Savaşların ve çatışmaların temel nedeni: Yoksulluk

İç savaşları dini, etnik ve kültürel farklılıklara dayandırmanın çatışmaların fitilini ateşleyen esas sebepleri gizlemeye çalışmak olduğu belirtiliyor. (AFP)
İç savaşları dini, etnik ve kültürel farklılıklara dayandırmanın çatışmaların fitilini ateşleyen esas sebepleri gizlemeye çalışmak olduğu belirtiliyor. (AFP)
TT

Savaşların ve çatışmaların temel nedeni: Yoksulluk

İç savaşları dini, etnik ve kültürel farklılıklara dayandırmanın çatışmaların fitilini ateşleyen esas sebepleri gizlemeye çalışmak olduğu belirtiliyor. (AFP)
İç savaşları dini, etnik ve kültürel farklılıklara dayandırmanın çatışmaların fitilini ateşleyen esas sebepleri gizlemeye çalışmak olduğu belirtiliyor. (AFP)

Fidel Sbeity
Ülkelerdeki iç çatışmalardan kazanç sağlayan kişiler, bu savaşların sebeplerini bir grubun başka bir gruba hükmedip etnik ve dini kültürünü dayatmasına ya da azınlıkta kalan veya farklı bir ırka mensup olan vatandaşlardan oluşan başka grupları baskı altına almak için güç pozisyonlarını ele geçirmesine bağlamaya çalışıyorlar.
Bu savaşlardan kazanç sağlayanlar büyük miktarda hammadde, enerji kaynağı, tahta, maden, elmas ve tabii ki petrolün bulunduğu ülkelerin otoriteleri üzerindeki hakimiyetlerini sürdürmeye çalışan dünyanın zengin ve eski sömürge ülkeleri olarak ön plana çıkıyor.
Diğer yandan çatışmalara bulanmış olan ülkelerde savaşan grupların liderleri, silahlı milislerin komutanları, üst düzey iş insanları ve bankacılar gibi söz konusu kaostan kazanç sağlayanlar da mevcut. Bu kişiler ülkenin kaynakları üzerinden kendi şahsi çıkarları için büyük ve küçük anlaşmalar yapmak amacıyla kaostan ve güvensizlikten yararlanarak, hep birlikte iş birliği içerisinde savaş durumunu sürdürmeye çalışıyorlar. Savaşlar, dikey ve yatay sınıf farklılıklarını, yani çatışma içerisindeki bütün kesimlerden yoksul grupları ortaya çıkarıyor. Çoğunlukla bu savaşların bütün sıkıntılarını sırtlayanlarda bu kesimler oluyor. Genellikle bu kişiler savaşların kurbanları veya ‘yakıtı’ olarak adlandırılıyor. Dış taraflarca desteklenen savaşan kesimlerin liderlerinden ultra zenginlerin oluşturduğu tabaka ise bütün bu kaos sürecinden kazanç sağlıyor.
Bunun örnekleri ise saymakla bitmiyor. Sahra Altı Afrika ülkeleri; Kongo, Kenya, Gine, Gana, Sierra Leone, Zambiya, Zimbabve ve diğerlerinin yanı sıra Venezuela, Şili, Bolivya ve Peru gibi Latin Amerika ülkelerinde de bu durum geçerli. Ancak en çok da bu duruma Meşrık Arap bölgesi ve Doğu Afrika-Arap ülkelerinde; Libya, Sudan, Somali, Cibuti, Eritre ve Etiyopya’nın yanı sıra Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de rastlanıyor.

Esas sebebin örtbas edilmesi
Ancak iç savaşları dini, etnik ve kültürel farklılıklara dayandırmak bu savaşların fitilini ateşleyen ve sürmesine yol açan esas sebepleri gizlemeye çalışmaktır. Bu savaşlar gelişmekte olan veya bir aşamadan diğerine geçmeye çalışan ülkelerde devletin -ki varsa- temellerinin sarsılmasına yol açıyor. Nitekim örnek verecek olursak; bir yıl süren bir savaş, kalkınmayı sağlamaya çalışan bir kurumlar devletinin temellerini atmak için yıllarca süren girişimleri yerle yeksan edebilir. Bunlar, insanların gerek ülke içinde gerekse komşu ülkelere olsun göç etmeleri ve yerlerinden edilmelerinden ötürü genelde demografik değişimlere yol açan savaşlardır. Etiyopya, Lübnan ve Suriye bu tür demografik değişimlere örnektir.
Genelde bu değişimler ülkeyi bir kimliğe göre bölmeye yönelik olarak gerekleşir. Bu sırada ekonomi ciddi şekilde çökmeye devam eder ve bir noktadan sonra sadece bir halkı günlük temel ihtiyaçlarını temin ederek hayatta tutmak için Birleşmiş Milletler'in (BM), uluslararası kuruluşların ve destekleyici ülkelerin müdahalesi yardımcı olur. Şu an dünyanın birçok yerinde olan şey de tam olarak bu.
Şarku’l Avsatın Independent Arabiadan aktardığı ve Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) liderliğinde yürütülen ve saha çalışmalarına dayanan uluslararası raporlara göre gelişmekte olan ülkelerdeki krizlerin, çatışmaların ve savaşların devam etmesinin temelinde her şeyden önce ekonomik ve yaşamsal farklılıklar yatıyor. Sebeplerin değiştirilmesine gelince; bu, savaşlardan kazanç sağlayan bütün tarafların bildiği gerçeği örtbas etmek için yapılıyor.
Dünya Bankası 2015 yılında aşırı yoksulluk içinde yaşayan insan sayısının dünya nüfusunun yüzde 10'undan daha aşağısına düşeceği tahmininde bulundu. Ancak tahminler tutmadı çünkü bütün ülkelerin ekonomilerine zarar veren, listedeki yoksul ülke sayısını artıran ve yoksul ülkeleri daha da yoksullaştıran yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) geleceği o zamanlar bilinmiyordu.
Kovid-19 ile birlikte aynı anda çatışmalara ve savaşlara tanık olan yoksul ülkelere gelince; bir nevi mucize olmadığı sürece düzelemeyecek şekilde iki katı fakirleştiler. Uluslararası ünlü ekonomistler zengin ülkelerin yoksul ülkeler için iş birliği yapmaması halinde en kötü senaryonun gerçekleşmesinden bahsediyorlar. Böyle bir durumda ülkeler içindeki büyük sınıfsal farklılıklar, kendi halkının geçimini sağlayabilen birkaç zengin ülke ile kaynaklar için savaşların ve çatışmaların olduğu pek çok fakir ülke arasında da oluşacak. Bu, bütün küresel ekonomik döngüyü etkileyecek. Son birkaç yıldır güneyden kuzeye doğru gelen göç dalgaları, herkesi etkileyecek olan bu gelecek yaşanacakların sadece küçük bir örneği.

Savaşan ülkeler daha yoksul
Dünya Bankası'na göre yoksulluk, çatışma ve şiddetten zarar gören ülkelerde her geçen gün daha da artacak. 2030 yılına kadar dünyadaki yoksulların neredeyse yarısının bu ülkelerde olması bekleniyor. Kovid-19 salgınının devam etmesi durumunda bu sayı daha çok ve belki de şu ana kadar yapılan tahminlerden çok daha fazlasına ulaşacak.
‘Kırılganlık ve Çatışma: Yoksullukla Mücadelenin Ön Saflarında’ (Fragility and Conflict: On the Front Lines of the Fight against Poverty) başlığıyla yayınlanan yeni rapor, dünyadaki en yüksek yoksulluk düzeyine sahip 43 ülkenin kırılgan ve çatışmalardan etkilenen veya savaş içinde bulunduğunu belirtiyor. Bu savaşların biteceğine dair ufukta net işaretler ya da bu savaşları durdurmaya yönelik uluslararası düzeyde gerçek bir arzu yok. Rapora göre dünya çapında zorla yerinden edilenlerin sayısı 2012'den bu yana iki katından fazla artarak 2018'de 74 milyonu aştı ve son 4 yılda da birkaç milyon kişi arttı.
Uluslararası finans kuruluşlarındaki üst düzey ekonomistlere göre yoksulluk ve savaşların temelde birbiriyle ilişkili olduğu gözlemlendi. Bu doğrultuda gruplar arasındaki belirli barış anlaşmalarının imzalanmasıyla çatışmalardan ve savaşlardan çıkan ülkeler, yoksulluk seviyelerini hemen yarı yarıya düşürmeyi başarırken kronik iç çatışmalarla boğuşan ekonomilerde son 10 yılda yüzde 40'ı aşan yoksulluk oranlarında herhangi bir değişme olmadığı ortaya çıktı.
Bugün bölücü bir savaş ekonomisinde yaşayan birinin, son 20 yılda çatışma ve savaşa tanık olmamış bir ülkede yaşayan birine göre yoksul olma olasılığı on kat daha fazla. Bu, gelişmekte olan veya çeşitli şekillerde büyümeye çalışan ülkelerdeki birey ve grupların yaşamlarını iyileştirmeleri için barış, güvenlik ve uzlaşmanın ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi.
Dünya çapında her beş kişiden biri eğitim, sağlık ve temel altyapıdan mahrum kalmasının yanı sıra parasal yoksulluktan da mustarip.
Savaşın gözle görülür doğrudan etkilerinin yanı sıra gelecek nesilleri etkileyebilecek uzun vadeli yansımaları da var. Zira çocuklukta savaşın etkilerine maruz kalmak, hayat boyu sağlık durumunun bozulmasına neden olabilir. Savaş kaynaklı beşeri sermaye kayıpları, bireylerin yaşamları boyunca üretkenliklerinin ve gelir düzeylerinin düşmesinin yanı sıra sosyal ve ekonomik hareketlerinin de azalmasına yol açar.
Gelişmekte olan ülkelerdeki çatışmaların devam etmesinin nedenlerine ilişkin uluslararası raporlardan birine göre, savaşlardan ‘ilkel’ etnik duyguları sorumlu tutma eğilimi var. Bu da savaşların çözümünün zor gibi görünmesine sebep oluyor. Bu düşünce şekli dikkati ekonomik ve politik esas faktörlerden uzaklaştırdığı için hatalıdır.
Söz konusu raporda gelişmekte olan ülkelerdeki savaşların nedenini anlamak için dört ekonomik varsayıma yer veriliyor. Bunlar grup sebepleri, hususi sebepler, toplumsal sözleşmenin başarısızlığı ve çevresel bozulma ile ilgili faktörlere dayanıyor.

Tüm olası varsayımlar ekonomik
Devletler içindeki savaşların temelde farklı gruplar arasında olduğu göz önüne alındığında, özellikle siyasi ve ekonomik gücün dağılımı ve uygulanmasında bir grubu harekete geçiren etkenler, öfke ve beklentiler ile savaş için bir sebep oluşturur. Bu durumda çok büyük olasılıkla temel sosyal haklarından mahrum bırakılan veya liderleri tarafından haklarından mahrum bırakıldıkları konusunda ikna edilen gruplar adalet ararlar. Siyasi adalet sağlanamadığında da savaş patlak verir.
Savaşların, özellikle de liderlerden veya asker olarak çalışan eğitimsiz gençlerden oluşan bireylere fayda sağlayan savaşların süresinin uzamasına yol açan açgözlülük varsayımı var. Savaş aynı zamanda yağmacılık, kıtlık, yardımlar ve silah ticaretinden faydalanma, yasa dışı üretim ve uyuşturucu, elmas, tahta ve diğer malların ticaretini yapma fırsatları da sağlar.
Toplumsal sözleşmenin başarısızlığına yani halk ile hükümet arasındaki sosyal istikrarın bozulmasına gelecek olursak; bu, halkın ekonomik durgunluk ve bozulma yüzünden hizmet vermeyen devletin otoritesini reddettiği ve devlet hizmetlerinin bozulduğu zaman meydana gelir. Bunların sonucunda toplumsal sözleşme çöker ve şiddet ortaya çıkar.
Son olarak, çevresel bozulma bir yoksulluk kaynağı ve uzun süreli ve sert çatışmaların bir sebebi olabilir. Örneğin, nüfus baskısının artması ve tarımsal üretkenliğin azalması toprak konusunda anlaşmazlıklara yol açabilir. Su kıtlığının artması da, özellikle suyun hayatta kalmak için birincil kaynak olduğu tarım veya yüksek popülasyona sahip ülkelerde ciddi büyük savaşlara yol açabilir.
Yapılan çalışmalardan birinde 93 ülkede aralarında siyasi, ekonomik ve çevresel farklılıklara dayanan çatışmalar olan 233 silahlı siyasi grup sınıflandırıldı. Eşitsizlikten şikayet eden grupların çoğunun, şiddet içermeyen protestolardan isyana ve darbeye kadar grubun çıkarlarını korumak için bazı adımlar attığı tespit edildi. Bu, isyan ve darbe isyancı grubun iktidarı bırakmayan karşı gruba karşı ayaklanması halinde iç savaşa yol açıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Putin: Ukrayna F-16’ları üçüncü ülkelerin havaalanlarında meşru hedefimiz olacak

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Hava Kuvvetleri pilotlarıyla konuşuyor (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Hava Kuvvetleri pilotlarıyla konuşuyor (Reuters)
TT

Putin: Ukrayna F-16’ları üçüncü ülkelerin havaalanlarında meşru hedefimiz olacak

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Hava Kuvvetleri pilotlarıyla konuşuyor (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Hava Kuvvetleri pilotlarıyla konuşuyor (Reuters)

Putin, Tver bölgesinde Rusya Savunma Bakanlığının ordu havacılık eğitim merkezini ziyaret etti. Burada askeri pilotlarla sohbet eden Putin, Ukrayna’daki çatışmalarda Rus ordusu havacılık biriminin mükemmel çalıştığını ve sonuca katkı sağladığını ifade etti.

Kendisinin de savaş uçağı ile birkaç kez uçtuğunu ve savaş uçağı pilotlarının işinin zor olduğunu belirten Putin, çatışma bölgesinde Rus Su-34 bombardıman uçağı, Su-30 ve Su-57 yeni model savaş uçaklarının çok iyi işler çıkardığını kaydetti.

“Diğer silahlar gibi F-16’ları da yok edeceğiz”

Batı ülkelerinin Ukrayna’ya F-16 savaş uçağı verme planı ve Ukraynalı pilotların eğitimi ile ilgili olarak değerlendirmelerde bulunan Putin, “Bu çatışma alanında hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Bugün çoklu fırlatma sistemleri dahil tankları, zırhlı araçları ve diğer askeri teçhizatları yok ettiğimiz gibi (F-16 model) uçakları da yok edeceğiz.” diye konuştu.

F-16 savaş uçaklarının nükleer silah taşıma kabiliyeti olduğuna da dikkatİ çeken Putin, bu uçaklarla mücadele ederken bunu hesaba katacaklarını belirtti.

Ukrayna’ya verilecek bu uçakların NATO havaalanlarından kullanılması halinde ne yapılacağına da açıklık getiren Rus lider Putin, “Elbette bu uçaklar üçüncü ülkelerin havaalanlarından kullanılırsa, nerede bulunurlarsa bulunsun bizim için meşru hedef haline gelecek.” şeklinde konuştu.

Putin, ABD’nin savunma harcamalarının Rusya’dan daha fazla olduğuna dikkat çekerek, Rusya’nın NATO ile savaşmayı planladığı iddialarının saçma olduğunu söyledi.

Putin, Rusya’nın Baltık ülkeleri ve Polonya’ya saldırma ihtimali iddialarını da “saçmalık” olarak nitelendirdi.

“Rusya sadece Ruslarındır açıklamaları beni endişelendiriyor”

Bazı şovenistlerin “Rusya sadece Ruslarındır” şeklindeki açıklamalarından duyduğu rahatsızlığı dile getiren Putin, her yerde ve her toplumda böyle insanların olduğunu dile getirdi.

Bu tip söylemleri dile getirmeden önce dikkatli olunması gerektiğine işaret eden Putin, “Rusya'nın sadece Ruslar için olduğunu söylediklerinde endişeye kapılıyorum. Ülke topraklarında 190 etnik grubun yaşadığını ve bazı milletlerin milyonlarca kişi tarafından temsil edildiğini aklımızda tutarsak, burada herkesin yabancı olduğu yönündeki bu yıkıcı düşünceleri hayata geçirmeye başladığımız andan itibaren ülkeyi yok edeceğiz ve asıl kurbanlar Rus halkı olacak.” şeklinde konuştu.

“Diğer dinlerin mensuplarına saygılı olmalıyız”

Rusya’nın çok uluslu ve çok dinli bir ülke olduğunun asla unutulmaması gerektiğini vurgulayan Putin, bu hususta dikkatli olunması gerektiğinin altını çizdi. Putin, “Her zaman kardeşlerimize, diğer dinin mensuplarına, yani Müslümanlara, Yahudilere ve diğerlerine saygılı davranmalıyız, zaten bunu da yapıyoruz.” ifadelerini kullandı.


Ruhani: Süleymani benden savunma bakanı olarak Devrim Muhafızları subayları arasından birini atamamı istedi

Ruhani, ikinci dönemi kazandıktan sonra Devrim Muhafızları liderleriyle buluştu (İran Cumhurbaşkanlığı web sitesi-Arşiv)
Ruhani, ikinci dönemi kazandıktan sonra Devrim Muhafızları liderleriyle buluştu (İran Cumhurbaşkanlığı web sitesi-Arşiv)
TT

Ruhani: Süleymani benden savunma bakanı olarak Devrim Muhafızları subayları arasından birini atamamı istedi

Ruhani, ikinci dönemi kazandıktan sonra Devrim Muhafızları liderleriyle buluştu (İran Cumhurbaşkanlığı web sitesi-Arşiv)
Ruhani, ikinci dönemi kazandıktan sonra Devrim Muhafızları liderleriyle buluştu (İran Cumhurbaşkanlığı web sitesi-Arşiv)

İran eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran Devrim Muhafızları liderleriyle ilişkilerinin niteliğine ilişkin sessizliğini sona erdirdi.

Cumhurbaşkanlığı sırasında, bu ilişkilerin bilinmeyen yönlerini, özellikle de ikinci dönemi kazandıktan sonra nüfuzlu Devrim Muhafızları’nın üst düzey liderleriyle yıllar önce bir araya geldiği ünlü toplantının detaylarını açıkladı.

Ruhani’nin resmi internet sitesine göre eski cumhurbaşkanı, bir grup gazeteciye o dönemde Devrim Muhafızları liderleriyle yaptığı görüşmenin ‘seçim sonrası barış ve sükunet için’ olduğunu söyledi.

Ruhani, ikinci seçim kampanyası sırasında İran Devrim Muhafızları’nı sert bir şekilde eleştirerek, ‘silahın sahibi hükümet’ olarak nitelendirmişti.

Ayrıca, Ocak 2016’da nükleer anlaşmanın yürürlüğe girmesi sırasında füze faaliyetlerindeki artışı da eleştirmişti.

Ruhani, iki taraf arasındaki gerginliğe son veren görüşmeye ilişkin açıklamalarda bulundu.

Sitesinde yer alan açıklamaya göre 2020’de Irak’ın başkenti Bağdat’ta ABD tarafından öldürülen, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, toplantının sonunda Devrim Muhafızları subayları arasından bir Savunma Bakanı’nın belirlenmesini istedi.

Bu, Ruhani ile Devrim Muhafızları arasında bakanın adaylığı konusunda yaşanan anlaşmazlıklara ilişkin o dönemdeki çelişkili anlatıların üstü kapalı bir şekilde doğrulanması oldu.

Süleymani’nin talebinin aksine Ruhani, Devrim Muhafızları Bakanlığı’nın kaldırılıp Savunma Bakanlığı’na dahil edildiği 1989’dan sonra atılan nadir bir adımla, İranlı bir subay olan Emir Hatemi’yi bu göreve atadı.

Ruhani’nin açıklaması, Devrim Muhafızları liderlerinin farklı açıklamalarının ortasında geldi.

Devrim Muhafızları Ordusu Hava Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, iki yıl önce yaptığı bir açıklamada, Devrim Muhafızları liderlerinin, Ruhani’nin, dini lider Ali Hamaney’in sözlerinden farklı olan tutumunu protesto ettiğini söyledi.

Hacızade açıklamasında, “Süleymani, Ruhani’ye devrimi, rejimi ve lideri savunmanın bizim için kırmızı çizgi olduğunu, her zaman çarpıtıp sessiz kalabileceğimizi düşünmemeleri gerektiğini söyledi” dedi.


Rus web sitesi: Moskova saldırısından sonra yaklaşık 100 kişi hala kayıp

Moskova yakınlarındaki Crocus Konser Salonu (EPA)
Moskova yakınlarındaki Crocus Konser Salonu (EPA)
TT

Rus web sitesi: Moskova saldırısından sonra yaklaşık 100 kişi hala kayıp

Moskova yakınlarındaki Crocus Konser Salonu (EPA)
Moskova yakınlarındaki Crocus Konser Salonu (EPA)

Rus haber sitesi Baza dün (Çarşamba), geçen hafta Moskova yakınlarında meydana gelen ve silahlı kişilerin konsere gidenlere otomatik silahlarla saldırarak konser salonunu ateşe verdiği eylemin ardından yaklaşık 95 kişinin hâlâ kayıp olduğunu bildirdi.

Reuters'e göre Crocus Konser Salonu'na düzenlenen saldırının resmi bilançosu şu anda 140 ölü ve 182 yaralı. Ancak Rusya'nın güvenlik güçlerine yakınlığı ile bilinen Baza haber sitesi, kayıp yakınlarının çağrılarına dayanarak acil servislerin derlediği listelerde 95 kişinin daha kayıp olarak yer aldığını belirtti.

Sitede yer alan haberde: “Bu listeler, terör saldırısından sonra yakınlarının akıbetini öğrenemediği ancak yaralı ve ölü listelerinde yer almayan kişileri içeriyor. Bu kişilerden bazıları öldü ama kimlikleri henüz belirlenmedi" ifadeleri yer aldı.


Papa Franciscus, Ukrayna ve Ortadoğu’da barış çağrısını yineledi

Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus (Reuters)
Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus (Reuters)
TT

Papa Franciscus, Ukrayna ve Ortadoğu’da barış çağrısını yineledi

Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus (Reuters)
Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus (Reuters)

Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus’un sağlığının son zamanlarda endişe kaynağı olmasının ardından, yoğun Paskalya haftası programı öncesinde bugün daha iyi durumda olduğu göründü.

87 yaşındaki Papa, daha önceki haftalarda yaptığı gibi çoğunu okuması için bir yardımcıyı görevlendirmek yerine, önceden hazırlanmış metinlerin tamamını okuyarak daha iyi göründü.

Papa Franciscus, Ukrayna ve Ortadoğu’da barış çağrısını yineleyerek, dinleyiciler arasında bulunan, her ikisi de uzun süredir devam eden İsrail-Filistin çatışmasında kızlarını kaybeden biri İsrailli, diğeri Filistinli iki kişiyi selamladı.

Papa onları, ‘birbirini seven ve aynı çarmıha gerilmeyi yaşamış’ iki arkadaş olarak nitelendirdi.

Papa Franciscus, bir aydan uzun süredir ara sıra soğuk algınlığı, bronşit ve grip olarak tanımlanan hastalıklara yakalandı.

Bu nedenle toplum önündeki konuşmalarını sınırlandırdı, bazı toplantıları iptal etti ve tıbbi kontroller için Roma’daki bir hastaneye gitti.

Papa’nın sağlık durumuyla ilgili endişeler, üç gün önce Aziz Petrus Meydanı’ndaki on binlerce kişinin katıldığı Palmiye Pazarı töreninde son anda vaaz vermekten vazgeçmesi nedeniyle yeniden ortaya çıktı.

Papa, önümüzdeki Pazar günü Paskalya öncesindeki bir dizi törene başkanlık edecek.


Biden, BMGK’nın Gazze’de ateşkes çağrısında bulunan kararının veto edilmemesi nedeniyle iki partinin öfkesiyle karşı karşıya kaldı

ABD Başkanı Joe Biden (EPA)
ABD Başkanı Joe Biden (EPA)
TT

Biden, BMGK’nın Gazze’de ateşkes çağrısında bulunan kararının veto edilmemesi nedeniyle iki partinin öfkesiyle karşı karşıya kaldı

ABD Başkanı Joe Biden (EPA)
ABD Başkanı Joe Biden (EPA)

ABD Başkanı Joe Biden, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Gazze’de geçici ateşkes ve İsrailli rehinelerin serbest bırakılması çağrısında bulunan bir kararı kabul etmesine izin vermesi nedeniyle her iki partideki (Cumhuriyetçi ve Demokrat) İsrail yanlısı siyasetçilerin tepkileriyle karşı karşıya kaldı.

Şarku’l Avsat’ın Axios sitesinden aktardığı habere göre ABD’nin BMGK’da söz konusu karar tasarısına yönelik oylamada veto hakkını kullanmayarak çekimser kalması, İsrail’le ilişkiler üzerinde yıkıcı etkiler yarattı.

İsrail, ABD’ye gidecek bir heyetin ziyaretini iptal etti ve sonrasında takas anlaşması görüşmelerinden çekildi.

Beyaz Saray, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu iç siyasi kazanç elde etmeye çalışmakla suçladı.

ABD Temsilciler Meclisi’ndeki bazı İsrail yanlısı Demokratlar da bu görüşe katıldı.

Cumhuriyetçi Parti’den Temsilciler Meclisi üyesi Anthony D’Esposito dün, ‘İsrail-Hamas çatışmasına yönelik herhangi bir çözümün, yalnızca sürecin her adımında İsrail’in tam işbirliği ve onayıyla gerçekleşmesi gerektiğini’ belirten bir karar tasarısı sundu.

İlk olarak Jewish Insider tarafından bildirilen karar tasarısı, aynı zamanda ABD’nin İsrail’i desteklemeye devam etmesi ve İsrail’i kendi çıkarlarına aykırı herhangi bir eylemde bulunmaya zorlamaması gerektiğini de belirtiyor.

Konuya yakın bir kaynağa göre D’Esposito, tasarının sunulması konusunda Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi liderleriyle görüşmelerde bulundu.

Karar, Temsilciler Meclisi ve Senato’daki Cumhuriyetçilerin, ABD politikasının ‘İsrail’i desteklemekten uzaklaşması’ olarak gördükleri adımlara öfkeli tepkilerinden kaynaklanıyor.

ABD’nin çekimser oy vermesini kınayanlar yalnızca Cumhuriyetçiler olmadı.

Demokrat Parti’den Senatör John Fetterman, Pazartesi günü sosyal medyadan yaptığı paylaşımda, “ABD’nin Hamas’ı kınamayan bir kararın geçmesine izin vermesi dehşet verici” ifadelerini kullandı.

Fetterman’a, Temsilciler Meclisi üyesi Josh Gottheimer da katıldı.

Gottheimer, bu konu karşısında şok olduğunu söyleyerek, ABD’nin veto hakkını kullanmamasının, yalnızca Hamas’ı cesaretlendirmesi ve rehinelerin güvenli bir şekilde geri dönüşünü geciktirmesinden korktuğunu dile getirdi.

ABD Temsilciler Meclisi’nin bir diğer Demokrat üyesi Tom Suozzi de benzer şekilde, çekimser kalmanın Hamas ‘teröristlerini’ cesaretlendirdiğini söyledi.

Resmi tutum

Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby ise Pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında, “Oyumuz -tekrar ediyorum- politikamızda bir değişikliği temsil etmiyor” dedi.

Kirby, ‘gerekli olduğunu düşündükleri önemli bir dile sahip olmaması’ nedeniyle ABD’nin karar tasarısı lehine oy vermediği söyleyerek, “Ancak ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılmasının bir arada olması yönündeki görüşümüzü oldukça yansıtıyordu” diye ekledi.

Beyaz Saray Sözcüsü, ABD’nin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun cevabı karşısında ‘kafasının karıştığını’ belirterek, söz konusu kararın bağlayıcı olmadığına ve Washington’un ‘kendi politikasını belirleme hakkına sahip olduğuna’ dikkat çekti.

En İsrail yanlısı Demokratlardan bir kısmı, çekimser oyu verilmemesi nedeniyle Biden’ı eleştirdi.

Daha büyük bir blok ise, Gazze’de 30 binden fazla Filistinlinin ölümüne yol açan insani krizden kaynaklanan huzursuzluğun arttığı bir dönemde, bu harekete destek sinyali verdi.

ABD Temsilciler Meclisi üyesi Susan Wild sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, “Uzun süredir müzakerelere dayalı, karşılıklı bir ateşkes çağrısında bulunuyordum. Ancak geri kalan rehinelerin evlerine dönmesi ve Filistinli sivillere yardım ulaştırılmasının aciliyeti, bu savaşın derhal durdurulmasını zorunlu kılıyor” diye yazdı.


İsrailli aşırı sağcı Bakan Ben-Gvir, ABD Başkanı Biden'ı hedef aldı

AA
AA
TT

İsrailli aşırı sağcı Bakan Ben-Gvir, ABD Başkanı Biden'ı hedef aldı

AA
AA

İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, ABD Başkanı Joe Biden'ın Başbakanı Binyamin Netanyahu ve kendisinin izlediği çizgi yerine ABD Temsilciler Meclisinin Demokrat üyesi Milletvekili Rashida Tlaib ve Hamas'ın Gazze'deki lideri Yahya Sinvar'ın çizgisini tercih ettiğini savundu.

Ben-Gvir, New York Times gazetesine verdiği demeçte, son dönemde ABD ile İsrail arasında gerilen ilişkiler hakkında değerlendirmelerde bulundu.

ABD Başkanı Biden'ın son dönemde İsrail'e karşı izlediği politikalarını eleştiren Ben-Gvir, "Şu anda Biden, Rashida Tlaib ve Sinwar'ın çizgisini Benjamin Netanyahu ve Ben-Gvir çizgisine tercih ediyor. ABD Başkanı'nın onların hattını değil, bizim hattımızı takip etmesini beklerdim." ifadelerini kullandı.

Ben-Gvir, Refah'a kara saldırısı başlatmaması konusunda "İsrail'e yönelik baskı" uygulamasının "son derece yanlış olduğunu" ileri sürerek, "Biden, sürekli İsrail'e kısıtlamalar getirmeye çalıştı ve karşı tarafın haklarından bahsediyor, bunların arasında, hatırlatırım, bizi yok etmek isteyen birçok 'terörist' var." yorumunda bulundu.

ABD yönetimi, sık sık yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah'a kara saldırısına karşı olduğunu dile getiriyor. İsrail ise ABD'nin itirazlarına rağmen Refah'a kara saldırısı başlatacağını söylüyor.

Refah'a kara saldırısı konusunda Washington ile Tel Aviv arasında artan tansiyon, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) "Gazze Şeridi'nde kalıcı ve sürdürülebilir ateşkese dönüşecek şekilde ramazan ayında acilen ateşkes sağlanmasını talep eden" karar tasarısında ABD'nin veto hakkını kullanmaması nedeniyle daha da yükseldi.


İngiliz milletvekilleri ve Lordlar, İsrail'e silah ihracatı lisanslarının askıya alınmasını istedi

AA
AA
TT

İngiliz milletvekilleri ve Lordlar, İsrail'e silah ihracatı lisanslarının askıya alınmasını istedi

AA
AA

Parlamentoda yer alan muhalefet partileri milletvekilleri ve Lordlar Kamarası üyelerinin, Dışişleri Bakanı David Cameron ile İş ve Ticaret Bakan Kemi Badenoch'a hitaben yazdığı mektupta, "Farklı partilerden parlamenterler olarak İsrail'e silah ihracatı lisanslarını derhal askıya almanız çağrısında bulunuyoruz." ifadeleri kullanıldı.

Mektupta, İsrail'in Gazze'deki saldırılarında öldürülen Filistinli sayısının 32 bini aştığı, bunların yüzde 70'inin kadın ve çocuk olduğu vurgulandı.

Gazze'deki sivil altyapının yüzde 80'inin yok edildiğine dikkati çekilen mektupta, açlık tehlikesinin de kapıda olduğu belirtildi.

Mektupta şu ifadelere yer verildi:

"Bu bağlamda İngiltere'nin İsrail'e silah ticareti eskisi gibi devam edemez. İngiltere'nin Stratejik İhracat Lisansı Kriterlerinin 1'inci ve 2'nci maddesi ile Silah Ticareti Anlaşmasının 6'ncı ve 7'nci maddelerine göre, hükümetin, uluslararası insancıl hukuk veya uluslararası insan hakları hukukunu ciddi bir şekilde ihlal etmek veya bu ihlali kolaylaştırmak için kullanılabileceği yönünde açık veya ağır bir risk olduğu durumlarda askeri teçhizat ihracatını önlemesini gerektirmektedir."

İngiliz askeri teçhizatının Gazze'de kullanıldığı belirtilen mektupta, "Örnek olarak hükümet, İsrail F-16'ları için parça ihracatı lisansı verdi. Birleşmiş Milletler incelemesine göre muhtemelen İngiliz parçaları kullanılan bir jet, ocak ayında Gazze'de Uluslararası Kurtarma Komitesi ve Filistinliler İçin Tıbbi Yardım ekibinin bulunduğu bir yerleşkedeki İngiliz doktorları bombaladı." ifadeleri yer aldı.

Geçmiş İsrail-Filistin çatışmaları sırasında görevde bulunan hükümetlerin, İngiliz askeri teçhizatının kullanımına ilişkin bilgi paylaştığı kaydedilen mektupta, 2009 ve 2014'te İsrail'e silah ihracatı lisanslarının askıya alındığı da anımsatıldı.

"Bugün İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilen şiddetin boyutu daha ölümcüldür ve İngiltere hükümeti harekete geçmekte başarısız olmuştur." değerlendirmesi yapılan mektupta, Kanada gibi bazı ülkelerin bu konuda harekete geçtiği hatırlatıldı.

Mektupta, ana muhalefetteki İşçi Partisi milletvekillerinin yanı sıra İskoçya Ulusal Partisinin (SNP) İngiltere Parlamentosundaki lideri Stephen Flynn, Kuzey İrlanda'nın Sosyal Demokratik İşçi Partisi lideri Colum Eastwood, eski İngiltere-Galler Yeşiller Partisi lideri Barones Natalie Bennett ve Türk kökenli Lordlar Kamarası üyesi Barones Meral Hüseyin Ece'nin de aralarında bulunduğu 130'dan fazla parlamenterin imzaları yer aldı.


Sırp lider Vucic, ülkesini zor günlerin beklediğini söyledi

AA
AA
TT

Sırp lider Vucic, ülkesini zor günlerin beklediğini söyledi

AA
AA

Vucic, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, ülkesini zor günlerin beklediğini, Sırp halkını gelecek günlerde bu konuda bilgilendireceğini duyurdu.

Paylaşımında son 48 saat içerisinde şu an söylemesi kolay olmayan bir haber aldıklarını belirten Vucic, "Hem Sırbistan'ın hem de (Bosna Hersek'teki iki entiteden) Sırp Cumhuriyeti'nin hayati ulusal çıkarlarını doğrudan tehlikeye atıyorlar." ifadesini kullandı.

Vucic paylaşımında ayrıca, "Zor olacak, şimdiye kadarkilerin en zoru. Mücadele edeceğiz. Sırbistan kazanacak." değerlendirmesine yer verdi.

Öte yandan, Sırbistan Savunma Bakanı Milos Vucevic, Sırbistan Radyo Televizyonuna (RTS) Kosova'nın Avrupa Konseyine üyelik başvurusunun bugün yapılacak oturumda görüşülecek olmasını değerlendirdi.

Vucevic, söz konusu başvurunun tüm uluslararası kuralları ihlal ettiğini savundu.

Bu arada, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, Kosova'nın konseye üyelik başvurusunun görüşüleceği tek gündem maddesiyle bugün toplanacak.

Kosova'nın Avrupa Konseyi üyelik süreci

Sırbistan'dan 2008 yılında tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Kosova, Rusya'nın konsey üyeliğinden çıkarılmasının ardından 12 Mayıs 2022'de Avrupa Konseyi üyeliğine resmi başvuruda bulunmuştu.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 24 Mayıs 2023'te Kosova'nın konseye üyelik talebini onaylayarak AKPM'ye ilettiğini duyurmuş, AKPM uzmanları tarafından Kosova'nın başvurusuyla ilgili görüş hazırlanmıştı.


İran Cumhurbaşkanı Reisi: "Gazze'de yaşananlar, ABD ve Batı için utanç kaynağı"

AA
AA
TT

İran Cumhurbaşkanı Reisi: "Gazze'de yaşananlar, ABD ve Batı için utanç kaynağı"

AA
AA

 İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Gazze'de yaşananların ABD ve Batılı bazı ülkeler için utanç kaynağı olduğunu söyledi.

İran resmi haber ajansı IRNA'ya göre, Reisi, resmi temasları kapsamında Tahran'da bulunan Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'yi kabul etti.

Görüşmede Reisi, Gazze halkının ortaya koyduğu direnişle, Filistin meselesinin İslam aleminin ötesine geçerek tüm dünya insanlarının meselesi haline geldiğini belirtti.

"Gazze'de yaşananlar, ABD ve Batılı bazı ülkeler için utanç kaynağıdır." diyen Reisi, bölgedeki güvenlik sorunlarının kökeninin İsrail olduğunu dile getirdi.

Hamas Siyasi Büro Başkanı Heniyye de görüşmede Reisi'ye Gazze'deki gelişmeler hakkında bilgi verdi.

Heniyye, Aksa Tufanı operasyonunun, Filistin halkına benzeri görülmemiş başarılar kazandırdığını söyledi.


Ukrayna Donanması: "Rusya Karadeniz Filosu'nun üçte birini yok ettik"

Ukrayna ordusu, Kırım'daki bazı saldırılarda deniz drone'larından da faydalanmıştı (AP)
Ukrayna ordusu, Kırım'daki bazı saldırılarda deniz drone'larından da faydalanmıştı (AP)
TT

Ukrayna Donanması: "Rusya Karadeniz Filosu'nun üçte birini yok ettik"

Ukrayna ordusu, Kırım'daki bazı saldırılarda deniz drone'larından da faydalanmıştı (AP)
Ukrayna ordusu, Kırım'daki bazı saldırılarda deniz drone'larından da faydalanmıştı (AP)

Ukrayna, savaşın başından bu yana Rusya'nın Karadeniz Filosu'ndaki gemilerin üçte birinin yok edildiğini veya kullanılmaz hale getirildiğini öne sürdü. 

Ukrayna Donanması Sözcüsü Dmitro Pletençuk, dünkü açıklamasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in emriyle 24 Şubat 2022'de başlayan savaşta, Kremlin'in deniz gücüne ağır darbe indirdiklerini iddia etti.

Pletençuk, Rusya'nın ilhak ettiği Kırım'daki Sivastopol limanında demirli Konstantin Olanski gemisine cumartesi günü saldırı düzenlendiğini belirtti. 

Sözcü, aynı gün amfibi savaş gemileri Azak ve Yamal'ın yanı sıra istihbarat gemisi Ivan Kurs'un da vurulduğunu bildirildi. 

Pletençuk, saldırıların Ukrayna üretimi Neptün füzeleriyle gerçekleştirildiğini ve Sivastopol'daki petrol depolarıyla liman tesislerinin de hedef alındığını aktardı. 

Diğer yandan Rusya, Ukrayna'nın şehre kapsamlı saldırı düzenlediğini belirtirken, Karadeniz Filosu'ndaki gemilerin ağır hasar alıp almadığına dair bilgi paylaşmadı.

Pletençuk, cumartesi günkü saldırılarla birlikte savaşın başından bu yana Rusya'nın Karadeniz Filosu'ndaki gemilerin üçte birini yok ettiklerini veya devre dışı bıraktıklarını savundu. 

Sözcü, "Nihai hedefimiz, Rusya'nın Azak ve Karadeniz bölgelerindeki askeri gemilerinin tamamen ortadan kaldırılmasıdır" dedi. Kremlin, Karadeniz Filosu'nun durumuna yönelik iddialarla ilgili henüz açıklama yapmadı. 

Diğer yandan ABD'nin önde gelen gazetecilik kuruluşlarından Politico, Kongre'nin Ukrayna'ya destek için geçen hafta açıkladığı 300 milyon dolarlık paketin aslında 4 ay önce harcandığını ileri sürdü.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen ABD'li bir yetkili, Politico'ya söz konusu yardım paketinin, ABD Başkanı Joe Biden'ın cumartesi günü imzaladığı 1,2 trilyon dolarlık bütçe tasarısının bir parçası olduğunu söyledi. 

Yetkili, Ukrayna Güvenlik Yardımı Girişimi (USAI) fonu için ayrılan 300 milyon doların, kasımda harcandığını savundu. 

Kaynak, söz konusu dönemde yetkililerin federal hükümetin kapanmasını önlemeye çalıştığına, Pentagon'un da geçici devam kararı (Continuing Resolution) ödeneği kapsamında faaliyetlerini sürdürdüğüne dikkat çekti.

Yetkili, paranın tam olarak ne için harcandığına dair bilgi paylaşmazken, miktarın "şu anda kullanabilecekleri bir kaynak olmadığını" ileri sürdü. 

Diğer yandan Politico, Pentagon'un kasımda yaptığı açıklamada geçici devam kararı kapsamında USAI fonundaki 300 milyon doları kullandığını bildirdiğine dikkat çekti.

Pentagon'a ait USAI, Kongre tarafından yıllık savunma bütçesi kapsamında Ukrayna ordusuna ayrılan bir fonla, ABD şirketlerinden silah ve mühimmat tedarik edilmesini kapsıyor.

Bu çerçevede yapılan yardım duyuruları Ukrayna'ya silah, mühimmat ve ekipman sağlamak için bir sözleşme sürecinin başlangıcını temsil ediyor.

Tedarik süreci uzun sürdüğü için Biden, zaman zaman Amerikan ordusunun envanterinden silah çekilmesi için de Pentagon'a yetki veriyor.

Independent Türkçe, Guardian, AP, Politico, AA