Dr. Mehmet Öz, ABD siyasetinde tartışmalara neden oldu

Sahte tıbbi iddialar yaymakla suçlanan Öz’ün televizyonda yayınlanan şovu geniş bir izleyici kitlesi tarafından takip ediliyor.

Dr. Öz'ün adaylığı Cumhuriyetçi adaylar arasında siyasi ve tıbbi çatışmalara neden olacak (AFP)
Dr. Öz'ün adaylığı Cumhuriyetçi adaylar arasında siyasi ve tıbbi çatışmalara neden olacak (AFP)
TT

Dr. Mehmet Öz, ABD siyasetinde tartışmalara neden oldu

Dr. Öz'ün adaylığı Cumhuriyetçi adaylar arasında siyasi ve tıbbi çatışmalara neden olacak (AFP)
Dr. Öz'ün adaylığı Cumhuriyetçi adaylar arasında siyasi ve tıbbi çatışmalara neden olacak (AFP)

Tarık eş-Şami
ABD ve dünyanın birçok ülkesinde oldukça popüler olan ‘Dr. Öz Show (The Dr.Oz Show)’ programının sunucusu Mehmet Öz, Pensilvanya Senatosu’nda koltuk elde etmek için Cumhuriyetçi Parti’den ön seçimlere aday olacağını açıkladı. Bu durum televizyon ekranlarında, ‘Talk Show’ programlarında, ABD menşeli internet sitelerinde ve gazetelerin sayfalarında ve siyaset arenasında tartışmaya neden oldu.  Peki, tüm bu tartışmaların ardındaki sebep ne?

Devam eden tartışmalar
Ünlü televizyon programı Dr. Öz Show’un sunucusu olan Türk asıllı Kalp Cerrahı  Mehmet Öz'ün adaylığını açıklaması, 2022 yılında gerçekleştirilecek olan Senato ara seçimlerine katılmak için kampanya ekibini toplaması nedeniyle beklendik bir durum. Ancak geçtiğimiz salı günü Fox News'daki resmi açıklaması, Amerikan medyasında sonu gelmeyen bir tartışmaya yol açtı. Zira bazı Amerikalılar onu, kendi adını taşıyan ve şimdiye kadar dünya çapında 100'den fazla ülkede düzenli olarak yayınlanan programı aracılığıyla verdiği tıbbi bilgiler hakkında uzun süredir olumsuz yorumlar yapılması nedeniyle tartışmalı bir figür olarak görüyor.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Dr. Öz’ün siyasi görüşleri, bir süredir ABD toplumunda bölünmeye neden oluyor. Bu da adaylığını, çarkları şimdiden dönmeye başlayan ön seçimlerde Cumhuriyetçi adaylar arasındaki siyasi ve tıbbi savaşların sebebi haline getirecek. Kesin olan şu ki tartışma, özellikle de Senato yarışı, Demokratların Senato'daki küçük çoğunluğunu koruyup korumayacağını veya Cumhuriyetçilerin önceki çoğunluğunu geri kazanıp kazanmayacağını belirleyeceği göz önünde bulundurulduğunda, Dr. Öz’ün bu istikrarsız eyalette Demokrat adayın karşısına çıkabilmek için ön seçimleri kazanması halinde devam edecek.

Ünlülerin fırsatları
61 yaşındaki Dr. Öz'ün bu kadar ilgi görmesinin bir başka nedeni de seçimlere ‘ufukları dolduran bir ünle’ donanmış olarak girmesi. Bazıları, Ünlü yayıncı Oprah Winfrey onu büyük şov izleyicisiyle tanıştırdığı 2004 yılından beri ABD'de ulusal çapta ilgi toplaması ve uzun süredir devam eden televizyon programı sayesinde ona ‘Amerika'nın Doktoru’ diyor. Ayrıca Dr. Öz, 100 milyon dolar olarak tahmin edilen servetiyle Senato kampanyasını kendisi finanse edebilecek.
Öz, adaylığını çevreleyen tüm bu fırtınaya rağmen şansının yüksek oluğunu düşünüyor. Eski Hollywood yıldızlarından Arnold Schwarzenegger'i rol modeli olarak görüyor. Schwarzenegger, 2003'te Cumhuriyetçi Parti'nin adayı olarak Kaliforniya gibi büyük bir demokrat eyaletin valiliğini kazandı. Aynı durum, ABD'de ve dünyada en önemli konumda bir politikacı olmadan önce ünlü bir aktör olan eski Cumhuriyetçi ABD Başkanı Ronald Reagan için de geçerli.
Fox kanalı, ‘Dr. Öz Show’u Philadelphia ve New York'taki yayınlardan kaldırma kararı aldı. Seçim kurallarına göre bu, seçmenleri etkilememek için alınması beklenen bir önlem. Aynı önlem daha önce Schwarzenegger için de alınmıştı.

Ağır saldırılar
Ancak Senatör Pat Toomey'in boşalttığı koltuk için yarışacak olan Dr. Öz'e yönelik saldırılar, erkenden medya sahnesinde görünmeye başladı bile.CBS kanalında yayınlanan Stephen Colbert ile The Late Show (The Late Show with Stephen Colbert) gibi en popüler talk showlar’da Öz'e yönelik sert eleştirilerde bulunuluyor. Colbert’in programında Öz’ün bir yalancı olarak kazançlı bir kariyeri olduğunu söylemek gibi esprilerle alay edildi. Televizyonda şüpheli sağlık tavsiyeleri satmakla itham edildi. Ayrıca devam eden sahte kilo verme ürünlerinden koronavirüs (Kovid-19) salgını sırasında tekrar tekrar hidroksiklorokinin teşvik edilmesine kadar ‘sorumsuzluk’ iddiaları da mevcut.
ABD’nin önde gelen gazetelerinin ve internet sitelerinin Öz’ü hedef alan saldırıları da yukarıda bahsedilenlerden aşağı kalır değil. ‘Daily Beast’ internet sitesi, Harvard mezunu olmasına, Pensilvanya Üniversitesi'nden tıp doktorasına sahip bulunmasına ve Columbia Üniversitesi'nde Kalp Cerrahisi Profesörü görevi yürütmesine rağmen Dr. Öz'ü yıllardır programında sahte ve kanıtlanmamış obezite tedavilerini teşvik etmekle suçladı. Ayrıca ülke genelinde okulların yeniden açılmasıyla koronavirüs temelli ölümler arasında yaptığı kıyaslama nedeniyle de doktorların yüz karası olarak niteledi. Site bunun yanı sıra Öz’ün, Cumhuriyetçi Parti'nin salgın hastalık politikasındaki en katı yanlış bilgi kaynaklarının saflarına katılmasının ABD'deki tıp mesleğine ve halk sağlığına zarar verebileceğini öne sürdü.

Geçmişi peşini bırakmıyor
Politico internet sitesi, Dr. Öz'ün 2014 yılında altı kişiyle birlikte katıldığı Tüketicinin Korunması ve Ürün Güvenliği Senato Alt Komitesi'nde bir duruşmanın içeriğini yayınlayarak geçmişin kötü anılarını canlandırdı. Öz, söz konusu duruşmada diyet ve kilo verme sektöründeki sahte reklamlara ilişkin tanıklığıyla dikkat çekmişti. Yeşil kahve özünün mucizevi güçleri ve ahududu ketonun yağ yakma mucizesinin yanı sıra kelimenin tam anlamıyla vücuttan yağ atabilen doğum kontrol haplarına destek vermesi ile öne çıkmıştı.
Ohio eyaletine bağlı Cleveland’de dünyaya gelen Dr. Öz, çoğu zaman iddialarının herhangi bir bilimsel kanıtı olmadığının farkındaydı. Programdaki işinin izleyicilerin umutlarını destekleyen alternatif gerçekler vaat etmek olduğunu itiraf etti. Ancak Kongre’de yöneltilen eleştiriler ve Öz’ün ana akım tıp çevrelerinde defalarca kınanması, kazançlı bir imparatorluğa sahip olan ünlü cerrahı desteksiz iddialarda bulunmaktan caydırmadı.
Politico, Öz'ün siyasi güvenilirliğine meydan okumak şöyle dursun, Kovid-19 salgınının yayılmasından kaynaklanan sahte bilim ve yanlış bilgi selinin, Amerikalıların Dr. Öz'ün sattıklarını satın almaya her zamankinden daha istekli olduğunu kanıtladığı konusunda uyardı. Ülkenin büyük bir bölümü tıbbi olarak etkili aşılardan uzaklaşıyor, sevdikleri politikacılar tarafından teşvik edilen rastgele tedavileri benimsiyor. Tehlikeli olan durum ise Öz'ün kendisini ülkenin siyasi hastalıklarını tedavi edebilecek biri olarak sunması olarak gösteriliyor.

Trump’ın desteğini alacak mı?
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın desteğini kazanan Sean Parnell, eski eşiyle çocukları için yaptığı velayet savaşını kaybettikten sonra kasım ayı sonlarında yarıştan çekildi. Dr. Öz de dahil olmak üzere diğer adaylar, Parnell'in yarıştan erken çıkışından sonra Trump'ın başka bir adayı destekleyip desteklemediğini görmek için bekliyorlar.
Eski Başkanı 2016 yılında bir TV programında ağırlayan ve daha sonra Beyaz Saray Spor ve Beslenme Danışma Kurulu'na atanan Dr. Öz, Trump'ın desteğini kazanacağını düşünüyor. Pensilvanya Senatörü, Eski Başkan için en önemli öncelik olmaya devam ediyor. Trump'ın Sözcüsü, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, ‘Hareketimizi Amerika'nın en iyi adayının arkasında toplamak halen büyük bir önem taşımaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Çoğu Cumhuriyetçi aday, eski başkanı güçlü bir şekilde destekleyen bir parti tabanını kazanmak için Trump ile bağlarını güçlendirme eğilimindeyken Dr. Öz, kendisini açıkça ABD’deki siyasi, kültürel ve kurumsal seçkinlerin bir rakibi olarak konumlandırdı. Seçkinlerin Amerika'nın ruhunu değiştirmek istediğini ve onların zehirli ideolojilerine karşı yeni bir anlayışın geliştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Öz ayrıca Trump ile uyumlu olarak pandeminin muhalif görüşleri bastıran, politikaları uygulayan, parkları, okulları ve işyerlerini kapatan ve Amerikalıların özgürlüğünü soyan seçkinler tarafından yanlış yönetildiğini yazdı.

Zorlu rekabet
Birçok Cumhuriyetçi, Pensilvanya koltuğunun 2022 yılına kadar Cumhuriyetçilerin elinde tutulması gerektiğine inanırken Dr. Öz'ün yarışa girmesi bunu yapmaları için kendilerine büyük bir fırsat sağlıyor. Bununla birlikte, Cumhuriyetçi Parti’de yarışan yaklaşık on kişilik bir grup var. Söz konusu adaylar arasında 2018 yılında vali yardımcılığına aday olan bir emlak geliştiricisi Jeff Bartos, Trump yönetimi sırasında ABD'nin Danimarka büyükelçisi olan Carla Sands, Başkan George W. Bush yönetiminde eski bir Hazine Bakanlığı yetkilisi olan David McCormick de bulunuyor. McCormick, özellikle Mısır asıllı eşi Dina Paul McCormick, Trump yönetiminde Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı olarak çalıştığı ve kızı Ivanka'nın arkadaşı olduğu için aday olma konusunda ciddi.
Diğer yandan Demokrat Senatörler Kampanya Komitesi (DSCC), Öz’ün kampanya duyurusunun Cumhuriyetçi Parti'yi Pensilvanya ön seçimlerinde ortalığı kasıp kavuran kaosu gösterdiğini savunuyor. Bu yarışta denenmemiş ve zengin Cumhuriyetçi adayların akını, parti içindeki savaşların şiddetini artıracağını öne sürüyor. Nihai adayını Pensilvanya genel seçim seçmenlerinden çok uzakta bırakacak ve Cumhuriyetçi Parti, Öz’ün programında uzun zamandır bahsettiği mucize tedaviyi sunmadığını keşfedecek.
Yedi Demokrat, Başkan Biden'ın 2020'de kazandığı bir eyalette, 2022 seçimlerinde tek açık koltuk olduğu göz önüne alındığında partilerinin mevcut sayıya bir Senato koltuğu eklemek için en iyi şanslarını temsil ettiği Pensilvanya'daki Senato adaylığı için yarışıyor.



Sidney saldırısının faillerinden biri Hindistan uyruklu

TT

Sidney saldırısının faillerinden biri Hindistan uyruklu

Adli tıp uzmanları, Sydney'deki Bondi Plajı'nda silahlı saldırganların ateş açtığı köprüde duruyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sydney'deki Bondi Plajı'nda silahlı saldırganların ateş açtığı köprüde duruyor (EPA)

Hindistan yetkilileri, Sidney'deki Bondi Plajı'nda düzenlenen Yahudi etkinliğinde 15 kişinin ölümüne yol açan toplu katliamın faillerinden biri olan 50 yaşındaki Sajid Akram'ın aslen Haydarabadlı olduğunu doğruladı.

Hindistan'ın güneyindeki Telangana eyalet polisi yaptığı açıklamada, "Sajid Akram aslen Hindistan'ın Haydarabad şehrindendir. 1998 Kasım ayında, yaklaşık 27 yıl önce iş aramak için Avustralya'ya göç etti" denildi.

Hindu gazetesi, yetkililerin Akram'ın Hindistan'ı en son 2022'de ziyaret ettiğini ve ilk soruşturmaların ülke içinde herhangi bir yerel bağlantı tespit edemediğini söylediğini belirtti. Yetkililer ayrıca Akram'ın 1998'de öğrenci vizesiyle Avustralya'ya göç ettiğini ve o zamandan beri Hindistan'a nadiren geldiğini ifade etti.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, Yahudi Hanuka kutlamasını hedef alan toplu bir silahlı saldırıda 15 kişiyi öldürdü. Yetkililer saldırıyı Yahudi karşıtı bir terör eylemi olarak nitelendirdi, ancak saldırganın daha derin motivasyonları hakkında şimdiye kadar çok az ayrıntı verdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, Sydney'deki saldırganla yüzleşen kahraman Ahmad el-Ahmed ile görüşmek üzere bugün Sydney'in güneyindeki St. George Hastanesi'ni ziyaret etti; bu arada kahramanın ilk video mesajı internette dolaşmaya başladı.

Ziyaretin ardından gazetecilere konuşan Avustralya Başbakanı, el-Ahmed ile görüşmenin "büyük bir onur" olduğunu söyledi. Sözlerine şöyle devam etti: "O gerçek bir Avustralya kahramanı, büyük bir alçakgönüllülük sahibi insan ve bana, gözlerinin önünde yaşanan vahşetleri izlerken aklından geçenleri anlattı."

Başbakan sözlerine şöyle devam etti: "Harekete geçme kararı aldı ve cesareti, tüm Avustralyalılar için bir ilham kaynağı."

Başbakan ayrıca, Suriye'den Avustralya'yı ziyaret eden dükkan sahibinin anne ve babasıyla görüştüğünü belirterek, "Onlar gururlu anne babalar" dedi.

Bu sabah erken saatlerde, Ahmed el-Ahmed'in hastane yatağından Arapça konuşurken çekilmiş bir videosu sosyal medyada yayılmaya başladı.

Videoda, "herkesin çabalarını takdir ettiğini" söyledi.

Avustralya polisi dün yaptığı açıklamada, Bondi Plajı'ndaki saldırıyı gerçekleştirdiğinden şüphelenilen iki silahlı saldırganın (baba ve oğlu) kullandığı araçta iki DEAŞ bayrağı ve bombalar bulunduğunu açıkladı.


Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
TT

Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)

Rusya bugün yaptığı açıklamada, kuzeydoğu Ukrayna’daki stratejik şehir Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Bu açıklama, Ukrayna güçlerinin son dönemde şehrin bazı mahallelerini geri aldığını açıklamasının ardından geldi.

Rusya’nın resmi haber ajansı TASS, bölgedeki Rus Zapad askeri grubunun sözcüsünün “Kupiansk şehri beşinci Rus ordusunun kontrolü altında” ifadesini aktardı.

Rusya, geçtiğimiz kasım ayında Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurmuş, ancak AFP’ye göre Ukrayna daha sonra şehrin bazı mahallelerini yeniden kontrol altına aldığını açıklamıştı.

Bu arada Ukrayna ordusu bugün yaptığı açıklamada, 24 Şubat 2022’de başlayan savaşın başından bu yana öldürülen ve yaralanan Rus askeri personel sayısının, son 24 saatte öldürülen veya yaralanan bin 150 kişi dahil olmak üzere yaklaşık 1 milyon 190 bin 620’ye yükseldiğini duyurdu.


Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
TT

Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)

Emel Şehade

ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın İsrail ziyareti, sadece Binyamin Netanyahu ile Başkan Donald Trump arasında beklenen ve Suriye ile güvenlik anlaşması konusunda ilerleme sağlamayı umduğu görüşmeden önce gerçekleşmesi nedeniyle değil, aynı zamanda Washington ve Tel Aviv arasında, özellikle Suriye ve Gazze dosyaları konusunda artan anlaşmazlıkların ortasında gerçekleşmesi nedeniyle de önceki ziyaretlerden farklıydı.

Barrack, İsrail üzerindeki sürekli ABD baskısı altında Netanyahu ile görüştü. Bu baskı, özellikle Lübnan dosyasıyla ilgili olarak, iki kurum arasında anlaşmazlıklara yol açtı. Siyasi kurum Washington'un diplomatik yolu destekleme talebine tamamen uyarken, askeri kurum Lübnan'a yönelik saldırıyı genişletmeyi ve Hizbullah'ın gücünü yeniden kazanmaya devam etmesini engellemeyi gerekli görüyor.

Ancak, görüşmelerin seyri ve Washington'un Tom Barrack’ın taşıdığı mesajları hakkında bilgili kaynaklara göre Netanyahu için sürpriz olan, Amerikalı konuğun İsrail'in Suriye'ye karşı operasyonları için kırmızı çizgiler belirlemesiydi: “Washington, Ahmed eş-Şara rejimini korumak istiyor ve onu istikrarsızlaştırmaya katkıda bulunan her türlü eylemi reddediyor.” Amerikan mesajında ​​ayrıca, Trump yönetiminin İsrail'in sınır ötesi saldırılarının, Washington'un Şam hükümetini istikrarı sağlama konusunda destekleme çabalarını baltaladığına, Suriye ile İsrail arasında yeni bir güvenlik anlaşmasına varma çabalarını zayıflattığına inandığı, Trump yönetiminin bunu reddettiği ve tekrarlanmaması konusunda uyardığı da yer alıyordu.

İkinci aşama öncelikler arasında

Barrack'ın ziyareti, Gazze meselesinde eyleme geçmeyi desteklemek ve Başkan Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme, yeni bir yönetim sistemine geçiş, uluslararası gücün konuşlandırılması planının tamamlanmasını sağlamak amacıyla Amerikalı yetkililerin İsrail'e yaptığı bir dizi ziyaretin parçası olarak önceden planlanmıştı.

İsraillilere sunulan ve Washington tarafından desteklenen model, ABD liderliğinde uluslararası bir istikrar gücünün kurulmasını ve bunun da Hamas'ın kademeli olarak silahsızlandırılmasına ve alternatif bir yönetim otoritesinin oluşturulmasına olanak tanımasını öngörüyor. Bu noktada, Türkiye'nin katılımı konusunda Washington ve Tel Aviv arasında önemli görüş ayrılıkları mevcut.

İsrailliler Türkiye'nin katılımına karşı çıkmaya devam ederken, Tom Barrack, Ankara'nın askeri gücü ve Gazze'deki nüfuz kanalları göz önüne alındığında istikrar gücünün bir parçası olacağını savunan Amerikan görüşünü dile getirdi. Bir güvenlik yetkilisi, “Türkiye'nin katılımı İsrail için kırmızı çizgidir” diyerek, bu konudaki anlaşmazlığın planın ikinci aşamasına yönelik herhangi bir ilerlemeyi engelleyebileceğini ifade etti. Yetkili ayrıca, “Hem siyasi hem de güvenlik açısından, Hamas ile ilişkilerini sürdüren bir taraf istikrar gücü olarak kabul edilemez. Dahası, bunu uluslararası çerçeveye dahil etmek, bir bütün olarak girişimin özünü baltalayabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Tom Barrack, Ankara'nın önemli askeri kapasiteye ve bölgesel etkiye sahip olduğu ve durumun istikrara kavuşmasına katkıda bulunabileceği varsayımına dayanarak, Türkiye'nin istikrar gücüne entegre edilmesini destekliyor. İsrail ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Siyasi kaynaklar, iki ülke arasındaki gergin ilişkiler ve savaşın başlamasından bu yana Türk hükümetinin İsrail'e yönelik aleni tutumları göz önüne alındığında, Gazze'de Türk varlığının Tel Aviv için kırmızı çizgi oluşturduğunu belirtiyor.

İsrail'in bu muhalefeti, uluslararası gücün oluşturulmasındaki daha geniş zorluklara ekleniyor. Zira birçok ülke, Hamas'ın askeri gücünün tasfiye edilmesi, izleme mekanizmalarının ve sınır kapıları ile kaçakçılık yollarının kontrolü konusu netleşene kadar asker göndermekte tereddüt ediyor. İsrailli kaynaklar, gelecekteki herhangi bir çözüm planının İsrail'in güvenlik ihtiyaçlarına net bir yanıt içermesi ve Gazze'den yeni bir tehdidin ortaya çıkmayacağına dair garanti içermesi gerektiğini vurguluyor.

Raid Saad suikastı bir İsrail ihlaliydi

Hamas askeri lideri Raid Saad suikastı da Netanyahu-Barrack görüşmesinde ele alındı. Sızan bilgilere göre, Washington, İsrail Başbakanı'na Saad suikastının ateşkes anlaşmasının ihlali olduğunu belirten sert bir mesaj iletti.

İsrailli Kanal 12 televizyonu, Amerikalı yetkililerin Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve danışmanı Jared Kushner'in Netanyahu'nun eylemlerinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını söylediğini aktardı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre son ikisi, İsrail hükümetinin Saad suikastı hakkında ABD'yi önceden bilgilendirmediğini ve suikastı gerçekleştirmeden önce onlarla istişare etmediğini vurguladı.

Televizyonun haberinde, bir İsrailli yetkilinin Washington'un operasyondan memnun olmadığını doğruladığı, ancak Amerikan mesajının daha az sert olduğunu iddia ettiği belirtildi.

Yetkili, İsrail hükümetinin Trump yönetimine Hamas'ın İsrail askerlerine saldırarak ve silah kaçakçılığına yeniden başlayarak anlaşmayı ihlal ettiğini bildirdiğini söyledi. İsrailli yetkili “Raid Saad suikastı bu ihlallere karşılık olarak gerçekleştirildi ve ateşkesin devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu” dedi.

Lübnan'da fırsat penceresi

Barrack'ın ziyaretinden önce bir güvenlik yetkilisi, ABD'nin Lübnan'da yeni bir çatışma turunu veto etmeye devam ettiğini söyledi. Yetkili, “İsrail kuzeyde büyük ölçekli bir operasyon düşünüyor, ancak Amerikalılar şu anda bunu engelliyor. Çatışma, bu aşamada sınırlı ve nokta operasyonlarla yönetiliyor ama İsrail bunların Hizbullah'ın İran desteğiyle kendisini yeniden inşa etmesini durdurmadığının farkında” diye ekledi.

Yetkili, İsrail'in karmaşık bir stratejik ikilemle karşı karşıya olduğunu belirtti: Hizbullah tehdidini sınırdan uzaklaştırmak için Lübnan'da büyük ölçekli bir askeri operasyon başlatmalı mı, yoksa en azından bu aşamada başka bir cephenin alev almasını istemeyen uluslararası ve özellikle de ABD'nin baskısı altında nokta saldırılar politikasını sürdürmeli mi?

Bir İsrail raporu, güvenlik birimlerinin Lübnan'da büyük ölçekli bir operasyon için baskı yaptığını ve hava kuvvetlerinin tam teyakkuzda olduğunu belirtti. Raporda ayrıca, “Hizbullah'ın yeniden güçlenmesini, özellikle füze, roket ve insansız hava araçları alanlarında askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için özel ve önemli bir fırsat penceresinin açıldığı hissi var” denildi.

Güvenlik birimlerinin değerlendirmelerine göre, “Rıdvan Gücü'ne ait eğitim kampları ve altyapıların hedef alınması ile komutanlarına yönelik suikastlar dahil olmak üzere bugüne kadar gerçekleştirilen nokta saldırılar, Hizbullah'ı önemli ölçüde zayıflattı, ancak kuzeydeki beldelere ve ötesine yönelik roket saldırıları tehdidini ve Lübnan'dan İsrail'e silahlı sızma tehlikesini tamamen ortadan kaldırmadı.”

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Tom Barrack'ın gelişinden önce Lübnan sınırına giderek 91. Tümen ile Hanuka mumunu yakma törenine katıldı. Orada, Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusundaki İsrail'in kararlı duruşunu açıkladı ve hatta büyük ölçekli bir saldırı olasılığına işaret etti.

Kuzey Komutanlığı ile yaptığı değerlendirme toplantısında, “Ordu kısa sürede Hizbullah'ın kilit isimlerini ortadan kaldırdı” diyerek, “Düşmanın yeniden güçlenmesine izin vermeyeceğiz ve anlaşmaya yönelik her ihlale karşılık vereceğiz. Ayrıca İran destekli örgütlerin sınırlarımızda varlık göstermesine izin vermeyeceğiz ve önleyici operasyonlarla onları engelleyeceğiz” tehdidinde bulundu.

Lübnan sınırındaki incelemelerinin ardından, “İsrail ordusunun bakış açısından, mevcut strateji sınırlı nokta operasyonlara, hava saldırılarına ve gizli baskınlara odaklanıyor. Bu icraatlar Hizbullah'ı zayıflatmaya devam ediyor, ancak özellikle kuzey sakinlerinin karşı karşıya kaldığı zor durum göz önüne alındığında, tehdide kapsamlı ve kalıcı bir çözüm sağlamıyor” dedi.

Lübnan konusundaki Amerikan tutumu hakkında bilgili bir İsrailli yetkili, “İstenen sonuçlar elde edilemezse ve Hizbullah'ın yeniden yapılanması durdurulmadan veya İsrail-Lübnan sınırından etkili bir şekilde uzaklaştırılmadan süre dolarsa, Amerikan vetosu kalkabilir ve İsrail'in kaçınılmaz bir savaşa başvurmaktan başka seçeneği kalmaz” dedi.

Eski Kuzey Komutanlığı komutanı yedek General Eyal Ben-Reuven ise aceleci adımlara karşı uyararak, İsrail'in Lübnan'a karşı siyasi zekâ ve önemli bir güçle hareket etmesi gerektiğini söyledi. Sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün Hizbullah'ın zayıflığı nedeniyle durumu değiştirme fırsatımız var ve bu nedenle eş zamanlı olarak hareket etmeliyiz; Lübnan içinde aynı zamanda hem diplomatik hem askeri olarak hareket etmeliyiz. Uluslararası alanda da Hizbullah’a karşı hareket etmeliyiz. En önemlisi, ABD ile tam iş birliği içinde, atılım gerçekleştirmeye istekli bir Amerikan Başkanımız var, bu yüzden onu destekleyelim. Ve eğer askeri olarak hareket etmeye ihtiyaç varsa, böyle hareket edelim.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.