Batı ülkeleri, Viyana müzakerelerindeki yavaşlıktan endişe ederken Tahran geçici bir anlaşma üzerinde çalışıyor

Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian: Müzakerelerdeki yavaşlık, çözüme ulaşma fırsatını tehdit eden bir boşluk yaratıyor

Le Drian geçtiğimiz hafta başkent Paris'te bulunan Fransa Parlamentosu’ndaki bir oturum sırasında milletvekillerine hitap ederken (AFP)
Le Drian geçtiğimiz hafta başkent Paris'te bulunan Fransa Parlamentosu’ndaki bir oturum sırasında milletvekillerine hitap ederken (AFP)
TT

Batı ülkeleri, Viyana müzakerelerindeki yavaşlıktan endişe ederken Tahran geçici bir anlaşma üzerinde çalışıyor

Le Drian geçtiğimiz hafta başkent Paris'te bulunan Fransa Parlamentosu’ndaki bir oturum sırasında milletvekillerine hitap ederken (AFP)
Le Drian geçtiğimiz hafta başkent Paris'te bulunan Fransa Parlamentosu’ndaki bir oturum sırasında milletvekillerine hitap ederken (AFP)

Fransa, İran ile dünya güçleri arasında 2015 yılı yazında imzalanan, ancak 2018 baharında ABD’nin tek taraflı olarak çekildiği ve ardından İran’ın önemli hükümlerini ihlal ettiği nükleer anlaşmayı canlandırmak amacıyla Avusturya’nın başkenti Viyana’da yapılan müzakerelerdeki yavaş ilerleme karşısında bir kez daha uyardı. Aralıklarla sekiz tur yapılan müzakerelerden sonra halen yeterli sonuçlar elde edilemezken ufukta, müzakereleri bu ayın sonları yahut gelecek ayın başlarında tamamlamayı uman Viyana'daki müzakerelere katılan diplomatların beklentileri karşısında büyük bir başarı görünmüyor.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, geçtiğimiz Salı günü, Fransa Parlamentosu’na hitaben yaptığı konuşmada mesajlara nokta koymaktan çekinmedi. Geçtiğimiz Cuma günü, müzakerelerin ‘nispeten olumlu bir şekilde’ ilerlediğini söyleyen Le Drian, anlaşmaya varılacağına inandığını ifade etmişti. Ancak, beklentilerini yeniden gözden geçiren Fransız Bakan, iyimser açıklamalarından geri adım attı. Le Drian'ın sözleri, birincisi müzakerelerin yavaş ilerlemesi, ikincisi müzakere taraflarının henüz bir anlaşmaya varmaktan çok uzak olduğu iddiası, üçüncüsü işin ciddiyetine dikkatin çekilmesi ve dördüncüsü İran'ın nükleer programında kaydedilen ilerlemeye karşı uyarı şeklinde dört başlıkla özetlenebilir.
Tam olarak müzakerelerin devam ettiğini, ancak yavaş hatta çok yavaş olduğunu söyleyen Fransız Bakan, bunun, tüm tarafların çıkarlarını dikkate alan ve gerçekçi bir takvim ile bir çözüme ulaşma fırsatını tehdit eden bir boşluk yarattığını vurguladı.
Le Drian, her ne kadar Aralık ayı sonlarında müzakerelerde bir miktar ilerleme kaydedildiğini kabul etse de bu müzakereleri tamamlamaktan halen çok uzakta olduklarını iddia etti. Herhangi bir anlaşmaya varılamadan haftalar, hatta aylar geçtiğine dikkati çeken Fransız Bakan, ‘İran'ın eylemleri ve nükleer programının gidişatı nedeniyle meselenin acil ve hayati olduğunun’ altını çizdi. Fransa Dışişleri Bakanı, İran'ın uranyumu yüzde 90 oranında zenginleştirme ve nükleer güç elde etme açısından sondan bir önceki aşamaya gelmesi nedeniyle tehlikeli bir durum olduğunu açıkladı.
Fransız Bakan Tahran’a, İran’ın nükleer programını takip etmekle görevlendirilen ve kendisine verilen bu görevi yerine getirmekte güçlük çeken Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEA) ile ‘tam ve eksiksiz iş birliği’ yapması ve UAEA taraflarını ve uluslararası toplumu bilgilendirmeyi ihmal etmemesi gerektiğini hatırlatmayı da unutmadı. UAEA, İran’daki bazı nükleer tesislere erişmesinin ve bazı nükleer tesislere yerleştirilen gözetleme kameralarının kayıtlarına ulaşmasının engellenmesi gibi zorluklarla karşı karşıya kalırken bu zorluklar nihai bir anlaşmaya varılmasının önünde de engel teşkil ediyor.
Tahran’ın, Paris'in kötü polis rolünü oynadığını ve Avrupalıların teklif sunma ve ABD’nin tutumuna bağlı kalmama konusunda kendilerinden beklenen rolü oynamadığını söylemesinin ardından Le Drian'ın bir anlaşmaya varılması ihtimaline ilişkin önceki iyimser açıklamasının üzerinden sadece dört gün geçtikten sonra yaptığı karamsar açıklamaları kafa karışıklığına neden oldu. İran Dışişleri Bakanı Emir Hüseyin Abdullahiyan, geçtiğimiz Pazar günü yaptığı açıklamada, Paris'e ‘kötü polis rolünü oynamayı bırakıp rasyonel davranmaya başlamasını’ söylemişti.
Fransız kaynaklar, Fransa’nın tutumundaki değişimi açıklamaktan kaçınırken, Paris'in2015 yılında resmi adı Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olan nükleer anlaşmanın imzalanmasının önünü açan müzakerelerdeki en sert taraf olduğunu hatırlattılar. Fransa’nın açıklamalarındaki değişikliği teyit eden bir bilgi elde edilemezken Paris’te bazı hipotezler tartışılıyor. Bunlardan ilki, Fransa’nın İran Dışişleri Bakanı Bakan Abdullahiyan'ın Umman ziyareti sırasında geçmişteki arabuluculuklarına işaret ederek Mascat'ın arabulucu rolü üstlenmesi ihtimaline ilişkin söyledikleri çerçevesinde ABD ve İran arasında Viyana’daki müzakereler dışında görüşmeler yapıldığına dair şüpheleridir.
Fransız kaynakları birçok kez ABD’nin ‘yumuşaklığı’ nedeniyle önceki anlaşmadaki boşlukların doldurulduğu ve Tahran'ın balistik füze programları ve bölgeyi istikrarsızlaştırıcı politikaları gibi başlıca iki ek konunun dikkate alındığı yeni bir anlaşmaya varılamamasından ‘korktuklarını’ dile getirmişlerdi. Diğer bir hipotez ise Fransa’nın geçtiğimiz Cumartesi günü Paris'i nükleer anlaşma dosyasında ‘sert bir tutum sergilemeye’ çağıran İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında Macron’un girişimiyle gerçekleşen telefon görüşmesinden etkilendiği yönünde. Son hipoteze gelince Tahran'a yeni bir kalıcı anlaşmanın müzakere edileceği sınırlı bir süre için bir ‘geçici anlaşma’ veya geçici bir anlaşma yapmak için bir öneride bulunulmasından bahsediliyor.
Geçici anlaşmaya değinen son kişi dün İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Vahid Celalzade oldu. İran'ın resmi haber ajansı IRNA’nın haberine göre Celalzade, dün yaptığı açıklamada, 4+1 grubunun (Fransa, İngiltere, Rusya, Çin ve Almanya) müzakerecileri İran'a bu tür bir anlaşma önerdiler. Ancak Celalzade, sunulan teklifin ayrıntılarına girmekten kaçındı. Müzakere taraflarından hiçbiri henüz İranlı yetkilinin açıklamalarını teyit etmedi. IRNA, Celalzade'nin İran'ın önceliğinin kalıcı bir anlaşmaya varmak olduğunu, Tahran'ın son teklifi henüz ne kabul ne reddettiğini, ancak halen teklifi değerlendirdiğini belirttiğini aktardı. Celalzade’nin “Geçici bir anlaşmanın, yaptırımların kaldırılması ve ulusal çıkarların korunmasına yönelik stratejik adımın hukukuna zarar vermeyeceği kabul edilmeli. Önerilen teklif istediğimiz bir şey olmasa da inceliyoruz” şeklindeki sözleri önem taşıyordu.
Celalzade, İran Meclisi’nin Aralık 2020 tarihinde onayladığı ve Tahran’ın, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT) Ek Protokolü’nü askıya alarak uranyum zenginleştirme oranını geçtiğimiz yıl Ocak ayında yüzde 20'ye, ardından Nisan ayında yüzde 60'a çıkarmasının önünü açan yasayı hatırlattı.
Celalzade’nin açıklamaları, İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade'nin Pazartesi günü Tahran'ın taleplerini karşılamadığı için teklifi kategorik olarak reddettiği şeklindeki açıklamasıyla çelişti. Bu çelişki, İran’da üst düzey yetkililer arasında iki farklı tutum olduğunun veya bunu bir müzakere argümanı olarak kullandıklarının göstergesi olabilir.
Aslında geçici bir anlaşma fikri yeni ortaya atılmadı. ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley daha önce böyle bir teklife atıfta bulunmuştu. ABD’nin baş müzakerecisi, ABD’deki yayınlanan bir dergiye verdiği röportajda yeni bir nihai anlaşmanın yerini alabilecek ‘alternatiflerden’ bahsetmişti. Fransa Cumhurbaşkanlığı kaynakları, ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere'de yapılan G7 Zirvesi’nin oturum aralarında Fransa Cumhurbaşkanı Macron, eski Almanya Başbakanı Angela Merkel ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile yaptığı görüşmeden sonra Washington'ın ‘müzakerelerin yeniden başlamasını kolaylaştıracak yeni teklifler sunacağını’ söylediğine dikkati çektiler. Tüm bunlara rağmen kimse geçici anlaşmanın içeriğine dair ayrıntılı olarak konuşmadı. Ancak bazı sızıntılara göre geçici anlaşma, bazı yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran'ın yüksek oranlarda uranyum zenginleştirme faaliyetlerinden vazgeçmesini öngörüyor.
Geçici anlaşma, ABD dahil tüm tarafların yavaş da olsa kaydedilen ilerlemeden bahsetmesinden sonra müzakereleri kurtarmanın bir yolu olabilir mi? İşler halen belirsizliğini korurken geçici anlaşma teklifinin detaylarının açıklanması ve ilgili ülkelerin bu konudaki tutumlarının netleşmesi bekleniyor.



Türkiye, Suriye ordusuna entegrasyon anlaşmasının uygulanması için SDG'den yol haritası istedi

Türkiye, SDG'nin ayrı bir yapı olarak değil, ferdî olarak Suriye ordusuna entegre olmasını talep ediyor. (AFP)
Türkiye, SDG'nin ayrı bir yapı olarak değil, ferdî olarak Suriye ordusuna entegre olmasını talep ediyor. (AFP)
TT

Türkiye, Suriye ordusuna entegrasyon anlaşmasının uygulanması için SDG'den yol haritası istedi

Türkiye, SDG'nin ayrı bir yapı olarak değil, ferdî olarak Suriye ordusuna entegre olmasını talep ediyor. (AFP)
Türkiye, SDG'nin ayrı bir yapı olarak değil, ferdî olarak Suriye ordusuna entegre olmasını talep ediyor. (AFP)

Türkiye, Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) ‘ayrılıkçı’ ve yerinden yönetim yanlısı söylemlerden vazgeçmesini, bünyesindeki ‘terör unsurlarını’ tasfiye etmesini, Suriye ordusuna tam olarak entegre olmasını ve tek bir merkezi otoriteye bağlılık göstermesini talep etti.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, SDG’nin ‘terör unsurlarından’ ayrılması gerektiğini belirterek, bununla örgütün ana omurgasını oluşturan ve Ankara tarafından Suriye’de PKK’nın uzantısı olarak görülen YPG’ye işaret etti. Güler, sahadaki paralel güvenlik yapılarının da tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini vurguladı.

Güler, SDG’nin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında 10 Mart’ta Şam’da imzalanan ve Suriye ordusuna entegrasyonu öngören anlaşmayı, net bir vizyon ve belirlenmiş bir yol haritası çerçevesinde hayata geçirmesi gerektiğini söyledi.

Entegrasyon yol haritası

Güler, 2025 yılı boyunca yaşanan gelişme ve olayları değerlendirmek amacıyla medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle yaptığı toplantıda, ‘tek devlet, tek ordu’ ilkesi çerçevesinde hazırlanan anlaşmanın henüz somut bir gerçekliğe dönüşmediğini ve pratik adımlarla desteklenmediğini söyledi.

 Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle yaptığı toplantıdan (Milli Savunma Bakanlığı)Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle yaptığı toplantıdan (Milli Savunma Bakanlığı)

Güler, “Entegrasyon süreci, belirsiz ve ucu açık ifadelerle değil, net tarihli, bağlayıcı ve uygulanabilir bir yol haritasıyla yürütülmek zorundadır. Bu bağlamda SDG'nin terör unsurlarından ayrıştırılarak Suriye ordusuna entegrasyonu hayati önem taşıyor” dedi.

Suriye’de yeni bir hükümetin kurulduğunu ve yeni bir cumhurbaşkanının göreve başladığını hatırlatan Güler, “Ülkede düzenin sağlanabilmesi için kendilerine bir miktar zaman tanınmasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Suriye Cumhurbaşkanı, ülkesindeki tüm grupları kucaklayacağını açıkladı ve bu taahhüdüne bağlı kaldı, hâlen de bağlı. Suriyeli yetkililerle yaptığımız görüşmelerde, SDG’nin entegrasyonuna ilişkin tutumlarını görüyor ve anlıyoruz” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart 2025'te SDG'nin Suriye ordusuna entegre olma anlaşmasını imzalarken (EPA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart 2025'te SDG'nin Suriye ordusuna entegre olma anlaşmasını imzalarken (EPA)

SDG’nin entegrasyonuna ilişkin ABD’nin tutumu ve bu konuda Ankara ile Washington arasında görüş ayrılığı olup olmadığına dair soruya yanıt veren Güler, iki ülke arasındaki temasların sürdüğünü ve ABD’nin yaklaşımında önemli bir değişim yaşandığını söyledi.

Güler, “Amerikalı dostlarımız artık sahadaki gerçeklerin daha fazla farkında. Bu konudaki görüş ayrılıklarımız giderek azalıyor. Ne istediğimizi net bir şekilde ortaya koyduk, bu konuda geri dönüş yok. SDG mutlaka Suriye ordusuna entegre edilecek” dedi.

SDG’nin de entegrasyondan söz ettiğini belirten Güler, “Ancak onların kastettiği, birlik halinde entegrasyon. Birlik olarak değil, ferdi olarak entegre olmaları lazım. Aksi halde bunun adı entegrasyon olmaz” şeklinde konuştu.

Askeri seçenek

Güler, SDG’nin entegrasyon sürecine uymaması halinde Türkiye’nin tutumuna ilişkin olarak, “Türkiye, tüm olası gelişmelere karşı hazır planlara sahiptir. Ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz ve bugüne kadar yaptıklarımızı yapabilecek güç ve imkâna sahibiz” dedi.

Güler, “Biz 2016'dan itibaren Suriye'deki harekatlarımızı yaparken, ABD de oradaydı, Rusya da oradaydı. Biz yapılması gerekeni hiç kimseye sormadan yaptık ve bitirdik. Önümüzdeki dönemde de ihtiyaç olursa gerekeni kimseye sormadan yaparız” ifadelerini kullandı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, geçtiğimiz salı günü Dışişleri Bakanlığı'nda gerçekleştirdikleri görüşmede, SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu anlaşmasının uygulanmasını ele aldılar. (Dışişleri Bakanlığı)Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, geçtiğimiz salı günü Dışişleri Bakanlığı'nda gerçekleştirdikleri görüşmede, SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu anlaşmasının uygulanmasını ele aldılar. (Dışişleri Bakanlığı)

Diğer yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, perşembe günü, Ankara’daki Dışişleri Bakanlığı’nda ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile yaptığı görüşmeden iki gün sonra, SDG’nin entegrasyon anlaşmasını uygulamamasının ilgili taraflarda sabırsızlığa yol açtığı uyarısında bulundu.

Fidan, “SDG’nin anlaşmaya gecikmeden uyması gerekiyor. Askeri gücün yeniden kullanılmasını desteklemiyoruz; ancak ilgili tarafların sabrı tükenmiş durumda. Şam yönetimi ile SDG arasında entegrasyona ilişkin bir çözümün diyalog yoluyla bulunmasını umuyoruz” dedi.

Milli Savunma Bakanı Güler de Türkiye’nin Suriye’deki gelişmeleri yakından takip ettiğini vurgulayarak, “Başından beri tutumumuzu net bir şekilde ortaya koyduk. Bundan geri dönüş yok. Suriye’de istikrar ve güvenliğin sağlanması ile terörle mücadele, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından hayati öneme sahiptir” değerlendirmesinde bulundu.

Şam ile iş birliği

Güler, Suriye hükümetiyle yakın temas halinde olduklarını belirterek, uzun yıllar süren sıkıntıların ardından barış içinde yaşama ve yeniden uluslararası topluma entegre olma yolunda önemli mesafe kat eden Şam yönetimiyle güçlü bir koordinasyon ve yapıcı bir iş birliği yürüttüklerini söyledi.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, geçtiğimiz ağustos ayında Ankara ile Şam arasında askeri iş birliğine ilişkin mutabakat zaptının imzalanması sırasında (Milli Savunma Bakanlığı)Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, geçtiğimiz ağustos ayında Ankara ile Şam arasında askeri iş birliğine ilişkin mutabakat zaptının imzalanması sırasında (Milli Savunma Bakanlığı)

Güler, iki ülke arasında geçtiğimiz ağustos ayında imzalanan eğitim ve danışmanlık mutabakat zaptı çerçevesinde, Suriye ordusunun savunma kapasitesinin güçlendirilmesi, kurumsal yapısının geliştirilmesi ve modernize edilmesi ile personel eğitimi başta olmak üzere, özellikle terörle mücadele alanında katkıların sürdürüldüğünü ifade etti.

2018 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Afrin’i SDG’nin kontrolünden aldığı döneme değinen Güler, bölgede cami, kilise ve okulların ‘terör unsurlarının mevzileri’ haline getirildiğini öne sürerek, operasyonla birlikte Afrin’in terörden arındırıldığını ve tespit edilen tüm tünellerin imha edildiğini söyledi.

Güler sözlerini şöyle sürdürdü: “Bölgenin en büyük barajı Afrin'in kuzeyinde olmasına rağmen halk susuz bırakılmıştı. Orayı güvenli ve yaşanabilir hale getirdik. Terör örgütünün Rakka ve Deyrizor'daki devam eden tünel kazma faaliyetlerini de yakından takip ediyoruz.”

Suriye'nin kuzeyinde tünelleri temizleme çalışması yapan Türk askerleri (Milli Savunma Bakanlığı)Suriye'nin kuzeyinde tünelleri temizleme çalışması yapan Türk askerleri (Milli Savunma Bakanlığı)

TSK’nın bugüne kadar toplam 732 kilometre uzunluğunda tüneli imha ettiğini kaydeden Güler, bunların 302 kilometresinin Tel Rıfat’ta, 430 kilometresinin ise Münbiç’te bulunduğunu ve bu çalışmalar sayesinde söz konusu bölgelerin yeniden yaşanabilir hale geldiğini söyledi.

Öte yandan Güler, İsrail’in ‘yanlış bir güvenlik anlayışına’ dayanan yaklaşımını da eleştirerek, bu tutumun Suriye hükümetine karşı devlet dışı aktörleri kışkırttığını, aşırı güç kullanımına yol açtığını ve zaten kırılgan olan bölgesel dengelere daha fazla zarar verdiğini dile getirdi. Bu durumun istikrarsızlığı derinleştirdiğini ve Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından tehdit oluşturduğunu vurguladı.

Güler, İsrail’in güvenlik kaygılarını Suriye’ye saldırarak ve ülkeyi istikrarsızlaştırarak gideremeyeceğini belirterek, bu sorunların ancak yeni Suriye hükümetiyle iyi komşuluk temelinde iş birliği yapılarak ve karşılıklılık ilkesi doğrultusunda ilişkiler kurularak çözülebileceğini ifade etti.


Lübnan-Kıbrıs ve Mısır-İsrail Anlaşmaları: Doğu Akdeniz'in bölgesel mimarisinin güçlendirilmesi

Mısır Süveyş Kanalı İdaresi'nden elde edilen 3 Haziran 2022 tarihli bir fotoğraf, Süveyş Kanalı boyunca Energean'a ait yüzer üretim, depolama ve boşaltma gemisini çeken bir römorkörü gösteriyor
Mısır Süveyş Kanalı İdaresi'nden elde edilen 3 Haziran 2022 tarihli bir fotoğraf, Süveyş Kanalı boyunca Energean'a ait yüzer üretim, depolama ve boşaltma gemisini çeken bir römorkörü gösteriyor
TT

Lübnan-Kıbrıs ve Mısır-İsrail Anlaşmaları: Doğu Akdeniz'in bölgesel mimarisinin güçlendirilmesi

Mısır Süveyş Kanalı İdaresi'nden elde edilen 3 Haziran 2022 tarihli bir fotoğraf, Süveyş Kanalı boyunca Energean'a ait yüzer üretim, depolama ve boşaltma gemisini çeken bir römorkörü gösteriyor
Mısır Süveyş Kanalı İdaresi'nden elde edilen 3 Haziran 2022 tarihli bir fotoğraf, Süveyş Kanalı boyunca Energean'a ait yüzer üretim, depolama ve boşaltma gemisini çeken bir römorkörü gösteriyor

Michael Harari

Lübnan ve GKRY arasında 26 Kasım'da imzalanan münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşması, her iki ülke için de hayati önem taşımasına rağmen, siyasi sahnede büyük ölçüde gözden kaçtı. Bu anlaşmanın önemi, ikili çerçeveyi aşarak, Doğu Akdeniz'de bölgesel iş birliğini güçlendirmek için temel bir sütun oluşturuyor.

İki ülkenin 2007 yılında benzer bir anlaşmaya vardığını, ancak Lübnan meclisinin o zaman bu anlaşmayı onaylamadığını açıklamalıyız. Bugüne kadar mevcut anlaşmanın resmi metni yayınlanmadı ve herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığı belirsizliğini koruyor, ancak muhtemelen önemli bir değişiklik olmadı. Şu anda, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın, karmaşık iç siyasi koşullar göz önüne alındığında, anlaşmayı siyasi bir tartışma konusu haline getirmemek için mutlaka meclisin onayına sunmayı düşünmediği görülüyor. Bu yaklaşım yasal ve siyasi soruları gündeme getirebilir, ancak daha önce de belirtildiği gibi, Lübnan'daki ve genel olarak bölgedeki mevcut gelişmeler ışığında, bu sorular anlaşmanın resmi olarak kabul edilmesini engellemeyecektir.

Anlaşmanın başlıca etkileri

Bu anlaşmadan kaynaklanan birkaç önemli noktayı vurgulamakta fayda var. Başlıca noktalar şunlardır:

- Lübnan, münhasır ekonomik bölgesi içindeki enerji potansiyeline yatırım yapma planlarını daha ciddi bir şekilde uygulamaya koyabilecektir. Bu tür bir anlaşma, Lübnan Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde gaz aramak isteyen uluslararası şirketler için gerekli yasal çerçeveyi ve istikrarı da sunmaktadır.

- Anlaşma, özellikle ada üzerindeki devam eden anlaşmazlıkla ilgili olarak, GKRY’nin siyasi ve bölgesel konumunu güçlendirecektir. Nicosia’nın (Lefkoşa), 2026 yılının ilk yarısında AB dönem başkanlığını kullanarak Lübnan'ın ve genel olarak Doğu Akdeniz'in, Avrupa ile bağlantılı stratejik bir alan olarak çıkarlarını desteklemesi bekleniyor.

Washington'un, Doğu Akdeniz'in enerji rezervlerinin sunduğu umut vadeden, ancak zorlu jeopolitik potansiyele yatırımı nasıl ve ne şekilde teşvik edeceği sorusu gündemde olmayı sürdürüyor

-İki ülke, Yunanistan ve GKRY arasında planlanan ve nispeten ileri aşamalara ulaşan projelere ve GKRY ile İsrail arasında yıllardır öneri ve duyuru aşamasında kalan projelere benzer şekilde, aralarında denizaltı enerji kablosu döşeme projesini inceleme konusunda anlaştı. Bazı ülkelerin birçok açıdan “enerji alanında izole adalar” olması nedeniyle, özellikle enerji sektöründe bağlantı meselesi günümüzde son derece önemli. Ukrayna'daki savaş, Avrupa'nın Rus gazına bağımlılığını azaltma çabalarıyla birlikte, bu artan öneme ışık tutmuştur.

GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın katılımıyla Lübnan Bayındırlık Bakanı Fayez Rassami ile belgeleri imzaladı, 26 Kasım (AFP)GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın katılımıyla Lübnan Bayındırlık Bakanı Fayez Rassami ile belgeleri imzaladı, 26 Kasım (AFP)

- Bu anlaşma, Suriye'nin Lübnan ile münhasır ekonomik bölgesini belirlemeye başlamasının önünü açıyor. Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın üzerindeki ağır yükümlülüklere rağmen, rejimini sağlamlaştırmadaki başarısı, ülkenin yeniden inşa çabaları için Suriye sularındaki enerji kaynaklarının hayati önemi göz önüne alındığında, bu yönde ilerlemesini sağlayabilir. Bu bağlamda, Ankara açısından Kıbrıs sorunu ve karmaşık Türk-Yunan ilişkileri üzerindeki doğrudan etkileri göz önüne alındığında, burada Türkiye boyutu çok önemli, hatta belki de belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor.

-ABD bu anlaşmayla ilgili müzakerelere doğrudan katılmadı, ancak şüphesiz ki bu durum hem iki ülke hem de genel olarak bölge açısından ABD'nin çıkarlarına hizmet ediyor. Washington'un Doğu Akdeniz'deki enerji rezervlerinin sunduğu umut vadeden, ancak zorlu jeopolitik potansiyele yatırımı nasıl ve ne şekilde teşvik edeceği sorusu gündemde olmayı sürdürüyor.

İsrail'deki karar alma sürecinin yavaşlığı ve Netanyahu'nun Kahire'yi Gazze savaşındaki tutumunu yumuşatması için baskı altına alma girişimlerine dair haberler, ikili ilişkilerin iyileşmesine katkıda bulunmuyor

-Lübnan-GKRY anlaşması, Lübnan'ın karasularında potansiyel gaz keşiflerine kapı açması nedeniyle Lübnan'ın çıkarlarına çeşitli şekillerde hizmet ediyor. Bu, ülkenin kötü ekonomik durumunu iyileştirmeye ve hatta Lübnan'ın bölgesel entegrasyonunu artırmaya katkıda bulunabilir. Bu bağlamda, Ocak 2019'da kurulan ve Filistin de dahil olmak üzere yedi üyeden oluşan Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na Lübnan'ın katılımına yönelik davetin yeniden canlandırılmasının önemi açıkça ortaya çıkıyor. Bu davet, forumun kurulmasının ardından, İsrail ile aynı masada oturmasının zorluğu göz önüne alınarak, Lübnan'a ilk aşamada gözlemci statüsü verilmesi önerisiyle birlikte yapılmıştı. Lübnan o dönemde bu çağrıya yanıt vermemiş olsa da büyük olasılıkla İsrail de dahil olmak üzere bölgedeki ülkelerle, siyasi diyaloğa giderek daha açık hale geldiği göz önüne alındığında, bu seçenek bugün daha uygulanabilir görünüyor.

-Türkiye, katılmadığı ve çıkarlarının dikkate alınmadığı bu gelişmelerden endişe duyuyor. Ankara, daha önce 2007 yılında Beyrut ve Lefkoşa (Nicosia) arasında imzalanan anlaşmayı kınamıştı ve mevcut anlaşmayla ilgili olarak da aynı tutumunu tekrarlıyor; ancak tepkilerinin siyasi kınamayla sınırlı kalması bekleniyor. Bu arada, Türkiye'nin öncelikli odağı, Şara rejiminin istikrarını pekiştirmeyi ve Şam ile ilişkilerindeki çıkarlarını güvence altına almayı amaçladığı Suriye arenasıdır. Bu bağlamda, büyük olasılıkla Ankara iki ülke arasında bir deniz anlaşması imzalamayı hedefleyen Suriye-Lübnan hamlelerini yakından izlemektedir.

Bu gelişmelerin en yenisi, dün açıklanan ve önümüzdeki 15 yıl boyunca büyük miktarlarda doğalgaz ihracatını öngören İsrail ve Mısır arasındaki doğalgaz anlaşmasının onaylanmasıdır. Bu son derece önemli bir gelişme, zira iki ülke arasındaki ikili ilişkileri güçlendirmenin yanı sıra, bu anlaşma, Mısır'ın kilit rol oynadığı Doğu Akdeniz'in bölgesel yapısının sağlamlaştırılmasına da önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre ancak, İsrail'deki karar alma sürecinin yavaşlığı ve Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Kahire'yi Gazze savaşındaki tutumunu yumuşatması için baskı altına alma girişimlerine dair haberler, ikili ilişkilerin iyileşmesine katkıda bulunmuyor. Netanyahu, anlaşmayı onaylamak için Amerikan baskısına boyun eğiyormuş gibi görünmeyi tercih etmiş görünüyor; bu hamlenin temel nedeni ise İsrail iç politikasıyla ilgili çağrışımlardır.

Doğu Akdeniz'deki bölgesel gelişmeleri stratejik bir perspektiften değerlendirmek önemli, çünkü bölge, son 15 yılda önemli değişikliklere sahne oldu

Daha geniş anlamda, Doğu Akdeniz'deki bölgesel gelişmeleri stratejik bir perspektiften değerlendirmek önemli. Bölge, son 15 yılda önemli değişikliklere sahne oldu ve kurulan bölgesel yapı, özellikle son iki yılda, ilgili tarafların karşılaştığı zorluklara ve meydan okumalara rağmen, olağanüstü bir direnç kapasitesi sergiledi. Suriye'de Esed rejiminin devrilmesi ile birlikte, özellikle Ankara ve Kudüs'ün pozisyonlarına odaklanarak gelişmeleri izlemek zorunlu hale geldi, çünkü Suriye arenası aralarında açık bir rekabet alanına dönüştü. Türkiye, İsrail'in bölgesel hegemonya hırsı olarak tanımladığı adımları endişeyle takip ediyor ve bu nedenle İsrail ve Türkiye'nin bakış açılarının net bir şekilde anlaşılması hayati önem taşıyor. Bu bağlamda, Suriye konusunda devam eden görüşmelere benzer şekilde, doğrudan ve belki de başlangıçta gizli bir Türk-İsrail diyaloğu, karşılıklı anlayışı sağlamak ve yanlış değerlendirmeleri önlemek için gerekli bir adım olabilir.

Total Energies tarafından yayınlanan bu tarihsiz fotoğraf, 16 Ağustos 2023 Çarşamba günü Akdeniz'deki yerine ulaşan Transocean Barents sondaj platformunu gösteriyorTotal Energies tarafından yayınlanan bu tarihsiz fotoğraf, 16 Ağustos 2023 Çarşamba günü Akdeniz'deki yerine ulaşan Transocean Barents sondaj platformunu gösteriyor

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Doğu Akdeniz, bölgesel gelişmeleri yönlendiren önemli bir ikincil eksen haline gelirken, devam eden çatışmalar yanlış yorumlamalara veya yanlış anlamalara yol açabilir. Bu durum, gelişen bölgesel mimariye tüm aktörleri dahil etmenin yollarını bulmaya odaklanan yaratıcı bölgesel diplomasiye duyulan ihtiyacın altını çiziyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Rus istihbaratının MI6'le görüşme açıklaması ne anlama geliyor?

Moskova'da çeşitli üst düzey görevlerde bulunan Sergey Narışkin, 2016'dan beri Rusya Dış İstihbarat Servisi'nin başkanı (AFP)
Moskova'da çeşitli üst düzey görevlerde bulunan Sergey Narışkin, 2016'dan beri Rusya Dış İstihbarat Servisi'nin başkanı (AFP)
TT

Rus istihbaratının MI6'le görüşme açıklaması ne anlama geliyor?

Moskova'da çeşitli üst düzey görevlerde bulunan Sergey Narışkin, 2016'dan beri Rusya Dış İstihbarat Servisi'nin başkanı (AFP)
Moskova'da çeşitli üst düzey görevlerde bulunan Sergey Narışkin, 2016'dan beri Rusya Dış İstihbarat Servisi'nin başkanı (AFP)

Alex Croft 

Ülke medyasına göre Rusya, göreve başlamasının üzerinden sadece iki ay geçen yeni MI6 Başkanı'nın Rus mevkidaşıyla "uzun" bir telefon görüşmesi yaptığını iddia etti.

Rusya Dış İstihbarat Servisi SVR'nin direktörü Sergey Narışkin, Gizli İstihbarat Servisi (Secret Intelligence Service, SIS ya da MI6 olarak biliniyor) başkanlığı görevine ekimde başlayan Blaise Metreweli'yle konuştuğunu söyledi.

Rus haber ajansı TASS'a göre Narışkin, "Yeni atanan MI6 Başkanı [Blaise] Metreweli'yle, birkaç gün önce oldukça uzun bir telefon görüşmesi yaptım" dedi.

Narışkin, Rus istihbarat görevlilerinin Londra'da resmi çalışma yürüttüğünü ve SIS görevlilerinin de Moskova'da aynı şeyi yaptığını ekledi.

Rus siyasetinde çeşitli üst düzey görevlerde bulunan ve 2016'dan beri SVR'yi yöneten Narışkin, yapıldığı iddia edilen görüşmeyle ilgili başka ayrıntı vermedi.

Sky News'a konuşan askeri analist Michael Clarke, Moskova'nın "Washington'da devam eden müzakereler nedeniyle... Britanyalıların bir şekilde kendilerinin ilgisini çekme çabasında olduğunu ima etmeye çalıştığını" söyledi.

Ancak bu görüşme, MI6'in ilk kadın başkanı Metreweli'nin yeni görevinde kamuoyu önünde yaptığı ilk büyük konuşmada, "agresif, yayılmacı ve revizyonist" Rusya'nın artan tehdidine karşı uyarıda bulunmasından sadece birkaç gün sonra geldi.

Metreweli, Birleşik Krallık'ın (BK) "barış ve savaş arasındaki bir alanda" hareket ettiğini ve Ukrayna çatışması sürerken Rusya'nın da kendilerini "gri bölgede test ettiğini" söylemişti.

"Putin hiç şüpheye kapılmasın; desteğimiz sürecek. Ukrayna adına uyguladığımız baskı devam edecek" diye eklemişti.

The Independent cevap hakkı için BK Dışişleri Bakanlığı'yla temasa geçti.

Clarke, bu "çok ama çok hassas bir konu" olduğu için Britanyalıların bu görüşmenin gerçekleştiğini kamuoyu önünde "asla" itiraf etmeyeceğini de sözlerine ekledi.

Britanyalı liderler... Bunu yaptıklarını asla ama asla açıklamamalı ve Narışkin'in bunu yapması, onun kendi planına sahip olduğunu gösteriyor.

Avrupalı liderler Ukrayna'nın savaş çabalarına sağlanan finansmanın geleceği üzerine Brüksel'de kritik görüşmeler yaparken Narışkin'in yorumları gündeme geldi.

AB liderleri, dondurulmuş Rus varlıklarının kullanılmasına ilişkin bir anlaşmayı onaylayamasa da Ukrayna'nın gelecek iki yıllık finansman ihtiyacının yaklaşık üçte ikisini karşılayacak 90 milyar euroluk bir anlaşmayı kabul etti.

Kredi için gereken para, dondurulmuş Rus varlıklarından fon çekmek yerine Çekya, Macaristan ve Slovakya hariç 27 AB ülkesinden 24'ünün ortak borçlanmasıyla sağlanacak.

Vladimir Putin cuma günü düzenlenen yıl sonu konferansında Avrupa'nın, "soyguncular açısından ciddi sonuçlar doğuracağı için soygunu gerçekleştiremediğini" söyledi.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news