Fransa - Cezayir ilişkisi ortak çıkarlar doğrultusunda yeniden kuruluyor

İki ülke arasındaki buzların erimesi ve yanlış anlaşılmaların ortadan kaldırılmasının ardından oluşan sakinlik soru işaretlerine eneden oluyor.

Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun, Fransa Dışişleri Bakanı Le-Drian ile bir araya geldi. (Radio Algerie)
Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun, Fransa Dışişleri Bakanı Le-Drian ile bir araya geldi. (Radio Algerie)
TT

Fransa - Cezayir ilişkisi ortak çıkarlar doğrultusunda yeniden kuruluyor

Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun, Fransa Dışişleri Bakanı Le-Drian ile bir araya geldi. (Radio Algerie)
Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun, Fransa Dışişleri Bakanı Le-Drian ile bir araya geldi. (Radio Algerie)

Ali Yahi
Görünüşe göre Cezayir ile Fransa arasındaki gerginlik, Cezayir'in Paris'teki Büyükelçisi Muhammed Anter Davud'un görevine dönmesine karar vermesiyle dağıldı. Bu durum, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un açıklamaları ve Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'ın ziyaretlerinin sonucunda beklenirken Cezayir’in sessizliği ise halen soru işaretlerine neden oluor.

Sükûnet belirtilerinden sonra geri dönüş
Kararın duyurusu, Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un yaklaşık üç ay önce istişare amaçlı geri çağrılan Cezayir'in Paris'teki Büyükelçisi Muhammed Anter Davud'u kabul etmesinin ardından geldi. Davud, Fransa’nın, ülkesinin içişlerine kabul edilemez müdahalesinin ardından Cezayir’e çağrılmıştı. Bunu, Fransız askeri uçaklarının kendi hava sahasında uçmasını yasaklayan başka bir karar takip etmişti.
Gerginliğin ardından durumun sertleşmesi ile karşılıklı suçlamalarda bulunuldu. Paris tarafında Macron ve Le Drian’ın açıklamalarıyla durum sakin bir hal aldı. Le Drian, Cezayir’de Cumhurbaşkanı Tebbun tarafından kabul edilmesinin ardından Fransa’nın buzları eritmek ve iki ülke arasındaki yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak için çalışmaya istekli olduğunu ifade etti. Fransız Bakan da gelecek yıl içinde normal ilişkilerin yeniden başlamasını umduğunu söyledi. Le Drian açıklamasında “Cezayir ve Fransa, Sahel'deki terörizm ve yasa dışı göç konusunda bölgesel ve uluslararası düzeyde büyük zorluklarla karşı karşıya” dedi.

Şartlar
Cezayir, Büyükelçi’yi geri göndermek için Cezayir devletine tam saygı duyulmaması ve tarihin saptırılmamasına şart koştu. Ayrıca Fransa’nın Cezayir’in eski bir sömürge olduğunu da unutması gerektiği vurgulandı.
Fransa ile gerilimi azaltmak için ilk adımı atmayacağını, aksi takdirde bütün Cezayirlileri kaybedeceğini vurgulayan Tebbun sözleirni şöyle sürdürdü:
“Bu benle değil tüm ulusla alakalı. Cezayirliler bizi aşağılayanlarla iletişim kurmamı kabul etmez. Pişman değilim. Macron eski bir anlaşmazlığı yararsız bir şekilde yeniden açtı. Aşırı sağcı Eric Zemmour böyle bir şey söylese kimsenin umurunda olmaz ama bir devlet başkanının Cezayir'in kendi başına bir millet olmadığını söylemesi çok tehlikeli.”

Uluslararası ilişkiler çıkarlar tarafından yönetilir
Şarku’l Avsat’ın Indeperndent Arabia’dan aktardığı haberde değerlendirmelerde bulunan Hukuk ve Afrika Araştırmaları Uzmanı Muhammed Adem Makrani’ye göre Cezayir Büyükelçisi’nin Paris'e dönüşü, Fransa ile Cezayir arasındaki diplomatik gerilimde yeni bir sayfa açtı. Bu adım, Cezayir'in Paris'te düzenlenen Libya konulu uluslararası bir konferansa katılma daveti öncesinde Macron'un danışmanlarından birinin resmi olmayan bir özür dilemesinden sonrasında atıldı. Bu, Le Drian tarafından gerçekleştirilen son ziyaretten sonra beklenen bir adımdı. Uluslararası ilişkilerin ortak çıkarlar tarafından yönetilmesi nedeniyle bu krizin şartlar ve sebepler ne olursa olsun devam edemeyeceğine işaret eden Makrani’ye göre Cezayir, Avrupa Birliği (AB) ile ortaklık çerçevesinde Fransa'nın öneminin yanı sıra yurt dışındaki en büyük Cezayir topluluğunun Fransız topraklarında bulunması sebebiyle de Paris yönetimini görmezden gelemez. Makrani’ye göre diğer yandan Paris de Afrika Sahel bölgesindeki etkisinin azalması, ayrıca Ruslar ve Çinlilerle rekabetin yoğunlaşması ışığında Cezayir'in rolünden vazgeçemez. Bu nedenle de Cezayir ile sürekli temasa ihtiyaç duyar. Bu da Cezayir’in bölgesel rolünün önemini gösteriyor.
Makrani değerlendirmelerinin devamında şunları söyledi:
“Fransa'daki meseleleri takip eden herkes, Macron'un Fransız sömürgeciliğini öven aşırı sağın yoğun rekabetiyle karşı karşıya kalacağı bir seçim yılında özür dilemesinin neredeyse imkansız olduğunu biliyor. Cezayir'in bunu anlaması ve konuyu gerçekçi bir şekilde ele alması muhtemeldir.”
Makrani ayrıca Fransa'nın Cezayir'e büyükelçinin Paris'e dönüşü karşılığında verdiği sözlerin içeriğinin açıklanmadığı ve bunun önümüzdeki günlerde ortaya çıkacağına dikkat çekti.

Zouaves Paris örgütünün feshi
Cezayir büyükelçisini Paris'teki görevlerini yerine getirmek üzere geri dönme kararı, Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin'in ırkçı ‘Zouaves Paris’ örgütünün feshedildiğini açıklamasıyla aynı zamana denk geldi. Bu durum, gözlemcilerin, ikili ilişkilerin canlandırılması bağlamında iki taraf arasında anlaşmalar olduğunu düşünmelerine neden oldu.
Darmanin, resmi Twitter hesabından yaptığı açıklamada ‘Zouaves Paris’ örgütünün Cumhurbaşkanı'nın talimatına göre Bakanlar Kurulu'nda fiilen feshedildiğini bildirdi. Paylaştığı kararnamede grubun ‘nefreti ve şiddeti’ savunduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı adayı Eric Zemmour’u destekleyen ‘Zouaves Paris’ örgütü, geçtiğimiz aralık ayında Katar'ın başkenti Doha'da düzenlenen Arap Kupası'nda ülkesinin zaferini kutlayan Cezayirli bir azınlığa karşı tehditler savurmuştu.
Aşırılık yanlısı bir örgütün adı olan Zouaves, Osmanlı Devleti’nin Cezayir'deki varlığı dönemine kadar uzanan bir Berberi askeri geleneğinden türetildi. Dayılar*, yeniçeriler ve denizcilerin yanı sıra  Berberi aşiretlerinin de yer aldığı bir askeri teşkilat kuruldu. Ancak Cezayir’in Fransızların eline düşmesinden sonra ‘Zouaves’ten bir azınlık ‘sömürge ordusunda’ çalışma kararı aldı.
‘Zouave’ terimi, Cezayirlilerin zihninde, söz konusu grupların Fransız işgalcinin hizmetinde, Cezayirli sivillere karşı işledikleri vahşet ile ilişkilendiriliyor.

İlk buluşma noktası
Uluslararası İlişkiler Araştırmacısı Şuruk Mestur, Cezayir'in, özellikle taraflar arasındaki güvenin, her iki ülkenin tam egemenliği altında artırmayı amaçladıklarını doğrulayan Le Drian'ın ziyaretinden sonra, Fransa ile ilk buluşma noktasına ulaştığını düşünüyor. Bunun gizli bir özür ve krizi her iki tarafa da hizmet edecek şekilde çözme girişimini ifade ettiğini söyleyen Mestur, iki ülke arasındaki çözülmemiş sorunların bir dereceye kadar daha fazla tartışılması gerektiğini vurguladı. Mestur değerlendirmesine şöyle devam etti:
“İlişkileri yeniden başlatma kararı, Cezayir'in rasyonalitesini ortadan kaldırmaz. Şimdiye kadar birkaç kez değişmeyen sabit pozisyonları vurgulamaya özen gösterdi. Bu sabit pozisyonlar arasında, 1960 ve 1966 yılları arasında Cezayir çölünde nükleer testler, kaybolanlar dosyası, kurtuluş ayaklanmasından önce halk direnişinin kemikleri ve 1516-1830 yılları arasındaki Osmanlı dönemine ait olanlar da dahil olmak üzere tüm arşivin iade edilmesi yer alıyor. Özellikle de Cumhurbaşkanı Tebbun'un ilişkileri denge ve denklik aşamasına taşıma konusunda istikrara ve keskinliğe tanık olan açıklamalarından sonra Cezayir-Fransız ilişkilerinin eskiye dönüşünden söz edemeyiz. Bu yüzden emin olamayız. Resmi açıklamaları beklemek durumundayız.”

Yeni bir aşama
Cezayir, eski Hükümet Sözcüsü Ammar Belhimer aracılığıyla Fransız tarihçi Benjamin Stora'nın iki ülke arasındaki acılı geçmişin sayfalarını çevirmeyi ve yeni bir aşamaya geçmeyi amaçlayan ‘hafızaların uzlaştırılması’ raporunu sert bir şekilde eleştirmişti. Söz konusu raporun ‘kurbanı cellatla eşitlediği için objektif olmadığı’ ve ‘beklentilerin altında olduğu’ ifade edilmişti.
Belhimer açıklamasında “Fransa’nın Cezayir'de 132 yıllık  işgali sırasındaki savaş ve insanlığa karşı suçları resmen tanıması olmak üzere Cezayir'in meşru talepleri görmezden gelindi” ifadelerini kullandı.
Macron tarafından sömürgecilik ve Cezayir Savaşı ile ilgili doğru ve adil bir rapor hazırlamakla görevlendirilen tarihçi Benjamin Stora ise Cezayirlilerin kendisine yönelttiği suçlamaları reddetti. Stora, “Fransa'nın Cezayir'e yaptığı katliamlardan dolayı özür dilemesine bir engel görmediğimi söyledim. Bunu da raporuma yazdım” dedi.

*Ç.N: Dayı: 16’ıncı yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu idaresi altına giren Tunus’ta, Trablusgarp ve Cezayir eyaletlerinde yönetimi ele geçiren kimselere verilen unvan. Dayı unvanı Daha çok denizcilikle uğraşan Kuzey Afrika halkından Akdeniz’de korsanlık yaparak meşhur olmuş denizcilere verilirdi.



Papa Francis: Filistin devleti, İsrail ile yaşanan çatışmanın "tek" çözümüdür

Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
TT

Papa Francis: Filistin devleti, İsrail ile yaşanan çatışmanın "tek" çözümüdür

Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)

Papa 14. Leo dün yaptığı açıklamada, İsrail ile Filistinliler arasında on yıllardır süren çatışmanın tek çözümünün bir Filistin devletinin kurulmasını içermesi gerektiğini belirterek, Vatikan'ın bu konudaki tutumunu teyit etti.

Vatikan'ın ilk Amerikalı Papa'sı Leo, Türkiye'den Lübnan'a gitmek üzere bindiği uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, "İsrail'in bu çözümü hâlâ kabul etmediğini hepimiz biliyoruz, ancak bunu tek çözüm olarak görüyoruz" dedi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığı habere göre Papa İtalyanca olarak yaptığı konuşmada, "Biz de İsrail'in dostuyuz ve iki taraf arasında arabulucu bir ses olarak, herkes için adaleti sağlayacak bir çözüme yaklaşmalarına yardımcı olmayı amaçlıyoruz" ifadelerini kullandı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, en yakın müttefiki olan ABD'nin Filistin bağımsızlığını desteklediğini belirtmesine rağmen, Filistin devletine karşı olduğunu yineledi.

Papa, sekiz dakikalık kısa basın toplantısı sırasında yaptığı açıklamada,perşembe günü başlayıp pazar gününe kadar devam eden Türkiye ziyaretine odaklandı. Papa, mayıs ayında Katolik Kilisesi lideri olarak seçilmesinden bu yana ilk yurt dışı seyahatini gerçekleştirdi.

Papa, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail-Filistin ve Ukrayna-Rusya çatışmasını görüştüğünü belirterek, Türkiye'nin her iki savaşın da sona ermesinde önemli bir rol oynadığını vurguladı.

Papa Leo Türkiye ziyareti sırasında, dünyadaki olağanüstü sayıdaki kanlı çatışma nedeniyle insanlığın geleceğinin tehlikede olduğu konusunda uyarıda bulundu ve din adına işlenen şiddet eylemlerini kınadı.

Gazze'deki İsrail ordusuna eleştiri

Genellikle temkinli ve diplomatik bir dil kullanmayı tercih eden Papa Leo, bu yılın başlarında İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri harekatına yönelik eleştirilerini artırdı.

Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, aynı zamanda dünyadaki 260 milyon Ortodoks Hristiyan'ın ruhani lideri Patrik Bartholomeos'a da ev sahipliği yapıyor.

Papa, Türkiye'yi dinsel birlikteliğin bir örneği olarak övdü. Papa Leo, yarına kadar Lübnan'ı ziyaretini sürdürecek ve ardından Roma'ya dönecek.

Papa Leo, "Farklı inançlara sahip insanlar barış içinde yaşayabilir... Sanırım bu, hepimizin dünya çapında dört gözle beklediği bir örnek" ifadelerini kullandı.


Libya merkezi yapıyı bırakıp federalizme mi geçiyor?

Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
TT

Libya merkezi yapıyı bırakıp federalizme mi geçiyor?

Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)

Kerime Naci

Libya'nın 1951 ile 1963 yılları arasında uyguladığı federal sistemin geri getirilmesi yönünde çağrılar artmaya başladı. Gözlemciler, bu dönemi Libya tarihinin ekonomik ve siyasi açıdan en iyi dönemi olarak nitelendiriyorlar. Bu sistem, Trablus, Sirenayka (Kirenayka) ve Fizan eyaletlerini birleştiren federal sistemi sona erdiren anayasa değişikliğinin ardından 1963 yılında kaldırılmıştı.

Bu değişiklikle devletin adı ‘Birleşik Libya Krallığı’ndan ‘Libya Krallığı’na dönüştü. Bu durum, Libya Parlamentosu tarafından atanan Libya Başbakanı'nın acil bir şekilde özerkliğe doğru bir adım attığını işaret ediyordu. Buna yanıt olarak Başkanlık Konseyi, Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ve Devlet Yüksek Konseyi (DYK) tarafından, ülkede ‘en yüksek egemen otoriteyi oluşturan koordinasyon çerçevesi’ olarak hizmet etmek üzere ilan edilen ‘Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin kuruldu.

Tarihi model

Libya’nın güvenlik ve siyasi meseleleri uzmanı Saad ed-Dinali, federal sistemi, bir dizi tarihsel, coğrafi ve sosyal nedenden ötürü Libya için gerçekten uygun olan tek sistem olarak tanımlıyor.

Tarihi önemi ile ilgili olarak, Libya’nın 1951 yılında bir devlet olarak kurulduğunda Berka, Fizan ve Trablusgarp Bölgesi olmak üzere üç bölgeden oluşan bir federal sisteme sahip olduğunu belirten Dinali, bu dönemin ülkenin tarihindeki en iyi dönem olduğunu, bu dönemde siyasi istikrar ve ekonomik gelişme yaşandığını vurguladı.

Bu sistemin kaldırılmasının ardından Libya'nın bir kaos dönemine girdiğini, birçok şeyin değiştiğini ve bazı sorunların ortaya çıktığını ifade eden uzman, bunun da 1969 yılında Muammer Kaddafi'nin Kral İdris Senusi'ye karşı darbe yapmasına zemin hazırladığını belirtti. Dinali, Libya’nın o tarihten bu yana coğrafi ve tarihi gerçekliğine uygun bir denge kurmaya çalıştığını söyledi.

Libya’da 17 Şubat 2011 devriminden sonra, birçok sesin federal sistemi öngören, değiştirilmemiş 1951 anayasası altında ‘anayasal meşruiyete dönüş’ çağrısında bulunduğunu iddia eden Dinali, bu çağrıyı yapanların, federal sistemin Libya'nın birliğini, sürekliliğini ve istikrarını garanti altına alacak can simidi olduğuna inandığını aktardı.

Mevcut çatışmaların ve bölünmelerin, ülkenin kimsenin aşamayacağı coğrafi bir bölünmeye dayandığının açık bir kanıtı olduğuna inanan Libyalı güvenlik ve siyaset uzmanı, doğu, güney ve batıda devam eden çatışmalar, Libya'nın üç bölgeden oluştuğunu açıkça teyit ediyor. Çatışmanın asıl kaynağının bölgeler arasındaki çatışma olduğunun açık olduğunu belirten Dinali, bu krizin ideal çözümünün, üç bölgenin her birine kalkınma ve medeni haklarını garanti eden, kaynaklarını kullanma hakkı veren ve Libya devletinin himayesinde tüm bu hakları garanti eden bir anayasa kapsamında onlara yükümlülükler yükleyen federal sistemin geri getirilmesi olduğunu belirtti.

İki sistemli bir ülke

Libya Başbakanı Usame Hammad’ın Mareşal Halife Hafter'in genel liderliğiyle olan yakın ilişkilerinin ardındaki nedenleri, özellikle de ‘özerklik’ yönündeki adımları anlamak için, Birleşmiş Milletler (BM) kıdemli danışmanı ve Amazing Konferansı Yürütme Komitesi Başkanı İbrahim Grada, aralarında batı ve doğu Libya arasındaki uzun süredir devam eden siyasi ve coğrafi bölünme, ekonomik baskılar, bunların başında gelirlerin idari, kalkınma ve askeri yönetimin gereksinimlerini karşılayamaması ve gelirler üzerinde artan rekabetin olduğu birkaç noktanın dikkate alınması gerektiğini belirtti.

Mareşal Halife Hafter'in siyasi çıkmazı aşmak için halk ve toplum hareketine yönelmesinin, bunu spekülasyondan Libyalı tarafları aşan bir siyasi çözüme dönüştürdüğünü söyleyen Grada’ya göre Hafter’in ülkenin batı bölgesinden sosyal gruplarla arka arkaya yaptığı toplantılar ve görüşmeler bunu yansıtırken Hafter'in söylemleri, değişim için önemli bir siyasi aktör olarak halk hareketlerine başvurma eğilimini gösteriyor.

dfgtyh
UBH, ‘Başkanlıklar Yüksek Konseyi’nin kurulduğunu duyurdu (UBH resmi Facebook hesabı)

Hammad'ın Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, DYK Başkanı Muhammed Tekale ve UBH Başbakanı Abdulhamid ed-Dibeybe’den oluşan Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin koordinasyon organı olarak kurulduğunun açıklanmasından hemen sonra ‘özerklik’ konusunda açıklamada bulunduğuna dikkati çeken Grada, konseyin duyurulduğu toplantıya davet edilen Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih'in ise toplantıya katılmadığını belirtti. Bu tepkiler, Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin kurulması, ülkenin doğu bölgesindeki yetkililer tarafından memnuniyetsizlikle karşılandığına işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere  göre Grada, Berka bölgesinin tamamını ve Fizan'ın bir kısmını kapsayan ve Libya'nın batısında bağlantıları olan Libya'nın doğusundaki paralel hükümetin Başbakanı Usame Hammad tarafından ‘özerklik’ tehdidinde bulunulmasının, mevcut duruma bir yaklaşım olduğunu belirtti. Bu yaklaşıma göre Libya devleti içinde, Çin-Hong Kong durumunda olduğu gibi iki sistemli tek bir devletin ya da Rusya Federasyonu'nda olduğu gibi çeşitli federal sistemlerin kurulması yahut İtalya Cumhuriyeti içinde özel özerk statüye sahip Sicilya veya Danimarka Krallığı içinde genişletilmiş özerkliğe sahip Grönland gibi bir sistemin kurulması ya da Birleşik Krallık ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) olduğu gibi bir model olabilir.

Bölgesel hesaplar

Öte yandan federal bir sistemin benimsenmesi halinde dış politika ve savunma alanlarının ortak kalacağını, kamu maliyesi, iç güvenlik ve yerel yönetim birimleri arasındaki ilişkilerin niteliği konusunda anlaşmalar yapılacağını söyleyen Grada, bunun gerçekte kolay olmadığını, çünkü bölgeler arasındaki sınırlar sorununu gündeme getireceğini vurguladı. Bunun kaynakların dağıtımı sorununu gündeme getireceğini ve devlet başkanının kim olacağı ve yetkilerinin ne olacağı konusundaki ikilemi artıracağını belirten Grada, Libya krizinin yakın tarihini ve bunun birikmiş köklerini, ayrıca Libya'nın güney komşularında, özellikle Sudan ve Mali'de olup bitenleri göz ardı etmemek gerektiği konusunda uyarıda bulunarak, bunların Libya üzerinde kara bir gölge oluşturduğunu belirtti.

Libya’daki herhangi bir bölgenin özerkliği meselesinin, özellikle devletin zayıflığı ve toplumun kırılganlığı göz önüne alındığında, yerel bir mesele olmayacağını, aksine bölgesel ve uluslararası bir mesele olacağını düşünen Grada’ya göre kendi çıkarları için bunu teşvik eden taraflar olabilir. Ancak bazı ülkeler, özellikle Libya'nın komşuları, bunu jeopolitik ve güvenlik tehdidi olarak görmeleri de mümkün. Hammad'ın özerkliğe geçme olasılığı hakkındaki açıklamasına bölgesel veya uluslararası düzeyde herhangi bir tepki veya yorum gelmediğini belirten Grada, bunun ya bu konunun ciddiye alınmadığı ya da ilgili ülkelerin Hammad'ın özerkliğe geçme tehdidini incelediği anlamına geldiğini açıkladı.

En etkili ve beklenen tepkilerden birinin, ister yönetiminden ister Başkan Donald Trump'ın Afrika'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Massad Fares Boulos'tan olsun, ABD'nin tutumu olduğunu ve beklentilerin her türlü olasılığa açık olduğunu ifade eden Grada, Mısır ve Cezayir'in Libya'ya yakınlıkları ve bölgesel karışıklıklardan mustarip olmaları nedeniyle tutumlarının da önemli olduğunu hatırlatırken, Rusya'nın bu tehdide nasıl tepki vereceğini beklediğini söyledi. Grada, bunun yanında Suudi Arabistan, Türkiye, Tunus, BAE, Katar, İtalya, Fransa ve İngiltere gibi Libya krizinde etkili veya ilgili olan ülkelerin yanı sıra, yukarıda sayılan tüm ülkeler, kendilerini etkileyen ve Libya coğrafyasının ötesine geçen jeopolitik, güvenlik ve çıkar hesaplarına ve yönelimlere sahip.

Karşı tepki

Diğer yandan siyasi analist Hazım er-Rayis, ülkenin doğusundaki paralel hükümetin özerklik tehdidinin, batı Libya'daki egemenlik pozisyonlarını koordine etmek için oluşturulan Başkanlıklar Yüksek Konseyi’nin Trablus’ta kurulmasına doğrudan bir tepki olarak ortaya çıktığına inanıyor. Rayis’e göre bu gelişme, şu anda Trablus'taki pozisyonun birliğini zayıflatmak ve iç parçalanmaya neden olmak isteyen Hafter’i endişelendirdi.

Temsilciler Meclisi’nin atadığı hükümet başkanı Usame Hammad'ın kendi inisiyatifiyle özerkliği gündeme getirmediğini, aksine yaptığı açıklamanın Hafter'in kampının politikasını yansıttığını, bu kampın Libyalı aşiretleri kendi şemsiyesi ve koruması altında bir halk hareketi başlatmak için harekete geçirdiğini vurgulayan Rayis, “Dolayısıyla Hammad hükümetinin Libya halkına açıkça ‘ya tüm ülkeyi yönetmemizi ve kalkınma projelerimizin tüm bölgelere ulaşmasını sağlayan bir girişimin etrafında birleşin ya da özerkliğe gideceğiz ve ülkenin geri kalanından idari olarak ayrılacağız’ mesajını verdi. Bu tutum, ABD’nin bütçe ve ardından yürütme birliği için baskı yapma girişimleri çerçevesinde şu anda doğu ve batı arasında tırmanan kutuplaşmayı yansıtıyor. Bu durum, her iki tarafın da yaklaşan müzakerelerde daha fazla manevra alanı sağlayacak yeni bir avantaj elde etmeye çalıştığı orduya da uzanıyor” ifadelerini kullandı.

Libya gibi geniş coğrafyaya sahip bir ülkede ademi merkeziyetçiliğin hayati bir gereklilik olduğunu, ancak bu yaklaşımın benimsenmesinin herhangi bir siyasi veya askeri parti tarafından tek taraflı olarak alınabilecek bir karar olamayacağını, özerklik veya federal sistemin de tek taraflı olarak önerilemeyeceğini belirten Rayis, “Bu seçenekler, anayasa taslağı üzerinde oy kullanma ve açık ve meşru anayasal mekanizmalar aracılığıyla devletin yapısına karar verme yetkisine sahip olan Libya halkının münhasır hakkı” diye ekledi.


Sisi: Filistin trajedisi, uluslararası sorumluluk gerektiriyor

Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
TT

Sisi: Filistin trajedisi, uluslararası sorumluluk gerektiriyor

Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Filistin halkının acılarının sadece Gazze'de yaşananlarla sınırlı olmadığını, dünyanın orada tanık olduğu vahşete rağmen Batı Şeria ve Kudüs'e de uzandığını söyledi.

Sisi, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü dolayısıyla Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a (Ebu Mazen) gönderdiği mektupta, Batı Şeria ve Kudüs'teki Filistinlilerin her gün hareket kısıtlaması, topraklara el konulması ve yerleşimcilerin silahsız sivillere yönelik saldırıları gibi sistematik uygulamalara maruz kaldığını belirterek, bu ve diğer ihlallerin, zor koşullara rağmen Filistinlilerin yaşamlarını sürdürmelerini engellemediğini kaydetti.

Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaya göre Sisi, "Yetmiş yılı aşkın süredir devam eden bu insani trajedi, uluslararası topluma Filistin halkına her türlü imkânı kullanarak destek olma yönünde insani ve ahlaki bir görev yüklemektedir" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, Sisi'nin uluslararası toplumu "Gazze'de savaşın yok ettiği yerleri yeniden inşa etme ve Filistin halkına insan onurunu geri kazandırma konusunda sorumluluğunu üstlenmeye, erken iyileştirme ve yeniden yapılanma çabalarına katkıda bulunmaya" çağırdığını belirterek, "Filistin Yönetimi'ni desteklemenin, Filistin halkına karşı yükümlülüklerini yerine getirebilmesi ve onlara hak ettikleri saygı ve takdirle kamu hizmetleri sunabilmesi için temel hedef olmaya devam ettiğini" vurguladı.

Mısır Cumhurbaşkanı, mesajının sonunda "Kahraman Filistin halkına saygı ve hayranlıkla övgüler yağdırdı ve Mısır'ın Filistin halkının davasını içtenlikle desteklediğini, desteklemeye devam edeceğini ve 4 Haziran 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma yönündeki meşru hayalleri gerçekleşene kadar her platformda ve her düzeyde Filistin halkının yanında olacağını" vurguladı.