Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi, Şarku’l Avsat için kaleme aldı: Çatışma alanından, işbirliği ve bölgesel entegrasyona

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi, Şarku’l Avsat için kaleme aldı: Çatışma alanından, işbirliği ve bölgesel entegrasyona
TT

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi, Şarku’l Avsat için kaleme aldı: Çatışma alanından, işbirliği ve bölgesel entegrasyona

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi, Şarku’l Avsat için kaleme aldı: Çatışma alanından, işbirliği ve bölgesel entegrasyona

Ortadoğu ve Arap dünyası, çatışma ve kriz bölgelerini gösteren haritalarda genelde kırmızıya boyalı gösterilir. Bu durum, Ortadoğu'nun sürekli bir gerilim ve çatışma alanı olarak değerlendirildiğini ifade etmektedir.  Bölge ülkeleri arasında on yıllardır süregelen bir dizi karmaşık ilişkinin, her an yeni bir çatışma doğurabileceği yönünde yorumlar yapılıyor. 
Bu yaklaşımın mantıksal açıklaması olarak, bölgenin jeopolitik konum açısından Doğu ile Batı arasında bir köprü olması gösteriliyor. Bu köprü görevi, dünyadaki büyük medeniyet dönüşümlerinin ve bu dönüşümlerin doğurduğu çatışmaların aktarımı için taşıyıcı bir ortam olmasını kolaylaştırıyor. 
Diğer uluslar da geçmişte ciddi coğrafi ve tarihsel zorluklarla karşı karşıya kalmış, büyük savaşlar ve kanlı çatışmalarla sonuçlanan sayısız deneyim yaşamıştır. Fakat nihayetinde; barış ve istikrarı sağlayan iş birlikleriyle bunların üstesinden gelebilmişlerdi. Dolayısıyla Ortadoğu ülkelerinin arka planları ışığında, çatışmalarının ilelebet süreceği yönündeki yaklaşımlar gerçeği yansıtmamaktadır.   
Tarihin başlangıcından bu yana büyük medeniyetlerin mirasçısı olan ve modern çağın başlamasına katkı sağlayan Ortadoğu'nun, yaşadığı çelişkilere rağmen barış ve istikrara yönelik dönüşüm olanaklarına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ortadoğu’daki çatışmaların tümü iç saiklerle yaşanmamaktadır.  Dış müdahalelerin, devlet politikalarının oluşturulmasında iç çelişkilerin derinleştirilerek, yeni krizlere yol açan çatışmalara dönüştürülmesindeki rolü inkâr edilemez.  
Ortadoğu’nun stratejik konumunun doğası, yalnızca ticari ürünlerin geçiş güzergahı ya da gezginlerin hareket alanı olmasında yatmaz. Doğu ve Batı arasında üstlendiği ‘doğal köprü’ görevi, fikir ve ideolojilerin geçiş alanı olmasını ve medeniyetler çatışmasının merkezinde yer almasını sağlamaktadır.  
Bölgemize musallat olan çatışmaların, rekabetin, istikrarsızlığın ve krizlerin devam etmesinin kaçınılmaz bir kader olup olmadığı, meşru bir soru olarak ortaya çıkıyor. Dünyanın diğer bölgelerindeki uluslar da benzer süreçlerden geçtiler ve nihayetinde krizleri büyük ölçüde aşabildiler. Acaba bu deneyimler bizim için de rol model teşkil edebilir mi?  
Halklarımız gelecekleri için alternatif seçenekler oluşturup, gelişmiş ülkeler arasına dahil olabilir mi?  
Iraklılar olarak biz, komşu ülkelerdeki kardeşlerimizden önce, bu soru üzerinde sorumlu bir şekilde düşünmekle yükümlüyüz. Kendimize böyle bir soru yönelttiğimizde, şimdilerde bölgesel barışı ve istikrarı tehdit eden, sorunlu bir merkez görüntüsüne rağmen, Irak’ın bölgesel barış ve istikrar için pozitif bir merkez olma potansiyeli olduğunun farkındayız. Irak pekâlâ bölge ülkeleri arasında sağlıklı bir iş birliği kurulmasına ve toplu kalkınmaya aracılık edebilir.  
Bölgemizin zengin doğal kaynakları, tarihi ve medeniyet geçmişi, kendisini yeniden gerçekleştirmesine olanak tanımaktadır. 
Tarihte olduğu gibi, potansiyelimizi doğru kullanırsak, tüm alanlarda atılımlar yaparak eski statümüzü tekrar kazanabiliriz.  
Böylesi bir tarihsel dönüşümü dört gözle beklerken, geri kalmış, kanlı çatışmalar yaşamış ve doğal kaynaklardan yoksun olan bazı ülkelerin, tüm bunları aşarak sosyal, ekonomik ve siyasi ilerleme kaydedebilmiş olması bize umut veriyor.  
Geçen yüzyılın ortalarında tehlikeli salgın hastalıklarla boğuşan, organize suç, mafya ve silahlı çetelerin merkezi haline gelmiş olan Singapur deneyimi önemli bir örnek teşkil edebilir. Singapur, kurucu lider Lee Kuan Yew'in vizyonu sayesinde, ekonomik, sosyal, teknik ve insani düzeyde en gelişmiş ülkelerden birine dönüşmüştür. Keza Güney Afrika'daki ırkçı Apartheid rejim tasfiye edilerek, ekonomik olarak gelişmiş, özgür, demokrat bir model ortaya çıkabilmiştir.  
Ruanda da bir başka değişim ve dönüşüm örneği sunuyor. En büyük ırkçı soykırımlardan biri olarak kabul edilen ve yaklaşık üç milyon insan canına mal olan katliamların ardından, demokratik dönüşümünü tamamlayarak yirmi yıl içinde siyasi ekonomik istikrarı sağlayabildiler.  Güney Amerika, Doğu Asya ve Doğu Avrupa'da bu düzeyde birçok başarı örneği vardır. 
Doğal zenginliklere sahip, büyük medeniyetlerin mirasçısı olan, zengin insan kaynakları barındıran ülkelerimizin, yeni modeller tasarlayarak, içinde bulunduğumuz durumdan sıyrılarak gelişmiş ülkeler arasında yer alması mümkün değil midir? Bizdeki olanaklara sahip olmayan ülkeler bunu başarabilmişse, bizim de kendi tarzımızla ilerleyebilmemiz gerekmez mi?  
Ortadoğu ülkeleri olarak böylesi bir tarihsel atılım için tüm imkanlara ve şartlara sahibiz; muazzam yeraltı kaynaklarımız, yaratıcı gençlerimiz, kültürel ve tarihi ortak noktalarımız ve bize ilham verecek parlak bir geçmişimiz var. İhtiyacımız olan; yeni bir gerçeklik yaratma vizyonunu ortak bir irade ile kabullenmemizdir. Halklarımız arasındaki ilişki bağlarını güçlendirmeye dayalı sürdürülebilir iletişimin temellerini atmalı, müşterek çıkarlar çerçevesinde ortak bir güvenlik ve ekonomik sistem kurmalıyız. Hepimiz şunu kavramalıyız ki, deneyimlerimizi paylaşmamız ve ortak hareket etmemiz gücümüzün kaynağı olacaktır. Böylelikle birbirimize destek olarak eksiklerimizi tamamlayabilir, bölgemizi kalkındırabiliriz. Seçimlerimizde, birlikteliğimizi güçlendirmeyi hedeflemeliyiz, aramızdaki anlaşmazlıkların çözüm yolu olarak diyalogu benimsemeliyiz.  
Irak’ta eski rejime muhalif olduğumuz yıllar boyunca, halkın onuruna saygılı, özgür ve demokratik bir ülke hayal ettik.  
Bugün Irak'ta iki seçenek görüyoruz: Ya bölgesel ve uluslararası güçlerin çatışma üssü olarak kalmaya devam edeceğiz, ya da iç birlikteliğimizi sağlayıp bölge halkları arasında bir iletişim köprüsü olacağız. Bize göre, yaralarını saran ve kendisiyle barışan bir Irak, kardeşlerinin de yardımıyla, barış ve istikrara kavuşan bir Ortadoğu’nun inşasına ciddi katkılar sunabilir.  
Hükümet olarak Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı’nda, bu vizyonu, komşu ve dostlarımızın huzurunda taahhüt ettik.  İlerlemeye yönelik iyi niyetlerimizi samimiyetle dile getirdik.  
Deneyimlerimiz, bölge ülkeleri düzeyinde güvenlik entegrasyonunun sağlanması için geniş olasılıklar olduğunu gösteriyor. Bölge ülkelerinin kara ve demiryolları ile birbirine bağlanmasının acil bir ihtiyaç olduğu görülüyor. Elektrik sistemlerinin birleştirilmesi, enerji, doğalgaz ve karşılıklı yatırım alanlarında iş birliklerinin arttırılması gerekiyor. Ancak hepsinden önce, bölge ülkelerinin, ikili ve toplu diyalogları genişletmesi, krizlerin çözümü için karşılıklı iyi niyet göstermesi gerekiyor. Muhtemel çözümleri formüle ederken, bölge ülkeleri dışındaki harici etkileri uzak tutmak için de azami gayret sarf edilmeli.  
Dünyada ciddi değişiklikler yaşandı. Bugün, halkların çıkarlarının daha fazla birbirine bağlı olduğu bir gerçekliktir. Tüm hayati alanlarda daha derin etkileşim ve dayanışma gerektiren tamamen farklı bir tarihsel çağda yaşıyoruz. 
Bölgemizdeki ülkeler, birçok alanda ortak çıkarlarla birbirine bağlıdır. Tarım, ticaret ve sanayi alanlarında ortak projeler yaparak, eskiden olduğu gibi, modern zamanlarda da büyük bir güç haline gelebiliriz. Önümüzde, terörizm, yoksulluk, kuraklık, toplumsal ve çevresel sorunlar gibi büyük ortak zorluklar var. Tüm bunların olumsuz etkilerini azaltmak ve sonuçlarının üstesinden gelebilmemiz için iş birliği yapmamız zorunludur.  
Halklarımız, içinde bulundukları halden daha iyisini hak ediyor. Potansiyel olarak, insanlığın ilerlemesine verdikleri katkıdan çok daha fazlasına sunabilirler ve değişim için de gerekli iradeye sahipler.  
Yakın tecrübelerimiz, bölge ülkelerinin liderlerinin de değişim iradesine sahip olduklarını gösteriyor. Bizi bir araya getirecek samimi yaklaşımlar olduğu yönünde işaretler var. Krizlere odaklanmak ve nedenleri sürdürmek yerine, kalkınma ve refah çerçevesinde ortak çıkarlarımızı gözetmemiz ve bölgesel entegrasyonu sağlamamız gerekir. 



İsrail, ABD'den İran'a saldırı izni alabilmek için mi Hamas'ın yazışmalarını yayınladı?

Analistler, Tel Aviv'in kamuoyunu seferber ederek İran'a saldırmak, gücünü ve kapasitesini yok etmek istediğini söylüyor (AFP)
Analistler, Tel Aviv'in kamuoyunu seferber ederek İran'a saldırmak, gücünü ve kapasitesini yok etmek istediğini söylüyor (AFP)
TT

İsrail, ABD'den İran'a saldırı izni alabilmek için mi Hamas'ın yazışmalarını yayınladı?

Analistler, Tel Aviv'in kamuoyunu seferber ederek İran'a saldırmak, gücünü ve kapasitesini yok etmek istediğini söylüyor (AFP)
Analistler, Tel Aviv'in kamuoyunu seferber ederek İran'a saldırmak, gücünü ve kapasitesini yok etmek istediğini söylüyor (AFP)

İzzeddin Ebu Ayşe

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ABD'ye ulaşmadan önce Tel Aviv, Hamas’ın gerçekleştirdiği, İsrail topraklarına saldırarak halen Gazze’de tutulan rehineler aldığı 7 Ekim 2023 saldırısındaki İran rolünün kesin kanıtı olarak nitelediği belgeleri yayınladı.

ABD Başkanı Donald Trump birkaç gün önce, Netanyahu'yu çeşitli konuları görüşmek üzere Washington'a davet etti. İsrail Başbakanı, ABD'de üç konuyu görüşeceğini açıkladı: İran meselesi, Gazze'deki rehinelerin serbest bırakılması ve Trump'ın İsrail mallarına uyguladığı gümrük tarifeleri meselesi.

Dayf’den Kaani'ye

İsrail Savunma Bakanı'nın, Askeri İstihbarat Müdürlüğü'ne bağlı ve “Amshat” olarak bilinen istihbarat ve teknik ganimet toplama birimini ziyareti sırasında İsrael Katz, Hamas liderleri ile İran arasında İsrail'i yok edecek ve haritadan silecek bir askeri saldırı düzenleme konusunda varılan anlaşmayı gösteren belgeleri açıkladı. Katz'ın elinde tuttuğu, videoya çekip sosyal medyada paylaştığı belgeler, bir yazışma niteliği taşıyor. Yazışmalar, Hamas Genelkurmay Başkanı Muhammed ed-Dayf, yardımcısı Mervan İsa ve hareketin Gazze Lideri Yahya Sinvar'ın da aralarında bulunduğu Hamas liderleri ile İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani ve İran Devrim Muhafızları'nın Filistin Şubesi Başkanı Said İzadi arasında yapılmış.

SDWEFRT5Y6U7
İsrael Katz, Hamas liderleri ile İran arasında İsrail'i yok edecek ve haritadan silecek bir askeri saldırı başlatma konusunda anlaşmaya varıldığını gösteren belgeleri kamuoyuna sundu (AFP)

İsrail ordusunun Gazze'ye yönelik kara harekâtı sırasında bulduğu yazışmalarda, İran'ın Hamas'ın 7 Ekim saldırı planına destek verdiği ve fon sağladığı belgeleniyor. Tahran'ın, Tel Aviv'i yok etmeyi amaçlayan Gazze kolunun faaliyetlerinin arkasında olduğunu doğruluyor.

500 milyon dolar

Hamas-İran yazışmaları, Filistinli örgütün, İsrail'e 7 Ekim'de düzenlenecek saldırıya hazırlık amacıyla askeri kapasitesini yeniden inşa etmek ve önemli ölçüde geliştirmek için Tahran'dan 500 milyon dolar talep ettiğini gösteriyor.

Sinvar, Dayf ve İsa'nın yazışmalarında şöyle deniyor: “Bu aşamada, öncelikle son çatışmada tükenen veya hedef alınan gücümüzü yeniden tesis etmek, bu büyük hedeflere ulaşabilmek ve kapasitemizi kat kat geliştirmek için tüm gücünüz, kararlılığınız ve desteğinizle yanımızda durmanıza şiddetle ihtiyacımız var. İnşallah bu hedefleri gerçekleştirerek dünyanın çehresini değiştireceğiz. İki yıl boyunca aylık 20 milyon, yani iki yılda 500 milyon dolarlık maddi desteğe acil ihtiyacımız var. Biz, sizin ve bizim bu iki yılın sonunda veya inşaallah bu müddet içerisinde, bu çarpık oluşumu ortadan kaldıracağımıza inanıyoruz. Hep birlikte bölgenin çehresini değiştireceğiz ve Allah'ın izniyle bu karanlık dönemi sonlandıracağız.”

İsrail Savunma Bakanı, “Hamas, 2021’de kendisine karşı başlatılan Duvarların Muhafızları Operasyonu’nun sona ermesinden yaklaşık bir ay sonra bu yazışmayı yaptı. Çatışmaların sona ermesinin ardından Filistinli hareket, İran'ın desteğiyle İsrail'e saldırı hazırlıklarına başlamıştı” diyor.

İsrael Katz, “Bu belge Gazze'de üst düzey Hamas yetkililerine ait tünellerde bulundu ve Tahran'ın Hamas'ın İsrail'i yok etme planına verdiği desteğin bir parçası olarak, İran, Yahya Sinvar ve Muhammed Dayf arasında doğrudan bir ilişkinin varlığını kanıtlıyor” dedi.

İran kabul etti ve cevabı bu oldu

Katz, İran ve Hamas'ın amacının sadece İsrail'i yok etmek değil, aynı zamanda ABD'ye karşı savaşmak olduğunu da açıkladı. İran Devrim Muhafızları Ordusu Filistin Şubesi Komutanı Said İzadi'nin Hamas'ın talebini kabul ettiğini ve örgüte fon sağladığını vurguladı.

Katz, İran'ın yanıt olarak gönderdiği belgeyi de yayınladı ve belgede şöyle deniyordu: “Açıklamaya gerek yok, bildiğiniz gibi ekonomik durumumuz çok zor. Ama şartlar ne olursa olsun elimizden gelen bütün imkânları seferber edeceğiz, çünkü önceliğimiz Siyonist düşmana karşı içeride direniş projesidir. Aynı zamanda sözümüzü tutmamış gibi görünmemek için size aylık bir miktar taahhüt edemiyoruz ama imkân buldukça mümkün olan mali desteği sunacağımızı vaat ediyoruz. Allah cömerttir. Elbette hareketin lideri olan değerli kardeşimiz de bu konuda bilgi sahibi olacak ama baskıya maruz kalmaması, kendisinden talepte bulunulmaması, sorumlu tutulmaması için konunun sizinle bizim aramızda kalması daha iyi. Bunun sorumluluğunu biz taşıyoruz ve sorulursa da bu bizim kararımız diyeceğiz.”

İran'ın yanıtına ilişkin yorumunda Katz, “Bu, İran'ın Hamas'ın 7 Ekim saldırı planına verdiği desteğin kesin kanıtıdır. Sonuç açık; yılanın başı İran'dır ve tüm inkarlarına rağmen tüm bölgelerde terörü finanse etmekte ve teşvik etmektedir” ifadelerini kullandı.

İran ve Hamas inkâr ediyor

İsrail, Tahran’ı Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail topraklarına yönelik saldırısını desteklemekle suçladığı belgeleri üçüncü kez yayınlıyor. Ancak Tahran, Filistinli vekilinin Gazze'deki planlarından haberdar olduğunu sürekli olarak reddediyor ve bu planlarla ilgili herhangi bir sorumluluk kabul etmiyor.

Hamas'a gelince, Sözcüsü Sami Ebu Zühri, “İsrail'in yayınladıkları tamamen uydurma, yalan ve iftiradan ibarettir. İsrail'in sızdırdığı yazışmaların biçimi ve içeriği tuhaf ve yanlış. Belgeler gerçek değil” dedi.

Zamanlama masum değil

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İran ve Hamas'ın bu belgeleri yalanlaması bir yana, “İsrail'in yazışmaları yayınlamasının zamanlaması bir tesadüf değil.” Siyasi araştırmacı Mümin Şahin bunu şöyle açıklıyor: “Trump ile Netanyahu arasındaki görüşmeden önce Tel Aviv, İran’a saldırmak ve gücünü, kapasitesini yok etmek için kamuoyunu seferber etmek istiyor. İsrail, Amerikan tehditlerini kullanıp bunları askeri operasyonla uygulamaya dönüştürmeyi arzuluyor.”

DFRGTYU7
Katz, İran ve Hamas'ın amacının yalnızca İsrail'i yok etmek değil, aynı zamanda ABD'ye karşı savaşmak olduğunu da açıkladı (AFP)

Katz, İsrail'in Tahran'ın nükleer silaha sahip olmasını engellemek için elinden gelen her şeyi yapacağını, İran ekseni ezilene, çökene kadar, bölgedeki kollarına yönelik saldırılarına devam edeceğini vurgulayarak İran'ı tehdit etti.

ABD Başkanı, İsrail'in Hamas-İran yazışmalarını ifşa etmesinden birkaç gün önce, 30 Mart'ta Washington ile nükleer programı konusunda bir anlaşmaya varmaması halinde, Tahran'ı bombalamakla ve ikincil gümrük tarifeleri uygulamakla tehdit etmişti.

Trump, “Amerikalı ve İranlı yetkililer iletişim halindeler ancak bir anlaşmaya varamazsak daha önce hiç görmedikleri bir bombardımana maruz kalacaklar” demişti.

Siyasi araştırmacı Şahin’e dönersek sözlerine şöyle devam etti: “Son haftalarda Washington'da Trump yönetiminin birçok yetkilisi İran'a saldırı çağrısında bulundu. İsrail, çatışma ve askeri kararlılığın gerekliliğini vurguladı ve Netanyahu, harekete geçmek için bundan daha iyi bir zaman olmayabileceğinin altını çizdi.”

Şahin, İsrail'in bu savaşta kesin zafer kazanmak ve Ortadoğu'nun çehresini değiştirmek bahanesiyle, İran'ı bombalamak, hükümetini, güvenlik ve askeri teşkilatları ile gücünü yok etmek için ABD'den yeşil ışık istediğini söyledi.

Şahin, İsrail'in Gazze, Lübnan, Suriye ve Yemen'i yerle bir etmesinin ardından sıranın İran'a geldiğini belirtti. Netanyahu'nun Tahran’ı vurup ona karşı bir zafer kazanmadan savaşı durdurmayı kabul etmeyeceğine dikkat çekti. Bu nedenle İsrail Başbakanı Trump'ın yeşil ışık yakmasını ve bu konuya müdahil olmasını istiyor. Onu kışkırtmak ve Tahran ile askeri çatışmaya girmeye teşvik etmek için de belgeleri yayınladı.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.