Arap dili ve medeniyet yolumuzun yeniden başlaması

Fikirlerin gelişimini özümseme veya duyguları ifade etme açısından tüm diller aynı mesafede değildir

Arap dili ve medeniyet yolumuzun yeniden başlaması
TT

Arap dili ve medeniyet yolumuzun yeniden başlaması

Arap dili ve medeniyet yolumuzun yeniden başlaması

Prens Hasan bin Tallal
Dil, manevi ve kültürel bağlamında, Allah'ın insana bahşettiği ve onu melekler ve diğer varlıklardan ayıran en büyük armağanlardan biridir. Allahu Teala yüce Kur’an-ı Kerim’de bu konu hakkında şöyle buyuruyor: “Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip ‘Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin’ dedi.” (Bakara-31) Allah insana, duyuları, zihni ve vicdanında beliren anlamlara göre isim öğrenme ve nesnelere isim bulma yeteneği bahşetmiştir.
İnsan, düşüncelerini, duygularını ve deneyimlerini ifade etme, tercüme etme ve başkalarına aktarma yeteneğine sahip tek varlıktır. Bu, Rahmân'ın insana bahşettiği şerefin tecellilerinden biridir. Allahu Teala bunu Rahman suresinin 1-4. ayetlerinde “Kur’an’ı Rahmân öğretti. İnsanı O yarattı. Ona anlama ve anlatmayı öğretti” buyurdu.
Allah her canlı türü için bir dil yarattığı gibi her bir için de bir doğa kanunu yaratmıştır. Her ulusun insanlarını ve dillerini birbirinden farklı yaratmasının hikmeti konusunda Rahman, Rûm Suresi 22.ayette “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır” buyurmuştur.
Bazı filozoflar insanın dilin dışında düşünemeyeceğini savunmuş, bazıları da düşünce ile dil arasında ‘düşünce dili yapar, dil de düşünceyi yapar’ şeklinde diyalektik bir ilişki olduğunu savunmuştur. Bu, düşüncenin eylemsizliğinin dilin büyümesini ve gelişmesini engellediği anlamına gelir. Her dil, halkının endişelerini, insanlığını, entelektüel beklentilerini ve istikrarlı özgürlüklerini ifade etmek için gelişmelidir.
Fikirlerin gelişimini anlamak veya duyguları ifade etmek açısından tüm diller aynı mesafede değildir. Burada en yaratıcı ve yüce dillerin, insanın hassas duygularını ve karmaşık düşüncelerini ifade eden diller olduğu söylenebilir. Burada, Arap dilinin benzersizliğini ve Yüce Allah'ın bu dili apaçık ilahi vahiy için bir rahim ve alemlere vereceği son mesajı için bir beşik olarak seçmesinin arkasındaki nedeni anlıyoruz.
Diğer dilleri bilmek ve hâkim olmak, anadilimizin değerine veya mekanın yüksekliğine dair farkındalığımızı tehdit etmez. Başka ulusların dillerini öğrenmenin önemi ‘Her kim bir toplumun dilini öğrenirse onların kötülük ve şerrinden emin olur’ ifadesiyle sınırlı değildir. Buna olan ihtiyacımız, başkalarının deneyimlerinden öğrenmek ve çeşitli alanlarda ortaya çıkan bilgileri araştırma yönündeki devam eden uygarlık ihtiyaçlarımızdan kaynaklanmaktadır. Burada Arap Edebiyatı’nın önde gelen isimlerinden Dr. Taha Hüseyin’in Lahazat (Anılar) isimli kitabından bahsetmek istiyorum. Hüseyin, bu kitabı Doğu ve Batı arasında bir birleşme durumuna ulaşmanın bir yolu olarak niteliyor. Dr. Hüseyin, bu kitapta gençliğinde Batı'daki yazarlar ve Doğu'daki okuyucular arasında yaşadığı edebi anlardan bahsetti. Taha Hüseyin, bu kitaba okuyucular tarafından anlayışla yaklaşılırsa, Arap ve Batı dünyası halkları arasında sevgi ve anlayışın yayılmasına yol açacağına inanıyordu.
Kur’an-ı Kerim, Arap diline yani bir ruh vermiş ve ona ölümsüzlük kazandırmıştır. Arap dilinin korunması, Allahu Teala’nın kitabını koruma vaadinin bir sonucuydu. Arap dilini anlamadan ve açıklama yöntemleri incelenmeden, Kur’an’ı ve anlamlarını idrak edebilmenin imkanı yoktur. Böylece Arapların yaşadığı tüm sıkıntı ve krizlere rağmen Arap dili varlığını ve güzelliğinin cazibesini hala korumaktadır.
Kur’an-ı Kerim, söylem ve eylem arasında herhangi bir farklılık olmaksızın retorik, iyi amel ve davranış arasındaki uyumun gerekliliğini teşvik eder. Allahu Tela bu konuyla ilgili Saff Suresi 2-3.ayetlerde “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazapla karşılanır” buyurmuştur.
Arap dili bir dilden daha fazlasıdır, Arapların vicdanı ve aklı, düşüncelerinin ve hafızalarının deposudur. Bugün ve geçmişteki halklarını birbirine bağlayan birleştirici bağdır. Arapça sadece bir şiir, edebiyat ve din dili olmayıp, Me’mun devrinde tercüme hareketinin başlaması ve Beytu’l Hikme’nin kurulmasından itibaren felsefe ve bilim dili haline gelmiş ve Yunan, Fars ve Hint kültürüne açılmıştır.
İslam, Arap dilinin korunmasına ve dünya yollarına açılmasına katkıda bulunmuştur. İslam, Arapça'yı İslam'ı sevdikleri kadar seven büyük halkları kendine çekmiştir. Tıpkı İbn Sina, el-Farabi, el-Biruni, el-Buhari, Müslim, el-Buhari, Tirmizi ve başka alimler gibi ilimlerini bu dilde kaleme aldılar. Şiirler yazıp, edebiyat, tıp, fıkıh, felsefe, astronomi ve matematik üzerine geniş çaplı eserler oluşturdular.
Arap dilinin sorunu, geliştirilememesi değil, bazı evlatlarının sahip olduğu basmakalıp fikirler ve ‘bilmiyorum’ cevabından sonra sorunun alevini hissetmemeleridir. Polonyalı şair Wislawa Szymborska’nın Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı: “Bimiyorum, iki kanatlı bir kelimedir. Newton, kendi kendine ‘bilmiyorum’ demeseydi, en iyi ihtimalle elmayı alır ve yerdi.” Arapça her zaman dinin, dünyanın, kültürün ve düşüncenin dili olmuştur. Aynı zamanda vicdan sahibi insanların ilk buluşma noktasıdır. Rusafi’nin dediği gibi “Bizi büyük faktörler bir araya getiriyor. Bunların başında dillerin sultanı geliyor.” Arap ve Arap olmayan toplumların yaşadığı medeniyet krizinin doğasını ve bunun bir iletişim aracı olarak Arap dilini zayıflatması üzerindeki etkisini çok iyi anlamalıyız.
Arapça, Birleşmiş Milletler tarafından resmi bir dil olarak kabul edildiğinden, Arap toplumlarındaki niteliksel mirası yurtiçinde ve yurtdışında korumak ve çağdaş toplumlarda mirası ve Arap dilini koruyan eğitim sistemleri, yasalar ve mevzuat geliştirmek için çabalar iki katına çıkarılmalıdır. Küresel düzeyde, Arap dilinin dünya kültür ve edebiyatındaki varlığını güçlendirmek ve küresel araştırma ağındaki Arap bilgisinin varlığını yoğunlaştırmak için çalışmalar yapılmalıdır.
Halkların kalkınışı, kendilerine güvenmeleri, dillerine sımsıkı sarılmaları, bilgi ve görgü kurallarını geliştirmeye çalıştıkları ve evlatlarının çabalarını birleştirdikleri zaman başlar. Burada Arapların, Müslümanların ve Hıristiyanların modern Arap rönesansı döneminde Arap dilinin ve ilimlerinin ilerlemesi için Arapça eğitim kurumları kurmaya ve gazete ve dergiler yayınlamaya çalıştıklarına, yaratıcılıklarını rönesans projelerinde Arap dilinin merkeziliğine olan derin inançlarından aldıklarına işaret etmek gerekir. Öte yandan çağdaş tarih boyunca kanaatlerini ifade etmek ve vicdanlarını rahat tutmak için görüşlerinin bedelini ödeyenleri de unutmamalıyız.
Yeni yıla yaklaştığımız bu günlerde, bizi çevreleyen tüm zorluklara rağmen, bu ulusun bileşenlerine ve toplumlarımızı geliştiren, bizi medeni yolumuza devam etmeye iten daha iyi bir gelecek yaratma yeteneğine inanmalı ve güvenmeliyiz.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından alarab.co.uk çevrilmiştir.



Suriye zorlu iki yıllık bir Amerikan sınavı dönemine mi giriyor?

Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
TT

Suriye zorlu iki yıllık bir Amerikan sınavı dönemine mi giriyor?

Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)

Sevsen Mehenna

Suriye, sahil bölgesindeki kanlı olaylarla ilgili soruşturma raporunu yayınladığı sırada, ABD Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi, ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımları düzenleyen Sezar Yasası'nı yürürlükten kaldırmak yerine, yeniden düzenleyen bir yasa tasarısını onayladı. “Suriye Yaptırımları Sorumluluk Yasası” başlıklı yasa tasarısı, 31 kabul, 23 aleyhte oyla kabul edildi. Bu onayla birlikte, yasa tasarısı yürürlüğe girmesi için geçmesi gereken bir sonraki aşamaya geçiş yaptı.

 

Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Ortadoğu ve Kuzey Afrika Alt Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Senatör Michael Lawler tarafından 16 Temmuz'da sunulan yasa tasarısı, bankacılık kısıtlamalarını gözden geçirmeyi, kara para aklamayla mücadele imkânlarını artırmayı ve Sezar Yasası'nı kalıcı olarak yürürlükten kaldırmak için insan hakları ile ilgili şartlar koşmayı amaçlıyor. Lawler, tasarının Kongre'nin Suriye'ye yönelik tüm yaptırımları sonlandırmak için benimsemeyi planladığı icraatları gözden geçirmek amacıyla, “azınlıkların ve dini özgürlüklerin korunması ve Captagon ticaretiyle mücadele” çağrısında bulunduğunu belirtti.

Yasa tasarısı neyi öngörüyor?

Ayrıntılı olarak yasa tasarısı, yaptırım muafiyet süresinin 180 günden iki tam yıla uzatılmasını öngörüyor. Ayrıca, ABD yönetiminin Suriye hükümetinin belirtilen koşullara uyumunu iki yıl üst üste veya 2029 sonuna kadar teyit etmesi halinde Sezar Yasası'nın tamamen feshedilmesini de öngörüyor.

Tasarı ek olarak, ABD yönetiminin Kongre'yi Suriye Merkez Bankası'na tanınan düzenleyici ve idari kolaylıklar konusunda bilgilendirmesini gerektiren bir madde de içeriyor. Yasa tasarısı Temsilciler Meclisi Maliye Komitesi'nden geçmiş olsa da, yasalaşmadan önce Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi tarafından incelenmesi ve hem Temsilciler Meclisi'nde hem de Kongre'de nihai olarak oylanması da dahil olmak üzere atılması gereken birkaç adım var.

Bu arada, ABD’deki medya kuruluşları Suriye hükümetini güneyde, özellikle Suveyda şehrinde yaşanan son olaylar nedeniyle eleştirdi. Wall Street Journal başyazısında, “Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Tom Barrack'ın tekrar tekrar yaptığı merkezileşme yanlısı yorumlar, Suriye hükümetini İsrail'in uyarılarına rağmen Suveyda'ya asker göndermek için yeşil ışık yaktığına inandırdı” ifadeleri yer aldı. Gazete, Kongre'de bazı kişilerin “ABD'nin Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı destekleme konusunda daha fazla temkinli olması gerektiğini” belirttiğine de işaret etti. Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi'nin tasarıyı değerlendirmesinin bir denetim mekanizması oluşturacağı ve Suriye'ye yönelik yaptırımların daha fazlasının sonlandırılması için gereken koşulları belirleyeceği de belirtildi.

Beyaz Saray, Temmuz ayı başlarında Başkan Donald Trump'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandıran bir başkanlık kararnamesi imzaladığını duyurmuştu. Bu başkanlık kararnamesi, eski Suriye devlet başkanı Beşşar Esed, yardımcıları, DEAŞ ve Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt'in “İran'ın vekilleri” olarak tanımladığı gruplara yönelik yaptırımları ise sonlandırmadı.

Peki Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası’nı feshetmek yerine neden yeniden düzenlenmesini onayladı?

Birçok Suriyeli muhalif, Şara'nın Suriye'de iktidara gelmesinden bu yana, Alevileri hedef alan sahil olaylarıyla başlayan, daha sonra Ceramana ve Sahnaya'da ve son olarak Suveyda'da devam eden kanlı olayların hız kesmeden devam ettiğini düşünüyor. Bu nedenle Washington, Şam'ın yeni bir istikrar dönemine doğru ilerlediğine halen şüpheyle yaklaşıyor. Bu sebeple de Kongre Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası'nı yürürlükten kaldırmak yerine “Suriye Yaptırımları Sorumluluk Yasası” başlığı altında yeniden düzenlemeyi tercih ederek iki mesaj verdi; ihlaller devam ettiği sürece Suriye yaptırımlardan muaf tutulmayacaktır. Bununla birlikte Şam hükümeti suçları durdurma, azınlıkları koruma ve bölgesel nüfuz eksenlerinden kurtulma konusunda gerçek bir istek gösterirse, kapı açık kalmaya devam edecektir.

Esed sonrası Suriye’ye yeni Amerikan bakışı

Bu düzenleme, yeni Suriye'nin ne savaş kartlarının ne de barışın ana hatlarının belirlenmediği bir savaş arenası olmayı sürdürdüğü konusundaki Amerikan algısını yansıtıyor. Şara'nın iktidara gelmesinden itibaren, ABD'nin Şam'a yaklaşımı değişti. Washington artık Suriye’de durumu eskisi gibi, devrik cumhurbaşkanına bağlı tek bir blok olarak görmüyor. Aksine, Suriye'yi siyasi değişim ve iç reform belirtileri gösterirse uluslararası sisteme kademeli olarak yeniden entegre edilebilecek bir ülke olarak görüyor. Bu nedenle, Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası'nı feshetmek yerine yeniden düzenlemenin ABD yönetimine siyasi ve ekonomik esneklik sağlayacağını, yaptırımları Suriye'yi tamamen tecrit eden bir kılıç yerine seçici bir baskı aracı olarak kullanmasına olanak tanıyacağını düşündü.

Hızlı ve şaşırtıcı bir öneri

Şam henüz yasa tasarısı hakkında resmi bir açıklama yapmamış olsa da, Suriye-Amerikan Konseyi, Sezar Yasası'nı yeniden düzenleyen yasa tasarısına açıkça karşı çıktığını duyurdu. Bu tasarının yaptırımları örtülü bir şekilde genişlettiği ve yaptırımları tamamen sonlandırma çabalarına doğrudan bir tehdit oluşturduğu konusunda uyardı. Özünde, Suriye'nin istikrar, yeniden inşa ve mültecilerin geri dönüşü yönünde temkinli adımlar atmaya başladığı bir dönemde yaptırım sisteminin daha da güçlendirilmesi anlamına geldiğini belirtti.

Eski ABD Dışişleri Bakanlığı danışmanı ve Cumhuriyetçi Parti üyesi Hazem Ghabra, yasa tasarısının çok hızlı ve ani bir şekilde sunulduğunu söyledi. Güneybatı Suriye'de, özellikle de Suveyda kentinde yaşananların bir sonucu gibi göründüğünü ifade etti. Washington'da, Trump'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları aceleyle sonlandırması gibi, yaptırımları sonlandırmakta acele etmek ile ilgili soruların  gündemde olduğunu ve yaptırımların kaldırılmasının temel amacının, siyasi nedenler değil, ekonomik ilerleme ve toparlanmanın önündeki engellerin kaldırılması olduğunu kaydetti.

Sözlerini sürdüren Ghabra, Suriye hükümetinin yurt dışına yönelmek ve uluslararası diplomatik çalışmalara katılmak için gerekli iç, siyasi ve sosyal reform sürecini başlatmak amacıyla attığı adımların ne olduğunu, başka bir deyişle, dış diplomatik aktivizmin, geçen hafta diplomatik faaliyetlerin çoğuyla birlikte kısmen çöken kırılgan bir iç yapıya mı dayandığını sorguladı.

Ghabra, bazı Kongre üyelerinin bir tür denetim uygulanması ve Suriye hükümetine, Suveyda'da yaşananlara yol açan kötü bir yönetimin varlığı halinde kaybedecek bir şeyleri olacağının altının çizilmesinin gerektiğini düşündüklerini belirtti. Buradan hareketle, bu yasayı sunma ihtiyacı, bu soruları ele almanın ve Sezar Yasası’nın yürürlükten kaldırılması sürecini planlamanın bir yolu olarak öne çıktı. Böyle bir yasa yürürlüğe girdiğinde, Dışişleri Bakanlığı ve Hazine Bakanlığı gibi ABD hükümet kurumlarının, Suriye hükümetinin yaptıkları ile yapmadıklarının sürekli ve açıkça tanımlanmış bir şekilde denetlenmesine yönelik çalışmalarını aktifleştirecektir. Oylamadan geçeceğine çok güvenilmese de, bunun ABD’deki siyasetçilerin büyük bir kesiminin düşünce yapısının bir göstergesi olduğu biliniyor.

Suveyda olayları ve etkileri

Sosyal medyada, silahlı kişilerin aralarında Husam Saraya adlı bir ABD vatandaşının da bulunduğu aynı aileden sekiz erkeği, göz altına aldıktan sonra öldürdüklerini gösteren videolar dolaşıma girmişti. ABD Dışişleri Bakanlığı da vatandaşlarından birinin ölümünü doğrulayarak endişelerini dile getirdi ve hesap sorulması çağrısında bulundu. Bu arada, İnsan Hakları İzleme Örgütü, hükümet güçleri de dahil olmak üzere tüm tarafları ihlallerde bulunmakla suçlayan bir rapor yayınladı.

Bu nedenle, özellikle Dürzi azınlığı etkileyen son olaylar, yaptırımların tamamen sonlandırılmasına yönelik herhangi bir tartışmanın engellenmesinde önemli bir rol oynadı. Bu olaylar, yeni hükümetin güvenliği sağlama veya mezhepsel kaosu önleme becerisine dair şüpheci olmak ve daha önce eski rejime atfedilen rastgele tasfiye taktiklerinin devam ettiğinin kanıtı olarak görüldü.

Paris'te yaşayan Suriyeli avukat ve siyasi aktivist Zeyd el-Azm, temsilciler ve Pentagon da dahil olmak üzere Amerikan kurumlarının, yeni rejimin mezhep, din veya etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm Suriyelileri kapsayabileceği konusunda kendisine tam ve yeterli bir şekilde güvenemediğini söyledi. “Trump'ın danışmanları ve terörle mücadele yetkilileri aracılığıyla daha ilk günden gözlemlediğimiz de buydu. Yeni geçiş dönemi otoritesine şartlar koşulması gerektiğini, çünkü bu otoritenin diğer Suriyeli unsurlara karşı ihlallerde bulunmayacağının garantisi olmadığını söylediler” dedi.

“Son aylarda, Mart ayında Suriye sahilinde, Nisan ayında Sahnaya'da ve en son Suveyda'da olmak üzere birçok olay yaşandı. ABD'de yeni Suriye makamlarının davranışları konusunda şüpheleri olanlar, şüphelerinde haklıydı. Bu konular, bazı milletvekillerini ve temsilcileri, yeni Suriye makamlarının davranışlarını izlemek için iki yıllık bir süre belirleme konusunu gündeme getirmeye yöneltti.”

Baskı kartı

Hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat partilerden etkili Kongre üyeleri, yaptırımları düzenleyerek devam ettirmeyi haklı çıkarmak için medyadaki haberleri ve insan hakları ihlalleri ve cinayetlerle ilgili raporları gerekçe gösteriyorlar. Sivilleri korumadaki tam yetersizlikler göz önüne alındığında, yaptırımların garantiler olmadan kaldırılmasının, Amerikan hükümetinin suç ortağı sayılmasına yol açacağını savunuyorlar. Düzeltilen yasa, yaptırımların herhangi bir şekilde hafifletilmesinin, ister silahlı gruplar ister Suriye güvenlik güçleri olsun, suç işleyenler için gerçek bir hesap sorma mekanizmaları kurulması ile bağlantılı olduğunu vurgulayan maddeler ekledi.

Suriye güçleri Suveyda'ya girmedi

ABD'nin Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suveyda'daki olaylara atıfta bulunarak yaşanan korkunç olaylardan dolayı Suriye hükümeti hesap vermelidir dedi ve Suriye'deki azınlıkların yönetime entegre edilmesi çağrısında bulundu.

Ülkesinin “Suveyda'daki gelişmelere belli bir ölçüde endişe, acı ve yardımla karşılık verdiğini” belirten Barrack, ülkesinin “düşmanca koşulların bulunduğu hiçbir yere daha fazla asker göndermeyeceğini” ekledi.

Associated Press, Barrack'ın “İsrail'in Suriye'ye müdahalesi çok kötü bir zamanda gerçekleşti... Ülkeyi birleştirmek için mevcut Suriye makamlarıyla birlikte çalışmak dışında alternatif bir plan yok” dediğini ve “Suriye ve İsrail arasında deklare edilen ateşkesin yalnızca Suveyda ile ilgili bir anlaşma olduğunu” belirttiğini aktardı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı röportaja göre Barrack “mevcut hükümete uygulanabilir bir alternatifin ve alternatif bir planın olmaması durumunda risklerin yüksek olduğunu, Suriye hükümetinin başarısız olması halinde, onu kasıtlı olarak devirmeye çalışanlar olacağını, ancak asıl sorunun neden olacağını” belirtti. Suriye'nin Libya veya Afganistan gibi bir felaket senaryosu ile karşı karşıya kalma olasılığı ile ilgili soruya ise ABD Özel Temsilcisi, “evet, hatta belki daha kötüsü de olabilir” yanıtını verdi.

Sivil barış kurumunun yeniden kurulması

Avukat Zeyd Azm, Suriye'de sivil barışı koruyan bir kurumun, yani ordunun yeniden kurulması gerektiğini söyledi. “18 aylık bir geçiş dönemi belirleyen BM’nin 2254 sayılı kararına geri dönmeliyiz. Bu ideal olmasa da, Şara’ya verilen beş yıllık süreden çok daha iyi” dedi.

Yine bazıları, ABD'nin Sezar Yasası’nı yürürlükten kaldırmak yerine düzenlemeyi onaylayarak, yeni Suriye hükümetine ihlalleri durdurması ve milisler üzerinde devlet kontrolünü sağlaması için baskı yapmaya çalıştığını düşünüyor. Bunun amacı, Suriye'nin tamamen tecrit edilmesini önlemek ve böylece tamamen Rusya, Türkiye ve İran'ın bölgesel nüfuz alanına dönüşmesini engellemektir. Son olaylar, yaptırımların sürdürülmesini meşrulaştırmak için siyasi bir koz olarak kullanılıyor ve her türlü ekonomik rahatlama, sivilleri ve azınlıkları korumak ve daha kapsayıcı bir siyasi sistem inşa etmek için atılacak somut adımlara bağlanıyor. Bunun dışında Sezar Yasası’nın tamamen yürürlükten kaldırılması Suriye ve müttefiklerine verilecek karşılıksız bir armağan olacaktır.