Suudi Arabistan-Kuveyt görüşmelerinde, işbirliği fırsatlarına ve bölgedeki gelişmelere odaklanıldı

Şeyh Navaf el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, KİK ülkeleri arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirme çabalarını takdir ederek, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a ülkenin en yüksek nişanı olan ‘Mübarek el-Kebir’i takdim etti.

Kuveyt Emiri, 10 Aralık’ta Yemame Sarayı’nda Kuveyt Veliaht Prensi’nin de katılımıyla Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ni kabul etti (SPA)
Kuveyt Emiri, 10 Aralık’ta Yemame Sarayı’nda Kuveyt Veliaht Prensi’nin de katılımıyla Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ni kabul etti (SPA)
TT

Suudi Arabistan-Kuveyt görüşmelerinde, işbirliği fırsatlarına ve bölgedeki gelişmelere odaklanıldı

Kuveyt Emiri, 10 Aralık’ta Yemame Sarayı’nda Kuveyt Veliaht Prensi’nin de katılımıyla Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ni kabul etti (SPA)
Kuveyt Emiri, 10 Aralık’ta Yemame Sarayı’nda Kuveyt Veliaht Prensi’nin de katılımıyla Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ni kabul etti (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, geçtiğimiz Salı günü Körfez turuna başlarken, bu turu Umman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar ve Bahreyn’in ardından 10 Aralık’ta Kuveyt ile tamamladı. Bu ayın ortasında Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde düzenlenecek olan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin liderlerinin 43. zirvesinden önce gerçekleştirdiği turla Veliaht Prens, KİK ülkeleri arasında işbirliğini ve entegrasyonu geliştirmeyi amaçladı.
10 Aralık’ta Kuveyt Emiri Şeyh Navaf el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a Kuveyt’in en yüksek nişanı olan ve sadece devlet ziyaretlerinde verilen şeref madalyası ‘Mübarek el-Kebir’i takdim etti. Ayrıca Veliaht Prens’e, iki ülke ve halklar arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirme ve KİK ülkeleri arasındaki bağları güçlendirme çabalarından dolayı teşekkürlerini iletti.
Şeyh Navaf el-Ahmed es-Sabah, 10 Aralık’ta Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı Yemame Sarayı’nda Kuveyt Veliaht Prensi Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah’ın da katılımıyla kabul ederken, görüşme sırasında ‘iki ülke ve halklar arasındaki tarihi kardeşlik ilişkilerini, çeşitli alanlarda ikili işbirliği fırsatlarını ve bölgedeki son gelişmeleri’ ele aldı.
Görüşme başlarken Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Şeyh Navaf el-Ahmed’e Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz’in selamlarını iletirken, Kuveyt Emiri de Suudi Arabistan Kralı’na selamlarını iletti.
10 Aralık’ta Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Şeyh Meşal el-Ahmed, başkent Kuveyt’teki Bayan Sarayı’nda iki ülke arasındaki ilişkileri ve çeşitli alanlarda bu ilişkileri gelişme fırsatlarını ele alan resmi bir görüşme gerçekleştirdi. Ayrıca bölgesel ve uluslararası arenadaki tüm meseleler ve bu konuda yapılan çalışmalar hakkında görüş alışverişinde bulundular.
Şeyh Navaf el-Ahmed, görüşmenin başlangıcında ülkesinin konuğu olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ni karşılarken, Muhammed bin Selman ise sıcak karşılama ve cömert misafirperverliği için kendisine teşekkür etti. Görüşmede, Veliaht Prens’e eşlik eden resmi heyet de yer aldı.
Kuveyt Veliaht Prensi Şeyh Meşal el-Ahmed, Kuveyt Havalimanı’na gelişinde, Suudi Arabistan Veliaht Prensi bin Selman’ı karşıladı. Bir günlük ziyaret için Manama’dan Kuveyt Havalimanı’na gelen Muhammed bin Selman için resmi tören düzenlendi. Veliaht Prens, daha sonra ise Riyad’a hareket etti.
Kuveyt’ten ayrılan Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Kuveyt Emiri Şeyh Navaf el-Ahmed’e tanık olduğu sıcak karşılama ve cömert konukseverlik için teşekkür ve takdirlerini ilettiği bir telgraf gönderdi. Bu ziyaretin, Suudi Arabistan Kralı ve Kuveyt Emiri liderliğinde iki ülke arasındaki tarihi ve seçkin ilişkilerin derinliğine dikkati çeken Veliaht Prens, “Ziyaret, iki ülke ve iki kardeş halk çıkarlarını gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır” dedi. Mesajda ayrıca, “Yüce Allah’tan size sağlık ve mutluluk, kardeş Kuveyt halkına güvenlik, istikrar ve refah vermesini diliyorum” ifadeleri kullanıldı.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Kuveyt Veliaht Prensi Şeyh Meşal el-Ahmed’e de benzer bir teşekkür ve takdir mesajı gönderdi. Mesajda, “Yaptığımız ortak görüşmeler, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ve Şeyh Navaf el-Ahmed el-Cabir es-Sabah liderliğindeki iki kardeş halkın yararına, iki kardeş ülke arasındaki kardeşlik bağlarının gücünü ve her alanda işbirliğini derinleştirme ve ilişkileri güçlendirme arzusunu teyit etmektedir” ifadelerine yer verilirken, Kuveyt Veliaht Prensi’ne sağlık ve mutluluk, ayrıca Kuveyt ve halkı için ilerleme ve refah temennisinde bulunuldu.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin ziyareti, Mayıs 2015’teki ilk resmi ziyaretinden ve 30 Eylül 2018’deki ikinci ziyaretinden sonra üçüncü Kuveyt ziyareti oldu. 2018 yılında Kuveyt ve Suudi Arabistan, iki ülke arasındaki mevcut ve büyüyen işbirliğinde yeni bir başlangıç ​​olarak kabul edilen Kuveyt- Suudi Koordinasyon Konseyi’nin kurulması için anlaşma imzalamıştı.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Körfez turunda KİK ülkeleri arasındaki işbirliğini ve ilişkileri güçlendirmeye, bölgesel ve uluslararası konulara yönelik duruşları koordine etmeye çalıştı. Tur ayrıca, ‘KİK devletlerinin dayanışmasının, konsey halkları arasındaki bağların derinliğinin, entegre ekonomik sistemin güçlendirilmesinin ve mevcut kaynakların optimum kullanımı için yenilikçi çözümler bulunmasının’ önemi konusundaki Suudi tavrını da ortaya koydu.

Bahreyn ziyareti
10 Aralık’ta erken saatlerden Bahreyn Krallığı’na resmi bir ziyarette bulunan Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Sakhir Havalimanı’nda Bahreyn Kralı Hamad bin İsa Al Halife ve Başbakan ve Savunma Kuvvetleri Komutanı Veliaht Prens Selman bin Hamad Al Halife tarafından uğurlandı.
Manama’dan ayrılmasının ardından Muhammed bin Selman, Kral Hamad bin İsa Al Halife ve Veliaht Prens Selman bin Hamad Al Halife’ye ortaya koydukları sıcak karşılama ve misafirperverlik için teşekkür ve takdirlerini iletti.
Bahreyn Kralı’na gönderilen bir telgrafta ise Veliaht Prens, “Ziyaret, Kral Selman bin Abdulaziz ve siz majestelerinin önderliğinde, iki ülke ve iki kardeş halkın çıkarlarını gerçekleştirmek ve bölgedeki güvenlik ve istikrarı artırmak amacıyla, iki kardeş ülke ve halkı birbirine bağlayan seçkin kardeşlik ilişkileri çerçevesinde gerçekleşti” ifadelerine yer verdi. Mesajda ayrıca, “Yüce Allah’tan size sağlık ve mutluluk, kardeş Bahreyn halkına güvenlik, istikrar ve refah vermesini diliyorum” denildi.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Bahreyn Veliaht Prensi’ne gönderdiği telgrafta ise “Yaptığımız ortak görüşmeler, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ve Kral Hamad bin İsa Al Halife liderliğindeki iki kardeş halkın yararına, iki kardeş ülke arasındaki kardeşlik bağlarının gücünü ve her alanda işbirliğini derinleştirme ve ilişkileri güçlendirme arzusunu teyit etmektedir” derken, Bahreyn Veliaht Prensi’ne sağlık ve mutluluk temennisinde bulundu.

Kral Hamad bin İsa, 10 Aralık’ta Bahreyn’den ayrılırken Prens Muhammed bin Salman’a uğurladı (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Prens Muhammed bin Selman ve Bahreyn Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Selman bin Hamad Al Halife, daha önce Sakhir Sarayı’ndaki Suudi Arabistan- Bahreyn Koordinasyon Konseyi’nin ikinci toplantısına başkanlık etmişti.
Görüşmenin başında Veliaht Prens Selman bin Hamad, ülkesinin konuğu Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve beraberindeki heyeti ikinci ülkeleri Bahreyn’de ağırlayarak, iki kardeş ülke ve halkın arasındaki kardeşlik ilişkilerinin derinliğini dile getirdi. Bahreyn Veliaht Prensi, ülkesinin ortak çıkarları geliştirecek şekilde daha geniş ufuklara yönelik ikili işbirliğini geliştirme konusundaki arzusunu dile getirdi. Aynı şekilde Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Bahreyn’i ziyaret etmekten duyduğu mutluluğu ifade ederken, Suudi Arabistan- Bahreyn Koordinasyon Konseyi ve alt komitelerinin, iki ülke arasındaki ilişkileri daha da ileriye götürmek, mevcut yeteneklerden yararlanmak ve bunlara uygun bir şekilde yatırım yapmak için etkili bir araç olduğuna vurgu yaptı.
Taraflar ayrıca, alt komitelerin iki ülke liderlerinin ve halklarının arzularını gerçekleştirmek için gösterdikleri çabaları ele aldı. İki taraf, bu toplantılarda ulaşılan olumlu sonuçlardan ve çeşitli alanlarda mevcut işbirliğinin güçlendirilmesiyle sonuçlanan girişimlerden duydukları memnuniyeti dile getirerek, iki ülke arasındaki ikili koordinasyonun desteklenmesi ve geliştirilmesinin sürdürülmesinin gerekli olduğunu vurguladı.
Taraflar, ortak çıkarları ilgilendiren bölgesel ve uluslararası konularda işbirliğini ve istişareyi güçlendirmeye, iki ülkenin, halklarının ve güvenlik, istikrar ve refaha sahip bölge halklarının yararına ikili ve uluslararası düzeylerdeki siyasi eylemleri daha geniş ufuklara taşımaya devam ettiklerini belirtti. Bu bağlamda iki ülkenin dışişleri bakanları arasında planlanan siyasi istişarelere odaklı, iki krallıktaki gençler arasındaki radikal ideolojiye karşı mücadele çalışmalarını koordine amaçlı bir dizi girişim üzerinde anlaşmaya varıldı.
İki taraf, güvenlik ve askeri alanlarda ortak çalışmayı güçlendirmeye devam etmenin önemli olduğunu vurguladı. Bu çerçevede iki taraf, ‘güvenlik ve askeri işbirliği alanında istişare, siber güvenlik alanında işbirliğinin güçlendirilmesi, sınır ötesi mal ve kamyon geçiş prosedürlerinin kolaylaştırılması, yolcuların hava ve kara limanlarından geçişine ilişkin prosedürlerin kolaylaştırılması ve iki ülkenin içişleri bakanlıkları arasında çeşitli alanlarda elektronik bağlantı’ konularında işbirliği ve koordinasyonu artıracak bir dizi girişimde bulundu.
İki taraf, ortak çıkarlara hizmet edecek ekonomik ilişkileri güçlendirmenin ve geliştirmenin, aralarındaki ekonomik işbirliğini artırmanın önemine dikkati çekerken, karbon ekonomi yaklaşımının ve ‘Yeşil Ortadoğu Girişimi’nin uygulanması yoluyla, uluslararası iklim politikaları konusunda işbirliğini geliştirme ve kaynaklardan ziyade emisyonlara odaklanmaya çalışma konusunda anlaştılar. ‘Karbonun çıkarılması kullanılması ve depolanması için bölgesel bir kompleks kurulmasının yanı sıra, hidrojen alanında işbirliği, nakliyesi ve depolanması ile ilgili teknolojiler geliştirmek, alanında en iyi uygulamaları ortaya koymak için uzmanlık ve deneyim alışverişinde bulunmak, hidrojen projeleri ve enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve hidrokarbon kaynakları için temiz teknolojiler alanlarında işbirliğini artırmak, bu alanlarla ilgili projelerin geliştirilmesi ve elektrik enerjisi için ticaret alışverişinin teşvik edilmesi, elektrik ara bağlantısından faydalanmak, enerji sektörü projelerinde deneyim alışverişinde bulunmak, inovasyonu teşvik etmek için işbirliği yapmak, yapay zeka gibi gelişen teknolojileri enerji sektöründe uygulamak ve bunun için ortam geliştirmek’ üzere de anlaşma sağladı.
İki taraf ayrıca koordinasyon ve medya işbirliğinin, turizm, gençlik ve sosyal kalkınma alanlarında işbirliğinin artırılmasının yanı sıra eğitim, spor, kültür, sağlık ve eğlence alanlarında işbirliği de dahil olmak üzere bir dizi girişimi harekete geçirmeyi kabul etti. İki taraf, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve her iki ülkede bunları geliştirmenin yolları konusunda işbirliği ve deneyim alışverişinde bulunma, telekomünikasyon, bilgi teknolojisi, çevre ve altyapı sektörleriyle ilgili bir dizi girişim başlatma konularında da anlaştı.
Konseyin ikinci toplantısının çalışmalarının sonunda iki ülkeyi sağlam tarihsel temellere dayalı olarak birleştiren güçlü bağları dile getiren taraflar, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmek ve derinleştirmek amacıyla ortak vizyonlar önermek için yapılacak konsey toplantılarına olan arzularını ifade ettiler.

Prens Faysal’dan KİK turu açıklaması
Öte yandan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın KİK ülkeleri gezisinin Körfez’in gelişimi çabalarını iyileştirmeyi amaçladığını belirtti.
Prens Faysal bin Ferhan, 10 Aralık’ta Twitter hesabı aracılığıyla yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin KİK ülkelerine yönelik turun, ‘tek bir Körfez ve ortak bir kader kavramını’ dile getirdiğini söylerken, zamanlamasının ise Körfez eyleminin gidişatını güçlendirmek ve onu daha geniş ufuklara doğru ilerletmek üzere geliştiğini vurguladı.
Bakan, “Krallık, ülkelerimiz ve halklarımız adına güvenlik, istikrar ve refahın arttırılmasını sağlamak için bölgedeki kardeş ülkelerle birlikte çalışıyor” dedi.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, Veliaht Prens’in dünkü Kuveyt ziyaretinin ise Kuveyt’e ve kardeş halkına olan sevgisini tarihsel bir temelde ifade etmek üzere gerçekleştiğini vurguladı.



Suudi danışmanlık firmaları Türkiye'deki ZUCHEX 2025 Fuarı’na katıldı

Suudi danışmanlık firmaları Türkiye'deki ZUCHEX 2025 Fuarı’na katıldı
TT

Suudi danışmanlık firmaları Türkiye'deki ZUCHEX 2025 Fuarı’na katıldı

Suudi danışmanlık firmaları Türkiye'deki ZUCHEX 2025 Fuarı’na katıldı

Suudi Arabistan merkezli MİQYAS şirketi, şu anda devam eden ZUCHEX 2025 Fuarı’na katılan bir dizi Türk şirketi ve fabrikasının standını ziyaret etti.

MİQYAS CEO'su Adil el-Gamdi fuara katıldı ve ev aletleri ile gazlı ocaklar alanında faaliyet gösteren bir dizi Türk üreticiyle görüştü. Yetkililer, önümüzdeki dönemde ürünlerinin Suudi Arabistan'a girişini kolaylaştırmanın yolları hakkında görüş alışverişinde bulundular.

bhnjk

MİQYAS’ın, dünyanın çeşitli ülkelerinden Suudi Arabistan ve Körfez'e ihracat yapan firmalara, ürünlerini Suudi Arabistan ve Körfez spesifikasyonlarına, standartlarına ve gereksinimlerine uygun hale getirme konusunda danışmanlık yapan ilk şirket olduğunu da belirtmek gerekir. MİQYAS, gerekli sertifikaları ve şartları elde etmeleri için Türk ihracatçıları destekleyip nitelik kazandırdıktan sonra, Suudi Arabistan'a yapılan Türk ihracatının artmasına da katkıda bulunuyor.

sa

 


İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda
TT

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

Akil Abbas

İki gün süren heyecan dolu bekleyiş, adeta açık bir drama gibiydi. Katar’ın ABD ile ilişkileri, İsrail savaş uçaklarının Doha'da Hamas'ın üst düzey liderlerini bombalaması ve bu liderlerin ABD’nin heyetiyle yapmaları gereken toplantı öncesinde ciddi bir sınavdan geçti.

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al-Sani'nin öfkeli açıklamasında Katar’ın yaşadığı şok son derece açık ve anlaşılırdı. Katarlı yetkili, İsrail'in eylemini ‘Katar vatandaşlarının ve sakinlerinin güvenliği ve emniyeti için ciddi bir tehdit’ olarak nitelendirerek kınadı. Katar'ın ‘bu saldırının sorumlularının hesap vermesi için tüm yasal ve diplomatik önlemleri almaya’ hazır olduğunu belirtti. Beş Filistinlinin yanı sıra Katarlı bir güvenlik görevlisinin ölümüne yol açan İsrail saldırısına karşı bu öfkeli tonla yapılan açıklamanın dozu daha da arttı ve Başbakan ikinci açıklamasında İsrail’in saldırısını ‘devlet terörizmi’ olarak tanımladı. Katar Başbakanı “İhanete uğradık” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD, bölgedeki iki önemli müttefiki arasında birdenbire sıkışıp kalarak, ‘hasar tespiti’ aşamasına girdi. Bu müttefiklerden biri, diğerini açıkça ve haksız bir şekilde saldırdı. Diğer müttefik ise ABD’nin kanlı bir savaşı sona erdirecek siyasi bir atılım gerçekleştirmesine yardımcı oluyordu ve ABD bunu gerçekleştirebilseydi, diplomatik bir zafer olarak sunabilirdi.

hty
Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Katar'a yaptığı son ziyaret sırasında (AFP)

ABD, hasar tespiti çerçevesinde Beyaz Saray sözcüsü Caroline Levitt’in ağzından saldırıyı askeri kaynaklarından öğrendiğini ve Katarlı yetkilileri uyardığını açıkladı. Katarlı yetkililer böyle bir uyarının yapıldığını doğruladılar, ancak uyarı yapıldığında İsrail bombaları başkent Doha’ya düşmeye başlamış ve artık iş işten geçmişti. İsrail ise, ABD'ye saldırı planını önceden bildirdiğini açıkladı. İsrail'in ABD ile istişare etmeden tek taraflı bir eylemde bulunduğu ve sadece geç bilgi verdiği, geçtiğimiz ekim ayında Lübnan’da Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürüldüğü hava saldırısında sergilediği davranışı tekrarladığı izlenimini veriyor. Ayrıca Hamas’ın hedef alınan liderleri Halid Meşal, Halil el-Hayye, Zahir Cebbarin ve Muhammed Derviş’in durumuna ilişkin hala bir teyit yok.

Şimdiye kadar, gerçekler açısından sadece askeri operasyonun amacına ulaşamadığı kesin. Ancak, bu önemli olayın ayrıntıları ve sırları ötesinde, önümüzdeki dönemde daha fazlası ortaya çıkacak olsa da gerçekler çerçevesinde önemli olan bunun nedenleri ve sonuçlarıdır.

İsrail: Yarı başarı, yarı başarısızlık

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in Doha saldırısını başlatmasının ardındaki nedenlerin çoğu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun siyasi ihtiyaçlarıyla bağlantılı olsa da Netanyahu, bu ihtiyaçların kişisel niteliğini gizlemek için bunları daha geniş bir stratejik çerçeveye yerleştiriyor. Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında ‘düşmanları’ ortadan kaldırmak için küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi temelinde, zaman sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor. ABD’nin önceliği görevi başarıyla tamamlamak olduğundan görevin ne zaman tamamlanacağına dair herhangi bir takvime bağlı değil. Dolayısıyla Netanyahu, konuşmalarında sık sık İsrail'in 7 Ekim'den sonraki görevini, ABD’nin 11 Eylül'den sonraki göreviyle kıyaslıyor.

Bu da Hamas ile savaşı sona erdirecek ‘yeterli bir anlaşmanın’ anlamsız olduğu anlamına gelir. Çünkü böyle bir anlaşma, öldürülen Filistinli sivillerin bedeli ne olursa olsun, Netanyahu hükümetinin Hamas'ın yenilgisini ilan ederek zaferini ilan etmesini engeller. Ancak Netanyahu, İsrail'in en güçlü müttefiki olan ABD'nin bu tür bir anlaşma için yoğun baskı yapması altındaydı. Bu amaçla, Hamas ile doğrudan müzakereler başlattı. Bu hamle, ABD'nin terörist örgüt olarak sınıflandırdığı ve yüz yüze oturup müzakere etmemesi gereken Hamas'ı ödüllendirdiğine inanan İsraillileri öfkelendirdi.

Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi için süre sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor.   

İsrail'in saldırısının hedefi olan Hamas heyetindeki isimlerin üst düzey olması, Hamas'ın ABD'yi tatmin edecek bir anlaşmaya varma konusundaki ciddiyetini gösteriyordu. Ancak İsrail bu anlaşmayı engellemeye çalıştı. Bu yüzden saldırının zamanlaması hassas ve belirleyiciydi. Çünkü saldırı Hamas heyetinin ABD heyetiyle görüşmesinden önce gerçekleşti. İsrail'in Katar’a saldırısı, geçtiğimiz haziran ayında İran'ı bombalamasına benzer bir durumdu. O saldırı, ABD ve İran heyetleri arasında İran'ın nükleer programı konusundaki anlaşmazlığı çözüme kavuşturacak bir anlaşma sağlanacağına dair geniş çaplı beklentilerin olduğu, ‘nihai’ görüşmeye iki gün kala gerçekleşmişti.

Doha ve Tahran'daki iki bombalı saldırı, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in koşullarını kabul eden bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar cepheleri diri tutmayı amaçlıyor. Hizbullah ile savaşı sona erdirme senaryosunda da böyle oldu.

Özetle Netanyahu'nun İsrail'i 7 Ekim'den sonrası siyasi çözümler değil, askeri zaferler peşinde. Bu durum, Netanyahu'nun İsrail'inin Ortadoğu'yu değiştireceğine dair defalarca kez dile getirdiği taahhüdüyle de tutarlı. Bunu ilk kez 7 Ekim saldırısından iki gün sonra İsraillilere hitaben yaptığı konuşmada ifade eden Netanyahu, “Hamas'ın yaşayacağı şeyler korkunç ve zor olacak... Sizden sabırlı olmanızı istiyorum. Ortadoğu'yu değiştireceğiz” ifadelerini kullandı. Daha sonra, aylarca süren açıklamalarında, bu değişimin Gazze dahil olmak üzere yedi farklı cephede zaferi de içereceğini ekledi.

Doha ve Tahran'daki saldır, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in şartlarına boyun eğen bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar çatışmaları sürdürmeyi amaçlıyor.

Taktiksel düzeyde, bu saldırı, Doha'daki Hamas liderlerinin ortadan kaldırılmasının sadece katı çizgideki liderleri ortadan kaldırmakla kalmayıp, Hamas'ı bekasını tehdit edecek kritik ve son derece tehlikeli bir duruma sokacağı yönündeki İsrail’in bazı istihbarat değerlendirmeleriyle de uyumlu. Bunun nedeni, saldırının başarılı olması durumunda Hamas'ın, şu anda Gazze Şeridi'ndeki tüm kurumlarını kontrol eden ve Hamas'ın gücünü yeniden inşa etme ve İsrail'in suikast girişimlerinden kaçma konusunda yetenekli olduğunu kanıtlamış tek bir saha komutanının, İzzettin el-Haddad'ın liderliği altında kalacağı anlamına gelecekti.

İsrail'in değerlendirmelerine göre Haddad, birçok Hamas liderinin aksine sivil kayıpları önlemek ve yeniden inşa ettiği örgütün geri kalanını korumak amacıyla savaşı sona erdirmek için taviz vermeye istekli ve esnek bir tutum sergiliyor. İsrail, Haddad liderliğindeki Hamas ile vardığı anlaşmayı, Doha'daki farklı taraflar arasında eşitlik ve karşılıklı tavizler izlenimi yaratacak bir siyasi anlaşmaya alternatif olarak, askeri gücüyle dayattığı bir teslimiyet belgesi olarak sunabilir. Bu ‘teslimiyet belgesini’ elde edemese bile, İsrail, Doha saldırısı başarılı olursa, özellikle de Haddad’a suikast girişiminde başarılı olma olasılığı varsa, müzakere edecek kimse olmadığı gerekçesiyle Gazze’deki savaşı sürdürebilir. Aynı tahminlere göre bu durumda Hamas başsız ve merkezi liderlikten yoksun kalacak. Buna rağmen, Haddad ve diğer Hamas liderleri olsun ya da olmasın, İsrail bu zamanı, Hamas'ın en önemli kalesi olarak kabul edilen Gazze Şeridi'nin merkezi ve yönetim şehri olan Gazze kentinde daha fazla toprak işgal ederek askeri operasyonlarını tırmandırmak için kullanıyor. İsrail şu an Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 75'ini işgal ediyor.

ABD ve iki müttefik arasındaki zorlu denge

Doha saldırısı, bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri başka bir önemli müttefikinin başkentini vurması nedeniyle ABD'yi büyük bir utanca uğrattı. Tam olarak ne olduğu kesin olarak doğrulanmamış olsa da ABD yönetimi İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, ‘zararı sınırlamak’ ve iki kötülükten daha azını kabul etmek amacıyla, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.

frgty
İsrail'in Katar'ın başkenti Doha’da Hamas liderlerine düzenlediği saldırı sonucunda hasar gören bir bina, 9 Eylül 2025 (Reuters)

Haklı öfkesini yasal ve siyasi bağlamlara yönlendirerek ve bölgesel ve uluslararası dayanışma oluşturarak saldırıya hızlı ve etkili bir yanıt geliştiren Katar ile dayanışma arasında bir denge kurmaya çalıştı. Bu tepkinin bazı sonuçları, ABD’nin İsrail’i doğrudan kınaması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) İsrail'in saldırganlığını resmi olarak kınamasına ABD’nin destek vermesi şeklinde oldu. Bu da ABD’nin uluslararası forumlarda İsrail'i geleneksel olarak savunmasından nadiren vazgeçtiği bir durum olarak değerlendirildi. Ayrıca, İsrail’in kontrolü dışında, savaş sonrası Gazze için üzerinde anlaşmaya varılmış bir senaryo oluşturmak için artan bölgesel ve uluslararası baskıyı da güçlendirdi. Fakat bu tepkinin belki de en önemli sonucu, Katar'ın, ABD’nin İsrail tarafından Katar'a karşı benzer bir tutumu askeri olarak önleyeceğine dair garantiler vermesini sağlama çabalarıydı. Katar Emiri Temim bin Hamed Al Sani’nin ABD’ye yapacağı ziyarette bu garantileri ele alacağına dair beklentiler söz konusu. Burada Katar'ın ekonomik ağırlığı ve ABD ile yaptığı cömert ticaret anlaşmaları, Amerikan tarihinde daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde düşünen ve davranan ABD yönetimine baskı yapmada büyük bir rol oynuyor.

ABD yönetimi, İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.

Öte yandan İsrail başarısız operasyonunun sonucunda diplomatik ve siyasi açıdan kayıplar yaşasa da, Netanyahu başbakan olarak siyasi hayatının uzamasını, kırılgan koalisyonunu sürdürmesini ve yolsuzluk suçlamalarıyla hapis cezası alma ihtimalini önlemesini sağlayacak bir kazanım elde etti. Netanyahu, Doha’daki barış sürecini ve bunun yanında Gazze’deki savaşın hızlı veya yakın bir zamanda sona ermesi ya da ABD ile Hamas arasında doğrudan iletişim kurulması olasılığını, geçici de olsa, etkili bir şekilde bozdu.

Örneğin, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun açıklamalarının açıklığı dikkati çekti. Rubio, bu hafta İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında “Geleceğin ne getireceği hakkında konuşacağız ve onların (yani İsraillilerin) gelecek planlarını çok daha net bir şekilde anlayacağım” dedi. Rubio aynı ziyaret sırasında ABD'nin İsrail'in saldırısından memnun olmadığını belirtmiş olsa da ABD’nin Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'nin savaş sonrası Hamas'sız bir yönetime sahip olması için gerekli düzenlemeler de dahil olmak üzere savaşın sona erdirilmesi olan iki temel talebini içerdikleri sürece İsrail'in alternatiflerine açık görünüyor. Büyük olasılıkla, İsrail'in Rubio'ya ‘teklifi’, Hamas'ı savaşın sona ermesi anlaşmasının resmi bir tarafı haline getirecek herhangi bir ortaklık olmaksızın, tek taraflı olarak savaşın sona erdirilmesi olacaktır. Bu da İsrail ordusunun Gazze'yi tamamen işgal edene, Hamas ortadan kaldırılana ve rehineler kurtarılana kadar ilerlemeye devam edeceği anlamına geliyor. Bu galip ve mağlup senaryosu, Netanyahu’nun iktidarda kalmak için ihtiyaç duyduğu İsrail aşırı sağcı kanadının ruh haliyle uyumlu olsa da sahadaki gerçeklik farklı olabilir ve bu durum sağcı kanadın umutlarını boşa çıkarabilir.

Öte yandan Hamas yüksek bir uyumluluk gösterdi. İsrail’in Gazze Şeridi'nin tamamını işgal etmesi, yönetimin yükünden kurtulmak ve İsrail’i yoracak ve Hamas’ın meşruiyetini ve etkinliğini yenileyecek uzun vadeli bir gerilla savaşına geçmek için Hamas’a istediği fırsatı verebilir. Netanyahu, Rubio'yu bu senaryonun uygulanabilirliğine ikna etmeli, ancak bu senaryo gerçeklerden çok hayalperest düşüncelere dayanıyor.


Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

TT

Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

Körfez ülkeleri liderleri dün Arap Birliği Ortak Savunma Konseyi’ne İsrail'in Katar'a yönelik saldırısı çerçevesinde Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerin (Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri/BAE) savunma durumunu ve bu ülkelere yönelik tehditlerin kaynaklarını değerlendirmek üzere, Yüksek Askeri Komite'nin bir başka toplantısının ardından Doha'da acil bir toplantı düzenlemesinin yanında Birleşik Askeri Komutanlığa ortak savunma mekanizmalarını ve Körfez ülkelerinin caydırıcılığını harekete geçirmek için gerekli idari önlemleri alması talimatı verdiler.

İsrail’in Katar’ın başkenti Doha'yı hedef alan saldırısı üzerine düzenlenen KİK Olağanüstü Zirvesi’nde saldırının etkilerini tartışan Arap liderler, Katar'ın egemenliğini açıkça ihlal eden İsrail'i kınadılar ve bu ihlalin tehlikeli ve kabul edilemez bir tırmanış olduğunu ve uluslararası hukuk ilkelerine ve Birleşmiş Milletler Şartı'na ciddi bir ihlal teşkil ettiğini belirttiler.

fgthy
Körfez ülkeleri liderleri, Ortak Savunma Konseyi'ne durum değerlendirmesi yapması ve Körfez ülkelerinin caydırıcılığını harekete geçirmesi talimatı verdiler (SPA)

Zirvenin sonuç bildirisinde, Körfez ülkeleri, Katar'ın bu saldırganlığa karşı aldığı tüm önlemlerde tam bir dayanışma içinde olduklarını teyit ettiler. KİK ülkelerinin güvenliğinin bölünmez olduğu ve bunlardan herhangi birine yönelik herhangi bir saldırının hepsine yönelik bir saldırı olduğu vurgulandı. Ayrıca, Katar'ı desteklemek ve güvenliğini, istikrarını ve egemenliğini her türlü tehdide karşı korumak için tüm imkanlarını kullanmaya hazır olduğu da teyit edildi.

İsrail'in Katar'a yönelik acımasız saldırısını Körfez güvenliği ve bölgesel barış ve istikrara yönelik doğrudan bir tehdit olarak değerlendiren liderler, bu saldırgan politikaların devam etmesinin, tüm bölgenin istikrarı üzerinde ciddi etkileri olduğu göz önüne alındığında, barışa ulaşma çabalarını ve İsrail ile mevcut mutabakat ve anlaşmaların geleceğini baltaladığını belirttiler.

İsrail'in suç teşkil eden eylemlerinde ısrarcı olmasının ve tüm uluslararası normları, yasaları ve Birleşmiş Milletler (BM) Şartı'nı açıkça ihlal etmesinin, bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışı tehdit eden ciddi sonuçlara yol açacağı konusunda uyaran liderler, BM Güvenlik Konseyi’ni (BMGK), uluslararası toplumu ve nüfuzlu ülkeleri tüm sorumluluklarını üstlenmeye çağırdılar. Liderler, uluslararası hukukun ve kurumlarının otoritesini zedeleyen ve göz ardı edilmemesi veya caydırıcı uluslararası yaptırımlar uygulanmadan geçiştirilmemesi gereken tehlikeli bir emsal teşkil eden bu ihlalleri durdurmak için kararlı ve caydırıcı önlemler alınmasını talep ettiler.

Uluslararası toplumun ahlaki ve hukuki sorumluluklarını üstlenmesi, İsrail'i caydırmak için acil önlemler alması ve bölgesel güvenlik ile uluslararası barış ve istikrara doğrudan tehdit oluşturan uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukuk ihlallerine son vermesi gerektiğini vurgulayan liderler, tüm devletleri ve uluslararası kuruluşları bu suç niteliğindeki saldırıyı kınamaya ve Katar’ın egemenliğine saygı gösterilmesini ve vatandaş ya da ikamet edenler olsun tüm sivillerin korunmasını sağlamak için caydırıcı önlemler almaya çağırdılar.

Öte yandan liderler, Katar'daki güvenlik ve sivil savunma yetkilileri ile diğer ilgili kurumların olaya anında müdahale ederek, etkilerini sınırlandırmak ve vatandaşların ve sakinlerin güvenliğini sağlamak için gösterdikleri çabalara övgüde bulundu.

Bu saldırganlığın Katar’ın yoğun çabalarını ve Gazze Şeridi'nde ateşkesin sağlanması ve rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması için arabuluculuk rolünü engellediğini ve kardeş Filistin halkının acılarını hafiflettiğini vurgulayan liderler, İsrail'in bölgedeki birçok ülkeye yönelik tekrarlanan saldırılarının, güvenlik, barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik uluslararası ve bölgesel çabaları ciddi şekilde engellediğinin altını çizdiler.

Zirvede, BM Şartı'nda, uluslararası antlaşmalarda ve anlaşmalarda yer alan normlara ve temellere, iyi komşuluk ilkelerine, devletlerin egemenliğine saygı gösterilmesine, iç işlerine karışılmamasına, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesine ve güç kullanımı veya güç kullanma tehdidinden kaçınılmasına bağlı kalınması gerektiğini vurgulandı.

İsrail'in acımasız saldırısını hızla kınayan ve Katar ile dayanışma içinde olduklarını açıklayan kardeş Arap ve İslam ülkeleri ile uluslararası toplumdaki dost ülkelere şükran ve takdirlerini ifade eden liderler, bu tutumların, devlet egemenliğinin ihlalini reddetme ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrarı korumaya yönelik çabaları destekleme konusundaki ortak taahhüdü yansıttığını teyit ettiler.

Liderler, barışsever ülkeleri, İsrail'in Katar'a yönelik acımasız saldırısını ve Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşı ve soykırım suçlarını durdurmaya yönelik uluslararası çabaları ve diplomatik çözümleri baltalamaya yönelik girişimlerini kınamaya çağırdılar. İsrail’in bu eylemleri arasında, halkı yerinden etmek ve aç bırakmak, Gazze Şeridi'nde faaliyet gösteren uluslararası yardım ve insani yardım kuruluşlarının çalışmalarını engellemek, gazetecileri, sağlık ve ambulans ekiplerini, kurtarma ekiplerini ve insani yardım çalışanlarını öldürmek gibi sistematik politikaların yer aldığını ifade eden liderler, bu suç eylemlerini caydırmak için uluslararası düzeyde ortak çabalar gösterilmesi gerektiğinin altını çizdiler.