Biden yönetiminin “bocalamaları” küresel siyasi çizgileri yeniden şekillendiriyor

ABD’ye karşı yapılan meydan okumalar,  düşmanlarını cesaretlendirirken dostlarını korkutuyor

Çin ve Tayvan arasındaki gerilim artarken ABD’nin Tayvan’ın bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için mücadele etme taahhüdünün yer aldığı herhangi bir anlaşma yok (EPA)
Çin ve Tayvan arasındaki gerilim artarken ABD’nin Tayvan’ın bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için mücadele etme taahhüdünün yer aldığı herhangi bir anlaşma yok (EPA)
TT

Biden yönetiminin “bocalamaları” küresel siyasi çizgileri yeniden şekillendiriyor

Çin ve Tayvan arasındaki gerilim artarken ABD’nin Tayvan’ın bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için mücadele etme taahhüdünün yer aldığı herhangi bir anlaşma yok (EPA)
Çin ve Tayvan arasındaki gerilim artarken ABD’nin Tayvan’ın bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için mücadele etme taahhüdünün yer aldığı herhangi bir anlaşma yok (EPA)

Ukrayna, Tayvan ve İran’ın nükleer dosyası, küresel yansımaları olabilecek konulardır. Fakat gözlemcilere göre ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, güçlü bir dünya lideri olmayı başaramadı. Afganistan, Biden yönetiminin zayıf dış politikasına bakılan ‘pencere’ haline gelirken akıllara “ABD’nin dostları ve düşmanları onun kararlılığı konusunda ikna oldu mu?” sorusunu getirdi. Judicial Watch Foundation'da araştırma direktörü ve Gatestone Enstitüsü'nün kıdemli bir üyesi olan eski istihbarat subayı ve araştırmacı Chris Farrell ve Counterpoint Politika, Araştırma ve Eğitim Enstitüsü (CIPRE) Başkanı ve siyaset uzmanı Shea Bradley-Farrell, Biden yönetiminin zayıflığının, ABD’nin düşmanlarını cesaretlendirdiğini ve dostlarını korkuttuğunu, bunun da ABD’nin kendilerine yardım edeceğine güvenemedikleri sürece diğer birçok ülkeyi agresif bir şekilde nükleer silah edinmeye sevk edeceğini söylüyorlar.
Chris Farrell ve Shea Bradley-Farrell, ortak olarak hazırladıkları ve Gatestone Enstitüsü tarafından yayınlanan bir raporda, Çin’in Tayvan'ı geri almaya çalışması halinde ABD’nin ne yapacağını sorguluyorlar. Çünkü Ukrayna'da olduğu gibi, aralarında Tayvan'ın bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için mücadele etmesine yasal bir temel sağlayacak herhangi bir anlaşma bulunmuyor.
Chris Farrell ve Shea Bradley-Farrell, Biden yönetiminin beceriksizliğinin ve ılımlı eylemlerinin, Çin’in Tayvan'ı boyun eğmeye zorlaması halinde ABD'nin Japonya, Güney Kore, Filipinler ve Avustralya ile olan anlaşma yükümlülüklerini itibarsızlaştıracağını savunuyor. Ayrıca, bu durumun uzun vadede ABD’ye yansımaları onlarca yıl sürecek şekilde zarar verecek olan küresel siyasi çizgilerin yeniden şekillenmesine yol açabileceğini belirtiyorlar. Bu kadar da değil, araştırmacılar, Biden'ın dış politikasının müttefiklerinin onu terk etmesini, düşmanlarının güçlenmesini ve ABD’nin ulusal güvenliğini ciddi şekilde tehlikeye atacağını da söylüyorlar.
Raporlarında genel olarak ABD Başkanı Joe Biden’ın dış politikasına ve bu politikayı uygulama biçimine odaklanan araştırmacılar, şimdiye kadar belirsiz olan bu politikanın çeşitli yönlerini eleştiriyorlar. Biden'ın Afganistan'ın yönetimini Taliban Hareketi’ne devretmesinin, ülkenin aşağılanmasına ve çok sayıda can kaybına yol açan, büyük küresel sonuçları olan stratejik bir başarısızlık olduğunu düşünen araştırmacılar, ileriye bakıldığında 2021 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası taslağının yalnızca Tayvan’a yönelik değil, Çin’in tüm jeopolitik cephelerdeki saldırganlığına karşı koymak için dahi son derece yetersiz olduğunu da ekliyorlar. Zira Chris Farrell ve Shea Bradley-Farrell’a göre Çin, üçüncü yeni uçak gemisi ve Atlantik kıyılarında bir askeri üs kurma planıyla ilerlemeye devam ederken, 2021 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası taslağı, gerçek tehditleri ele almada beş adım geride gibi görünüyor. Bunun yanı sıra Biden yönetimi, ABD, Rusya ve İngiltere'nin “Ukrayna'nın bağımsızlığına, egemenliğine ve mevcut sınırlarına saygı göstermelerini, devlete karşı tehditte bulunmaktan veya güç kullanmaktan kaçınmalarını öngören” 1994 tarihli Budapeşte Mutabakatı’nı görmezden geliyorlar. Mutabakattaki bu taahhütler, Ukrayna hükümetinin, yaklaşık bin 900 nükleer savaş başlığı da dahil olmak üzere dünyanın en büyük üçüncü nükleer cephaneliğinden vazgeçmeye ikna edilmesinde etkili oldu.

İran, İsrail'i, Suudi Arabistan’ı ve Körfez ülkelerini nükleer silahla tehdit ediyor
Öte yandan İran, İsrail'i, Suudi Arabistan’ı ve Körfez ülkelerini nükleer silahla tehdit etme konusunda oldukça hızlı davranıyor. Bu durum, Başkan Biden ve şanssız ekibi için ‘çok büyük’ bir sorun. Biden, Budapeşte Mutabakatı ile Ukrayna'ya koruma sözü verilmiş olsa da Ukrayna'yı Rusya tarafından olası bir işgaline karşı savunmak için muharebe güçlerini devreye sokmayacağını söyledi. Bu sözler, Washington'ın ‘halihazırda sarsılmış olan dünya sahnesindeki güvenilirliğini’ daha da baltaladı.
Biden, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesi halinde ‘daha önce hiç görmedikleri kadar sert’ ekonomik yaptırımlarla karşı karşıya kalacağı konusunda uyarmasından bir gün sonra yaptığı açıklamada, Ukrayna'ya muharebe güçleri gönderilmesinin masadaki seçenekler arasında olmadığını açıkça ifade etti. Chris Farrell ve Shea Bradley-Farrell, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Tayvan ile ilgili bir takım ipuçları ve veriler elde etmek için Biden'ın Ukrayna ile ilgili kararlarını ve eylemlerini titizlikle izlediğine şüphe olmadığını söylüyorlar. Araştırmacılara göre Çin lideri Şi, Tayvan'ın onlarca yıl Çin anakarasından ayrı kaldıktan sonra yeniden anakaraya bağlanmasını, başarılarının Mao Zedong'un başarılarıyla eşit duruma getirecek ulusal zafer olarak görüyor ve bunun özlemini çekiyor.
İran’ın yakın bir gelecekte nükleer programında büyük bir ilerleme kaydetme ihtimali de dahil olmak üzere ABD’ye yönelik bu meydan okumalar, İsrail ordusunun zihninde kaybolmuş değil. İsrailli gazeteci Caroline Glick'in Alman Haber Ajansı’nda (DPA) yer alan haberine göre ABD'nin İsrail'in İran'ın nükleer bir devlet olmasını engelleme hedefini paylaşmadığını anlamaya başladığına dair İsrail Genelkurmay Başkanlığı’nın ve İsrail İstihbarat Servisi Mossad’ın elindeki kanıtlar arttı.
The Wall Street Journal (WSJ) Gazetesi tarafından düzenlenen CEO Council Summit'te konuşan ABD Merkezi İstihbarat Örgütü (CIA) Direktörü William Burns’ün ‘Tahran’ın nükleer programında nükleer silah edinmeye çalıştığına dair hiçbir belirti olmadığını ve CIA’nin İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in nükleer silahlanmaya yönelme kararı verdiğine dair hiçbir kanıt görmediklerini’ söylemesi şaşkınlık uyandırdı.
Buna karşın İran, nükleer silah edinmek için gerekli olan seviyede uranyum zenginleştirme programına hız kazandırırken halihazırda İran’ın nükleer silah edinme imkanlarına sahip olduğuna dair çeşitli raporlar yayınlansa da Chris Farrell ve Shea Bradley-Farrell raporlarında son olarak bu konuda şuan için verilen tek cevabın ‘hayır’ olduğunu vurguladılar.



Trump ve Netanyahu olası İran anlaşmasını görüştü

TT

Trump ve Netanyahu olası İran anlaşmasını görüştü

Trump ve Netanyahu olası İran anlaşmasını görüştü

Beyaz Saray, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğünü, görüşmede İran ile olası bir anlaşma, Gazze Şeridi'ndeki durum ve çarşamba akşamı Washington'daki Yahudi Müzesi önünde iki İsrail Büyükelçiliği çalışanının öldürülmesi konularını ele aldıklarını açıkladı.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, Trump'ın dün Netanyahu ile yaptığı görüşmede, İran'la nükleer programı konusunda bir anlaşmaya varmak istediğini açıkça ifade ettiğini söyledi. İsrail Başbakanlık Ofisi’nden yapılan açıklamada, Trump'ın ‘İran'ın nükleer silah elde etmemesinin sağlanması gerektiği konusunda Netanyahu ile hemfikir olduğu’ belirtildi.

Leavitt, ABD ve İran tarafları arasındaki görüşmelerin beşinci turu Umman arabuluculuğunda bugün İtalya'nın başkenti Roma'da gerçekleşirken, Trump'ın İran'la görüşmeler konusunda işlerin doğru yönde ilerlediğini belirttiğini söyledi.

Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi dün yaptığı açıklamada, Tahran'ın nükleer programına ilişkin dolaylı İran-ABD görüşmelerinin beşinci turunun bugün Roma'da yapılacağını duyurdu.

efrgty67u
ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz nisan ayında Beyaz Saray'da bir araya geldi. (Reuters)

Geçtiğimiz salı günü CNN'de yayınlanan ve ismi açıklanmayan ABD'li yetkililere dayandırılan bir haberde, diplomatik görüşmelerin devam etmesine rağmen İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini hedef almaya hazırlandığı belirtildi. Haberin ardından İran, nükleer tesislerine yönelik herhangi bir İsrail saldırısından ABD'yi sorumlu tutacağı uyarısında bulundu.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi dün, İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yönelik bir saldırı planladığına dair haberlerden duyduğu endişeyi dile getirerek, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEA) bu haberleri derhal ve kesin bir dille kınama çağrısında bulundu.

Trump'ın koşulları

Başkan Trump defalarca İran'ın nükleer silah edinmesini engelleme sözü verdi; 2015 yılında Obama döneminde varılan ve Trump'ın ilk döneminde, 2018'de çekildiği anlaşmadan daha güçlü bir anlaşmaya varılması gerektiğini vurguladı. Trump, Körfez ziyareti sırasında İran'ın temel koşulları kabul ettiğine inandığını ve diplomatik yaklaşımının askeri çatışmayı önleyeceğini ima etti.

İki taraf, önemli bir anlaşmazlık noktası haline gelen uranyum zenginleştirme konusunda bir anlaşmaya varma ikilemiyle karşı karşıya. 2015 anlaşması sivil kullanım için yüzde 3,67 saflığa kadar düşük seviyede zenginleştirmeye ve 300 kilogramlık bir uranyum stokunun korunmasına izin verirken, İran şu anda uranyumu yüzde 60'a kadar zenginleştiriyor. Ancak bu oran nükleer silah için gereken yüzde 90 seviyesinin halen altında.

UAEA'nın İran'ın programına ilişkin son raporunda, ülkenin zenginleştirilmiş uranyum stokunun yaklaşık 830 kilogram olduğu tahmin ediliyor.

ABD istihbarat kurumları, İran'ın henüz bir nükleer silah programı başlatmadığını, ancak ‘eğer isterse nükleer silah üretmesini sağlayacak faaliyetler yürüttüğünü’ tahmin ediyor.

dfgthyu
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, dün Senato Dış İlişkiler Komitesi'nde konuştu. (AP)

ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff geçen hafta sonunda ABD yönetiminin uranyum zenginleştirmenin tamamen durdurulmasını istediğini söylerken, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio salı günü Kongre'de yaptığı açıklamada, Trump yönetiminin İran'ın uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurması talebine bağlı olduğunu yineledi.

Rubio, “İran uranyum zenginleştirme kabiliyetine sahip olamaz, çünkü bu onu nihayetinde başarının eşiğinde bir nükleer güç haline getirir” dedi.

Bir temsilcinin sorusu üzerine Rubio, ABD'nin 2015 anlaşmasında açıkça ele alınmayan bir konu olan İran'ın balistik füze geliştirmesine yönelik yaptırımları sürdüreceğini belirtti.

Rubio, “Terörizmle ilgili yaptırımlar var, balistik füze programıyla ilgili yaptırımlar var. Bu yaptırımlar, eğer anlaşmanın bir parçası değilse yürürlükte kalacak” ifadelerini kullandı.

CNN'in İran'ın İsrail'in nükleer tesislerini vurmaya hazır olduğuna dair haberinden saatler önce konuşan Rubio, ‘İsrail'in askeri seçenekleri değerlendirdiğinin bir sır olmadığını’ ifade etti.