ABD’nin dünyadaki askeri varlığının şekli değişecek mi?

Değişimin en belirgin faktörleri; rekabetin yoğunlaşması, teknolojik gelişme, iç ve dış muhalefet.

ABD, 1945’ten bu yana tüm dünyada en fazla askeri kuvvete sahip. (AFP)
ABD, 1945’ten bu yana tüm dünyada en fazla askeri kuvvete sahip. (AFP)
TT

ABD’nin dünyadaki askeri varlığının şekli değişecek mi?

ABD, 1945’ten bu yana tüm dünyada en fazla askeri kuvvete sahip. (AFP)
ABD, 1945’ten bu yana tüm dünyada en fazla askeri kuvvete sahip. (AFP)

Tarık eş-Şami
ABD askeri güçlerinin ülke dışına konuşlandırılması, Washington’ın en önemli stratejik dayanaklarından biri olarak sayılıyor. ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar dünyadaki en büyük aktif askeri varlığını sürdürerek rakipleri caydırmak ve mevcut uluslararası düzeni şekillendirmek de dahil dış politika hedeflerini ilerletmek için ‘güç yönetimine’ güveniyordu. Ancak ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) haftalar önce küresel durumu ve ordusunun varlığını ‘revize etmesiyle’ birlikte öyle görünüyor ki bazı yeni faktörler, Washington’ın tüm dünyadaki askeri varlığının şeklini ve boyutunu değiştirebilir. Peki, bu faktörler nelerdir ve ABD askeri etkisini küresel olarak değiştirebilirler mi? 

En büyük konuşlanma 
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre ABD, 1945’ten bu yana 16 milyondan 171 bin 477 askere düşen, dünya çapında en fazla konuşlanmış kuvveti elinde bulunduruyor. Bu kuvvetler, farklı ülke ve bölgelerde 600’den fazla askeri üs ve daha küçük noktalara yayılmış durumda.
ABD’li tarihçi Daniel Immerwahr’a göre İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 2 bin üs bulunuyordu. Yükselen imparatorlukların geçmişte yaptığı gibi bu kuvvetlerin konuşlandırılmasının amacı, Washington’ın çıkarlarını ve müttefiklerinin çıkarlarını korumak olarak kaldı. ABD, nüfuslu toprakları ilhak etmeyen ve ev sahibi ülkelerle anlaşma halinde sadece askeri noktaları tutan farklı bir model benimsedi.
ABD askeri konuşlandırmaları ve üsleri, müttefikleri güvence altına almayı, düşmanları caydırmayı, insani misyonları ve askeri eğitimi desteklemeyi amaçlıyor. Buralar ayrıca uyuşturucuyu önleme, terörle mücadele ve ortaya çıkan tehditlere ve krizlere yanıt verme de dahil olmak üzere farklı operasyonlar için bir komuta merkezi olarak hizmet veriyor.
Askeri konuşlandırmalar, küçük mevziilerden ‘35 binden fazla askeri ve sivil personele ev sahipliği yapan, Güney Kore’deki Camp Humphreys gibi’ tüm bölgelere kadar uzanıyor. Diğer alanların yanı sıra Türkiye ve Portekiz’de petrol ürünleri için eğitim sahaları ve depolama istasyonları ile Almanya ve Güney Kore’de de ABD ordusu golf sahaları bulunuyor.
ABD, ilk kalıcı yabancı askeri üssünü İspanya-ABD Savaşı’nın sonunda, 1898’de Küba’nın Guantanamo Körfezi’ne kurdu. Ancak İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte yardım anlaşmaları ve Almanya ve Japonya’nın askeri işgali yoluyla çekirdek ağını genişletti. Savaş için 16 milyondan fazla askeri seferber etti. Kanada, Fransa, Almanya, Japonya ve ABD’ye bağlı Guam Adası gibi bölgelerde askeri üsler kurmanın veya kiralamanın yanı sıra Avrupa, Asya ve Afrika’daki çatışmalarda da 7,6 milyon asker konuşlandırdı. Savaşın ardından ülke dışındaki ABD’lilerin sayısı küresel olarak azaldı. Bununla birlikte ABD’nin Kuzey Kore, Vietnam, Irak ve Afganistan’daki çatışmalara ve savaşlara katılması, kuvvetlerinin Asya ve Ortadoğu’da hızlı ve önemli bir şekilde konuşlandırılmasına olanak tanıdı.

Güç yönetimi
ABD Kongresi Araştırma Birimi tarafından geçen eylül ayında yayınlanan bir rapora göre ABD, 1798’den bu yana resmi olarak 11 kez savaş ilan etti. Bunların arasında 1812 Büyük Britanya, 1846 Meksika, 1898 İspanya, 1917’de girdiği Birinci Dünya Savaşı ve 1941’de ise İkinci Dünya Savaşı da bulunuyor. ABD, Kore Savaşı, Vietnam Savaşı, 1991 Körfez Savaşı, 2003 Irak Savaşı ve teröre karşı mücadele de dahil olmak üzere birçok ilan edilmemiş savaşa da girdi. ABD Başkanı, Kore Savaşı hariç tüm bu çatışmalarda Kongre’den bir savaş ilanından daha az şekilde yetki aldı. ABD askerlerinin diğer bölgelerde konuşlandırılması, NATO veya Birleşmiş Milletler (BM) ile bağlantılı çok uluslu operasyonların bir parçasıydı.
ABD Stimson Center tarafından yapılan analitik bir araştırmaya göre ABD, 1991’den bu yana hayati ve stratejik çıkar elde etmek için baskı ve zorlama uygulamak amacıyla diğer ülkelere karşı 100’den fazla ‘askeri kullanımı vakası’ gerçekleştirdi. Araştırmaya göre ABD, bunu güç gösterileri, devriyeler, askeri manevralar ve tatbikatlar, hızlı tepki kuvveti konuşlandırmaları ve sınırlı kuvvet kullanımı yoluyla gerçekleştirdi.

Farklı bir ortam
Ancak uluslararası arena, onlarca yıl boyunca çarpıcı bir şekilde değişti. ABD’nin ekonomik kaygıları, savaşların ve askeri konuşlandırmaların yüksek maliyetleri nedeniyle arttı. Bu durum, bazı tarafları ‘ABD’nin şu an dünyada oynaması gereken rolü ve küresel güvenlik çıkarlarının ne olduğunu tartışmaya’ ve ardından Doğu Asya, Avrupa ve Ortadoğu’da kendisine yönelik belirli tehditlere odaklanmaya itti. ABD’nin müttefiklerine daha fazla güvenmesi ve toprakları içindeki askeri güçlere daha fazla güvenmesi de dahil, inceleme amacıyla bir dizi seçenek öne sürüldü.
ABD’nin küresel güvenlik çıkarlarına ulaşmada ‘yabancı askeri varlık’ rolü konusunda farklı görüşler var. Bazı taraflar, eğer bu varlık ‘Çin, Rusya, Kuzey Kore veya İran’ın oluşturduğu tehditleri caydırmada ve bunlara yanıt vermede’ önemli bir rol oynuyorsa, ABD’nin ülke dışındaki askeri varlığını azaltmanın anlamsız olduğuna inanıyor.
Washington, ABD’nin ülke dışındaki mevcut askeri varlığının olumsuz tarafları olduğunu kabul ediyor. Ancak ABD ordusunun 20 yıllık bir savaştan sonra, Ağustos 2021’de Afganistan’dan çekilmesine rağmen buna halen ihtiyaç olduğunu savunuyorlar. Bu durum, son yıllarda diğer birçok çatışma bölgesindeki askeri varlığın azalmasıyla aynı zamana denk geldi. Washington, Irak’taki kuvvetlerinin sayısını 2007’deki 170 bin kişiden 2021’de 2 bin 500’e ve Suriye’deki kuvvetlerinin sayısını 2018’deki bin 700 kişiden yaklaşık 900’e düşürdü.
Bu azaltmalar, ABD ordusunun dünya sahnesinden çekilmesi gibi görünse de Washington potansiyel olarak konuşlandırmasının kapsamını ve yerini değiştiriyor. Ancak denizaşırı varlığı önemini koruyor ve ABD ordusu, etkili bir küresel oyuncu olmaya devam ediyor.

Çoklu baskı
ABD’de 2022 yılı için 768 milyar dolara ulaşan savunma bütçesini düşürmeye yönelik iç baskılar, ülke dışındaki askeri konuşlandırma faaliyetlerinin azaltılmasını çekici bir hedef haline getirdi. Bazı ülkelerde mevcut ABD ordusuna karşı var olan muhalefet, üslerin bakım maliyetini artırıyor. ABD’nin küresel etkisini sürdürebilmesi için yurt dışındaki askeri varlığına karşı artan bu uluslararası ve iç baskılara uyum sağlaması gerekecektir. Dış taahhütlerinden kademeli olarak geri çekilmesi, kurduğu ittifakları ve uluslararası kuruluşları korumasını zorlaştıracaktır.

Değişken varlık
ABD, son 70 yıldır küresel bir askeri varlık sürdürürken yaklaşımı ise zamanla değişti. ABD askeri konuşlandırmaları yakın zamanlarda, özellikle Çin’in 2017 yılında Cibuti’de bir askeri üs kurmasının ardından Pekin’in Afrika’da artan etkisine karşı koymak için kullanıldı. Çin’in adımı, gelecekte Afrika’daki askeri nüfuzunu artırmaya çalışabileceğini gösteriyor.
Afrika’daki ABD askeri varlığını 2001 ve 2021 yılları arasında karşılaştırırsak birçok Afrika ülkesi, ABD kuvvetlerinin varlığını memnuniyetle karşıladı. ABD 2007 yılında, merkezi Almanya’da bulunan Afrika Askeri Komutanlığı’nı (AFRICOM) kurdu. AFRICOM, özellikle de Kıta’daki tüm ülkelerle olan operasyonlardan ve ilişkilerden sorumlu. ABD, Kıta genelinde çok sayıda küçük kuvvet konuşlandırmasını sürdürdü. Birçok özel harekât birimi, terörle mücadele operasyonlarına ve askeri eğitime odaklandı.

ABD varlığını azaltmak
Biden yönetimi, planlanan geri çekilmeyi durdurarak, Almanya’daki ABD kuvvetlerinin sayısını azaltmaya çalışan eski Başkan Donald Trump’ın politikasını değiştirse de yönetim, ABD’nin ülke dışındaki askeri varlığını düzenleme yollarını araştırmaya devam ediyor. Her iki yönetimin de ülke dışındaki asker sayısını azaltma tercihi, devam eden konuşlandırmaların siyasi ve mali maliyetlerini yansıtıyor.
Beyaz Saray’ın bunu istemesinin bir diğer nedeni de ABD’nin savaşta yeni teknolojileri ve insanlar yerine insansız hava araçları (drone) gibi sınırlı askeri operasyonları kullanma yeteneğinin artmasından kaynaklanıyor. Bu da ABD’li politika yapıcıların daha büyük denizaşırı askeri üsleri koruma fikrinden uzaklaşmasına yol açıyor. ABD, Almanya’daki Ramstein Hava Üssü gibi (Savunma Bakanlığı’nın 12,6 milyar dolar olarak tahmin ettiği) devasa bir kompleks yerine, Nijer Hava Üssü 201 gibi drone operasyonları için küçük mevziiler inşa etmek amacıyla 100 milyon dolardan fazla harcama yapabilir.
Bununla birlikte ABD, bölgesel siyaseti etkilemeye devam etmek ve ordusunu rakip güçlere karşı caydırıcı bir güç olarak kullanmak istiyorsa bu noktada teknolojinin tek başına yeterli olması pek de olası değil.

Dikkatli hareket
ABD, diğer ülkeleri savunarak nüfuz kazanıyor. Ancak bu kazanımı, ABD kuvvetlerine ev sahipliği yapan ülkelere çeşitli yükler getiriyor. Konuşlanma faaliyetleri gürültü kirliliğine, uzun vadeli çevresel hasara ve suç potansiyelinin artmasına neden olabilir. Ayrıca ABD emperyalizmi ve militarizmi hakkında daha geniş söylemleri körükleyebilir. Bu durum, geçmişte ulusal hareketlerin Güney Kore ve Japonya’daki ABD üslerini kaldırmasına neden oldu. Bu nedenle artan dış rekabet ve iç siyasi baskıların, ABD kuvvetlerine ev sahipliği yapan ülkelerle yeni ve mevcut ilişkiler kurulma fırsatlarını azaltması muhtemel görünüyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



İç çamaşırında kuş kaçırmaya kalktı, ABD sınırında yakalandı

Cuma günü, Meksika'dan ABD'ye koruma altındaki iki muhabbet kuşunu kaçırırken yakalanan adama dava açıldı (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi)
Cuma günü, Meksika'dan ABD'ye koruma altındaki iki muhabbet kuşunu kaçırırken yakalanan adama dava açıldı (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi)
TT

İç çamaşırında kuş kaçırmaya kalktı, ABD sınırında yakalandı

Cuma günü, Meksika'dan ABD'ye koruma altındaki iki muhabbet kuşunu kaçırırken yakalanan adama dava açıldı (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi)
Cuma günü, Meksika'dan ABD'ye koruma altındaki iki muhabbet kuşunu kaçırırken yakalanan adama dava açıldı (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi)

ABD-Meksika sınırında görev yapan Gümrük ve Sınır Koruma memurları, pantolonunda şüpheli bir şişkinlik fark ettikleri adamın iç çamaşırında iki muhabbet kuşu sakladığını ortaya çıkardı. Olayın ardından hakkında kaçakçılık suçlamasıyla dava açıldı.

Kaliforniya Güney Bölgesi Savcılığı'nın açıklamasına göre, Meksika'nın Tijuana kentinde yaşayan 35 yaşındaki ABD vatandaşı Jesse Agus Martinez'e, geçen ayın sonunda koruma altındaki iki turuncu alınlı muhabbet kuşunu, aşırı derecede sakinleştirilmiş halde Birleşik Devletler'e kaçak yollardan sokmaya çalıştığı gerekçesiyle cuma günü dava açıldı.

Savcılar, Meksika'ya özgü ve türünün nesli tükenmekte olan kuşların, 23 Ekim'de iki kahverengi kesenin içinde "görünüşte bilinçsiz ama nefes alan ve aşırı derecede sakinleştirici ilaç verilmiş" halde bulunduğunu söyledi.

Gümrük görevlileri tarafından sorgulanan Martinez, pantolonundaki şişkinliğin İspanyolcada penis anlamına gelen "pirrin" olduğunu "defalarca iddia etti".

Ancak yetkililer daha yakından baktığında, iç çamaşırının içinde iki muhabbet kuşunun gizlendiğini keşfetti.

fgthy
Jesse Agus Martinez, 23 Ekim'de ABD-Meksika sınırında koruma altındaki kuşları kaçırırken yakalandı (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi)

ABD Balık ve Yaban Hayatı Servisi görevlileri daha sonra kuşları muayene etti ve bunların genç turuncu alınlı muhabbet kuşları olduğunu saptadı.

Karantinaya alınmak üzere Tarım Bakanlığı Hayvan İthalat Merkezi'ne gönderilen kuşların durumlarının stabil olduğu bildirildi.

Eupsittula canicularis diye de bilinen turuncu alınlı muhabbet kuşları, Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'nin Tehlike Altındaki Türlerin Kırmızı Listesi'nde "savunmasız" olarak listeleniyor.

Birlik, evcil hayvan ticaretinin, popülasyonları tuzaklar nedeniyle azalmaya devam ettiğinden kritik düzeyde nesli tükenmekte olan kuşlar için en büyük tehdidi oluşturduğunu belirtiyor.

ty
Aşırı sakinleştirici verilmiş kuşlar, Martinez'in iç çamaşırlarının içindeki keselere sokulmuştu. Durumlarının stabil olduğu söyleniyor (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi).

1998'le 2008 arasında 8 binden fazla yeşil ve turuncu muhabbet kuşu yasal olarak yakalandı ve bu da onları Meksika'da en çok aranan ikinci papağan türü haline getirdi. Meksika, 2008'de 22 papağan türünün geçimlik ticaret ve satışını yasaklamış olsa da kaçakçılar hâlâ çok aranan bu türlerden kâr elde etmeye çalışıyor.

Martinez, suçlu bulunursa 250 bin dolara kadar para ve 20 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalacak.

ABD Balık ve Yaban Hayatı Servisi olayı araştırıyor.

Independent Türkçe


Tel Aviv Gazze’de siyasi boyutlu bir çözümü reddederken, Lübnan ve Suriye'de kalıcı bir anlaşmaya öncelik verilmesi konusunda ısrarcı

İsrail artık Lübnan veya Suriye ile uluslararası alanda tanınan sınırlarında sadece güvenlik düzenlemeleriyle yetinmiyor (AFP)
İsrail artık Lübnan veya Suriye ile uluslararası alanda tanınan sınırlarında sadece güvenlik düzenlemeleriyle yetinmiyor (AFP)
TT

Tel Aviv Gazze’de siyasi boyutlu bir çözümü reddederken, Lübnan ve Suriye'de kalıcı bir anlaşmaya öncelik verilmesi konusunda ısrarcı

İsrail artık Lübnan veya Suriye ile uluslararası alanda tanınan sınırlarında sadece güvenlik düzenlemeleriyle yetinmiyor (AFP)
İsrail artık Lübnan veya Suriye ile uluslararası alanda tanınan sınırlarında sadece güvenlik düzenlemeleriyle yetinmiyor (AFP)

Tony Francis

İsrail, siyasi bir ufuk olmadan güvenlik kavramından artık memnun değil. Bu yüzden Lübnan veya Suriye ile müzakere konusunda acele etmiyor. Bu iki ülkeyle ilişkilerinde bu yaklaşımı benimserken, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi’ndeki savaşı sona erdirme planının onaylanmasının ardından Gazze ile ilişkilerinde tam tersini yapıyor. Gazze Şeridi’nde kendisine uygun bir güvenlik formülü bulmakta ısrar eden İsrail, özellikle Gazze'deki barışı Filistin devletinin kurulmasına yol açabilecek bir süreçle ilişkilendirmek gibi daha sonra üstlenmesi gereken siyasi yükümlülükleri reddediyor.

Pratikte Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın İsrail ile müzakerelerin başlatılması ve bunun sonucunda İsrail'in Lübnan’ın güneyinde işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve sınırların belirlenmesi çağrısı, Tel Aviv'i giderek daha şüpheci ve saldırgan hale getiren koşullara büründü. Avn’ın statükoyu sona erdirmek için başlattığı girişim, birleşik ve destekleyici bir iç pozisyona dayanmıyordu, bu da girişimin ilk zayıf noktasıydı. Lübnan hükümeti bu konuyu tartışmadı. Meclis Başkanı Nebih Berri, müzakerelerin önceki hükümet tarafından onaylanan İsrail ile Hizbullah arasındaki 27 Kasım 2024 tarihli anlaşmanın uygulanmasını denetleyen komite aracılığıyla yürütülmesi şartını getirerek girişimi boşa çıkardı. Ayrıca, denklemdeki başlıca yerel taraf olan Hizbullah, devletin müzakere girişimini reddediyor ve devletle çatışmasını tırmandırmaya devam ediyor. Meşru otoritelerin elindeki silahların münhasırlığı konusundaki kararlarını reddediyor ve İsrail’in kuzeyinin güvenliği için garantiler sağlayacağını açıklıyor.

Lübnan’daki ilgili tarafların ‘müzakere çağrısına’ verdikleri yanıt, Lübnan’ın iç sorunlarını körüklüyor. Bu durum, İsrail'in kuzeyden gelen her türlü tehdidi ortadan kaldırmak için açıkladığı planını uygulamaya koymayı beklerken statükoyu korumasına olanak tanıdığı için İsrail'in hoşuna gidiyor. İsrail, ‘nihai çözümü’ beklerken Hizbullah üyeleri ve üst düzey isimlerini avlamayı veya Hizbullah’ın bulunduğu çeşitli bölgelerde silah deposu olarak gördüğü yerlere saldırmayı sürdürüyor. Bununla eş zamanlı olarak İsrail basınında başkent Beyrut, Bekaa Vadisi ve güneydeki bölgelere düzenlenen hava saldırıları da dahil olmak üzere büyük operasyonlar için hazırlık yapıldığına dair haberler dolaşıyor.

İsrail'in nasıl bir ‘nihai çözüm’ istediğini artık herkes biliyor. İsrail, sınırlarda kalıcı barışı garanti altına alan, gelecekteki tehditleri ortadan kaldıran ve Ürdün ile İsrail ve Mısır ile İsrail arasında imzalanan anlaşmalar gibi ilişkilerin kapısını açan siyasi bir anlaşmaya varmak istiyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu'nun geleceği için yaratıcı fikirlerinin zirvesi olarak gördüğü ve bir gün İran'ı da kapsaması gerektiğini düşündüğü ‘Abraham (İbrahim) Anlaşmalarının’ kapsamının genişletilmesini daha da çok istiyor.

İsrail, Lübnan'daki mevcut durumdan memnun olduğundan Lübnan ve sınırlarındaki şu anki durumu bozacak bir anlaşma yapmaya pek istekli değil. Suriye ile ilişkilerinde de aynı yaklaşımı tercih ediyor gibi görünüyor. İsrail, şimdiye kadar Trump yönetiminin Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve hükümetine verdiği desteğin boyutuna şüpheyle yaklaştı ve yeni Suriye yönetimiyle ‘güvenlik anlaşmaları’ imzalama konusunda isteksiz davranıyor.

İsrail gazetesi Ma'ariv, Suriye ile güvenlik anlaşması imzalanmasının ‘tarihi bir hata’ olacağını yazdı. Gazeteye göre bu, mevcut durumun Suriye'ye, Golan Tepeleri'nin ilhakının çok ötesine geçen bölgesel hırslarını hesaba katmayan herhangi bir anlaşmadan daha fazla hareket özgürlüğü sağlamasından kaynaklanıyor.

İsrail, Lübnan'ı mezhepler ve gruplar arasında bölünmüş yahut ABD Başkanı’nın Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dediği gibi ‘başarısız’ bir ülke olarak görürken Suriye'yi ‘tehlikeli bir mozaik’ olarak görüyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan  aktardığı analize göre İsrail, Suriye’ye (Hafız Esed ile 1974 yılında imzalanan anlaşmaya nostaljik bir göndermeyle) tek bir bütün olarak değil, farklı dini ve etnik gruplar ve ‘doğrudan Türkiye'nin vesayeti altında’ olan yeni bir yönetim olarak bakıyor.

İsrail, tıpkı Suriye’de olduğu gibi Lübnan’da da mevcut durumu siyasi yükümlülükler içermeyen bir güvenlik anlaşması olasılığıyla karşılaştırarak, ‘Suriye'de (ve Lübnan'da) tam askeri hareket özgürlüğü’ sağlayan bir statüko tercih ediyor. Ma'ariv gazetesine göre Şara yönetimi daha büyük ve daha güvenilir bir uluslararası meşruiyet elde etmek için ‘ip üstünde yürümek’ zorunda kalırken, güvenlik anlaşması tek başına İsrail'i kısıtlayacak ve hiçbir karşılığı da olmayacak.

İsrail artık Lübnan veya Suriye ile uluslararası sınırlarında yapılan basit güvenlik anlaşmalarıyla yetinmiyor. Biladu’ş-Şam (Levant) bölgesi haritasını yeniden çizecek şekilde, eski Sykes-Picot anlaşmalarının sonuçlarını altüst eden barış anlaşmaları ve siyasi çözümlerin yanı sıra ilişkilerin kurulması ve Abraham Anlaşmalarına yeni katılımlar dayatmayı hedefliyor. İsrailli analistlere göre Trump'ın Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi Barrack'ın önerilerini yeniden gündem getiriliyor ve bunlara kişisel gayret veya dil sürçmesi olarak tanımlamanın ötesinde bir anlam yükleniyor.

Suriye ve Lübnan'ın İsrail işgali altındaki bölgelerinin geleceği için bu öngörüler son derece ciddi olsa da burada gördüklerimiz İsrail'in Gazze ve Filistin topraklarının geleceği için hazırladığı planlardan daha az vahim. Lübnan ve Suriye ile geçici güvenlik düzenlemeleri yerine siyasi bir anlaşmaya öncelik verme arzusu, İsrail ile Filistin arasında sözde barışı sağlayabilecek siyasi bir çözümü feda ederek Filistin'de güvenliğe öncelik verilmesinin önünü açıyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Trump'ın planının ikinci aşamasının uygulanmasını pekiştiren ABD’nin karar taslağını görüşürken (BMGK’nın bugün karar vermesi bekleniyor), İsrail Gazze Şeridi’nde istikrarı desteklemek için konuşlandırılması önerilen uluslararası gücün Hamas'ı silahsızlandırabileceğinden şüphe duyuyor ve savaşın yeniden patlak vermesi olasılığıyla birlikte uygulanacak bir askeri plan hazırlığı için kolları sıvıyor.

İsrail, BMGK’daki görüşmelere katılım bağlamında ABD'nin önerdiği karar taslağına ‘Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkına’ giden bir sürecin dahil edilmesini ve BM’nin insani yardımların dağıtımını denetleme ve Gazze Şeridi’ni yönetmekle görevli geçici yönetim organının yetkilerini genişletme rolünün belirlenmesine karşı çıkıyor.

İsrail, özellikle ABD’nin önerdiği karar tasarısının üçüncü taslağında gelecekte bağımsız bir Filistin devleti kurulması olasılığına açıkça atıfta bulunulması ve metinde, Filistin Yönetimi tarafından reformların uygulanması ve Gazze'nin yeniden inşasında ilerleme kaydedilmesi ile ‘kendi kaderini tayin etme ve Filistin devletinin kurulması yolunda güvenilir bir yol için koşulların uygun hale gelebileceği’ ifadesinin yer almasından duyduğu endişeyi dile getirmişti.

İsrail'in Gazze Şeridi, Lübnan ve Suriye olmak üzere üç cephedeki öncelikleri, silahlı örgütlerin varlığının sona erdirilmesi ve işgal ve kontrol alanlarının korunmasına dayanan Gazze Şeridi’nde güvenliği destekleyen düzenlemeler arasında farklılık gösteriyor. Lübnan ve Suriye ile ilgili siyasi ve güvenlikle ilgili düzenlemeler arasında değişiyor. Bu düzenlemeler, askeri kapasitelerini korurken iki ülkeyi nihai barış anlaşmalarına dahil etmeye dayanıyor. Trump'ın vizyonu son sözü söyleyecek olsa da bu durum, Beyrut, Şam ve Ramallah'taki yetkililerin temel hakları koruyan uygun formüllere ulaşma konusundaki isteklerini göz ardı etmeleri gerektiği anlamına gelmiyor. Gazze'deki olayların seyri ve gelişmeler, her iki ülkedeki ilgili taraflar ve yetkililer için bir rehber görevi görebilir. Suriye yönetimi konumunu ve ifade ettiği taahhütleri güçlendirmeye devam ederse, özellikle de Cumhurbaşkanı Şara'nın Washington'a yaptığı son ziyaret sırasında bu yapıldıysa Lübnan'ın karşı karşıya olduğu zorluk, devletin savaş ilan etme ve barış yapma konusundaki münhasır hakkı üzerindeki tartışmayı sona erdirir. Bunun için Hizbullah'ın politikalarının, Cumhurbaşkanı Avn ve Başbakan Nevvaf Selam tarafından yürütülen müzakere girişimini tam olarak destekleme yönünde radikal bir şekilde gözden geçirilmesi gerekiyor.

Bu alanda ilerleme sağlanmazsa, tehlikeler artmaya devam edecek ve Trump'ın ne karar vereceğini ve İsrail'i Lübnan ve Suriye ile müzakereye zorlayıp zorlamayacağını beklemek yeterli olmayacak. Lübnan'ın hazırlıklı olması, ne istediğini bilmesi ve Aksa Tufanı’nın (Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği operasyon) tüm bölgeyi vurmasından bu yana meydana gelen devasa değişiklikleri gözden kaçırmaması daha onun için iyi olur.


İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
TT

İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)

İsrail hükümeti dün, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te güneydeki kasabalara düzenlediği saldırının koşullarını ve böyle ani bir saldırının engellenememesine yol açan hataları incelemek üzere ‘bağımsız’ bir soruşturma komisyonu kurulmasını onayladı.

Resmi bir soruşturma komisyonu kurmasını gerektiren yasayı atlatmaya çalıştığı yönündeki suçlamalarla karşı karşıya kalan hükümet, yeni komisyona ‘tam soruşturma yetkisi’ verdi ve ‘komisyonun yapısının muhalefetle mümkün olan en geniş konsensüsü sağlayacak şekilde oluşturulmasını’ sağladı.

Hükümet, bu komisyonun çalışma alanının 45 gün içinde, muhalefette iş birliği yapmaya istekli herkesle istişare edilerek belirleneceğine karar verdi.

Karara göre Başbakan Binyamin Netanyahu, soruşturma komisyonuna verilecek görev ve yetkilerin belirlenmesinden sorumlu özel bir bakanlar komitesine başkanlık edecek. Söz konusu görevler arasında komisyonun ele alacağı konuların ve inceleyeceği zaman dilimlerinin belirlenmesi de yer alıyor. Bu komiteye, komisyonun fiilen kurulması için hazırlık amacıyla tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verildi.

Netanyahu, 7 Ekim’deki başarısızlıklara ilişkin bir soruşturma komisyonu kurmaktan, temel sorumluluğunun ortaya çıkmasından korktuğu için kaçınmıştı. Savaşın henüz sona ermediğini ve savaş devam ederken soruşturma yapılamayacağını iddia etmişti. Ancak, erteleme talebini kabul etmeyen Yüksek Mahkeme'nin görüşmeleri sonrasında bu kararı almak zorunda kaldı.

Geçtiğimiz birkaç hafta içinde, Yüksek Mahkeme hakimleri, 7 Ekim saldırılarıyla ilgili başarısızlıkları incelemek için geniş soruşturma yetkilerine sahip ulusal bir komisyon kurulması gerektiği konusunda gerçek bir ihtilaf olmadığını belirttiler. Hükümete komisyonun kurulmasını onaylaması için bir son tarih verdiler ve daha fazla gecikmeye izin vermeyeceklerini vurguladılar.

Mahkemenin kendisine dayatılacak bir komisyon kurma kararı alacağından korkan Netanyahu, kendi özel komisyonunu kurmaya başvurdu. Böylece, Yüksek Mahkeme başkanının inisiyatifiyle kurulması ve yürütme ve siyasi organlardan tamamen bağımsız olması gereken, yasaya dayalı resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını fiilen engelledi.

Geçtiğimiz hafta Knesset'te yapılan oturum sırasında Netanyahu, ‘geniş kamuoyu desteğine’ dayalı olması şartıyla geniş bir soruşturma komisyonunun kurulmasını desteklediğini açıkça belirtti ve muhalefetin resmi bir soruşturma komisyonu kurulması talebini reddettiğini vurguladı. Anlaşmazlığın özünün ‘sadece neyi veya kimi soruşturduğumuz değil, kimin soruşturma yetkisine sahip olduğu’ olduğunu vurguladı. Netanyahu, muhalefetin, İsrail halkının büyük bir kesiminin güvenini kazanamayacak bir yapı dayatmaya çalıştığını savundu.

Siyasi değerlendirmelere göre, komisyonun bu yeni formatının, eksikliklerden sorumlu kişilere profesyonel bir şekilde işaret edilen kapsamlı bir soruşturma talep eden kamuoyu baskısı ile koalisyonun soruşturma süreci üzerinde siyasi kontrolünü sürdürme ve dosyayı yürütme yetkisinden tamamen bağımsız resmi bir hükümet komitesine devretmeme isteği arasında bir orta yol oluşturabileceği öngörülüyor. Önümüzdeki haftalarda, komisyonu yönetecek isimlerin belirlenmesi için siyasi temasların yoğunlaşması bekleniyor. Bu süreç, komisyonun gerçekten vaat edilen bağımsızlığa ve geniş yetkilere sahip olup olmayacağını görmek isteyen Yüksek Mahkeme ve muhalefetin yakından takibi altında gerçekleşecek.

Hükümetin kararı, bağımsız bir soruşturma komisyonu kurulmasını talep eden ve Netanyahu'yu kovuşturma tehdidini önlemek için yasayı çiğnemekle suçlayan İsrail muhalefet partilerini şaşkına çevirdi. İnsan hakları grupları, hükümetin kararının bozulması ve başka bir komisyon kurulması için bir kez daha Yüksek Mahkeme'ye başvuracaklarını doğruladılar, çünkü tek etkili soruşturmanın geniş yetkilerle donatılmış resmi bir komisyon tarafından yürütülebileceğine inanıyorlar.

Hamas tarafından esir alınan İsraillilerin aileleri, soruşturmanın şu soruyu yanıtlamasını talep ediyor: “Gazze Şeridi'ndeki savaş neden iki yıl sürdü? Netanyahu'nun iktidarını sürdürmesini sağlamak için siyasi nedenlerden miydi?”