Nükleer Silahlı Devletler’den dünyadaki stratejik riskleri azaltma sözü

Moskova ve Pekin, zorlu uluslararası güvenlik şartları altında gerginliğin azaltılmasından duydukları memnuniyeti dile getirdiler.

Washington / Hiba el-Kudsi – Moskova / Raid Ceber
Washington / Hiba el-Kudsi – Moskova / Raid Ceber
TT

Nükleer Silahlı Devletler’den dünyadaki stratejik riskleri azaltma sözü

Washington / Hiba el-Kudsi – Moskova / Raid Ceber
Washington / Hiba el-Kudsi – Moskova / Raid Ceber

Nükleer Silahlı Devletler; ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa liderleri, dün ortak bir açıklama yayımlayarak nükleer bir savaşın patlak vermesinden kaçınma, dünyadaki stratejik riskleri azaltma ve dünyadaki silahlanma yarışını engelleme sözü verdiler.
Beyaz Saray ve Kremlin tarafından aynı anda yayımlanan ortak açıklamada, Nükleer Silahlı Devletler’in Rusya ile Batı arasında Ukrayna konusunda artan gerilim ve NATO'nun doğuya doğru genişleme dosyası arasında diyalog kanallarını güçlendirme eğilimine işaret edildi. Moskova bunu, zorlu küresel şartlar altında gerilimi azaltmak için önemli bir başlangıç ​​olarak görürken Pekin, ‘rekabetin yerini iş birliği ve koordinasyonun alması ve güvenin artması süreci’ övgüsünde bulundu.
Beş büyük nükleer gücün liderleri tarafından imzalanan ortak açıklamada, ‘taraflardan hiçbirinin bir nükleer savaşı kazanamayacağı ve nükleer bir bombanın patlamasına izin verilmemesi gerektiği’ vurgusu yapıldı. Nükleer teknolojilerin kullanımının geniş kapsamlı sonuçları olacağı konusunda uyarıda bulunulan açıklamada, nükleer silahların savunma amaçlarına hizmet etmesi, saldırganlığı caydırması ve bu silahların daha fazla yayılmasının önlenmesiyle birlikte bir nükleer savaşın patlak vermesinin de engellenmesi gerektiği vurgulandı.
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) olan bağlılıklarını yineleyen taraflar, NPT’nin 6. Maddesinde öngörülen nükleer silah yarışının en erken zamanda sonlandırılması ve sıkı ve etkin bir uluslararası kontrol çerçevesinde genel ve tam silahsızlanma konusunda anlaşmaya varılması için çaba gösterilmesi ilkesine bağlılıklarını da bir kez daha teyit ettiler.
Açıklamada, tüm tarafların nükleer silahların yetkisiz ve istem dışı kullanımını önlemek için alınan ulusal tedbirleri sürdürecekleri belirtilirken, tarafların ellerindeki nükleer silahlarla birbirlerini veya başka bir ülkeyi hedef almadığının vurgulandığı daha önce yapılan benzer açıklamaların öneminin altı çizildi.
Ortak açıklamada, herkesin nükleer silahsızlardan arındırılmış bir dünya hedefine ulaşılmasına yardımcı olacak bir güvenlik ortamının oluşturulması için birlikte çalışmak istediğine işaret edildi. 

Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
“Askeri çatışmalardan kaçınmak, istikrar ve öngörülebilirliği sağlamak, karşılıklı anlayış ve güveni artırmak ve hiç kimseye fayda sağlamayıp herkesi tehlikeye atan bir silahlanma yarışını önlemek için ikili ve çok taraflı diplomasi yaklaşımları aramaya devam etme niyetindeyiz. Karşılıklı saygı ve birbirimizin güvenlik çıkarlarını ve endişelerini kabul ederek yapıcı diyalogu sürdürmeye kararlıyız.”
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimi üyesi olan 5 ülke, ortak açıklamada,  “Nükleer Silahlı Devletler, arasındaki bir nükleer savaşı önlemeyi ve stratejik riskleri azaltmayı birincil sorumlulukları olarak görüyorlar” dediler.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, beş ülkenin nükleer tehditlerle mücadelenin yanı sıra ikili ve çok taraflı nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmalarını ve taahhütlerini sürdürmenin önemini vurguladıkları belirtildi.
Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise ortak açıklamanın yayımlanmasına övgüde bulunulurken ‘Rusya’nın girişimi sayesinde bu sonuca ulaşıldığı’ vurgulandı. Bakanlık Sözcüsü Mariya Zaharova, uluslararası güvenlikle ilgili mevcut zorlu koşullar altında, Nükleer Silahlı Devletler’in liderleri tarafından böyle bir siyasi açıklamanın yayımlanmasının, uluslararası arenada tansiyonun düşürülmesine, silahlanma yarışının durdurulmasına, bu güçler arasındaki güvenin pekiştirilmesine ve saldırı ve savunma silahlarının kontrol esaslarının oluşturulmasına yardımcı olmasını umduğunu belirtti. Zaharova, ülkesinin, beş büyük nükleer güç tarafından nükleer bir çatışmanın patlak vermesini önleme ilkesinin teyit edilmesi fikrini her zaman desteklediğini de sözlerine ekledi. Ortak açıklamanın, NPT’nin incelenmesi için 4 Ocak'ta New York'ta yapılması planlanan, ancak ABD’de Kovid-19 salgının kötüleşmesi nedeniyle ertelenen onuncu konferans öncesinde yayımlanmak üzere hazırlandığını kaydeden Rus diplomat, “Ortak açıklamanın önemi göz önüne alındığında, nükleer güçler yayımlanmasını ertelememeye karar verdi” dedi.
Ortak açıklamanın daha önce ABD ve Çin ile en üst düzeyde gerçekleşen görüşmeler sonucunda yapılan ikili açıklamaları tamamladığını ve geliştirdiğini sözlerine ekleyen Zaharova, açıklamanın yayımlanmasının, kendileri için önemli olan, nükleer teknikler ve gelişmiş silahlar kullanarak nükleer silahlara sahip ülkeler arasında herhangi bir savaş başlatmanın kabul edilemez olduğu fikrini güçlendirdiğini ve bu ülkelerin daha önce nükleer silahları bir birlerlerine yahut üçüncü ülkelere yöneltmeme konusunda kabul ettiği taahhütleri bir kez daha teyit ettiğini söyledi. Rus diplomat, güvenlik alanında karşılıklı saygı ve birbirlerinin çıkarlarının ve endişelerinin tanınması temelinde ülkeler arasında bir diyalog başlatma ilkesinin özel bir önemi olduğuna dikkati çekti.
Çin tarafında ise Xinhua Haber Ajansı’nın aktardığı, Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı Ma Zhaoxu tarafından yapılan açıklamada, nükleer silahlara sahip beş ülkenin liderleri tarafından yayımlanan ortak açıklamanın, karşılıklı güvenin artmasına yardımcı olacağı ve büyük güçler arasındaki rekabetin yerini koordinasyon ve iş birliğinin almasını sağlayacağı belirtildi. Ortak açıklamayı, ‘olumlu ve ağırlığı olan bir açıklama’ olarak nitelendiren Dışişleri Bakan Yardımcısı Ma, “Açıklama, beş ülkenin nükleer bir savaşın patlak vermesini önleme konusundaki siyasi iradesini somutlaştırırken uluslararası stratejik istikrarın korunması ve nükleer çatışma riskinin azaltılması çağrısında bulunan ortak bir ses oldu. Bu beş ülke, ortak açıklamayı, yeni bir başlangıç ​​olarak görmeli, karşılıklı güveni artırmalı, iş birliğini geliştirmeli ve kalıcı barış ve güvenli bir dünyanın inşasında aktif olarak rol oynamalılar” ifadelerini kullandı.



Macron: Önümüzdeki eylül ayında Suudi Arabistan ile birlikte İki Devletli Çözüm Konferansı’na başkanlık edeceğiz

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (EPA)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (EPA)
TT

Macron: Önümüzdeki eylül ayında Suudi Arabistan ile birlikte İki Devletli Çözüm Konferansı’na başkanlık edeceğiz

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (EPA)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (EPA)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinin Suudi Arabistan ile birlikte eylül ayında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları sırasında New York'ta düzenlenecek olan iki devletli çözümün uygulanmasına ilişkin uluslararası konferansa başkanlık edeceğini açıkladı.

Macron, sosyal medya platformu X’teki resmi hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, “İsrail'in Gazze Şeridi'nde hazırladığı askeri saldırı, her iki halk için de gerçek bir felakete yol açacak ve bölgeyi kalıcı bir savaşa sürükleyecektir” dedi.

Macron, ‘bu savaşı sona erdirmenin tek yolunun Gazze Şeridi'nde kalıcı bir ateşkes sağlanması, tüm rehinelerin serbest bırakılması, halka büyük ölçekli insani yardım ulaştırılması, Hamas'ın silahsızlandırılması ve Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'ndeki rolünün güçlendirilmesi’ olduğuna inanıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı bunun için ‘Gazze Şeridi'nde istikrarı sağlamak üzere uluslararası bir misyonun görevlendirilmesi ve hem İsrail hem de Filistin halklarının beklentilerini karşılayan siyasi bir çözümün geliştirilmesi için çalışılması’ gerektiğini belirtti.

Macron, ‘iki devletli çözümün rehinelerin aileleri, İsrailliler ve Filistinliler için tek güvenilir yol olduğunu’ kaydetti.

Suudi Arabistan ve Fransa, 28-29 Temmuz tarihlerinde New York'taki BM genel merkezinde bakanlar düzeyinde Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözümün Uygulanması için Uluslararası Konferans’a başkanlık etti.

(foto altı) Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, 28 Temmuz'da New York'ta düzenlenen iki devletli çözüm konulu bakanlar konferansının açılışında konuşma yaptı. (AFP)

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan konferanstaki konuşmasında, ülkesinin, bölgedeki tüm halklar için güvenlik, istikrar ve refahın sağlanmasının, Filistin halkına adalet sağlanması ve onların meşru haklarını elde etmelerinin sağlanmasıyla başladığına inandığını vurguladı. Prens Faysal bin Ferhan’a göre bu hakların başında, 4 Haziran 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devletin kurulması geliyor.

Prens Faysal bin Ferhan, “Bu sadece siyasi bir tutum değil, bağımsız bir Filistin devletinin bölgede gerçek barışın anahtarı olduğuna dair sağlam bir inanç... Konferans, iki devletli çözümü uygulamaya koyma, işgali sona erdirme ve Ortadoğu'da barış için acil ve sürdürülebilir bir vizyon gerçekleştirme yolunda bir dönüm noktası” ifadelerini kullandı.

(video)

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, ‘konferans ve İki Devletli Çözümün Uygulanması için Küresel Koalisyon'un çalışmaları aracılığıyla, Filistin halkının kapasitelerini geliştirme ve ulusal kurumlarını güçlendirme çabalarını desteklemek için uluslararası düzeyde koordineli çabaların önemini’ vurguladı.

Prens Faysal bin Ferhan, Macron’un, ülkesinin Filistin devletini tanıma niyetini açıklamasına övgüde bulunarak, bunu ‘Filistin halkının bağımsız devlet kurma hakkına yönelik artan uluslararası desteği yansıtan ve iki devletli çözümün gerçekleştirilmesine elverişli bir uluslararası ortam yaratmaya katkıda bulunan tarihi bir adım’ olarak nitelendirdi.

Bakanlar konferansına katılan ülkeler, Filistinliler ve İsrailliler arasında adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın sağlanması için çalışmak üzere bir ‘yol haritası’ üzerinde anlaştılar. Bu yol haritası, Filistin devletinin tanınmasını artırmayı ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı ve insani felaketi durdurmak için daha fazla diplomatik çaba sarf etmeyi amaçlıyor.

Bakanlar konferansının nihai belgesi, ‘Filistin meselesine ilişkin BM'nin devam eden sorumluluğunu’ ve İsrail'in 1967'de ele geçirdiği toprakları işgaline son verilmesi gerektiğini yineledi. Belge ayrıca, ‘insani hukuk ve insan hakları hukuku dahil olmak üzere uluslararası hukuka saygının’ önemini vurguladı ve ‘Filistinli sivilleri korumak için önlemler’ alınması çağrısında bulundu.

Belge, ‘yerleşim faaliyetlerinin, ev yıkımlarının ve tüm şiddet ve provokasyon eylemlerinin derhal durdurulması’ çağrısında bulundu. İsrail'in işgal altındaki topraklardan çekilmesi çağrısının yanı sıra, Filistinlilere kendi kaderini tayin etme ve kendi devletlerini kurma hakkı verilmesi ve mülteci sorununa ‘adil bir çözüm’ bulunması çağrısında bulundu.