10 uzman 2021'i değerlendirdi: 10 maddede Bilim

10 uzman 2021'i değerlendirdi: 10 maddede Bilim
TT

10 uzman 2021'i değerlendirdi: 10 maddede Bilim

10 uzman 2021'i değerlendirdi: 10 maddede Bilim

2020'de Dünya'yı etkisi altına alan koronavirüs 2021'de bilim insanlarının en önemli gündemleri arasındaydı. Özellikle sağlık ve genetik alanındaki çalışmaların kayda değer bir kısmı koronavirüsle ilgiliydi.
Ancak bu yıl blok zincir teknolojileri de bir adım öne çıkarak daha görünür oldu. NFT'lerin popülerleşmesi ve Mark Zuckerberg'ün Metaverse hamlesi teknoloji camiasının uzun süre tartışacağı gündemi belirlemiş oldu.
Uzay teknolojileri ve astronomideki gelişmeler de hız kesmeden devam etti. NASA'nın Perseverance uzay aracının Mars'a inmesi, James Webb Uzay Teleskobu'nun fırlatılması ve uzay endüstrisindeki atılımlar, evrene dair bir dizi önemli keşfin önünü açtı.
Diğer yandan yapay zeka, arkeoloji ve enerji alanlarında da önemli ilerlemeler yaşandı. İnsansı robotlardan bilimsel keşiflerde kullanılan algoritmalara, yapay zeka sıklıkla tartışıldı. Bu esnada yenilenebilir enerji kaynaklarından yeşil hidrojenin yaygınlaşması gezegenin geleceğine dair umutları tazeledi.
2021 ayrıca arkeologlar açısından verimli bir yıl oldu. Antik Mısır'dan kalma eserler bu yılki kazılara damga vururken, İsrail'de bulunan akşamdan kalma yüzüğü, Çin'de ortaya çıkarılan altın maske ve diğer birçok buluntu da önemli keşifler arasındaydı.
Biz de bu yıl dünyayı etkileyen 10 keşfi alanında uzman akademisyenler, araştırmacılar ve yazarlara sormaya karar verdik ve bunların geleceği nasıl şekillendireceğine dair yorumlarını aldık.

NFT'lerin yükselişiyle artan ilgi 

Beeple'ın 5 bin günden fazla sürede yaptığı çizimlerden oluşturulan "Everydays: The First 5000 Days" isimli dijital sanat eseri, Londra'daki Christie's Müzayede Evi'nde 69.3 milyon dolara satılarak tarihe geçmişti (AFP)
Blok zinciri (blockchain) alanında 2021'in tek bir önemli gelişmesini seçmek imkansız. Zira bu denli hızlı gelişen ve her gün yeni uygulamaların ortaya çıktığı bir alana bütünsel olarak bakmalıyız.
Ben iki unsurun öne çıktığını görüyorum; 2020 yılı içinde pandemiye rağmen küçük kıpırdanmalar gördüğümüz kurumsal işletmelerin kripto para ve ilişkili uygulamalara yönelik ilgisinin arttığına şahit olduk.
Önceki yıllarda kripto paralara yönelik söylemlerdeki negatif dozun azaldığını ve modern devletlerin tüketicileri korurken inovasyonun önünü kesmeyecek düzenlemeler üstünde çalışmaya başlaması sevindirici oldu.
Diğer yandan NFT'ler fırtına gibi bir çıkış yaptı. Şu anda hâlâ bir FOMO (fırsatları kaçırma korkusu) yaşandığını görüyoruz. Ancak bu dönem 2022'de son bularak NFT'lerin dijital sanatlar ve ayağı yere basan iş modelleriyle gerek bireylerin gerekse kurumsal dünyanın hayatında daha önemli bir yer edineceğini öngörebiliriz.

Protein katlanmasında yapay zeka devrimi 

Proteinlerle ilgili büyük atılım Google'ın 2014'te satın aldığı DeepMind şirketinin araştırmacıları sayesinde mümkün oldu (Nature)
Bence bu senenin (tabii bu işin geçmişi var ama bunun ne kadar büyük bir başarı olduğu veya olacağı bu sene anlaşıldı) gelişmesi şu oldu:
Google'ın sahip olduğu Deep Minds şirketi, protein katlanması denen çok önemli bir bilimsel problemi insanlardan çok daha iyi çözebilen bir program geliştirdi. Bunun haberini 2020'de duymuştuk ama 2021'de bunun bilimsel makalesi Nature dergisinde yayımlandı ve de program kullanıma geçti.
Bütün canlıların vücutları değişik değişik proteinlerin birbirine belirli şekillerde legolar gibi takılmasından oluşuyor. Bu proteinlerin hangi parçalardan oluştuğunu laboratuvarda anlamak kolay. Ama bir ilaç geliştirmek istiyorsanız ya da genel olarak tıpla ilgili herhangi bir şey yapmak istiyorsanız proteinin şeklini de anlamak gerekiyor. Çok küçük şeylerden bahsediyoruz, yani şekillerini anlamak aylar, yıllar süren zor bir iş. Yüz milyonlarca protein cinsinin sadece küçük bir kısmının şekli 60 yıllık çalışmayla anlaşılabilmiş. Şeklini anlayabilirseniz her türden tuhaf hastalığa ilaç yapabilirsiniz.
Aynı zamanda hiç insan vücudunda görülmemiş veya doğada olmayan birtakım yeni proteinler imal edebilirsiniz. Bilimkurgusal bir gelişmeden bahsediyoruz.
Bu şirketin geliştirdiği AlphaFold adındaki program, çözülmüş örnekler üzerinde çalışarak bu problemin nasıl çözüleceğini insan uzmanlardan daha üstün seviyede anlamayı başardı. Geçen bir yıl içinde insan vücudundaki proteinlerin şeklinin çok daha fazlası bilinir hale geldi. Önümüzdeki yıllarda bundan müthiş ilaçlar çıkacak ve bu, yapay zeka sayesinde oldu. İnsan olsaydı Nobel Ödülü verebilirdiniz.

mRNA aşıları 

mRNA aşılarının yeni Omikron varyantı karşısında güncellenme çalışmaları sürüyor (AFP)
Bence bu yılın tıp bilimindeki en önemli olayı, mRNA aşıları. mRNA aşılarıyla ilgili aslında 20-30 yıllık bir süreç var ama ilk defa bu kadar yaygın bir şekilde kullanılmaya başladı ve işe yarayacağını somut bir şekilde gördük. Aşıdan önce ve sonra ölüm oranlarına baktığımızda, bununla ilgili yapılmış projeksiyonları gözden geçirdiğimizde her ülkede on binlerce insanın hayatını kurtardığını görüyoruz.
Normal ilaçlar genelde ölümden kurtarmak yerine hastalığın belirtilerini iyileştirmeye odaklanır. Ama mRNA aşıları insanları ölümden veya hastalansa bile yoğun bakıma yatmaktan koruyor. Bu da silsile yoluyla birçok olumlu gelişmeye neden oluyor.
Birincisi, sağlık sisteminin çökmemesini sağlıyor; ikincisi, kişinin uzun dönem Kovid (uzamış Kovid) semptomlarıyla boğuşmasını engelliyor; üçüncüsü de yine ülkelerin ekonomisinin çökmesini engelliyor.
Bir başka konu da şu: mRNA aşılarının bu kadar başarılı olması, geleceğe dair başka tedavi alanlarında da bu aşıların etkili olabileceğine dair umudumuzu artırdı. Özellikle MS (Multipl Skleroz) ve bazı kanser türleriyle ilgili yürütülen mRAN aşı çalışmaları var. 
Pankreas kanseri, prostat kanseri ve cilt kanseri gibi çalışmaların bazılarında Faz 2-3'teler. Önümüzdeki 3 4 yıl içinde bunlarla ilgili olumlu sonuçlar bekliyoruz ve artık mRNA aşıları eskiden olduğu gibi bu tür çalışmalar için kaynak sıkıntısı yaşamayacak. Bu salgının belki de en olumlu yanı, bu mRNA aşılarının kronik hastalıklar ve kanser gibi hastalıklarda kullanımının önünü açması ve ümit vermesi.

Eski Mısır'ın gün yüzüne çıkan kadim kenti

Kazı 2020'de başlamıştı (Facebook/Dr. Zahi Hawass)
2021'in en önemli keşifleri arasında, Eski Mısır'ın en büyük yerleşimlerinden biri vardı. Luksor'un batı kesiminde 2020 sonbaharında başlayan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan bu yerleşim, Johns Hopkins Üniversitesi Mısırbilim profesörü Betsy Bryna tarafından "Tutankhamon'un mezarından sonra en önemli ikinci keşif" olarak nitelendirildi.
Bazıları üç metreye kadar korunmuş duvarları, evleri ve sokaklarıyla söz konusu yerleşimin adı, şarap kapları üzerindeki kartuşlara göre "tehn Aten", yani "Parlak Aten"di. Burası Mısır'a en zengin dönemlerinden birini yaşatan III. Amenhotep (MÖ 1390-1352) tarafından kurulmuştu ve o dönemde Mısır'ın ana idari ve endüstriyel merkeziydi. 
Şimdiye kadar şehrin sadece üçte biri gün ışığına çıkarılmış olmasına karşın çanak çömlek, oyuncak bebekler, kireçtaşından oyun takımlarına ilaveten kuru et ihtiva eden kaplar da dâhil olmak üzere kapsamlı bir besin endüstrisine dair bulgular ele geçmiştir.
Ayrıca kerpiç tuğla ve tılsım işlikleri, büyük bir fırın, dikkat çekici zikzak duvarlarla korunan bir yerleşim bölgesi ve idari binalar ortaya çıkarılmıştır. Evlerin içinde sayısız çanak çömlek, dokumacılık araç-gereçleri, mücevherler bulunmuştur. Yerleşimin mezarlığında ise iki ilginç gömüte rastlanmıştır: elleri iki yana uzatılmış hâlde yüzüstü yatırılmış ve ayakları bağlanmış bir iskeletle bir boğa ya da inek mezarı.
Keşifin önemi Eski Mısır gündelik yaşantısını en ince ayrıntısına kadar yansıtan bulguları bize sunmasından ileri geliyor. Bununla birlikte başkentin tam olarak neden terk edildiğini ve Tutankhamon'un saltanatında neden yeniden iskân gördüğünü anlamak da Eski Mısır'ın bu dikkat çekici dönemini anlamak açısından önem teşkil ediyor.

Nobel Fizik Ödülü'ne karmaşık sistemlerin damga vurması

İklim modellerine Nobel Fizik Ödülü'nün verilmesi, iklim krizine yönelik çabalara güç veriyor (Nobel)
Fizik bilimi açısından 2021 yine heyecan verici bir yıl oldu. Nobel Fizik Ödülü'nün karmaşık sistemleri çalışan üç fizikçiye verilmesi bu yılın bence en önemli gelişmesi. Karmaşık sistemler rastgelelik ve düzensizliğin hakim olduğu sistemlerdir ve anlaşılması zordur.
Ödülü alan bilim insanlarından Syukuro Manabe 1960'larda, atmosferde artan karbondioksit miktarının Dünya yüzeyindeki sıcaklık artışıyla ilişkisini ortaya koydu. Bu da şu anda kullanılan iklim modellerinin temelini oluşturuyor. Diğer bilim insanı Klaus Hasselmann da atmosferde artan sıcaklığın insan karbondioksit emisyonlarından kaynaklandığının kanıtlanmasına büyük katkıda bulundu. Üçüncü bilim insanı Giorgio Parisi ise düzensiz karmaşık malzemelerde gizli yapılar keşfetti. Karmaşık sistem çalışmaları biyolojiden kimyaya, yapay öğrenmeden sosyolojiye, sinirbilimden matematiğe birçok farklı bilim alanında çığır açmaya devam edecek.
Bir diğer önemli gelişme kara deliklerde manyetik alanın haritasının çıkarılmasıydı. Bir kara deliğin kenarına son derece yakın olan manyetik alanların bir işareti olan kutuplaşmanın görüntüsü ilk kez oluşturuldu.
Üçüncü gelişme ise kuantum fiziğinden. Hepimiz kuantum fiziğine göre nesnelerin hem parçacık hem de dalga özellikleri gösterebildiğini duymuşuzdur. 2021'de Güney Koreli iki bilim insanı, kuantum nesnelerin dalga ve parçacık özelliklerini kontrol edip bu özelliklerin miktarını belirlemenin bir yolunu buldu. Bunun en büyük faydası kuantum bilişimi alanına olacak ve dolayısıyla bu çalışma kuantum bilgisayarların geliştirilmesine katkıda bulunacak.

Yeşil hidrojen rüzgarı

Yeşil hdrojen, doğada bileşikler halinde bulunan hidrojenin dönüştürülmesiyle elde edilen bir enerji kaynağı (Reuters)
2021'in öne çıkan enerji teknolojileri arasında seçim yapmak kolay değil. Perovskit güneş panellerinde, enerji depolama teknolojileri ve hidrojen enerjisinde dikkat çekici gelişmeler yaşanıyor. Hidrojen teknolojisi ise çok yeni olmasa da 2021'de öne çıkarılmayı hak ediyor çünkü birçok ülke arka arkaya hidrojen stratejileri açıkladığında ve bu alana yatırım yaptığına tanıklık ediyoruz. Uluslararası Enerji Ajansı'na (IEA) göre 17 ülkenin hidrojen stratejisi var, 20'den fazla ülke de stratejisini hazırlıyor.
Hidrojeni bu kadar önemli kılan sadece ülkelerin ve şirketlerin ilgisi değil. Enerji dönüşümünün kaçınılmaz olduğu günümüzde, depolanabilen ve rüzgar, güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilebilen yeşil hidrojen, istendiği her an bize enerji sağlayabilecek bir teknoloji. Bu sayede güneş ve rüzgar gibi enerji kaynaklarının zayıfladığı anlarda devreye girip termik ve nükleer gibi baz yük santrallarına ihtiyaç duyulmadan yüzde 100 yenilenebilir enerjiye dayalı bir sistemin kurulmasında, depolanabilir yenilenebilir enerji kaynaklarına ve bataryalara destek olacak önemli bir kaynak olacak. Maliyetlerin hızla düşmesi beklenen hidrojenin tren gibi ulaşım araçlarını çalıştırabildiğini, Japonya'nın stratejisinde olduğu gibi çelik üretimi dahil ağır sanayide kullanımının da planlandığı bu enerji kaynağı artık geleceğin dünyasını şekillendirecek teknolojilerden biri olduğunu net bir şekilde gösteriyor.

Nobel Tıp/Fizyoloji Ödülü ve yeni Alzheimer ilacı

Sağlık Bakanlığı'na göre Türkiye'de 65 yaş üstü nüfusun yüzde 5,7'si Alzheimer'dan mustarip (Unsplash)
2021 yılında nöroloji  ve nörobilim alanlarında birden fazla önemli gelişme oldu; 2021 Nobel Tıp/Fizyoloji Ödülü duyu sistemindeki reseptörleri (alıcı) keşfeden David Julius ve Ardem Patapoutian'a verdi. Julius ve Patapoutian, 1990'lardan itibaren duyu sistemlerinin işleyişi üzerine çalışıyordu ve derideki sinir sonlanmalarında sıcaklığı algılayan alıcıları ve deri ve iç organlarda mekanik uyarana yanıt veren alıcıları keşfetti. Bu keşifler, başta kronik ağrı sendromları olmak üzere birçok hastalığın tedavisinde geliştirilecek yeni moleküller için umut verici.
Ardımızda bıraktığımız yıl, Alzheimer tedavisi için de önemli bir yıl oldu: 2003'ten bu yana hastalığın tedavisinde yeni bir ilaç onaylanmamışken Haziran 2021'de Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), aducanumab etken maddeli ilacın kullanımını onayladı. Bugüne dek Alzheimer tedavisinde kullanılan ilaçlar hastalığın oluş mekanizması üzerine etkili değildi, aducanumab'ın ise amiloid plak birikimi üzerine etkili bir tedavi olduğu öne sürülmekte.
Bununla birlikte, FDA'nın bu yeni molekülü hızlandırılmış değerlendirme prosedürü sonunda onaylaması tartışmalı oldu. Çünkü her ne kadar nörogörüntüleme bulgularıyla beyinde amiloid plakların gelişimini yavaşlattığı gösterilmiş olsa da aducanumab'ın klinik iyileşmeyle ilişkili olup olmadığı belirlenemedi.
FDA'nın, klinik çalışmaların tamamlanması ve hastalığın klinik belirtilerinde iyileşme sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi önkoşullarıyla kullanımını onayladığı aducanumab, hastalığın seyrini değiştirmesi halinde Alzheimer hastaları ve yakınları için çok önemli bir gelişme olacak.

Bakterilerin antibiyotik direncini kıran virüsler

Uzmanlara göre bilinçsiz antibiyotik kullanımı, bakterilerin antibyotiklere daha dayanıklı hale gelmesine neden oluyor (Reuters)
2021 senesinde de 2020'de olduğu gibi Kovid-19 sayesinde viroloji sahasında harika gelişmeler oldu. Bunların çoğu tabii ki koronavirüsler hakkındaydı. Fakat ben koronavirüslerden farklı bir gelişme  üzerinde durmak istiyorum: Virüsleri kullanarak antibiyotiklere karşı dirençli bakterilerle mücadele edebilmek.
Kovid-19'la bir virüs pandemisi yaşadık ama antibiyotiklere dirençli bakteriler malesef gelecekte daha da büyük dert olacak. Bunu bir sürü sebebi var ama bir tanesi antibiyotiklerin gereksiz ve bilinçsizce kullanımı. Bakterileri enfekte eden ve yok edebilen virüsler var (bakteriyofaj olarak biliniyorlar). Bakteriyofajların bakteri enfeksiyonlarına karşı kullanımı senelerdir araştırılıyor. Bu virüsler bakterileri litik olarak öldürüyor. 2021'de çıkan bir çalışmada virüsleri kullanarak bakteriyi öldürmek yerine antibiyotiğe karşı dirençli bir bakteriye antibiyotik hassasiyeti tekrar kazandırıldı.
Bu çalışmada Acinetobacter baumannii isimli antibiyotiğe dirençli bir bakterinin direnci virüsler (bakteriyofajlar) kullanılarak kırıldı. Virüslerin yarattığı seçilim baskısı sonucunda mutasyona uğrayan bakteriler virüse karşı direnç kazandı. Fakat bu mutasyonlar bakterinin kapsülünü kaybetmesine ve kapsül sonucu oluşan biyofilm oluşumunun engellenmesine sebep oldu. Bu değişiklikler de bakterinin antibiyotiğe tekrar hassasiyet kazanmasına neden oldu. Litik fajların yanı sıra bakterilere antibiyotik hassasiyeti kazandıran virüsler yakın gelecekte klinikte bakteri enfeksiyonları mücadelesinde önemli rol oynayabilir.

Uzay turizminin rutin hale gelmesi

Jeff Boezos'un kurucusu olduğu uzay firması Blue Origin, Temmuz 2021'de 10 dakikalık bir turistik uçuş gerçekleştirmişti. Uçuşta Bezos'a küçük kardeşi Mark Bezos, 82 yaşındaki havacı Wally Funk ve 18 yaşındaki fizik öğrencisi Oliver Daemen eşlik etmişti (AFP)

İlk uzay turizmi 2001'de Rusların roketine 20 milyon dolar ödeyip Uluslararası Uzay İstasyonu'nda (UUİ) 8 gün kalan Dennis Tito'yla başlamıştı. Sonrasında 8 kişi daha bilet ücreti ödeyip UUİ'ye gitse de bu turistlerin uzaya gidiş gelişleri bir türlü rutine bağlanamamıştı. Sonunda neredeyse 20 yıl süren çalışmaların ardından üç milyarderin uzay şirketleri geri dönüşümlü araçlarını geliştirmelerinin ardından birbirlerine çok yakın zamanlarda müşterilerini uzaya gönderdi.
İlk önce Virgin Galactic'in sahibi Richard Branson uçak-roket karışımı aracıyla 11 Temmuz'da 80 km'yi geçti. Bundan sadece 9 gün sonra 20 Temmuz'da Blue Origin'in sahibi Jeff Bezos 100 km'yi aşarak resmi uzay sınırını geçti. Bunlar sadece birkaç dakikalık uzay deneyimi sağladı. Ve son olarak Elon Musk'ın sahibi olduğu SpaceX, dört turistini UUİ'den de daha yukarı göndererek üç gün boyunca Dünya'nın çevresinde dolandırdı.
Bu araçlar yeniden kullanılabilir olduklarından, bununla beraber rutine bağlanacak ve gelecekte daha çok uzay seferi yapılarak fiyatlar düşecektir. Belki yakın zamanda uzaya çıkmak için astronot eğitimi almak yerine orta sınıf bir kişi sadece ücretini ödeyerek bunu deneyimleyecektir.
İşte bu yılı bu heyecanın başladığı yıl olarak düşünüyorum.

Metaverse'ün yükselişi: Distopya mı, ütopya mı?

Adını Meta olarak değiştiren Facebook'un kuracağı Metaverse evreninde kullanıcılar sanal rakipleriyle fiziksel olarak masa oyunu oynayabilecek (Meta)
İnternetle ilk tanıştığımızda masaüstü bilgisayarımızla ekranlar karşısındaydık, internet bağlanılan bir şeydi. İkinci dönemi mobil cihazlarla geldi, internet bağlı kalınan bir şey oldu. Metaverse ise internetin üçüncü dönemi. Ekranlardan AR, VR, MR gözlük setlerine geçiyor ve bağlanmak yerine dahil oluyoruz.
Metaverse'ün tarihi 2003'te yayınlanan Second Life oyununa dek götürebilir. Peki yeni olan ne? Yeni olan, Facebook gibi bir devin, bu alana el atması ve gözlükle girilecek olması. Zaten hayal edilen ölçüde yaygınlaşması da gözlük teknolojisindeki gelişime ve tabana yayılımına bağlı. 
Peki, Metaverse'ü kim inşa edecek? Eğer bugünün merkeziyetçi büyük teknoloji devleri inşa edip, herkesi aynı kaba toplarsa; Metaverse hakkında kurulan hayaller, 90'ların sonunda internet için kurulan "Bilgiyi özgürleştirecek" hayallerine benzer. Çünkü özgürleşen şeyin en az bilgi kadar yanlış bilgi de olduğunu gördük ve hakikat sonrasına çıktık. 
Metaverse, teknoloji endüstrisi onu inşa etmeye girişmeden önce bilimkurgu yazarlarının hayal ettiği bir şeydi. Onlar için bir distopyaydı, bize ütopya olarak sunuluyor. Sonunda ilk hayal edenler haklı çıkacaksa, bizi iyi bir gelecek beklemiyor. Adına ne dersek diyelim, Metaverse'ün ve internetin geleceği, onun ne kadar merkeziyetsiz gelişebileceğine bağlı. Bunun için blok zinciri gibi bir fırsat da var. Bu fırsatı kullanabilecek miyiz, yoksa teknoloji devlerinin açtığı gözetleme kapitalizmi yolundan mı gideceğiz? Distopya mı, yoksa ütopya mı olacağı, bu sorunun yanıtına bağlı.
Independent Türkçe
 



Microsoft yetkilisi: Suudi Arabistan petrol ihracatından yapay zekâ ihracatına geçiş yapıyor

Suudi Arabistan, Vizyon 2030 ve net siyasi irade sayesinde bölgeyi yapay zekâ çağına taşıyan tarihi bir dönüşüm yaşıyor. (Shutterstock)
Suudi Arabistan, Vizyon 2030 ve net siyasi irade sayesinde bölgeyi yapay zekâ çağına taşıyan tarihi bir dönüşüm yaşıyor. (Shutterstock)
TT

Microsoft yetkilisi: Suudi Arabistan petrol ihracatından yapay zekâ ihracatına geçiş yapıyor

Suudi Arabistan, Vizyon 2030 ve net siyasi irade sayesinde bölgeyi yapay zekâ çağına taşıyan tarihi bir dönüşüm yaşıyor. (Shutterstock)
Suudi Arabistan, Vizyon 2030 ve net siyasi irade sayesinde bölgeyi yapay zekâ çağına taşıyan tarihi bir dönüşüm yaşıyor. (Shutterstock)

Suudi Arabistan, Vizyon 2030 çatısı altında ulusal dönüşümünü hızlandırırken, bölgesel teknoloji sahnesi de önemli bir kırılma noktasına tanıklık ediyor. Microsoft’un Ortadoğu ve Afrika Başkanı Naim Yazbeck, Şarku’l Avsat ile yaptığı özel röportajda, “Bölge artık sadece küresel dönüşüme katılmakla kalmıyor, aynı zamanda onu açık bir şekilde yönlendiriyor” dedi.

Yazbeck, Suudi Arabistan’ın bugün teknoloji sahnesinde öncü bir konumda olduğunu belirterek, bunun ‘son yüz yılda benzeri görülmemiş tarihi bir dönüşüm anı’ olduğunu ifade etti. Bu an, ulusal bulut altyapıları, yapay zekâ ve yerli inovasyon kapasiteleriyle şekilleniyor.

Suudi Arabistan Ulusal Dönüşüm Programı

Yazbeck, Suudi Arabistan’daki bu hızlı ilerlemenin arkasında net bir siyasi iradenin yattığını vurguladı. Ülke, altyapısını modernize etmekle yetinmiyor; yapay zekayı tarihsel olarak petrolün oynadığı role eşdeğer stratejik bir sütun olarak görüyor. Petrol on yıllar boyunca ekonominin temelini oluşturmuşken, yapay zekâ artık Suudi Arabistan’ın ekonomik geleceğine dair en önemli yeni kaynak olarak öne çıkıyor.

sdfg
Microsoft’un Ortadoğu ve Afrika Başkanı Naim Yazbeck (Microsoft)

Yazbeck, Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın yakın zamanda ABD’ye gerçekleştirdiği ziyaretin önemli bir mesaj taşıdığını belirtti. Bu ziyaret sırasında yapay zekâ ve ileri teknolojiler gündemin en ön sırasındaydı; bu da Suudi Arabistan’ın küresel etkisi olan bilgi temelli bir ekonomi kurma konusundaki kararlılığını yansıtıyor.

Bu yaklaşım, Suudi Arabistan’ın sadece dışarıdan yapay zekâ teknolojisi tüketmesiyle yetinmediği, aynı zamanda yerli kapasitesini geliştirdiği ve bilgi üretim ekosistemi kurarak bunu ihraç edebileceği yeni bir dönemin kapılarını açıyor. Bu adımlar, teknik bağımsızlık ilkesini güçlendirirken, inovasyona dayalı bir ekonominin temelini atıyor.

Suudi teknoloji pazarının özellikleri

Yazbeck, bölgesel teknoloji sahnesinin tamamen benzersiz bir dönüşüm yaşadığını vurguladı. Artık Körfez ülkeleri, özellikle Suudi Arabistan, yalnızca yapay zekayı benimsemekle kalmıyor; bu teknolojiyi geliştirme ve küresel piyasalara yeniden ihraç etme aşamasına geçmiş durumdalar. Krallık, büyük modelleri çalıştırabilecek ve yüksek düzeyde hesaplama kapasitesi sağlayabilecek ileri altyapılar inşa ediyor; bu da Suudi Arabistan’ı modern tarihinde ilk kez yalnızca teknoloji ithal eden değil, küresel inovasyon denklemine doğrudan dahil bir aktör hâline getiriyor.

Yazbeck, Riyad’da son dönemde gerçekleştirdiği çok sayıda görüşmede, bakanlıklar, düzenleyici kurumlar, ulusal kuruluşlar ve uluslararası şirketlerle yaptığı toplantılarda ortak bir izlenim edindiğini aktardı: “Herkes yapay zekanın ön saflarında olmak istiyor, gerisinde değil.” Ona göre bu hedefler artık sadece slogan olmaktan çıktı; bütçelerin yeniden düzenlenmesi, beklentilerin yükseltilmesi ve proje takvimlerinin hızlandırılması gibi somut icraatlarla desteklenen net kararlar haline geldi.

xascdfg
Suudi Arabistan, gelişmiş bulut ve egemen altyapı kuran ilk ülkelerden biri ve bu sayede yeni teknolojileri sadece tüketmekle kalmayıp, geliştirebilmekte ve yenilikler yapabilmekte. (Getty Images)

Ayrıca Yazbeck, Suudi kurumlarının teknoloji şirketlerinden özellikle veri egemenliği konusunda en yüksek güvenlik standartlarını sağlamalarını talep ettiğini belirtiyor; bu talep finans, sağlık ve eğitim gibi hassas sektörlerde daha da önemli. Aynı zamanda yasal çerçeve hızla bu dönüşümü destekleyecek şekilde gelişiyor. Suudi Arabistan, siber güvenlik, veri yönetimi, bulut bilişim ve yapay zekâ sistemlerini birçok ülkeye kıyasla daha hızlı güncelleyerek, mevzuatı esnek şekilde adapte edebilme kapasitesini önemli bir rekabet avantajı haline getirdi. Yazbeck’e göre, kurumların başarısı yalnızca yürüttükleri yapay zekâ projelerinin sayısıyla ölçülmüyor; bu projelerin ulusal önceliklerle ne kadar bağlantılı olduğu kritik. Yapay zekanın üretkenlik, sağlık hizmetleri, eğitim ve siber güvenlik gibi temel alanların merkezinde yer alması gerekiyor; sadece medya görünürlüğü hedefleyen küçük girişimlerle değil.

Yatırım getirisi denklemi

Yazbeck, yapay zekaya dayalı bir ekonomi inşa etmenin yalnızca ileri veri merkezleri kurmakla sınırlı olmadığını vurguladı. Bu sürecin, önümüzdeki on yıllar için enerji üretimi planlaması ve iletişim ağlarının genişletilmesiyle başladığını belirtti. Büyük yapay zekâ modellerinin fiilen çalıştırılabilmesi, yüksek elektrik kapasitesi ve uzun vadeli istikrar gerektiriyor; Suudi Arabistan da bunu, yenilenebilir enerji ve iletişim altyapısına yaptığı stratejik yatırımlarla sağlıyor. Bu adımlar, Suudi Arabistan’ı önümüzdeki yıllarda küresel çapta ileri düzey hesaplama faaliyetlerine ev sahipliği yapabilecek bir ülke konumuna getiriyor.

xdfg
Microsoft, 2026 yılında Dammam'da yeni bir bulut bölgesi başlatarak sağlık, finans ve kamu sektörlerinde önemli bir dönüşüm gerçekleştirecek. (Microsoft)

Yazbeck, yatırım getirisinin artık en kritik sorulardan biri hâline geldiğini açıkladı. Ulusal düzeyde bu getiri; doğrudan ekonomik büyüme, GSYİH artışı, yeni iş imkânları yaratılması, inovasyon kapasitesinin güçlenmesi, üretkenliğin artırılması ve Suudi Arabistan’ın küresel konumunun pekiştirilmesiyle ölçülüyor. Kurumsal düzeyde ise sonuçlar şimdiden gözle görülür hâle gelmiş durumda. Microsoft Copilot gibi araçların kullanılmasıyla çalışanlar, rutin işleri azaltıp inovasyon için daha fazla zaman ayırarak görevlerini daha hızlı ve kaliteli şekilde yerine getirebiliyor. Yazbeck, önümüzdeki dönemde elde edilen kazanımların, yeni iş modellerinin geliştirilmesi, müşteri deneyiminin iyileştirilmesi, operasyonel süreçlerin basitleştirilmesi ve çeşitli sektörlerde verimliliğin artırılması gibi alanları da kapsayacak şekilde genişleyeceğini vurguluyor.

2026... Büyük dönüm noktası

Microsoft, 2026 yılının ikinci yarısında Dammam’da yeni bir bulut bölgesi açmaya hazırlanıyor. Bu bölgede Azure, Microsoft 365, Dynamics ve Power Platform, siber güvenlik ve yapay zekâ hizmetleri ile Copilot çözümleri de dahil olmak üzere tüm bulut hizmetleri sunulacak. Yazbeck, projenin bölgedeki en büyük ve en modern veri merkezlerinden biri olduğunu belirtti. İnşaatın tamamlandığını ve şu anda testlerin yapıldığını, hizmetlerin kademeli olarak sunulmaya başlandığını aktardı. Yazbeck, bu buluta olan talebin çok yüksek olduğunu, sadece ulusal kurumlardan değil, aynı zamanda hizmetlerini Suudi Arabistan içinde çalıştırmak isteyen uluslararası şirketlerden de büyük ilgi gördüğünü ifade etti; bu kapasite önceden mümkün değildi.

csdfg
Temiz ve büyük veri, başarılı yapay zekâ projelerinin temel dayanağıdır ve Krallık, gelişmiş ulusal veri sistemleri geliştirmek için çalışmaktadır. (Getty Images)

Bu bulutun, sağlık ve finans gibi düzenlemeye tabi sektörler üzerinde anında etkisi olacak. Bu sektörler, ilk kez Suudi Arabistan mevzuatına uygun yerli bulut ve yapay zekâ hizmetlerini kullanabilecek. Yazbeck, Azure ve Copilot hizmetlerinin küçük işletmelerden büyük ekonomik aktörlere kadar tüm kurumlar için geniş ölçekte erişilebilir olacağını ve insan kaynağı ile teknolojik hazırlığın, bu tür dönüşümden hızlı ve etkili şekilde yararlanmanın belirleyici unsuru olacağını vurguladı.

Altyapının ötesine geçen değer

Yazbeck, ulusal bulutun yalnızca teknik kapasite sağlamadığını, aynı zamanda Microsoft’un küresel ortak ekosisteminin Suudi Arabistan’a girişini mümkün kıldığını vurguladı. Bu durum, iş yazılımlarından güvenlik teknolojilerine ve veri analizine kadar binlerce gelişmiş çözümün Suudi kurumları tarafından doğrudan kullanılabilir hâle gelmesi anlamına geliyor. Yazbeck, bu entegre ekosistemin, altyapının kendisinden daha değerli olduğunu belirterek, inovasyonu hızlandırmada ve yeni hizmetler geliştirmede en etkili faktör olduğunu ifade etti.

Egemenlik ve güvenlik

Yazbeck, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, dijital egemenlik kavramının artık hiçbir ulusal teknolojik altyapıda göz ardı edilemeyecek bir unsur hâline geldiğini vurguladı. Suudi Arabistan, bulut hizmeti sağlayıcılarının ulusal hassas altyapıları barındırırken en yüksek güvenilirlik standartlarına uymasını şart koşuyor ve Microsoft da bunu açılış öncesinde sağlamak için çalışıyor. Dammam’daki bulut merkezlerinin faaliyete geçmesiyle birlikte, bu yapılar fiilen Suudi Arabistan’ın egemen altyapısının bir parçası olacak ve en üst düzeyde koruma gerektirecek. Şirket, siber güvenlik alanına yıllık milyarlarca dolar yatırım yapıyor ve bugüne kadar benzeri görülmemiş siber saldırıları püskürtmeyi başardı; bu da ulusal altyapıların karşı karşıya olduğu tehdit düzeyini ortaya koyuyor. Microsoft ayrıca, veri yönetimi, egemen bulut çözümleri, veri sınıflandırma araçları ve kurumlara operasyonel esneklik ve ölçeklenebilirlik sağlayan hibrit seçenekler içeren geniş bir ekosistem sunuyor. Yazbeck, dijital egemenliğin tek bir kavram olmadığını, veri koruma, yasal denetim ve altyapının ulusal sınırlar içinde bulunması gibi bir dizi gereksinimden oluşan bir yelpaze olduğunu belirtti.

Veri... geleceğin mükemmelliğinin kaynağı

Yazbeck, yapay zekanın başarısında verinin kritik rol oynadığını ifade etti. Bu nedenle ulusal düzeyde stratejik tartışmalar, her zaman ulusal verilerin ne kadar hazır olduğu sorusuyla başlıyor. Suudi Arabistan da bugün, İletişim Bakanlığı ve yerli şirketlerle iş birliği içinde, en yüksek standartlara uygun, büyük ve düzenli bir veri ekosistemi kuruyor. Bu ekosistem, Arapça dil modelleri geliştirmek ve küresel ölçekte rekabet edebilecek kapasiteye ulaşmak için temel bir dayanak oluşturuyor. Yazbeck’e göre en etkili yaklaşım, sıfırdan yeni modeller geliştirmek yerine, küresel modellerin yerel verilerle optimize edilmesi. Bu yöntem, süreci hem daha sürdürülebilir hem de daha doğru kılıyor. Ayrıca Yazbeck, sorumlu yapay zekâ çerçevesinin benimsenmesi gerektiğini belirtti; sadece hızın yeterli olmadığını, teknolojinin güvenli ve güvenilir kullanımının en başından itibaren inşa edilmesi gerektiğini vurguladı. Microsoft, ulusal kurumlarla birlikte, kötüye kullanımı önleyen, veri güvenliğini sağlayan ve adil, şeffaf modeller geliştiren politikalar üzerinde çalışıyor. Yazbeck, bu temellerin vatandaşlarla yeni teknolojiler arasındaki güvenin geleceğini belirleyeceğini ifade etti.

Beceri eğitimi... ulusal bir avantaj

Yazbeck, insan becerilerinin ulusal kapasitenin gerçek motoru olduğunu vurguladı. Suudi Arabistan’ın güçlü bir altyapıya sahip olması tek başına yeterli değil; bu altyapıyı çalıştıracak ve geliştirecek yetenekler de gerekiyor. Yazbeck, Suudi gençliğinin ülkenin en büyük rekabet avantajı olduğunu belirtti; zira yeni nesil dijital bir dünyada doğmuş ve modern teknolojilerle doğal bir esneklik ve akıcılıkla etkileşim kurabiliyor.

Son iki yılda Microsoft, İletişim Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı ile ortak programlar aracılığıyla bir milyondan fazla Suudi’ye eğitim verdi. Ayrıca ortak yapay zekâ akademisi, kırkın üzerinde üniversiteden binlerce öğrenciyi mezun etti ve öğretmenleri eğitimde yapay zekâ araçlarını kullanmaları için kapsamlı programlarla destekledi.

Evlat edinmeden liderliğe

Yazbeck, Microsoft’un ulusal bulutun faaliyet gösterdiği ülkelerde etkisini titizlikle değerlendirdiğini vurguladı. Bu değerlendirmeler; istihdam yaratma, GSYİH’ye katkı, start-up şirketlerin büyümesi, iş ortağı ekosisteminin genişlemesi ve bilgi üretiminin artması gibi alanları kapsıyor. Yönelimler, Suudi start-up’ların hızla yapay zekaya dayalı çözümler geliştirmeye yöneldiğini gösteriyor. Bu şirketler, bulut kredileri ve teknik destekten faydalanarak ürünlerini daha hızlı geliştirebiliyor. Yerel yapay zekâ kapasitesinin mevcut olması sayesinde, bu şirketler pazara daha hızlı girebilecek ve ürünlerini ulusal düzenlemelere tam uyumlu şekilde piyasaya sürebilecek.


Gelecek nesiller, yapay zekanın yönlendirdiği bir iş piyasası bekliyor

Son yıllarda otomasyonun istihdam imkanları üzerinde önemli bir etkisi olurken bu etkilerin gelecekte daha da artması bekleniyor (Pixabay)
Son yıllarda otomasyonun istihdam imkanları üzerinde önemli bir etkisi olurken bu etkilerin gelecekte daha da artması bekleniyor (Pixabay)
TT

Gelecek nesiller, yapay zekanın yönlendirdiği bir iş piyasası bekliyor

Son yıllarda otomasyonun istihdam imkanları üzerinde önemli bir etkisi olurken bu etkilerin gelecekte daha da artması bekleniyor (Pixabay)
Son yıllarda otomasyonun istihdam imkanları üzerinde önemli bir etkisi olurken bu etkilerin gelecekte daha da artması bekleniyor (Pixabay)

Sami Halife

Teknoloji, dünya çapında çeşitli sektörlerde büyük bir dönüşüm yarattı ve gelişimi işgücü piyasasında bir değişime yol açtı. Eskiden insan zekası ve manuel müdahale gerektiren işler, giderek öğrenme, uyum sağlama ve hatta karar verme yeteneğine sahip makineler tarafından yönetilmeye başladı. Son tahminlere göre 2030 yılına kadar dünya çapındaki şirketlerin yüzde 86'sı yapay zeka (AI) teknolojileriyle yeniden şekillenecek. Yaşananlar, insan emeğinin değerini gerçek zamanlı olarak yeniden tanımlayan bir işgücü devrimi olarak görülüyor.

Mekanik otomasyondan bilişsel sistemlere geçiş süreci onlarca yıl önce başladı. 1960'lı yıllarda, ilk yapay robot olan Unimate, ABD’deki bir General Motors fabrikasında kullanıma sunuldu. Bu gelişme, üretim verimliliği ve iş yeniden yapılandırma alanında yeni bir çağın başlangıcını müjdeledi. Bu çığır açan gelişme, küresel üretim sistemlerine hızla yayılan endüstriyel otomasyonun önünü açtı. Robotik teknolojisinin gelişmesiyle makinelerin rolü artık manuel görevlerle sınırlı kalmadı, hız, tekrarlama ve dayanıklılık gerektiren görevleri de kapsar hale geldi.

Bu çığır açıcı gelişme, küresel üretim sistemlerine hızla yayılan endüstriyel otomasyonun önünü açtı. Robotik teknolojisinin gelişmesiyle makinelerin rolü artık manuel görevlerle sınırlı kalmayıp, hız, tekrarlama ve dayanıklılık gerektiren görevleri de kapsar hale geldi.

Endüstriyel robotlar 20. yüzyılın ikinci yarısına hakim olurken, 21. yüzyılın başlarında yapay zekanın yükselişi yeni bir tür radikal değişim getirdi ve yapay zeka hızla temel iş fonksiyonlarına girdi. Müşteri profilleri oluşturma, dolandırıcılığı tespit etme, belgeleri analiz etme ve gerçek zamanlı tahminlerde bulunma gibi görevleri yerine getirdi. Bu sistemler sadece işlerin nasıl yapıldığını etkilemekle kalmadı, aynı zamanda bu işleri yapmak için insanlara ihtiyaç olup olmadığını da etkiledi.

fgtyh
Otomasyon, son yıllarda istihdam üzerinde önemli bir etki oluştururken bu etkilerin gelecekte daha da artması bekleniyor (Pixabay)

Basitçe söylemek gerekirse, iş piyasası son çeyrek yüzyılda dramatik bir şekilde değişti. Otomasyon milyonlarca fabrika işçisinin yerini aldığı için geleneksel işler azaldı. Peki, bu gelişme sadece iş kayıplarıyla mı sınırlı, yoksa yeni işlerin yaratılmasını da teşvik ediyor mu? Toplumlar bu hızlı değişime nasıl ayak uyduruyor? Eğitim sistemleri, gelecek nesilleri sürekli gelişen işgücü piyasasına hazırlayabilir mi?

Otomasyonun istihdam üzerindeki etkisi

Otomasyon, son yıllarda istihdam üzerinde önemli bir etki oluştururken bu etkilerin gelecekte daha da artması bekleniyor. Otomasyon, bazı sektörlerde iş kayıplarına yol açabilir. Buna karşın diğer alanlarda yeni fırsatlar da yaratabilir. Bu yüzden otomasyonun işgücü piyasasını nasıl etkilediğini ve bu değişikliklere nasıl uyum sağlayabileceğimizi düşünmemiz önem arz ediyor. Örneğin, Uber gibi şirketler, rota belirleme ve dinamik fiyatlandırmayı iyileştirmek için yapay zekayı giderek daha fazla kullanırken, nihayetinde insan sürücülere olan bağımlılığı azaltabilecek otonom araç teknolojilerini aktif olarak takip ediyor.

Ancak, sağlık sektöründe Da Vinci robotik cerrahi 3D görüntüleme sistemi tarafından gerçekleştirilenler gibi robot destekli ameliyatlar, yapay zeka ve robotik teknolojisinin insan cerrahların yerini tamamen almadan, aksine onların yeteneklerini artırarak hassasiyet ve verimliliği nasıl artırabileceğini gösteriyor.

dfrgty6
Son tahminlere göre 2030 yılına kadar dünya genelindeki şirketlerin yüzde 86'sı yapay zeka teknolojileriyle yeniden şekillenecek (Pixabay)

Birçok akademisyen, zaman içinde otomasyonun net kazançlar sağladığını savunuyor. Dolayısıyla otomasyonun özellikle imalat sektöründeki iş alanları üzerindeki etkisine ilişkin birçok akademik çalışma bulunuyor. İngiltere merkezli Ekonomi Politikası Araştırma Merkezi'nin (CEPR) kısa bir süre önce yaptığı bir çalışma, daha fazla robotun iş kayıplarına yol açtığı fikrini çürütüyor. CEPR, araç üretiminde her bin işçi başına ilave bir robotun, son birkaç yılda toplam istihdamı yüzde 1,3 artırdığını tahmin ediyor.

Bazı çevreler artık ‘net kazanç’ politikasından bahsediyor ve bu politika, tüm otomasyon biçimleri gibi yapay zekanın da yeni fırsatlar yarattığı için genel refahın kaynağı olabileceğini savunuyor. Sıkıcı görevleri makinelere devrederek, kendimizi daha karmaşık sorunlara odaklanmak, bilgi ve yaratıcılığı paylaşmak için serbest bırakıyoruz ve genel olarak, bu teori otomasyon teknolojisindeki her ilerlemenin kısa vadeli kayıplara ve uzun vadeli kazançlara yol açtığı konusunda uyarıyor.

Peki, son tahminler ne diyor?

Dünya Ekonomik Forumu'nun (World Economic Forum/WEF) son raporuna göre yapay zeka ve otomasyonun 2028 yılına kadar dünya genelinde 69 milyon yeni iş imkanı yaratılmasına katkıda bulunması bekleniyor. Bu yeni roller genellikle yaratıcı düşünme, veri analizi, makine öğrenimi ve yapay zeka geliştirme gibi alanlarda beceriler gerektiriyor ve bu da beceri geliştirme ve yeniden eğitim programlarının önemini vurguluyor.

Yapay zekanın işyerinde üretkenliği ve verimliliği önemli ölçüde artırma potansiyeli olduğu göz önüne alındığında, Amerikan şirketi Nielsen tarafından yapılan bir araştırma, üretken yapay zeka araçlarının benimsenmesiyle çalışan verimliliğinde yüzde 66'lık dikkate değer bir artış olduğunu ortaya koydu.

ABD merkezli uluslararası yönetim danışmanlık firması McKinsey & Company, yapay zekanın 2030 yılına kadar küresel ekonomiye 13 trilyon dolar katkı sağlayabileceğini tahmin ediyor. Bu ekonomik artışın, işgücü ikamesi, ürün ve hizmetlerdeki yeniliklerin artması ve yapay zeka ile ilgili işler için yeni talep oluşturulmasının birleşiminden kaynaklanması bekleniyor.

frgt
Bu becerileri öğretmeye uyum sağlamak ve bunlara yoğunlaşmak, ilkokul ve ortaokulların, üniversitelerin ve enstitülerin sorumluluğundadır (Pixabay)

ABD merkezli büyük şirketlerin tahminlerine göre 2030 yılına kadar ABD ekonomisindeki toplam çalışma saatlerinin yaklaşık üçte biri otomatikleştirilebilir. Bu oran, iş rollerinin, zaman dağılımının ve insan katkısının radikal bir şekilde yeniden düzenlenmesini temsil ediyor ve otomasyon nedeniyle 85 milyon iş kaybedilebilirken, çoğunluğu yüksek teknik ve uyum becerilerine sahip bireyler için 97 milyon yeni iş imkanları ortaya çıkabilir.

Dijital devrim öncesinde yapılan bazı tahminlerde gelecekte hayal bile edilemeyecek yeni mesleklerin ortaya çıkacağı iddia edilirken, ABD’li fizikçi Max Tegmark, Life 3.0: Being Human in the Age of Artificial Intelligence (Yaşam 3.0 & Yapay Zeka Çağında İnsan Olmak) adlı kitabında, mevcut mesleklerin büyük çoğunluğunun zaten bir asırdır var olduğunu belirterek, bu tahminin tamamen yanlış olduğunu savunuyor. Tegmark, ana eğilimin yeni meslekler ortaya çıkmayacağını, aksine ‘teknolojinin yükseliş dalgasının henüz ulaşmadığı alanlara yöneleceğimizi’ gösterdiğini vurguluyor.

Otomasyonun gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisi

Otomasyonun etkisi hiçbir şekilde tek tip olmadı. Güçlü eğitim altyapısı ve proaktif işgücü politikalarına sahip gelişmiş ülkelerde, yapay zeka üretkenliği artırabilir ve yeni istihdam biçimleri yaratabilir. Buna karşın birçok gelişmekte olan ekonomi, dijital araçlara ve eğitime sınırlı erişim nedeniyle işgücünün yerinden edilme riskiyle karşı karşıya.

Stratejik hazırlığın olmaması, otomasyonu ilerleme yerine dışlanmanın bir nedeni haline getirebilir. Örneğin, Portekiz'de yapılan araştırmalar yapay zekanın beceri geliştirmeye yönelik destekleyici çerçevelerle birlikte kullanılmadığı takdirde, yapısal işsizliği daha da kötüleştirebileceğini gösterdi. Portekiz'deki çalışanlar, ulaşım ve perakendecilikten finans ve sağlık hizmetlerine kadar çeşitli sektörlerde, hızla dijitalleşen ortamda rollerinin uygunluğu konusunda artan endişelerini dile getirerek, giderek artan bir belirsizlik hissi yaşadıklarını söylüyor.

Uyum sağlamak için gerekli yapısal değişiklikler

Daha sofistike robotlar ve yapay zeka ile önümüzdeki birkaç on yıl içinde gerçekleşecek ‘yeni otomasyon’, makinelerin gerçekleştirebileceği görev ve işlevlerin yelpazesini genişleteceğine şüphe yok. Bu durum, işçilerin yerinden edilmesine ve onları önceki otomasyon nesillerine göre çok daha büyük bir eşitsizlikle karşı karşıya getirirken, üniversite mezunları ve profesyonelleri geçmişte olduğundan çok daha fazla etkileyebilir.

Dolayısıyla en önemli zorluk olarak eğitim ve öğretimin kapsamını ve kalitesini iyileştirmekle karşı karşıyayız. Daha fazla işçinin yapay zekayı tamamlayabilmesi için araştırmacıların 21. yüzyıl becerileri olarak adlandırdığı becerilere ihtiyaçları olacaktır. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu beceriler arasında, genellikle birçok faktörü dikkatli bir şekilde değerlendirmeyi gerektiren iletişim ve karmaşık analitik becerilerle yaratıcılık yer alıyor. Bu becerileri öğretmeye uyum sağlamak ve buna yoğunlaşmak, ilk ve ortaokulların, üniversitelerin ve enstitülerin sorumluluğundadır.

sdfvg
Bazı hükümetler, toplum genelinde yapay zeka, veri analizi ve dijital okuryazarlık ile ilgili becerilere odaklanan eğitim girişimlerine yatırım yapıyor (pixabay)

Aynı zamanda, daha düşük ücretlerle karşı karşıya kalan işten çıkarılan çalışanlar, yeni veya değişen işlerde yeni görevleri yerine getirmek için yeniden eğitim almaları gerekecek ve daha fazla çalışan, iş yerinde veya yükseköğretim kurumlarında (kamu ve özel) yeniden beceri kazanma veya beceri geliştirme ihtiyacı duyacak. Topluluklar, sağlık hizmetleri, ileri imalat ve perakende lojistik hizmetleri gibi yüksek talep gören ekonomik sektörlerde yüksek kaliteli eğitimler sunarak, daha az eğitimli veya işten çıkarılan işçilerin gelirlerinin artırılması gerekiyor.

Bazı hükümetler, toplum genelinde yapay zeka, veri analizi ve dijital okuryazarlık ile ilgili becerilere odaklanan eğitim girişimlerine yatırım yapıyor. Bu hükümetler, işçileri tamamen değiştirmek yerine, insanlarla birlikte çalışan, üretkenliği ve karar vermeyi artıran yapay zeka araçlarının geliştirilmesini teşvik ediyor.

Yapay zeka temelli iş alanlarının geleceğine hazırlanmada eğitimin rolü

Okullar, öğrencilere gelecekteki kariyerleri için ihtiyaç duydukları becerileri kazandırmak amacıyla temel bir altyapı oluşturur. Geleneksel öğretim yöntemleri, ortaya çıkan teknik yetenekleri ve yenilikleri etkili bir şekilde entegre edemediğinde zorluk yaşar. Bu yüzden yapay zeka temelli bir ekonominin ihtiyaçlarını karşılamak için eğitim sistemlerinde acil ve köklü bir değişim yapılması gerekiyor.

Eğitim reformu, yapay zekayı programlama ve veri bilimi ile birlikte standart müfredata dahil etmek ve yapay zeka ile yönetilen eğitim programlarının öğrencilere esnek hız seçenekleri ile kişiselleştirilmiş öğrenme sunmasını sağlamak gibi çeşitli yaklaşımlara ihtiyaç duyar. Öğretmenler, araçların otomasyonu sayesinde ileri düzey sınıf öğretimine ayırabilecekleri daha fazla ve değerli bir zaman kazanır.

Bazı gelişmiş ülkeler, toplumun sürekli beceri geliştirme programları talep etmesi nedeniyle, geleneksel erken çocukluk eğitimi yöntemlerini terk etmek için şimdiden çalışmalara başladılar. Mevcut öğrencilerin ve profesyonel çalışanların öğrenme tercihlerini karşılamak amacıyla dijital sınıflar ve özel beceri geliştirme programlarının yanı sıra mini akreditasyon programları oluşturmak için çalışmalar yapılıyor.

Bunun en iyi örneği, öğrencilerin dijital becerilerini ve yapay zeka yeteneklerini geliştirmek amacıyla tüm öğrenim aşamaları için bir yapay zeka müfredatı oluşturan Finlandiya'nın ‘Eğitimde Yapay Zeka’ programı olarak karşımıza çıkıyor. Eğitimdeki bu yaklaşım sayesinde öğrenciler pratik beceriler öğreniyor ve yapay zeka teknolojisine ilişkin etik bir anlayış geliştirerek, bu teknolojinin araçlarını kullanmaya ve sosyal etkilerini anlamaya hazırlanıyorlar.

Georgia Devlet Üniversitesi, ABD’deki diğer eğitim kurumlarıyla birlikte, öğrenci katılımını artırmak ve okul terk oranlarını azaltmak üzere yapay zeka destekli sohbet robotlarını kullanıyor. Sohbet robotları, öğrencilere idari prosedürlerde yol göstererek ve akademik yardım sunarak hızlı destek sağlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir


İngiltere, suçluları takip etmek için yüz tanıma teknolojisinin kullanımını artırıyor

Big Brother Watch, yüz tanıma teknolojisinin kullanımının artırılmasını ciddi bir gizlilik ihlali olarak nitelendirdi (Arşiv)
Big Brother Watch, yüz tanıma teknolojisinin kullanımının artırılmasını ciddi bir gizlilik ihlali olarak nitelendirdi (Arşiv)
TT

İngiltere, suçluları takip etmek için yüz tanıma teknolojisinin kullanımını artırıyor

Big Brother Watch, yüz tanıma teknolojisinin kullanımının artırılmasını ciddi bir gizlilik ihlali olarak nitelendirdi (Arşiv)
Big Brother Watch, yüz tanıma teknolojisinin kullanımının artırılmasını ciddi bir gizlilik ihlali olarak nitelendirdi (Arşiv)

İngiltere hükümeti tarafından bugün yapılan bir açıklamada, polislerin suçluları yakalamak için yüz tanıma teknolojisinin kullanımını artıracağını duyururken bu teknolojinin kullanımını denetlemek üzere yeni bir kurum kurulmasını önerdi.

Bu teknoloji, son iki yılda yüz tanıma teknolojisini kullanarak tecavüz, aile içi şiddet ve şiddet suçları dahil olmak üzere bin 300 tutuklama gerçekleştiren Metropolitan Polisi tarafından halihazırda kullanılıyor.

Ancak, İngiltere merkezli sivil özgürlükler örgütü Big Brother Watch, yüz tanıma teknolojisinin kullanımının artırılmasının ciddi bir mahremiyet ihlali olduğunu belirtti.

Avrupa'daki yasaların halkı toplu yüz tanıma gözetiminden koruduğunu söyleyen Big Brother Watch’a göre ancak İngiltere, demokratik dünyadan ayrı bir ülke ve burada halk artık bu kameralar tarafından izleniyor ve neredeyse her gün şüpheli muamelesi görüyor.

Metropolitan Polisi, futbol maçları gibi büyük etkinliklerde, izleme listesindeki kişileri tespit etmek için canlı yüz tanıma teknolojisini halihazırda kullanıyor.

Polis Bakanı Sarah Jones yaptığı açıklamada, yüz tanıma teknolojisinin DNA eşleştirmesinden bu yana suçluları yakalamaya yardımcı olan en büyük atılım olduğunu söyledi.

Jones, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu teknoloji, sokaklarımızdan binlerce tehlikeli suçluyu uzaklaştırmaya yardımcı oldu ve polisin güvenliğimizi sağlamasına destek olmak için muazzam bir potansiyele sahip.”

Hükümet, teknolojinin faydalarını ve gizlilik koruması da dahil olmak üzere halkın güvenliğini sağlamak için gerekli önlemleri incelemek üzere on haftalık bir danışma süreci başlatacağını açıklarken polisin yüz tanıma ve benzeri teknolojileri kullanımını denetlemek ve düzenlemek için tek bir kurum oluşturulmasını önerdi.