Sadr ve müttefikleri Kazimi'nin Başbakanlığına sıcak bakıyor

Mukteda es-Sadr ve müttefikleri, Irak’ta Tahran tarafından desteklenen partilerin popülaritesi düşerken Şii gruplar ve milislerle mücadelesinde Kazimi’yi destekledi

Görev süresi sona eren Başbakan Mustafa el-Kazimi'nin görevine devam etmesinin arzu edildiğine dair güçlü göstergeler var (AFP)
Görev süresi sona eren Başbakan Mustafa el-Kazimi'nin görevine devam etmesinin arzu edildiğine dair güçlü göstergeler var (AFP)
TT

Sadr ve müttefikleri Kazimi'nin Başbakanlığına sıcak bakıyor

Görev süresi sona eren Başbakan Mustafa el-Kazimi'nin görevine devam etmesinin arzu edildiğine dair güçlü göstergeler var (AFP)
Görev süresi sona eren Başbakan Mustafa el-Kazimi'nin görevine devam etmesinin arzu edildiğine dair güçlü göstergeler var (AFP)

Müeyyid et-Turfi
Irak’ta Sadr hareketinin lideri Mukteda es-Sadr ile Sünni ve Kürt müttefikleri, yeni koalisyonlarının Temsilciler Meclisi’nin açılış oturumu sırasında yeni hükümetin kurulmasını engelleyen büyük itirazlara rağmen Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı ve Başbakanlık makamlarına kendi adaylarını dayatma gücüne dair önemli mesajlar göndermeyi başardılar. Tekaddum Partisi (İlerici Parti) lideri Muhammed Halbusi’nin, Meclis’teki oylamada228 milletvekilinden 200’ünün oyuyla bir kez daha Meclis Başkanı seçilmesi, Sadr Grubu, Azm Hareketi, Tekaddum, Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve bazı bağımsız milletvekillerinden oluşan yeni koalisyonun gücünün göstergesi olarak görüldü.

Yeni koalisyon, Kazimi’nin başbakanlık görevine devam etmesine sıcak bakıyor
Koalisyonda yer alan taraflar, görev süresi sona eren Başbakan Mustafa el-Kazimi’nin özellikle iktidara geldiği Mayıs 2020 tarihinden bu yana Şii gruplar ve milislerle devam eden mücadelesinde Kazimi’yi desteklediklerinden ve İran'a yakın Şii partilerin çoğunu bir araya getiren Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu’nun yaşananlardan sonra nüfuzu azaldığından ikinci bir dönem için görevine devam etmesine sıcak bakıyorlar. 
Meclis’te 76 sandalyeye sahip olan Sadr Grubu, Meclis Başkanı ve iki vekilinin seçilmesinin ardından ikinci kez Meclisi Başkanı seçilen Muhammed el-Halbusi’ye Irak Anayasası’nın yeni hükümeti kurmakla görevli kişiyi aday gösterme hakkını verdiği ‘en büyük meclis bloğunun’ duyurması talebinde bulundu.
Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu, 88 milletvekiline sahip olması nedeniyle kendisini ‘en büyük meclis bloğu’ olarak sunma girişiminde bulunmuş, ancak Koalisyon çatısı altındaki bağımsız beş milletvekilinin Koalisyon’a katılmak için attıkları imzaların yanlış olduğunu teyit etmeleriyle en büyük Şii bloğunu temsil eden Koalisyon’un güvenilirliği sarsılmıştı.

Başbakanlığa aday isimler
Sadr Grubu’na yakın kaynaklar, Sadr Grubu’nun görev süresi sona eren Başbakan Kazimi ile birlikte dört ismi daha aday gösterebileceğini, bu isimlerin ise Bakanlar Kurulu Genel Sekreteri Hamid Naim el-Gazi, Meysan Valisi Ali Devai, eski İletişim Bakanı Muhammed Tevfik Allavi ve eski Başbakan Haydar el-İbadi olduklarını belirtti.
Bu isimler arasında şimdiye kadar öne çıkan en güçlü aday, Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu çatısı altındaki bazı tarafları, göreve devam etmesini kabul etmeye ikna etme girişimiyle Başbakan Kazimi oldu. Kazimi, bu girişim çerçevesinde son olarak Fetih İttifakı lideri Hadi el-Amiri ile yeni hükümetin kurulması ve ülkedeki son durumu görüşmek üzere aylar sonra ilk kez Amiri’nin ofisinde bir araya geldi.

Üçlü ittifak
Siyaset bilimi profesörü Ahmed el-Meyali, son gelişmelere yönelik yaptığı değerlendirmede, bir sonraki hükümeti Mukteda es-Sadr, Muhammed el-Halbusi ve Mesut Barzani arasındaki ittifakın kurabileceğini söyledi. Halbusi'nin Meclis Başkanı seçildiği, yeni meclisin ilk oturumunda, yeni ittifakın birçok sorunu çözebilecek yeteneğe sahip olduğunu kanıtladığından başbakan adaylarını belirleyebileceklerini belirten Prof. Meyali, “Bir sonraki sürecin yönetimi, taraflar arasındaki çıkar alışverişine dayalı olduğundan stratejik bir ittifak olacaktır” ifadelerini kullandı.
Kazimi'nin başbakanlık görevini üstlenme şansına sahip olduğunu düşünen Prof. Meyali, ancak cumhurbaşkanlığı, meclis başkanlığı ve başbakanlık makamlarına yeni isimlerin adaylığı konusunda bir fikir birliği olmadığını ve özellikle Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu güçlerinden bir takım itirazlar olduğundan Kazimi’yi bir sonraki dönem içinbaşbakan olarak pazarlamanın zor olduğunu belirtti. Prof. Meyali, Kazimi’yi yeniden aday göstermeyi düşünen taraflarınsunabilecekleri birçok seçeneğe ve isme sahip olduğunun ve bu isimlerin yerel ve bölgesel düzeyde kabul gördüğünün de altını çizdi.
Bir sonraki aşamada siyasi istikrarı sağlamak için yeni birhükümetin kurulması sürecinin Şii-Şii diyaloguna ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Prof. Meyali, Mukteda es-Sadr’ın tüm Şiileri temsil etmediğini belirterek bir uzlaşıya varması ve olumsuz tutumlardan uzakta kabul edilebilir bir şahsiyet olarak hareket etmesi gerektiğine işaret etti.

İbadi, başbakanlığa aday önemli isimlerden biri
Eski Başbakan Haydar el-İbadi'nin, yeni dönemde başbakanlık görevine aday olma şansına sahip olacağını düşünen Prof. Meyali, özellikle İbadi'nin lideri olduğu Zafer (Nasr) Koalisyonu, Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu’nda yer aldığından Sadr için kabul edilebilir bir aday olduğunu ve bununda İbadi’nin bir sonraki başbakan olmak için gerekli özellikleri taşımasını sağladığını vurguladı.
Öte yandan gazeteci yazar Ali Beyder, Halbusi'nin Meclis Başkanı olmasının ardından Başbakan Mustafa el-Kazimi'nin başbakanlık görevine devam etme şansının arttığını söyledi. Temsilciler Meclisi'ndeki diğer partilerin buna karşı çıkabileceğini düşünen Beyder’e göre Halbusi’nin yeniden Meclis Başkanı seçilmesinin, bazı sürprizler yahut köklüdeğişiklikler olmadıkça, Kazimi’nin başbakan adayı seçilmesisadece bir zamanlama meselesi.
Mustafa Kazimi’nin, Sadr hareketine yakınlığı, Sünniler ve Kürtlerin desteğini alması ve uluslararası tutumlar gibi başbakanlık görevine aday gösterilmesi için birçok neden olduğuna dikkati çeken Beyder, “Diğer taraflar Kazimi'nin başbakan olarak atanmasına karşı çıkıyor. Bu yüzden önlerinde iki seçenek var, ya silaha başvuracaklar ya da sessiz muhalefete dönecekler ki bu daha olası” yorumunda bulundu.

İran’a yakın Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu partilerinin onurunu kurtarmak
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre siyaset bilimci Aziz Ceber, Sadr'ın adaylığını reddeden Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu’nun onurunu kurtarmak için Kazimi dışında bir isim aday gösterebileceğini söyledi. Kazimi’nin başbakanlık görevine devam etmesi düşüncesinin Sadr hareketi ve lideri Mukteda es-Sadr tarafından geniş çapta kabul gördüğünü ve Kazimi’nin ikinci bir dönem daha başbakan olması ihtimalinin yüksek olduğunu belirten Ceber, bunun yanında Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu liderlerinin seçimlerin tekrarlanmasını sağlayamamaları ve yönelimlerini destekleyen egemen pozisyonlar elde edememelerinin ardından cumhurbaşkanlığı, meclis başkanlığı ve başbakanlık makamlarındaki isimlerin yerine yeni isimlerin getirilmemesi gerektiğini de vurguladı. Ceber, Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu liderlerinin onurlarını kurtaracak bir dal aradıklarını ve belki de Kazimi’nin görev süresinin devam etmemesi için çabalayabileceklerini söyledi.

Sadr’ın kaybı
Ceber, Mukteda es-Sadr'ın, Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu liderlerinin bu arayışları çerçevesinde Kazimi'nin başbakanlık görevinin devam etmesini engellemesinin, Sadr’ın kazanımlar sağlamada birçok büyük fırsatı kaybetmesi anlamına geleceğini de sözlerine ekledi. Kazimi’nin beyaz kapaklı kitapta vizyonlarını sunduğu ve önümüzdeki dönemdeki çalışmalarını üzerlerine inşa edebileceği bazı başarılar elde ettiğine dikkati çeken Ceber, Sadr hareketinin başbakanlık görevini üstlenebilecek isimlere sahip olmadığını öne sürdü. Ceber, bir sonraki başbakanın seçilmesinin istikrarın önünü açacağını, ancak muhalefetin karşı çıkması halinde ülkenin yeni bir Yemen’e veya Sudan'a dönüşmemesini umduğunu söyledi.

Kazimi’nin şansı yüksek
Gazeteci yazar Basim eş-Şerii ise Başbakan Kazimi’nin göreve dönem şansının, Halbusi’nin ezici bir çoğunlukla yeniden Meclis Başkanı seçildiği Meclis’teki ilk oturumundan sonra oldukça yükseldiğini belirtti. Bu oturumun, Sadr'ınoluşturduğu ittifakın gücünü ve rakibi Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu’nu önemli ölçüde geride bırakma yeteneğini ortaya koyduğunu söyleyen Şerii, bununla birlikte Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu’nun, büyük güçlere Irak'ın siyasi ve sosyal durumu için uygunsuz hale gelen önerilerini kabul ettiremediğini de vurguladı.
Temsilciler Meclisi'nin ilk oturumunda zayıf ve güçsüz görünen ve Meclis’teki çoğunluğu etkileyemeyen Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu’nun itirazlarına rağmen çoğunluğun Kazimi'nin ikinci dönem için adaylığına sıcak baktığını söyleyen Şerii, bu durumun, Mukteda es-Sadr'ıKoordinasyon Çerçevesi Koalisyonu’nu görmezden gelmeye devam etmeye ve Arap ülkeleri ve uluslararası camianın büyük desteğini alan Kazimi'yi ikinci bir dönem için aday göstermeye iteceğine işaret etti.
Şeri’i değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Kazimi ile birlikte Hamid el-Gazi, Ali Devai, Muhammed Tevfik Allavi ve Haydar el-İbadi gibi başbakanlık makamına aday önde gelen isimler var. Özellikle Haydar İbadi, Kazimi'yireddetmekte ısrar etmeleri durumunda Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu ve bazı siyasi partiler için önemli bir seçenek gibi görünüyor. Gerçekler, bir sonraki başbakanın İran'ın müttefiklerinden ve Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu liderlerinden uzak olacağını ve Tahran ile İran yanlısı gruplara, Irak hükümetinin birçok yerel ve uluslararası dosyayla ilgili çalışmalarını etkileyecek şekilde yakın olan eski Başbakan Adil Abdulmehdi deneyiminin tekrarlanmayacağını gösteriyor.”



Filistin Yönetimi ve Hamas görüşmelerinden beklenmedik sonuçlar

Filistinli gruplar Gazze'de ertesi gün konusunda anlaştı. (AFP)
Filistinli gruplar Gazze'de ertesi gün konusunda anlaştı. (AFP)
TT

Filistin Yönetimi ve Hamas görüşmelerinden beklenmedik sonuçlar

Filistinli gruplar Gazze'de ertesi gün konusunda anlaştı. (AFP)
Filistinli gruplar Gazze'de ertesi gün konusunda anlaştı. (AFP)

İzzeddin Ebu Ayşe

Kahire'de Filistin Devlet Başkanı Yardımcısı Hüseyin eş-Şeyh ile Hamas'ın Siyasi Büro Başkan Vekili Halil el-Hayye arasında yapılan görüşme, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze için savaş sonrası planlarıyla tamamen uyumluydu.

Son iki gün içinde Filistin Yönetimi, Gazze Şeridi'ndeki çözülmemiş sorunları görüşmek üzere Hamas ve diğer gruplarla bir araya geldi. Siyasi analistler, görüşmede tarafların ulusal bir uzlaşıya varmasını bekliyordu, ancak sonuçlar beklentilerin altında kaldı.

Taraflar, Filistin Yönetimi ile diğer gruplar arasında ortaklığa dayalı bir ulusal uzlaşmaya varmak ya da meşru kurumların Gazze Şeridi’ne geri dönmesi yerine başka bir yol izledi. İki taraf, harap olmuş Gazze Şeridi’ni uluslararası vesayet altına koyma ve onun üst yönetimini Gazze ve Ortadoğu Barış Konseyi’nin başkanı olan Trump’a devretme konusunda anlaştılar.

Filistin Yönetimi tarafından yönetilen Batı Şeria ile Hamas'ın kontrolündeki Gazze Şeridi arasında 18 yıl süren bölünme ve bu uzun yıllar boyunca tüm ulusal uzlaşma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, rakip taraflar (Filistin Yönetimi ve Hamas), yavaş yavaş toparlanmaya hazırlanan Gazze Şeridi’nin güvenlik ve siyasi durumu konusunda rekor sürede bir anlaşmaya vardı.

2006 yılında Hamas, o dönemde yapılan yasama seçimlerini kazandı ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas tarafından görevden alınan bir Filistin hükümeti kurdu. Ancak hareket, başkanlık kararlarına uymayı reddetti ve silah zoruyla ulusal hükümeti devirdi.

Hamas, Gazze'yi uzun yıllar kontrol etti ve bu dönemde Gazze Şeridi kuşatma altındayken, başta Suudi Arabistan, Yemen, Mısır, Katar, Çin ve Rusya olmak üzere çeşitli ülkeler Filistin uzlaşma anlaşması imzalamaya çalıştı. Ancak bu çabalar, El Fetih ve Hamas arasında ortak bir Filistin yönetimi etrafında odaklanmış olmasına rağmen, tamamen başarısızlıkla sonuçlandı.

Gazze'deki savaşta İsrail, Hamas'ın altyapısının büyük bir bölümünü yok etmeyi başardı ve dünya Filistinli gruplara karşı cephe aldı. Bu noktada, Gazze Şeridi'ni kontrol eden hareket iktidarı bırakmaya karar verdi ve silahlarını meşru Filistin makamlarına teslim etmeye karşı çıkmadı, bu da çatışmaların ardından çözüm bulunmasına katkıda bulundu.

Barış ve refahın ikinci aşaması

Trump, bölgede süregelen gerginliğe neden olan Gazze sorununu çözmek için Gazze Şeridi'ndeki tüm güvenlik, siyasi ve hatta ekonomik sorunları ele alan kapsamlı bir plan hazırladı. Barış ve refah planı, savaşı sona erdirmek, ölenlerin cesetlerini teslim etmek ve hayatta kalan rehineleri serbest bırakmak gibi sorunları ele alarak başladı ve bu ilk aşama tamamlanmak üzere.

Trump, planın ikinci aşaması için Gazze'deki önemli sorunlara çözümler geliştirdi. ABD Başkanı’nın ele aldığı bu sorunların en önemlileri, silahsızlanma, teknokrat bir komite kurulması, yıkıma uğramış bölgenin uluslararası vesayet altına alınması, şiddeti sona erdirmek ve normalleşmiş ilişkiler kurmak için bir barış konseyi kurulması, ekonomik kalkınma ve yıkıma uğramış bölgenin yeniden inşası.

Şarm eş-Şeyh toplantısında ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze planı onaylandı. (AFP)Şarm eş-Şeyh toplantısında ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze planı onaylandı. (AFP)

İsrail, Filistinliler ve bölgesel aktörler dahil tüm taraflar Trump'ın planını kabul etti. Filistin Yönetimi, Hamas ve El Fetih planı kamuoyuna desteklediklerini açıklasa da uluslararası siyasi gözlemciler bu desteğin samimiyetinden şüphe duyuyordu. Anlaşma ve uygulama aşamasında, ABD'nin barış çabalarını baltalayan sorunlar ve engeller ortaya çıktı.

El Fetih'ten değil, Filistin Yönetimi'nden bir heyet

Savaş sonrası ilk Filistin toplantısında amaç Gazze Şeridi'nin geleceğini tartışmaktı. Beklentilerin aksine, alınan önlemlerin tamamen farklı olduğu ortaya çıktı ve hatta bir sonraki aşama konusunda önemli ilerleme kaydedildi, böylece Trump'ın planının ikinci aşaması yürürlüğe girebildi.

Mısır'da guruplar toplantısındaki farklı prosedürlerle ilgili olarak, siyaset araştırmacısı Saib Kerim, “El Fetih, önceki Filistin uzlaşma turlarında olduğu gibi Hamas liderleriyle görüşmek için Mısır'a gitmedi, aksine Filistin Yönetimi Kahire'ye gitti” dedi.

Kerim, ‘siyasi partiler ile Filistin Yönetimi arasında bir fark olduğunu, çünkü Filistin Yönetimi'nin Filistinlileri temsil eden tanınmış resmi bir kurum olduğunu’ düşünüyor. Bu nedenle, El Fetih gurubu yerine meşru otoriteden üst düzey bir heyet gönderildi, bu da meselenin ciddi olduğunu ve ele alınan konuların resmi hale geldiğini ve gurup düzeyinde değil, devlet düzeyinde müzakere edildiğini gösteriyor.

Kerim, Filistin Devlet Başkanı Yardımcısı Hüseyin eş-Şeyh'in, Filistin Yönetimi’nin İstihbarat Şefi Macid Ferec'le birlikte Hamas Siyasi Büro Başkan Vekili Halil el-Hayye ile bir araya geldiğini belirterek, Filistin Yönetimi temsilcilerinin ülkedeki en üst düzey iki isim olduğunu kaydetti.

Eş-Şeyh, Hamas liderleri ve diğer gruplarla ikili ve genel toplantılarda bir araya geldi ve Filistinli taraflar, herhangi bir engel veya tartışma olmadan Gazze'nin siyasi, güvenlik ve ekonomik sorunlarına hızla çözüm buldu.

Teknokratlar, barış konseyi ve uluslararası güçler

Mısır'da bir araya gelen Filistinliler, Gazze'nin yönetimini, bağımsız ve teknokratlardan oluşan geçici bir Filistin komitesine devretmeyi kabul ettiler. Bu komite, Birleşmiş Milletler'in (BM) Gazze Şeridi'ndeki uluslararası misyonu ile iş birliği içinde temel hizmet ve imkanların yönetiminden sorumlu olacak. Savaşın yıktığı şehrin üst düzey yönetimi, Trump'ın başkanlık ettiği barış konseyinin eline geçecek.

Gazze Şeridi'nin yeniden inşasının finansmanını ve uygulanmasını denetlemek üzere uluslararası bir komite kurulması ve Filistin Yönetimi'ne Gazze Şeridi'nin yönetiminde bir rol verilmesi konusunda anlaştılar. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre ayrıca, ilgili bir BM kararının çıkarılması koşuluyla, Gazze Şeridi'ni denetleyecek bir BM komitesi aracılığıyla güvenlik ve istikrarın sağlanması için gerekli tüm önlemlerin alınması konusunda da anlaştılar.

Anlaştıkları önemli konular arasında, Refah Sınır Kapısı’nın işleyişine Filistinlilerin resmi katılımının organize edilmesi, Filistin silahları sorunu ve bunun Filistin resmi makamlarına emanet edilecek yerel güvenlik mekanizmaları içinde kontrol edilme yolları konusunda mutabakat sağlanması ve bu görevi üstlenmek üzere Mısır'da eğitim almış personel ve subayların Gazze'deki diğer personel ve subaylarla birlikte görevlendirilmesi yer aldı.

Filistin Yönetimi bir ortak ve kilit aktördür

Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Mustafa el-Bergusi, Kahire görüşmelerine katıldı ve görüşmelerde neler yapıldığına ilişkin olarak, “Bölgenin istikrarını sağlamak amacıyla Gazze Şeridi'nde barış gücü konuşlandırılması ve ateşkesin izlenmesi konusunda anlaşmaya vardık. Silahlar konusu, Filistinliler tarafından uluslararası meşruiyet kurallarına uygun olarak kararlaştırılan mücadele biçimlerinin belirlenmesi bağlamında ele alınacak” dedi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım, “Toplantılarda İsrail ile ilişkiler, grupların silahlarının akıbeti ve BM güçlerinin varlığı konusunda diyalog ele alındı. Bunlar, yönetim düzenlemeleri gibi Başkan Trump'ın planındaki tüm konularda iç anlaşmaya varmayı amaçlayan ciddi ve derinlemesine ulusal tartışmalardır” ifadelerini kullandı.

Gazze Şeridi kesin çözümler beklerken, kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya olmaya devam ediyor. (AFP)Gazze Şeridi kesin çözümler beklerken, kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya olmaya devam ediyor. (AFP)

Kasım, görüşmelerin ulusal uzlaşma değil barış ve refah planına dayandığını kabul ederken, yıllarca süren çekişmelerin ardından Filistin Yönetimi'nden de övgüyle bahsetti: “Filistin Yönetimi, göz ardı edilemeyecek Filistinli kuruluşlardan biridir. Bir sonraki aşama için pratik adımlar üzerinde onlarla birlikte çalışıyoruz.”

Hamas, Gazze Şeridi'ni başkalarına devretmek için acele ediyor gibi görünüyor. Zira Kasım yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nin yönetimini devralmak ve yeniden inşa etmek için görevlerini yerine getirmek üzere üzerinde anlaşmaya varılan komitenin bir an önce kurulmasını istedi.

Teknokratlar ve kapalı kapılar ardında katılım

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, Hamas'ın Gazze Şeridi'ni yönetmek için teknokrat bir komite kurma konusundaki aceleci tavrını, Arap arabulucuların bilgisi dahilinde olsa da o hükümetin üyelerinin seçimine gizli bir katılım olarak yorumladı.

KAN, Hamas'ın hükümet kadrosunun yarısını kendi destekçileri ve ilkelerini destekleyen kişilerden oluşturduğunu, teknokrat kadrosunun diğer yarısının ise Filistin Yönetimi tarafından seçildiğini belirtti. Bu adım, hareketin gizli bir kapıdan Gazze Şeridi'nde nüfuzunu korumasına olanak tanıyacak.

İsrail Maliye Bakanı Yardımcısı Zeev Elkin, “Tel Aviv, Hamas unsurlarının Gazze Şeridi'ni kontrol etmesini kabul etmeyecektir. Hareketin kayıtlı üyelerinin bu hükümete katılmalarına izin verilmemelidir” ifadelerini kullandı.

El Fetih Sözcüsü Cemal Nazzal ise “Gazze Şeridi'nde toplum destek komitesinin kurulması Filistin Yönetimi'nin sorumluluğundadır ve bu komite, barış konseyi ile tam koordinasyon içinde Gazze'yi yöneten Filistin hükümetinden bir bakan tarafından yönetilmektedir. Teknokratlar herhangi bir anlaşmazlığa dahil değildir; bu konuda Filistinliler arasında ortak bir anlayış vardır” dedi.

Nazzal sözlerini şöyle sürdürdü: “Filistin Yönetimi Gazze Şeridi'nden uzak kalamaz, çünkü başka hiçbir alternatif başarılı olamaz. Uluslararası güçler Filistin yasalarına göre hareket edecek. Bunu uygulamak için Filistinliler ve Filistin güvenlik güçlerinden daha iyi kim olabilir? Hamas bu noktayı anladı ve kabul etti.”

Siyasi araştırmacı Eymen er-Rakab, “Filistin Yönetimi’nin Kahire'deki gruplarla yaptığı görüşmeler, Trump'ın planının bir sonraki aşamasına zemin hazırlıyor. Bu aşama, silahsızlanma ikileminin çözülmesini sağlayacak ve Gazze Şeridi'ni uluslararası vesayet ve barış konseyinin denetimi altına alacak yerel ve uluslararası güvenlik düzenlemelerini içeriyor. Söz konusu mutabakatlar, Trump'ın ikinci aşamadaki barış ve refah planının şartlarıyla aynı” değerlendirmesinde bulundu.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Kuzeydoğu Suriye: Federalizm çözüm değil entegrasyonun zamanı geldi

Dergi/a.F.B
Dergi/a.F.B
TT

Kuzeydoğu Suriye: Federalizm çözüm değil entegrasyonun zamanı geldi

Dergi/a.F.B
Dergi/a.F.B

James Jeffrey

Gazze ateşkesi, Ortadoğu'daki siyasi sahnenin dramatik bir şekilde yeniden şekillenmesinin doruk noktasını işaret ediyor. Zira DEAŞ’ın 2019'da siyasi bir güç olarak nihai yenilgisinden bu yana, İran nükleer programı, silahlı ağları ve balistik füze cephaneliğiyle desteklenen geniş vekil ağı aracılığıyla Suriye ve Yemen'de, 2023'ten bu yana da Gazze'de çatışmaları körükleyen en önemli bölgesel tehdit olarak öne çıktı.

Ancak 2025’in ortalarına gelindiğinde, Husiler hariç, bu İran tehdidinin unsurları önemli ölçüde geriledi ve bu da Ortadoğu sahnesinin, Kuveyt'in kurtuluşundan bu yana ilk kez, ulusal veya ideolojik düzeyde doğrudan bir bölgesel tehditten arınmasını sağladı. Bu, yalnızca bölgesel siyasette değil aynı zamanda Başkan Trump'ın Riyad, Kudüs ve Şarm el-Şeyh'teki konuşmalarında da belirttiği gibi, yüz milyonlarca insanın hayatında radikal bir dönüşümün kapısını aralıyor.

Bu dönüşümlerle birlikte, bölgenin geleceği, ideolojik çatışmaların azaldığı ve bir miktar istikrar ve refahın hakim olduğu Güney Amerika'nın son otuz yıldır tanık olduklarına daha yakın olabilir. Ancak Ortadoğu, Ekim 1973’teki savaşın ve ardından 1991'de Kuveyt'in kurtuluşunun akabinde de benzer iyimserlik dönemleri yaşamıştı. Ne var ki bu iyimserlik on yıl içinde hızla dağıldı ve yerini yeni radikalizm ve şiddet dalgalarına bıraktı. Bugün birçok kişi, özellikle bu yeni umudu tehdit etmeye devam eden iki önemli konu olan Filistin-İsrail çatışması ile Suriye'deki durum sebebiyle tarihin tekerrür etmesinden endişe ediyor.

Ancak Gazze'deki ateşkesin sağladığı göreceli sakinliğe ve Trump'ın “Yirmi Maddelik Planı”nın tetiklediği iyimserliğe rağmen, Suriye bölgede uzun vadeli istikrarın sağlanmasının önündeki en önemli engel olmaya devam ediyor. Bu nedenle, aralarında üst düzey ABD’li yetkililerin de bulunduğu uluslararası gözlemciler, yeniden inşa ve sürdürülebilir istikrar için Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının bir ön koşul olduğunu vurguluyorlar.

Aynı zamanda, bu gözlemciler bireysel hakların korunmasının, azınlıkların kültürel özelliklerine saygı gösterilmesinin ve bazı bölgelere bir dereceye kadar yerel yönetim ve öz güvenlik yetkileri verilmesinin kabul edilmesinin önemine dikkat çekiyorlar. Bu dengeyi sağlamak ise kolay değil.

Yine de mantıklı başlangıç ​​noktası, mart ayında çok az ilerleme kaydeden müzakere turlarını başlatan bir birleşme anlaşması imzalayan, Kürt çoğunluğa sahip kuzeydoğu Suriye'de bulunuyor.

Dolayısıyla Kürtlerin, Şam'ın bölgeleri üzerindeki egemenliğini kabul eden sembolik bir bildirge yayınlamaları ve buna paralel olarak, yerel yönetim ve güvenlik güçlerinin entegrasyonu gibi daha karmaşık konularda diyaloğu sürdürmeleri gerekiyor.

2006 sonrası Irak modeli, Irak Kürt Yönetimi Bölgesi’nin (IKBY) Suriye'de tekrarlanması zor olan özel durumu açısından olmasa da merkezi hükümet ile Irak'ın geri kalanındaki yerel hükümetler arasında yetki dağılımı mekanizmaları ve merkezi hükümete dolaylı olarak bağlı yerel güvenlik güçlerinin varlığına müsamaha gösterilmesi açısından faydalı olabilir.

Suriye'nin Ortadoğu'nun geleceğindeki rolü

Suriye, uzun bir zaman iç ve bölgesel istikrarı sarsmakta merkezi bir rol oynadı. Üç komşusuna (İsrail, Ürdün ve Lübnan) karşı savaşlara girişti ve uzun bir süre terör örgütü olan Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) liderine ev sahipliği yaptı. 2011'den 2024'e kadar süren Suriye iç savaşı sırasında Suriye, el-Kaide'nin halefi olan DEAŞ’ın ortaya çıktığı kuluçka merkezi haline geldi. İran'ın “Şii Hilali” olarak bilinen vekiller imparatorluğunun omurgasını oluşturdu.

Bu tarih, yüksek eğitimli nüfusu, Arap ve İslam dünyasındaki geleneksel konumu ve Maşrık (Levant) bölgesinin kalbindeki coğrafi konumuyla birleştiğinde, Suriye'nin istikrarlı bir bölgesel düzene entegrasyonunun başarısı veya başarısızlığı tüm Ortadoğu'nun geleceği için hayati önem taşıyor.

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda) ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Başkomutanı Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzalıyor, Şam, 10 Mart 2025 (AFP)Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda) ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzalıyor, Şam, 10 Mart 2025 (AFP)

Nüfusun yarısını yerinden eden, 500 binden fazla insanın ölümüne yol açan, çoğu şehri yerle bir eden ve boğucu ekonomik yaptırımların devam etmesine neden olan iç savaşın yıkıcı koşullarına rağmen Suriye, Esed rejiminin devrilmesinden bu yana Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın liderliği ve Şam'daki yeni hükümeti destekleme konusunda nadir görülen bir mutabakat gösteren uluslararası toplumun desteği sayesinde birliğini korudu.

İsrail'in tutumu hâlâ tartışmalı olsa da Washington'un teşvikiyle askeri saldırıların durdurulması ve Şara hükümetiyle müzakereler yürütmesi, yeni Suriye'ye bir şans vermeye hazır olduğunu gösteriyor.

Türkiye, İsrail, ABD, Arap devletleri, Avrupa ve BM arasında iç savaş sırasında ortak bir mutabakatın yokluğu savaşın uzamasına katkıda bulunduğu için bu uluslararası mutabakat önemli bir değişimi temsil ediyor.

İsrail'in tutumu hâlâ tartışmalı olsa da Washington'un teşvikiyle askeri saldırıların durdurulması ve Şara hükümetiyle müzakereler yürütülmesi, yeni Suriye'ye bir şans vermeye hazır olduğunu gösteriyor

Suriye bugün, etkileri bakımından iç içe geçen ve birbirinden ayrılması zor iki temel zorlukla karşı karşıya bulunuyor. Bu zorluklardan ilki, özellikle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve sivil yönetimi tarafından kontrol edilen ülkenin kuzeydoğusu ile İsrail sınırında bulunan ve İsrail’in doğrudan destek verdiği Dürzi bölgesi başta olmak üzere, yarı özerk silahlı bölgelerin varlığının devam etmesi sebebiyle ulusal birliktir. Sahil kesimindeki Alevi bölgeleri de sivil ve silahlı direniş hareketlerine sahne oluyor. Bu durum merkez-çevre ilişkilerindeki artan gerginliği yansıtıyor.

Mart ayında, Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve SDG Lideri Mazlum Abdi, kuzeydoğu bölgesini siyasi, ekonomik ve askeri olarak Suriye devletine entegre etmek için bir anlaşma imzaladı. Gelgelelim mart ayında merkezi hükümet ile Alevi milisler arasında, ardından hükümet güçleri ve Bedevi milisler ile haziran ayında Süveyda'da Dürziler arasında çıkan çatışmalar, Şam'ın üniter devlet görüntüsünü pekiştirme çabalarına büyük bir darbe vurdu, uluslararası bir eleştiri dalgasına yol açtı ve SDG ile yapılan anlaşmanın uygulanmasını dondurdu.

Buna rağmen yeni hükümet, bu etkilerle, Suriyelilerin önceki rejim döneminde alışkın oldukları yaklaşımdan farklı bir yaklaşımla başa çıktı. Askeri olarak tansiyonu yükseltmek yerine, hükümet güçleri gerginlik bölgelerinden çekildi ve bunlardan etkilenen taraflarla diyalog kanalları açtı. Bu taraflar arasında, Dürzileri desteklemek için Esed döneminden kalma ağır silahlara ve İran nüfuzunun kalıntılarına karşı askeri operasyonlar yürüten İsrail de vardı.

Hükümet ayrıca şiddet olaylarıyla ilgili soruşturmalar başlattı, resmi raporlar yayınladı ve bazı sanıkları tutukladı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu adımlar birçok gözlemcinin gözünde tam bir çözüm olmaktan uzak olsa da Suriye ve Lübnan ile Irak gibi komşu ülkelerin iç krizleri sırasında sahne olduklarına kıyasla, devletin davranışlarında somut bir değişimi yansıtıyordu.

Aynı zamanda, Şara hükümeti bazı eksikliklerine rağmen geçiş seçimleri düzenledi, son zamanlarda askeri güçlerin entegrasyonu ve bazı sembolik konularda ilerleme kaydeden SDG ile diyaloğunu sürdürdü.

Çökmüş ekonomi

İkinci zorluk, ülkenin sanayi ve enerji sektörleri ile ulusal para biriminin neredeyse tamamen felç olması nedeniyle yaşanan kapsamlı ekonomik çöküştür. Suriye, yıkıcı iç savaşın etkilerinden tek başına kurtulamaz; yatırım, yeniden inşa ve halen kaldırılmayan ABD ve BM yaptırımlarının kaldırılması da dahil olmak üzere insani yardımın ötesine geçen geniş kapsamlı uluslararası desteğe ihtiyaç duyuyor.

Bu iki zorluk -iç birlik ve ekonomi- birbiriyle yakından ilişkili. Uluslararası ekonomik destek ve hatta yaptırımların hafifletilmesi, Suriye'nin iç bölünmeleri aşma ve tekrar çatışmaya girmekten kaçınma becerisine bağlı kalacaktır.

Öte yandan, ekonomide kademeli bir iyileşme ve devam eden uluslararası destek, yeni devlet ile entegrasyon seçeneklerini değerlendirirken, azınlıklar için Suriye'yi daha cazip hale getirecektir.

Son olarak, bağımsız yargı, ifade ve medya özgürlüğü, din ve dil özgürlüğü ve özgür seçimler gibi temel bireysel özgürlüklere yönelik bir hükümet ve toplum taahhüdü, azınlıklar açısından güveni artıracak, uluslararası toplumla bağları güçlendirecek ve özellikle ulusal toparlanmanın hayati bir ayağı olan özel sektör aracılığıyla ekonomik büyümeyi teşvik edecektir.

Hem Şam hem de SDG, ABD Merkez Komutanlığı Komutanı’nın, DEAŞ’a karşı ortak eğitim de dahil olmak üzere, istihbarat ve operasyonel iş birliğini güçlendirme konusundaki önerilerini takip etmelidir

Suriye ve bölgede istikrara giden yol, iki eş zamanlı adımla başlıyor gibi görünüyor; geçiş meclisinin kurulması ve işleyişiyle başlayarak, temel özgürlüklere yönelik sürekli hükümet desteği ile azınlıkların merkezi devletin egemenliğini tanıma adımları. SDG, bu bağlamda en önemli taraf sayılıyor. Benzer zorluklara rağmen Dürzi bölgesinin sınırlı bir büyüklüğe sahip ve İsrail tarafından destekleniyor olması, onu ertelenmiş bir konu haline getiriyor. Buna karşılık, kuzeydoğu bölgesi, milyonlarca nüfusa ve önemli bir ekonomik ağırlığa sahip, ülkenin geniş bir alanını oluşturuyor.

Mart ayında Mazlum Abdi ile yapılan “Şam Anlaşması”, entegrasyon sürecinin tamamlanması için son tarih olarak yıl sonunu belirledi. Bu kadar karmaşık bir anlaşmanın bu süre içinde tamamlanmasını hayal etmek zor olsa da Ankara'nın PKK’nın bu kolunun Türkiye'ye dost bir ulus-devlete daha etkili bir şekilde entegre edilmesini istediği göz önüne alındığında, Şam'ı rahatlatmak ve Türkiye'nin daha sabırlı olmasını sağlamak için ilk adımların atılması bir gerekliliktir.

 ABD güçleri ve SDG mensupları, Kürt güçlerine karşı yeni bir harekât düzenleme tehdidinde bulunan Ankara ile artan gerilimin ortasında, 4 Kasım 2018'de kuzeydoğu Suriye'nin Türkiye sınırına yakın Kürt beldesi Derbesiye'de devriye geziyor (AFP)ABD güçleri ve SDG mensupları, Kürt güçlerine karşı yeni bir harekât düzenleme tehdidinde bulunan Ankara ile artan gerilimin ortasında, 4 Kasım 2018'de kuzeydoğu Suriye'nin Türkiye sınırına yakın Kürt beldesi Derbesiye'de devriye geziyor (AFP)

Bu makalenin yazarının Washington Yakın Doğu Politikaları Merkezi tarafından hazırlanan bir raporda önerdiği bu adımlar arasında, Arap çoğunluklu Deyrizor şehrinin idari ve güvenlik kontrolünün Şam'a devredilmesi, merkezi hükümetin kuzeydoğuda Türkiye ve daha sonra Irak ile uluslararası sınır kapılarını yönetmesine olanak tanınması, kuzeydoğu ile Şam arasındaki gayriresmî petrol ticaretinin belgelenmesi ve Şam'ın onayı ve kontrolü olmadan hidrokarbon kaynaklarının ihraç edilmeyeceğine dair yazılı taahhütlerin sunulması yer alıyor.

Hem Şam hem de SDG, ABD Merkez Komutanlığı Komutanı’nın, DEAŞ’a karşı ortak eğitim de dahil olmak üzere, istihbarat ve operasyonel iş birliğini güçlendirme konusundaki önerilerini takip etmelidir.

Model olarak Irak

Yıl sonuna kadar her iki taraf da yerel yönetim, askeri güçlerin entegrasyonu ve merkezi hükümet ile ilişkilerinde şehirlerin yetkilerinin tanımlanması gibi temel konularda ilerleme kaydetmiş olmalılar. 2006 sonrası Irak modeli, Baas diktatörlüğünden halkçı demokratik sisteme geçiş açısından Suriye'ye en yakın örneği temsil ettiği için faydalı olabilir.

Bu makalenin yazarı federalizmi Suriye için uygun bir seçenek olarak görmese de yetkilerin net bir şekilde bölünmesi ve hakların tanımlanması, üniter bir devlet fikri ile uyumludur. Kuzeydoğu bölgesindeki Kürtlerle varılan mutabakatlar, Dürziler ve Aleviler başta olmak üzere Suriye'nin geri kalan bileşenlerine de uygulanmalıdır.

Irak Anayasası’nın 4. maddesi, azınlık hakları ile ilgili açık bir taahhüt içermekte ve Arapça ile Kürtçeyi resmi diller olarak tanımaktadır. İkinci Kısım'ın 1. ve 2. bölümleri de bireysel haklar, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı gibi temel özgürlükleri ele almaktadır.

Bu makalenin yazarı, federalizmi Suriye için uygun bir seçenek olarak görmese de yetkilerin net bir şekilde bölünmesi ve hakların tanımlanması üniter bir devlet fikri ile uyumludur

Irak Anayasası'nın 122. maddesi, bölgeler dışında kalan illere, kanunla düzenlenmek kaydıyla, kendilerini ademi merkeziyetçi yönetim ilkesine göre yönetmeleri için geniş idari ve mali yetkiler veriyor. İl meclisleri mali bağımsızlığa sahipler ve bakanlıklar veya merkezi kurumlar tarafından denetlenemezler.

Bu modelin önemi, hakların ve özerkliğin Lübnan'da olduğu gibi mezhepsel veya etnik temelde değil, bireysel ve coğrafi temelde, yani iller düzeyinde verilmesinde yatıyor. Bu, etkili yönetimin ve devletin istikrarının sağlanması açısından temel bir farktır.

Irak Anayasası, tüm askeri güçlerin merkezi hükümetin yetkisi altında olmasını da öngörüyor. Ancak özellikle Şii milisler, 2007'den sonra Sünni “Sahva” güçleri ve 2006'dan beri Kürt “Peşmerge” güçlerine karşı uygulamada esnek olunmuştur.

Bazı Peşmerge unsurları, özellikle Irak ordusunda daha önce deneyimi olan subaylar, ulusal orduya entegre edildiler. Dahası bazı tugaylar orduya tamamen entegre edilmiş olsa da Kürdistan Bölgesi’nde konuşlanmayı sürdürürken, diğer birlikler ise fiilen bölge yönetiminin kontrolü altında kalmaya devam etti.

Yerel yönetimler ayrıca, illerin sakinlerinden oluşturulan yerel polis güçleri üzerinde de önemli bir kontrole sahip. Bu düzenlemeler SDG için uygun olabilir.

ABD ve büyük Arap devletlerinin öncülüğünde uluslararası toplum, Şam ve Kürt yetkilileri bu süreci başlatmaları konusunda teşvik etmeli ve desteklemelidir; çünkü bu sadece Suriye için değil, tüm bölgenin istikrarı için de kritik öneme sahiptir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İsrail Deyr el-Belah'ı bombalıyor... ABD İHA'ları ateşkesi izliyor

Ateşkes anlaşması kapsamında İsrail'den gelen kimliği belirsiz Filistinlilerin cenazeleri Deyr el-Belah'ta bir toplu mezara gömüldü (AP)
Ateşkes anlaşması kapsamında İsrail'den gelen kimliği belirsiz Filistinlilerin cenazeleri Deyr el-Belah'ta bir toplu mezara gömüldü (AP)
TT

İsrail Deyr el-Belah'ı bombalıyor... ABD İHA'ları ateşkesi izliyor

Ateşkes anlaşması kapsamında İsrail'den gelen kimliği belirsiz Filistinlilerin cenazeleri Deyr el-Belah'ta bir toplu mezara gömüldü (AP)
Ateşkes anlaşması kapsamında İsrail'den gelen kimliği belirsiz Filistinlilerin cenazeleri Deyr el-Belah'ta bir toplu mezara gömüldü (AP)

Filistin medyasına göre, dün Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah'ın doğusundaki Kastal Kuleleri yakınlarında İsrail bombardımanı iki Filistinliyi öldürdü.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre resmi İsrail verileri baz alınan bir sayımda Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği saldırıda bin 221 kişi hayatını kaybetti.

Hamas yönetimindeki Gazze Sağlık Bakanlığı'na göre İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği iki yıllık askeri operasyonlarda 68 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti.

Filistinliler, Gazze Şehri'ndeki el-Şifa Hastanesi arazisinden savaşta öldürülen yakınlarının cesetlerini çıkarıyor (EPA)Filistinliler, Gazze Şehri'ndeki el-Şifa Hastanesi arazisinden savaşta öldürülen yakınlarının cesetlerini çıkarıyor (EPA)

Birleşmiş Milletler Uydu Analiz Programı'na (UNOSAT) göre savaş, 8 Temmuz 2025 tarihi itibarıyla Filistin Şeridi'nde çeşitli tiplerde yaklaşık 193 bin binayı yıktı veya hasara uğrattı. Bu, Hamas'ın İsrail'e saldırısının ardından savaşın başladığı 7 Ekim 2023 tarihinden önce olan binaların yüzde 78'ine denk geliyor.

Bu gelişme, New York Times (NYT) gazetesinin, ABD ordusunun İsrail ile Hamas arasındaki ateşkesi izlemek için Gazze Şeridi üzerinde insansız hava araçları (İHA) kullandığını bildirmesinin ardından geldi.

Gazete, izleme misyonunun, yönetimin İsrail'den bağımsız olarak Gazze Şeridi'nde neler olup bittiğini bilmek istediğini gösterdiğini belirtti.

NYT, İsrailli ve Amerikalı askeri yetkililerin, keşif İHA'larının güney İsrail'de yeni kurulan ABD-İsrail Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'nin misyonuna yardımcı olduğunu ve İHA'ların İsrail'in onayıyla Gazze'deki gelişmeleri izlediğini söylediklerini belirtti.

Bu konu sorulduğunda ne ABD Savunma Bakanlığı ne de İsrail ordusu gazetenin haberine yanıt verdi.

Ancak gayriresmi olarak, İsrail hükümet yetkililerinin İHA kullanımını alışılmadık bir durum olarak nitelendirdiği bildirildi. Ayrıca, geçen hafta ABD hükümet kaynakları, İsrail'in kırılgan ateşkesi sürdürmek için tüm anlaşmalara gerçekten uyup uymayacağı konusunda şüphelerini dile getirdiler.