ABD Esed rejimiyle normalleşecek mi?

Avrupalı ve Arap yetkililer, ABD’ye Suriye’de ‘stratejik sabır’ yaklaşımına bağlı kalması tavsiyesinde bulundu.

ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich ve Arap ve Avrupalı ​​meslektaşları ile 2 Aralık’ta Brüksel’deyken (Şam’daki ABD Büyükelçiliği)
ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich ve Arap ve Avrupalı ​​meslektaşları ile 2 Aralık’ta Brüksel’deyken (Şam’daki ABD Büyükelçiliği)
TT

ABD Esed rejimiyle normalleşecek mi?

ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich ve Arap ve Avrupalı ​​meslektaşları ile 2 Aralık’ta Brüksel’deyken (Şam’daki ABD Büyükelçiliği)
ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich ve Arap ve Avrupalı ​​meslektaşları ile 2 Aralık’ta Brüksel’deyken (Şam’daki ABD Büyükelçiliği)

Belçika’nın başkenti Brüksel’de iki gün önce, Suriye sorununa yönelik üst düzey temsilciler ve uzmanlar tarafından yapılan görüşmeler, Washington ile Avrupa ve bazı Arap ülkeleri görüşleri arasında bir uçurum olduğunu ortaya çıkardı.
Bu durum, ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich’in söz konusu uçurumu kapatmak üzere harekete geçmesine ve Washington’ın Şam’a yönelik yaptırımları kaldırmayacağını, ilişkileri normalleştirmeyeceğini ve yanlış sinyaller verilmeyeceğini belirtmesine yol açtı.
Üç toplantı gerçekleştirildi
Brüksel’de 1-2 Aralık tarihlerinde üç toplantı gerçekleştirildi. İlk toplantı, bir Avrupa araştırma kuruluşundaki yabancı elçiler ve uzmanlar arasındaydı. İkincisi, ABD’nin daveti üzerine, Suriye konusu ile ilgili olarak Arap, Avrupalı yetkililer ile Türkiye arasında yapılan toplantıydı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) söz konusu toplantıda yer almadı. Üçüncüsü ise, DAEŞ’e karşı Uluslararası Koalisyon konferansı kapsamında üst düzey yetkililerin toplantısıydı.
Daha önce, 28 Haziran tarihinde Roma’da düzenlenen DAEŞ’e karşı Uluslararası Koalisyon konferansı kapsamında, Suriye konulu bir bakanlar toplantısı düzenlenmişti. Toplantı sırasında ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, ABD’nin Suriye’de 3 önceliği olduğunu, bunların DEAŞ’ın geri dönüşünü önlemek, insani yardımları desteklemek ve ateşkesi kalıcı hale getirmek olduğunu vurgulamıştı. ABD söz konusu toplantıda, nihai bildirinin Suriye ile normalleşme sağlanması veya Suriye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri karşıtı bir tutum içermesi önerilerini kabul etmemişti zira ABD o sırada insani yardım kararının uzatılması konusunda anlaşma yapmak üzere Rusya ile gizli bir diyalog yürütüyordu.
O zamandan bu yana, Washington’da değişiklikler meydana geldi. ABD kurumları Suriye politikalarını gözden geçirdi ve ulaşılmak üzere 5 hedef belirledi. Bu hedefler arasında, Suriye’de DAEŞ’in geri dönüşünü engellemek, insani yardımları desteklemek, kapsamlı bir ateşkes oluşturmak ve soruşturma yürütmek, 2254 nolu karar gereğince siyasi süreci desteklemek yer alıyordu. Bunların yanı sıra başka hedefler de belirlendi. Bunlar, Kürtlerin kendi aralarında ve Rus-ABD himayesindeki Şam ile diyaloglarının desteklenmesi, Suriye’deki İran bölgelerine ve El Kaide liderlerine yönelik saldırıları için İsrail’e lojistik destek sağlamak yer alıyordu.
Diğer yandan, Roma’da bakanlar seviyesindeki toplantı ile Brüksel’de düzenlenen temsilciler toplantısı arasında, Cenevre’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Joe Biden’in temsilcileri arasında üç oturumlu gizli toplantı düzenlendi. Toplantı, Washington’un insani konulara yönelik “erken toparlanmanın” finanse edilmesi konusunda anlaşmaya varması karşılığında, sınır ötesi insani yardımlara ilişkin kararın uzatılmasına yönelik bir anlaşmayla sonuçlandı.
Arap ülkeleri Şam ile normalleşme için adımlar attı. Washington, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde soruşturmalar konusunda lider rolüne geri dönüp,  insanlığa karşı suç işlemekle itham edilenlerin yargılanması konusunda Avrupa ülkeleri ile ulusal mahkemelere destek verirken, üst düzey siyasi toplantılar gerçekleştirildi.

Katılımcılar neler dedi?
Temsilciler ve uzmanlar arasında düzenlenen toplantıda, Suriye’deki mevcut duruma ilişkin bir sunum yapıldı, ardından tüm temsilciler ülkelerinin bu konudaki tutumlarını dile getirdi. Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgilere göre Goldrich’in tutumu ile Avrupalı ​​ve Arap mevkidaşlarının tutumu arasındaki fark çok büyüktü. Avrupalı yetkililer, özellikle de ABD’nin liderlik rolü üstlenmiyor olması ve Rusya ile insani yardım kararının uzatılması konusu başta olmak üzere gizli anlaşmalar yapması sebebiyle, diğer ülkelere yardımlar için finansman sağlama öncelikleri dayatmaya çalışmasını eleştirdi.
Avrupalı temsilciler, ülkelerinin Suriye’ye komşu olduğunu, dolayısı ile öncelliklerini kendilerinin belirleyecekleri belirtirken, Şam’a yönelik yaptırımları kaldırmayıp, tutumlarını değiştirmeyeceklerini söylediler. Katılımcılardan biri, başka bir katılımcının normalleşme ve rejimin yönetimde kalmasını kabul etme önerisine karşılık olarak, “Rejime para ödemeyeceğiz” dedi.
Avrupa ülkeleri temsilcileri Suriye dosyasıyla ilgili olarak “stratejik sabır” çağrılarını yineledi. Almanya ve Fransa’nın temsilcileri ülkelerinin Rusya ile diyalog tecrübesine istinaden önce Rusya’nın harekete geçmesi gerektiğini belirttiler. Şam-Moskova üzerindeki üç baskı aracına bağlı kalınması yönünde çağrılar da yapıldı. Söz konusu 3 baskı aracı, yaptırımlar, izolasyon ve yeniden inşa konularıydı.

Şam’dan neler isteniyor?
ABD temsilcisinin mevkidaşları ile gerçekleştirdiği ikili temasların ve araştırma merkezi toplantısının ardından Avrupa ülkelerinin kendi tutumlarını vurgulaması karşısında, Goldrich, Şam’a yönelik yaptırımların kaldırılması konusunun Rusya ile diyalog masasında olmadığını ve Şam ile normalleşmeye karşı olduğunu ABD’nin şu anda yaptığı şeyin, insani amaçlarla ABD'nin yaptırım uygulamasından muafiyetler sağlamak olduğunu bu kapsamda bazen istisnaları en düşük seviyelere indirecek kadar ileri gitmek durumunda kaldığını belirtti. Goldrich Washington’un Ruslara taviz vermeyeceğini aynı zamanda müttefiklere yanlış sinyaller vermemesi gerektiğini de söyledi.
Toplantılarda, Irak temsilcisi, Şam’a uygulanan yaptırımların kaldırılması ve Arap Birliği’ne yeniden dahil edilmesi konusunda en hevesli kişiydi. Ürdün temsilcisi ise, Amman ile Şam arasındaki “adıma adım” yaklaşımına en çok ikna olmuş taraf olarak görünüyordu. Ürdün temsilcisi adıma adım yaklaşımının, Şam’ın Arap Birliği’ne yeniden dahil edilmesi konusunu da içerdiğini ima etmeye çalıştığında, bu ifadeleri, koşullarının hala olgunlaşmadığını yineleyen bazı Arap ülkeleri tarafından sert bir şekilde karşılandı. Ancak Cezayir, Şam’ın Mart ayında düzenlenecek konferansa davet edilmesine yönelik çabalarını sürdürdü.
Dolayısı ile bu konuda nihai karar büyük Arap ülkelerinin elinde bulunuyor. Bazı katılımcılara göre, Arap ülkeleri ilk adımları attı, şimdi ise Şam’ın insani yardımların geçişini kolaylaştırmak, mahkumları serbest bırakmak, sığınmacıların dönüşünü sağlamak, Anayasa Komitesi’nin çalışmalarını ve siyasi süreci destekleme, ateşkesi kalıcı hale getirme gibi iç işleri kapsayan adımlar atması gerekiyor. Ayrıca Suriye’yi Arap çevresine geri döndürmeye yönelik bir istek olduğu söylenirken, Şam’ın “İran’ın bölgesel gündeminin bir parçası olmama” amacı da dahil olmak üzere bazı adımlar atacağı yönünde tahminlerde bulunuyor.
Diğer yandan katılımcılar, uyuşturucu şebekelerinin dağıtılması, terörle mücadele ve İdlib meselesinin kapatılması konularında Şam ile işbirliği yapma olasılığının bulunduğunu anladılar. Toplantının organizatörlerden biri, bu konuların Suriye toplantısına paralel olarak düzenlenen DAEŞ’e karşı Uluslararası Koalisyon konulu konferansta tartışılmasını önerdi. Konferansın önceki oturumunda ABD’nin Koalisyon temsilcisi John Godfrey, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve DAEŞ’in teşkil ettiği tehditle yüzleşmeye devam eden diğer ortak güçlerle birlikte örgütü yenme kampanyasına olan bağlılığını yinelemişti. Bu oturumda, DAEŞ tutukluları ve kurtarılan bölgelerde istikrar ve ekonomik kalkınma sağlama planları tartışıldı.

“Erken toparlanma” bombası
Temsilciler tarafından yapılan nihai bildiride, Şam’la normalleşme veya yaptırımlar uygulama konusunda uzlaşmaya ilişkin belirli bir tutum yer almıyordu. Ancak Temmuz ayında, yardımlara yönelik uluslararası karara eklenen “erken toparlanma” konusunda yeni bir tartışma yaşandı. Zira erken toparlanma konusunda ortak bir tanım yoktu, tanımlar altyapı projelerini desteklenmesi ile yardımların insani meselelerle sınırlanması arasında değişiyordu.
Ürdün temsilcisi ile Fransız mevkidaşı arasında büyük bir tartışma yaşanması şaşkınlık yarattı. Tartışma, Fransız yetkilinin siyasi süreçte önemli bir ilerleme kaydedilmeden önce altyapı projelerinin finanse edilmesini reddeden bir Avrupa Konseyi kararı olduğuna dikkat çekerek, erken toparlanma projelerine yönelik finansmanların sadece insani konulara yönelik olması ve altyapı projelerinden tamamen uzak durmasının açıkça belirtilmesi gerektiğini söylemesinin ardından geldi. Fransız yetkilinin net bir şekilde savunduğu tutumu sadece bu değildi başka konuları da içeriyordu. Bu tutumun, Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın Suriye dosyası için yerleşik olmayan yeni bir büyükelçi olarak Brigitte Curmi’yi atama kararıyla aynı zamana denk gelmesi dikkat çekti.
Fransa-Ürdün temsilclerinin tartışması karşısında Goldrich araya girerek, nihai bildiride orta bir ifade önerdi. Goldrich “Hayat kurtaran insani yardımın, sınır ötesi ve içerisinden projelerin canlandırılması da dahil olmak üzere her şekilde sağlanmasını ayrıca 2585 nolu Güvenlik Konseyi Kararı gereğince Suriye'’nin çeşitli yerlerinde erken kurtarma projelerinin uygulanması gerektiğini vurguladık” ifadelerine yer verdi.

Şimdi ne olacak?
Brüksel’de gerçekleştirilen toplantıdaki tartışmalara ve diplomatik gerginliğe rağmen, katılımcılar arasında, toplantının ABD ekibinin Suriye dosyasındaki fikirlerini netleştirmeye başladığını gösterdiğine yönelik bir düşünce hakim oldu. Aynı zamanda konu ile ilgili ülkeler arasında ABD liderliğinde siyasi bir süreç başlatıldı. Bu durum bir yıldan uzun bir süredir söz konusu değildi. Bazı katılımcılar bu yöndeki adımların, Washington ile müttefikleri arasında yıllar önce var olan koordinasyonu hatırlattığını belirtti.
Gelecek yılın başlarında Washington’da, konu ile ilgili ülkelerin tutumlarının belirlenmesi için ABD şemsiyesi altında düzenlenmesi amacıyla bir toplantı daha yapılacağına yönelik tahminler bulunuyor. Aynı zamanda Moskova’nın Astana sürecindeki ortakları ve koordinasyonu ile desteklediği Rus-ABD diyaloğunun, 21 Aralık’ta bakanlar konferansında devam etmesi, ayrıca Putin ve Biden arasında gelecek hafta bir zirve gerçekleştirilmesi de bekleniyor.



Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
TT

Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)

ABD, Brezilya Yüksek Mahkemesi Yargıcı Alexandre de Moraes'e uyguladığı yaptırımı kaldırdı.

ABD Hazine Bakanlığı'ndan cuma günü yapılan açıklamada, Moraes'e 30 Temmuz'da getirilen yaptırımların kaldırıldığı duyuruldu.

Donald Trump yönetimi, Moraes'in eşi Viviane Barci de Moraes ve onun hukuk eğitim şirketi Instituto Lex'i de yaptırım listesinden çıkardı.

Açıklamada, "Moraes'e yaptırımın sürdürülmesi, ABD'nin dış politika çıkarlarıyla bağdaşmamaktadır" dendi.

Moraes, 2022 seçimlerinin ardından darbe planladığı gerekçesiyle eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro hakkında başlatılan hukuki süreci yürütüyordu.

Davada 70 yaşındaki Bolsonaro'ya 27 yıl 3 ay hapis cezası verilmişti. Radikal sağcı siyasetçinin avukatları, sağlık sorunları nedeniyle eski liderin ev hapsinde kalmasını talep etmişti. Ancak Yüksek Mahkeme yargıcı, geçen ay yaptığı açıklamada davanın tüm hukuki süreçlerinin tamamlandığını ve temyiz yolunun bulunmadığını bildirmişti. Hapis cezasının kesinleştiğine ve infazının başlatılmasına hükmetmişti.

Brezilya'da 2022'de düzenlenen devlet başkanı seçimini ikinci turda solcu Lula da Silva kazanmış, 1 Ocak 2023'te parlamentoda yemin ederek göreve başlamıştı.

Ancak radikal sağcı Bolsonaro destekçileri, önce ülkede günlerce süren otoyol kapatma eylemleri yapmış, 8 Ocak 2023'te de Ulusal Kongre binasını basmıştı.

Olaylar, 6 Ocak 2021'de Trump destekçilerinin ABD Kongresi'ni basmasına benzetilmişti.

Trump ise Bolsonaro hakkındaki davayı "cadı avı" diye nitelemiş, yargıç Moraes'e yaptırım kararı almıştı. Washington ayrıca Lula yönetimine yüzde 50 gümrük vergisi de getirmişti.

Brezilya'da Bolsonaro'nun hapis cezasının düşürülmesi için Temsilciler Meclisi'ne sunulan teklif çarşamba günü onaylanmıştı. Tasarının yasalaşması için Senato'dan geçmesi ve Lula tarafından da onaylanması gerekiyor.

Teklif kapsamında Ulusal Kongre baskınında yer aldıkları gerekçesiyle hapse atılanların da serbest bırakılması veya cezalarının azaltılması isteniyor.

Tartışmalı teklif için Temsilciler Meclisi'nde düzenlenen oturumda siyasetçiler arasında arbede yaşanmıştı. Solcu parlamenter Glauber Braga, meclis başkanının koltuğuna oturup kalkmamış, "darbe girişimi hamlesine karşı protesto düzenlediğini" söylemişti.

Polisin müdahale ettiği olayda bazı parlamenterler ve gazeteciler de dışarı çıkarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, Washington Post


Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, İsrail’in verdiği sözleri yerine getirmesi ve Gazze’de ateşkese tam anlamıyla uyması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, İsrail’in Gazze Şeridi’nde hayatın yeniden normale dönmesine izin vermesi gerektiğini vurguladı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise İsrail’in Filistin’in birçok kentinde etnik temizlik uyguladığını ifade etti.

İstanbul’da konuşan Fidan, Türkiye’nin Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ihlallerini durdurmak için çalıştığını belirterek, ülkesinin bu anlaşmaya varılmasında arabulucularla birlikte etkin bir rol oynadığını kaydetti.

İsrail ile Hamas arasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planı çerçevesinde Şarm eş-Şeyh’te yapılan görüşmelerde mutabakata varılmış, anlaşma geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe girmişti.

Gazze’de iki yıldır süren çatışmayı sona erdirmeyi amaçlayan Trump planının bir sonraki aşamasını hayata geçirmek için görüşmeler sürüyor.

Plan, Gazze Şeridi'nde uluslararası bir barış konseyi tarafından denetlenen ve çok uluslu bir güvenlik gücü tarafından desteklenen geçici bir Filistin teknokrat yönetimi kurulmasını öngörüyor. Ancak bu gücün oluşturulması ve yetki alanı konusunda yürütülen müzakerelerin zorlu geçtiği belirtiliyor.


Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
TT

Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)

Christopher Phillips

Fransa, artan Rus askeri tehdidi karşısında zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmak için ciddi adımlar attıktan sadece birkaç gün sonra Almanya da aynı yolu izledi. Kasım ayı sonlarında, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, genç erkek ve kadınlara on aylık askeri eğitim karşılığında maaş teklif eden, gönüllülük esaslı bir program başlatma niyetinde olduğunu açıkladı. Birkaç gün sonra aralık ayı başlarında, Bundestag (Alman Parlamentosu), 18 yaşındaki tüm gençlere silahlı kuvvetlere katılmaya hazır olup olmadıklarını soran bir anket göndermeyi içeren benzer programı oyladı. Bu, her iki hükümetin de zorunlu askerlik hizmetini çok uzun zaman önce kaldırmış olduğu göz önüne alındığında, radikal bir değişim. Zorunlu askerlik yapan son Fransız erleri 2001 yılında terhis edilirken, Angela Merkel Almanya'da askerlik hizmetini 2011 yılında sona erdirdi. Her iki ülke de Soğuk Savaş sonrası “barış geliri” programından faydalandı; bu dönem savaş tehdidinin azalmasıyla Batı ordularının küçülmesine sahne oldu. Barış geliri, bir ülkenin askeri harcamalarının azalmasından elde ettiği ekonomik fayda olarak tanımlanır; bu da fonların sosyal programlara, altyapıya ve eğitime yönlendirilmesine veya vergilerin düşürülmesine olanak tanıyarak, çatışmaya odaklanmak yerine büyüme ve kalkınmayı teşvik eder. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Avrupa başkentlerinde on yıllarca süren göreceli gevşeme dengelerini alt üst etti. Anormal olmaktan çok uzakta Paris ve Berlin’in planları, kıta genelinde savunma stratejilerinin temel bir bileşeni olarak “ulusal hizmete” dönüşe doğru yönelimi yansıtıyor.

1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu

Yükselme ve gerileme arasında Avrupa'da ulusal hizmet

Bir ülkenin silahlı kuvvetlerine zorunlu veya gönüllü olarak katılma anlamına gelen ulusal hizmet, Avrupa'da binlerce yıl öncesine dayanan bir kavram. Örneğin, Roma lejyonları zorunlu askerlik yapan erlerden oluşurken, orta çağ orduları büyük ölçüde feodal beyler tarafından savaşmaya zorlanan köylülerden oluşuyordu. Avrupa'nın 19. ve 20. yüzyıllarda imparatorluk hanedanlarının egemen olduğu bir kıtadan ulus devletler topluluğuna dönüşümü, zorunlu askerliğin doğasını değiştirdi, ancak savaşın temel bir yönü olmayı sürdürdü. Toprak sahiplerinin kiracılarını savaşmaya zorlaması yerine, ulusal hükümetler vatandaşların ülkeleri için savaşma görevi anlayışını yerleştirdi. 1789'daki Fransız Devrimi'nin liderleri, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarıyla, “kardeşliğin” tüm Fransız halkını Fransa için savaşmaya mecbur kıldığına inanıyorlardı; böylece “vatandaş askerlere” yönelik zorunlu askerlik uygulaması resmileştirildi. Bu, sonraki on yıllarda diğer birçok Avrupa ülkesi tarafından da izlenen bir model oldu.

 Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)

Bu, iki dünya savaşındaki büyük oyuncuların çoğunun erlerden oluşan büyük ordular ile savaştığını gösteriyor. İngiltere, 1914'te tamamen gönüllü birliklere güvenerek bir istisna oluştursa da ağır kayıplar, 1916'da askerlik hizmetini zorunlu hale getirmesine neden oldu. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında da zorunlu askerliği yeniden uygulamaya koydu. Fransa, Almanya ve İtalya gibi diğer büyük oyuncular ise savaş boyunca zorunlu askerlik uygulamasını sürdürdüler. Sovyetler Birliği 1945'ten sonra Doğu Avrupa'ya yayılmış devasa ordularını korurken, ABD ve Kanada ile NATO'yu kuran Batı Avrupa ülkeleri zorunlu askerlik sistemini sürdürdü. 1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu.

Trump'ın askerlerini geri çekmesi durumunda, Batı Avrupa'da konuşlandırılmış yaklaşık 84 bin Amerikan askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek

Gelgelelim değişen koşullar ulusal hizmete yönelik tutumları da yavaş yavaş değiştirdi. İngiltere, zorunlu askerliği kaldıran ilk NATO üyesi oldu ve 1960 yılında, İngiltere içinde zorunlu askerliğe halk desteğinin düşük olması ve nükleer çağda savaşın değişen doğası nedeniyle daha küçük, profesyonel gönüllülerden oluşan bir ordunun daha tercih edilebilir olduğu sonucuna vardı. Diğer Avrupa ülkeleri, belki de Sovyet güçlerine karşı Manş Denizi gibi doğal bir savunmadan yoksun oldukları için benzer adımları atma konusunda Soğuk Savaş'ın sonuna kadar beklediler. Belçika 1992'de zorunlu askerliği askıya aldı ve 1995'te tamamen gönüllülerden oluşan bir orduya geçiş yaptı. Fransa ve Hollanda aynı yıl 1997'de zorunlu askerliği askıya aldı. İspanya 2001'de, İtalya 2005'te ve Almanya 2011'de onları takip etti. Avusturya ve Yunanistan gibi bazı Batı Avrupa ülkeleri ile Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya ise bu uygulamayı sürdürdü. Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgal ettiği zamana kadar çoğu Avrupa ülkesi daha küçük, daha profesyonel orduları tercih etti.

Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)

Ufukta yeni bir tehlike beliriyor

Ukrayna savaşı, Avrupa liderleri arasında askeri hazırlık konusunda alarm zillerini çalmış olsa da Donald Trump'ın 2024 sonlarında yeniden seçilmesi, durumun aciliyetini ve ciddiyetini daha da artırdı. Trump, seçim kampanyası sırasında ABD birliklerini Avrupa'dan tamamen çekmekle defalarca tehdit etti ve Beyaz Saray'a döndüğünden beri NATO müttefiklerinin korkularını gidermekten çok uzak kaldı. Trump güçlerini geri çekerse, Batı Avrupa'da konuşlanmış yaklaşık 84 bin ABD askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek. Vladimir Putin Ukrayna'da zafer ilan eder ve emellerini diğer Avrupa ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletirse, bu sayı da yetersiz kalabilir.

Rusya'nın şu anda 1,5 milyon aktif personele ilave olarak 2 milyon yedek personele sahip olduğu tahmin ediliyor. NATO güçlerinin toplam sayısı ise yaklaşık 3,4 milyon, yani sayı olarak Rus ordusundan daha fazla. Ancak ABD ordusu 1,3 milyon askeriyle ve Türk ordusu da (Ankara'nın Rusya ile iyi ilişkileri ve Ukrayna savaşındaki tarafsız duruşu göz önüne alındığında) 355 bin askeriyle Avrupa'yı kurtarmak için müdahale etmezse, kalan kuvvetlerin sayısı 1,75 milyonu geçmeyecektir. Bunun anlamı kalan 30 NATO üyesinin tam kadro silahlı kuvvetleriyle katılması gerektiğidir ki, bunu başarmak zor olabilir.

Batı Avrupa liderleri, zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmanın, toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar

Bu hesaplara dayanarak, Fransa ve Almanya gibi büyük güçler daha fazla personele ihtiyaç duydukları sonucuna vardılar. Alman ordusu (Bundeswehr) şu anda 182 bin personelden oluşuyor; bu sayı, nüfusu Almanya'nın yarısı ve ekonomisi Almanya'nınkinin beşte birinden daha küçük olan komşusu Polonya'dan yaklaşık 20 bin daha az. Berlin, silahlı kuvvetlerini yılda 20 bin personel artırarak 2035 yılına kadar 250 ila 260 bin arasına çıkarmayı hedefliyor. Ayrıca 200 bin personelden oluşan ek bir yedek kuvvet oluşturmayı da amaçlıyor. Bu, iki adımda gerçekleştirilecek; birincisi, büyük ölçekli bir askere alma kampanyası yürütülecek (Almanya şu anda Alman ordusu için yoğun pazarlama çalışmaları yürütüyor). İkincisi, yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yürürlüğe konulacak. Alman parlamentosu tarafından onaylanan mevcut teklif, erkekler için zorunlu, kadınlar için ise isteğe bağlı kaydolma şartıyla gönüllülük esasına dayanıyor. Yasa tasarısı ayrıca, hükümetin Alman ordusu için belirlediği hedeflere ulaşılmaması durumunda, parlamentonun bazı 18 yaşındaki gençler için zorunlu askerlik uygulamasını görüşmesine olanak tanıyan hükümler de içeriyor.

Benzer şekilde, Fransa'nın şu anda 47 bin yedek personele ek olarak yaklaşık 200 bin aktif görevli personeli bulunuyor. Ancak Macron, öncelikle yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yoluyla bu sayıya önümüzdeki on yılda 50 bin personel daha eklemeyi hedefliyor. Bu hizmet şimdilik isteğe bağlı olacak ve 18 yaşındakiler bu hizmete karşılık aylık en az 800 avro maaş alacaklar. Bu arada, Belçika da Eylül 2026'dan itibaren gönüllülük esasına dayalı olarak ulusal hizmeti yeniden yürürlüğe koymayı tercih etti; Hollanda'daki milletvekilleri de aynı şeyi yapmayı düşünüyor.

Asker sayısını artırmak birincil amaç olsa da Batı Avrupa liderleri ulusal hizmeti yeniden canlandırmanın toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar. Örneğin, BBC'ye göre, yeni atanan Fransa Genelkurmay Başkanı Orgeneral Fabien Mandon, Fransa'nın fedakarlık ruhundan yoksun olduğunu ve halkın savaşta çocuklarını kaybetmeye hazır olması gerektiğini belirtti. Ayrıca, Fransız askeri planlamasının üç veya dört yıl içinde Rusya ile bir savaş varsayımına dayandığını da söyledi.

Gelecekteki meydan okumalar

Bu açıklamalar, ulusal hizmeti yeniden canlandırmak isteyen liderlerin karşılaştığı en büyük engellerden birine işaret ediyor, yani kamuoyuna. Macron ve diğer Avrupalı ​​liderlerin de bu tür önlemlerin, 1960'taki İngilizler örneğinde olduğu gibi, hiçbir şekilde halk tarafından desteklenmeyeceğinin farkında oldukları açıkça görülüyor. Bu nedenle tüm yeni planlar zorunluluk değil, gönüllülük esasına dayanıyor. Fransa'da, öneriler genel olarak iyi karşılandı; Elabe gazetesinin bildirdiğine göre, ankete katılanların yüzde 73'ü önerileri destekledi. Hatta bu önerilerden en çok etkilenecek olan 25-34 yaş arası gençler bile, önerileri yüzde 60 oranında destekliyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Almanya'da durum farklı. Bundestag'ın yeni yasayı onaylamasının ertesi günü, öğrenciler 90'dan fazla şehirde greve gitti ve birçok kişi gençlerin muhalefet düzeyinin yüksek olduğuna inanıyor. Almanya'nın askeri faaliyetlerle ilişkisinin Nazizm mirası nedeniyle daha karmaşık olduğu ve özellikle sol kesimdeki birçok kişinin Rusya ile mücadele etmeyi amaçlayan yeni yeniden silahlanma çabalarına şüpheyle yaklaştığı unutulmamalı.

Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğine inanıyor

Başka meydan okumalar da var. Fransa ve Almanya'nın attığı adımlara rağmen, diğer iki büyük Batı Avrupa gücü olan Birleşik Krallık ve İspanya henüz benzer adımlar atmadı. Birleşik Krallık da şüphesiz ordusunu genişletmeyi umuyor, ancak önceki Muhafazakar hükümetin yeni bir ulusal hizmet oluşturma önerisine rağmen, mevcut İşçi Partisi hükümeti bu yönde ilerlememeyi tercih etti. İspanya'nın da şu anda zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırma planı yok. Hem İngiltere'nin hem de İspanya'nın bu adımı atmakta isteksiz olması, Avrupa silahlı kuvvetlerinin büyümesini sınırlayabilir ve aynı zamanda Fransa ve Almanya'daki zorunlu askerlik hizmeti karşıtlarına kullanabilecekleri alternatif modeller sunabilir.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)

Maliyet de göz ardı edilemeyecek meydan okumalardan biri olarak öne çıkıyor. Macron'un planının, Fransız ekonomisinin önemli meydan okumalar ile karşı karşıya olduğu bir dönemde, yaklaşık 2 milyar avroya mal olacağı tahmin ediliyor. Fransız gönüllülerin, Alman (2.600 avro) veya Belçikalı (2.000 avro) meslektaşlarına kıyasla çok daha düşük bir aylık maaş olan 800 avro alacaklarını da belirtmek gerekiyor. Bu eşitsizlik ve maaşın asgari ücretten de önemli ölçüde daha az olması birçok gönüllüyü bundan caydırabilir.

Doğal olarak, Macron, Alman Şansölyesi Friedrich Merz gibi, başka seçeneği olmadığını düşünüyor olabilir. Yaklaşan bir tehdit olarak algıladığı durum karşısında Fransa'nın yeniden silahlanması, asker sayısını artırması ve halkını gelecekteki olası bir çatışmaya karşı seferber olmaya ikna etmesi gerekiyor. 2022 sonrası yeni savunma ortamında, Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğini düşünüyor. Nitekim savunma bütçeleri gittikçe artıyor ve askerlik hizmeti güçlü bir geri dönüş yaptı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.