Avrupa’nın Fransa ve Almanya liderliğinde yeniden canlanması

“Yaşlı kıtanın tanık olduğu siyasi dönüşümlerle birlikte önde gelen siyasi pozisyonlarda da bir takım değişiklikler olduğunu gördük.”

Dünya uzun yıllar boyunca Avrupa ülkelerinin politikalarına nasıl bir yön vereceğini öğrenmek istediğinde gözünü Almanya ve Fransa'ya çevirdi. (AFP)
Dünya uzun yıllar boyunca Avrupa ülkelerinin politikalarına nasıl bir yön vereceğini öğrenmek istediğinde gözünü Almanya ve Fransa'ya çevirdi. (AFP)
TT

Avrupa’nın Fransa ve Almanya liderliğinde yeniden canlanması

Dünya uzun yıllar boyunca Avrupa ülkelerinin politikalarına nasıl bir yön vereceğini öğrenmek istediğinde gözünü Almanya ve Fransa'ya çevirdi. (AFP)
Dünya uzun yıllar boyunca Avrupa ülkelerinin politikalarına nasıl bir yön vereceğini öğrenmek istediğinde gözünü Almanya ve Fransa'ya çevirdi. (AFP)

Nebil Fehmi (Mısır eski Dışişleri Bakanı)
Uluslararası arenada son dönemde Avrupa'nın rolüne dair birçok soru gündemde. Bu sorular bazen Avrupa projesinin tamamen boşa bir çaba olduğuna dair söylemlere kadar ulaşıyor.
Avrupa’yı takip eden herkes, yaşlı Kıta’nın (Avrupa Kıtası) gerçekten yaşlı ve kimliğini yeniden şekillendirme sürecinde olduğunu artık açıkça görebilirler. Avrupa ülkeleri arasında ürünlerin ve hizmetlerin dolaşımını ve takasını sağlamak ve birbirleri için homojen ve çekici pazarlar oluşturmak için üzerinde anlaşmaya varılan çok sayıda ilkenin kabul edildi. Buna rağmen halen Avrupa pazarında yer alanlar ile Kıta’nın batısında resmi kurumların dışında kalanlar arasında kurumsal bir uzlaşıya varılmaya çalışılıyor. Bazı Doğu Avrupa ülkelerinin, onları çok taraflı sistemlere karşı daha isteksiz hale getiren farklı yönetim ve Varşova Paktı’nı çöküşünden sonraki ilk yıllarda hakim olan tatlı atmosferin ardından gün yüzüne çıkmaya başlayan toplumsal ilişkiler kavramları ve deneyimleriyle Avrupa Birliği'ne (AB) katılmasından sonra “Avrupa projesi fikri” felsefi bir meydan okumayla karşı karşıya geldi.
Avrupa’daki siyasi dönüşümlerle birlikte önde gelen siyasi pozisyonlarda da bir takım değişiklikler olduğunu gördük. Bu değişiklikler, sola eğilimden çevresel ve diğer faktörlerin daha da belirgin hale gelmesine kadar geniş bir yelpazede yer alıyordu. Doğu Avrupa ülkeleri ise özellikle yeni ve sık görülen mülteci akınlarının yaratığı zorlukla tecritçi bir milliyetçi tonu benimseyen ve besleyen sağcı bir eğilime sahip. Tüm bunlara şahit olurken Avrupa’daki en bariz ve birleştirici özellik, büyük liderlerin ortadan kaybolması ve Avrupalı ​​siyasi liderlerin daha geniş, daha kapsamlı, daha stratejik ve çok yönlü bakış açısı pahasına vatandaşların günlük acil sorunlarıyla ilgilenmeye odaklanmaları oldu. Kıta, bir takım özlemleri ve görüşleri olan düşünürler ve politikacılar çağının ardından yönetim ve kısa vadeli sözleşmeler çağına girdi. Bu, aynı zamanda dünya genelinde gördüğümüz bir dönüşüm.
Dünya, uzun yıllar boyunca Avrupa ülkelerinin politikalarına nasıl yön vereceğini, hırslarını ve sınırlarını öğrenmek istediğinde gözünü Almanya ve Fransa'ya çevirirdi. Almanya’nın şansölyeleri Bismarck, Adenauer, Brandt ve Cole ile Fransa’nın cumhurbaşkanları Bonaparte, de Gaulle, Mitterrand ve Chirac, Avrupa’nın vizyonlarının oluşmasında önemli roller oynarken Avrupa’nın batısı ile doğusu arasında patlak veren Soğuk Savaş gibi çatışmalardan kaçınmak ve ortamı yumuşatmak için rekabet ile gerilim arasında bir ton belirlediler. Uluslararası camianın ilgisi zaman zaman coğrafi olarak Avrupa Kıtası’nda olsa da ABD’ye daha yakın yönelimleri olan İngiltere’nin pozisyonlarına kayıyordu. Burada, Fransa ve Almanya’nın Yaşlı Kıta’nın geleceğine yön verip vermediği, eğer veriyorsa bunun ne yöne doğru olduğu sorusu ortaya çıkıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile başkent Paris’teki Siyasal Bilimler Üniversitesi'nde, cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamasından yaklaşık bir hafta önce düzenlediği bir basın toplantısı sırasında tanışma fırsatım oldu. Aslında o zamanlar popülist seçim müdahalelerinden rahatsız olsam da seçimlerden sonra Avrupa'nın siyasi ve güvenlik rolüyle ilgili bazı önemli konuları gündeme getirdiği için kendisiyle ilgili fikrim hızla değişti ve daha olumlu oldu. Macron’un gündeme getirdiği konular arasında küreselleşme çağında uluslararası uygulamaların gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi de yer alıyordu. Buna karşı son zamanlarda Suriye’deki ve ardından Lübnan’daki durumla ilgili bazı girişimlerinin gerçekçi olmamasına şaşırdım. Bu tür girişimler, Fransa yönetiminin başı olarak ülkesinin kararlılığını sağlar ki bu olumlu bir gelişmedir. Fakat bunlar aynı zamanda daha fazla deneyim ve bilgelik gerektiren adımlardır.
Dünya, eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in 16 yıllık liderliğinin ardından Berlin sahnesinde neler olacağını merakla izledi. Seçimlerin sonucunda Olaf Schulz'un Almanya'nın yeni şansölyesi olarak seçilmesi ve ilk kez bir araya gelen Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan bir koalisyon hükümetinin kurulması iletişim, istikrar ve inovasyon karışımı bir geleceğin kapısını araladı.
İktidar ve fikir birliği açısından büyük bir deneyime sahip olan SPD’nin muhafazakarlarından biri Schultz, demokratik toplumsal uzlaşının bir destekçisi olarak görülüyor ve Avrupa'nın önemine inanıyor. Aynı durum, ABD ile ilişkiler için de geçerli. Küreselleşme çağında Almanya’nın rolünün önemine ve ekonomisinin modernize edilmesi gerektiğine inanan Schultz, 2017 yılında çıkardığı bir kitapta, piyasa şartları ve rekabet ortamıyla başa çıkmakta zorlanan sınıfların karşı karşıya oldukları zorlukları hesaba katarak Almanya’nın politikalarını yönlendiren yedi ilkeyi ayrıntılarıyla sunuyor.
İlk değerlendirmeler, Schultz'un Merkel'in temkinli ve pragmatik yaklaşımını sürdüreceği yönünde. Öyle olabilir ancak koalisyon partileri arasında imzalanan ‘İlerici Siyasi Merkez’ adlı anlaşma,  eskisinden daha aktif ve kararlı bir eğilimi yansıtıyor. Bu aynı zamanda yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının yarattığı mevcut zorluklara ve yansımalarına rağmen güven ortamını ve bir takım özlemleri yansıtan bir anlaşmadır. Pek çok kişi 1969 yılında göreve gelen Şansölye Willy Brandt’ın Almanya'ya daha demokratik bir ülke olması için adeta yalvardığını hatırlayacaktır.
Anlaşma, bu bağlamda bir yandan borçlanma ve sosyal güvenlik sistemini modernize etme ve yeterli imkanlara sahip olmayanlara daha fazla destek sağlama konusunda muhafazakar Alman politikalarına ilişkin daha fazla esnekliğin kapısını aralarken diğer yandan çevreyle ilgili cesur adımlar, ekonomik sistemin modernizasyonu, göçmen ve mültecilere yönelik bir takım tutumları da içeriyor.
Yurt dışıyla ilgili önemli göstergeler arasında, Avrupa projesine ve AB kurumlarına bağlılığın teyidi yer alırken aynı bağlılık Çin’in dış politikaları konusunda daha sert tutumlara sahip ve “Kuzey Akım 2” adlı enerji projesi dahil olmak üzere Rusya'ya karşı daha temkinli olan NATO için de geçerli.
Anlaşmanın uygulanması, özellikle 2022 Nisan'ında yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Fransa’nın hırslı ve akıllı rolüyle örtüşürse Avrupa projesine yansıyacak olan daha aktif bir yaklaşımla ilginç bir Almanya başlangıcı olacaktır.
Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.

 

 



Sudan'da Hayat Kurtarma ve Barış için Müttefikler Grubu’ndan “insani ateşkes” çağrısı

Darfur’daki bir mülteci kampındaki izolasyon merkezinde tedavi gören kolera hastaları (AFP)
Darfur’daki bir mülteci kampındaki izolasyon merkezinde tedavi gören kolera hastaları (AFP)
TT

Sudan'da Hayat Kurtarma ve Barış için Müttefikler Grubu’ndan “insani ateşkes” çağrısı

Darfur’daki bir mülteci kampındaki izolasyon merkezinde tedavi gören kolera hastaları (AFP)
Darfur’daki bir mülteci kampındaki izolasyon merkezinde tedavi gören kolera hastaları (AFP)

“Sudan'da Hayat Kurtarma ve Barış için Müttefikler Grubu” dün Sudan’da savaşan tarafları ‘Cidde Taahhütleri’ne uymaya ve insani yardım için zaman zaman ateşkes ilan edilmesine izin vererek, çatışma bölgelerine hayat kurtaran yardımların ulaşmasını ve sivillerin tehlikeden uzaklaşmasını sağlamaya çağırdı.

Suudi Arabistan, ABD, İsviçre, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Afrika Birliği (AfB) ve Birleşmiş Milletler'den (BM) oluşan grup, Sudan'daki insani durumun her geçen gün daha da kötüleşmesinden duydukları derin endişeyi dile getirdi. Bu durum, ciddi yetersiz beslenme ve kıtlık çeken insan sayısının artması ve ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı engelleyen birçok engel nedeniyle, başlıca bölgelerde insani durumla müdahaleyi geciktiriyor veya engelliyor.

Grup tarafından yapılan ortak açıklamada, bu savaşta en büyük bedeli sivillerin ödediği vurgulandı.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Sudan'daki durumun kötüleşmesi ve insani ihtiyaçların kritik seviyelere ulaşmasıyla birlikte, çatışmanın tarafları sivilleri korumak ve insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını sağlamak için acil önlemler almalıdır. Uluslararası insani hukuk ve 2023 mayısında imzalanan Sudan'daki sivilleri korumayı taahhüt eden Cidde Deklarasyonu'na göre yardımların onlara ulaşmasını kolaylaştırmak zorundalar.”

Grup, savaşan taraflara insani faaliyetleri engelleyen ve önleyen tüm bürokratik engelleri kaldırmaları, ana ikmal yollarını konvoylar ve insani yardım çalışanları için açık tutmaları, ateşkes dönemleri ilan etmeleri,  gerektiğinde başka düzenlemeler yapmaları, Adri Sınır Kapısı’nın uzun soluklu olarak açılması, Darfur ve Kordofan'a giden temas hatları üzerindeki ana yolların öngörülen ve sürdürülebilir kullanımı konusunda anlaşmalar yapılması ile Güney Sudan'dan ilave sınır kapıları açılması çağrısında bulundu.

Ayrıca, insani yardım kuruluşlarının Sudan'ın her yerinde ihtiyaç sahibi tüm sivillere güvenli bir şekilde yardım sunabilmeleri ve diğer tarafların kontrolündeki bölgelerde yardım çalışmaları yaptıkları takdirde misilleme korkusu yaşamadan çalışabilmelerinin garanti altına alınması, sivillerin yardım ve hizmetlere güvenli bir şekilde erişebilmelerinin sağlanması, BM’nin ülke genelinde, özellikle Darfur ve Kordofan'da insani ihtiyaçların acil olduğu bölgelerde sürdürülebilir bir insani varlık göstermesine izin verilmesi ve bunun kolaylaştırılması talep edildi.

Sudan'ın tamamında iletişim hizmetlerine yeniden erişimin sağlanması ve başta enerji, su ve sağlık altyapısı olmak üzere hayati öneme sahip sivil altyapının korunması çağrısı yapılan açıklamada, bazı bölgelerde, özellikle Kuzey Darfur ve Kordofan'da, insani yardım aktörlerinin yardım çalışmaları yapabilmesi için durumu yatıştırmaya yönelik önlemlerin acilen alınması gerektiği belirtildi.

Grup, insani yardım çalışanları, onların merkezleri ve mülkleri dahil olmak üzere sivillerin korunması yükümlülüğünün yanı sıra insani yardımların ihtiyaç sahiplerine hızlı ve engelsiz bir şekilde ulaştırılması ve bunun kolaylaştırılması gibi ilkeleriyle uluslararası insani hukuka tam olarak saygı gösterilmesi gerektiğini vurguladı.