Askeri hamleler, Etiyopya’daki siyasi sorunu çözebilir

Uluslararası ve bölgesel arabuluculuk çabaları, Etiyopya’daki iç savaşın sona ermesi için müzakereler yürütülmesi çağrısında bulunuyor

Addis Ababa hükümetine karşıtı Tigray güçlerinden bir asker (AP)
Addis Ababa hükümetine karşıtı Tigray güçlerinden bir asker (AP)
TT

Askeri hamleler, Etiyopya’daki siyasi sorunu çözebilir

Addis Ababa hükümetine karşıtı Tigray güçlerinden bir asker (AP)
Addis Ababa hükümetine karşıtı Tigray güçlerinden bir asker (AP)

Mana Abdulfettah
Etiyopya’yı etnik bir savaşa sürükleyen Tigray olayı, askeri bir temelde başlamadı. Daha ziyade birden fazla etnik kökene sahip ülkelerde patlak veren siyasi bir meseleydi. Ama çatışma tarafları, tansiyonu ve karşıt askeri gerginliği tırmandırmayı seçti. Geriye ise diyalog aracı olarak silah seslerinden başka bir şey kalmadı.
ABD’nin Etiyopya’daki çatışmaya ‘askeri bir çözüm’ olmadığı uyarısından sonra, krizi çözmek için çeşitli siyasi seçenekler sunuldu. Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in hükümetteki görevlerini yardımcısı Demeke Mekonnen’e devrettikten sonra kuvvetleriyle birlikte savaş alanına gitmesiyle askeri seçenek de güçlendi.

Askeri boyut
Tigray çatışmasının başlangıcından bu yana, Etiyopya hükümeti orada devam eden savaşın askeri yönlerine dikkat çekmeye hevesliydi. Çatışmanın hızı, uluslararası ve bölgesel seslerin askeri tırmanışın sona erdirilmesi ve savaşın durdurulması için müzakerelerin gerekliliği çağrısında bulunmasının ardından da arttı. Etiyopya kuvvetleri, iki yönde hareket ediyor. İlk yön, Etiyopya Hava Kuvvetleri’nin Tigray’ın başkenti Mekelle şehrine insansız hava aracı saldırıları düzenlemeye devam etmesi.
Ancak ikinci yön ise, Abiy Ahmed’in Tigray güçleriyle savaşan Federal Ordu ile ön cephede üniformalı göründüğü ülkenin kuzeydoğusundaki Afar Bölgesi’nde yürütülüyor.
Hükümet, Abiy Ahmed’in cephede görünmesinden iki gün sonra yaptığı açıklamada, “Ulusal Savunma Kuvvetleri Başkomutanı Abiy Ahmed liderliğindeki Federal Ordu, Afar eyaletindeki Kasagita ilçesini, Burka ilçesini ve Chifra’yı çevreleyen dağları kurtarmayı başardı. Ordu, Amhara bölgesindeki Kambolcha şehrine doğru ilerliyor” ifadelerini kullandı. Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) güçleri, Kasım ayı başlarında Desi ve Hamisi’ye ek olarak buranın kontrolünü ele geçirmişti.
TPLF güçleri, başkent Addis Ababa’ya girmek ve bir geçiş hükümeti kurmak için ilerlemelerini sürdürme taahhüdünde bulunurken, Etiyopya hükümeti ise Abiy Ahmed ve güçlerine hizmet edecek çok sayıda zafere ihtiyaç duyuyor. Resmi daha da karmaşıklaştıran şey, ‘hükümet güçleri ile Tigray güçleri arasındaki tartışmalı Chifra bölgesinin, Etiyopya ile Cibuti limanını birbirine bağlayan Mili karayolu üzerinde bulunması’ ve ‘Tigray güçlerinin, savaşın kuralları tekrar değişmedikçe Afrika Boynuzu’ndaki stratejik yolun ve ana limanın kontrolünü ele geçirecekleri önemli noktalardan birini kaybetmesi’.
Bu yeni stratejik yönler için en önemli kriterler arasında, federal hükümetin Cibuti limanından gelen Etiyopya ithalatının yüzde 90’ını kaybederek daha da kötüleşecek olan ekonomik durumu kurtarmaya çalışması yer alıyor.

Yollar ve duraklar
ABD’nin Etiyopya krizine yönelik tutumu birkaç aşamadan geçti. İlk olarak, daha önce Nahda (Rönesans) Barajı krizini çözmek için askeri seçeneği destekleyen eski Başkan Donald Trump döneminin sona ermesiyle birlikte Kasım 2020’de Tigray çatışmasını patlak verdiği dönem. Bu, ABD’nin Etiyopya pahasına Mısır ve Sudan’ı desteklediği ve bunun Tigray çatışması ve Sudan- Etiyopya sınırı da dahil olmak üzere diğer Etiyopya krizlerine yansıdığı hipotezini güçlendirdi.
İkinci aşama ise Joe Biden’in gelişinden sonraki dönem. Öyle ki ABD, Afrika Boynuzu ve Etiyopya olaylarından uzak kalamadı ve aksine, kendisini onların içerisinde buldu. Ancak iki taraf arasında dengeli bir pozisyon almaya çalıştı, müzakere gerekliliğine değindi ve Tigray çatışmasına ilişkin uluslararası bir soruşturma çağrısında bulundu.
Ardından Afrika Kıtası Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında Etiyopya ihracatına yönelik gümrük vergisini askıya alarak cezalandırıcı adımlar attı. Yaptırımlar arasında, insan hakları ihlallerine karışan güçlerin sorumlusu Eritre ordu komutanı Philippus Waldhuhans’ın mal varlıklarının dondurulması da yer aldı.

Tek seçenek
Washington, son tavrını korurken, Etiyopya’daki çatışmayı durdurmak için diplomasinin ‘ilk, son ve tek seçenek’ olduğunu vurguladı. Daha sonra Addis Ababa’daki ABD büyükelçiliği, vatandaşlarını terör saldırıları olasılığına karşı uyaran ve ülkeyi terk etmelerini isteyen bir bildiri yayınladı. Etiyopya Barış Bakanı, ABD’yi ‘ülkedeki durum hakkında yanlış ve yanıltıcı bilgi yaymaya devam etmekle’ suçladı.
Bu adım, ABD’nin Etiyopya hükümetine baskı yaptığı ve Tigray Kurtuluş Cephesi’ne destek verdiği şeklinde yorumlanırken, Biden yönetiminin Nahda Barajı konusunda net bir tavır almadığına dikkat çekildi. Bu, baraj konusunun Tigray çatışmasında olduğu gibi ABD dış politikası için bir öncelik olmadığı anlamına geliyor.
ABD’nin tavrını reddedici görüş, yüzlerce Etiyopyalının ABD ve İngiltere büyükelçilikleri önünde gösteri yaparak ‘müdahalelerini’ kınayan pankartlar taşımasıyla da somutlaştı. Eylemler başka bir yola saparken, Abiy Ahmed’e destek veren Rusya ve Çin’e teşekkürlerle Rus büyükelçiliğine ulaştı.
Öte yandan Abiy Ahmed’in politikasının muhalifleri, Tigray çatışması sırasında insani ihlaller de dahil olmak üzere tüm politikaları için bir onay belgesi yayınlayarak Başbakanın, Nahda Barajı için ulusal destekten yararlandığına inanıyor. Uluslararası hesap verebilirlikten kaçınmak için de ABD’nin Etiyopya’ya karşı emperyalist saldırganlığı fikrini teşvik ederek destekçilerini harekete geçirdi.

Müzakere edilmiş çözüm
Etiyopyalı elitlerin tartışması, bu tarafın siyasi çözüme askeri çözümü tercih eden taraf olduğu hipotezini kanıtlamak için savaşı kimin başlattığı etrafında dönüyor. Aynı şekilde elitler, ABD’nin TPLF yanlısı duruşunun gerekçesinin, bu milliyetin haklarını savunmak olmadığına inanıyor.
Savaşın başlangıcında Tigray Askeri Cephesi’nin kontrolünün sıkılaştırılmasına, 27 yıldır iktidarda olduğu süre boyuncaki askeri mirası katkıda bulundu. Cephe, adamlarını askeri olarak nitelendirirken, Eritre ve Somali Afar’daki Tigrayları da destekledi.
Abiy Ahmed, Eritre, Amhara bölgesi güçlerinin ve milislerinin yardımını kendine çekmek üzere harekete geçti. Ayrıca Tigray cephesi, yakın zamanda kendisine katılan diğer milletlerden de ilgi gördü.
Siyasi ve askeri liderler için geçerli olan şey, ulusal kökenleri tarafından yönetildikleri ve aynı zamanda etnik kutuplaşmaya tabi oldukları için bu seçkinler için de geçerli.
Hükümet güçleriyle olan Tigray çatışmasının bir başka yorumu ise, Etiyopya’nın dış güçlerin hesaplaşması için bir vekil savaş alanı olarak görülmesinin bir sonucu ve bu güçlerin, ‘bu ulusları bölen çok çeşitli etnik kökene ve dine sahip’ Etiyopya toplumundaki bölünmeyi destekleyen unsurlardan faydalanması gerçeğinden kaynaklanıyor. Bir etnik kökenin, ekonomik farklılıkların ve siyasi kontrolün yoğunlaşmasına ek olarak, birden fazla dine bölünmesi mümkün.
Ama bu fikir, ulusal uzlaşının gerekliliğine yönelik uluslararası çağrılarla çürütülmekte. Ayrıca bu fikir, federal parlamento tarafından TPLF’nin ve bir dizi silahlı hareketin terörist olarak tanımlamasını ‘müzakerelerin önünü açmak için’ kaldırarak müzakere edilmiş bir çözüme varmaya çağırıyor.

Parçalanmayı önleme
Etiyopya kuvvetleri askeri saldırılarını yoğunlaştırırken, Tigray güçleri ise Addis Ababa’ya yaklaştıkça daha kararlı hale geliyor. Bu gerçeklik, bir tarafın güç merkezini diğerinin aleyhine tercih ederek değiştirilebilir.
Etiyopya kuvvetlerinin Afar bölgesini ele geçirmesiyle birlikte TPLF’nin hesaplarını yeniden gözden geçirmesi ve müzakerelere kapı açması bekleniyor. Ama bir başka açıdan bu zafer, Abiy Ahmed’in inadını artıracak. Etiyopya devletinin dağılmasını veya cephenin kendi kaderini tayin etme seçeneğine başvurmasını önlemek için üzerindeki uluslararası baskıyı artırması muhtemel olan şey, diğer milletleri bunun arkasına sürükleyecek.
Bu kasvetli durum karşısında, özellikle kısa vadede, çatışan taraflar arasındaki güven eksikliği ile kalıcı bir barış senaryosunun çok uzaklarda olduğu görülüyor. Barış ihtimali tamamen uzak görülmezken, ancak en yakın senaryo, bu toprakların ortak şekilde yönetilmesi veya özerk bir bölge kurulması konusunda anlaşmaya dayalı kesintili bir barış olacağıdır. Bu senaryo, ateşkes sonrası güvenlik düzenlemelerine ulaşılıp Tigray’ın federal güçleri tanıması için baskı yapılması ve hükümetin TPLF’den ‘terörist’ etiketini geri çekmesine dayanıyor.
Uluslararası ve bölgesel arabuluculara meydan okuyan, Tigray ve Amhara arasındaki tarihsel düşmanlık gibi farklı milletler arasında da çekişmeler var. Amhara, Tigray Cephesi’ni iktidar olduğu dönemde topraklarını ele geçirmekle suçluyor.
Tigray Cephesi ise yalnızca Amhara tarafından ele geçirilen topraklarını geri aldığını söylüyor. Bu durum, her iki tarafın güçlerinin de teşvikiyle siviller arasında katliamlara ve vahşetlere yol açtı. Bunun yanı sıra bu durum, Sudan’ın doğusuna sığınan Tigray halkı ile demografik bir dengesizlik yaratmak için verimli bir zemin oluşturuyor. Tel Aviv, Falaşa Yahudilerinden 3 bin Etiyopyalıyı kabul etmeyi sonra birçoğu, İsrail de dahil çeşitli ülkelere göç etmişti. İsrail’deki aileleri, Tigray Savaşı’nın şiddetlenmesinden sonra yeniden birleşmeleri için çağrıda bulunuyor.

Barış fırsatı
Öte yandan Etiyopya’da barış yapma fırsatı, gerçekleşmesini engelleyen tehditlerle lekeleniyor. Bu da savaşın Etiyopya vatandaşları üzerindeki doğrudan etkisinin devam etmesine yansıyor. Barış gerçekleşene kadar savaş, binlerce vatandaşı öldürecek, geriye kalanlar ise kıtlıktan ölecek.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz habere göre Etiyopya devleti geri dönerse, federal otoritesi askeri ve ekonomik tehditler altında olacak. Ayrıca bunun etkisi sadece Etiyopya’nın iç bölgeleriyle sınırlı kalmayacak, aynı zamanda komşu ülkelere de yansıyacak.



Trump ya da şanslı Lazarus

Güçlü bir şahin rolü oynamasına rağmen, aslında en yakın danışmanları tarafından kendisine verilen Obama'nın reçetelerini uygulamaya yaklaşıyor (AFP)
Güçlü bir şahin rolü oynamasına rağmen, aslında en yakın danışmanları tarafından kendisine verilen Obama'nın reçetelerini uygulamaya yaklaşıyor (AFP)
TT

Trump ya da şanslı Lazarus

Güçlü bir şahin rolü oynamasına rağmen, aslında en yakın danışmanları tarafından kendisine verilen Obama'nın reçetelerini uygulamaya yaklaşıyor (AFP)
Güçlü bir şahin rolü oynamasına rağmen, aslında en yakın danışmanları tarafından kendisine verilen Obama'nın reçetelerini uygulamaya yaklaşıyor (AFP)

Refik Huri

ABD'de başlangıçtan beri süregelen bir gelenek vardır, görev süresinin son gününe kadar tek bir başkan vardır. Seçilen başkan geleneğe saygı duyar ve Kasım 2024'teki zaferinden 20 Ocak'ta göreve gelmesine kadarki süreyi, yönetimini, önceliklerini ve görev süresinin ilk 100 gününde neler yapacağını düzenleyerek geçirir.

Ancak Başkan Donald Trump acele ediyor, iktidarı ele geçirmeden önce onu kullanmak istiyor. ABD ve dünyada onun görevine başlamasını bekleyenler de, kendilerini neyin beklediğini bilmek için acele ediyorlar. Trump şanslı bir adam, 2016'da başkan Barack Obama ve politikalarına karşı beyazların başlattığı protesto dalgasıyla ilk başkanlığını kazandı. Başkan Joe Biden'ın politikalarına karşı başlatılan protesto kampanyasının ardından da 2024'te ikinci kez seçildi. Şansı katıldığı iki seçimde de bir kadına karşı yarışmasıyla zirveye çıktı. İlk seferinde Hillary Clinton, ikinci seferinde ise Kamala Harris’e karşı yarıştı. Kesin olan bir şey var ki, o da Amerikan toplumunun henüz Beyaz Saray'da bir kadının başkanlık mührüne sahip olmasına hazır olmadığı. Nitekim Obama'nın iki dönemlik başarısının arkasındaki Demokrat stratejist David Axelrod, Time dergisine verdiği demeçte, “Trump’a karşı siyah bir kadının yarışması, yutulması zor güçlü bir ilaçtır” demişti.

Trump'ın tercihlerine gelince bir sürpriz yok. Birinci dönemden birikmiş politikalarının yanı sıra Heritage Kuruluşu’nun 2025 Projesi ve ABD’yi Yenileme Merkezi projesi var. Trump’ın öncelikleri çatışma için bir davet niteliğinde. Sadece Çin değil, aynı zamanda Avrupalı müttefikleri için de gümrük vergilerinin artırılması, Çin'in geniş çaplı bir tepkisine yol açacaktır. The Economist'ten Patrick Foulis'a göre Trump'ın “izolasyonist ve korumacı eğilimi ABD’nin ittifaklarını tahrip edecek.” Edward Carr'ın görüşüne göre ise Avrupa, “Rusya'ya Ukrayna'da üstünlük sağlayabilecek değişken bir başkanın yönetimi altında 1930'lardan beri görülmemiş zorluklarla, NATO’nun ABD'nin korumasına olan güveni sarsacak şekilde daha agresif bir şekilde test edilmesiyle karşı karşıya kalacak.” Her ne kadar Obama bir yılda 400 bin göçmeni, Eisenhower da 1954'te 1 milyon kişiyi sınır dışı etmiş olsa bile, milyonlarca göçmenin hızla sınır dışı edilmesinin de sonuçları olacaktır. Ek olarak Trump her yerde savaşları sona erdireceğinde ısrar ediyor.

Güçlü bir şahin rolü oynamasına rağmen, aslında Obama'nın en yakın danışmanı Ben Rhodes'un kendisine verdiği reçeteleri uygulamaya yaklaşıyor. ABD'nin “Uzak Doğu, Avrupa ve Ortadoğu'daki üç alanda güç oluşturması” çağrısında bulunan 2024 tarihli bir RAND Corporation raporuna yanıt olarak, Ben Rhodes, maksimalist hedefler peşinde koşmaktan ve “Rusya'nın Ukrayna ile savaşına karışmaktan, İran ile çatışmaktan ve Çin-Tayvan çatışmasına” bulaşmaktan kaçınılması gerektiği konusunda uyarmış ve “Bunlar ABD'nin doğrudan askeri müdahalesi için uygun alanlar değil, çünkü Rusya'nın tamamen yenilmesi, İran rejiminin değişmesi ve Tayvan'ın bağımsızlığına bahis oynamanın riskleri arasında bir halk desteği veya yasal yükümlülükler yoktur” demişti.

Ortadoğu'ya gelince, Trump'ın fikirlerinin koşullara, olgulara, bölgedeki çatışmaların karmaşıklığına ve savaşları sona erdirmenin zorluğuna göre değişebileceği görülüyor. İlk dönemde damadı Jared Kushner'in Ortadoğu'da serbestçe çalışmasını sağlamıştı. Kushner, bölgede Netanyahu'nun ve ABD’nin yararına hareket etti. Bunun için öncelikle Arap ülkelerini Filistin devleti için müzakerelere yönelik hiçbir adım atmadan İsrail ile İbrahim Anlaşmaları imzalamaya teşvik etti. İkincisi, Trump'ın açıkladığı ve Filistinlilere birkaç kırıntı sunan, İsrail’e ise toprağın büyük bir kısmını veren ve tanıyan, ekonomik bir anlaşmadan ibaret olduğu için ölü doğan “Yüzyılın Anlaşması”nı sundu.

İkinci dönemde Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı ise Trump'ın Lübnan asıllı damadının babası Massad Boulos olacak. Kendisi hâlâ istişarelerde bulunuyor ve Arap-İsrail ihtilafını çözmek için nasıl bir plan önerdiği bilinmiyor. Ama Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz'un İran'a daha fazla baskı yapılmasından, İran'ın bölgesel oyundan çıkarılmasından ve böylece onu, Esed rejiminin devrilmesi, Tahran'ın Suriye coğrafyasından çekilmesi, Gazze ve Lübnan'ın bazı kesimlerinin harap olması, Hamas ve Hizbullah'ın zayıflamasıyla ciddi yara alan bölgesel projesinden soyutlamaktan bahsettiğini herkes biliyor. Esasen İsrail ile yaşanan ihtilafta her türlü çözümü reddeden ve Filistin'i özgürleştirme sloganını öne süren İran, yokluğunun veya nüfuzunun zayıflamasının bir uzlaşıya varılmasını kolaylaştırmasına olanak tanımayacaktır.

Trump'ın Körfez ülkeleriyle ilişkilerinin iyi olduğu bir sır değil ancak The Economist, ikinci dönemde ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının Körfez'e de yansıyacağını tahmin ediyor. Körfez ülkelerinin Çin ile teknolojik alanda ilişkilerini genişlettiğini bilen Trump, Körfez ülkelerinin istemediği ve çıkarına olmayan bir şey yapabilir. Körfez'i zor bir tercihle karşı karşıya bırakabilir; teknolojik iş birliğinde ABD ya da Çin’i seçmek.

Ama Trump’ın şanslı olduğunu tekrarlayalım, çünkü bütün güç onun elinde; Beyaz Saray, Senato ve Temsilciler Meclisi. Cleveland (1822) ve şimdi Trump (2024) dışında hiçbir başkan seçim kaybettikten sonra ikinci dönem yeniden seçilerek Beyaz Saray'a dönmedi. Tarihçiler buna “Lazarus Mucizesi” adını veriyorlar; Lazarus mezarından mucizevi bir şekilde dirilen ölü bir adamdır. Avrupa'da başkanların ve başbakanların birkaç kez göreve gelmesi sıkça görülen bir durumken, ABD'de bu enderdir. Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva’ya göre ise küresel ekonomi gelecekteki şoklara hazır değil.

*Bu makale Şarku’l Avsat  tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.