Petrol yatırımları ve düşük etki alanı, Batı’nın Kazakistan'a karşı tutumunu belirliyor 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kazak mevkidaşı Kasım Cömert Tokayev. (AFP) 
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kazak mevkidaşı Kasım Cömert Tokayev. (AFP) 
TT

Petrol yatırımları ve düşük etki alanı, Batı’nın Kazakistan'a karşı tutumunu belirliyor 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kazak mevkidaşı Kasım Cömert Tokayev. (AFP) 
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kazak mevkidaşı Kasım Cömert Tokayev. (AFP) 

İnci Mecdi
Kazakistan, uluslararası haber manşetlerinde kendinden nadiren söz edilen bir ülke olarak biliniyor. 
Arap ve İslam dünyasında ise, sadece Horasan bölgesindeki Farab şehrinde dünyaya gelen Müslüman filozof Ebu en-Nasr Muhammed el-Farabi'nin biyografisi dolayısıyla tanınıyor. Ancak bir süredir bu eski Sovyetler Birliği ülkesi, sokaklarında protestocular ve güvenlik görevlileri arasında yaşanan çatışmalar nedeniyle dünya kamuoyunun ilgisini çekmeye başladı. 
Önceki pazar günü, artan akaryakıt fiyatları nedeniyle batı Kazakistan'da gösteriler patlak verdi. Kısa sürede protestolar hızla genişleyerek ülkeyi neredeyse otuz yıldır yönettikten sonra 2019'da istifa etmesine rağmen hala geniş yetkileri elinde tutan Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'e karşı sert bir muhalefete dönüştü.  Binlerce muhalif, devlet binalarını, televizyon istasyonlarını, havaalanını ve işyerlerini işgal ederek tahrip etti. Dört gün boyunca süren şiddetli gösterilerde protestocuların öfkesi, otoriter ve yozlaşmış olarak görülen Kazak seçkinlerine de yöneldi. 
81 yaşındaki Nazarbayev ve yakınları, adını kendisinden alan başkent Nur-Sultan'ın tartışmasız ana siyasi gücü olarak görülüyor. Nazarbayev’in ailesinin, Orta Asya'nın en büyüğü olan ülke ekonomisinin çoğunu kontrol ettiğine inanılıyor.
Bir polis sözcüsü perşembe günü yaptığı açıklamada, yetkililerin bölgedeki hükümet binalarını, polis merkezlerini ve idari ofisleri basmaya çalışan düzinelerce insanı öldürdüğünü ve gösterilerin başlamasından bu yana protestocular arasında ilk büyük çaplı ölümlerin gerçekleştiğini söyledi. Duyuru, yerel medyada polisin petrol kenti Atyrau'da protestoculara ateş açarak en az bir kişiyi öldürdüğü yönündeki haberlerin ardından geldi.
Rus haber ajanslarının perşembe günü Kazak İçişleri Bakanlığı'ndan aktardığına göre, Kazakistan'ı günlerdir sarsan isyan ve gösterilerde en az 18 güvenlik görevlisi öldü ve 748'den fazla güvenlik görevlisi yaralandı. Daha önceki bir raporda 13 güvenlik gücünün öldürüldüğü ve 353 kişinin yaralandığı belirtilmişti. Aynı kaynağa göre, ayaklanmalarla bağlantılı olarak tutuklananların sayısı şu ana kadar 2 bin 298'e ulaştı.

Sosyal adaletsizlik
Kişi başına 27.000 dolar gayrisafi yurt içi hasıla (GSYİH) ile Orta Asya'nın en zengin ülkesi olan Kazakistan’da, sosyal sınıflar arasındaki gelir dağılımındaki adaletsizlik dikkati çekiyor. Ülkenin eski Sovyetler Birliği’nde yer alan, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan çizgisinde bir ‘Renkli Devrime’  tanık olup olmayacağı ciddi bir soru olarak gündemdeki yerini koruyor.  Devrimler yoluyla demokratik reformlara girişen bu ülkelerde, otoriter rejimlerin çöküşüne şahit olunmuştu. Kazakistan, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanmasından bu yana çeyrek asır geçmesine ve zaman zaman protesto gösterilerine rağmen bu tür bir değişimin dışında kalmayı başardı.
Mevcut protestolar, artan yakıt fiyatlarına duyulan öfkenin ötesine geçiyor. Kazakistan'daki sosyalist hareketin liderlerinden biri olan Aynur Kurmanov'a göre, ‘Mevcut sosyal patlama, son 30 yılda uygulanan tüm kapitalist reform politikalarına ve bunların yıkıcı etkilerine yöneliktir.’ Kurmanov, Rus Zanovo Media web sitesine verdiği röportajda, ‘’Yıllardır biriken sosyal problemler bir sorun dağı oluşturdu, ülkede orta sınıf parçalanmış durumda, neoliberal politikalar ve özelleştirme sebebiyle birçok şirket kapatıldı ve işçiler çıkarıldı. Petrol sektörü adeta çalışan tek sektör olarak kaldı, bu sektörde de yabancı sermayenin payı arttı, buna ek olarak son yıllarda artan enflasyon gıda fiyatlarının yükselmesine ve halkın alım gücünün düşmesine neden oldu.’’ ifadelerini kullandı. 
Ekonomik koşullara karşı yapılan protestolar yayıldıkça, protestocuların talepleri daha geniş siyasi özgürlük taleplerini de içine alacak şekilde büyüdü. Göstericilerin talepleri arasında, mevcut cumhurbaşkanlığı atama sistemi yerine il başkanlarının halk tarafından doğrudan seçilmesi de yer alıyor. Aktau'daki protestolara katılan insan hakları aktivisti Muhtar Umbitov, The New York Times’a yaptığı açıklamada; ‘’Görünürdeki mevcut huzursuzluk Korona salgının etkisiyle derinleşen ekonomik sıkıntılardan kaynaklanmaktadır, ancak bunun ardındaki başlıca temel nedenlerden biri demokratik süreçlerin yokluğudur. Kazak hükümeti halkın siyasete katılımını mümkün kılan tüm yasal yolları tıkamış durumdadır. Kazakistan zengin bir ülke olmasına rağmen, doğal kaynakları herkesin yararına değil, küçük bir zümrenin menfaati için sömürülüyor” diye konuştu. 

Renkli Devrimler 
21. yüzyılın ilk on yılında Ukrayna Turuncu Devrim’e, Gürcistan Çiçek Devrimi’ne, Kırgızistan Lale Devrimi’ne ve ikinci on yılda Ermenistan Kadife Devrimi’ne, yani ‘Renkli Devrimlere’ tanık oldu. Bu devrimler, Batı'ya yakın muhalif güçlerin iktidara gelmesine yol açtı, bu da Moskova'yı tedirgin ederek harekete geçirdi. Rusya ve müttefikleri, Batılı ülkeleri bu devrimleri bölgedeki Rus etkisini ve nüfuzunu kırmak için düzenlemekle suçluyor. 
Bölgedeki gözlemciler ve uzmanlar, Kazakistan'daki mevcut durumu yorumlarken, ‘renkli devrimlerin’ bu ülkede yaşanma ihtimalini yadsımıyor. Çoğu uzman, protestoların, ABD ile Ukrayna konusunda üst düzey güvenlik görüşmeleri öncesinde Rusya'nın dikkatini dağıtmak için bir dış güç tarafından düzenlendiğine inanırken, diğerleri meseleyi tamamen iç saiklerle gerçekleşmiş olarak görüyor. Bu ikinci görüşü savunanlar, tıpkı 2008’de yaşanan grevler, 2016 ve 2019’daki protesto gösterileri gibi, bu gösterilerin de biteceğini ve tekrar istikrarın sağlanacağını öngörüyor. Her ne kadar mevcut protestolar, benzeri görülmemiş bir düzeyde olsa da.  
Kazakistan Devlet Başkanı Kasım Cömert Tokayev, göstericileri yurt dışı bağlantılı teröristler olarak niteledi. Güvenlik yetkilileri, aşırılık yanlısı göstericilerin idari binaları ele geçirme girişimlerini ve özellikle Kazakistan’ın ekonomik başkenti Almatı’daki yağmalama eylemlerine dikkat çekti.  Rusya, güney komşusu ve bölgedeki en yakın müttefiklerinden biri olan Kazakistan'da yaşananları, Batı'nın bölgedeki ‘renkli devrimleri’ yeniden alevlendirme planının bir parçası olarak değerlendirdi. 
Geçen perşembe günü, Belarus Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Alexander Volfovich, "Minsk, Kazakistan'daki durumu ülkenin meşru hükümetini yok etmeyi amaçlayan bir dış tehdit olarak görüyor" dedi. Belta haber ajansına açıklamada bulunan Volfovich, "Kazakistan’daki gelişmeler, bilindik ‘renkli devrim’ girişimi senaryosuna benziyor. Dış güçlerle bağlantılı olan iç mihraklar, meşru hükümeti anayasaya aykırı yöntemlerle yok etmeye çalışıyor." ifadelerini kullandı. 
Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, ülkedeki iç karışıklığa karşı Rusya’nın başını çektiği,  Beyaz Rusya, Ermenistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan'ı içeren Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü (KGAÖ) davet etti. Bunun üzerine KGAÖ Barış Gücü, mevcut durumu kontrol altına almak için Kazakistan’a konuşlandı. 
Rus liderliğindeki örgütün sekreterliğinden yapılan açıklamada, "Kazakistan'a gönderilecek kuvvetler, ülkede birkaç gün veya hafta boyunca kalacak, yaklaşık 2500 kişi olacak ve silahlı çeteler tarafından saldırıya uğraması halinde silah kullanma hakkına sahip olacak" ifadesi kullanıldı.  Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov, cuma günü yaptığı açıklamada, Almatı havaalanı ve diğer tesislerin, Kazak güvenlik güçleriyle iş birliği içinde tam kontrol altına alındığını duyurdu. 
Öte yandan Kazak muhalefeti, ülkedeki protestoların bir komplo sonucu olduğu yorumunu reddediyor. Bu bağlamda Sosyalist aktivist Kormanov, şu ifadeleri kullandı ‘’Bu gösteriler işçilerin geleneksel yaklaşımını yansıtıyor, Mangistau bölgesinde 2008’den beri yoğun grevler yapılıyordu. Komünist parti ya da sosyalistlerin dahli olmamasına rağmen işçiler özelleştirme karşıtı eylemlerini sürdürüyordu. Yabancı kapitalistlerin şirketleri ele geçirmesi ve özelleştirme politikalarına karşı büyük bir hınç var. Muhaliflerin meydanlarda kurdukları çadırlar bir Avrupa deneyimini yansıtmıyor, tamamen bizim geleneğimizde olan protesto biçimini gösteriyor.’’ 
Carnegie Moskova Merkezi'nde araştırma danışmanı olan Timur Umarov, "Şu ana kadar durum kritik değil" dedi. "Bana öyle geliyor ki, yaşananlar mevcut siyasi sistemin sonu olmayacaktır. Protestocularla yetkililer arasında devam eden pazarlığı izleyeceğiz. Muhtemelen yetkililer taviz verecektir ve protestocular bu tavizlerin yeterli olup olmadığına karar verecektir.’’ yorumunda bulundu. Umarov ayrıca, "Son birkaç yıldır zaten ciddi reformların gerçekleştirilmesi bekleniyordu. Bu protestolar planlanan reformların yapılmasını hızlandıracaktır. Ancak devletin kırmızı çizgilerine hassasiyet gösterilmesi gerekiyor, aksi takdirde işler sarpa sarabilir ve bir çıkmaz sokağa girilebilir’’ değerlendirmesinde bulundu. 

ABD’nin etkisi 
Öte yandan Washington, Kazakistan'da yaşanan olaylarla ilgili ABD'ye yönelik suçlamaları reddediyor. ABD Başkanı Joe Biden’ın sözcüsü Jen Psaki ayaklanmaların arkasında Washington’un olduğu iddiasını yalanladı. Psaki, iddiaları ‘çılgınca ve yalan’ olarak niteledi ve “Rus dezenformasyonu” ifadesini kullanarak Moskova’yı hedef aldı. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamanın tarafsız tonu dikkat çekti, yapılan açıklamada, şiddet eylemleri ve mülkiyete verilen zararlar kınandı. Hem yetkililer hem de göstericiler sükunete davet edildi. ‘’Tüm Kazakistan halkının anayasal kurumlara, insan haklarına, basın özgürlüğüne saygı duymasını ve bunları savunmasını istiyoruz. Ayrıca tüm taraflara olağanüstü hale barışçıl bir çözüm bulmaları çağrısında bulunuyoruz." ifadeleri kullanıldı. İngiltere ve bazı Avrupa ülkelerinden de taraflara itidal çağrısı yapıldı. ABD basınında da mevcut olaylar ‘devrim’ olarak değil, halkın hayat pahalılığına karşı protestoları olarak ele alındı. Washington'daki gözlemciler, ABD'nin durumu izlemesini, internetin geri dönmesini savunmasını ve uzun vadede Beyaz Saray'ın özgür ve adil seçimler için Kazakistan’a baskı yapması gerektiği konusunda hemfikir. 
Atlantik Konseyi'nin Scowcroft Strateji ve Güvenlik Merkezi araştırmacılarından Emma Ashford, “ABD hükümetinin bu krize müdahale etme yeteneği sınırlı” diyor ve ekliyor: “ABD'nin Kazakistan'da çok az etkisi var ve şu anda orada bir büyükelçisi dahi yok. Ayrıca, ABD'nin bu tür durumlarda genellikle kullandığı araçlardan biri (yani yaptırımlar) Kazakistan için uygun değildir."

ABD yatırımları
Emma Ashford, şöyle devam ediyor;  "ABD'nin önde gelen enerji şirketleri, Kazak ekonomisine derinden entegre durumda, bu nedenle bu endüstrilere yaptırım uygulamak, üretim kesintisi riskini doğuracaktır. Bu da Amerika'nın Avrupalı müttefiklerini olumsuz etkileyecektir. ABD'nin Kazak protestocuları doğrudan desteklemesi, her fırsatta ABD’nin ‘renkli devrimlerin’ ardında olduğunu dile getiren Moskova ile tansiyonun artmasına neden olacaktır.  Bu nedenle, ABD hükümetinin şu anki en doğru yaklaşımı eylemsizlik olmalıdır, en azından durumun gelişimi hakkında daha fazla bilgi sahibi olana kadar." 
Kazakistan, son otuz yılda onu karakterize eden siyasi istikrar sayesinde, büyük bir petrol, doğal gaz ve kömür ihracatçısı olmayı başardı. Dolayısıyla, Avrupa ve daha az ölçüde Asya'daki ülkelerin ekonomileri için özel bir öneme sahip ülke konumunda olmayı sürdürüyor. Kazakistan aynı zamanda zengin yeraltı kaynaklarına sahip komşu Orta Asya ülkeleri için önemli bir enerji geçiş rotasını barındırıyor. Tüm bu sebeplerden ötürü, ülkede yaşanan protestolar, olası enerji üretim kesintilerine neden olma ihtimali çerçevesinde Avrupa ve birçok Asya ülkesini endişelendiriyor. 
Atlantik Konseyi'nin Avrasya Merkezi çalışanlarından Ariel Cohen, "Kazakistan, ciddi petrol, doğalgaz, uranyum rezervlerine, buğday ve diğer birçok önemli emtia kaynaklarına sahip büyük bir ülke ve aynı zamanda eğitimli ve hoşgörülü bir halkı var. ABD’nin tüm taraflarla iletişim halinde kalarak, oradaki önemli Amerikan yatırımlarını koruması, Kazakistan'ın egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve laik yapısını desteklemesi gerekir." ifadelerini kullanıyor. 

Rusya iki cepheyle karşı karşıya
Son birkaç aydır Rusya, Avrupa ve ABD yönetimlerini, Ukrayna’nın bazı bölgelerini işgal etme olasılığı nedeniyle endişelendiriyor. İki ülke arasındaki sınırda büyük bir askeri yığınak yapan Rusya bu niyetini gizlemiyor. Ancak Kazakistan'da huzursuzluğun patlak vermesi, yeni bir cephe açmak istemeyen Moskova’yı tedirgin edecek cinsten. Muhtemelen Kremlin'in en son istediği şey, ek askeri kaynaklar gerektirecek başka bir çatışma cephesi açmaktır. Eğer Rusya, hamlelerinin gösterdiği gibi, gerçekten Ukrayna'nın bir bölümünü ilhak etmek için bir kara işgali başlatmayı planlıyorsa, kesinlikle diğer nüfuz bölgelerinde sakinliğin korunmasını isteyecektir. 
Virginia merkezli CNA Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nün Rusya Çalışmaları Direktörü Michael Kaufman, "Kazakistan, ani bir krizle başa çıkma ihtiyacı göz önüne alındığında Kremlin için büyük bir dikkat dağıtıcı" diyor. Rus ve Amerikalı yetkililerin bu hafta Ukrayna krizini görüşmek üzere Cenevre'de bir araya gelmelerinin planlandığını hatırlatan Kaufman, "Rusya'nın yeni bir müdahaleye hazırlanırken Kazakistan'daki durumu kontrol altına alma ihtiyacı, Moskova'nın elindeki kozları ve pozisyonunu zayıflattığını’’ iddia ediyor. 
ABD'nin Ukrayna ve Özbekistan eski büyükelçisi John Edward Herbst, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (KGAÖ) Kazakistan'da düzeni sağlamak için devreye girmesiyle birlikte, Rusya’nın Ukrayna sınırındaki kuvvetlerini azaltmaksızın Kazakistan meselesini çözüme kavuşturabileceğini savunuyor. Kremlin’in tercihinin ve beklentisinin de bu yönde olacağına şüphe yok. Eski diplomat Herbst, Rusya’nın Ukrayna sınırına asker yığmasının, ABD, NATO ve Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) ile Cenevre görüşmelerinin yolunu açtığını hatırlatarak, ‘Rusya bu sayede, NATO'nun bölgedeki genişlemesini sınırlandırması gibi bazı konularda tavizler elde etmeyi umuyor’ değerlendirmesinde bulundu. 
Kazakistan Devlet Başkanlığı'ndan cuma akşamı yapılan açıklamada, "Yaşanan kargaşadan sonra ülkenin çoğu yerinde anayasal düzen yeniden sağlandı." denildi. Bu açıklamaya göre, KGAÖ güçlerinin misyonunun başarılı olduğuna dair işaretler var. Ordu, göstericilerin daha önce ele geçirdiği havaalanında yeniden güvenliği sağlamayı başardı. Bununla birlikte, Kazakistan’daki durumun kontrol altına alınamaması halinde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in karşı karşıya olduğu riskler önemini koruyor.  



Suriyeli iki araştırmacı, İsrailli bakanla Suveyda'daki durumun görüşülmesini eleştirdi

19 Temmuz’da İsrail bombardımanına maruz kaldıktan sonra Şam'daki Savunma Bakanlığı binası önünde dalgalanan Suriye bayrağı (AP)
19 Temmuz’da İsrail bombardımanına maruz kaldıktan sonra Şam'daki Savunma Bakanlığı binası önünde dalgalanan Suriye bayrağı (AP)
TT

Suriyeli iki araştırmacı, İsrailli bakanla Suveyda'daki durumun görüşülmesini eleştirdi

19 Temmuz’da İsrail bombardımanına maruz kaldıktan sonra Şam'daki Savunma Bakanlığı binası önünde dalgalanan Suriye bayrağı (AP)
19 Temmuz’da İsrail bombardımanına maruz kaldıktan sonra Şam'daki Savunma Bakanlığı binası önünde dalgalanan Suriye bayrağı (AP)

Suriye resmi medyası, Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'nin salı akşamı Fransa'nın başkentinde İsrail heyetiyle bir toplantı yaptığını duyurdu. Şeybani toplantıda, Suriye'nin birliğini vurguladı, bölünme projelerini reddetti, Suriye'nin iç işlerine müdahale edilmemesini istedi, Suriye'nin güneyindeki Suveyda vilayetinde ateşkesin izlenmesini ve 1974 anlaşmasının yeniden yürürlüğe konmasını talep etti. İsrail medyası, İsrail'deki Dürzi topluluğunun lideri Şeyh Muvaffak Tarif'in ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile Suriyeli yetkililerle güven artırıcı bir önlem olarak, Kuneytra kırsalındaki Hadar kasabasını Suveyda vilayetine bağlayan bir insani koridor kurulması olasılığını görüşmek üzere Paris'te olduğunu ortaya koymuştu.

Yedioth Ahronoth gazetesi, Şeyh Tarif'in bu talebi, ABD'nin himayesinde Suriyeli yetkililerle güven inşa etmek için bir adım olarak sunduğunu yazdı.

Şarku’l Avsat, Suriye'nin güneyindeki durumu takip eden iki Suriyeli araştırmacıyla, Şeybani'nin Paris'te İsrailli müzakereciyle yaptığı görüşme ve Suriye'deki Dürzilerin taleplerini dile getiren Muvaffak Tarif'in varlığı hakkında yorum yapmak üzere iletişime geçti.

kıjı
Cenevre müzakerelerinin baş müzakerecisi hukukçu Muhammed Sabra

Cenevre müzakerelerinde muhalefetin baş müzakerecisi olan Suriye'li avukat ve siyasetçi Muhammed Sabra, Şarku’l Avsat’a şunları söyledi:

“Hükümet, 1974 tarihli güçlerin ayrılması anlaşmasını ihlal ettiği, tampon bölgede yeni Suriye topraklarını işgal ettiği ve Suriye içinde her gün ihlallerde bulunduğu gerekçesiyle İsrail ile güvenlik görüşmeleri yapmak zorunda kalabilir. Suriye şu anda askeri yollarla kendini savunamayacak kadar yıkılmış bir ülke. Bu nedenle hükümetin bu tür görüşmeler yapmasını mazur görebiliriz, ancak bunun amacı 1974 anlaşmasını yeniden yürürlüğe koymak olmalıdır.”

dfert
Suriye Kızılayı konvoyu, tıbbi yardım, gıda ve insani yardım malzemeleriyle yüklü olarak pazar günü Suveyda vilayetine girdi. (SANA)

Ancak ne yazık ki Sabra'nın da belirttiği gibi, Suveyda konusunda Suriye ile İsrail arasında görüşmelerin yapılmasının siyasi veya ulusal hiçbir gerekçesi olamaz. Bu, hükümetin gitmemesi gereken bir noktaya doğru büyük bir ihlal ve tehlikeli bir kayma. En kötü olan ise Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı açıklamanın şaşkınlık ve soru işaretleri uyandırması, özellikle de İsrailli bakanla Suveyda'daki ateşkesin izlenmesi konusunda görüşülmesi ile ilgili paragraf!

Sabra sözlerini şöyle bitirdi: “Bu, hükümetin Şam-Suveyda yolunu açarak ve Suveyda ile Suriye'nin diğer bölgeleri arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin yeniden kurulmasıyla aşabileceği büyük bir siyasi hatadır.”

cdfg
Son zamanlarda Suveyda'da düzenlenen gösterilerde İsrail bayrakları dalgalandırıldı. (Sosyal medya)

Suriye'li araştırmacı ve siyasetçi Mudar Riyad ed-Debis, Şarku’l Avsat’a şunları söyledi:

“Suveyda sorunu Suriye'nin iç meselesidir. Bu sorunun bölgedeki bölgesel çıkarlarla çakışabileceği doğrudur, ancak Suriyeliler için sorunun içten çözümü, müdahaleyi, özellikle de İsrail'in iç meselelere müdahalesini önlemek için gerekli bir koşuldur.

d90p
Suriyeli araştırmacı ve siyasetçi Mudar Riyad ed-Debis

Geçiş yönetiminin davranışlarından ve bu bağlamda sorunu yönetme biçiminden önemli mesajlar çıkıyor. Örneğin, Suriye'nin güneyindeki sorunun İsrail'de çözüleceği fikrini kabul ettiğimizde, bunun stratejik anlamı, İsrail'in bu bölgede Suriye'nin iç meselelerine karar verme hakkına sahip olduğu yönündeki çabalarını pekiştirmekten başka bir şey değildir. Söz ve eylemde açık olan gerçek şu ki, Suveyda'daki Suriyelilerin beklentilerini, taleplerini ve geleceklerini ancak kendileri gibi Suriyeliler temsil edebilir.

sdfrgt
İsrail'deki Dürzi topluluğunun lideri Şeyh Muvaffak Tarif, Paris'te ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile birlikte (Barrack’ın X hesabı)

Ayrıca Suveyda'daki Suriyeliler politika konusunda tek bir görüşte birleşmiş değiller; aynı mezhebe mensup olmaları, aynı siyasi görüşü paylaştıkları anlamına gelmiyor. Dolayısıyla bu görüşün, aynı mezhebe mensup olan ancak düşman bir ülkenin vatandaşlığını taşıyan bir İsrailli tarafından dile getirilmesi kabul edilebilir.

Bu tuhaf ve garip bir manzara. Eğer bu resmi olarak devletin düşüncesini temsil ediyorsa, bu felaket bir teslimiyettir ve iktidarın resmi davranışlarına sızarsa sonuçları herkes için felaket olabilir. Benim tahminime göre, geçiş dönemi yönetimi bu bağlamda birçok hata yaptı. Bu hatalar, planlamadaki zayıflığı ve siyasi çalışmanın profesyonelce kurumsallaştırılmadığını ortaya koyuyor ve yönetimdeki stratejik planlamanın yokluğunu ortaya çıkarıyor.”

ty6u7ı8
Suveyda vilayetindeki Bedevi aşiret savaşçıları, Temmuz 2025 (DPA)

Ed-Debis, İsrail ile Suriye arasındaki resmi ilişkilerin artık sır olmaktan çıktığını, bunun ‘müzakere’ veya ‘diyalog’ olarak adlandırılamayacağını, daha çok geçiş dönemindeki iktidarın İsrail'in kötülüklerinden kaçınmak için yaptığı bir tür girişim olduğunu, ancak bu girişimlerin siyasi ve ulusal açıdan iyi düşünülmemiş olduğunu belirtti.

Ed-Debis sözlerini şöyle noktaladı: “Resmi yaklaşımda halen eksik olan ilke, iç politika alanında çalışmanın ve ulusal birlik fikrinin dış politikaya ulusal çıkarları belirlemek, ardından bunları gerçekleştirmek ve savunmak için gerekli gücü verdiği gerçeğidir. İç sorunu çözmek için dışardan başlayan yaklaşım, mutlaka yetersiz ve çok denenmiş bir yaklaşımdır; bu yaklaşıma güvenmeye devam etmemeliyiz. Aksi takdirde uzun vadede egemenlik fikrini tamamen kaybedeceğiz.”