İsrail istihbarat servisiyle bağlantıları tespit edilen 16 sanığın 20 yıla kadar hapsi istendi

Türkiye ve İsrail bayrakları (Reuters)
Türkiye ve İsrail bayrakları (Reuters)
TT

İsrail istihbarat servisiyle bağlantıları tespit edilen 16 sanığın 20 yıla kadar hapsi istendi

Türkiye ve İsrail bayrakları (Reuters)
Türkiye ve İsrail bayrakları (Reuters)

İsrail gizli servisi adına faaliyet göstererek Türkiye'deki yabancı menşeli STK'lerin çalışmalarını ve ülkede yaşayan Filistinliler başta olmak üzere yabancı uyruklu şahısların sosyal hayatları, eğitim süreçleri, yurt dışı bağlantılarını izleyerek uluslararası casusluk suçunu işledikleri gerekçesiyle tutuklanan 16 kişi hakkında yirmişer yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, "İstihbaratın tanımı ve istihbarat çarkı" ile "Devlet sırrı" tanımlaması yapılarak, "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme", "siyasal veya askeri casusluk", "devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama" ve "gizli kalması gereken bilgileri açıklama" suçlarına ilişkin hukuki değerlendirmelere yer verildi.

Para karşılığında yapılan casusluk faaliyeti deşifre edildi
İddianamede MİT'in başlattığı çalışmalar kapsamında İsrail'in istihbarat birimine bağlı kişi veya kişilerin Türkiye’de istihbari faaliyetler yürüterek siyasi casusluk suçunu işlediklerinin tespit edilmesi üzerine şüphelilerle ilgili gözaltı kararı verildiği anlatıldı.
Soruşturma kapsamında tespit edilen Ahmad Zaid isimli şahsın İsrail gizli servisinin saha sorumlusu olduğu ve olay tarihinde Almanya'da bulunduğuna vurgu yapılan iddianamede, İsrail gizli servisinin Türkiye’deki Filistin uyruklu kişilerle irtibata geçerek, Filistin başta olmak üzere yabancı uyruklu şahısların, kurdukları sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini, sosyal hayatlarını, eğitim süreçlerini, yurt dışı bağlantılarını izlemek, işgale karşı direnen grupların Türkiye’deki faaliyet ve yapılanmalarından haberdar olmak için bu kişileri para karşılığı casus olarak kullandığı belirtildi.

Ödemeler kuryeyle yapıldı
Maddi menfaat karşılığında casusluk yapan kişilere ödemelerin canlı kurye olarak belirlenen Abdulkadir Barakat tarafından yapıldığı aktarılan iddianamede, İsrail vatandaşı gizli servis elemanı Ahmad Zaid'in yurt dışında olması nedeniyle yakalanamadığı için dosyasının ayrıldığı kaydedildi.
İddianamede, soruşturma kapsamında tutuklanan şüpheli Abdulkadir Barakat'ın organizasyon şemasının en üstünde bulunan Ahmad Zaid ile irtibatlanıp gerçekleşen casusluk faaliyetlerinin para transferlerine yön verdiği belirtilerek, şüphelinin el koyma işlemi yapılan dijital materyallerindeki para transferlerini gösterir evrakın incelenmesi ve teşhis beyanlarından yola çıkılarak diğer şüphelilere ulaşıldığı ifade edildi.
İddianamede, şu ifadelere yer verildi:
"Türkiye'de kurulu bulunan yabancı menşeli sivil toplum kuruluşları ile yabancı uyruklu şahısların gözetim altına alınıp kişisel verilerinin, adreslerinin, iletişim kaynaklarının, içinde bulundukları sivil toplum yapılanmalarındaki görev ve sorumluluklarının, sosyal ve siyasi eğilimlerinin, eğitim hayatlarının, ikamet noktalarının, irtibatlarının, yaşam şekillerinin, yurt dışında devam eden siyasi sorunlara dair bakış açılarının inceleme altına alındığı, kurulan şemada uzun yıllardır İsrail İstihbarat servisine bağlı olarak çalışan casusların ifadeleriyle birlikte değerlendirildiğinde, şüphelilerin talimatla Türkiye'ye gelerek öğrenci ya da işçi görüntüsü altında faaliyetlerine devam ettikleri anlaşılmıştır."

"Milli güvenliği tehdit edecek bilgiler servis edildi"
Şüphelilerin ankesörlü telefon, internet tabanlı güvenilir iletişim araçları, gizli ve şifreli mail hesapları üzerinden irtibat kurdukları saha sorumluları ile gerektiğinde yurt dışına çıkarak yüz yüze talimatlandırıldıklarına işaret edilen iddianamede, şüphelilerin menfaat karşılığında, gizli yöntemlerle gösterdikleri çaba sonucu temin ettikleri ve milli güvenliği tehdit edecek bilgileri servis ettikleri anlatıldı.
İddianamede, "Türkiye'de ikamet etmekte olan şahıs ya da toplulukların hedef alındığı, bu kişiler üzerinden devletin iç veya dış menfaatlerinin tehlikeye atıldığı, gizli yöntemlerle bilgilerin temin edildiği, temin edilen bilgilerin servis edilerek karşılığında maddi menfaat sağlandığı, şüphelilerin yurt dışı kaynaklı kurum ya da kuruluşlarca maddi menfaat karşılığında organizasyonun içine çekildiği, para transferlerinin de olağan olmayan yöntemlerle gerçekleştirildiği, temin edilen bilgilerin de gizli yöntemlerle aktarıldığı, uluslararası ilişkiler dahilinde milli menfaatlerin zarar görebileceği şekilde faaliyetlerin icra edildiği belirlenmiştir." değerlendirmesine yer verildi.

Sanıkların 20 yıla kadar hapsi istendi
İddianamede, 16 sanığın TCK'nin "siyasal veya askeri casusluk" konusunu ele alan 328. maddesi uyarınca "Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek" suçundan 15 yıldan yirmişer yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.
İddianamenin kabulüne karar veren İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi, dosyaya ilişkin tensip tutanağını hazırladı. Buna göre mahkeme, tüm sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verirken, tüm sanıkların duruşma salonunda hazır edilmesini hükme bağladı.
Emniyet Genel Müdürlüğü İnterpol Europol Sirene Daire Başkanlığına müzekkere yazılarak sanıkların adli sicil kayıtlarının istenmesine karar veren mahkeme, davanın duruşmasının da 8 Şubat 2022'de yapılmasını kararlaştırdı.



Türkiye, Suriye ordusuna entegrasyon anlaşmasının uygulanması için SDG'den yol haritası istedi

Türkiye, SDG'nin ayrı bir yapı olarak değil, ferdî olarak Suriye ordusuna entegre olmasını talep ediyor. (AFP)
Türkiye, SDG'nin ayrı bir yapı olarak değil, ferdî olarak Suriye ordusuna entegre olmasını talep ediyor. (AFP)
TT

Türkiye, Suriye ordusuna entegrasyon anlaşmasının uygulanması için SDG'den yol haritası istedi

Türkiye, SDG'nin ayrı bir yapı olarak değil, ferdî olarak Suriye ordusuna entegre olmasını talep ediyor. (AFP)
Türkiye, SDG'nin ayrı bir yapı olarak değil, ferdî olarak Suriye ordusuna entegre olmasını talep ediyor. (AFP)

Türkiye, Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) ‘ayrılıkçı’ ve yerinden yönetim yanlısı söylemlerden vazgeçmesini, bünyesindeki ‘terör unsurlarını’ tasfiye etmesini, Suriye ordusuna tam olarak entegre olmasını ve tek bir merkezi otoriteye bağlılık göstermesini talep etti.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, SDG’nin ‘terör unsurlarından’ ayrılması gerektiğini belirterek, bununla örgütün ana omurgasını oluşturan ve Ankara tarafından Suriye’de PKK’nın uzantısı olarak görülen YPG’ye işaret etti. Güler, sahadaki paralel güvenlik yapılarının da tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini vurguladı.

Güler, SDG’nin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında 10 Mart’ta Şam’da imzalanan ve Suriye ordusuna entegrasyonu öngören anlaşmayı, net bir vizyon ve belirlenmiş bir yol haritası çerçevesinde hayata geçirmesi gerektiğini söyledi.

Entegrasyon yol haritası

Güler, 2025 yılı boyunca yaşanan gelişme ve olayları değerlendirmek amacıyla medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle yaptığı toplantıda, ‘tek devlet, tek ordu’ ilkesi çerçevesinde hazırlanan anlaşmanın henüz somut bir gerçekliğe dönüşmediğini ve pratik adımlarla desteklenmediğini söyledi.

 Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle yaptığı toplantıdan (Milli Savunma Bakanlığı)Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle yaptığı toplantıdan (Milli Savunma Bakanlığı)

Güler, “Entegrasyon süreci, belirsiz ve ucu açık ifadelerle değil, net tarihli, bağlayıcı ve uygulanabilir bir yol haritasıyla yürütülmek zorundadır. Bu bağlamda SDG'nin terör unsurlarından ayrıştırılarak Suriye ordusuna entegrasyonu hayati önem taşıyor” dedi.

Suriye’de yeni bir hükümetin kurulduğunu ve yeni bir cumhurbaşkanının göreve başladığını hatırlatan Güler, “Ülkede düzenin sağlanabilmesi için kendilerine bir miktar zaman tanınmasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Suriye Cumhurbaşkanı, ülkesindeki tüm grupları kucaklayacağını açıkladı ve bu taahhüdüne bağlı kaldı, hâlen de bağlı. Suriyeli yetkililerle yaptığımız görüşmelerde, SDG’nin entegrasyonuna ilişkin tutumlarını görüyor ve anlıyoruz” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart 2025'te SDG'nin Suriye ordusuna entegre olma anlaşmasını imzalarken (EPA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart 2025'te SDG'nin Suriye ordusuna entegre olma anlaşmasını imzalarken (EPA)

SDG’nin entegrasyonuna ilişkin ABD’nin tutumu ve bu konuda Ankara ile Washington arasında görüş ayrılığı olup olmadığına dair soruya yanıt veren Güler, iki ülke arasındaki temasların sürdüğünü ve ABD’nin yaklaşımında önemli bir değişim yaşandığını söyledi.

Güler, “Amerikalı dostlarımız artık sahadaki gerçeklerin daha fazla farkında. Bu konudaki görüş ayrılıklarımız giderek azalıyor. Ne istediğimizi net bir şekilde ortaya koyduk, bu konuda geri dönüş yok. SDG mutlaka Suriye ordusuna entegre edilecek” dedi.

SDG’nin de entegrasyondan söz ettiğini belirten Güler, “Ancak onların kastettiği, birlik halinde entegrasyon. Birlik olarak değil, ferdi olarak entegre olmaları lazım. Aksi halde bunun adı entegrasyon olmaz” şeklinde konuştu.

Askeri seçenek

Güler, SDG’nin entegrasyon sürecine uymaması halinde Türkiye’nin tutumuna ilişkin olarak, “Türkiye, tüm olası gelişmelere karşı hazır planlara sahiptir. Ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz ve bugüne kadar yaptıklarımızı yapabilecek güç ve imkâna sahibiz” dedi.

Güler, “Biz 2016'dan itibaren Suriye'deki harekatlarımızı yaparken, ABD de oradaydı, Rusya da oradaydı. Biz yapılması gerekeni hiç kimseye sormadan yaptık ve bitirdik. Önümüzdeki dönemde de ihtiyaç olursa gerekeni kimseye sormadan yaparız” ifadelerini kullandı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, geçtiğimiz salı günü Dışişleri Bakanlığı'nda gerçekleştirdikleri görüşmede, SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu anlaşmasının uygulanmasını ele aldılar. (Dışişleri Bakanlığı)Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, geçtiğimiz salı günü Dışişleri Bakanlığı'nda gerçekleştirdikleri görüşmede, SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu anlaşmasının uygulanmasını ele aldılar. (Dışişleri Bakanlığı)

Diğer yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, perşembe günü, Ankara’daki Dışişleri Bakanlığı’nda ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile yaptığı görüşmeden iki gün sonra, SDG’nin entegrasyon anlaşmasını uygulamamasının ilgili taraflarda sabırsızlığa yol açtığı uyarısında bulundu.

Fidan, “SDG’nin anlaşmaya gecikmeden uyması gerekiyor. Askeri gücün yeniden kullanılmasını desteklemiyoruz; ancak ilgili tarafların sabrı tükenmiş durumda. Şam yönetimi ile SDG arasında entegrasyona ilişkin bir çözümün diyalog yoluyla bulunmasını umuyoruz” dedi.

Milli Savunma Bakanı Güler de Türkiye’nin Suriye’deki gelişmeleri yakından takip ettiğini vurgulayarak, “Başından beri tutumumuzu net bir şekilde ortaya koyduk. Bundan geri dönüş yok. Suriye’de istikrar ve güvenliğin sağlanması ile terörle mücadele, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından hayati öneme sahiptir” değerlendirmesinde bulundu.

Şam ile iş birliği

Güler, Suriye hükümetiyle yakın temas halinde olduklarını belirterek, uzun yıllar süren sıkıntıların ardından barış içinde yaşama ve yeniden uluslararası topluma entegre olma yolunda önemli mesafe kat eden Şam yönetimiyle güçlü bir koordinasyon ve yapıcı bir iş birliği yürüttüklerini söyledi.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, geçtiğimiz ağustos ayında Ankara ile Şam arasında askeri iş birliğine ilişkin mutabakat zaptının imzalanması sırasında (Milli Savunma Bakanlığı)Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, geçtiğimiz ağustos ayında Ankara ile Şam arasında askeri iş birliğine ilişkin mutabakat zaptının imzalanması sırasında (Milli Savunma Bakanlığı)

Güler, iki ülke arasında geçtiğimiz ağustos ayında imzalanan eğitim ve danışmanlık mutabakat zaptı çerçevesinde, Suriye ordusunun savunma kapasitesinin güçlendirilmesi, kurumsal yapısının geliştirilmesi ve modernize edilmesi ile personel eğitimi başta olmak üzere, özellikle terörle mücadele alanında katkıların sürdürüldüğünü ifade etti.

2018 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Afrin’i SDG’nin kontrolünden aldığı döneme değinen Güler, bölgede cami, kilise ve okulların ‘terör unsurlarının mevzileri’ haline getirildiğini öne sürerek, operasyonla birlikte Afrin’in terörden arındırıldığını ve tespit edilen tüm tünellerin imha edildiğini söyledi.

Güler sözlerini şöyle sürdürdü: “Bölgenin en büyük barajı Afrin'in kuzeyinde olmasına rağmen halk susuz bırakılmıştı. Orayı güvenli ve yaşanabilir hale getirdik. Terör örgütünün Rakka ve Deyrizor'daki devam eden tünel kazma faaliyetlerini de yakından takip ediyoruz.”

Suriye'nin kuzeyinde tünelleri temizleme çalışması yapan Türk askerleri (Milli Savunma Bakanlığı)Suriye'nin kuzeyinde tünelleri temizleme çalışması yapan Türk askerleri (Milli Savunma Bakanlığı)

TSK’nın bugüne kadar toplam 732 kilometre uzunluğunda tüneli imha ettiğini kaydeden Güler, bunların 302 kilometresinin Tel Rıfat’ta, 430 kilometresinin ise Münbiç’te bulunduğunu ve bu çalışmalar sayesinde söz konusu bölgelerin yeniden yaşanabilir hale geldiğini söyledi.

Öte yandan Güler, İsrail’in ‘yanlış bir güvenlik anlayışına’ dayanan yaklaşımını da eleştirerek, bu tutumun Suriye hükümetine karşı devlet dışı aktörleri kışkırttığını, aşırı güç kullanımına yol açtığını ve zaten kırılgan olan bölgesel dengelere daha fazla zarar verdiğini dile getirdi. Bu durumun istikrarsızlığı derinleştirdiğini ve Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından tehdit oluşturduğunu vurguladı.

Güler, İsrail’in güvenlik kaygılarını Suriye’ye saldırarak ve ülkeyi istikrarsızlaştırarak gideremeyeceğini belirterek, bu sorunların ancak yeni Suriye hükümetiyle iyi komşuluk temelinde iş birliği yapılarak ve karşılıklılık ilkesi doğrultusunda ilişkiler kurularak çözülebileceğini ifade etti.


Lübnan-Kıbrıs ve Mısır-İsrail Anlaşmaları: Doğu Akdeniz'in bölgesel mimarisinin güçlendirilmesi

Mısır Süveyş Kanalı İdaresi'nden elde edilen 3 Haziran 2022 tarihli bir fotoğraf, Süveyş Kanalı boyunca Energean'a ait yüzer üretim, depolama ve boşaltma gemisini çeken bir römorkörü gösteriyor
Mısır Süveyş Kanalı İdaresi'nden elde edilen 3 Haziran 2022 tarihli bir fotoğraf, Süveyş Kanalı boyunca Energean'a ait yüzer üretim, depolama ve boşaltma gemisini çeken bir römorkörü gösteriyor
TT

Lübnan-Kıbrıs ve Mısır-İsrail Anlaşmaları: Doğu Akdeniz'in bölgesel mimarisinin güçlendirilmesi

Mısır Süveyş Kanalı İdaresi'nden elde edilen 3 Haziran 2022 tarihli bir fotoğraf, Süveyş Kanalı boyunca Energean'a ait yüzer üretim, depolama ve boşaltma gemisini çeken bir römorkörü gösteriyor
Mısır Süveyş Kanalı İdaresi'nden elde edilen 3 Haziran 2022 tarihli bir fotoğraf, Süveyş Kanalı boyunca Energean'a ait yüzer üretim, depolama ve boşaltma gemisini çeken bir römorkörü gösteriyor

Michael Harari

Lübnan ve GKRY arasında 26 Kasım'da imzalanan münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşması, her iki ülke için de hayati önem taşımasına rağmen, siyasi sahnede büyük ölçüde gözden kaçtı. Bu anlaşmanın önemi, ikili çerçeveyi aşarak, Doğu Akdeniz'de bölgesel iş birliğini güçlendirmek için temel bir sütun oluşturuyor.

İki ülkenin 2007 yılında benzer bir anlaşmaya vardığını, ancak Lübnan meclisinin o zaman bu anlaşmayı onaylamadığını açıklamalıyız. Bugüne kadar mevcut anlaşmanın resmi metni yayınlanmadı ve herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığı belirsizliğini koruyor, ancak muhtemelen önemli bir değişiklik olmadı. Şu anda, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın, karmaşık iç siyasi koşullar göz önüne alındığında, anlaşmayı siyasi bir tartışma konusu haline getirmemek için mutlaka meclisin onayına sunmayı düşünmediği görülüyor. Bu yaklaşım yasal ve siyasi soruları gündeme getirebilir, ancak daha önce de belirtildiği gibi, Lübnan'daki ve genel olarak bölgedeki mevcut gelişmeler ışığında, bu sorular anlaşmanın resmi olarak kabul edilmesini engellemeyecektir.

Anlaşmanın başlıca etkileri

Bu anlaşmadan kaynaklanan birkaç önemli noktayı vurgulamakta fayda var. Başlıca noktalar şunlardır:

- Lübnan, münhasır ekonomik bölgesi içindeki enerji potansiyeline yatırım yapma planlarını daha ciddi bir şekilde uygulamaya koyabilecektir. Bu tür bir anlaşma, Lübnan Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde gaz aramak isteyen uluslararası şirketler için gerekli yasal çerçeveyi ve istikrarı da sunmaktadır.

- Anlaşma, özellikle ada üzerindeki devam eden anlaşmazlıkla ilgili olarak, GKRY’nin siyasi ve bölgesel konumunu güçlendirecektir. Nicosia’nın (Lefkoşa), 2026 yılının ilk yarısında AB dönem başkanlığını kullanarak Lübnan'ın ve genel olarak Doğu Akdeniz'in, Avrupa ile bağlantılı stratejik bir alan olarak çıkarlarını desteklemesi bekleniyor.

Washington'un, Doğu Akdeniz'in enerji rezervlerinin sunduğu umut vadeden, ancak zorlu jeopolitik potansiyele yatırımı nasıl ve ne şekilde teşvik edeceği sorusu gündemde olmayı sürdürüyor

-İki ülke, Yunanistan ve GKRY arasında planlanan ve nispeten ileri aşamalara ulaşan projelere ve GKRY ile İsrail arasında yıllardır öneri ve duyuru aşamasında kalan projelere benzer şekilde, aralarında denizaltı enerji kablosu döşeme projesini inceleme konusunda anlaştı. Bazı ülkelerin birçok açıdan “enerji alanında izole adalar” olması nedeniyle, özellikle enerji sektöründe bağlantı meselesi günümüzde son derece önemli. Ukrayna'daki savaş, Avrupa'nın Rus gazına bağımlılığını azaltma çabalarıyla birlikte, bu artan öneme ışık tutmuştur.

GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın katılımıyla Lübnan Bayındırlık Bakanı Fayez Rassami ile belgeleri imzaladı, 26 Kasım (AFP)GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın katılımıyla Lübnan Bayındırlık Bakanı Fayez Rassami ile belgeleri imzaladı, 26 Kasım (AFP)

- Bu anlaşma, Suriye'nin Lübnan ile münhasır ekonomik bölgesini belirlemeye başlamasının önünü açıyor. Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın üzerindeki ağır yükümlülüklere rağmen, rejimini sağlamlaştırmadaki başarısı, ülkenin yeniden inşa çabaları için Suriye sularındaki enerji kaynaklarının hayati önemi göz önüne alındığında, bu yönde ilerlemesini sağlayabilir. Bu bağlamda, Ankara açısından Kıbrıs sorunu ve karmaşık Türk-Yunan ilişkileri üzerindeki doğrudan etkileri göz önüne alındığında, burada Türkiye boyutu çok önemli, hatta belki de belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor.

-ABD bu anlaşmayla ilgili müzakerelere doğrudan katılmadı, ancak şüphesiz ki bu durum hem iki ülke hem de genel olarak bölge açısından ABD'nin çıkarlarına hizmet ediyor. Washington'un Doğu Akdeniz'deki enerji rezervlerinin sunduğu umut vadeden, ancak zorlu jeopolitik potansiyele yatırımı nasıl ve ne şekilde teşvik edeceği sorusu gündemde olmayı sürdürüyor.

İsrail'deki karar alma sürecinin yavaşlığı ve Netanyahu'nun Kahire'yi Gazze savaşındaki tutumunu yumuşatması için baskı altına alma girişimlerine dair haberler, ikili ilişkilerin iyileşmesine katkıda bulunmuyor

-Lübnan-GKRY anlaşması, Lübnan'ın karasularında potansiyel gaz keşiflerine kapı açması nedeniyle Lübnan'ın çıkarlarına çeşitli şekillerde hizmet ediyor. Bu, ülkenin kötü ekonomik durumunu iyileştirmeye ve hatta Lübnan'ın bölgesel entegrasyonunu artırmaya katkıda bulunabilir. Bu bağlamda, Ocak 2019'da kurulan ve Filistin de dahil olmak üzere yedi üyeden oluşan Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na Lübnan'ın katılımına yönelik davetin yeniden canlandırılmasının önemi açıkça ortaya çıkıyor. Bu davet, forumun kurulmasının ardından, İsrail ile aynı masada oturmasının zorluğu göz önüne alınarak, Lübnan'a ilk aşamada gözlemci statüsü verilmesi önerisiyle birlikte yapılmıştı. Lübnan o dönemde bu çağrıya yanıt vermemiş olsa da büyük olasılıkla İsrail de dahil olmak üzere bölgedeki ülkelerle, siyasi diyaloğa giderek daha açık hale geldiği göz önüne alındığında, bu seçenek bugün daha uygulanabilir görünüyor.

-Türkiye, katılmadığı ve çıkarlarının dikkate alınmadığı bu gelişmelerden endişe duyuyor. Ankara, daha önce 2007 yılında Beyrut ve Lefkoşa (Nicosia) arasında imzalanan anlaşmayı kınamıştı ve mevcut anlaşmayla ilgili olarak da aynı tutumunu tekrarlıyor; ancak tepkilerinin siyasi kınamayla sınırlı kalması bekleniyor. Bu arada, Türkiye'nin öncelikli odağı, Şara rejiminin istikrarını pekiştirmeyi ve Şam ile ilişkilerindeki çıkarlarını güvence altına almayı amaçladığı Suriye arenasıdır. Bu bağlamda, büyük olasılıkla Ankara iki ülke arasında bir deniz anlaşması imzalamayı hedefleyen Suriye-Lübnan hamlelerini yakından izlemektedir.

Bu gelişmelerin en yenisi, dün açıklanan ve önümüzdeki 15 yıl boyunca büyük miktarlarda doğalgaz ihracatını öngören İsrail ve Mısır arasındaki doğalgaz anlaşmasının onaylanmasıdır. Bu son derece önemli bir gelişme, zira iki ülke arasındaki ikili ilişkileri güçlendirmenin yanı sıra, bu anlaşma, Mısır'ın kilit rol oynadığı Doğu Akdeniz'in bölgesel yapısının sağlamlaştırılmasına da önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre ancak, İsrail'deki karar alma sürecinin yavaşlığı ve Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Kahire'yi Gazze savaşındaki tutumunu yumuşatması için baskı altına alma girişimlerine dair haberler, ikili ilişkilerin iyileşmesine katkıda bulunmuyor. Netanyahu, anlaşmayı onaylamak için Amerikan baskısına boyun eğiyormuş gibi görünmeyi tercih etmiş görünüyor; bu hamlenin temel nedeni ise İsrail iç politikasıyla ilgili çağrışımlardır.

Doğu Akdeniz'deki bölgesel gelişmeleri stratejik bir perspektiften değerlendirmek önemli, çünkü bölge, son 15 yılda önemli değişikliklere sahne oldu

Daha geniş anlamda, Doğu Akdeniz'deki bölgesel gelişmeleri stratejik bir perspektiften değerlendirmek önemli. Bölge, son 15 yılda önemli değişikliklere sahne oldu ve kurulan bölgesel yapı, özellikle son iki yılda, ilgili tarafların karşılaştığı zorluklara ve meydan okumalara rağmen, olağanüstü bir direnç kapasitesi sergiledi. Suriye'de Esed rejiminin devrilmesi ile birlikte, özellikle Ankara ve Kudüs'ün pozisyonlarına odaklanarak gelişmeleri izlemek zorunlu hale geldi, çünkü Suriye arenası aralarında açık bir rekabet alanına dönüştü. Türkiye, İsrail'in bölgesel hegemonya hırsı olarak tanımladığı adımları endişeyle takip ediyor ve bu nedenle İsrail ve Türkiye'nin bakış açılarının net bir şekilde anlaşılması hayati önem taşıyor. Bu bağlamda, Suriye konusunda devam eden görüşmelere benzer şekilde, doğrudan ve belki de başlangıçta gizli bir Türk-İsrail diyaloğu, karşılıklı anlayışı sağlamak ve yanlış değerlendirmeleri önlemek için gerekli bir adım olabilir.

Total Energies tarafından yayınlanan bu tarihsiz fotoğraf, 16 Ağustos 2023 Çarşamba günü Akdeniz'deki yerine ulaşan Transocean Barents sondaj platformunu gösteriyorTotal Energies tarafından yayınlanan bu tarihsiz fotoğraf, 16 Ağustos 2023 Çarşamba günü Akdeniz'deki yerine ulaşan Transocean Barents sondaj platformunu gösteriyor

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Doğu Akdeniz, bölgesel gelişmeleri yönlendiren önemli bir ikincil eksen haline gelirken, devam eden çatışmalar yanlış yorumlamalara veya yanlış anlamalara yol açabilir. Bu durum, gelişen bölgesel mimariye tüm aktörleri dahil etmenin yollarını bulmaya odaklanan yaratıcı bölgesel diplomasiye duyulan ihtiyacın altını çiziyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Rus istihbaratının MI6'le görüşme açıklaması ne anlama geliyor?

Moskova'da çeşitli üst düzey görevlerde bulunan Sergey Narışkin, 2016'dan beri Rusya Dış İstihbarat Servisi'nin başkanı (AFP)
Moskova'da çeşitli üst düzey görevlerde bulunan Sergey Narışkin, 2016'dan beri Rusya Dış İstihbarat Servisi'nin başkanı (AFP)
TT

Rus istihbaratının MI6'le görüşme açıklaması ne anlama geliyor?

Moskova'da çeşitli üst düzey görevlerde bulunan Sergey Narışkin, 2016'dan beri Rusya Dış İstihbarat Servisi'nin başkanı (AFP)
Moskova'da çeşitli üst düzey görevlerde bulunan Sergey Narışkin, 2016'dan beri Rusya Dış İstihbarat Servisi'nin başkanı (AFP)

Alex Croft 

Ülke medyasına göre Rusya, göreve başlamasının üzerinden sadece iki ay geçen yeni MI6 Başkanı'nın Rus mevkidaşıyla "uzun" bir telefon görüşmesi yaptığını iddia etti.

Rusya Dış İstihbarat Servisi SVR'nin direktörü Sergey Narışkin, Gizli İstihbarat Servisi (Secret Intelligence Service, SIS ya da MI6 olarak biliniyor) başkanlığı görevine ekimde başlayan Blaise Metreweli'yle konuştuğunu söyledi.

Rus haber ajansı TASS'a göre Narışkin, "Yeni atanan MI6 Başkanı [Blaise] Metreweli'yle, birkaç gün önce oldukça uzun bir telefon görüşmesi yaptım" dedi.

Narışkin, Rus istihbarat görevlilerinin Londra'da resmi çalışma yürüttüğünü ve SIS görevlilerinin de Moskova'da aynı şeyi yaptığını ekledi.

Rus siyasetinde çeşitli üst düzey görevlerde bulunan ve 2016'dan beri SVR'yi yöneten Narışkin, yapıldığı iddia edilen görüşmeyle ilgili başka ayrıntı vermedi.

Sky News'a konuşan askeri analist Michael Clarke, Moskova'nın "Washington'da devam eden müzakereler nedeniyle... Britanyalıların bir şekilde kendilerinin ilgisini çekme çabasında olduğunu ima etmeye çalıştığını" söyledi.

Ancak bu görüşme, MI6'in ilk kadın başkanı Metreweli'nin yeni görevinde kamuoyu önünde yaptığı ilk büyük konuşmada, "agresif, yayılmacı ve revizyonist" Rusya'nın artan tehdidine karşı uyarıda bulunmasından sadece birkaç gün sonra geldi.

Metreweli, Birleşik Krallık'ın (BK) "barış ve savaş arasındaki bir alanda" hareket ettiğini ve Ukrayna çatışması sürerken Rusya'nın da kendilerini "gri bölgede test ettiğini" söylemişti.

"Putin hiç şüpheye kapılmasın; desteğimiz sürecek. Ukrayna adına uyguladığımız baskı devam edecek" diye eklemişti.

The Independent cevap hakkı için BK Dışişleri Bakanlığı'yla temasa geçti.

Clarke, bu "çok ama çok hassas bir konu" olduğu için Britanyalıların bu görüşmenin gerçekleştiğini kamuoyu önünde "asla" itiraf etmeyeceğini de sözlerine ekledi.

Britanyalı liderler... Bunu yaptıklarını asla ama asla açıklamamalı ve Narışkin'in bunu yapması, onun kendi planına sahip olduğunu gösteriyor.

Avrupalı liderler Ukrayna'nın savaş çabalarına sağlanan finansmanın geleceği üzerine Brüksel'de kritik görüşmeler yaparken Narışkin'in yorumları gündeme geldi.

AB liderleri, dondurulmuş Rus varlıklarının kullanılmasına ilişkin bir anlaşmayı onaylayamasa da Ukrayna'nın gelecek iki yıllık finansman ihtiyacının yaklaşık üçte ikisini karşılayacak 90 milyar euroluk bir anlaşmayı kabul etti.

Kredi için gereken para, dondurulmuş Rus varlıklarından fon çekmek yerine Çekya, Macaristan ve Slovakya hariç 27 AB ülkesinden 24'ünün ortak borçlanmasıyla sağlanacak.

Vladimir Putin cuma günü düzenlenen yıl sonu konferansında Avrupa'nın, "soyguncular açısından ciddi sonuçlar doğuracağı için soygunu gerçekleştiremediğini" söyledi.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news