ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Şarku’l Avsat’a konuştu: Biden'ın Suriye'de Putin ile anlaşma yapma konusunda Trump'tan daha güçlü bir konumu var

Şarku’l Avsat’a konuşan ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, “Rusya, Suriye bataklığına saplandı” dedi… Jeffrey ayrıca İran füzelerinin Suriye topraklarından çıkarılması çağrısı yaptı.

James Jeffrey (Getty Images)
James Jeffrey (Getty Images)
TT

ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Şarku’l Avsat’a konuştu: Biden'ın Suriye'de Putin ile anlaşma yapma konusunda Trump'tan daha güçlü bir konumu var

James Jeffrey (Getty Images)
James Jeffrey (Getty Images)

ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi ve DEAŞ ile Mücadele Koalisyonu Temsilcisi James Jeffrey, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, tüm baskı araçlarının halen Başkan Joe Biden yönetiminin elinde bulunması ve Rusya'nın Suriye bataklığına saplanmış olması gibi birçok nedenden dolayı ABD’nin şuan Rusya ile Suriye konusunda müzakere masasına oturmak için daha güçlü bir konumda olduğunu söyledi.
Buna karşın Jeffrey, Biden yönetimine, Rusya ile müzakereler sırasında söz konusu hedeflere ulaşmakta başarı sağlanması için ABD’nin Arap ve bölge ülkelerinden müttefikleri ve Birleşmiş Milletler (BM) ile arasında koordinasyon kurulması çağrısında bulundu.
Jeffrey, böyle bir koordinasyonun kurulmamasının ‘ya Biden yönetiminin Suriye dosyasının önemsiz olduğunu düşündüğü ya da kimsenin bilmek istemediği bir şeyi yapmak istediği’ anlamına geleceği konusunda da uyardı.
ABD yönetiminde Suriye'yi (Suriye Devlet Başkanı Beşşar) Esed'e veya Rusya'ya teslim etmek için başka bir politika arayışında olanların var olup olmadığına dair bir takım sorular sorulduğuna dikkati çeken Jeffrey, bölgeden üst düzey yetkililer tarafından, (ABD yönetimi tarafından) Esed'le normalleşmemeye teşvik edilmedikleri, hatta normalleşmeye teşvik edilmiş dahi olabileceklerini öğrendiğini açıkladı. Jeffrey, “Bu konuda (ABD) yönetimin tutumunun net olmadığını düşünüyorum” dedi.
Jeffrey, ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile 2019 yılında Moskova'ya giderek burada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştüğünü ve ABD ile Rusya arasında Suriye konusunda bir takas anlaşması teklif ettiğini, ancak Putin’in ABD askerlerini Suriye’den çekmek isteyen Trump yönetiminin sona yaklaştığını düşündüğünden planı kabul etmediğini söyledi. Jeffrey, bu yüzden Putin’in kendileriyle müzakereye gerek olmadığını ve Suriye'nin gümüş tepside sunulacağını düşündüğünü de sözlerine ekledi.İşte ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin telefon aracılığıyla Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı:

-Joe Biden’ın yönetimi devralmasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Suriye politikası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Biden yönetiminin Suriye politikasıyla ilgili başlıca üç nokta var. Bunlardan birincisi bu politika, (ABD’nin Suriye'nin kuzeydoğusuna petrol yatırımı yaptığı) Delta Crest Energy sözleşmesinin iptali gibi birkaç istisna dışında, Barack Obama ve Donald Trump yönetimleri tarafından oluşturulan politikanın devamı niteliğinde. İkincisi, üst düzey müzakereler veya Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan gibi üst düzey yetkililerden Suriye politikası ve önceliklere dair yaptıkları açıklamalar dışında mevcut politikada bir ilerleme yahut herhangi başka bir çaba yok. Üçüncü olarak ise bu, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararının uygulanması, DEAŞ’ın yenilgisi, mültecilerin geri dönüşü ve hesap verebilirlik, ateşkesin sürdürülmesi ve İran milislerinin sınır dışı edilmesi gibi Suriye'deki ana hedefler sürdürülse de Biden yönetiminde Suriye'yi (Suriye Devlet Başkanı Beşşar) Esed'e veya Rusya'ya teslim etmek için başka bir politika arayışında olanların olup olmadığı konusunda bir takım soru işaretleri uyandıran dikkat ve odaktan yoksun bir politikadır.
Ben öyle olduğunu sanmıyorum ama birçok kişi bu soruları soruyor. Bunun nedeni, ABD’nin Suriye politikasının netlik kazanmamış olması. Adresleri biliyoruz ama siyaseti bilmiyoruz. Bu yüzden Foreign Policy dergisindeki makalemde, ABD yönetiminin ‘açık’ olarak nitelediği politikamızın uygulanması için bir plan önerdim.

-Yani söylemek ile yapmak arasında bir ayrım olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?
Bunu kimse bilmiyor. Herkesle konuştum. ABD Senatosu'ndaki hiçbir üst düzey yetkilinin veya Arap dünyasındaki müttefiklerimizin, Avrupa ülkelerinin, BM’nin, Türkiye’nin, İsrail’in ya da Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) gerçek politikamızın ne olduğunu bilmediğini fark ettim.

-Trump yönetiminden sonra ‘araçlar’ değişti mi? Biden yönetimi bu araçları kullanmak istiyor mu?
Karadaki güçlerimiz, İsrail'in (bombardımanlar için) desteği, İdlib’de Türkiye, SDG, BM’nin desteği, insani yardım, DEAŞ ile mücadele, yaptırımlar, tecrit, yeniden yapılanma ve yatırım konuları gibi tüm araçlara sahibiz. Trump ve Obama yönetimleri döneminde denedik ve Ruslara, İranlılara ve Esed rejimine bu araçların kalacağını açıkça söyledik. Müttefiklerimiz olan Arap ülkeleri, Avrupa ülkeleri, Türkiye, İsrail ve SDG’nin yanı sıra Suriye halkının endişeleri giderilmedikçe Suriye Esed rejiminin kontrolü altında normal olmayacak.
Bu, her iki tarafın da istediği her şeyi alamayacağı, bunun yerine çözümün ancak bir anlaşmaya varılması olduğu anlamına gelir. Ben de bunu önerdim ve bunu yapmaya çalıştık. Şimdi bunun olma olasılığı daha yüksek. Mevcut yönetimin bunu gerçekleştirme şansı daha yüksek, ama sahip olabileceği bazı planlardan vazgeçmesi gerekiyor. Burada ‘olabileceği’ ifadesine dikkati çekmek istiyorum. Çünkü başka çözümlere ulaşmak, Rusya'yı, İran'ı ve Esed'i güçlendirmek için böyle planlar var mı bilmiyorum.

-Yani ABD'nin gerçek politikasının Suriye'yi Rusya'ya teslim etmek olduğunu mu söylüyorsunuz?
Hayır asla. Sorun, ABD yönetiminin müttefikleriyle bu konuyu konuşmaması. Suriye çatışması, ABD ve müttefiklerinin Ukrayna ve Tayvan gibi küresel güvenlik meselelerine nasıl tepki vermesi gerektiği konusunda kilit bir karar noktası olarak çok önemli bir çatışma. Müttefiklerimiz gibi bizim de sahada askeri güçlerimiz var ve özellikle ortada ABD yönetiminin Suriye dosyasının önemli bir konu olduğuna inanmadığına ve kimsenin bilmesini istemediği bir şeyi yapmak istediğine dair bir takım şüpheler varken tüm müttefiklerimiz planlarımızı açıkça bilmek istiyor.

Üç hedef

-Dışişleri Bakanı Blinken, Washington'ın Suriye'de üç hedefi olduğunu söyledi. Bunları da insani yardım, DEAŞ ile mücadele ve kapsamlı bir ateşkes olarak sıraladı. Bu da, ABD’nin hedeflerini açıkça belirttiği anlamına gelir.
Hedeflerimize ulaşmak için bir strateji olup olmadığını bilmiyorum.

-İran ile ilgili neler söylemek istersiniz? Biden yönetiminin, Trump yönetimi gibi İran'ı ortadan kaldırmak istediğini düşünüyor musunuz?
Biden yönetiminin İran’ı Suriye topraklarından çıkarmak istediğine inanıyorum. Trump yönetimi de bunu istiyordu. Gerçekçi olmasa da balistik füzeler gibi stratejik risklerin sona erdiği görmek istiyoruz. Bu da ancak Rusya ve Suriye hükümeti aracılığıyla sağlanabilir. Fakat onlar, bu füze sistemlerinin kalaşnikoflarla savaşan muhaliflerin zafer kazanmasını istemiyorlar. İran bu füzelerin konuşlandırılmasını, kendi sebepleri ve stratejik konumu nedeniyle istiyor. Sanırım mevcut yönetim de bunun kendi amaçlarından biri olduğunu söylüyor ama bunu başarmak için bir strateji geliştirmeye istekli olup olmadığını söylemez. Bu henüz netleşmiş değil.

-Peki, ABD Temsilciler Meclisi Biden yönetiminden Suriye stratejisini açıklamasını istedi mi?
Evet, bir baskı var. Çünkü 2001 yılında Temsilciler Meclisi, yönetime güç kullanma ve asker konuşlandırma yetkisi verdi. Bu yüzden Suriye'de ne yaptığımızı ve politikamızın ne olduğunu bilmek istiyor. Bununla birlikte Trump yönetimi, Mart 2019'da Suriye politikamızın bir vizyonunu sunsa da bu, Biden yönetiminin de hedeflediği gibi bir rejim değişikliği değil sorunların çözülmesi, 2254 sayılı BMGK kararı kapsamında ateşkes imzalanması ve barış sürecine girilmesi, mültecilerin dönüşü, İran'ın ve stratejik konumlarda konuşlu füzelerinin kaldırılması, Türkiye'nin güvenliği, Esed'e muhalif olan Suriyelilerin topluma yeniden entegrasyonu ve hesap verebilirlik daha önce bahsettiklerim çerçevesindeydi.
Teoride, mevcut yönetimin politikası bu olsa da ya bunu başarmak için çaba gösterecek kadar ciddiye almıyorlar ya da farklı bir şey yapmaya çalışacaklar. Bunu tam olarak bilemiyoruz ama bu politikanın uygulanmaması kafa karıştırıcı.

-Biraz daha açar mısınız?
Suriye’de sadece korkunç bir iç savaş yaşanmıyor. Suriye halkının kaderi, dış dünyanın ve BM’nin çözüme ulaşmak için bir müdahalede bulunmalarını gerektiriyor.  Türkiye, Ürdün ve Avrupa'da Suriyeli mültecilerin baskı aracı olarak kullanılması, rejimin kasıtlı olarak desteklediği DEAŞ terör örgütünün güçlenmesi, İran’ın Suriye’de konuşlandırdığı füze sistemi, İsrail’in kuzey sınırlarının güvenliği ve kimyasal silah kullanımı gibi başka önemli faktörler de var. Bunların hepsi çözülmesi gereken çok önemli konular. ABD’de göreve gelen herhangi bir yönetimin bunu çözmeye çalışmaması sorumsuzluk olur.

-Peki, siz bu konuda ne öneriyorsunuz?
Yaptırımlar, diplomatik olarak tanınma, yeniden yapılanma, yatırım ve rejimle ilgili meseleler ile Esed ve müttefiklerinin belirtilen gündem dahilinde adımlar atması karşılığında mülteciler, İran'ın Suriye topraklarındaki varlığı, Türkiye’nin, İsrail'in ve Suriye'nin güvenliği konularında takas yapılmasını, yani, adım adım yaklaşımının benimsenmesini öneriyorum.  Trump yönetimi sırasında bir plan sunduk ve bunu müttefiklerimizle paylaştık. Bu yüzden ne yapılacaksa bu plan doğrultusunda olmalı.

-Adım adım yaklaşımı mı?
Evet, adım adım yaklaşımı. Ancak beni ilgilendiren birkaç önemli nokta var; bu yaklaşım Rusya ile gerçekleştirilemez. Tüm müttefiklerimizle, yani BM, Avrupa Birliği (AB), Avrupa ülkeleri, Arap Birliği (AL), Arap ülkeleri, Suriyeli muhalifler, Türkiye, İsrail ve SDG ile aramızda şeffaflık olmadan Esed rejimi üzerindeki baskı azaltılamaz. Çünkü hepsi gerçeği bilmek ve atılacak adımların bir parçası olmak istiyor. Rusya, İsrail'in bombardımanlarını, ABD güçlerini, yaptırımları ve Esed rejimine tecrit uygulanmasını istemiyor ve Şam’ın Arap ülkeleri ile ilişkilerinin eski haline dönmesini istiyorlar. Bunların tamamı sadece ABD’nin değil, müttefiklerimizin de kararlar vermesini gerektiren konulardır. Bu nedenle, diğer ülkelerle ilgili konuları, onlara danışmadan müzakere edemeyiz. Ancak, görüştüğüm tarafların hiçbiri bunun şimdi olması gerektiğini anlayamıyorlar.

-Sizce Moskova ile mi yoksa Şam ve Tahran ile mi müzakere daha önemli?
Bu konuyu İranlılarla konuşmamalıyız. Çünkü İranlılar bizimle konuşmak istemiyor. Aynı durum Esed için de geçerli. Rusya'dan BM’ye, Arap ülkelerinden SDG’ye kadar Esed'le görüşen tüm taraflar, ne olursa olsun ondan elle tutulur bir karşılık alamadı. Rusya, 2015 yılındaki askeri müdahalesinden bu yana en güçlü taraf oldu ve BMGK’da rejimi askeri olarak koruyor. Bu yüzden Rusya'nın güçlü kartları var.

Rusya’nın nüfuzu

-Şam üzerinde en çok Moskova’nın nüfuzu olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Biliyorum kolay değil, ama Ruslar karşılığında bir şey alacaklarına inanıyorlarsa nüfuzlarını kullanırlar.

-2019 yılında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Michael Pompeo ile birlikte Moskova’ya gidip Başkan Putin ile görüştünüz öyle değil mi?
Evet, Bakan Pompeo ile 2019 yılında gittim ve (Başkan Vladimir) Putin ile görüştük. Sunduğumuz planı kabul etmemesinin sebebi, ABD askerlerini Suriye’den çekmek isteyen Trump yönetiminin sona yaklaştığını düşünmesiydi. Yani Putin bizimle müzakereye gerek olmadığını ve Suriye'nin kendisine gümüş tepside sunulacağını düşündü.
Putin'in o dönem bizimle bir anlaşma yapmak istememesini anlıyorum, ama şimdi, farklı bir durum söz konusu. Askerlerimiz halen Suriye'de. Afganistan'daki geri çekilmeden sonra Biden yönetiminin buradaki güçlerimizi geri çekmesi ihtimali pek yok. En azından Biden'ın dönemi boyunca Suriye'de kalacağımızı söyleyebilirim. Ama Ruslar bizimle bu şartlar altında pazarlık yapmayı düşünmeyeceklerdir. Rusları harekete geçirmek için müttefiklerimizle birlikte hareket etmeliyiz.

-2019 yılındaki planınızın detayları nelerdi?
Planda, taleplerimizden, araçlarımızdan ve Türkiye, Arap ülkeleri ve Avrupa ülkeleri gibi müttefiklerimizle neler yapılabileceğinden bahsettim. Yaptırımlar uyguluyoruz. Şam’ı diplomatik olarak tanımayı reddediyoruz. İsrail’in bombardımanları sürüyor ve Suriye’de yeniden yapılandırmaya ve yatırım yapılmasına karşı çıkıyoruz.
Daha önce de söylediğim gibi Suriye'de, İran'ın ve stratejik füze sisteminin Suriye topraklarından çıkarılmasını, DEAŞ ile mücadelenin sürmesini, Suriye muhalefetiyle mültecilerin evlerine dönebilmesi için anlaşma sağlanmasını, Suriye'nin kuzeydoğusundaki sorunun çözülmesini, Türkiye'nin güvenliğinin garantilenmesini, kimyasal silah dosyasının netliğe kavuşturulmasını ve ülkede kimyasal silah kalmadığına dair güvence verilmesini istiyoruz. Bunlar aynı sepet içinde bulunan takas unsurlarıdır. Bu sepet ise diplomatik ve taktik bir çabadır.

-ABD, Avrupa ülkeleri ve Arap ülkeleri arasında bu ayın başlarında Brüksel'de bir toplantı düzenlendi. Toplantıda Washington'ın müttefikleriyle bilgi paylaşmadığı ve Rusya ile anlaşmaktan memnun olduğu yönünde bir şikayet ortaya çıktı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Müttefiklerimizin onlarla konuşmadığımız için üzgün olduğunu biliyorum.

-Biden yönetimi, Arap ülkelerinin Şam ile normalleşmesi konusunda nasıl bir tutuma sahip?
Ürdün gibi Arap ülkeleri attıkları adımlar konusunda temkinli davranıyorlar. Ürdünlüler bir plan sundular ve Kral Abdullah bunu bizimle ve Başkan Putin ile paylaştı. Ancak Esed, hiç kimseye karşılık vermediği için bu planda ilerleme kaydedilemedi. Bunun Arapların Şam ile temasını sınırlayacağını düşünüyorum, çünkü bu, sahadaki durumu değiştirmeyecektir. Esed iş birliği yapmayı reddettiği için Suriye'nin önümüzdeki yıl AL üyeliğine dönebileceğini ve yatırım yapılacağını düşünmüyorum.

Arap ülkeleri ile Şam arasında normalleşme adımları

-Biden yönetiminin normalleşmeyi engellediğini yahut tam tersine teşvik ettiğini düşünüyor musunuz?
ABD Yönetimi, Birleşik Arap Emirlikleri'nden (BAE) açıkça Esed'le görüşmemelerini istedi. Ancak bölgedeki üst düzey yetkililer tarafından, sadece (yönetim tarafından) teşvik edilmediklerini, aynı zamanda normalleşmeye teşvik edilmiş dahi olabileceklerini öğrendim. Bu konuda ABD yönetiminin tutumunun net olmadığını düşünüyorum.

-O halde sizce anlaşma yapmanın tek yolu Ruslarla müzakere masasına oturmak mı?
Evet, ama ABD bunu, Suriye’de önemli bir rolleri olduğu için değil, aynı zamanda Suriye'ye baskı uyguladıklarından dolayı altı ya da yedi büyük müttefik ülkeyle istişare içinde yapmazsa işe yaramayacaktır. Türkiye, İsrail, Arap ülkeleri, Avrupa ülkeleri ve muhalefet, hepsinin Suriye’de bir rolü var.

-Bunun için ABD’nin bir rol üstlenmesi gerekiyor mu?
ABD yönetimi belki zaman zaman Kremlin ile konuşuyor olsa da aralarında ne olduğunu bilmiyoruz. En önemlisi, başlıca müttefiklerimiz de bilmiyor. Bu da başarısızlık demektir. İsrail yaptığından vazgeçmeyecek, Türkiye Suriye'den çekilmeyecek ve Arap ülkeleri, talepleri yerine getirilmedikçe Suriye'yi AL üyeliğine almayacak. Söz konusu tarafların kararları üzerinde hiç bir kontrolümüz yok. Bu nedenle Ruslarla konuştuklarımız, müttefiklerimiz olmadan uygulanamaz.

-Birinin öncülük etmesi mi gerekiyor?
Evet.

-Peki, bu mümkün mü?
Evet mümkün. Bu noktada üç nedenden ötürü umudum var. Bunlardan birincisi, bazı normalleşme adımlarına rağmen halen tüm baskıları sürdürüyoruz. Öte yandan Rusya ve Esed'in tüm rahatsız edici baskıları da devam ediyor. Ülke kaos içinde ve yapılmış bir ateşkes var. Kendi topraklarında kendisine (Esed’e) düşman üç ordu var; ABD, Türkiye ve İsrail. ABD yönetiminin kullanmak istemesi halinde halen var olan araçlar mevcut. İkinci neden, bu yapılmadı, çünkü büyük çatışma riskleri söz konusu. Üçüncü neden ise mevcut durumun Trump yönetimi dönemindeki durumdan daha iyi olması. Biden yönetimi, bu konuda istikrarlı bir çizgi izliyor ve askerlerimizi Suriye'den çekmek istemiyor. Ayrıca bölge önceki yıllara göre daha fazla yakınlaşmış halde. Arap ve Körfez ülkeleri ile Türkiye ilişkilerine bakın. Çok daha iyi uzlaşmalar ve ilişkiler söz konusu. Bölgenin önceki yıllara göre daha fazla bütünleştiğini ve sakinleştiğini söylemek için pek çok neden var. Bunların hepsi diplomatik girişimler için cesaret verici ve güçlü unsurlardır.

-ABD’nin şu an müzakere için daha iyi bir konumda olduğunu mu söylüyorsunuz?
Kesinlikle. Biden yönetimi elimizdeki araçları boşa harcamayacaktır. Evet, şu an daha iyi bir diplomatik konumdayız.

-O halde Rusya'yı Suriye bataklığında boğmak istediğiniz söylenebilir mi?
Rusya, zaten Suriye bataklığına saplanmış durumda. Bunu başardık.
Gerçekten mi? Bu nasıl oldu?
Rusya, Suriye rejimi güçlerini desteklemek ve DEAŞ ile mücadele etmek amacıyla hava sahasını kontrol ediyor. Suriye ekonomisi ise tam bir kaos içinde. Ruslar mültecileri geri getirmeye çalıştı ama kimse geri dönmedi. Esed, tek başına yeni bölgeler ele geçiremedi, daha ziyade diğer ülkeler aracılığıyla bazı bölgeleri kontrolü altına aldı. İsrail savaş uçakları da hava sahasını kontrol ediyor. Bu bir bataklık değilse, bataklığın tanımı başka ne olabilir?

-Bu durumda iki seçenek arasında seçim yapılması gerekiyor ya anlaşma ya bataklık. Bu da ABD’yi müzakere için daha iyi bir konuma getiriyor. Doğru mu?
Evet. Ben böyle düşünüyorum.



Uydu görüntüleri, Sudan'ın el-Faşir kentinde ‘toplu mezarlar’ olduğunu ortaya koydu

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)
TT

Uydu görüntüleri, Sudan'ın el-Faşir kentinde ‘toplu mezarlar’ olduğunu ortaya koydu

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)

Yale Üniversitesi’nin Halk Sağlığı Fakültesi’ne bağlı İnsani Araştırmalar Laboratuvarı’na göre, uydu görüntüleri, Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) kontrolünü ele geçirdiği Sudan'ın batısındaki Darfur eyaletinin kuzeyinde bulunan el-Faşir şehrinde ‘toplu mezarlar’ ve ‘ceset imha faaliyetlerinin’ izlerini ortaya çıkardı.

Sudan ordusunun Darfur'daki son büyük kalesi olan el-Faşir'in HDK tarafından ele geçirilmesinin ardından Birleşmiş Milletler (BM), katliamlar, tecavüzler, yağmalamalar ve halkın toplu olarak yerinden edildiğini bildirdi.

HDK'nin sosyal medyada yayınladığı videolarla desteklenen çok sayıda tanık ifadesi, iletişimden tamamen kopuk olan şehirde yaşanan zulmü gözler önüne serdi.

s
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)

Dün yayınlanan İnsani Araştırmalar Laboratuvarı raporunda, el-Faşir'deki eski bir hastane ve caminin yakınında ‘toplu mezar olduğu düşünülen en az iki bölgede toprak bozulmaları’ olduğu belirtildi.

Raporda, ‘şu anda HDK tarafından gözaltı merkezi olarak kullanılan’ bir doğum hastanesinin dışında daha önce tespit edilen hendeklerin ve nesne yığınlarının ortadan kaybolduğu ifade edildi.

Raporda ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) 450 hasta ve personelin öldürüldüğünü bildirdiği Suudi hastanesine yakın bir caminin yakınında ‘yaklaşık 7 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğinde bir hendekten’ bahsedildi.

İnsani Araştırmalar Laboratuvarı raporunda, HDK'nin bir yıldan fazla süren kuşatma sırasında inşa ettiği toprak bariyerin yakınında toplu infazlara dair kanıtlar olduğu kaydedildi.

yu
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) pazartesi günü, ‘el-Faşir'de işlenen zulümlerin kanıtlanması halinde, Roma Statüsü uyarınca savaş suçu ve insanlığa karşı suç teşkil edebileceği’ uyarısında bulundu.

HDK şehri ele geçirdikten sonra on binlerce kişi şehirden kaçtı. AFP'ye konuşan tanıklar, bu güçlerin kaçmaya çalışan yüzlerce sivili gözaltına aldığını, ayrıca onlara şiddet uyguladığını ve öldürdüğünü söyledi.

BM bugün, saldırıda hayatını kaybedenlerin sayısının yüzlerce olabileceğini bildirdi. Ordu destekli hükümet ise HDK’yi 2 bin sivili öldürmekle suçluyor.

BM'ye göre, Nisan 2023'te Sudan'da patlak veren çatışma on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve yaklaşık 12 milyon kişinin yerinden edilmesine neden olarak dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizine yol açtı.


Gazze'deki Uluslararası Güç: Kimler katılacak ve kimler kontrol edecek?

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)
TT

Gazze'deki Uluslararası Güç: Kimler katılacak ve kimler kontrol edecek?

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)

İnci Mecdi

ABD, BM Güvenlik Konseyi'nden Gazze'de en az iki yıl süreyle uluslararası bir istikrar gücü konuşlandırma yetkisi talep ediyor. Uluslararası istikrar gücü, ABD Başkanı Donald Trump'ın eylül ayı sonunda sunduğu ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı uzun vadede sona erdirmeyi amaçlayan 20 maddelik planının temel unsurlarından biri.

Amerikan medya kuruluşlarının incelediği taslak karara göre, uluslararası güç, silahlı örgütlerin “kalıcı olarak silahsızlandırılması” da dahil olmak üzere Gazze'deki silahsızlandırma sürecini temin etmek için İsrail ve Mısır ile iş birliği içinde çalışacak. Ayrıca Filistinli polis memurlarına eğitim ve destek sağlayacak, sivilleri koruyacak ve insani yardım koridorlarının güvenliğini sağlayacak. ABD’li yetkililere göre taslak, 15 üyeli konsey ve diğer uluslararası ortaklar arasında kapsamlı müzakerelerden geçmesi beklenen bir ön taslak. Nitekim şu anda tartışılıyor ve bu istişareler doğrultusunda revize ediliyor.

Silahsızlandırma sürecini temin etmenin yanı sıra, bir barış gücü değil, güvenliği sağlamaktan sorumlu bir yürütme organı olacak olan bu gücün, Gazze Şeridi'nin hem İsrail hem de Mısır ile olan sınırlarını güvence altına alması, sivilleri ve insani koridorları koruması ve yeni bir Filistin polis gücü yetiştirmesi öngörülüyor. Taslak, katılımcı ülkelere, Gazze Şeridi’nin geçici yönetimini üstlenmesi beklenen ve henüz kurulmamış olan “Barış Konseyi” ile iş birliği içinde, 2027 yılı sonuna kadar Gazze'de güvenliği sağlama konusunda geniş bir yetki veriyor. Yine taslak, bu gücün Mısır ve İsrail ile yakın istişare ve koordinasyon içinde olmasını da öngörüyor.

İsrail'in itirazı

Taslakta, önerilen uluslararası güce hangi ülkelerin katılacağı veya ne kadar askerle katkıda bulunacağı belirtilmedi. Ancak, istikrar gücüne katılmakla ilgilenen birçok Arap ve Arap olmayan devlet, BM'nin plana verdiği desteğin katılımları için ön koşul olduğunu ifade etti. ABD'nin BM misyonu, Independent Arabia'nın sorularına yanıt vermedi, ancak kaynaklar, ABD'nin talebi üzerine Gazze'de istikrarı sağlamak için uluslararası güce birkaç ülkenin katılmayı düşündüğünü belirtiyor.

Arap Amerikalılar Barış Komitesi Başkanı ve Gazze'de arabuluculuk yapan Bişara Bahbah, Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada, İsrail'in Gazze'deki uluslararası istikrar gücüne hem Türkiye hem de Katar'ın katılmasına karşı çıktığını söyledi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun, gücün misyonunun “İsrail'in kendini rahat hissettiği tarafları veya İsrail'in rahatlıkla iş yapabileceği ülkeleri içermesi gerektiği” yönündeki açıklamaları da bunu teyit ediyor. Ancak Rubio belirli bir ülke adı vermedi veya olası bir vetodan bahsetmedi.

Azerbaycan merkezli ANewsZ kanalının haberine göre, ABD, çatışmalar sona erdiğinde Gazze'nin güvenliğini sağlamayı ve insani yardımların ulaştırılması faaliyetlerini genişletmeyi amaçlayan bir misyona katılımı için Azerbaycan ile iletişime geçti. Bakü, hem İsrail hem de Filistin Ulusal Otoritesi ile diplomatik ilişkilere sahip. Kasım 2022'de Azerbaycan Meclisi, Tel Aviv'de bulunması şartıyla İsrail’de bir büyükelçiliğin açılmasını onaylamıştı.

Büyükelçilik, diplomatik temsilcilik ve Bakü'den bir büyükelçinin atanmasıyla Mart 2023'te resmen açıldı. Aynı zamanda Azerbaycan, 2022'nin sonlarında Batı Şeria'daki Ramallah'ta bir “temsilcilik ofisi” kurdu. Bu ofis, Azerbaycan'ın İsrail ile yakın ortaklık ile Filistinlilerle dayanışmayı sürdürmeye yönelik diplomatik stratejisini yansıtıyor.

İsrailli muhalif milletvekili ve Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi üyesi Moşe Tur-Paz, “Diğer ordulara böylesine önemli bir rol vermek soru işaretleri yaratıyor ve bu İsrail'in çıkarına olmayabilir.” dedi. “Hamas'ın Gazze'deki yönetimine son verme çabalarına diğer ülkelerin katılımının iyi bir şey olduğu doğru, ancak aynı zamanda İsrail için bir tehdit de oluşturabilir,” diye ekledi ve Türkiye gibi bir ülkenin Hamas ile yakın bağları olduğunu belirtti.

İsrail'in böyle bir güce hangi ülkelerin katılacağını ne ölçüde belirleyebileceği ise henüz belirsizliğini koruyor. Ancak, Kudüs merkezli bir düşünce kuruluşu olan Yahudi Halkı Politika Enstitüsü'nden Yaakov Katz, basına yaptığı açıklamada, “İsrail'in bakış açısından sorun, artık istediği gibi hareket edememesi ve bunun sonuçları olacak” yorumunu yaptı.

Mısır bir temel taş

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Washington'da bulunan Demokrasileri Savunma Vakfı'ndan Heysem Hasaneyn yaptığı açıklamada, Mısır'ın Gazze'deki herhangi bir uluslararası gücün temel taşı olma ihtimalinin yüksek olduğunu ve Endonezya veya Azerbaycan gibi Arap olmayan Müslüman ülkelerin yanı sıra BAE, Ürdün ve Fas'ın da potansiyel katkıları olabileceğini belirtti.

Yeni bir Filistin polis gücünün eğitilmesi konusuna gelince, Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli, ülkesinin Filistin güvenlik güçlerini eğitmeye başladığını açıkladı. Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada Medbuli, Mısır'ın “Gazze'ye uluslararası desteğin, sahada görev yapacak bir misyonu da kapsamasını memnuniyetle karşıladığını” belirtti. Bu misyonun yetkilerinin “Gazze ile Batı Şeria'da (Doğu Kudüs de dahil) bir Filistin devletinin kurulmasına giden süreci temsil eden tek bir siyasi paket kapsamında uluslararası güçlerin konuşlandırılması yoluyla, Güvenlik Konseyi tarafından belirlenmesinin” şart olduğunu da ifade etti.

Net bir çerçeve ve siyasi bir plan

Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü'nden gözlemciler, Gazze'nin geleceğinin yalnızca Kudüs'te veya Gazze Şeridi'nde değil, aynı zamanda Riyad, Abu Dabi, Ankara ve Doha'da da belirleneceğine inanırken, Körfez ülkelerinin Gazze'ye doğrudan müdahale konusunda çok istekli olmadıklarını belirtiyorlar. Nitekim savaş sırasında diplomatik çerçevelere verdikleri destek, sahada fiili bir katılımdan ziyade, İsrail’e çatışmayı sona erdirmesi ve siyasi süreci yeniden başlatması için baskı yapmayı amaçlıyordu.

Benzer şekilde, Hasaneyn de, Gazze'nin Hamas sonrası geleceği için net, ABD öncülüğünde bir çerçeve ve güvenilir bir siyasi plan olmadığı sürece Körfez ülkelerinin katılımının uzak bir ihtimal olduğunu belirtti ve “hiçbir Arap hükümeti Gazze'yi İsrail adına yönetiyormuş gibi görünmek istemiyor” dedi.

Hamas'ın silahsızlandırılması, Trump'ın ateşkes ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için hazırladığı 20 maddelik planın temel meselelerinden biri olmaya devam ediyor; ancak Hamas bu adımı henüz tam olarak kabul etmedi. Hamas liderleri, tüm silahları bırakmanın teslim olmak anlamına geldiğini ve İsrail'e karşı silahlı mücadelenin hareketin ideolojisinin temel bir parçası olduğunu defalarca dile getirdiğinden, uluslararası gücün Gazze'de silahsızlanmayı nasıl gerçekleştireceği belirsizliğini koruyor.

İsrail Savunma Kuvvetleri ile Hamas unsurları arasında bir tampon bölge oluşturmak için “Sarı Hat” adıyla bilinen hat boyunca çokuluslu bir güç konuşlandırılması planlanıyor. ABD tampon bölgenin haritasını çıkarırken, İsrail önemli stratejik noktaların kontrolünü elinde tutacak. Bu arada, AP'ye göre, Ürdün, BAE ve Fas'ın yardımıyla Gazze'nin güneyinde ve kuzeyinde insani yardım bölgeleri kuruluyor.

İngiltere Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bakanı Hamish Falconer, Trump’ın planının ikinci aşamasıyla ilgili birçok soru işareti olduğunu ve ilk aşamanın uygulanmasının henüz tamamlanmadığını söyledi. Falconer, Gazze'deki herhangi bir istikrar gücünün “BM Güvenlik Konseyi yetkisiyle desteklenmesinin” önemli olduğunu da vurguladı.


İsrail Savunma Bakanı Gazze Şeridi'ndeki tüm tünellerin yıkılması talimatını verdi

İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
TT

İsrail Savunma Bakanı Gazze Şeridi'ndeki tüm tünellerin yıkılması talimatını verdi

İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz bugün (Cuma), ordunun Gazze Şeridi'ndeki tüm Hamas tünellerini “son tünele kadar” imha etmesini ve ortadan kaldırması talimatını verdiğini açıkladı.

Katz, X hesabındaki mesajında şu ifadeleri kullandı:  “Tüneller olmazsa Hamas da olmaz.” Geçen ay Katz, Gazze'yi silahsızlandırma sürecinin sadece grupları silahsızlandırmakla sınırlı olmadığını, aynı zamanda Hamas'ın tünel ağının tamamen yok edilmesini de içerdiğini belirtmişti. Alman Haber Ajansı  DPA'ya göre, ordu İsrail kontrolündeki sarı bölgede tünellerin yıkımını  öncelik hale getirdi.

Görsel kaldırıldı.
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (DPA)

İsrail ordusı  İsrail'in kontrolündeki Gazze Şeridi'nin yüzde 53'ünü temsil eden sarı hattın doğu tarafında, Hamas unsurlarının tünellerde hala saklandığını tahmin ettiklerini belirtti.