Sudan’da şiddete rağmen barışçıl çözüme yer var mı?

Sudan’da hükümetin, yerine getirmesi gereken görevleri olduğuna ve bunları geçiş dönemi sonrasına ertelememesi gerektiğine kanaat getirmesini gerekiyor.

Sudan'daki protesto gösterilerinden bir kare (Reuters_Arşiv)
Sudan'daki protesto gösterilerinden bir kare (Reuters_Arşiv)
TT

Sudan’da şiddete rağmen barışçıl çözüme yer var mı?

Sudan'daki protesto gösterilerinden bir kare (Reuters_Arşiv)
Sudan'daki protesto gösterilerinden bir kare (Reuters_Arşiv)

Mana Abdulfettah*
Eski rejime karşı Aralık 2018 devriminin, önceki protestoları bastırma geleneğinde olduğu gibi daha şiddetli bir karşılık bulması bekleniyordu. Zira 30 yıl boyunca genişletilen otoriteden kolay kolay vazgeçilemeyeceği öngörülüyordu. Durum, beklendiği üzere aşırı şiddete yükseldi ve gerisinde yüzlerce kurban, yaralı ve kayıp bıraktı.
Ancak geçiş hükümeti altında devam edildi. Bu durumun, her zaman bir açıklamaya ihtiyacı var. Devletin güç ve şiddet tekeline sahip olduğunu varsayarsak geçiş hükümeti, bir yanda siyasi güçler, diğer yanda bu güçler ve halk arasında ‘demokrasi ve barış içinde bir arada yaşama geçişin’ ortasına koyuldu.
Geçiş döneminin sonuna yaklaşırken, ilk aşamada başarısızlık yaşanmış olabilir. Mevcut şartlar değişmedikçe de bir sonraki ve son dönemde de başarısızlık yaşanması mümkün.
Başarısızlık, yalnızca halkın arzularına ulaşılmasında değil, askeri ve sivil bileşenlerin belirli bir süre için anlaşamamasında da görüldü. Mevcut şiddetin bazı sebeplerinin kökleri, Sudan devletine dayanıyor olmasına rağmen geçiş hükümeti de bu şiddetin tırmanmasına katkı sağladı.
Başbakan Abdullah Hamduk’un geçen pazar günü sunduğu istifa, Sudanlıları ‘Başbakanın azil süresinin sona ermesinin ardından siyasi bir anlaşma uyarınca görevine iade edilmesiyle’ aştıklarını sandıkları karanlık noktaya geri getirdi. Bir hükümet kurmayı başaramamış olsa da varlığı, sokakların yalnız olmadığına dair az bir güvence veren sivil bir hükümetin siyasi bir sembolizmiydi. Hamduk’un ayrılış konuşmasındaki ‘Sudan’da demokrasiye siyasi geçiş için yeni bir anlaşmaya varma yolunda diyalog masasına oturma’ çağrısıyla durum daha da karanlıklaşıyor. Bu da bizi, çatışmanın aynı diyalog ilkesi üzerinde uzlaşı sağlanan başlangıç ​​noktasına geri getiriyor.

Umut dağıldı
Sudan devriminin eski rejimden kurtulmayı başardığı, ancak devrim sonrası döneme tam olarak hazırlanmadan hedeflerini gerçekleştirmeye devam ettiği bir dönemde tüm kazanımlar, tek bir hedef üzerinde toplandı; Ömer el-Beşir’i devirmek. Bu ise beklenmedik bir zamanda elde edildi. Devrimci güçlerin sadece Beşir ve hükümetini değil bir bütün olarak rejimi devirme gerekliliğine odaklanması nedeniyle ise diğer hedefler donduruldu. Yeni bir rejimin sağlam temellere oturtulması için 30 Haziran darbesinin etkilerinin ortadan kaldırılması konusunda ciddi endişeler vardı.
Devrimin bu ilk döneminde askeri bileşen, yönetimdeki ortağının hareketleri, iki bileşenin üyeleri arasında artan güvensizlik ve medya alışverişi konusunda da endişeliydi ve konseyin, sözde birliğinin sırtını büken saman oldu.
Geçiş hükümeti, geçiş aşamasının adımlarının tüm gruplarının askeri ve sivil bileşenleri ve diğer siyasi partiler arasında, üzerinde anlaşmaya varılan belirli demokratik mekanizmalar geliştirmeyi başaramadı. Ve siyaset sahnesine öyle ya da böyle yansıyan, eleştiriden şiddetli çatışmalara dönüşen mücadele süreçlerini hızlandırdı.
İstifa eden Başbakan Abdullah Hamduk’un varlığı, askeri konseyin hükümetteki varlığını reddetmeleri sonucunda isyancılar ile düzenli güçler arasında kısa bir süreliğine tampon görevi görse de Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) bileşenleri arasındaki içsel farklılıklar ile otorite dışındaki güçler ve taraflar arasındaki farklılıklar, sivil bir hükümete ulaşma umudunu kırdı.
Burada şunu belirtmek gerekiyor ki bu güçler, sokağı temsil eden ideal modeller değildi. Ancak bu güçlerin ve Hamduk’un varlığında, ordunun iktidarı tamamen kontrol etmesi korkularını ortadan kaldıran bir sivil semboldü.
Egemenlik Konseyi’ndeki sivil güçlerden hoşnut kalınmadığı göz önüne alındığında bu durum, devrim hedefleri hesaba katılmadan vatandaşları askeri güçlerin okları altına sokmamalıdır. Aksine vatandaşlar, hala geçiş döneminin zorluklarıyla karşı karşıyalar.

Anlaşmazlık noktası
Sivil ve askeri bileşenler arasındaki anlaşmazlık noktalarından biri de toplumsal bir kurum olarak devlet kavramında özetlenebilir. Bu devletin temel işlevi ise farklı siyasi ve etnik oluşumlar arasında barış içinde bir arada yaşamayı güvence altına alan toplumsal ve siyasi değişimi sağlamaktır. Sivil bileşen, bu temel işlevi talep ederken, silahlı hareketlerin hükümet içindeki ‘Devrimci Cephe’ye dahil edilmesi sürecine sponsor oldu. Askeri bileşen de yetkisini ‘ortağına ve yetkisi olmayan halka’ dayatma eğilimindeydi.
Bu farklı gruplar, tek bir siyasi grup ve tek bir merkezi otorite altında birleşmiş olsa da Sudan siyasi tarihine göre şiddetin sebeplerinden biri olarak kabul ediliyor. ÖDBG, devletin siyasi otoritesinin bu şekilde genişletilmesine veya yukarıda belirtilen amaçlar için meşru ve caiz olarak kabul edilmesine başlangıçta itiraz etmemiştir.
Son dönemde olağanüstü hâl yasasının yeniden yürürlüğe girmesiyle yetkilerini genişleten ordu, polis ve güvenlik güçleri gibi baskıcı organlarının da yardımıyla mevcut iktidar, barışçıl göstericilere karşı şiddet uygulamıştır. Ve bu eylemleri ‘devleti ve kurumlarını koruma hakkı olduğu’ gerekçesiyle meşrulaştırmıştır. Onu, bu zorlayıcı yöntemleri kullanmaya teşvik eden şey ise değiştirilmesi önerilen yasaların tamamının bozulması veya birçoğunun cezasız kalması nedeniyle, düzenli kuvvetlerin cezalandırılmasını sağlayan mevzuatın etkinleştirilmemesidir.
Bu güçler, kendilerini halkın temsilcileri ve birleşik liderliğe bir alternatif olarak gördüler. Ancak geçiş hükümetine karşı çıkan tüm uyumlu taraflar arasında birleşik bir şemsiye olarak görülmediler. Ayrıca üyelerinin pozisyonlarına bağlılığı nedeniyle halk desteğini çok hızlı bir şekilde kaybetmeyi başardı ve Egemenlik Konseyi’ne yöneltilen eleştirilerden payını aldı.

Şiddetin sebepleri
Düzenli güçlerin haksız ve baskıcı uygulamaları ve barışçıl protestoları bastırmak için aşırı şiddet kullanımı büyük bir bıkkınlık yarattı ve devrim halinin devam etmesini teşvik etti. Bu uygulamalara siyasi yetersizlik, kötü yönetim ve sivil bileşenin siyasi deneyim eksikliği de eşlik ediyor. Zayıf siyasi entegrasyon süreçlerine ek olarak, siyasi güçler uyumsuzluk halinde ve tek bir hükümet olmak için gerekli çeşitlilik teşvik edilmedi. Aksine Egemenlik Konseyi içerisinde hükümet ve muhalefetin rollerini birlikte oynuyordu.
İdeoloji, eski rejim döneminde siyasi şiddetin yayılmasında önemli bir rol oynarken, geçiş hükümetinin liberal güçler ile devlete karşı bir mücadele yürütmek amacıyla belirli nedenlerle insanları harekete geçiren diğer unsurlar arasında bölündüğünü görüyoruz. Bu duruma, daha fazla mücadele için güç ve şiddet uygulanmasını kutlayarak kurbanların yüceltilmesi eşlik ediyor. Bir yandan da devlet şiddetine karşı şiddete başvurdukları gerekçesi ile düzenli kuvvetlerin bazı üyelerini hedef alarak aşırı bir çatışma çağrısında bulunuluyor.
Bir başka neden ise başkent Hartum’daki gösterilerin Darfur, Nuba Dağları bölgesi ve Doğu Sudan da dahil olmak üzere farklı bölgelerdeki diğer gösterilerle birleşmesi olarak ortaya çıkıyor. Sivil bileşen, bu durumu Hartum’da yaşananlarla bağlantılı olarak tasvir etmeye çalıştı. Ancak bu bölgelerin, sözde ‘ayrılıkçı şiddete’ dahil edilebilecek başka protesto nedenleri de var. Ancak özellikle geçiş hükümetiyle Kapsamlı Barış Anlaşması’nı imzalamayı kabul etmeyen silahlı hareketlerin güvensizliğinde ve faaliyetlerinde verimli bir zemin buldu. Diğer bir sebep de keskin bir kutuplaşma ve bağımsız siyasi görüş ayırma süreçlerinin ortaya çıkması nedeniyle siyasi sadakat silahının, ‘Benimle olmayan bana karşıdır’ şeklindeki sabit siyasi önsöze göre kullanılmasıdır.

Diğer şiddet şekilleri
Gelecek dönem, anayasal ifade araçlarının, hakların korunmasının ve yasalara başvurmanın yokluğunda, farklı elit gruplar arasındaki siyasi çatışmalarda temsil edilen diğer şiddet şekillerinin ortaya çıkmasına tanık olabilir. Aynı şekilde protestolar devam ederken, bu eylemler yetkililerin şiddetine tepki olarak ise barışçıldan şiddete dönüşüyor. Bu durumda hayatta kalan olmayacak.
Protestolar, şimdiden farklı direniş şekilleri almaya başladı, altyapıya ve devlet tesislerine büyük zarar verdi, bireylere saldırılara, vatandaşları yağmalamaya ve terörize etmeye dönüştü. Sudan toplumunda sosyo- dini bir değişimin yaşandığı inancıyla, mevcut durumu reddedici ideolojik temellere dayalı noktalar da dahil, çeşitli terör hareketleri de üreyebilir.
Bu söylem, devrimin başlangıcından itibaren başladı ve şu anda da devam ediyor. Bu hedefe ulaşmak için birleşen radikal İslamcı grupların koalisyonuyla güçlendirilmesi de planlanabilir. Ayrıca hükümetin liberal yolunun ‘Sudan’ı uluslararası kapitalizm taleplerine, Batı’nın ülke işlerine müdahalesine ve Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası finans kuruluşlarına boyun eğmeye götüreceğine’ inanan komünist eğilime dayalı başka bir ideolojik hareket daha var. Bu eğilim, bu yönde sloganlar taşıyan pankartlarla göstericiler arasında aktiftir ve aktif hareketlerden şiddet hareketlerine dönüşmesi için de yer vardır.
Ordu, artık güç ve otoriteyi kontrol ediyor, sivillere karşı şiddet uyguluyor. Öyle ki işler tersine dönerse ve askeri yapılanma dış baskılara maruz kalırsa, bir askeri devrim durumuna tanık olabiliriz. Bu olasılığa, Cuba Barış Anlaşması’nda öngörülen birleşme kararından önce geniş yetki talebini sürdüren isyancı silahlı hareketlerin kuruma entegre edilmesinin yanı sıra, askeri kurumun içinde yetki ve ayrıcalıklarla ilgili sorunların varlığı hizmet etmektedir. Bu durum ise iç çatışmadan herkese karşı bir devrime dönüşebilir. Mevcut durum ve şiddet kullanımının devam etmesi, Darfur ve Nuba Dağları bölgesinde savaşın devam etmesiyle tehdit ediyor.

Orta yollu çözümler
Mevcut durum çerçevesinde aklın sesini güçlendirme ve radikal çözümler bulma çağrısı, başlı başına bir gerçekçilik dışı gibi görünüyor. Ancak Sudan’ın krizlerini temelden çözmeyecek bir tür barışçıl çözümler yaratmak ve sağlamak için her zaman bir orta alan var. Ancak bu barışçıl çözümler, durumu sakinleştirmeye ve tırmanmamasını sağlamaya, hoşnutsuzluk, tıkanıklık ve genel hayal kırıklığı durumunu ortadan kaldırmaya ve diğer bölgelerdeki etnik huzursuzluğun yoğunluğunu hafifletmeye katkıda bulunacaktır. Ayrıca bu kritik aşamadaki siyasi katılım, gençleri ‘siyasi ve toplumsal çoğunluğu sağlayacak’ bir sonraki hükümetin parçası olmaya da yöneltebilir. Bunların yanı sıra hesap verebilirliği ve şeffaflığı sağlamak için üç otoritenin (yürütme, yasama ve yargı) ayrılığı ve devrim yıllarında cinayetlere ilişkin soruşturmaların sonuçları üzerinde çalışılması da gündeme gelebilir. Bu soruşturmaların başında, Silahlı Kuvvetler Genel Komutanlığı önündeki oturma eylemi olaylarıyla ilgili soruşturmalar geliyor.
Bu çözümler, hükümetin ‘yerine getirmesi gereken görevleri olduğuna ve bunları geçiş dönemi sonrasına ertelemeyeceğine’ inanmasını gerektiriyor. Hem sivil hem de askeri geçiş hükümetinin siyasi pratiğinden açıkça anlaşılan şey, geçiş dönemini bozan bir zaman köprüsü olarak görülmeleridir. Nitekim iki taraf da vatandaşlara karşı herhangi bir yükümlülük altına girmeden bu köprüyü geçmek istiyor.
*Bu analiz Independent Arabia’dan Şarku’l Avsat okuyucuları için tercüme edilmiştir.



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.