Avrupa’da Kovid-19 vaka sayısı 100 milyon eşiğini aştı

Fransa'nın başkenti Paris'in ünlü Şanzelize Caddesi'nde yürüyen insanlar (AFP)
Fransa'nın başkenti Paris'in ünlü Şanzelize Caddesi'nde yürüyen insanlar (AFP)
TT

Avrupa’da Kovid-19 vaka sayısı 100 milyon eşiğini aştı

Fransa'nın başkenti Paris'in ünlü Şanzelize Caddesi'nde yürüyen insanlar (AFP)
Fransa'nın başkenti Paris'in ünlü Şanzelize Caddesi'nde yürüyen insanlar (AFP)

Avrupa, 2019 yılının Aralık ayında yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) Çin'de ortaya çıkmasından bu yana, dünyadaki tüm vakaların üçte birinden fazlasına denk gelen 100 milyon vaka eşiğini aştı.
Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı habere göre, Cumartesi günü Atlas Okyanusu kıyılarından Azerbaycan ve Rusya'ya kadar uzanan 52 ülke ve bölgeyi kapsayan Avrupa’da, 100 milyon 74 bin 753 vaka kayıtlara geçti. Bu oran aynı zamanda dünya genelinde 288 milyon 279 bin 803 milyon vakanın üçte birinden fazlasına denk geliyor.
Avrupa’da, son 7 gün içinde kayıtlara geçen 4,9 milyon vaka ile geçen haftaya göre yüzde 59’luk bir artışla eşi görülmemiş enfeksiyon oranına tanık oluyor.
Danimarka (2 bin 45), Kıbrıs (bin 969 vaka) ve İrlanda (bin 964 vaka) gibi Avrupa ülkeleri  dünya genelinde koronavirüse bağlı vaka oranının en yüksek olduğu 10 ülke arasında yer alıyor.
Fransa, salgının başlangıcından bu yana, ülke genelinde kaydedilen tüm vakaların yaklaşık yüzde 10'una denk gelen son bir haftada bir milyon 103 bin 555 vaka kaydetti.
Avrupa'nın 17 ülke ve bölgesiyle haftalık rekor vakalara tanık oldu.
Bu rakamlar tüm ülkelerdeki sağlık otoriteleri tarafından yayınlanan günlük raporlara dayanıyor. Salgının başlangıcından bu yana birçok ülkede testlerin yoğunlaştırılmasına rağmen, enfeksiyon şiddeti düşük olan veya semptom göstermeyen vakaların büyük bir kısmı tespit edilemiyor.
Şu anda, Avrupa kıtasındaki ölüm oranlarındaki artış, yüksek vaka oranlarına eşlik etmiyor.
Son bir haftada Avrupa bölgesinde bir önceki haftaya göre yüzde 7’lik bir düşüşle günlük ortalama 3 bin 413 can kaybı kaydedildi.
Our World In Data (OWID) tarafından derlenen verilere göre, Avrupalıların yüzde 65'i en az bir doz aşı olurken, yüzde 61’i ise tam doz aşı oldu. Dünya genelinde ise bu oran sırasıyla yüzde 58 ve yüzde 49’a denk geliyor. Bu oranlarda Avrupa'daki ortalama aşılama oranı dünya ortalamasının üzerinde olduğunu gösteriyor.



Savaştan kısa bir süre önce

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
TT

Savaştan kısa bir süre önce

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)

Husam İytani

İsrail'in son saldırısının belki de en kötü sonuçlarından biri, gerçeği kavrama konusunda giderek artan yetersizlik duygusudur. Lübnanlıların her geçen gün daha da perişan hale gelen günlük hayatlarıyla en yakından bağlantılı yerlerde olup bitenlere yabancılaşma duygusudur.

İsrail servislerinin, Hizbullah üyelerinin İsrail’in mutlaka hackleyeceği ve sızacağı cep telefonları yerine daha güvenli olacağını düşünerek kullandıkları çağrı cihazı olarak bilinen iletişim cihazlarını patlatmakta kullandığı gelişmiş ve ileri teknoloji, bırakın sıradan vatandaşları, gözlemciler için bile anlaşılması kolay değil. İsrail'in Lübnan ve Suriye'deki binlerce iletişim cihazına nasıl sızıp patlattığına dair teknik detaylar ve bunların ister Amerikan medyasının bildirdiği gibi birkaç gün önce gelen yeni cihazlar, isterse diğer medya araçlarının belirttiği gibi İsraillilerin bataryalarını ısıtarak patlatmanın bir yolunu bulabildikleri eski cihazlar olması bir yana, bu mesele birçok Lübnanlının istekleri ile yaşamak ve katlanmak zorunda kaldıkları şeyler arasında büyük bir engel oluşturuyor. Patlamalarda ölenler arasında masumların da olduğunu söylemek de yeni bir bilgi değil.

Hizbullah yetkililerinin yaşadığı ve Lübnanlıların sonuçlarına katlandığı paranoya, Hizbullah’ın ülkeyi içine soktuğu bu savaşın ne getireceğini sormaya cüret edenlere karşı üstten bakış, onları ihanetle, teslimiyetle, umutsuzluğu yaymakla suçlamak, artık kendisi için güçlerin seferber edilmesi gereken “büyük hedef” bahanesiyle göz ardı edilebilecek bir şey değil. Çünkü artık sadece özel unsurlarını ikna eden Hizbullah’ın saçmalıkları ve kibri karşısında her gün yüzünde patlayan bir skandala dönüşüyor gibi görünen bir savaşta, Lübnan halkının seferber edeceği bir gücü kalmamış durumda. “Hedef”e gelince, belirsizliği gittikçe artıyor ve Rakka, Deyrizor, Zabadani ve Sana'dan geçtikten sonra yol haritasını anlamak zorlaşıyor.

Bir saatten kısa bir süre içinde 2.800'den fazla “mücahidin” yaralanmış olması, güvenlik operasyonlarıyla ilgilenenlerin dikkatli ve detaylı takibini gerektirebilecek bir konu. Peki ama bu olay Hizbullah kontrolündeki bölgelerde veya yakınında ikamet eden vatandaşlar için ne anlama geliyor? Bunun, belki Filistin için özgürlük isteyen ama çocuklarının yaşamasını tercih eden bölge sakinleri üzerinde ne gibi etkileri olacak? Bu, ahlaki sorgulamaya tabi tutulmaması gereken bir mukayesedir.

İletişim cihazlarının bu kadar büyük çapta bir operasyonla patlatılmasının ve çok sayıda Hizbullah üyesinin ve bazı İranlı diplomatların (ve elbette sivillerin) ölmesinin veya yaralanmasının, bir sonraki savaşın Lübnan'a ne getireceğine dair kötü bir alamet olduğunu söylemek kaçınılmaz. İsrail'in, güneydeki çatışmanın ilk günlerinden bu yana, yüzlerce Hizbullah üyesini avlamasını veya askeri yetkilisi Fuad Şükür’e suikast düzenlenmesini ve hatta Hizbullah'ın Suriye'nin Masyaf bölgesinde bulunan bilimsel bir araştırma merkezine baskın düzenlemesini ve havaya uçurmasını sağlayan büyük güvenlik zaafı,  İsrail'in yalnızca Hizbullah planlamacıları ile askeri ve güvenlik liderlerinin şimdiye kadar aklına gelmeyen alanlara kadar sızdığı anlamına gelmiyor. Aksine bu aynı zamanda beklenen savaşın Lübnanlıların daha önceki savaşlarda görmediği yeni bir savaş türü olacağı anlamına da geliyor.

İletişim cihazlarının bu kadar büyük çapta bir operasyonla patlatılması ve çok sayıda Hizbullah üyesinin ve bazı İranlı diplomatların (ve elbette sivillerin) ölmesi veya yaralanması, bir sonraki savaşın getirebileceklerine dair kötü bir alamettir.

Bu gerçeklere ilaveten, birkaç gün önce bir Hizbullah yetkilisinin Hizbullah’ın onayı olmadan seçilmiş herhangi bir cumhurbaşkanına suikast düzenlemekle ilgili yaptığı tehditler, iç yıkım faktörlerinin, vahşi düşmanların eliyle gerçekleşen dış yıkımla birleştiği ülkeyi neyin beklediğine dair kasvetli bir tablo sunuyor. Lübnan'ın kronik krizlerinden çıkma girişimlerini engelleyen siyasi boşluk, ancak Hizbullah’ın istediği yönde bitecektir. Bu ise yaşamın her alanında sadece daha fazla yıkıma yol açan bir yöndür. Daha fazla yıkım getiren kapalı bir yıkım çemberidir.

Önceki deneyimlerle, özellikle de Hizbullah’ın hemen ardından Lübnan devleti üzerindeki kontrolünü deklare ettiği ve başkent Beyrut'u işgal ettiği Temmuz 2006 savaşıyla karşılaştırıldığında, İsrail'in Lübnan'a yönelik herhangi bir savaşı, Hizbullah'ın toplum, otorite ve devlet üzerindeki kontrolünü artırmasıyla sona erecek gibi görünüyor. Keza yıllardır anlaşılması güç ve anlaşılması zor sonuçlar üreten bir hızla dönen Lübnan'ın yaşanabilir bir versiyonunun üretilmesine yönelik tüm çabaları uzak bir geleceğe erteleyecek gibi görünüyor.

Trajediyi dört dörtlük yapansa, seyirciler, sempatizanlar ya da masumları kurtarmak için müdahale etmeye istekli olanlar olmadan gerçekleşmesidir.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.