İsrail, Fransa’nın Viyana’da daha sert bir tutum sergilemesini istiyor

Macron, Le Drian’ın da katılımıyla geçen Kasım ayında Elysee’de ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile bir araya geldi (EPA)
Macron, Le Drian’ın da katılımıyla geçen Kasım ayında Elysee’de ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile bir araya geldi (EPA)
TT

İsrail, Fransa’nın Viyana’da daha sert bir tutum sergilemesini istiyor

Macron, Le Drian’ın da katılımıyla geçen Kasım ayında Elysee’de ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile bir araya geldi (EPA)
Macron, Le Drian’ın da katılımıyla geçen Kasım ayında Elysee’de ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile bir araya geldi (EPA)

Fransız medyasının Viyana’da yaşananlar ve Fransa- İsrail ilişkileri de dahil İran nükleer meselesine ilişkin sürekli ilgisine rağmen dikkat çekici olan durum, Fransa Cumhurbaşkanı ve İsrail Dışişleri Bakanı arasında geçen hafta sonu İsrail’in girişimiyle yapılan telefon görüşmesini görmezden gelmesi oldu. Yair Lapid’in Fransız mevkidaşı Jean-Yves Le Drian’ı göz ardı etmesi ve doğrudan İran nükleer meselesi hakkında görüşmek üzere Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a yönelmesi de dikkat çekiciydi. Lapid ve Macron arasında geçen Aralık başında da bir telefon görüşmesi gerçekleşmişti.
Bu durum şu anlama geliyor; İsrail tarafı, dışişlerinde kararın Dışişleri Bakanlığı’na değil Elysee Sarayı’na ait olduğunun ve doğrudan kararı veren organa yönelmenin daha iyi olduğunun farkında. Lapid, görüşmenin ardından Twitter üzerinden yaptığı açıklamada kendisi ve Macron’un, ‘bölgesel zorlukları, İran nükleer müzakerelerini, İsrail’in İran’a baskı yapma taleplerini ve İsrail ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkileri’ görüştüklerini söyledi.
Lapid, Macron’un İsrail’in güvenliğine olan bağlılığını yinelediğini de belirtti. İsrailli yetkili, Berlin ve Londra’yı da içeren bir Avrupa turunun parçası olarak, daha önce Aralık ayı başında Paris’e ziyarette bulunmuştu. Ayrıca İran’a yönelik yaptırımların sıkılaştırılması ve nükleer silah geliştirmesini önlemek için ‘askeri tehdide’ başvurulması çağrısında bulunmuştu.
İsrailli bakanın geçen perşembe günü ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile yaptığı görüşmenin ardından tweet attığı ve ‘İran’a, nükleer silah edinme yarışını durdurması için baskı yapmanın önemli olduğunu’ vurguladığı belirtilmeli. Aynı şekilde İsrail Başbakanı, 10 Ocak’ta İsrail’in Viyana’da yaşananlardan son derece endişeli olduğunu dile getirdi. Başbakan, “İran, anlaşmaların bir parçası değildir ve anlaşmalarda yazılanlara bağlı değildir” dedi.
Paris’teki Avrupalı ​​diplomatik çevreler, geçen hafta Viyana müzakerelerinde kaydedilen ilerlemeyi bir yandan İsrail endişesiyle ilişkilendiriyor. Diplomatik çevrelere göre, Tel Aviv’in müzakerelere katılan Avrupa ülkeleriyle yürüttüğü siyasi ve diplomatik hamle, ABD’li müzakerecinin ne pahasına olursa olsun bir anlaşmaya varmak istediği inancına dayanarak Avrupalı ​​müzakerecileri İran’a karşı daha sert bir duruşa zorlama girişimidir. Gözlemciler, Batı Amerika ve Avrupalı tarafların İsrail’i Viyana’da kaydedilen ilerleme hakkında bilgilendirdikleri kanaatinde.
Bu sebeple İsrail’in tavrında yaşanan değişim önemli. 28 Aralık’ta Naftali Bennett, her zamanki gibi dünya güçlerini Viyana’da ‘daha sert bir duruş sergilemeye’ çağırdı. Bennett, “Elbette iyi bir anlaşma olabilir ve elbette kriterleri biliyoruz” diyerek, İsrail’in İran ile herhangi bir anlaşmaya karşı çıkmayacağını söyledi. Bennett ayrıca, daha sonuç odaklı bir yaklaşımı tercih ettiklerini ifade etti.
Küçük bir hükümet toplantısından sonra İsrail basını, 5 Ocak’ta Askeri İstihbaratı (Aman) Başkanı General Aharon Haliva’nın ‘Viyana’da bir anlaşmaya varılsın ya da varılmasın, İsrail’in durumunun daha iyi olacağını’ söylediğini aktardı. Medya organlarına göre İran’ın ‘artık zaman faktörü üzerinde oynamadığını’ da belirten Haliva, yeni bir anlaşmanın Tahran’ın nükleer programı üzerindeki kısıtlamaları sıkılaştırabileceğini belirtti. Aynı şekilde Lapid’in ‘İyi bir anlaşma, İsrail açısından iyi bir şeye katkı sağlar’ dediği aktarıldı.
Paris, Washington ve Moskova’nın yanı sıra Avrupalı ​​arabulucu Enrique Mora’nın müzakerelerde ilerleme kaydedildiğinden söz etmesiyle birlikte bu iyimser ton, Batı iyimserliğine de paraleldi. Geçen cuma günü Fransa Dışişleri Bakanı, ‘bir anlaşmaya varma olasılığına olan güvenini’ ve müzakerelerin ‘olumlu bir yolda ilerlediğini’ dile getirdi. Ancak Batılılar bir bütün olarak İranlı müzakereciyi yavaş veya zayıf şekilde ilerlemekle suçladı. Ancak İran’ın zihnindeki şey farklıydı. Öyle ki geçen cumartesi günü Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve 10 Ocak’ta bakanlık sözcüsü Said Hatibzade de bunu kanıtlayacak açıklamalar yaptı. Bakan, “İyi bir anlaşmaya yakınız. Ancak kısa sürede anlaşmaya ulaşmak için karşı tarafın daha fazla dahil olması gerekiyor” dedi. Hatibzade ise ‘tartışılan dört konu hususunda, yani yaptırımların kaldırılması, nükleer mesele, denetim ve garantiler sağlama konularında iyi bir ilerleme kaydedildiğini’ ifade etti. Bu konuların, ilerlemenin önünde büyük bir engel oluşturduğunu ve taraflar arasındaki alışverişin yoğun olduğunu belirtmek gerekiyor. Hatibzade, ilerlemeye izin veren ‘çözümleri’ veya her iki tarafın verdiği tavizleri açıklamadı. Abdullahiyan, ülkesinin anlaşmaya ilişkin vizyonunu ise şöyle özetledi; “Günün sonunda iyi bir anlaşma, tüm tarafların memnun olduğu bir anlaşmadır.”
Bununla birlikte İranlı bakanın sözlerinde dikkat çekici olan şey, Fransa’nın müzakerelerdeki tavrına yönelik eski sert eleştirilerinden geri adım atması oldu. Zira Tahran, Paris’in ‘kötü polis rolünü oynadığını’ savunuyordu. Öte yandan bugün aynı yetkiliye göre Paris, akılcı davranıyor ve öyle görünüyor ki bu, İsrail’i rahatlatan bir tavır değil. Bu noktada ise Tel Aviv’in Paris’i daha sert bir tavır takınmaya yöneltme ve ‘ABD gevşekliği’ karşısında ‘pusula’ rolü oynamaya sevk etme girişimini anlamak mümkün. Bugün Paris, altı ay boyunca AB’ye başkanlık edecek olması nedeniyle de ek bir öneme sahip. Bu nedenle de Avrupalı ​​ortaklarını ve İran ile müzakereler de dahil olmak üzere AB’nin dış politikasını etkileme yeteneğine sahip. Ayrıca Fransa, Cumhurbaşkanı Macron’un da kesin şekilde adaylığını koyacağı cumhurbaşkanlığı seçimlerine yaklaşıyor. Paris’in 2015 anlaşmasına uzanan müzakerelerde oynadığı role benzer şekilde Viyana’da sert davranmak, seçim çıkarına olabilir. Ayrıca İran’ın balistik programları ve bölgesel politikası açısından bölge ülkelerinin çıkarlarını dikkate alma ihtiyacına en çok bağlı olan taraflardan biri.



Antik Maya kentinin ilk hükümdarının mezarı keşfedildi

Hükümdarın mezarı, antik Maya kenti Caracol'da bir zamanlar tapınak olan Caana Piramidi'nin yanında bulundu (Caracol Arkeoloji Projesi/Houston Üniversitesi)
Hükümdarın mezarı, antik Maya kenti Caracol'da bir zamanlar tapınak olan Caana Piramidi'nin yanında bulundu (Caracol Arkeoloji Projesi/Houston Üniversitesi)
TT

Antik Maya kentinin ilk hükümdarının mezarı keşfedildi

Hükümdarın mezarı, antik Maya kenti Caracol'da bir zamanlar tapınak olan Caana Piramidi'nin yanında bulundu (Caracol Arkeoloji Projesi/Houston Üniversitesi)
Hükümdarın mezarı, antik Maya kenti Caracol'da bir zamanlar tapınak olan Caana Piramidi'nin yanında bulundu (Caracol Arkeoloji Projesi/Houston Üniversitesi)

Kritik öneme sahip Maya kenti Caracol'un ilk hükümdarı olduğu düşünülen birine ait mezar keşfedildi. Mezarda bulunan eserler dönemin büyük kentleri arasındaki ilişkiye ışık tutuyor.

Maya dünyasının en büyük ve en önemli şehirlerinden Caracol'un nüfusunun zirve döneminde 100 bine ulaştığı tahmin ediliyor. Ancak diğer pek çok Maya şehrinde olduğu gibi, bilinmeyen nedenlerle MS 900 civarında çöküşe geçti.

Kalıntıları Belize'de yer alan antik kentin harabelerindeki kazılar en az 40 yıldır sürüyor. Fakat bugüne kadar yapılan çalışmalarda hiçbir kraliyet üyesine ait mezara rastlanmamıştı. 

Kazılara liderlik eden Houston Üniversitesi arkeologları Diane ve Arlen Chase, etkileyici bir keşifle bu durumu değiştirdi. 

İlk kez Caracol'da bir kraliyet mezarı ortaya çıkaran ekip, bunun kentin bilinen ilk hükümdarına ait olduğunu düşünüyor.

Houston Üniversitesi'nden yapılan açıklamaya göre Te K'ab Chaak adlı kralın mezarı yaklaşık MS 350'ye tarihlendi. Araştırmacılar tahta 331'de çıkan Te K'ab Chaak'ın hanedanının en az 460 yıl varlığını sürdürdüğünü söylüyor.

Field Museum'dan arkeolog Gary Feinman, yer almadığı çalışmanın bulguları hakkında "Çok erken bir döneme ait hükümdar buldular, ki bu çok önemli ve bir hanedanın kurucusu olduğu iddia ediliyor" diyerek ekliyor: 

Bu büyük bir bulgu.

Araştırmacılar mezarda bulunan kalıntılara dayanarak Te K'ab Chaak'ın 1,7 metre boyunda ve öldüğünde dişi olmayan yaşlı bir adam olduğunu tespit etti.

Chase çifti kalıntılarla birlikte gömülen seramik kapların tarzından mezarın son derece eski olduğu sonucuna vardı. Kırmızı zincifre mineraliyse, çok yüksek statüye sahip birine ait olduğunu anlamına geliyordu.

Arlen Chase "Eşyalar zincifreyle kaplanmışsa kraliyet ailesinin en üst seviyedeki kişileri sözkonusu demektir" diye açıklıyor.

Ekip mezarda yeşim taşından yapılmış üç set kulak süsü de buldu. Maya elitlerinin kullandığı bu değerli eşyalara pek sık rastlanmıyor. 

ghyjudcfv
Çömlek kaplar üzerinde daha önce görülmeyen tasvirler bulundu (Houston Üniversitesi)

Ayrıca mozaik bir ölüm maskesi de keşfeden araştırmacılar bunun çok daha nadir olduğunu belirtiyor. Chase çifti daha önce sadece bir adet ölüm maskesi bulmuştu.

Arkeologlar mezarda gördükleri çömleklerin de etkileyici olduğunu ifade ediyor. Bu kaplarda Mayaların ticaret tanrısı, bir sinek kuşu ve mızrak tutan bir hükümdarla ona adak adayan kişiler resmedilmişti. Bazılarında maymun, baykuş ve nasua gibi hayvanlar tasvir edilmişti. 

Arlen Chase bazı tasarımlar için "Bunları daha önce hiç görmemiştik" diyor.

Araştırmacılar mezardaki bazı eserlerin, yine MS 350'lere tarihlenen diğer iki Caracol mezarındakilere çok benzediğini söylüyor. Bunlar arasında Meksika'nın orta kesiminden gelen yeşil obsidyen bıçaklar ve mızrak fırlatmak için kullanılan bir alet de vardı. 

Ekip bu aletlerin genellikle Caracol'un 1200 kilometre uzağındaki Teotihuacán kentiyle ilişkilendirildiğini belirtiyor. 

Chase çiftine göre bu durum iki kent arasındaki büyük mesafelere rağmen erken Maya halkının, Orta Meksika topluluklarıyla sanılandan onlarca yıl önce ilişki kurduğuna işaret ediyor. Te K'ab Chak zamanında Teotihuacán'dan Caracol'a yürümek muhtemelen en az 150 gün sürüyordu.

İkili, ellerindeki bulgulara dayanarak kentler arasında ticari ve diplomatik ilişkiler kurulduğunu düşünüyor. Öte yandan bazı uzmanlar net çıkarımlar yapmadan önce daha net kanıtlara ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor.

Independent Türkçe, Live Science, New York Times, Smithsonian Magazine, Houston Üniversitesi