ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Demokrasi ve İnsan Haklarından Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Uzra Zeya, Şarku'l Avsat’a konuştu: Olumlu yönde bir değişimi teşvik etmeye çalışıyoruz

Başkan Biden, demokrasi konusunu tartışmak üzere birçok ülkeden çok sayıda yetkiliyi çevrimiçi ortamda ağırlayacak. (EPA)
Başkan Biden, demokrasi konusunu tartışmak üzere birçok ülkeden çok sayıda yetkiliyi çevrimiçi ortamda ağırlayacak. (EPA)
TT

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Demokrasi ve İnsan Haklarından Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Uzra Zeya, Şarku'l Avsat’a konuştu: Olumlu yönde bir değişimi teşvik etmeye çalışıyoruz

Başkan Biden, demokrasi konusunu tartışmak üzere birçok ülkeden çok sayıda yetkiliyi çevrimiçi ortamda ağırlayacak. (EPA)
Başkan Biden, demokrasi konusunu tartışmak üzere birçok ülkeden çok sayıda yetkiliyi çevrimiçi ortamda ağırlayacak. (EPA)

ABD yönetimi bugün 100 ülkenin katılımıyla demokrasi konulu ilk konferansa çevrimiçi olarak ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. “Demokrasi Zirvesi” başlıklı telekonferans, Joe Biden'ın 2020 başkanlık seçimlerinde, demokrasi ve insan haklarının, yönetiminin dış politika öncelikleri arasında yer alacağına dair vaadini yerine getirme çabalarını teyit eder nitelikte.
Şarku'l Avsat, Başkan Biden’ın başkanlığında gerçekleşecek olan Demokrasi Zirvesi öncesinde, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Demokrasi ve İnsan Haklarından Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Uzra Zeya ile zirve ve Biden yönetiminin genel olarak dünyada, özelde ise Ortadoğu’da insan hakları gündemi hakkında soruları yanıtladığı bir röportaj gerçekleştirdi.
Dışişleri Bakanlığı'nın en üst düzey yetkililerinden olan Uzra Zeya, Başkan Biden'ın bu zirveyle ‘ABD dış politikasının merkezinde yer alan demokrasi ve insan hakları’ alanlarında ilerletme kaydetme vaadini yerine getirdiğini söyledi. ABD dış politikasının dünyanın tüm ülkelerinde izleneceğini ve elbette ‘Ortadoğu'nun bir istisna olmadığını’ vurgulayan Zeya, ‘dünyanın en acil sorunlarının’ üstesinden gelinmesinin yanı sıra demokrasilerin birlikte öğrenmek ve yan yana durmak için iş birliği yapmaları gerektiğini vurguladı.
Zirveyle ilgili üç ana temaya işaret eden Zeya bunları dünya genelinde otoriterlikle mücadele etmek, yolsuzlukla mücadeleyi daha da güçlendirmek ve hem yurtiçinde hem de yurt dışında insan haklarına saygıyı teşvik etmek olarak sıraladı. Zirvenin 100'den fazla ülkeden hükümet liderlerinin bir araya geleceği bir toplantı olacağını belirten Zeya, bunun aynı zamanda sivil toplum ve özel sektör için gerçekten küresel ve çoğulcu bir çaba olmasını umdukları adımlara katılmaları için çok önemli bir fırsat olduğunu söyledi.
Zeya, Irak, Suriye ve Lübnan gibi Arap ülkelerinde halkın yolsuzluk olayları ve sivillere yönelik baskıya karşı yaptıkları protestolarla ilgili soruyu şöyle yanıtladı:
“Ortadoğu'daki halk hareketleri ve protesto gösterileri, daha iyi bir gelecek talebiyle gerçekleşiyor. Protestocular yolsuzluğa, temel hakların baskı altına alınmasına ve hatta hakları olan fırsatların kendilerine sağlanmayışına karşı olduklarını ifade ediyorlar. ABD, ister Lübnan, Sudan, Irak ve Suriye, isterse diğer ülkeler olsun her durumda bölgenin güvenliğine ve istikrarına tamamen bağlı olmaya devam edecek. Libya, yıllarca süren çatışmaların ve sivillerin çektiği acıların ardından tarihi sayılacak bir seçimlerin arifesinde. Başkan Biden, demokrasi ve insan haklarına olan bağlılığımız çerçevesinde bu Demokrasi Zirvesi'ne ev sahipliği yapma sözü verdi. Bu yüzden ABD, kapsayıcı yönetimi ilerletmek için uluslararası çözümler geliştirmeye ve insanları hükümetleri çiğnemeden barışçıl protestolar düzenleme hakkını savunmaya devam edecektir.”
Irak'ta yaşananlara, başta Kovid-19 salgını olmak üzere birçok krizin ve petrol piyasalarındaki kaosun da eklendiğini belirten Zeya sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yaygın olarak görülen yolsuzluk olayları ve tabii ki DEAŞ’ın devam eden tehdidi durumu kötüleştiriyor. Ancak Irak'ta başarı için gerçek bir şansa sahip olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü seçimleri adil ve şeffaf bir şekilde düzenleyen devlet, dış tehditlere ve yolsuzluğa karşı koyar ve merkezi hükümetin isyancı silahlı grupları kontrol altına almasını sağlar.”
ABD’li yetkili, tüm bu meselelerin Irak'ın çıkarına olduğunu ve ABD'nin bu noktalarda onu desteklemeye devam ettiğini söyledi. Irak halkını desteklemeye devam ettiklerini vurguladı:
“ABD’nin stratejik diyalog süreci aracılığıyla, Irak hükümetinin planı çerçevesinde istikrarlı ve başarılı bir demokratik geleceğe ulaşmalarında Irak halkına yardım etmeyi gerçekten istiyoruz. Ancak demokrasinin bir varış noktası değil, bir yolculuk olduğunu da biliyoruz. Bu yolculuk genellikle aksiliklerle doludur.  Bu yolculukta Irak halkını desteklemeye devam etmek istiyoruz.”
ABD’li yetkili Sudan'daki çalkantılı durumla ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Sudan’da yaşananların birçok durumda demokratik geçişlerin kırılganlığını ve tehlikesini gözler önüne serdiğini söyledi. Bunun aynı zamanda Sudan halkının uluslararası toplumun kendilerini sürekli olarak desteklemesine ihtiyaç duymasının nedeni olduğunu belirten Zeya sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması çağrısına güçlü bir şekilde katkıda bulunduk. Olasılıkları gördük. Varılan anlaşmada ileriye doğru bir adım atıldı. Ancak Sudan halkının iradesine de gerçekten saygı göstermeliyiz. Protesto gösterilerinde çok sayıda eylemcinin öldürülmesinden sorumlu olanlara ve insan haklarını ihlal edenlere hesap verdirilmesi, tutuklanan tüm siyasi liderlerin ve siyasi mahkumların serbest bırakılması ve iktidarın demokratik geçişe öncülük edecek gerçek bir sivil hükümete devredilmesi konusunda ısrar ediyoruz.”
Zeya, dünya ülkelerinin ABD’nin insan hakları standartlarına uymadığı ve bazılarının bunlara karşı çıktığıyla ilgili bir soruya verdiği yanıtta, zirvenin ‘ABD gündeminin veya insan hakları ve demokrasi tanımının dayatılması amacıyla düzenlenmediğini, aksine insan haklarını geliştirmeye yönelik yaklaşımlarının Birleşmiş Milletler’e (BM) üye tüm ülkeler tarafından tanınan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne dayandığını’ söyledi.
Zeya, Demokrasi Zirvesi’ne ilişkin de şu açıklamada bulundu:
“Mükemmel bir demokrasinin olmadığının net bir şekilde anlaşılmasıyla, kapsayıcı bir yaklaşımı takip ediyoruz. Katkıda bulunmak, olumlu bir değişimi teşvik etmek ve paylaşılan deneyimlerden bir şeyler öğrenmek istiyoruz.”
ABD’nin yaklaşımının, ilerlemeleri ve taahhütleri daha adil ve barışçıl bir dünyayı teşvik edecek çeşitli bölgesel demokrasilere ulaşmak olduğunu belirten Zeya, “Bu nedenle zirvenin katılımcıları ve diğer hükümetlerle ilişkiler kurmaya devam edeceğiz” dedi. ABD’li yetkili, ABD yönetiminin dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Ortadoğu bölgesinde de yönetimlerin çok farklı biçimler aldığını fark ettiğinin de altını çizdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın en üst düzey yetkililerinden olan Zeya sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ortak bir gündemimiz var. İnsan haklarına daha fazla saygı duyulmasını sağlamayı ve hem yurtiçinde hem de yurt dışında yolsuzlukla mücadeleyi savunmak istiyoruz. Demokrasilerin hem içeriden hem de dışarıdan karşı karşıya olduğu aksaklıkları gidermek için hep birlikte çalışmayı arzuluyoruz. Zirvenin hedeflerini desteklemek için taahhütlerde bulunma konusunda gerçek bir istek gösteren tüm ülkeleri buna dahil etmek istiyoruz. Bu nedenle Irak ve İsrail'in katılımını kesinlikle memnuniyetle karşılıyor, zirvenin sonuçlarını bölge ve dünya ile paylaşmayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Başkan Biden ile ve önümüzdeki yıl bir zirve daha düzenlemeyi hedefliyoruz.”
Uzra Zeya konuşmasında özgür ve bağımsız basını destekleme, demokratik reformcuları koruma, dünya genelinde özgür ve adil seçimlerin yapılmasını teşvik etme, demokrasi için yeniliğin ve teknolojinin yanı sıra insanı olumlamaya ve güçlendirmeye yardımcı olan teknolojik gelişmeleri desteklemenin önemine dikkat çekti. İnsan haklarını, bir arada yaşamayı ve demokrasi ilkelerini vurgulama konularının ABD yönetiminin önceliklerinden biri olduğunu vurguladı.



Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
TT

Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot’un internet sitesi Ynet, dün yayımladığı haberinde Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in görevine başladıktan sonraki ilk resmi ziyaretini İsrail’e gerçekleştireceğini bildirdi.

Habere göre Merz, bugün (pazar) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelecek.

Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, X platformundaki paylaşımında Almanya’yı İsrail için ‘önemli bir ortak’ olarak niteledi. Saar, iki ülke ilişkilerinin sürekli geliştiğini belirterek Merz’in ziyaretinin bu ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayacağını ifade etti.

Saar ayrıca, Almanya’nın geçen hafta ilk kez kendi topraklarında İsrail’e ait Arrow balistik füze savunma sistemi bataryası konuşlandırdığını hatırlattı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in İsrail’e yaptığı ilk ziyarette, Berlin’in Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırılarına ve işgal altındaki Batı Şeria’daki şiddete yönelik son dönemdeki itirazlarına rağmen iki ülke arasındaki ‘özel’ ilişkiyi güçlendirmeyi hedeflediği bildirildi.

Merz, Ürdün’ün Akabe kentinde Kral 2. Abdullah ile yaptığı iki saatlik kısa görüşmenin ardından İsrail’e geçti. Şansölyenin bugün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesi planlanıyor.

Ziyaret, Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasından bu yana iki yılı aşkın süredir uluslararası alanda yalnızlık yaşayan Netanyahu açısından dikkate değer bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Savaşa ve yarattığı sonuçlara rağmen Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille cuma günü yaptığı açıklamada, ‘Almanya-İsrail ilişkilerinin sağlam, yakın ve güvene dayalı’ olduğunu vurguladı.

Almanya, İsrail’e güçlü destek veriyor ve bunu Nazi dönemindeki Yahudi soykırımı nedeniyle taşıdığı tarihi sorumlulukla açıklıyor. Merz’in bugün, Nazi Almanya’sı tarafından öldürülen Yahudi kurbanların anısını yaşatan Yad Vashem Anma Merkezi’ni ziyaret etmesi bekleniyor.

Bununla birlikte Berlin, Gazze Şeridi’ndeki insani durumun ağırlaşmasıyla birlikte son aylarda İsrail’e yönelik söylemini sertleştirdi.

Geçtiğimiz ağustos ayında Merz, İsrail’in kuşatma altındaki ve büyük ölçüde yıkıma uğramış Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına tepki olarak, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatına kısmi kısıtlama getirme kararı almış ve bu adım ülkede siyasi tartışmaya yol açmıştı.

‘Söylem farklılığı’

Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille, iki ülke arasındaki ‘söylem farklılığına’ dikkat çekti.

Şansölye ile İsrail Başbakanı’nın bugün Gazze Şeridi’nde yaklaşık iki ay önce yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasına geçiş için yürütülen çabaları ele alması bekleniyor.

Bu anlaşma, İsrail ile Hamas’ın neredeyse her gün karşılıklı ihlal suçlamaları yöneltmesi nedeniyle hâlâ kırılgan. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını öngören planının tam olarak uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin soru işaretlerini artırıyor.

Hille cuma günü, ‘yerleşimci şiddetinde büyük artış’ yaşandığını belirterek, bu durumu tekrardan kınadı ve İsrail hükümetine ‘yerleşim inşasını durdurma’ çağrısını yineledi.

Geçtiğimiz ağustos ayında açıklanan silah ihracatı kısıtlaması, Netanyahu hükümetinden sert tepki çekmişti. İsrail yönetimi, geleneksel müttefiki Almanya’yı bu adımla ‘Hamas terörünü ödüllendirmekle’ suçlamıştı.

Şansölye Merz’in, kararını İsrail Başbakanı’na telefonla bildirmesi sırasında ‘tartışmanın alevlendiği’ bildirildi.

Ancak Alman solunun radikal kanadındaki Die Linke partisine bağlı Rosa Luxemburg Vakfı’nın Tel Aviv Ofisi Direktörü Gil Shohat, AFP’ye yaptığı değerlendirmede, bunun iki lider arasındaki ‘söylemsel bir ayrışmadan’ öteye gitmediğini söyledi.

Öte yandan Alman ordusunun çarşamba günü İsrail dışında ilk kez konuşlandırılan Arrow füze savunma sisteminin ilk bölümünü faaliyete geçirmesi, Almanya’nın uzun vadeli güvenliği açısından İsrail’e duyduğu bağımlılığın boyutunu ortaya koydu.

Berlin ayrıca son dönemde, insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunmasını güçlendirmesi konusunda İsrail’den aldığı desteğe dikkat çekti.

Yüksek beklentiler

Almanya’nın Eurovision Şarkı Yarışması’na İsrail’in katılımına onay vermesi, perşembe günü alınan kararla ülkede geniş destek görürken, bazı diğer ülkelerde boykot çağrılarını tetikledi.

Gil Shohat, Almanya Şansölyesi’nin Gazze’de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlediği şüphesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan Binyamin Netanyahu’yu ziyaret etmesini, ‘normalleşmemesi gereken bir durumda olumsuz bir normalleşme işareti’ olarak değerlendirdi.

Friedrich Merz, şubat ayı sonunda parlamentoyu kazandıktan hemen sonra yaptığı açıklamada, UCM’nin hakkındaki yakalama kararına rağmen Netanyahu’nun Almanya’yı ziyaret edebileceğini söylemişti.

Ancak Şansölyelik makamı daha sonra bu meselenin ‘şu anda gündemde olmadığını’ bildirdi.

Konrad Adenauer Vakfı’nın Kudüs Ofisi Direktörü Michael Rimmel ise AFP’ye yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun Berlin’den ‘sürekli bir destek işareti’ beklediğini ve kendisinin şu anda ‘yüksek beklentilere’ sahip olduğunu söyledi.

Öte yandan Rimmel’e göre Berlin’in son aylarda yaptığı çağrılar, Donald Trump’ın ‘daha güçlü etkisi’ karşısında sınırlı kalıyor. Rimmel, Trump’ın Gazze’de ateşkes sağlanması için İsrail’i baskı altına alabilen ‘tek aktör’ olduğunu belirtti.


ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
TT

ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, dün akşamı yaptığı açıklamada, ABD'nin nükleer silahlar ve bunların fırlatma sistemleri üzerinde "tıpkı herkes gibi" testler yapacağını duyurdu; bu açıklama açıkça Rusya'ya atıfta bulunuyordu.

Kaliforniya'daki bir savunma forumunda konuşan Hegseth, ABD'nin Tayvan ile ilgili mevcut durumu değiştirmeye çalışmadığını da belirtti.

Bakanlığının, Başkan Donald Trump'ın Pasifik bölgesinde güçlü bir konumdan müzakere edebilmesini sağlamak için çalışacağını belirten Hegseth, ABD yönetiminin Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiklerinin savunma bütçelerini artırmaları konusunda iyimser olduğunu kaydetti.

ABD Savunma Bakanı, İsrail, Güney Kore, Polonya ve Almanya'yı "ideal müttefikler" arasında sayarken, kolektif savunma konusunda harekete geçmeyen müttefiklerin vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağını vurguladı.


İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
TT

İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, ABD Başkanı Donald Trump'ın Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yolsuzluk davasında affedilmesi gerektiği yönündeki görüşüne saygı duyduğunu söyledi, ancak "İsrail egemen bir devlettir" diyerek ülkenin hukuk sistemine saygı duyduğunu vurguladı.

Herzog, Politico haber sitesine verdiği demeçte, "Herkes, önleyici bir affın davanın esasına göre değerlendirilmesi gerektiğini anlıyor" dedi.

Şarku'l Avsat'ın The Times of Israel'den aktardığına göre şöyle devam etti: "İncelenmesi gereken birçok konu var. Bir yandan kanun önünde tam eşitlik, diğer yandan her bir davanın kendine özgü koşulları."

Trump'ın Netanyahu için tekrar tekrar yaptığı af çağrılarına atıfta bulunarak, "Başkan Trump'ın dostluğuna ve görüşüne saygı duyuyorum" ifadesini kullandı.

Sözlerini şöyle tamamladı: "Çünkü Gazze'deki rehinelerimizi geri getirmesini istediğimiz ve bu rehineleri geri getirmek ve BM Güvenlik Konseyi kararını geçirmek için cesurca muazzam bir adım atan aynı Başkan Trump'tır. Ancak İsrail elbette egemen bir devlettir ve İsrail hukuk sistemine ve gerekliliklerine tam saygı duyuyoruz."

Trump, ekim ayında İsrail'e yaptığı ziyarette, Kudüs'teki parlamentoda yaptığı konuşmada Herzog'u başbakanı affetmeye çağırdı. Netanyahu, 2019'dan beri iş adamlarından yaklaşık 700 bin şekel (211.832 dolar) değerinde hediye aldığı iddiaları da dahil olmak üzere, üç davayla karşı karşıya. İsrail cumhurbaşkanının büyük ölçüde törensel bir rol üstlenmesine rağmen, Herzog istisnai durumlarda cezai suçlardan hüküm giymiş kişileri affetme yetkisine sahip.

2020'de başlayan Netanyahu'nun davası hâlâ devam ediyor ve tüm suçlamalardan masum olduğunu savunuyor. Başbakan davayı, sol tarafından demokratik olarak seçilmiş bir sağcı lideri devirmek için düzenlenen siyasi amaçlı cadı avı olarak nitelendirdi.

Netanyahu geçtiğimiz ayın sonunda, yıllardır süren yolsuzluk davasında Herzog'dan resmen af ​​talep etti ve cezai sürecin İsrail'i yönetme yeteneğini engellediğini ve af talebinin, ulusal çıkarlara hizmet edeceğini savundu.

Ülkenin kuruluşundan bu yana İsrail'de en uzun süre başbakanlık yapan Netanyahu, uzun süredir rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamalarını reddediyor.