Irak’taki Şii ittifakı nasıl dağıldı?

Irak siyasetinde kişisel anlaşmazlıklar, siyasi performansta başarısızlık ve halkın taleplerinin göz ardı edilmesi başlıca nedenler arasında

Sadrcılar, Irak’taki Şii hükümetlere karşı muhalefetin diğer yüzü (AFP)
Sadrcılar, Irak’taki Şii hükümetlere karşı muhalefetin diğer yüzü (AFP)
TT

Irak’taki Şii ittifakı nasıl dağıldı?

Sadrcılar, Irak’taki Şii hükümetlere karşı muhalefetin diğer yüzü (AFP)
Sadrcılar, Irak’taki Şii hükümetlere karşı muhalefetin diğer yüzü (AFP)

Sabah Nahi
Iraklı Şiiler, 2003 işgalinden sonra oluşturulan dört parlamentoda muhtemel parlamento çoğunluğunu ellerinde tutmaya devam etti. ABD’liler ise Irak’ın genelinin yaklaşık yüzde 60’ına tekabül eden sayısal bir çoğunluğa göre, 180’den fazla milletvekili ile ülkeyi yönetmelerini sağladı.
Parlamentoda üç ana bileşen olan Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasında bir kota sistemi ile yürütme yetkisinin, silahlı kuvvetlerin başkomutanlığını üstlenen başbakanlığın, Şiilerin elleri arasında olması gerektiğine dair uzlaşı sağlandı.

Şii uzlaşmacılığı ve karar diktatörlüğü
Ancak Irak Şiilerinin egemenliği altında bulunan ve 18 yıldır devam etmelerini sağlayan uzlaşmacılık, ‘kötü yönetim, otorite boşluğu ve avantajların kişisel ve partizan çıkarlar için kullanılmasından kaynaklanan anlaşmazlıklar’ nedeniyle uzun sürmedi. Ayrıca rejimin yardımcılarının savaş ağalarına ve politikacılara dönüşmesiyle ortaya çıkan zenginleşme de bu anlaşmazlıkları artırdı. Öyle ki iktidarı ve kamu parasını tekellerine aldılar ve insanları yoksul gruplara dönüştürdüler.
Üç dönem iktidarda kalan İslami Davet Partisi’nin liderlik ettiği ve dördüncü dönemi Adil Abdulmehdi liderliğindeki İslam Devrim Konseyi’nin üstlendiği yönetimlerin benzersizliğinin yanı sıra geçici bir hükümet, Nisan ayında yapılacak bir erken seçim çağrısında bulundu. Abdulmehdi, Ekim 2019’da ayaklanan kitleler tarafından istifa etmeye zorlanmıştı.

2021 seçimleri, sahtecilik girişimlerini engelledi
Askeri kanatları olan siyasal İslamcıların üstlendiği siyasi yönetimler, daha fazla sandalye kazanacaklarını umarak aynı rolün 2018 ve 2021 seçimlerinde de tekrarlanacağını düşündüler. Ancak son seçimlerde uygulanan prosedürlere de katı bir şekilde karşı çıktılar. Öyle ki blok başkanlarının müdahalesini engelleyen yeni ve bireysel bir seçim sistemi ile sahtekarlık ve müdahale oranları daraltıldı.
Sonuç olarak rakipleri Sadr hareketi, 75 sandalye ile seçimlerde çoğunluğa ulaştı. Şii muhalif, eski Başbakan Nuri el-Maliki liderliğindeki ‘Kanun Devleti’ 34 sandalye ile üçüncü oldu. Bu bağlamda Sadr bloğunun hükümeti kuracak en büyük blok olması muhtemeldi.
Şii, Sünni ve Kürt olarak bölünmesine göre ‘tek sepetli oy’ olarak adlandırdıkları bir geleneğe geri dönmek için istifa etmelerine rağmen, köprülerin altından çok sular akmıştı. Kendilerini yapayalnız buldular ve birkaç yandaş, ilk turdan hayal kırıklığıyla ayrıldı. Ayrıca Şiiler, denklemi geniş, güçlü ve disiplinli bir halk tabanına sahip güçlü rakipleri Mukteda es-Sadr aleyhine çevirmeye çalıştı.

Sadık Şiiler için yeni bir çıkmaz
Bu durum, Irak Şiilerini ilk kez biri Necef’teki Ayetullahuzma Ali Sistani’ye, diğeri İran’daki Velayet-i Fakih makamı Ayetullah Ali Hamaney’e bağlı iki Iraklı yetkili arasında yeni bir çıkmaza soktu. Şii merkezli bir örgüt olan karar merkezinin yöneticisi araştırmacı Haydar el-Musavi’ye göre Iraklı Şiiler, tehlikeli bir bölünmenin ortaya çıktığına tanık oldu.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Musavi, “Bu, Şii toplumunun Irak’ta modern ve eski tarihinde de yaşamadığı büyük bir bölünmedir. Şiilerin birliği, diğer tüm toplumsal bileşenlerden çok daha güçlüydü. Aksine otoritesiz olduklarında ve mahrumiyet ve baskı içinde yaşadıklarında da daha güçlüydü. Ama mesele onlara ulaşır ulaşmaz, her biri diğerini dışlamaya ve marjinalleştirmeye çalışmaya başladı” dedi.
“Şiilerin mazlumiyeti”, dini ve siyasi otoritelerin her türlü rejimin karşısına koyduğu bir koruma kalkanıydı. Bu otoriteler, Şii siyasi mirasında 1400 yıl öncesine dayanan bu mazlumiyetten kazanımlar talep ediyordu. Stratejilerini, çağdaş Şii halk için anlaşılması karmaşık ve doğrulanması zor olan tarihi haklara dayandırdı. Çünkü halk, insanların değiştiği ve ufuklarının ‘daha iyi ve güvenli bir yaşam talep eden’ demokratik sistemlere doğru kaydığı bir dönemde tarihe takılıp kalmıştı.

Yeni değişkenler ve daha geniş beklentiler
İktidar ve hükümette, kamuoyunda yankılanan şikayetleri ortadan kaldırma konuşmaları dönüyor. Öyle ki devlet idaresi, halkın ‘öncelikle yaşamın gereklerinin sağlanmasını ve insanca yaşamayı’ talep etmesine neden oluyor. Ancak Şiilerin art arda dört hükümette üstlendiği Irak idaresinde yolsuzluk ve anlaşmazlıklar baş gösterdi. Bunlar ise ülkede protestolara, kaosa, sokak kavgalarına ve konsoloslukların ateşe verilmesine neden oldu.
Halk, ‘meydana gelen sahtekarlıklara, sahte vaatlere ve bunların Şii çoğunluğa sahip mahvolmuş şehirlerin güçsüzleşmesine’ karşı itiraz etme bağımlısı haline geldi. Halk, seçimlerde tek bir yolsuzluğa ve dolandırıcılığa tanık olmak istemiyor. Bu çerçevede eski bir politikacı olan Nedim el-Caberi, dini otorite olan Sistani ile görüşmesi sırasında, “Oturup saraylarınızda yaşarken adaletsizlik ve zulümden bahsediyorsunuz” ifadelerini kullandı.
Ancak Karar Merkezi Başkanı Haydar el-Musavi, “Irak Şiilerinin tarihindeki bu hassas aşamada yaşananlar, kişisel anlaşmazlıklar, siyasi performansta gerçek bir başarısızlık ve özellikle merkez ve güneydeki Şii kamuoyunun göz ardı edilmesi sonucu ortaya çıkan bir konudur. Şii vatandaşlar, psikolojik yapılarında laik ve dindardır. Ne yazık ki Şii geleneksel güçleri, protesto hareketinden sonra sokakları kontrol altına alamadı, kargaşa kaosa dönüştü ve bu durum, dış aktörler tarafından istismar edildi” dedi.

Basra olaylarından bu yana anlaşmazlıklar birikti
Tüm bu durumlar, diktatörlüklerin devrildikleri zamanlar dışında birlik olmayan Şii evi içerisinde bir çatışmaya dönüştü.
Ancak otorite, bu inançları ve mirasları gün yüzüne çıkardı. Basra’da eski Başbakan ve Şii İslami Davet Partisi lideri Nuri el-Maliki’nin Mart 2008’de Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu milislerine karşı başlattığı ‘Basra Muharebesi’ günlerinde düşman kardeşlerle çatışmalar yaşandı. Yüzlerce kişi tutuklandı ve onlarca kişi hayatını kaybetti. Bu muharebe, Sadrcıların kalplerinde henüz közleri sönmeyen ilk Şii- Şii savaşı olarak kabul edildi. Zira birçok Sadr yandaşı sürgüne gönderildi, hapsedildi ve haklarında mahkeme kararları verildi.
Sadrcılar, halk protestolarının çoğunu desteklerken Şii- Şii anlaşmazlığı da devam etti. Tahrir Meydanı’ndaki ve güneydeki diğer meydanlardaki göstericilere ‘birçok durumda’ koruma ve lojistik destek sağladı.
Sadrcılar, Şii hükümetlere karşı muhalefetin diğer yüzüydüler. Örgütlü bir grup olarak sokakta iktidara karşı koyma yeteneğine sahiplerdi. Diğer yetkililer ve hükümet yetkilileri ise Sadrcıların ve öğrencilerin meydanlara akın etmesinin ‘Şii kamu düzeni ve tüm hükümetler açısından büyük bir kriz oluşturduğunun’ farkındaydı.
Öte yandan koordinasyon çerçevesi üyeleri arasından dostların koşullarındaki bu gerileme, General Kasım Süleymani döneminde Irak meselesinden sorumlu Devrim Muhafızları ve İstihbarat ve Ulusal Güvenlik Bakanlığı arasındaki değişken çelişkili pozisyonlar ve vizyon farklılıkları nedeniyle gelişti. Konu hakkında bilgi sahibi bir kaynak, bir müzakere kâğıdı olarak Irak meselesindeki sorunlar karşısında İran’ın eylemlerinde değişiklik yaşandığını belirtti. Kaynağa göre İran, seçim sonuçlarını gerçekçi bir şekilde ele aldı ve tebrik mesajları göndererek durumla profesyonelce ilgilendi. Hatta İranlılar, artık Şii müttefikleri kaybetse bile seçim sonuçlarının denklemini değiştirmek üzere müdahale etmiyor.
Belki de Sadr, Irak Şii ittifakında, sonuçları gelecek üç ay içinde hükümetin kurulmasından sonra ortaya çıkacak olan beyaz bir darbe gerçekleştirdi. Koordinasyon çerçevesinin sahipleri, takipçilerinin çoğunun, otorite limanına yanaşmakta çok geç kalan Maliki gemisinden atladığını belirtiyor. Ayrıca tarih, İyad el-Allavi’nin 2010’daki zaferiyle aynı şekilde tekerrür ediyor gibi. Allavi’ye hükümet kurma önceliği verilmemişti. Çok geç olmadan ise bu parlamentodaki müttefikleri, hükümet kurma kıyılarına yanaşan Maliki’nin gemisine binmişlerdi.



BM: İsrail'in Refah saldırısı bir 'katliam' olabilir

Refah'ta yerinden edilenlerin bulunduğu bir kamp ve arka planda ​​Han Yunus’tan yükselen dumanlar (Reuters)
Refah'ta yerinden edilenlerin bulunduğu bir kamp ve arka planda ​​Han Yunus’tan yükselen dumanlar (Reuters)
TT

BM: İsrail'in Refah saldırısı bir 'katliam' olabilir

Refah'ta yerinden edilenlerin bulunduğu bir kamp ve arka planda ​​Han Yunus’tan yükselen dumanlar (Reuters)
Refah'ta yerinden edilenlerin bulunduğu bir kamp ve arka planda ​​Han Yunus’tan yükselen dumanlar (Reuters)

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Ofisi sözcüsü bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'a herhangi bir saldırısının yüz binlerce insanın hayatını riske atacağını ve tüm Gazze Şeridi'ndeki insani yardım operasyonlarına büyük bir darbe vuracağını söyledi.

İsrail, kuzeydeki çatışmalardan kaçan ve geçici barınak ve kamplara yığılan yaklaşık bir milyon yerinden edilmiş kişinin yaşadığı Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta, Filistin İslami Direniş Hareketi'ne (Hamas) karşı operasyon düzenleme sözü verdi.

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi Sözcüsü Jens Laerke, Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında; “Bu, sivillerin katledilmesi ve tüm sektördeki insani yardım operasyonuna büyük bir darbe olabilir. Çünkü ağırlıklı olarak yardımlar Refah’tan yönetiliyor” ifadelerini kullandı.

Laerke, Refah'tan yapılan yardım operasyonlarının arasında tıbbi klinikler ve yetersiz beslenmeden muzdarip çocuklara yönelik merkezler de dahil olmak üzere, gıda dağıtım noktalarının yer aldığını belirtti.


Irak silahlı grupları Beerşeba'da "hayati bir hedefin" vurulduğunu duyurdu

İsrailli yedek askerler Beerşeba yakınlarındaki bir ordu kampında zırhlı personel taşıyıcıların yanında hazırlanıyor (Arşiv- EPA)
İsrailli yedek askerler Beerşeba yakınlarındaki bir ordu kampında zırhlı personel taşıyıcıların yanında hazırlanıyor (Arşiv- EPA)
TT

Irak silahlı grupları Beerşeba'da "hayati bir hedefin" vurulduğunu duyurdu

İsrailli yedek askerler Beerşeba yakınlarındaki bir ordu kampında zırhlı personel taşıyıcıların yanında hazırlanıyor (Arşiv- EPA)
İsrailli yedek askerler Beerşeba yakınlarındaki bir ordu kampında zırhlı personel taşıyıcıların yanında hazırlanıyor (Arşiv- EPA)

Irak silahlı grupları dün (Perşembe) İsrail Beerşeba'da "hayati hedef" olarak tanımladıkları bölgeyi gelişmiş bir seyir füzesiyle hedef aldıklarını duyurdu.

Kendilerini "Irak'taki İslami Direniş" olarak adlandıran gruplar, bombalama operasyonunu "Gazze'deki halkımıza destek amacıyla ve gaspçı yapının aralarında çocuklar, kadınlar ve yaşlıların da bulunduğu Filistinli sivillere karşı gerçekleştirdiği katliamlara tepki olarak" gerçekleştirdiklerini açıkladı.

Olayla ilgili olarak İsrail tarafından henüz herhangi bir açıklama yapılmadı.


Ordu ile HDK arasındaki müzakerelerin yeniden başlamasının önündeki engeller

Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (solda) ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (arşiv)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (solda) ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (arşiv)
TT

Ordu ile HDK arasındaki müzakerelerin yeniden başlamasının önündeki engeller

Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (solda) ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (arşiv)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (solda) ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (arşiv)

Uluslararası ve bölgesel arabulucuların, Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri’ni (HDK) Mayıs ayının ilk haftasını aşmayacak bir süre içerisinde müzakere masasına döndürme yönündeki aralıksız çabalarına rağmen, iki taraf arasında Cidde Platformu'nda durma noktasına gelen müzakerelerin yeniden başlaması konusunda şüpheler var.

Siyasi kaynaklara göre Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu'ya (Hamideti) yönelik girişimler, siyasi görüşmelere dönüşü hızlandırma çağrıları çerçevesinin ötesine geçmedi.

Müzakereler hakkında bilgi sahibi Arap kaynaklar Şarku’l Avsat'a, “Burhan, Hamideti daha fazla silah satın alma sürecini durdurmadığı sürece müzakere masasına dönmeyi reddetme konusunda eşi görülmemiş bir kararlılık gösterdi” dedi.

Adlarının açıklanmasını istemeyen kaynaklar Şarku'l Avsat'a şu değerlendirmeyi yaptı: “Burhan'ın bu seferki reddi, HDK ile müzakere etme fikriyle daha önceki etkileşimine kıyasla daha güçlü görünüyordu.”

Diğer taraftan ABD, Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello aracılığıyla nisan ayında iki tarafı müzakere masasına oturtmayı başaramamış, ardından yeni bir kararla bu ayın başını belirlemişti.

Ancak Perriello, geçtiğimiz salı günü ABD Kongresi’ne verdiği brifingde, daha önce ordu ile HDK arasında dolaylı müzakereler yapılacağını ima ettikten sonra ‘önümüzdeki haftalarda Arap ve Afrikalı liderlerin de katılımıyla yeni bir müzakere turunun başlayacağından’ söz etti.

Sudan’daki Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) Sözcüsü Bekri el-Cak, “Cidde Platformu görüşmelerinin yeniden başlamasında bazı gecikmeler olacağını, ancak bunun iki tarafa uygulanan baskılarla birlikte görüşmeler için yapılan hazırlıklar çerçevesinde gerçekleşeceğini” ifade etti.

El-Cak, “Mevcut çıkmaz, iki tarafın uzlaşmazlığı ve önceki koşullarında ısrar etmelerinden kaynaklanıyor. Diğer yandan her iki taraf da müzakere masasına dönmeden önce sahada elde etmek istediği askeri kazanımlar yoluyla müzakere pozisyonunu iyileştirmeye çalışıyor. Her iki tarafın liderleri tarafından yapılan açıklamalardan, aralarında bir müzakere olarak kabul edilebilecek Cidde Platformu’na geri dönmek için resmi anlaşma olmadığı açıkça görülüyor” ifadelerini kullandı.

Hamideti, çarşamba günü Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile yaptığı telefon görüşmesinde, Sudan ordusunu ‘savaşı durdurmak için gerçek bir iradeye sahip olmamakla ve Cidde Platformu’nun birinci ve ikinci oturumlarını engelleyerek ve Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi'nin (IGAD) girişimini reddederek savaşı uzatıp, genişletmek istemekle’ suçladı.

Şarku’l Avsat'a konuşan bazı siyasi kaynaklar ise Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Korgeneral Şemseddin el-Kebaşi'nin Port Sudan'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu ve Afrika Ülkeleri Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov ile yaptığı görüşmede, “Sudan'ın tüm girişimlere açık olduğunu” söylemesini ordu liderlerinin tutumuna dair olumlu bir işaret olarak değerlendirdi. Kaynaklar, “Ordu komutanları düzeyinde müzakereler konusunda çelişkili görünen pozisyonlara rağmen, resmi pozisyon daha önce Cidde Platformu’nda varılan anlaşmalara, özellikle de HDK'in sivil mahallelerden ve evlerden çıkmasına ilişkin koşullara dayanmaktadır” ifadelerini kullandı.

Kaynaklara göre müzakerelerin ikinci turunda Cidde Platformu, Sudan'daki savaşa son verilmesi çağrısında bulunan komşu ülkeler düzeyindeki tüm girişim ve hareketleri karşılamak üzere Afrika Birliği (AfB) ve IGAD temsilcilerinin de katılımıyla genişledi.

Diğer yandan el-Kebaşi ile HDK Komutan Yardımcısı Abdurrahim Daklu arasında Bahreyn'in başkenti Manama'da gerçekleşen ve 20 Ocak'ta bir anlaşmanın imzalanmasıyla sonuçlanan görüşmelere arabulucu olarak katılmalarının ardından Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır'ın Cidde Platformu’na katıldığına dair haberler dolaşıyor.

Eski Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk, Manama Anlaşması’nı, Sudan'daki ‘yıkıcı savaşı’ durdurmak için dayanılan Cidde Bildirgesi’nin bir tamamlayıcısı olarak nitelendirmişti.

Öte yandan diplomatik kaynaklar, Sudan'daki insani krizle ilgili olarak nisan ayı ortasında düzenlenen ve 55'ten fazla ülkenin katıldığı Paris Konferansı’nın, ordu ile HDK arasında varılan anlaşmalar nedeniyle Cidde Platformu için yeni bir itici güç oluşturduğunu bildirdi.

Avrupa Birliği (AB) ve Paris Konferansı'na katılan diğer ülkelerin liderleri ve bakanları, ateşkes ve ardından sivil bir geçiş için siyasi düzenlemeler konusunda nihai anlaşmaya varılana kadar görüşmelerin sürdürülmesine sınırsız destek verdi.


Türkiye'de Mısır Genelkurmay Başkanı'nın dikkatini hangi uçak çekti?

Mısır Genelkurmay Başkanı Baykar Şirketini ziyareti sırasında (Baykar “X” platformu hesabı)
Mısır Genelkurmay Başkanı Baykar Şirketini ziyareti sırasında (Baykar “X” platformu hesabı)
TT

Türkiye'de Mısır Genelkurmay Başkanı'nın dikkatini hangi uçak çekti?

Mısır Genelkurmay Başkanı Baykar Şirketini ziyareti sırasında (Baykar “X” platformu hesabı)
Mısır Genelkurmay Başkanı Baykar Şirketini ziyareti sırasında (Baykar “X” platformu hesabı)

Mısır Genelkurmay Başkanı Korgeneral Osama Askar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak'ın davetlisi olarak Türkiye'yi ziyaret etti.

Dün (Perşembe) sona eren ziyarette iki taraf, bir sonraki aşamada iki ülke arasındaki askeri işbirliğinin birçok alanda geliştirilmesi yönündeki isteklerini vurguladı.

Mısır askeri sözcülüğünden yapılan açıklamaya göre Korgeneral Usame Askar, Türk Savunma Sanayii Kurumu Başkanı ile görüştü ve savunma sanayiinde uzmanlaşmış bir grup firmanın sunumunu dinledi. Usame Askar, çok sayıda inceleme gezisi gerçekleştirerek, aralarında Baykar’ın da bulunduğu birçok şirketi ziyaret etti.

Ziyarette ilgili medya haberleri, Mısır Genelkurmay Başkanı'nın bazı Türk uçaklarına olan ilgisini gösteriyordu. Bunlardan en önemlileri:

Hürjet

"Hürjet" ileri eğitim ve hafif saldırı uçağı olarak sınıflandırılıyor. Bir jet motoruyla çalışıyor ve iki kişilik. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Şirketi tarafından geliştirilmiştir.

dcrebth
Türk Hürjet ileri eğitim uçağı (Mısır Savunma Bakanlığı'na hazırlanan videodan ekran görüntüsü)

Hürjet’in geliştirilmesindeki temel amaç, Türk ordusunun pilot yetiştirmek için kullandığı Amerikan T-38 eğitim uçaklarının yerini almasıdır. Bu uçağın savaş versiyonları yakın hava desteği sağlayabiliyor. Havadan havaya füze ve havadan karaya bomba taşıyabilme özelliğine sahip.

Kızılelma

Korgeneral Usame Askar, Baykar uçak fabrikasına ait tesisi ziyareti sırasında, hava muharebe amaçlı insansız hava aracı Kızılelma’yı da inceledi.

Kızılelma, F-16 gibi insanlı savaş uçaklarının yanında savaşabiliyor veya karadan bombalama amaçlı İHA’larla birlikte hava operasyonları yürütebiliyor.

sadfwrg
Mısır Genelkurmay Başkanı, Baykar Uçak Şirketi ziyareti sırasında Kızılelma uçağının minyatür modelini teslim aldı (Baykar hesabı “X” platformu hesabı)

İlk uçuşunu geçtiğimiz yıl gerçekleştiren Kızılelma, tek motorla ses altı hızlarda uçuyor ancak şirket, iki motorla çalışan ve ses hızını aşabilen daha yeni versiyonlarını da üretmeyi planlıyor.

Uçağın tasarımı, radar izini azaltacak kamuflaj özellikleriyle karakterize edilmiştir ve havadan havaya, havadan karaya füzeler ve seyir füzesi ile bazı bomba türlerini taşıyabilir.

T-129 ATAK

Mısır Genelkurmay Başkanı, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Şirketi'nin Augusta Westland Şirketi iş birliğiyle geliştirdiği Türk T-129 ATAK helikopterinin gösterimini de izledi.

T-129 ATAK helikopteri iki koltuklu, çok görevli bir savaş helikopteridir. Üç namlulu bir makineli tüfekle donatılmıştır ve güdümsüz füze rampaları, havadan havaya füzeler ve karadan havaya füzeler dahil olmak üzere çeşitli silahları taşıyabilen 4 askı noktasına sahiptir.

sxdvebf
Mısırlı subaylar, Türk Hurjet ileri eğitim uçağını inceliyor (Mısır Savunma Bakanlığı'nın hazırladığı videodan)

 


Gazze'de ateşkes görüşmelerinde son durum nedir?

İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)
İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)
TT

Gazze'de ateşkes görüşmelerinde son durum nedir?

İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)
İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)

Hamas'ın Lübnan'daki yetkililerinden Usame Hamdan, İsrail'in son ateşkes teklifine "olumsuz" yaklaştıklarını söyledi.

Hamdan, Hizbullah'a ait Manar TV'de dün yaptığı açıklamada, "Mevcut müzakere teklifine ilişkin pozisyonumuz olumsuz" dedi.

Hamas'ın basın ofisinden yapılan açıklamada "Olumsuz pozisyon müzakerelerin durduğu anlamına gelmiyor. Bu karşılıklı bir süreç" ifadeleri kullanıldı. 

Örgütün Gazze'deki yetkililerinden Süheyl Hindi de Fransız haber ajansı AFP'ye açıklamasında, asıl amaçlarının savaşı sonlandırmak olduğunu savundu. Hindi, "Hamas ve tüm Filistinli direniş grupları, Filistin halkına karşı yürütülen ve her şeyi yakıp yıkan bu delice savaşı sona erdirmek istiyor" dedi. 

Ajansın aktardığına göre Hamas, İsrail ordusunun Gazze'den tamamen çekilmesini talep ediyor. İsrail ise Hamas militanlarının Mısır sınırındaki Refah şehrine gittiğini savunarak, buraya kara harekatı düzenlemek istiyor. 

Buna ek olarak anlaşma kapsamında 40 gün ateşkes sağlanması ve rehine takası yapılması öngörülüyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da müzakereden ne sonuç çıkarsa çıksın Refah'a kara operasyonu düzenleneceğini söylemişti. ABD ise harekata başından beri karşı çıkıyor.

24 Kasım'da sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) verilerine göre Hamas'ın elinde halen yaklaşık 130 rehine var. İsrail ordusu, bunlardan 34'ünün öldüğünü doğrulamıştı.

Diğer yandan İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz, 29 Nisan'daki haberinde, Suudi Arabistan'ın ABD arabuluculuğuyla İsrail'le ilişkileri normalleştirme kararı aldığını öne sürmüştü. 

Birleşik Krallık'ın tanınmış gazetelerinden Guardian, Riyad yönetiminin Tel Aviv'in ateşkes görüşmelerini tıkaması ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasını engellemesi durumunda, ABD'yle bir B planı üzerinde çalıştığını savundu. 

Buna göre İsrail'in dışarıda bırakılacağı planda, ABD ve Suudi Arabistan'ın ikili savunma anlaşması imzalaması planlanıyor. Ayrıca ABD'nin, Suudi Arabistan'daki sivil nükleer enerji sanayisinin inşasına destek vermesi, yapay zeka ve ileri teknoloji alanlarında karşılıklı işbirliği ve bilgi paylaşımı yapılması öngörülüyor. 

Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsü'nden Firas Maksad, B planı çalışmalarına ilişkin Guardian'a şu değerlendirmeleri yaptı: 

Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin, İsrail siyasetinin ya da Benjamin Netanyahu'nun kaprislerine rehin düşmemesi için görüşmelerde taleplerin karşılıklı şekilde azaltıldığı bu modele yer açılmalı. Suudi Arabistan'ı, Rusya ve Çin'i kenarda bırakacak şekilde stratejik bir ittifakla ABD'yle yan yana getirebilirseniz bu, Biden yönetim için önemli bir kazanım olur.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda pazartesi günü yaptığı konuşmada normalleşme süreciyle ilgili şunları söylemişti: 

Normalleşme yolunda ilerlenmesi için Gazze'deki krizin sonlanması ve Filistin devletinin kurulmasına yönelik bir yol haritası oluşturulması gerekiyor.

İsrail ve Suudi Arabistan'ın ABD arabuluculuğunda yürüttüğü normalleşme görüşmeleri, Hamas'ın 7 Ekim'deki Aksa Tufanı saldırısının ardından durmuştu. Riyad yönetimi, savaşın başladığı ay müzakerelerin askıya alındığını duyurmuştu. 

Süreçteki önemli konulardan biri de Filistin meselesiydi. Riyad, Filistin sorunu çözülmeden Tel Aviv yönetimini tanımayacağını defalarca duyurmuştu. İran ise İsrail ve Suudi Arabistan'ın yürüttüğü müzakereleri eleştirmişti.

İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, dün yaptığı açıklamada müzakerelerin tekrar başlamasına yönelik çalışmalara yeniden tepki göstererek şunları söyledi: 

Bazıları, komşu ülkeleri aralarındaki ilişkiyi normalleştirmeye zorlayarak sorunları çözeceğini sanıyor. Yanılıyorlar. Filistin, Filistinlilere geri verilmelidir. Kendi rejimlerini, kendi sistemlerini kurmalılar, sonra da bu sistem Siyonistlerle nasıl başa çıkılacağını kararlaştırmalı.

Independent Türkçe, Guardian, Times of Israel, Haaretz, AFP


Filistin güvenlik güçleri Batı Şeria'da silahlı bir kişiyi öldürdü

Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)
Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)
TT

Filistin güvenlik güçleri Batı Şeria'da silahlı bir kişiyi öldürdü

Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)
Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)

Tulkerim kentinde dün gece (Çarşamba) geç saatlerde silahlı bir kişinin öldürülmesinin ardından Filistin güvenlik güçleri ve bir grup militan karşılıklı suçlamalarda bulundu.

Reuters'ın bildirdiğine göre Tulkerim ve Nur Şems kamp taburları tarafından yapılan açıklamada, “İhanet servisleri, mücahit Ahmed Ebu’l Fûl'un seyahat ettiği aracı hedef aldı. Tüm müdahalelere rağmen Ebu’l Fûl kurtarılamadı” ifadeleri yer aldı.

Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “Bu suç, İsrail özel birlikleri tarafından gerçekleştirilen diğer suikast operasyonlarına benziyor… Şehit Ahmed Ebu’l Fûl, Kudüs Seriyyeleri Tulkerim Taburu’nun evlatlarından biriydi. Tulkerim ya da Nur Şems Mülteci Kampı olsun, şehre yapılan her saldırıda kardeşleriyle birlikte işgale karşı koyduğuna herkes şahitlik edebilir.”

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığı habere göre, Filistin Güvenlik Kurumu Sözcüsü Talal Duveykat, Tulkerim'de es-Selam Kavşağı yakınında devriye gezen güvenlik güçlerine ateş açıldığını bildirdi. Duveykat, ‘Filistin güvenlik güçlerinin açılan ateşe karşılık vermesi sonucu saldırganın yaralandığını ve Rafidiya Hastanesi’ne kaldırıldığını’ belirtti.

Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile Hamas ve İslami Cihad'a bağlı silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. Reuters tarafından doğrulanmayan görüntülerde bir arabanın kurşun yağmuruna tutulduğu ve silah sesleri duyulduğu görülüyor.

Hamas, ‘Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinin Filistin halkına ve direniş savaşçılarına yönelik saldırılarını’ kınadı.

Hamas tarafından yapılan açıklamada, ‘herkesin bu kabul edilemez uygulamalara son verme sorumluluğunu üstlenmesi, söz konusu kurumların doğru yola sokulması ve Filistin halkını koruma görevlerinin yerine getirilmesi’ talep edildi.


İngiliz üniversitelerinde Gazze'deki savaşı protesto etmek için öğrenci gösterileri düzenleniyor

Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)
Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)
TT

İngiliz üniversitelerinde Gazze'deki savaşı protesto etmek için öğrenci gösterileri düzenleniyor

Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)
Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)

Filistin yanlısı öğrenciler ABD'deki üniversite kampüslerinde yaşanan şiddet olaylarının ardından İngiltere'deki üniversitelerde de gösteriler için bir araya geldi.

Şarku’l Avsat’ın İngiliz haber ajansı PA Media’dan aktardığı habere göre Leeds, Newcastle ve Bristol'daki öğrenciler dün (Çarşamba) Gazze'deki savaşı protesto etmek için üniversite kampüslerinde çadırlar kurdu.

Bristol Üniversitesi öğrencileri gösteriyi ‘üniversitenin İsrail'in Filistinlilere yönelik soykırımına suç ortaklığını protesto etmek için’ düzenlediklerini söylerken, Newcastle Apartheid Off Campus gösterilerinin ‘kurumun yatırım stratejisini ve İsrail ordusunun Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da işlediği savaş suçlarına suç ortaklığını vurgulamak için’ olduğunu belirtti.

Öğrenci aktivistler başka yerlerde de yürüyüş ve gösteriler düzenlediler. Gruplar, Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyona tepki olarak üniversitelerini İsrail'le öğrenci programlarını feshetmeye çağırdı.

İngiltere’deki gösteriler, başta New York'taki Columbia Üniversitesi olmak üzere ABD'deki üniversite kampüslerinde yaşanan şiddet olaylarının ardından geldi.

Kaliforniya Üniversitesi'nde de şiddet olayları patlak verdi ve ABD genelinde binden fazla protestocu gözaltına alındı.


ABD Temsilciler Meclisi, antisemitizm tanımının genişletilmesini öngören yasa tasarısını onayladı

ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)
TT

ABD Temsilciler Meclisi, antisemitizm tanımının genişletilmesini öngören yasa tasarısını onayladı

ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)

Fransız Haber Ajansı (AFP), ABD Temsilciler Meclisi'nin dün, ülke geneline yayılan Filistin’e destek protestolarının ardından Eğitim Bakanlığının Uluslararası Holokost Anma Birliğinin (IHRA) kabul ettiği antisemitizm tanımını benimsemesini öngören ‘Antisemitizm Farkındalık Yasası’ adlı yasa tasarısını onayladığını bildirdi.

ABD’de bazı siyasetçiler, ülkedeki üniversitelerde düzenlenen Filistin yanlısı protestolara katılanları antisemitizmle (Yahudi karşıtlığı) suçlarken protestocuların, ABD'nin Ortadoğu'daki başlıca müttefiki olan İsrail karşıtı sloganlar atmasını bunun bir kanıtı olarak görüyorlar.

Temsilciler Meclisi, hem Cumhuriyetçi Parti hem de Demokrat Parti’nin oylarıyla Eğitim Bakanlığının IHRA tarafından belirlenen antisemitizm tanımını baz almasını öngören yasa tasarısını kabul etti.

IHRA’nın tanımına göre antisemitizm, Yahudilere karşı nefretle kendini gösterebilen belirli bir Yahudi algısıdır ve antisemitizmin sözel ve fiziksel tezahürleri, Yahudi olan ya da Yahudi olmayan bireyleri ve/veya onların mülklerini, cemaat kurumlarını ve ibadet yerlerini hedef alır.

Tasarıyı eleştirenler, IHRA’nın savunduğu bu tanımın, İsrail Devleti'ne yönelik bazı eleştirileri engelleyerek ifade özgürlüğüne müdahale ettiğini öne sürüyorlar.

Tasarıya karşı çıkanlar Temsilciler Meclisi üyelerini, ABD’deki üniversite kampüslerinde ifade özgürlüğünü kısıtlamak amacıyla yasayı hızlı bir şekilde geçirmeye çalışmakla suçluyorlar.

Tasarı karşıtlarından biri olan Demokrat Partili Temsilciler Meclisi Üyesi Jerry Nadler, İsrail’e yönelik eleştirilerin tek başına hukuku ihlal eden bir ayrımcılık teşkil etmediğini vurguladı.

Tasarının yasalaşması için Senato'nun onaylaması gerekiyor. Ancak Senato’nun tasarıyı onaylayıp onaylamayacağı halen belirsizliğini koruyor. Eğer Senato da onaylarsa tasarı imzalanmak üzere Başkan Joe Biden'a gönderilecek ve ardından yayınlanacak.


Suveyda’yı çevreleyen bilinmezlik ve çalan savaş davulları

Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)
Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)
TT

Suveyda’yı çevreleyen bilinmezlik ve çalan savaş davulları

Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)
Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)

Mustafa Rüstem

Nüfusunun çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Suveyda’ya gelen zırhlı araçlar ve askeri teçhizat, silahlı çatışmalardan uzak durmuş bir şehir için alışılagelmemiş bir manzaraydı.

İtidalli olunması, yükselen tansiyonun düşürülmesi ve doğrudan çatışmaların yaşanmaması çağrıları, Suriye'nin güneyindeki Arap Dağı bölgesi sakinlerinin tedirginliğini dindirmiyor. Protesto gösterileri her geçen gün daha fazla bölgeye yayılarak devam ederken, özellikle Suveyda şehrinin merkezindeki el-Kerame Meydanı’nın savaş alanına dönüşmesi nedeniyle, halk çevreleri, Suriye rejim güçlerinin harekete geçmesini bir ölüm kalım savaşı korkusuyla karşıladı.

Nüfusunun çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Suveyda’ya gelen zırhlı araçlar ve askeri teçhizat, ülkede 2013 yılından beri devam eden silahlı çatışmalardan uzak duran, gösterilerden ve yetkililere karşı silahlanmaktan kaçınan bir şehir için alışılmadık manzaraydı. Ancak kötüleşen hayat şartları; gıda maddeleri, emtia ve yakıt fiyatlarının artırılma kararları, halkı ayaklanmaya ve hükümeti kararlarını geri almaya zorlamak için yaklaşık bir yıldır devam eden barışçıl gösteriler düzenlemeye itti. Fakat başarıya ulaşamayan halk hareketi, hükümet karşıtı gösterilere ve iktidarın düşmesi çağrılarına dönüştü.

Piyade ve seçkin birliklerden oluşan rejim güçlerinin, Şam kırsalındaki kışlalarından çıkıp başkente yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bulunan Suveyda’ya doğru ilerlediği bildirildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre gözlemciler bunu tehlikeli bir gelişme olarak değerlendiriyor ve Suriyelilerin kuzeydeki birçok şehirde, silahlı muhalefeti ortadan kaldırmayı amaçlayan şiddetli çatışmalar öncesinde yaşadıkları askeri hareketliliğe benzer bir sahne olarak görüyorlar.

Askeri araçların geçişi

Yerel kaynaklar, zırhlı personel taşıyıcıları, otobüsler ve zırhlı ekipmanların, halk protestoları devam ederken kısa bir süre önce serbest bırakılan Suriye ordusu subaylarının gözaltına alınması olayıyla örtüşen bir zamanda Suveyda-Şam otoyolunda ilerlediğini gördüklerini bildirdiler.

Suveyda’ya gelen takviye birlikler, es-Sa’lebe ve el-Halile hava üsleri ile Özel Kuvvetler Alayı Karargâhı da dahil olmak üzere, askeri ve güvenlik karargahları ile hava üslerine dağıtıldı. Gözlemciler, askeri takviyelerin beşinci gününde 50 askeri araçlık yeni bir askeri konvoyun, protestoculara karşı gövde gösterisinden, hükümet ve emniyet binalarını herhangi bir sabotaj saldırısından korumak için atılmış adımdan başka bir şey olmadığını düşünüyorlar.

Suveyda'daki halk ayaklanmasının medya direktörü Independent Arabia’ya, Suveydalıların on yılı aşkın bir süredir zorunlu askerlik hizmetinden kaçındıklarını, güvenliklerini sağlamak ve çöl bölgesinden gelen terör tehdidine, özellikle de DEAŞ saldırılarına karşı koymak için yerel gruplar kurduklarını söyledi.

Yakın askeri gerilim ve bunun halk hareketini etkileyip etkilemeyeceği, meydanları protestoculardan boşaltıp boşaltmayacağına ilişkin sorulara yanıt veren Murhaf eş- Şair, böyle bir gerilimin Suveyda'daki hareketi etkilemeyeceğini söyleyerek, Şam hükümetinin önünde sonunda askeri seçeneğe başvurmasından duyduğu endişeyi dile getirdi. Şair, özellikle kontrol noktaları kurma ve Suveyda’yı dış dünyadan koparma gibi niyetlerin olduğuna dair bilgilerin yayılmasının ardından, doğrudan çatışmaların yaşanabileceği tahmininde bulundu.

Şair, sözlerini şöyle sürdürdü:

Suveyda’da subayların gözaltına alınmasının yetkililerle hiçbir ilgisi yok. Zira siyasi tutumları nedeniyle gözaltına alınanların serbest bırakıldığı yüzlerce benzer vakaya tanık olundu. Yerel gruplar, tutukluların serbest bırakılması için yetkililere baskı yapmak amacıyla bu eyleme başvuruyorlar. Gençlerin özgürlüğünü ve serbest bırakılmalarını sağlayana kadar gözaltına alınan subaylara misafir muamelesi yapıyorlar.

Gergin atmosfer

Suveyda, geri planda durmayı ve sınırlarını DEAŞ da dahil olmak üzere aşırılık yanlısı grupların saldırılarından korumayı tercih etti. Çok sayıda terör eylemine ve intihar saldırısına uğradı.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR)  25 Nisan'dan bu yana Suveyda’da, subayların gözaltına alınmasının ve Şam-Suveyda otoyolu üzerinde birkaç grubun konuşlandırılması sonucu gözaltına alınma korkusuyla, rejim güçlerinin Suveyda’ya girmesini engelleme kararının alınmasının ardından, gerginlik yaşandığını bildirdi.

Suriye Ulusal Uzlaşı Komitesi Sözcüsü Ömer Rahmun, Suveyda’da son günlerde yaşanan gerginliğin ve özellikle de subayların kaçırılmasının ardından halk hareketinin artık barışçıl çerçeveden çıktığını söyledi. Rahmun, “Bu son gelişmeler, halk hareketinin devlet görevlilerini alıkoyan ve kurumlarını tehdit eden grupların hareketi haline geldiğini teyit ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

Rahmun, sözlerini şöyle sürdürdü:

Devleti güç kullanmaya zorlama çabası var. Ancak Şam bunu istemiyor. Çünkü Suveyda'nın akil insanlarına güveniyor. Protesto hareketi, hayat şartlarını protesto etmek amacıyla başladı.  Ancak bugün bir silahlı isyana dönüştü. Yabancı ülkelerden, özellikle de et-Tanf Üssü, İsrail ve Fransa tarafından desteklenen Hizbul-Liva’dan destek alıyor.

Hizbul-Liva, geniş kapsamlı bir askeri çözümün içinde yer almayı reddederken, Şam’ın siyasi çözüm için baskı yapmaya devam etmesi bekleniyor.

Bu gelişmeler yaşanır ve bölgeye yoğun askeri takviyeler yapılırken Suveyda’daki Dürzi cemaatinin ruhani lideri Hikmet el-Hicri, herhangi bir gerilim, askeri seferberlik, sabotaj saldırısı ya da taraflardan herhangi birinden herhangi bir şekilde gelebilecek zararın sonuçlarına karşı uyardı.

Hicri, açıklamasında şunları söyledi:

Bazı hak ihlallerine tanık olurken, herhangi bir aptalca davranış ya da kötü niyetli eylemden kaynaklanabilecek olumsuz, zararlı ve yıkıcı sonuçların tüm sorumluluğunu da üstleniyoruz. Halk, en gür, en barışçıl ve en sofistike sesiyle anayasa, özel ve uluslararası yasalar çerçevesinde barışçıl bir şekilde haklı itirazlarını dile getirerek, haklarını talep etmeye devam ediyor ve bunda sebat gösteriyor.

Avrupa uyarısı

ABD ve Avrupa Birliği (AB), Şam’ın Dürzilerin çoğunlukta olduğu Suveyda’da protestoculara karşı, özellikle de güney bölgesine büyük askeri takviyelerin gelmesinin ardından aşırı güç kullanabileceğine karşı uyarıda bulundu.

AB’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Sözcüsü Luis Miguel Bueno, tüm tarafları şiddetten kaçınmaya çağıran bir açıklama yaptı.  ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili ise güç kullanılmasını kınadı ve barışçıl gösteri düzenleme ve ifade özgürlüğü haklarının kullanılması çağrısında bulundu.


İsrail, Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 28 kişiyi öldürdü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)
TT

İsrail, Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 28 kişiyi öldürdü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)

Gazze’deki Hamas yönetiminin Sağlık Bakanlığı tarafından bugün yaptığı açıklamada, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın başladığı 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi'nde ölenlerin sayısının 34 bin 596'ya yükseldiği bildirildi.

Son 24 saat içinde İsrail'in hava saldırıları ve bombardımanlarında en az 28 kişinin daha öldüğünü açıklayan Bakanlığın verilerine göre 200 günü aşkın süredir devam eden savaşta yaralı sayısı 77 bin 816'ya yükseldi.

İsrail merkezli The Jerusalem Post gazetesi dün aktardığına göre İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah şehrinden tahliye edilecek Filistinliler için Gazze Şeridi'nin orta kesimlerinde yeni bir ‘güvenli bölge’ kurmayı planlıyor.

Gazete yeni güvenli bölgenin Nuseyrat ve el-Bureyc mülteci kamplarının eteklerinde, İsrail ordusu tarafından oluşturulan koridorun yakınlarında kurulacağını ve el-Mevasi yakınlarındaki mevcut barınma bölgesinin ise Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrine doğru genişletileceğini aktardı.

Öte yandan İsrail basınına göre Başbakan Binyamin Netanyahu, salı günü yaptığı açıklamada, Refah’a kara saldırısına hazırlık olarak şehirdeki sivillerin tahliyesine başlandığını söyledi.

Ancak Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, aynı gün yaptığı açıklamada henüz Refah sakinlerinden şehri boşaltmalarının istenmediğini açıkladı.