğu artırıyor

Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
TT

‘Kabiliye Devleti’ ilanı Cezayir'de hoşnutsuzluğu artırıyor

Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)

Cezayir, terör örgütü olarak tanımlanan bir örgütün sözde Kabiliye Devleti’ni ilan etmesinin ardından tepkilere sahne oldu.

Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi, ayrılıkçıları, Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında Fransız sömürgecilerle iş birliği yapanlara atıfta bulunarak ‘yeni Harkiler’* olarak tanımladı. Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi Perşembe akşamı yaptığı açıklamada, bu ayın 20'sinde New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) binası önünde gerçekleşen ve Ferhat Miheni'nin Kabiliye Devleti'nin kurulduğunu ilan ettiği, Cezayir'de ‘ciddiyeti bakımından eşi benzeri görülmemiş’ olarak kabul edilen olaya atıfta bulunarak, “tek ve birleşik Cezayir'in ayrılmaz bir parçası olan Kabiliye bölgesinin sözde ilanı ile Kabiliye Özerklik Hareketi (MAK) terör örgütünün attığı tehlikeli adım karşısında şaşırmadığını” belirtti.

İslamcı Barış Toplumu Hareketi de ‘tehlikeli bir sapma, gerileme ve milyonlarca Cezayirli şehidin fedakarlıklarına karşı haince bir bıçak’ olarak nitelendirdiği bu durumu kınadı.

*Harkiler: Cezayir'in bağımsızlık savaşında Fransa adına çarpışan Cezayirliler. (ç.n.)

 


Hizbullah iki İsrail askeri üssünün onlarca füzeyle vurulduğunu duyurdu

Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
TT

Hizbullah iki İsrail askeri üssünün onlarca füzeyle vurulduğunu duyurdu

Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)

Hizbullah dün akşam (Cuma) İsrail'in kuzeyindeki iki askeri üssü onlarca füzeyle vurduğunu duyurdu.

Hizbullah tarafından yapılan açıklamada, bombardımanın Habuşit bölgesini ve Maalih Golani kışlasındaki 810’uncu Hermon Tugayı’nın karargahını onlarca Katyuşa roketiyle hedef aldığı belirtildi. Açıklamada, bombardımanın ‘düşmanın köylere ve sivillerin evlerine yönelik saldırılarına, özellikle de es-Serire yolundaki korkakça suikasta yanıt olarak’ yapıldığı ifade edildi.

Bu arada Lübnan Cemaat el-İslami Hareketi yaptığı açıklamada, Batı Bekaa bölgesinde İsrail hava saldırısında öldürülen iki üyesi Musab Said Halef ve Bilal Muhammed Halef için yas ilan etti.

Hizbullah daha sonra kısa bir açıklama yaparak Lübnan'ın güneyindeki Kafr Kila köyünden Faracallah Ali Hammud adlı bir savaşçısının öldüğünü duyurdu.

İsrail ordusu ise İsrail savaş uçaklarının Lübnan'ın güneyindeki Şebaa bölgesinde aralarında bir silah deposu ve bir füze rampasının da bulunduğu Hizbullah hedeflerini bombaladığını duyurdu.


Refah işgalini önlemek için zamana karşı yarış

 İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
TT

Refah işgalini önlemek için zamana karşı yarış

 İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)

ABD'nin teşvikiyle hızlanan Mısır çabaları, İsrail'in Refah kentini işgal etme tehdidini sona erdirecek ve Gazze Şeridi'nin trajedisine eklenebilecek tüm insani felaketlerle birlikte bir ateşkes anlaşması umutlarını canlandırdı. Ancak bu çabaların olumlu bir sonuca ulaşıp ulaşmayacağı, birbiriyle çelişen iki arzunun uzlaştırılabilmesine bağlı: İsrail, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun iç siyasi savaşında kullanabileceği bir kazan-kazan anlaşması peşinde; Hamas ise kendisi için ‘onurlu’ bir anlaşma istiyor.

Mısırlı ‘profesyonel bir heyet’ Tel Aviv'e ulaşıp Gazze Şeridi'nde ateşkes ve İsrail ile Hamas arasında esir takasını amaçlayan müzakerelerin pratik ayrıntılarına girerken, Tel Aviv'deki siyasi kaynaklar ‘esirlerle ilgili gerçek teklif içeren anlaşmaya varma olasılığı konusunda çok temkinli ama istikrarlı bir iyimserlik olduğunu’ belirtti.

Siyasi kaynaklar, ABD’lilerin anlaşma çemberini genişleterek ve Arap ülkeleri ile İsrail arasında bir Filistin devletinin kurulmasını da içeren kapsamlı barışa yönelik bölgesel projelerine doğru ilerleyerek Mısır'ın çabalarını tamamlamak istediklerini doğruladı. Kaynaklar ayrıca, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in önümüzdeki Salı günü bölgeye gelerek Suudi Arabistan ve İsrail'i ziyaret edeceğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre İsrailli yetkililer, Tel Aviv'den yetkililerin dün Mısırlı muhataplarına, İsrail'in Refah'ı işgal etmeden önce esirlerin serbest bırakılması için Hamas ile anlaşmaya varmak üzere ‘son bir şans’ vermeye hazır olduğunu bildirdi. Hamas ise yaptığı açıklamada, “halkımızın ihtiyaçlarını ve adil haklarını, yani kendisine yönelik saldırının nihai olarak durdurulmasını, işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini, yerlerinden edilenlerin Gazze ve Kuzey Gazze'deki evlerine koşulsuz olarak geri dönmesini ve ciddi bir esir takası anlaşmasına varılmasını” dikkate alan her türlü fikir ya da öneriye açık olduğunu yineledi.


Hamas, İsrail'in Gazze'de ateşkes önerisine verdiği yanıtı ‘inceliyor’

 Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
TT

Hamas, İsrail'in Gazze'de ateşkes önerisine verdiği yanıtı ‘inceliyor’

 Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)

Hamas bugün (Cumartesi) şafak vakti, Gazze'de olası bir ateşkes ve Gazze Şeridi'nde tutulan esirlerin serbest bırakılması önerisine İsrail'in verdiği yanıtı incelediğini duyurdu.

Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki Başkan Yardımcısı Halil el-Hayye yaptığı açıklamada, “Hamas bugün Siyonist işgalcinin, hareketin 13 Nisan'da Mısırlı ve Katarlı arabuluculara ilettiği pozisyonuna verdiği resmi yanıtı aldı. Hamas bu öneriyi inceleyecek ve son halini aldıktan sonra cevabını sunacaktır” ifadelerini kullandı.

Hamas 13 Nisan'da, ‘Mısırlı ve Katarlı arabuluculara İsrail'le ateşkes önerisine yanıtını verdiğini, taleplerine ve halkın ulusal taleplerine bağlılığını vurguladığını, bunların da kalıcı ateşkes, İsarail ordusunun tüm Gazze Şeridi'nden çekilmesi, yerlerinden edilenlerin ikamet ettikleri yerlere geri dönmesi, yardım girişinin yoğunlaştırılması ve yeniden inşanın başlatılması olduğunu’ duyurdu.

Diğer yandan İsrail kalıcı bir ateşkesi ve güçlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini reddederken, Başbakan Binyamin Netanyahu, Hamas'ın son büyük kalesi olduğu gerekçesiyle Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah'a kara operasyonu düzenleme niyetinde olduğunu açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgiye göre bu gelişme, Gazze Şeridi'nde esirlerin serbest bırakılmasıyla bağlantılı ateşkes müzakerelerini canlandırmak amacıyla Mısırlı bir heyetin dün (Cuma) İsrail'e gelmesiyle yaşandı.

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalı ise ‘Mısır ve İsrail heyetlerini Gazze Şeridi'nde ateşkese ulaşmaya yaklaştıran kayda değer bir ilerleme olduğunu’ bildirdi.


İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı
TT

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

Ordu Sözcülüğünden yapılan açıklamaya göre, savaş uçaklarının Lübnan'ın Suriye sınırı yakınlarındaki Beka Vadisi bölgesinde Meydun köyüne düzenlediği saldırıda Lübnanlı Sünni Cemaat el-İslami Hareketi'nin üst düzey yöneticisi Halaf öldürüldü.

İsrail, Cemaat el-İslami'nin Hamas ile Lübnan'daki faaliyetlerinde koordinasyon sağladığını savundu.

Lübnan resmi ajansı NNA da İsrail savaş uçaklarının bölgeyi bombaladığını aktardı ancak ölü ya da yaralı bilgisi paylaşmadı.

Lübnanlı Cemaat el-İslami liderlik kadrosu, İran yanlısı Hizbullah'ın yanında sınır hattında İsrail'e karşı silahlı mücadeleye katılacaklarını açıklamıştı.

İsrail ordusu ile Lübnan Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten bu yana sınır hattındaki çatışmalarda 285 Hizbullah mensubu, 56 Lübnanlı sivil, 18 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu, İsrailli 8 sivil 12 asker öldü.

Lübnan'daki Cemaat el-İslami, İsrail saldırısında liderinin öldürüldüğünü doğruladı

İsrail ordusunun, Lübnan'ın Beka Vadisi bölgesine düzenlediği hava saldırısında Cemaat el-İslami lideri Musab Halaf'ı öldürdüğü doğrulandı.

Cemaat el-İslami'nin yaptığı açıklamada Lübnan resmi ajansı NNA tarafından yayımlandı.

Açıklamada, lider Musab Halaf'ın yanı sıra Bilal Halaf adlı mensubun da saldırıda hayatını kaybettiği belirtildi.

İsrail ordusu, Lübnan'ın Suriye sınırı yakınlarındaki Beka Vadisi bölgesinde Meydun köyüne düzenlediği saldırıda Lübnanlı Sünni Cemaat el-İslami Hareketi'nin üst düzey yöneticisi Halaf'ı öldürdüğünü duyurmuştu.

Cemaat el-İslami, İran yanlısı Hizbullah'ın yanında sınır hattında İsrail'e karşı silahlı mücadeleye katılacaklarını açıklamıştı.

İsrail ordusu ile Lübnan Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten bu yana sınır hattındaki çatışmalarda 285 Hizbullah mensubu, 56 Lübnanlı sivil, 18 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu, İsrailli 8 sivil 12 asker öldü.