Üçüncü doz takviye aşılar Omikron’a karşı daha mı etkili?

Sri Lanka’da üçüncü doz aşısını olan bir vatandaş (EPA)
Sri Lanka’da üçüncü doz aşısını olan bir vatandaş (EPA)
TT

Üçüncü doz takviye aşılar Omikron’a karşı daha mı etkili?

Sri Lanka’da üçüncü doz aşısını olan bir vatandaş (EPA)
Sri Lanka’da üçüncü doz aşısını olan bir vatandaş (EPA)

Yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) mutasyona uğrayan varyantı Omikron’un patlak vermesinin ardından şu ana kadar geliştirilen aşıların yeni varyanta karşı etkili olmayacağına ilişkin endişeler var.
Bazı bilim insanları ve uzmanlar, üçüncü doz bir takviye aşısı olmanın, salgınla mücadelede sadece iki doz aşı olmaktan daha etkili olacağını vurguluyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Omikron’un Delta varyantına göre yayılma olasılığının daha yüksek olduğunu bildirerek, mutasyonun aşıların etkinliğini azaltabileceğini bildirdi.
Bugüne kadar koronavirüse karşı en etkili aşılardan birini geliştiren Pfizer-BioNTech laboratuvarları, aşının üç dozdan sonra Omikron’a karşı hala etkili olduğunu açıkladı.

Peki takviye dozları, Omikron’a karşı iki doz aşıdan daha mı etkili?
The Guardian’a göre aşılar, vücudu, hücrelerimize bulaşmadan önce koronavirüse karşı koyan antikorlar üretmeye yönlendirir. Ancak bu dolaşan antikorlar zamanla aşınabilir.
Aşıların etkinliğine ilişkin çeşitli çalışmalardan elde edilen veriler, iki doz aşı alındıktan üç ila altı ay sonra koronavirüse karşı korumada bir azalma olduğunu gösterdi.
Omikron varyantı, güçlendirici doz ihtiyacını daha acil hale getirmiş gibi görünüyor.
Çalışmalar, takviye dozlarının antikor düzeylerini iki dozdan sonra görülen seviyenin önemli ölçüde üzerine çıkardığını gösteriyor. Bu da, bağışıklıktaki düşüşün üçüncü dozdan sonra daha yavaş gerçekleşeceği yönündeki umudu artırıyor.
Diğer yandan, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Omikron varyantına karşı bu haftadan itibaren tüm yetişkinlere üçüncü doz aşı sunulacağını açıkladı.
Johnson televizyonda halka seslendiği konuşmasında, “Bir Omikron dalgasının gelmekte olduğundan kimse şüphe duymasın. Artık iki doz aşının yeterli olmadığı açık. İyi haber ise, bilim insanları üçüncü doz aşının koruma seviyesini yükselteceği konusunda hemfikir” dedi.



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature