Fas, İsrail ile ilişkilerini güçlendirirken, Cezayir ile gerginlik neden artıyor?

KİK, Fas’ın Sahra egemenliğini destekleyen kararlarını dile getirdi.

Kral 6. Muhammed, 7 Ekim’de yeni Fas hükümetiyle bir araya geldi (Reuters)
Kral 6. Muhammed, 7 Ekim’de yeni Fas hükümetiyle bir araya geldi (Reuters)
TT

Fas, İsrail ile ilişkilerini güçlendirirken, Cezayir ile gerginlik neden artıyor?

Kral 6. Muhammed, 7 Ekim’de yeni Fas hükümetiyle bir araya geldi (Reuters)
Kral 6. Muhammed, 7 Ekim’de yeni Fas hükümetiyle bir araya geldi (Reuters)

Fas ile İsrail arasındaki ‘askeri, güvenlik ve diplomatik alanlarda’ ilişkilerin güçlendirilmesi, Fas’ta 2021 yılının en önemli olaylarından biriydi.
ABD, Fas ve İsrail arasındaki üçlü anlaşmanın 22 Aralık 2020’de imzalanmasından bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler onarılmaya başlansa da bu yıl içerisinde, özellikle İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid ve Savunma Bakanı Benny Gantz’ın Fas’a ziyarette bulunması ve anlaşmaların imzalanması, ilişkileri daha da geliştirdi.
Ancak aynı zamanda bu gelişmeler, Fas ile Cezayir arasındaki ilişkilerde tansiyonun yükselmesine neden oldu. Cezayir’in Fas’ın toprak bütünlüğüne karşı çıkması ve 1976’da ayrılıkçı Polisario Cephesi’nin tek taraflı olarak ‘Cezayir’den Huari Bumedyen ve Libya’dan Muammer Kaddafi’nin desteğiyle Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti’ni kurduğunu’ ilan edilmesi nedeniyle 70’li yılların ortalarından beri iki ülke arasındaki gerginlik devam etti.
Fas ve İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmeye başlaması, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 10 Aralık 2020’de ABD’nin Fas’ın Sahra üzerindeki egemenliğini tanıdığına dair bir başkanlık kararnamesi imzalamasının ardından gelişti. Bu durum, ABD’nin pozisyonunda büyük bir değişiklik oluşturdu. Ancak bu pozisyon, Fas ve İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesini gerektiren kapsamlı bir anlaşmayla bağlantılıydı.
22 Aralık 2020’de bir İsrail uçağı, İsrail’den Fas’a ilk doğrudan ticari uçuşunu yaparak Rabat Havalimanı’na indi. Uçakta Başkan Trump’ın danışmanı ve damadı Jared Kushner, İsrail'in eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Fas asıllı bir Yahudi olan Meir Ben-Shabbat ve ABD Başkanı Özel Yardımcısı ve Uluslararası Müzakereler Özel Temsilcisi Avi Berkowitz de vardı.
Resmi İsrail kaynaklarına göre ziyaret sırasında, Fas ve İsrail arasında su kaynaklarının yönetiminin yanı sıra iki ülke arasında doğrudan bir hava yolu açılmasını kapsayan ve iki ülkedeki bankacılık sistemlerini birbirine bağlayan anlaşmalar imzalandı.
Ancak Kasım ayında Lapid ve Gantz’ın ziyaretlerinden bu yana bu ilişkiler daha büyük boyutlar kazandı. Ağustos 2020’de Lapid ile Faslı mevkidaşı Nasır Burita arasında ‘işbirliğini derinleştirmek ve ilişkileri güçlendirmek’ için iki anlaşma ve siyasi istişare mekanizması oluşturmak için bir mutabakat zaptı imzalandı.
İlk anlaşma, ‘kültür, spor, gençlik alanlarında işbirliğini, iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin ve hava hizmetlerinde işbirliğinin teşviki ile geliştirilmesini’ içeriyor. Nitekim iki ülke arasında doğrudan ticari uçuşlar en son 25 Temmuz’da gerçekleştirilmişti.
Gantz’ın Rabat ziyareti, bir İsrail savunma bakanının Fas’a yaptığı ilk ziyaret olması nedeniyle medyanın büyük ilgisini çekti. Ziyaret sırasında ayrıca, askeri ve güvenlik işbirliği alanında bir mutabakat zaptı imzalandı. Bu mutabakat, İsrail ile bir Arap ülkesi arasında türünün ilk örneği oldu.
İsrail’e göre mutabakat zaptı, bölgenin karşı karşıya olduğu tehditler ve zorluklar karşısında Fas ve İsrail arasındaki güvenlik işbirliğini ‘çeşitli şekillerde’ özetliyor.
Bu mutabakat, Fas’ın operasyonel planlama, araştırma ve geliştirmede işbirliğine ek olarak yüksek teknolojili İsrail askeri teçhizatı elde etmesine izin verecek.

Cezayir tarafı
Ancak İsrail ile ilişkilerdeki bu gelişme ve Rabat’ın ‘Fas’ın Sahra üzerindeki egemenliğini destekleyen bir ABD pozisyonu’ kazanması, Fas’a karşı bir dizi sert duruş sergileyen ve savaş tehdidi oluşturan Cezayir’i öfkelendirdi.
Cezayir, Sahra’nın Fas’tan ayrılmasını talep eden, savaşçılarını (Cezayir’in güneydoğusundaki) Tindouf kamplarına yerleştiren ve onlara silah ve teçhizat sağlayan Polisario Cephesi’ne desteğini gizlemiyor. Aynı şekilde ‘Sahra halkının kendi kaderini tayin hakkını’ savunmak için uluslararası forumlarda diplomasisini kullanıyor.
Ağustos 2020’de Fas’ın BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal, Cezayir’in Sahra’nın ayrılmasına verdiği desteğe tepki olarak Cezayir’deki Kabylie sorununu gündeme getirdi. Kabylie bölgesi halkının da ‘kendi kaderini tayin hakkı’ olduğunu ifade eden Hilal, “Cezayir, Fas’ın Sahra hakkındaki taleplerini neden reddediyor?” şeklinde konuştu.
Bu tavra yanıt olarak Cezayir, geçen yıl 24 Ağustos’ta Fas ile diplomatik ilişkilerini kesti. Fas uçaklarının, hava sahasını geçmesini engelledi ve gazın, Fas topraklarından Mağrib boru hattıyla Avrupa’ya taşınması anlaşmasını yenilemeyi reddetti.
İsrail’in ‘Pegasus’ programının kullanıldığı ‘casusluk’ meselesi, iki ülke arasındaki gerginlik alevini daha da körükledi. Cezayir, Rabat’ı programı üst düzey yetkililerini gözetlemek için kullanmakla suçladı. Ayrıca Cezayir, Rabat’ı 1 Kasım’da iki Cezayir kamyonunu ‘gelişmiş silahlarla’ hedef almakla suçlayınca tehditler ciddi boyutlara ulaştı. Cezayir’e göre Moritanya ile Sahra toprakları (Batı Sahra’daki tampon bölge) arasındaki sınır bölgesinde meydana gelen bir bombardımanda 3 Cezayir vatandaşı öldü. Cezayir, bunun cezasız kalmayacağına söz verdi. Rabat ise bu suçlamaları reddetti. Üst düzey bir Faslı kaynak, Fransız Haber Ajansı’na (AFP) yaptığı açıklamada, “Cezayir savaş istese de Fas, istemiyor” dedi. Aynı kaynak, Kraliyet Silahlı Kuvvetleri’nin Moritanya ve Cezayir’deki sivil veya askeri hedeflere baskın düzenlediği söylentisini de yalanladı. Kaynak ayrıca, “Cezayir kamyonlarına karşı Moritanya yolunda Fas tarafından hava bombardımanı yapıldığı haberi uydurmadır” derken, Moritanya makamları da kendi toprakları içerisinde herhangi bir saldırı gerçekleştirilmediğini açıkladı.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre, aynı kaynak, Polisario Cephesi’ne askeri teçhizat taşıyan iki Cezayir kamyonunun, bir mayın tarlasına girdiğini açıkladı. Kaynak, kamyonların, Fas’ın Polisario Cephesi milislerinin saldırılarına karşı koymak için inşa ettiği güvenlik duvarının doğusundaki bir tampon bölgeden geçtiğini belirtti. Söz konusu tampon bölge, Batı Sahra’daki Birleşmiş Milletler Referandum Misyonu (MINURSO) kontrolü altında, askerden arındırılmış bir Fas bölgesi.
Bu tırmanış öncesinde ise Eylül 2021’de Mali’nin kuzeyinde Fas’tan Afrika’ya geçmekte olan ticari bir kamyona kimliği belirsiz kişilerce silahlı saldırı düzenlenmişti. Saldırı sonucunda, üç Faslı şoför hayatını kaybetmişti. O dönemde Cezayir istihbaratının saldırıya karıştığı belirtilmişti.
Gözlemciler, Fas ve Cezayir arasındaki anlaşmazlık ateşinin, ABD’nin Fas’ın Sahra üzerindeki egemenliğini tanıdığını açıklamasından bu yana güçlü şekilde alevlendiğini ifade etti. Daha önce Fas ordusu, Guerguerat sınır kapısını Fas ile Moritanya arasındaki ticari ve sivil ulaşım hareketini engelleyen Polisario unsurlarından kurtarmış ve her şey normale dönmüştü.

Gantz’ın Rabat ziyareti Cezayir’deki tansiyonu yükseltti
Cezayir’in Fas’a karşı hamlesi, Lapid’in onu İran’la yakınlaşmakla suçlayarak Cezayir’i eleştirdiği Rabat ziyaretinden sonra yoğunlaştı. Gantz’ın Rabat ziyareti de Cezayir’deki tansiyonu yükseltti.
Gelecek Mart ayında Arap zirvesine ev sahipliği yapacak olan Cezayir, yetkilileri aracılığıyla zirvenin Filistin’deki durumu ve Sahra meselesini ele alacağını açıkladı. Cezayir’in arzusuna yanıt gecikmedi. Öyle ki yanıt, Suudi Arabistan başkanlığında 14 Aralık’ta Riyad’da düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) liderlerinin son zirvesinde daha netti. Zirvenin kapanış bildirisinde belirtilenlere göre KİK liderleri, ‘Fas’ın Sahra egemenliğini’ ve ‘Fas Krallığı’nın güvenliğinin, istikrarının ve toprak bütünlüğünün korunmasını’ destekleyen sabit tavır ve kararlarını dile getirdi.
Zirvenin kapanış bildirisinde, Batı Sahra ile ilgili 29 Ekim 2021 tarihli ve 2602 sayılı Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarına övgüde bulunuldu. Ayrıca KİK ile Fas Krallığı arasındaki özel stratejik ortaklığın ve ortak eylem planının uygulanmasının önemli olduğu belirtildi.



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”