Mahmud Abbas, Kral Selman’ın Filistin’e verdiği destek karşısında duyduğu memnuniyeti dile getirdi

Mahmud Abbas, Kral Selman’ın Filistin’e verdiği destek karşısında duyduğu memnuniyeti dile getirdi
TT

Mahmud Abbas, Kral Selman’ın Filistin’e verdiği destek karşısında duyduğu memnuniyeti dile getirdi

Mahmud Abbas, Kral Selman’ın Filistin’e verdiği destek karşısında duyduğu memnuniyeti dile getirdi

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz'in Suudi Şura Konseyi'nin sekizinci oturumunda ülkesi hakkında yaptığı konuşmadan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Suudi Arabistan Kralı konuşmasında ülkesinin Filistin halkının hakları karşısında samimi ve destekleyici tutumunu dile getirdi.
Filistin Haber Ajansı'na (WAFA) göre, Abbas, Filistin davasının Arapların ve Müslümanların en önemli meselesi olduğunu ve öyle kalmaya devam edeceğini, Krallığın dış politika önceliklerinin başında yer aldığını teyit etti. Abbas, başta 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulması olmak üzere Filistin devletinin ve Filistin halkının meşru haklarını geri kazanması konusunda Suudi desteği ve Kral Selman’ın pozisyonu karşısında memnuniyetini dile getirdi. 
Başkan Mahmud Abbas, bu pozisyonların Suudi Arabistan'ın Filistin davasına her düzeyde devam eden tarihsel desteği bağlamında geldiğini vurguladı.
Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz'in, Suudi Şura Konseyi'ndeki yıllık konuşması, Krallığın bölgesel ve uluslararası düzeydeki politikasının yönlerini ve on yıllardır izlediği değişmez ilkeleri özetledi. 
Körfez Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Abdulaziz bin Sakr, Körfez entegrasyonu ve geleceği hakkında yaptığı konuşma sırasında Kral Selman’ın verdiği güvencelerin ve bu güvenceleri geliştirme konusundaki kararlılığının, Körfez sistemine bağlılığın korunmasına yönelik ilgisinden kaynaklı olduğunu dile getirdi.
Körfez Araştırma Merkezi Başkanı, Şarku'l Avsat'a şunları söyledi:
“Bu ortak Körfez eylemi perspektifi, ortak eylemin geleceği için bir yol haritasını temsil ediyor. Bu perspektif iyiye işaret ettiği gibi Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin halklarının iyiliğini sağlayan ve Körfez ülkeleri için güvenlik, barış ve istikrarın temellerini atan Körfez entegrasyonuna yönelik güçlü bir iradeyi yansıtıyor.”
İran'ın bölgedeki olumsuz politikasını ve davranışını değiştirmesi, diyalog ve işbirliğine yönelmesi gerektiği şeklindeki Suudi Arabistan’dan yapılan açıklamalara da değinen Bin Sakr, “İran sorumluluk ruhu göstermeli, hesapsız maceralardan kaçınmalı, bölgenin güvenliğini istikrarsızlaştırmaktan ve silahlı milisleri desteklemekten vazgeçmeli. İran, bölgedeki barış ve istikrarı tehdit eden hırslarını bir kenara bırakmalı ve bu cömert, hoşgörülü ve uzlaşmacı çağrıya yanıt vermeli, diyaloga girmeli ve diğer ülkelerin işlerine karışmama politikası izlemelidir. Coğrafya değişmeyecek, tarih değişmeyecek ve gelecek bir arada yaşamayı gerektiriyor. Tahran, Körfez bölgesindeki krizleri sona erdirmek, gerilimi ve çatışmayı hafifletmek için fırsatı tepmemeli ve ciddi bir diplomatik diyaloğa girmeli” değerlendirmelerinde bulundu.



Tom Barrack ve Arabistanlı Lawrence

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Tom Barrack ve Arabistanlı Lawrence

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye Büyükelçisi ve Suriye- Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, her açıklaması veya tweeti ile tartışma yaratıyor. Sözleri, Ortadoğu'ya yabancı bir Amerikan sözlüğünden geliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Sykes-Picot Anlaşması ile çizilen sınırları ve Batı'nın “(Ortadoğu'da) haritalar dayatmasını ve sınırları kurşun kalemle çizmesini” sert bir şekilde eleştirdi.

Tom Barrack, “Batı’nın müdahale dönemi sonsuza dek sona erdi. Gelecek, bölgenin kendi üreteceği çözümlerindir” dedi. Ayrıca, “giriştiğimiz beş savaşın” başarısızlıklarının ardından gelen “rejim değişikliği” ve “ulus inşası” politikalarını da tenkit etti.

Barrack, Suriye Emeviliğine ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'ya olan hayranlığını dile getirerek, onu bağımsızlık için 12 yıl mücadele eden ABD'nin kurucu başkanı George Washington'a benzetti. Ayrıca, ABD'nin terörle mücadeledeki müttefiki olan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) hedef aldı. Lübnanlıları, hemen harekete geçmezlerse “varoluşsal bir tehdit” ile karşı karşıya kalacakları, Bilad-ı Şam haritasına geri dönme kaderini yaşayacakları konusunda uyardı. Ayrıca, Lübnan’ın “Büyük Suriye” haritasına dahil olduğuna dolaylı olarak işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Barrack, her açıklamanın ardından ilk açıklamasını düzelten bir açıklama yayınlıyor. Ancak, Trump'ın Temsilcisi’nin Ortadoğu'daki kilit ülkeler hakkındaki bu açıklamalarının önemini küçümsemek hata olur. Bunu vurgulamak için de açıklamalarına eşlik eden gelişmelere ve açıklamalara dikkat çekmek gerekiyor.

Öncelikle, Başkan Trump, 13 Mayıs'ta Riyad'da yaptığı “Başkan Trump'ın Ortadoğu'da Müreffeh Bir Gelecek Vizyonu” başlıklı açılış konuşmasında Ortadoğu vizyonunu bizzat ortaya koydu. “Devlet inşacıları diye adlandırılanlar, inşa ettiklerinden çok daha fazla devleti yok ettiler” dedi. Ardından “Amerikalılar Irak ve Afganistan'da trilyonlarca dolar harcadılar, ancak hiçbir işe yaramadı. ABD, bu iki ülkeden geri çekildi ve başarısız oldu çünkü Amerikalı ‘müdahaleciler’ anlamadıkları toplumlara müdahale ettiler ve nasıl yaşanacağına dair dersler verdiler” diye ekledi.

Öte yandan, bölgenin ve liderlerinin ürettiği çözümleri övdü ve “modern Ortadoğu'nun doğuşunun bölge halklarının kendi elleriyle gerçekleştiğini” ve bunun “büyük bir dönüşüme” yol açtığını söyledi. Trump, “geçmişi” olan Suriye Cumhurbaşkanı Şara'ya da övgüler yağdırdı ve ardından “Suriye'ye bir şans” vermek için ona ve Heyet Tahrir eş-Şam'a yönelik yaptırımları kaldırdı.

Trump'ın Türkiye Büyükelçisi Barrack'ı Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi olarak ataması, Ankara'nın bir zamanlar Amerika'nın "Arabistanlı Lawrence'ı" olarak adlandırdığı Brett McGurk'ün politikalarına karşı büyük bir darbe

İkincisi, Trump'ın İran, Gazze ve Ukrayna Özel Temsilcisi Steve Witkoff gibi Barrack da Dışişleri Bakanlığı bürokrasisinden ve Amerikan kurumlarından çok uzak ve Başkan Trump ile doğrudan dostluğu olan bir iş adamı. Ortadoğu'daki önemli meselelerdeki rolü artarken, Dışişleri Bakanlığı'nda müzakere ve diplomasi deneyimine sahip üst düzey yetkililerin atamaları ya ertelendi (örneğin, Dışişleri Bakan Yardımcısının yardımcısı olarak göreve başlaması planlanan Joel Rayburn) ya da Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından uygulanan “kapsamlı reform planı” kapsamında Dışişleri Bakanlığı'ndan uzaklaştırıldılar.

Üçüncüsü, Barrack'ın nerede ikamet ettiğinin büyük bir önemi var, çünkü kendisi Trump'ın Türkiye Büyükelçisi. Ankara, eski Beyaz Saray Ortadoğu yetkilisi Brett McGurk ile ciddi bir sorun yaşıyordu. McGurk'ü Amerika’nın “Arabistanlı Lawrence’ı” olarak adlandırıyordu. Bununla, McGurk'ün, geçen yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Arap isyanını destekleyen İngiliz Arabistanlı Lawrence’a benzer şekilde, Doğu Suriye'de kendisine karşı bir Kürt oluşumu kurarak Ortadoğu haritasını yeniden çizmek istediğini kastediyordu.

Dolayısıyla, Trump'ın Türkiye'ye elçi olarak Barrack'ı ataması, McGurk'ün politikalarına karşı büyük bir darbe anlamına geliyor. Barrack'ın Suriye, Kürtler, Lübnan, haritalar ve Sykes-Picot Anlaşması hakkındaki açıklamalarında da bu açıkça görülüyor. Barrack'ın sözlerinin önemini pekiştiren, Trump'ın bizzat kendisinin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “dostu” olduğunu defalarca açıkça söylemiş olması. Hatta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu, Erdoğan ile askeri çatışma yerine Suriye konusunda bir anlaşmaya varmaya da teşvik etmişti.

Dördüncüsü, ABD'nin son on yıllarda Ortadoğu'daki politikaları, işlevsel olarak muhatap olduğu her rejimin hassasiyetlerini ve değerlendirmelerini dikkate alan birçok örtük, dile getirilmemiş mutabakat içeriyordu. Örneğin, Suriye güçlerinin 1976'da Amerikan onayıyla Lübnan'a girdiği tartışmasızdır. Hafız Esed, Çöl Fırtınası Harekâtı'na katılımı ve İsrail ile müzakereler karşılığında ABD’den yeşil ışık aldıktan sonra, 1990'da Mişel Avn isyanını bastırdı. Aynı durum, Filistin Kurtuluş Örgütü ve lideri Yaser Arafat'ın 1982'de Lübnan'dan sınır dışı edilmesi için de geçerliydi.

Bu mutabakatların sırları çekmecelerde ve söylemsel değerlendirmelerde saklı kaldı. Daha sonra al-Majalla’da, Suriye'nin 2005'te ordusunun çekilmesiyle vesayet döneminin sona ermesinden önce Lübnan'daki birçok eyleminin Amerikan onayıyla desteklendiğine dair bir dizi gizli Suriye belgesi yayınlayacağız.

Barrack'ın sözleri, Lübnan, Suriye ve Sykes-Picot Anlaşması doğmadan önce Osmanlı, Bilad-ı Şam ve Büyük Suriye’nin eyaletlerinden biri olan Zahle’den göç etmeden önce atalarının anlattığı hikâyelere duyulan bir özlem değil. Trump'ın ikinci döneminde söylenmiş olmaları, onlara daha fazla ağırlık kazandırıyor. Bunlar en azından boş veya tesadüfü sözler değil, aksine Beyaz Saray koridorlarındaki ciddi düşünceleri yansıtıyor. Çoğu, üst düzey liderler arasında kapalı kapılar ardında da söylenmiş olabilir. Ancak, gerçekleşmesi dengelere bağlı ve başarılı olması başka bir konu, çünkü birçok Amerikan macerası amaçlanandan farklı bir şekilde sona erdi. Trump yönetiminin hızlı sonuç almak istemesi ve görüşlerini desteklemek için uzun süreli bir askeri müdahaleye yanaşmaması, Barrack'ın tweetlerini tehlikeli ve rahatsız edici kılıyor ve etkileri sosyal medya platformlarının ötesine uzanıyor.