Askeri hamleler, Etiyopya’daki siyasi sorunu çözebilir

Uluslararası ve bölgesel arabuluculuk çabaları, Etiyopya’daki iç savaşın sona ermesi için müzakereler yürütülmesi çağrısında bulunuyor

Addis Ababa hükümetine karşıtı Tigray güçlerinden bir asker (AP)
Addis Ababa hükümetine karşıtı Tigray güçlerinden bir asker (AP)
TT

Askeri hamleler, Etiyopya’daki siyasi sorunu çözebilir

Addis Ababa hükümetine karşıtı Tigray güçlerinden bir asker (AP)
Addis Ababa hükümetine karşıtı Tigray güçlerinden bir asker (AP)

Mana Abdulfettah
Etiyopya’yı etnik bir savaşa sürükleyen Tigray olayı, askeri bir temelde başlamadı. Daha ziyade birden fazla etnik kökene sahip ülkelerde patlak veren siyasi bir meseleydi. Ama çatışma tarafları, tansiyonu ve karşıt askeri gerginliği tırmandırmayı seçti. Geriye ise diyalog aracı olarak silah seslerinden başka bir şey kalmadı.
ABD’nin Etiyopya’daki çatışmaya ‘askeri bir çözüm’ olmadığı uyarısından sonra, krizi çözmek için çeşitli siyasi seçenekler sunuldu. Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in hükümetteki görevlerini yardımcısı Demeke Mekonnen’e devrettikten sonra kuvvetleriyle birlikte savaş alanına gitmesiyle askeri seçenek de güçlendi.

Askeri boyut
Tigray çatışmasının başlangıcından bu yana, Etiyopya hükümeti orada devam eden savaşın askeri yönlerine dikkat çekmeye hevesliydi. Çatışmanın hızı, uluslararası ve bölgesel seslerin askeri tırmanışın sona erdirilmesi ve savaşın durdurulması için müzakerelerin gerekliliği çağrısında bulunmasının ardından da arttı. Etiyopya kuvvetleri, iki yönde hareket ediyor. İlk yön, Etiyopya Hava Kuvvetleri’nin Tigray’ın başkenti Mekelle şehrine insansız hava aracı saldırıları düzenlemeye devam etmesi.
Ancak ikinci yön ise, Abiy Ahmed’in Tigray güçleriyle savaşan Federal Ordu ile ön cephede üniformalı göründüğü ülkenin kuzeydoğusundaki Afar Bölgesi’nde yürütülüyor.
Hükümet, Abiy Ahmed’in cephede görünmesinden iki gün sonra yaptığı açıklamada, “Ulusal Savunma Kuvvetleri Başkomutanı Abiy Ahmed liderliğindeki Federal Ordu, Afar eyaletindeki Kasagita ilçesini, Burka ilçesini ve Chifra’yı çevreleyen dağları kurtarmayı başardı. Ordu, Amhara bölgesindeki Kambolcha şehrine doğru ilerliyor” ifadelerini kullandı. Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) güçleri, Kasım ayı başlarında Desi ve Hamisi’ye ek olarak buranın kontrolünü ele geçirmişti.
TPLF güçleri, başkent Addis Ababa’ya girmek ve bir geçiş hükümeti kurmak için ilerlemelerini sürdürme taahhüdünde bulunurken, Etiyopya hükümeti ise Abiy Ahmed ve güçlerine hizmet edecek çok sayıda zafere ihtiyaç duyuyor. Resmi daha da karmaşıklaştıran şey, ‘hükümet güçleri ile Tigray güçleri arasındaki tartışmalı Chifra bölgesinin, Etiyopya ile Cibuti limanını birbirine bağlayan Mili karayolu üzerinde bulunması’ ve ‘Tigray güçlerinin, savaşın kuralları tekrar değişmedikçe Afrika Boynuzu’ndaki stratejik yolun ve ana limanın kontrolünü ele geçirecekleri önemli noktalardan birini kaybetmesi’.
Bu yeni stratejik yönler için en önemli kriterler arasında, federal hükümetin Cibuti limanından gelen Etiyopya ithalatının yüzde 90’ını kaybederek daha da kötüleşecek olan ekonomik durumu kurtarmaya çalışması yer alıyor.

Yollar ve duraklar
ABD’nin Etiyopya krizine yönelik tutumu birkaç aşamadan geçti. İlk olarak, daha önce Nahda (Rönesans) Barajı krizini çözmek için askeri seçeneği destekleyen eski Başkan Donald Trump döneminin sona ermesiyle birlikte Kasım 2020’de Tigray çatışmasını patlak verdiği dönem. Bu, ABD’nin Etiyopya pahasına Mısır ve Sudan’ı desteklediği ve bunun Tigray çatışması ve Sudan- Etiyopya sınırı da dahil olmak üzere diğer Etiyopya krizlerine yansıdığı hipotezini güçlendirdi.
İkinci aşama ise Joe Biden’in gelişinden sonraki dönem. Öyle ki ABD, Afrika Boynuzu ve Etiyopya olaylarından uzak kalamadı ve aksine, kendisini onların içerisinde buldu. Ancak iki taraf arasında dengeli bir pozisyon almaya çalıştı, müzakere gerekliliğine değindi ve Tigray çatışmasına ilişkin uluslararası bir soruşturma çağrısında bulundu.
Ardından Afrika Kıtası Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında Etiyopya ihracatına yönelik gümrük vergisini askıya alarak cezalandırıcı adımlar attı. Yaptırımlar arasında, insan hakları ihlallerine karışan güçlerin sorumlusu Eritre ordu komutanı Philippus Waldhuhans’ın mal varlıklarının dondurulması da yer aldı.

Tek seçenek
Washington, son tavrını korurken, Etiyopya’daki çatışmayı durdurmak için diplomasinin ‘ilk, son ve tek seçenek’ olduğunu vurguladı. Daha sonra Addis Ababa’daki ABD büyükelçiliği, vatandaşlarını terör saldırıları olasılığına karşı uyaran ve ülkeyi terk etmelerini isteyen bir bildiri yayınladı. Etiyopya Barış Bakanı, ABD’yi ‘ülkedeki durum hakkında yanlış ve yanıltıcı bilgi yaymaya devam etmekle’ suçladı.
Bu adım, ABD’nin Etiyopya hükümetine baskı yaptığı ve Tigray Kurtuluş Cephesi’ne destek verdiği şeklinde yorumlanırken, Biden yönetiminin Nahda Barajı konusunda net bir tavır almadığına dikkat çekildi. Bu, baraj konusunun Tigray çatışmasında olduğu gibi ABD dış politikası için bir öncelik olmadığı anlamına geliyor.
ABD’nin tavrını reddedici görüş, yüzlerce Etiyopyalının ABD ve İngiltere büyükelçilikleri önünde gösteri yaparak ‘müdahalelerini’ kınayan pankartlar taşımasıyla da somutlaştı. Eylemler başka bir yola saparken, Abiy Ahmed’e destek veren Rusya ve Çin’e teşekkürlerle Rus büyükelçiliğine ulaştı.
Öte yandan Abiy Ahmed’in politikasının muhalifleri, Tigray çatışması sırasında insani ihlaller de dahil olmak üzere tüm politikaları için bir onay belgesi yayınlayarak Başbakanın, Nahda Barajı için ulusal destekten yararlandığına inanıyor. Uluslararası hesap verebilirlikten kaçınmak için de ABD’nin Etiyopya’ya karşı emperyalist saldırganlığı fikrini teşvik ederek destekçilerini harekete geçirdi.

Müzakere edilmiş çözüm
Etiyopyalı elitlerin tartışması, bu tarafın siyasi çözüme askeri çözümü tercih eden taraf olduğu hipotezini kanıtlamak için savaşı kimin başlattığı etrafında dönüyor. Aynı şekilde elitler, ABD’nin TPLF yanlısı duruşunun gerekçesinin, bu milliyetin haklarını savunmak olmadığına inanıyor.
Savaşın başlangıcında Tigray Askeri Cephesi’nin kontrolünün sıkılaştırılmasına, 27 yıldır iktidarda olduğu süre boyuncaki askeri mirası katkıda bulundu. Cephe, adamlarını askeri olarak nitelendirirken, Eritre ve Somali Afar’daki Tigrayları da destekledi.
Abiy Ahmed, Eritre, Amhara bölgesi güçlerinin ve milislerinin yardımını kendine çekmek üzere harekete geçti. Ayrıca Tigray cephesi, yakın zamanda kendisine katılan diğer milletlerden de ilgi gördü.
Siyasi ve askeri liderler için geçerli olan şey, ulusal kökenleri tarafından yönetildikleri ve aynı zamanda etnik kutuplaşmaya tabi oldukları için bu seçkinler için de geçerli.
Hükümet güçleriyle olan Tigray çatışmasının bir başka yorumu ise, Etiyopya’nın dış güçlerin hesaplaşması için bir vekil savaş alanı olarak görülmesinin bir sonucu ve bu güçlerin, ‘bu ulusları bölen çok çeşitli etnik kökene ve dine sahip’ Etiyopya toplumundaki bölünmeyi destekleyen unsurlardan faydalanması gerçeğinden kaynaklanıyor. Bir etnik kökenin, ekonomik farklılıkların ve siyasi kontrolün yoğunlaşmasına ek olarak, birden fazla dine bölünmesi mümkün.
Ama bu fikir, ulusal uzlaşının gerekliliğine yönelik uluslararası çağrılarla çürütülmekte. Ayrıca bu fikir, federal parlamento tarafından TPLF’nin ve bir dizi silahlı hareketin terörist olarak tanımlamasını ‘müzakerelerin önünü açmak için’ kaldırarak müzakere edilmiş bir çözüme varmaya çağırıyor.

Parçalanmayı önleme
Etiyopya kuvvetleri askeri saldırılarını yoğunlaştırırken, Tigray güçleri ise Addis Ababa’ya yaklaştıkça daha kararlı hale geliyor. Bu gerçeklik, bir tarafın güç merkezini diğerinin aleyhine tercih ederek değiştirilebilir.
Etiyopya kuvvetlerinin Afar bölgesini ele geçirmesiyle birlikte TPLF’nin hesaplarını yeniden gözden geçirmesi ve müzakerelere kapı açması bekleniyor. Ama bir başka açıdan bu zafer, Abiy Ahmed’in inadını artıracak. Etiyopya devletinin dağılmasını veya cephenin kendi kaderini tayin etme seçeneğine başvurmasını önlemek için üzerindeki uluslararası baskıyı artırması muhtemel olan şey, diğer milletleri bunun arkasına sürükleyecek.
Bu kasvetli durum karşısında, özellikle kısa vadede, çatışan taraflar arasındaki güven eksikliği ile kalıcı bir barış senaryosunun çok uzaklarda olduğu görülüyor. Barış ihtimali tamamen uzak görülmezken, ancak en yakın senaryo, bu toprakların ortak şekilde yönetilmesi veya özerk bir bölge kurulması konusunda anlaşmaya dayalı kesintili bir barış olacağıdır. Bu senaryo, ateşkes sonrası güvenlik düzenlemelerine ulaşılıp Tigray’ın federal güçleri tanıması için baskı yapılması ve hükümetin TPLF’den ‘terörist’ etiketini geri çekmesine dayanıyor.
Uluslararası ve bölgesel arabuluculara meydan okuyan, Tigray ve Amhara arasındaki tarihsel düşmanlık gibi farklı milletler arasında da çekişmeler var. Amhara, Tigray Cephesi’ni iktidar olduğu dönemde topraklarını ele geçirmekle suçluyor.
Tigray Cephesi ise yalnızca Amhara tarafından ele geçirilen topraklarını geri aldığını söylüyor. Bu durum, her iki tarafın güçlerinin de teşvikiyle siviller arasında katliamlara ve vahşetlere yol açtı. Bunun yanı sıra bu durum, Sudan’ın doğusuna sığınan Tigray halkı ile demografik bir dengesizlik yaratmak için verimli bir zemin oluşturuyor. Tel Aviv, Falaşa Yahudilerinden 3 bin Etiyopyalıyı kabul etmeyi sonra birçoğu, İsrail de dahil çeşitli ülkelere göç etmişti. İsrail’deki aileleri, Tigray Savaşı’nın şiddetlenmesinden sonra yeniden birleşmeleri için çağrıda bulunuyor.

Barış fırsatı
Öte yandan Etiyopya’da barış yapma fırsatı, gerçekleşmesini engelleyen tehditlerle lekeleniyor. Bu da savaşın Etiyopya vatandaşları üzerindeki doğrudan etkisinin devam etmesine yansıyor. Barış gerçekleşene kadar savaş, binlerce vatandaşı öldürecek, geriye kalanlar ise kıtlıktan ölecek.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz habere göre Etiyopya devleti geri dönerse, federal otoritesi askeri ve ekonomik tehditler altında olacak. Ayrıca bunun etkisi sadece Etiyopya’nın iç bölgeleriyle sınırlı kalmayacak, aynı zamanda komşu ülkelere de yansıyacak.



Rusya'da bulunan eski Ukrayna Milletvekili Kiva silahlı saldırıda öldürüldü

AA
AA
TT

Rusya'da bulunan eski Ukrayna Milletvekili Kiva silahlı saldırıda öldürüldü

AA
AA

Rusya Soruşturma Komitesinden yapılan açıklamada, eski Ukrayna Milletvekili Kiva'nın Moskova bölgesindeki Suponevo köyünde öldürüldüğü belirtildi.

Açıklamada, "İlk belirlemelere göre, Suponevo köyündeki parkta kimliği belirsiz şahıs Kiva'ya silahla ateş açtı. Kiva, aldığı yaralardan dolayı olay yerinde hayatını kaybetti." ifadeleri kullanıldı.

Olayla ilgili soruşturma başlatıldığı belirtilen açıklamada, suçluların belirlenmesi amacıyla gerekli adımların atıldığı aktarıldı.

Ukrayna Savunma Bakanlığı İstihbarat Ana Müdürlüğü Sözcüsü Andrey Yusov, yerel televizyon programında yaptığı açıklamada, "Böyle bir kader Ukrayna’nın diğer hainlerinin ve (Rusya Devlet Başkanı) Putin rejiminin uşaklarının da başına gelecek." değerlendirmesinde bulundu.

1977 doğumlu İlya Kiva, 2019-2022 yıllarında Rusya yanlısı Yaşam İçin Muhalefet Platformu'ndan Ukrayna Parlamentosunda milletvekili olarak görev yaptı.

Ocak 2022'de Ukrayna'yı terk eden Kiva, Rusya'nın Ukrayna'daki eylemlerinden yana tavır sergiliyordu ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'i eleştiriyordu.


Guterres, yetkisini ilk kez kullanarak Gazze için Güvenlik Konseyi'ne mektup gönderdi

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres (AFP)
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres (AFP)
TT

Guterres, yetkisini ilk kez kullanarak Gazze için Güvenlik Konseyi'ne mektup gönderdi

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres (AFP)
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, görev süresi boyunca BM Şartı’na bağlı yetkisini ilk kez kullanarak Gazze’deki insani felaketin önlenmesi için Güvenlik Konseyi’ne mektup gönderdi.

Genel Sekreter Sözcüsü Stephaen Dujarric, günlük basın toplantısında, söz konusu mektubu paylaştı.

Mektupta Genel Sekreter Guterres, BM Şartı’ndaki 99. maddeye atıfta bulunarak "8 haftadan fazladır süren İsrail-Hamas düşmanlığının korkunç insani acılara” neden olduğunu belirtti.

Guterres, İsrail’in askeri operasyonları nedeniyle Gazze’deki sivillerin büyük tehlike altında olduğunu, sivilleri koruyacak güvenli hiçbir yer bulunmadığını, aynı zamanda sağlık sisteminin de çöktüğünü vurguladı.

Gazze’deki mevcut durumun kayda değer şekilde insani operasyonların yapılmasını imkansız kıldığının altını çizen Guterres, Gazze’nin İsrail savunma güçlerinin sürekli bombardımanı altında olduğunu aktardı.

Guterres, Gazze halkının hayatta kalmak için sığınacak yeri olmadığını, zaruri gereksinimlerini karşılayamadığını, bölgeye sınırlı insani yardımların imkansız hale geldiğini ve bu nedenle kamu düzeninin çok yakında tamamen çökmesini beklediğini vurgulayarak, "Salgın hastalıklar ve komşu ülkelere kitlesel göçler için baskının artması ile durum daha da kötüleşebilir." değerlendirmesinde bulundu.

Guterres, uluslararası toplumun Gazze'de şiddetin daha da artmasını önlemek ve krizin sonlanması için etkisini kullanma sorumluluğu olduğuna işaret ederek, “Güvenlik Konseyi üyelerini insani felaketin önlenmesi için baskı yapmaya çağırıyorum ve insani ateşkesin ilan edilmesi talebimi tekrarlıyorum. Bu çok acil." ifadelerini paylaştı.

Sivil nüfusun daha fazla zarardan korunması gerektiğini vurgulayan Guterres, insani bir ateşkes ile Gazze’de hayatların kurtarılabileceğini ve insani yardımların zamanında ve güvenli bir şekilde yerine ulaştırılabileceğini kaydetti.

Sözcü Dujarric de basın toplantısında, Guterres'in mektubunun BM Şartı içinde kendisine verilen yetki bağlamında çok önemli bir hamle olduğunu belirterek, “Dış dünyadan algının biraz farklı olabileceğini anlıyoruz ama bu Genel Sekreter adına çok güçlü bir hamle. Güvenlik Konseyi üyelerinin ve uluslararası toplumun da insani bir ateşkesi uygulamaya koymak için harekete geçeceğini umuyoruz." diye konuştu.

Birleşmiş Milletler Şartı'nın 99. maddesi, BM Genel Sekreteri'ne, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını tehdit ettiğini düşündüğü herhangi bir konuyu Güvenlik Konseyi üyelerinin dikkatine getirme yetkisi veriyor.


İtalya, Çin'in "Kuşak ve Yol Girişimi"nden çekildiğini bildirdi

(AA)
(AA)
TT

İtalya, Çin'in "Kuşak ve Yol Girişimi"nden çekildiğini bildirdi

(AA)
(AA)

İtalyan Corriere della Sera gazetesinin haberine göre, Giorgia Meloni liderliğindeki sağ koalisyon hükümeti, Çin’in tarihi İpek Yolu üzerinde ticareti büyük projelerle yeniden canlandırma projesi olarak bilinen "Kuşak ve Yol Girişimi"nden çekilmek üzere resmi bildirimini 3 gün önce Çin’in Roma Büyükelçiliğine resmi nota ile iletti.

Söz konusu notada, İtalya'nın bu girişimdeki varlığının süresini uzatmayacağını Çin'e aktardığı belirtildi.

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Antonio Tajani yaptığı açıklamada, "İpek Yolu, bizim önceliğimiz değil, istenilen etkileri yaratmadığını gördük. Buna dahil olmayanlar, daha iyi sonuçlar aldı." ifadelerini kullandı.

İtalya, "Kuşak ve Yol Girişimi"nde yer alan tek G7 ülkesiydi

İtalya, Giuseppe Conte’nin liderlik ettiği 1. Conte Hükümeti döneminde Mart 2019'da Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Roma'da imzalanan mutabakat zaptıyla "Kuşak ve Yol Girişimi"ne dahil olmuştu.

Bununla İtalya, "Kuşak ve Yol Girişimi"ne dahil olan ilk ve tek G7 üyesi ülke haline gelmişti.

1. Conte hükümeti, bu adımla hem ülkeye Avrupa dışında büyük yatırımlar çekmeyi hem de İtalyan ihracatının geniş Çin pazarına erişim imkanını artırmayı ve bu şekilde iki ülke arasındaki ticari ilişkiyi dengelemeyi hedeflemişti.

İtalya'da Ağustos 2019'da 1. Conte Hükümeti'nde koalisyonun bozulmasının ardından 2. Conte Hükümeti kurulmuş ve bu hükümet, "Kuşak ve Yol Girişimi"ne önceki hükümete nazaran daha az ilgi göstermişti. Şubat 2021'de kurulan Mario Draghi liderliğindeki geniş koalisyon hükümeti de bu girişime mesafeli yaklaşım sergilemişti.

İtalya'da Ekim 2022'de iktidara gelen aşırı sağcı Giorgia Meloni, Eylül 2022'deki seçimlerden önceki kampanya döneminde İtalya'nın "Kuşak ve Yol Girişimi"nde olmasını "hata" olarak nitelemişti.

Meloni ve kabinesindeki bakanlar, İtalya'nın "Kuşak ve Yol Girişimi"ndeki varlığını sorgulayan açıklamalarda bulunmuş ve İtalya'nın bu girişime dahil olarak beklediğini alamadığını öne sürmüştü.

İtalyan basınında ağustos ayında, İtalya’nın "Kuşak ve Yol Girişimi"nden ayrılmak için "ince bir çıkış yolu aradığı" haberleri çıkmıştı.


Nijerya ile Kuveyt arasında havacılık işbirliğini güçlendirmek için anlaşma imzalandı

(AA)
(AA)
TT

Nijerya ile Kuveyt arasında havacılık işbirliğini güçlendirmek için anlaşma imzalandı

(AA)
(AA)

Nijerya Havacılık ve Uzay Geliştirme Bakanlığı Sözcüsü Tunde Moshood, yaptığı yazılı açıklamada, iki ülke arasındaki anlaşmanın Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da düzenlenen Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü toplantısı sırasında imzalandığını bildirdi.

Moshood, anlaşmanın, ticaret ve turizmi artırmak üzere havacılık işbirliğini güçlendirmek amacıyla imzalandığını aktardı.

Nijerya Havacılık ve Uzay Geliştirme Bakanı Festus Keyamo, anlaşmaya ilişkin yaptığı açıklamada, anlaşmanın Nijerya ve Kuveyt arasındaki diplomatik ilişkilerde önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti.

Anlaşmanın iki ülke arasındaki gelişmiş bağlantı ve ekonomik işbirliği için yollar açtığının altını çizen Keyamo, iki ülke arasındaki ticareti, turizmi ve insanlar arası değişimleri artırma potansiyeli taşıdığını vurguladı.

Keyamo, hükümetin Nijerya'nın küresel havacılık varlığını ilerletme ve ekonomik ilerleme için fırsatları teşvik etme konusundaki kararlılığını dile getirdi.


Kuzey Kore gizli lazer silahının sırlarını çalmış olabilir

16 Haziran 2017 tarihli bu fotoğrafta Kuzey Koreli kadın ve erkekler Pyongyang'daki Bilim ve Teknoloji Kompleksi'nde bilgisayar terminallerini kullanıyor (AP/Arşiv)
16 Haziran 2017 tarihli bu fotoğrafta Kuzey Koreli kadın ve erkekler Pyongyang'daki Bilim ve Teknoloji Kompleksi'nde bilgisayar terminallerini kullanıyor (AP/Arşiv)
TT

Kuzey Kore gizli lazer silahının sırlarını çalmış olabilir

16 Haziran 2017 tarihli bu fotoğrafta Kuzey Koreli kadın ve erkekler Pyongyang'daki Bilim ve Teknoloji Kompleksi'nde bilgisayar terminallerini kullanıyor (AP/Arşiv)
16 Haziran 2017 tarihli bu fotoğrafta Kuzey Koreli kadın ve erkekler Pyongyang'daki Bilim ve Teknoloji Kompleksi'nde bilgisayar terminallerini kullanıyor (AP/Arşiv)

Kuzey Koreli hackerların, Güney Kore'deki savunma ve araştırma firmalarından büyük bir veri önbelleğine eriştikten sonra yeni bir lazer silah sistemi ve Güney'in çok önemli savunma sırları hakkında gizli bilgileri çalmış olabileceği iddia edildi.

Polis, Andariel diye bilinen ve Kuzey Kore devletinin desteklediği bilgisayar korsanlığı grubunun, iddiaya göre Güney Koreli savunma firmaları, araştırma enstitüleri ve ilaç şirketleri de dahil 14 kuruluştan veri çaldığını belirtti.

Seul Büyükşehir Polis Teşkilatı ve ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI), grubun veri sızıntısının boyutunu belirlemek için çalışırken siber saldırı olayıyla ilgili soruşturma başlatıldı.

ABD Maliye Bakanlığı'nın yaptırım uyguladığı ve 2019'da Kuzey Kore devletinin desteklediği kötü niyetli siber grup diye tanımlanan Andariel, Kuzey Kore'nin başkenti Pyongyang'ın bir bölgesinden vekil sunucu kurdu.

Olayı soruşturan Seul Büyükşehir Polis Teşkilatı, grubun vekil sunuculara geçen aralık ve mart arasında 83 kez eriştiğini söyledi.

Yonhap haber ajansına göre devasa veri ihlalinde, hackerlar yaklaşık 250 dosya veya 1,2 terabayt bilgi ve veri çaldı.

Grup, kimliği açıklanmayan müşterilere sunucu kiralayan Güney Koreli bir hosting hizmetinden istifade ederek çeşitli firma ve kurumların internet sitelerine ulaşmak için bu sunucuyu kullandı.

Polis, grubun üç Güney Koreli ve yabancı firmaya fidye yazılımı saldırısı düzenleyerek 470 milyon won (yaklaşık 10 milyon 337 bin TL) değerinde Bitcoin elde ettiğini ve bu paraların bir kısmının Pyongyang'a geri gönderildiğini söyledi.

Hem yerel hem de uluslararası sanal varlık borsalarını içeren polis soruşturmalarına göre, yaklaşık 110 milyon won (yaklaşık 2 milyon 420 bin TL), yabancı bir kadının banka hesabı kullanılarak bir Çin bankasına gönderildi.

Bu para daha sonra Çin-Kuzey Kore sınırındaki bir bölgede bulunan bir banka şubesinden çekildi. Paranın sonunda Kuzey Kore'ye aktarıldığına inanıldığını belirten polis, kadının kara para aklamada rol oynayıp oynamadığını doğrulamak için mali kayıtlarını takip ettiklerini de sözlerine ekledi.

Uzmanlar, kapsamlı yaptırımların ortasında nükleer cephaneliğini finanse etmek için bir araç olarak kripto para hırsızlığına başvuran izole ülkeyle ilgili endişelerini dile getiriyor.

Pyongyang daha önce siber suçlara karıştığını reddetse de milyonlarca dolar çalınmasıyla sonuçlanan siber saldırılar Kuzey Koreli hackerlara atfediliyor.

Güney Kore'nin gizli servisine göre, geçen yıl Kuzey Koreli hackerların 1,2 milyar dolar değerinde sanal varlık çaldığı iddia edildi. Kuzey Kore hükümeti için çalışan siber suçluların son üç yılda 1,5 trilyon won (yaklaşık 330 milyar TL) ele geçirdiği belirtildi.

Independent Türkçe 


Kuzey Kore lideri, ülkedeki kadınlara daha fazla çocuk sahibi olmaları çağrısında bulunurken ağladı

TT

Kuzey Kore lideri, ülkedeki kadınlara daha fazla çocuk sahibi olmaları çağrısında bulunurken ağladı

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un ağladığını gösteren videodan bir kare
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un ağladığını gösteren videodan bir kare

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, ülkedeki kadınlara daha fazla çocuk sahibi olmaları ve onları ‘komünist’ olarak yetiştirmeleri yönünde çağrıda bulunduğu duygusal bir konuşma yaparken ağladı.

Şarku’l Avsat’ın Fox News’ten aktardığı habere göre, Kim Jong-un, Pyongyang’daki Beşinci Ulusal Anneler Konferansı sırasında konuşma yaparken beyaz bir mendille gözyaşlarını silerek, “Doğum oranlarındaki düşüşü durdurmak, iyi çocuk bakımı ve eğitim sağlamak, annelerimizle birlikte çözmemiz gereken aile meselelerimizdir” dedi.

Kim, kadınlara daha fazla çocuk sahibi olarak ulusal gücü güçlendirme görevlerini yerine getirmeleri çağrısında bulundu.

Kuzey Koreli kadınlara çocuklarını komünist olarak yetiştirmelerini tavsiye eden Kim, konuşmasında ayrıca şunları söyledi:

“Tüm anneler, toplum ve aileler önünde üstlendikleri sorumluluk ve görevleri yerine getirmeli, sosyalist inşamızın ve yakın gelecekte ortaya çıkacak değişen ideal toplumun beklentilerine dair güven ve iyimserliğe sahip olmalıdır.”

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) verilerine göre, Kuzey Kore’deki doğurganlık oranı (Kuzey Koreli bir kadının yaşamı boyunca sahip olması beklenen çocuk sayısı) 2023’te yaklaşık 1,8 olarak hesaplandı.

Doğurganlık oranı, genç aileleri desteklemek için hükümet teşvik programlarına başvuran Kuzey Kore’nin bazı komşularından daha yüksek.

Güney Kore’de geçen yıl doğurganlık oranı 0,78 ile rekor bir düşüş yaşarken, Japonya’da bu rakam 1,26’ya geriledi.


"Tünellere deniz suyu pompalanması Gazze'nin içme suyunu nesiller boyu etkileyebilir"

Hamas'ın iddiasına göre Gazze'nin altında toplam uzunluğu 500 kilometreye ulaşan tüneller yer alıyor (İsrail ordusu)
Hamas'ın iddiasına göre Gazze'nin altında toplam uzunluğu 500 kilometreye ulaşan tüneller yer alıyor (İsrail ordusu)
TT

"Tünellere deniz suyu pompalanması Gazze'nin içme suyunu nesiller boyu etkileyebilir"

Hamas'ın iddiasına göre Gazze'nin altında toplam uzunluğu 500 kilometreye ulaşan tüneller yer alıyor (İsrail ordusu)
Hamas'ın iddiasına göre Gazze'nin altında toplam uzunluğu 500 kilometreye ulaşan tüneller yer alıyor (İsrail ordusu)

Çevre uzmanları, Gazze'deki yeraltı tünellerine deniz suyu pompalamayı düşünen İsrailli yetkilileri, böyle bir adımın yaratacağı uzun vadeli etkileri dikkatlice değerlendirmeye çağırdı.

Dün ABD merkezli Wall Street Journal gazetesi İsrail ordusunun planını yazmış ve bunun için Gazze'ye 5 büyük su pompası kurulduğunu belirtmişti.

Ancak uzmanlara göre böyle bir uygulama nesiller boyunca Gazze'deki içme suyunun kalitesini etkileyebilir.

Gazze'nin tek içilebilir tatlı su kaynağı, deniz kıyısına paralel akan bir yeraltı su tabakası. Ancak bu kaynağın da tarım ilaçları ve kanalizasyon sızıntıları nedeniyle kirlendiği biliniyor.

Gazze'deki suyun 97'si Dünya Sağlık Örgütü'nün temiz su standartlarını karşılamıyor. Bu nedenle savaş öncesi dönemde, Gazzelilerin birçoğu içme suyu için özel su tankerlerini ve küçük arıtma tesislerini kullanıyordu.

İsrail merkezli Ben-Gurion Üniversitesi'ne bağlı Zuckerberg Su Araştırmaları Merkezi'nden Prof. Eilon Adar, "Tünellere birkaç milyon metreküp deniz suyu pompalanır ve bu yeraltı içme suyuna sızarsa, yeraltı sularının kalitesi nesiller boyunca olumsuz etkilenebilir. Bu durum sızacak suyun miktarına bağlı" diye konuştu.

Adar, bu durumda İsrail'in çok az etkileneceğini çünkü suyun akış yönünün İsrail'den Gazze'ye doğru olduğunu söyledi.

İsrailli bilim insanı sözlerine, "Yine de büyük bir doğal kaynağı yok etme konusunda tereddüt edilmeli. Bir yurttaş olarak, 7 Ekim'de yaşadığımız felakete rağmen, susuz bir komşuya sahip olmanın siyasi ve ahlaki açıdan yanlış olduğunu düşünüyorum" şeklinde devam etti.

İsmini vermek istemeyen bir başka su uzmanıysa, tünellerin gözenekli kum zemine inşa edildiğini ve bu nedenle birkaç kez su pompalamak gerektiğini söyledi. Bu tünellerden bazılarının militanların İsrail'e girebilmesi için inşa edildiğini hatırlatan uzman, deniz suyu pompalanması durumunda Gazze sınırına yakın bölgelerdeki İsrail kuyularına da tuzlu su karışabileceğini belirtti.

Tel Aviv Üniversitesi'nde Çevre Mühendisliği Programı'na başkanlık eden Prof. Hadas Mamane ise, tünelleri yok etmek için değerlendirilen her seçeneğin çevresel etkilerinin de incelenmesi gerektiğini söyledi.

Mamane, tünelleri patlatmanın da çevresel etkileri olabileceğini ve zehirli maddelerle ağır metallerin bu yolla yeraltı suyuna karışabileceğine dikkat çekti.

Independent Türkçe


Netanyahu tüm rehinelere karşılık tüm Filistinli mahkumları serbest bırakabilir

Netanyahu, pazartesi akşamı Tel Aviv’de Savaş Komuta Konseyi toplantısına başkanlık ediyor (X)
Netanyahu, pazartesi akşamı Tel Aviv’de Savaş Komuta Konseyi toplantısına başkanlık ediyor (X)
TT

Netanyahu tüm rehinelere karşılık tüm Filistinli mahkumları serbest bırakabilir

Netanyahu, pazartesi akşamı Tel Aviv’de Savaş Komuta Konseyi toplantısına başkanlık ediyor (X)
Netanyahu, pazartesi akşamı Tel Aviv’de Savaş Komuta Konseyi toplantısına başkanlık ediyor (X)

Büyük hayal kırıklığı ve Hamas’ın elindeki tutukluların hayatlarına yönelik yoğun korkuyla sonuçlanan gergin bir oturum sırasında Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant, ‘herkese karşılık herkes’ ilkesine göre bir esir takası anlaşmasını müzakere etmeyi reddetmediklerini açıkladılar.

Söz konusu ilke, tüm Filistinli tutukluların serbest bırakılması karşılığında tüm İsrailli tutukluların serbest bırakılması anlamına geliyor.

Ancak Netanyahu, Hamas’ın bu anlaşmayı engellediğini, çünkü savaşı durdurmayı, yani öncelikle ‘Hamas’ın tasfiyesini önlemeyi’ şart koştuğunu iddia etti. Gallant ise anlaşmanın bugün artık mümkün olmadığını söylerken, “Hamas yalnızca güç dilinden anlar” dedi.

Hamas tarafından tutulan İsrailli mahkumların aile üyelerinden oluşan bir grup ve geçen hafta başlarında serbest bırakılan bazı mahkumlar, Savaş Komuta Konseyi üyeleriyle bir araya gelerek, çatışmalara devam etme ve Mısır- Katar arabuluculuğu kapsamında Hamas’la müzakereleri durdurma kararını protesto ettiler.

Herkes büyük bir özlem ve üzüntüyle konuşarak, tünellerdeki zorluklara dayanamayan yaşlı ve hasta insanlar olduğunu, oğullarının ve kızlarının esaret altında ölmesinden veya öldürülmesinden korktuklarını vurguladı. Ayrıca savaştan korktuklarını, siyasi ve askeri liderlerin kaçırılan insanlarla yakınlaşmak için Yahya Es-Sinvar’a yakınlaşma’ yönündeki açıklamalarından endişe ettiklerini dile getirdiler.

Konuşmacılar, Hamas liderlerini ve militanlarını boğmak için tünelleri Akdeniz’in suyuyla doldurma tehdidini içeren açıklamalardan duydukları dehşeti de belirtirken, “Savaş Komuta Konseyi üyeleri, bu boğma eyleminin ne anlama geldiğini anlıyorlar mı? Bu, onlarla birlikte 136 İsrailli esirin de boğulması anlamına geliyor. Liderlerimiz çocuklarımızı düşünüyor mu? Yoksa Hannibal Protokolü’ne göre onları kurban etmeye mi karar verdiler?” diye sordu.

Hamas üyeleri bazı İsrailli rehineleri Uluslararası Kızıl Haç’a teslim etti, 29 Kasım (Reuters)
Hamas üyeleri bazı İsrailli rehineleri Uluslararası Kızıl Haç’a teslim etti, 29 Kasım (Reuters)

Kaçırılan ve yakın zamanda serbest bırakılan kadınlardan biri, “Kaçırılan insanlara bugün ne olduğunu, çektikleri acıların derecesini bilmiyoruz. Ama tüm bu zaman boyunca korkudan öldüğümü söyleyebilirim. Siz tutsakların özgürlüğüne kavuşması için bir savaş içinde olduğunuzu söylüyorsunuz, ben de size ordumuzun gerçekleştirdiği bombalamanın onların hayatlarını tehdit ettiğini söylüyorum. Tünellerde patlama sesleri duyuyor, korkudan titriyorduk. Ancak Hamas mensupları, huzur içinde, etkilenmeden ve bombardımandan korkmadan uyuyorlardı. Şaka yapıyor gibiydiler. Bu nedenle, İsrailli esirlerin hayatlarının tehdit edilmesinden başka bir sonuç doğurmayacağı için bu savaşı terk etmenizi rica ediyorum” ifadelerini kullandı.

Hamas tarafından serbest bırakılan Yocheved Lifshitz ve halen Gazze’de tutuklu bulunan Oded Lifshitz'in torunu Daniel Lifshitz ise, “Sizi, ne pahasına olursa olsun gecikmeden derhal müzakere masasına dönmeye çağırıyoruz. Bizi küçümsemeniz, feryatlarımızı görmezden gelmeniz saygısızcadır. Bizi temsil etme konusunda bir çıkarınız yoksa, bunu yapmayı kabul eden uluslararası bir kuruluşa başvuracağız. Size yalvarmayacağız” açıklaması yaptı.

Tel Aviv’deki gösteriler sırasında eylemciler, ellerinde Hamas tarafından alıkoyulan rehinelerin fotoğraflarını taşıyor ve İsrail hükümetine rehinelerin serbest bırakılması çağrısında bulunuyor (AFP)
Tel Aviv’deki gösteriler sırasında eylemciler, ellerinde Hamas tarafından alıkoyulan rehinelerin fotoğraflarını taşıyor ve İsrail hükümetine rehinelerin serbest bırakılması çağrısında bulunuyor (AFP)

Rehinelerin aileleri, toplantıyı büyük bir hayal kırıklığıyla terk etti ve Netanyahu’yu ciddi olmamakla suçladı. Ayrıca Netanyahu’nın, sorularına cevap vermekten kaçındığını ve elindeki kâğıdı okuduğunu söyledi. Netanyahu, vatandaşlara duymak istedikleri her şeyi söylemedi, çünkü ordunun gerçekleştirdiği operasyonlarla ilgili sırları düşmanın faydalanmaması için açığa çıkarmak istemediğini dile getirdi. Ayrıca istisnasız tüm mahkumların serbest bırakılması için çalıştığını vurguladı.

Açlık grevi

Esirlerden oluşan bir heyet Knesset’i ziyaret etti ve bazı üyelerle görüştü. İki kadın akrabası Saher ve Erez Kalderon esaretten kurtulan, babası Ofer ise halen esaret altında olan Noam Dan, “Dürüst bir cevap istiyorum ve hoşuma gitmeyen bir cevap duymaya hazırım. Diyelim ki hükümet esirlerden vazgeçmeye ve Hamas’ı tasfiye etmek için savaşı tercih etmeye karar verdi. Durumun bu olduğunu bana açıkça söyleyin, harekete geçelim. Dürüstçe anlaşalım. Ama şunu bilin ki sessiz kalmayacağız. İnsanların nasıl açlık grevi yaptığını da biliyoruz. Bunu Tel Aviv’deki Kaçırılanlar Meydanı’nda başlatacağız ve insanlardan bizimle dayanışma içinde olmalarını isteyeceğiz” şeklinde konuştu.

İsrailli rehinelerin aileleri, Tel Aviv’de Savunma Bakanlığı önünde protesto gösterisi yapıyor, 21 Kasım (AFP)
İsrailli rehinelerin aileleri, Tel Aviv’de Savunma Bakanlığı önünde protesto gösterisi yapıyor, 21 Kasım (AFP)

Hamas’ın elinde ailesinden dört esir bulunan Ofri Bibas, hükümetin esirlerden vazgeçmenin ne anlama geldiğini anlayıp anlamadığını bilmek istediğini söyledi. Bibas, “Onların esir oldukları açık. İhmalkâr, hatalı ya da suçlu değiller. Daha doğrusu bu, devletin, hükümetin, ordunun ve herkesin Hamas saldırısından korunma görevini yerine getirmemesinden kaynaklanıyor. Ülkenin liderliği, onlardan vazgeçmenin ne demek olduğunu anlıyor mu? Bu sadece onların kanının israfı değil, aynı zamanda ordunun ve tüm devlet güvenliği kavramının israfıdır. Bu, gençlerimizin gelecekte askere gitmeyeceği anlamına geliyor. Çünkü düşmanın esir aldığı askerlerin serbest bırakılması için ordunun her şeyi yapacağına güvenmiyorlar. Güvenliği olmayan bir ordu; Çocuklarımızı fedakâr, hizmet eden savaşçılar olarak seviyor, ama onlar devlete muhtaç hale geldiğinde onlara sırt çeviriyor, onları DEAŞ, Nazi, suçlu dediğimiz acımasız düşmanın eline bırakıyor. Bunun gibi her söz yüreklerimizi derinden vuruyor ve üzüyor. Çünkü bize çocuklarımızı terk ettikleri yeri hatırlatıyor” ifadelerini kullandı.


İsrailli hak örgütü B'tselem: İsrail, Hamas'la değil Filistinli sivillerle savaşıyor

Gazze’deki hükümete göre, Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında öldürülen Filistinlilerin sayısı 7 bin 112’si çocuk ve 4 bin 885’i kadın olmak üzere 16 bin 248’e yükseldi (AA)
Gazze’deki hükümete göre, Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında öldürülen Filistinlilerin sayısı 7 bin 112’si çocuk ve 4 bin 885’i kadın olmak üzere 16 bin 248’e yükseldi (AA)
TT

İsrailli hak örgütü B'tselem: İsrail, Hamas'la değil Filistinli sivillerle savaşıyor

Gazze’deki hükümete göre, Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında öldürülen Filistinlilerin sayısı 7 bin 112’si çocuk ve 4 bin 885’i kadın olmak üzere 16 bin 248’e yükseldi (AA)
Gazze’deki hükümete göre, Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında öldürülen Filistinlilerin sayısı 7 bin 112’si çocuk ve 4 bin 885’i kadın olmak üzere 16 bin 248’e yükseldi (AA)

B'Tselem tarafından hazırlanan raporda, İsrail ordusunun 7 Ekim'den beri Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarına yer verildi.

İsrail ordusunun 2 Aralık'ta Gazze kentinin Eş-Şucaiye Mahallesi'ne düzenlediği saldırıda Hamas mensubu Visam Ferhat'ı hedef aldığını savunduğu aktarılan raporda, "İlk bilgilere göre o saldırıda, konut olarak kullanılan onlarca bina yıkıldı ve onlarca kişi öldü ve hala yüzlercesi enkazlar altında duruyor. Bu sonuçlara bakıldığında söz konusu saldırının hukuka aykırılığı konusunda hiçbir şüphe kalmıyor." denildi.

Herhangi bir saldırının askeri faydalarından çok siviller arasında can kayıplara yol açması durumunda meşruiyetini kaybettiğine işaret edilen raporda, İsrail'in sivillere yönelik işlenen suçlara gerekçe olarak iki iddiayı öne sürdüğü ancak ikisinin de asılsız olduğu kaydedildi.

İsrail'in "sivilleri korumak için elinden geleni yapmaya çalıştığı ancak Hamas'ın sivilleri canlı kalkan olarak kullandığı ve sivillerin öldürülmesinden Hamas'ın sorumlu olduğu" iddiasında bulunduğu hatırlatılan raporda, "Bu iddia, İsrail'in saldırılarında sonuçlar ne kadar korkunç olsa dahi hiçbir sınır tanımadığı anlamına geliyor." değerlendirmesinde bulunuldu.

İsrail'in ikinci iddiasının ise bombaladığı yerlerde yaşayan sivillerin oralardan ayrılmaları ve güvenli bölgelere gitmeleri uyarısında bulunduğu, dolayısıyla "oralarda kimsenin kalmadığı varsayıldığı" aktarılan raporda, "Bu iddia da gerçeklikten kopuktur. Öncelikle bölgedeki sivil vatandaşların çoğu Gazze'nin güneyine gidemediği için evinden ayrılamıyor. Dolayısıyla oralarda sivillerin olmadığını varsaymak yanlıştır. Ayrıca siviller evlerini terk etmiş olsa dahi bölge kapsamlı bombardımana tutulacak anlamına gelmiyor. Çünkü aksi tespit edilmediği sürece oralar sivil hedeflerdir." ifadelerine yer verildi.

Netanyahu ilk günden beri "intikamın ağır" olacağını söylüyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ilk günden beri "intikamın ağır" olacağı tehdidinde bulunduğu hatırlatılan raporda, Netanyahu ve diğer İsrailli yetkililerin sarf ettiği intikam sözlerinin Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıların politikasında açıkça görüldüğüne dikkati çekildi.

Bu politika doğrultusunda Gazze Şeridi'ne atılan yüzlerce ton bombalar sonucu 6 bini aşkın çocuk ve yaklaşık 4 bini kadın olmak üzere 15 binden fazla insanın öldürüldüğü hatırlatılan raporda, "İçinde yüksek binaların da olduğu bazı mahalleler tümüyle yerle bir oldu, birçok cadde harabeye dönüştü. Ayrıca hala enkazlardan çıkarılamayan çok sayıda insan var." denildi.

İsrail'in saldırıları sonucu Gazze Şeridi'nde şu ana kadar yaklaşık 1,8 milyon insanın yerinden edildiği, bu insanların yiyecek, içecek ve ilaçtan mahrum halde insanlık dışı koşullarda oldukları vurgulanan raporda, İsrail'in saldırılar öncesinde sivilleri uyardığı ancak o sivillerin kendilerini koruma imkanlarına sahip olmadıklarını göz ardı ettiği belirtildi.

İsrail'in Gazze'de sadece askeri hedefleri vurduğunu öne sürdüğü ancak savaşın başladığı günden beri binlerce evi sivillerin başına yıktığı hatırlatılan raporda, halihazırda Gazze Şeridi'nin güneyinde toplanan insanların gidebileceği hiçbir yer olmadığı vurgulandı.

Raporda, "İsrail, Hamas'la değil Filistinli sivillerle savaşıyor." denildi.

İsrail'in devam eden saldırıları sonucu binlerce sivilin daha hayatını kaybedebileceği uyarısı yapılan raporda, İsrail'e Gazze'de daha fazla insanın öldürülmesiyle insani felaketin derinleşmesine yol açacak politikadan vazgeçme çağrısı yapıldı.


İsrail ordusu Eilat bölgesinde bir füzenin imha edildiğini duyurdu

İsrail helikopteri Gazze üzerinde uçuyor (EPA)
İsrail helikopteri Gazze üzerinde uçuyor (EPA)
TT

İsrail ordusu Eilat bölgesinde bir füzenin imha edildiğini duyurdu

İsrail helikopteri Gazze üzerinde uçuyor (EPA)
İsrail helikopteri Gazze üzerinde uçuyor (EPA)

İsrail ordusu, Eilat kentinde sirenlerin çalmasının ardından, ülkeye doğru fırlatılan karadan karaya bir füzenin başarıyla imha edildiğini duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Alemu’l Arabi haber ajansından (AWP) aktardığına göre, Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bugün sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, füzenin Arrow füze savunma sistemi tarafından durdurulduğunu belirtti.

Sözcü ayrıca, füzenin İsrail hava sahasını ihlal etmediği ve vatandaşlar için herhangi bir tehdit oluşturmadığı bilgisini de verdi.

İsrail i24 News televizyonuna göre, bugün erken saatlerde İsrail’in güneyindeki Eilat’ta sirenler çaldı.

Öte yandan, Times of Israel gazetesi, Gazze Şeridi sınırına yakın bir kasabaya düzenlenen füze saldırısı sonucu bir kişinin hafif yaralandığını bildirdi.

Habere göre, İsrail ambulans servisi Magen David Adom, yaralı kişinin yaklaşık 60 yaşında olduğunu ve gerekli tedaviyi gördüğünü açıkladı.