Tunus ve bölge ülkelerini bekleyen zorluklar  

Tunus ve bölge ülkelerini bekleyen zorluklar  
TT

Tunus ve bölge ülkelerini bekleyen zorluklar  

Tunus ve bölge ülkelerini bekleyen zorluklar  

Tunus dahil olmak üzere Güney Akdeniz ülkeleri 2022 yılında, ekonomik, sosyal ve politik zorluklarla karşı karşıyadır. Bu zorlukların bir kısmı yapısal iken bir kısmı ise dünyanın içinden geçtiği koşullarla bağlantılıdır.  
Koronavirüs salgını ve olumsuz yansımaları nedeniyle, küresel anlamda, tüm ülkelerin kalkınma göstergeleri ve büyüme oranlarında düşüş yaşanıyor. Buna ek olarak Tunus, doğu komşusu Libya’da süregelen savaş ve bölge ülkelerindeki istikrarsızlıktan olumsuz etkileniyor.  
 Eski kalkınma tarzının başarısızlığı, 2000 yılından bu yana bir dizi ekonomik, sosyal ve siyasi krize neden oldu. Bu başarısızlık dolaylı şekilde, Tunus Devrimi’ne ve 2011 Arap Baharı devrimlerine sebebiyet verdi. Tunus’ta ‘devrim sonrası’ yeni karar vericiler bu ‘eski tarz’ anlayışı değiştiremediği için geçtiğimiz 25 Temmuz’da yeniden protesto gösterilerine şahit olduk ve cumhurbaşkanlığı kararıyla yeni yönetimin görevine son verildi.  
Bugün dünyada, çok önemli jeostratejik, teknolojik, ekonomik, siyasi ve güvenlik gelişmelerine tanık oluyoruz. Bu gelişmelerin Tunus ve bölge ülkelerinde beşerî, ekonomik ve politik olarak kalkınma fırsatları yaratacağını öngörebiliriz. Yeni küresel rekabet ışığında, bilgi ekonomisinde, teknolojik ilerlemede, iletişim teknolojileri ve dijitalleşme yolunda doğru adımları atan ülkeler başarılı olacaktır. Bürokratik atalet ve yolsuzluğun önüne geçebilmek için mevcut sistemin dijitalleşmesi ve modernize edilmesi zorunludur.  
Korona salgının bölgesel ve küresel anlamda olumsuz etkilerine rağmen, internet dünyasındaki hızlı ilerlemeye ve dijitalleşmeye ayak uydurmayı başaran karar vericiler, ülkelerinin ve halklarının koşullarını iyileştirebilecektir. Öte yandan, güneydeki bazı ülkelerle kuzeydeki ülkeler arasındaki ‘dijital uçurum’ genişleyecek ve dijital dönüşüm ve bilgi ekonomisi alanlarında dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayan ülkelerin ve kurumların rollerinde daha fazla düşüşe tanık olacağız.  
 
Tunus'ta yeni riskler  
Tunus’ta son on yılda, siyasi, anayasal ve insani kalkınma politikaları alanlarında önemli başarılar elde edildi. Ülkede, 2011, 2014 ve 2019 seçimleri sonrasında hükümetlerin hataları dahil olmak üzere birçok faktör yeni risklerin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu riskler, 2014 yılında büyük bir toplumsal mutabakatla yapılan anayasayı, ekonomik dengeleri ve ulusal birliği tehdit etmektedir. 
Tunus’ta anayasa, Ulusal Kurucu Meclis tarafından iki yıl süren istişareler ve sıkı çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştı. Bu anayasanın, özgürlükler, çoğulculuk, demokrasi ve yargı reformu konularında son derece gelişmiş olduğu hususunda herkes hemfikirdir.  Ancak mevcut anayasanın, siyasi görev dağılımı, cumhurbaşkanı ve hükümet başkanlarının yetki alanlarıyla ilgili acil revizyona ihtiyacı vardır. Zaten on yıllardır süregelen yapısal, ekonomik ve siyasi krizler, vatandaşın vatana aidiyet duygusunda tahribatlara yol açmış durumdadır.  
 Küresel tüm göstergeler, kriz ortamlarında, aşırılıkçı yaklaşımların, sağcı popülist ve ırkçı eğilimlerin arttığını gösteriyor. Genel olarak Arap ülkelerinin ve özel olarak Tunus'un, çoğulcu deneyimlere, toplum ve seçkinlerin açık fikirliliğine rağmen bu tehlikelerden bağışık olmadığına inanıyorum. 
  
  
Gelişmiş Körfez ülkeleriyle ortaklık 
  Tunus ve Mağrip ülkeleri, Doğu Arap dünyasındaki gelişmiş ülkelerle, özellikle de büyük ekonomik atılımlar ve kültürel reformlar yapmayı başarmış Körfez ülkeleriyle ilişkilerini nasıl olumlu yönde geliştirebilir?  
Tunus ve Arap Mağrip ülkeleri ile petrol zengini Körfez ülkeleri arasında karşılıklı çıkarlar doğrultusunda bir dayanışma sağlanmasının gerekli ve mümkün olduğunu düşünüyorum. Körfez ülkeleri, bölgesel ve uluslararası anlamda, yatırımlarını çeşitlendirmeye özen gösteriyor ve ekonomilerini ‘petrol sonrasına’ hazırlıyor. Buna mukabil Mağrip ülkeleri, insan kaynaklarının çeşitliliği, coğrafi konumları ve yapısal reformlarla çeşitli yatırımlar için uygun ortam barındırıyor.  
Tunus ve Güney Akdeniz'deki Arap ülkeleri için bir sonraki aşamanın öncelikleri arasında, Körfez ülkeleri ile, tüm tarafların çıkarlarına hizmet eden stratejik ortaklıklar geliştirilmesi olmalıdır.  

Güney Avrupa ülkeleri ile ilişkiler  
Tunus ve Mağrip ülkelerinin, genel olarak Avrupa Birliği ve özel olarak Güney Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerinin geliştirilmesi için neler yapılabilir?  
 Bilindiği üzere Güney Avrupa ülkeleri, uzun süredir Mağrip ülkelerinin öncelikli ekonomik partnerleridir. Mağrip ülkelerinin bu güçlerle ekonomik ilişkilerini geliştirmesi ve çeşitlendirmesi, Körfez ülkeleriyle kuracağı yeni ortaklıklardan olumsuz etkilenmeyecektir. Nitekim Mağrip ülkelerinin en önemli ticari ortakları İspanya ve Fransa’dır. İthalat-ihracat oranlarında ve ülkeye gelen turist sayısında da bu ülkeler başı çekmektedir.  
 1995'te kurulan ve Barselona Süreci olarak bilinen Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın hedefleri arasında, Avrupa Birliği ve Akdeniz Bölgesinin refah ve istikrarını güçlü bağlarla birbirine bağlayarak ortak bir refah alanı oluşturmak vardı. 2005’teki Avrupa Akdeniz Zirvesi’nde de bazı engellere rağmen bu hususta pozitif ilerlemeler kaydedildi. Avrupa Birliği toplu olarak ve bazı ülkelerle ikili ilişkiler çerçevesinde, Tunus’un ekonomisinin gelişimi ve altyapısının iyileştirilmesi yönünde katkılar sağladı.  Ancak Koronavirüs salgını başta olmak üzere birçok faktör, Avrupa Birliği ülkelerinin, kendi iç finansal, sosyal ve sağlık sorunlarıyla meşgul olmalarını gerektirdi. Bu süreçte AB’nin,Tunus dahil olmak üzere güney Akdeniz ülkelerindeki ortaklarına taahhütlerini ihmal ettiği görüldü. Oysa bu ülkelerdeki demokratik geçiş süreçlerinin desteklenmesi zorunludur. Ayrıca yasadışı göçün temel nedenlerinin ortadan kaldırılması öncelikler arasında olmalıdır. Avrupa ülkeleri, istikrar ve güvenlikleri ile demografik ve sosyal dengelerinin geleceğinin, Güney Akdeniz ülkeleriyle yapacakları kapsamlı ortaklıklara bağlı olduğunu görmelidir.  
Kuzey Akdeniz ülkelerinde kişi başına düşen milli gelirin, Güney Akdeniz ülkelerindeki vatandaşların gelirinden on kat fazla olduğu tahmin edilmektedir. Demokratik geçişin aksadığı, yoksulluk ve işsizlik oranlarının arttığı güney ile kuzey arasındaki ‘uçurum’ her geçen gün daha da derinleşmektedir.  
 Dolayısıyla seyahat özgürlüğünün önündeki engeller ve yasa dışı göçmenlere verilecek cezalar ne olursa olsun, Akdeniz'in iki yakasındaki yaşam koşullarındaki demografik ve ekonomik dengesizlik ve siyasi durum nedeniyle 'göç dosyası’ kendini yeniden öncelikli gündem olarak dayatacaktır. Şu anda, on Akdeniz ülkesinin toplam nüfusu 400 milyon civarındadır. Bu nüfusun yarısı Kuzey ülkelerinde, diğer yarısı ise Güney ülkelerinde yaşıyor. 2050 yılına kadar, Kuzey ülkelerinin nüfus oranlarında düşüş yaşanacakken, Güney ülkelerinde 30 milyonluk bir artış olacağı tahmin ediliyor. Bu nedenle AB ile Güney Akdeniz ülkeleri arasında, eğitim, öğretim, üretim ve hizmet sektörlerinde etkin ortaklıkların geliştirilmesi zorunludur. Böylelikle daha fazla beyin göçü yaşanmamış olur. Avrupa Birliği de çeşitli sektörlerdeki iş gücü ihtiyacını bu ülkelerden karşılayabilir.  
 2022 yılında önemli zorluklar yaşanacağı tahmin edilebilir. Ancak bölgesel ve uluslararası ortaklıklar geliştirerek, dayanışma içinde muhtemel krizleri aşabilmemiz mümkün olacaktır.  



Refah Sınır Kapısı ve cephe hattı Gazze meselesini körüklüyor

2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)
2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)
TT

Refah Sınır Kapısı ve cephe hattı Gazze meselesini körüklüyor

2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)
2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)

Refah Sınır Kapısı’nın açılması konusunda Mısır ile İsrail arasında çıkan anlaşmazlık ve aynı cephede Hamas üyesi olduğu sanılan unsurların İsrail güçlerine düzenlediği saldırı, Gazze'de gerginliği yeniden alevlendirdi.

Mısır dün, İsrail'in ‘Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafından sadece çıkış için açılması konusunda bir anlaşmaya varıldığı’ iddiasını yalanladı. Mısırlı bir yetkili, “Sınır kapısı, eğer anlaşma sağlanırsa, geçiş noktası ABD Başkanı Donald Trump'ın barış planına çerçevesinde her iki yönde de giriş ve çıkış için açılacak” dedi. İsrail hükümetinin Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü, sınır kapısının ‘önümüzdeki günlerde, yalnızca Gazze sakinlerinin Mısır'a çıkması için’ açılacağını bildirdi.

Öte yandan sahada silahlı unsurlar, Refah Sınır Kapısı’nda konuşlu İsrail güçlerine tanksavar füzeleriyle saldırdı.

Bir diğer gelişmede, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki iktidar koalisyonu, Filistin devleti kurulmasını öngören Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirme planını desteklemekten kaçınmak için, muhalefetin dün İsrail parlamentosu Knesset'te önerdiği oylamayı boykot etti.


Petrol zengini Babnusa'dan sonra HDK’nin yeni hedefi Kadugli mi, el-Ubeyd mi?

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)
TT

Petrol zengini Babnusa'dan sonra HDK’nin yeni hedefi Kadugli mi, el-Ubeyd mi?

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)

İki yılı aşkın süredir devam eden şiddetli çatışmaların ardından Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) geçtiğimiz pazartesi günü, Orta Sudan’daki Batı Kordofan eyaletinin merkezi Babnusa şehrinde, Sudan ordusunun son kalesi olan 22. Piyade Tugayı üzerinde ‘tam kontrol’ sağladığını duyurdu. Bu arada bazı askeri uzmanlar, petrol zenginliği ve süt ürünleri üretimi ile tanınan stratejik şehrin düşmesinin, kuzey ve güneydeki diğer bölgelere yönelik yeni saha kazanımları için bir sıçrama noktası haline gelebileceğini öngörüyor. Olayın üzerinden iki gün geçmesine rağmen Sudan ordusundan resmi bir açıklama gelmezken, orduya yakın platformlarda, şehirdeki birliklerin aynı eyaletteki Heglig bölgesine çekildiği iddiaları paylaşıldı.

Kordofan şehirleri sallantıda

Kordofan’daki büyük şehirler, HDK’nin baskılarının artmasıyla sallantıda. Sudan ordusunun elinde sadece, Batı Kordofan’da Nuhud ve Babnusa’nın düşmesinin ardından Kuzey Kordofan eyaletinin el-Ubeyd ve Um Ruvabe şehirleri ile Batı Kordofan’daki petrol zengini Heglig kaldı. Güney Kordofan eyaletinde ise ordu Kadugli ve Deleng’i kontrol ederken, HDK ed-Dubeybat’ta hakimiyet kurmuş durumda. Diğer yandan HDK’nin müttefiki olan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin Abdulaziz el-Hilu kanadı, Güney Kordofan’daki Nuba Dağları’ndaki Kauda şehrini kontrol ediyor.

Babnusa’nın önemi

Batı Kordofan eyaletinde, Doğu Darfur sınırına yakın konumda bulunan Babnusa, başkent Hartum’a yaklaşık 600 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Sudan demiryolu ağının en önemli kavşaklarından biri olan şehir, ülkenin batısı ile doğusu ve kuzeyini birbirine bağlıyor. Babnusa, Sudan’ın önde gelen süt fabrikalarına ev sahipliği yapmasının yanı sıra petrol zenginliği ile ekonomik açıdan stratejik bir şehir olarak kabul ediliyor.

dfvg
El-Faşir'in Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) eline geçmesinin ardından şehirden kaçmak zorunda kalan yerlerinden edilmiş Sudanlılar, 26 Ekim 2025 (AFP)

HDK, Babnusa’nın düşüşünün ardından izleyeceği net stratejiyi henüz açıklamamış olsa da, eski Sudan ordusu askerleri olası senaryolar üzerinde değerlendirmelerde bulundu. İsminin açıklanmasını istemeyen eski bir Sudan ordusu subayı, Babnusa’nın hem askeri hem de coğrafi açıdan büyük öneme sahip olduğunu, düşmesinin savaşın gidişatında kritik bir dönüm noktası oluşturabileceğini ve bunun, Güney Kordofan’ın başkenti Kadugli, Deleng ve ordunun hâlâ kontrolünde tuttuğu diğer bölgelerin ele geçirilmesine kapı açabileceğini belirtti. Subay, “HDK, Kuzey Kordofan eyaletinin başkenti el-Ubeyd’i öncelikli askeri hedefleri arasına almış ve sürekli saldırılar düzenlemeye devam etmiştir. Kuvvetlerini stratejik noktalara yaymaları, şehre yönelik bir saldırının her an gerçekleşebileceğini gösteriyor” dedi.

HDK ateşkese uymadı

Kaynak, HDK’nin tek taraflı bir ateşkes ilan etmiş olmasına rağmen buna uymadığını ve 22. Piyade Tugayı’na bağlı askerlerin mevzilerine yönelik saldırılarına devam ederek şehri ele geçirdiğini belirtti. Bu durum, grubun askeri hedeflerinin henüz tamamlanmadığını ortaya koyuyor.

Askeri uzmanlara göre HDK’nin bu bölgeyi ele geçirmesi, ona daha fazla askeri operasyon için iyi bir üs sağlıyor. Uzmanlar, kuvvetlerin müttefiki olan Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Halk Kurtuluş Hareketi’ni destekleyerek, Güney Kordofan eyaletinin başkenti Kadugli’yi ele geçirmeye çalışmasının muhtemel olduğunu belirtiyor. Bu, ordunun eyaletteki önemli bazı kasabaları ele geçirmesinin ardından gelen stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor.

Sudan ordusunun eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve sözcüsü Tümgeneral Muhammed Beşir Süleyman, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Babnusa’nın HDK’nin eline geçmesinin beklenen bir gelişme olduğunu ve kenti kontrol eden tarafın operasyonel manevra alanını büyük ölçüde genişleteceğini söyledi. Süleyman, “Babnusa, petrol zenginliğiyle ekonomik açıdan önemli bir eyalette yer alıyor. Ayrıca demografik yapısı, HDK’nin sosyal tabanlarını oluşturuyor. Bu durum, onlara siyasi bir boyut kazandırıyor; özellikle Darfur bölgesi ile bağlantılı olarak kontrol alanlarını genişletmek ve Kordofan’da savaşçılar için lojistik destek sağlamak amacıyla bir tür geçici yönetim oluşturma stratejisi izliyorlar” ifadelerini kullandı.

efrf
El-Faşir'den gelen Sudanlı mülteciler, Tine Mülteci Kampı (Reuters)

Süleyman, HDK’nin Babnusa’yı ele geçirmesinin, ordunun Kuzey Kordofan eyaletindeki operasyonel ilerleyişine karşı onu daha avantajlı bir askeri konuma getirdiğini, buna rağmen ordunun el-Ubeyd’in batısı ve Nuba Dağları’nda elde ettiği zaferlerin önemini koruduğunu belirtti.

Ordu neye ihtiyaç duyuyor?

Süleyman, ordunun Kuzey ve Batı Kordofan’daki tüm cephelerde operasyonları yönetebilmesi için doğru planlamaya ihtiyaç duyduğunu vurguladı. Bunun, kuvvetler, lojistik destek ve yedeklerin sağlanması gibi büyük askeri kaynakları gerektirdiğini ifade ederek, “Operasyonel başarısızlığa yer yok. Stratejik hedef, Darfur’un yeniden kontrolünü sağlamak” dedi.

Eski asker, HDK’nin Babnusa’yı ele geçirerek başarmayı hedeflediği askeri amaçların başında, Sudan ordusunu Batı Kordofan’daki sosyal tabanlarından uzaklaştırmak olduğunu söyledi.

Süleyman, “Bu bölgeyi kontrol etmek HDK’ye, operasyonlarında asker ve teçhizat tedarikini sürdürme imkânı sunuyor, böylece daha fazla toprak kazanabiliyor, aynı zamanda Darfur’u güvence altına alıyor ve stratejik öneme sahip el-Ubeyd şehrine yönelik operasyonlarını geliştirebiliyor” dedi.

Süleyman ayrıca, HDK’nin kenti ele geçirme çabasının, askeri ve siyasi olarak konumunu güçlendirme, kara hakimiyetini genişletme ve böylece daha güçlü bir müzakere pozisyonu elde etme amacı taşıdığını vurguladı. Bu çerçevede, ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’ın dahil olduğu Dörtlü’nün Sudan’da üç aylık bir insani ateşkes sağlama çabaları da devam ediyor.


Gazze halkı, savaşın neden olduğu yıkımın ardından kültürel mirasını korumak için zamanla yarışıyor

Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Gazze halkı, savaşın neden olduğu yıkımın ardından kültürel mirasını korumak için zamanla yarışıyor

Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)

Gazze Şeridi’nde 70 bin kişinin hayatını kaybetmesi, çok sayıda kişinin yaralanması, yüz binlerce insanın yerinden edilmesi ve neredeyse bütün mahallelerin yok olmasının ardından, yeniden inşa artık hayal gücünü zorlayan, neredeyse tasavvur edilemez bir görev haline geldi.

Buna rağmen, bölgede en değerli tarihi yapılar arasında yer alıp ağır hasar gören az sayıdaki noktada, işçiler şimdiden çalışmaya başladı. Amaç, geçmişten geriye kalan az sayıdaki kalıntıyı toprak altından çıkarmak.

Bu alanlar arasında, Gazze’nin eski kent merkezinde bulunan ve savaş sırasında İsrail güçlerinin hedef aldığı en önemli kültürel miras olan Büyük Ömer Camii de bulunuyor. İsrail ordusu, avlularının altında savaşçılar tarafından kullanılan bir tünel bulunduğunu öne sürerek yapıyı bombaladığını açıklamıştı. Filistinliler ise böyle bir tünelin varlığını reddediyor ve saldırının Gazze’nin dini ve kültürel mirasını yok etmeye yönelik olduğunu savunuyor.

dfrgt
Gazze şehrinde bulunan Büyük Ömer Camii'nin içindeki enkazı temizleyen bir işçi, 17 Kasım 2025 (Reuters)

Batı Şeria’daki Beytüllahim’de bulunan Miras Koruma Merkezi’nde mimar ve kültürel miras uzmanı olarak görev yapan ve şu anda savaşta zarar gören alanları kurtarmak için Gazze’de çalışan Hammude ed-Dehdar, İsrail’in bu yapıların yıkımının Filistin tarihini silebileceğini düşünerek ‘yanıldığını’ söyledi.

Dehdar, Gazze’de Reuters’a yaptığı açıklamada, bu yapıların kadim bir halkın ortak hafızasını temsil ettiğini belirterek, “Bu miras, korunması ve savunulması için ortak çaba gerektiren bir bellektir” dedi.

İsrail ordusu ise Hamas hedeflerine yönelik her saldırının, bu tür alanları tehlikeye atabilecek olması nedeniyle sıkı bir onay sürecinden geçtiğini açıkladı.

fgt
Gazze şehrinde savaş sırasında hasar gören tarihi Paşa Sarayı'nda restorasyon çalışmaları yürüten işçiler, 11 Kasım 2025 (Reuters)

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “İsrail ordusu, kültürel miras alanları ile tarihi ve kültürel önemi bulunan mekânlara azami hassasiyetle yaklaşmaktadır. Bu alanlar ve sivillerin zarar görmesini en aza indirmek, saldırı planlamasında temel bir önceliktir” ifadeleri yer aldı.

Zamansız hikayeler

Nüfusunun büyük bölümü, bugün İsrail sınırları içinde kalan şehir ve köylerden zorla göç ettirilmiş mülteciler ya da onların çocuklarından oluşan Gazze Şeridi’nde, Büyük Ömer Camii, Gazze halkını kendi kültürel mirasına ve Ortadoğu’nun zengin mimari tarihine bağlayan temel unsurlardan biriydi.

Halk arasında anlatılan geleneksel hikâyelere göre Samson’un onu esir alanların üzerine tapınağı yıktığı yer olduğu söylenen bu alan, İslam’ın 7. yüzyılda Halife Ömer bin Hattab döneminde Akdeniz’e ulaşmasından önce bir Bizans kilisesine de ev sahipliği yapıyordu. Bölge İslam hâkimiyetine girdikten sonra yapı camiye dönüştürüldü.

Sonraki yüzyıllar boyunca yapı; Memlükler, Haçlılar ve Osmanlılar tarafından pek çok kez yeniden şekillendirildi ve Orta Çağ’da bölgenin mimari harikalarından biri olarak ün kazandı.

Caminin minaresi, Gazze siluetinin en belirgin unsurlarından biriydi. Cemaat, kubbeli tavanlar altında ve cilalı taşlarla döşeli avlularda ibadet eder; namazın ardından caminin görkemli cephesinin önünden geçerek kapılarından dışarı çıkar ve eski kentin çevresindeki çarşı sokaklarına doğru akardı.

frgt
Gazze şehrinde savaş sırasında hasar gören tarihi Paşa Sarayı'nda restorasyon çalışmaları yürüten işçiler, 11 Kasım 2025 (Reuters)

Yakındaki Kayseriyye Çarşısı, dükkânlarıyla ünlüydü; esnafı ve komşuları, âşıkların düğün takılarından kıskanç kayınvalidelerin hikâyelerine uzanan unutulmaz öyküler anlatırdı. Bugün bunlardan geriye neredeyse hiçbir iz kalmadı.

Ağır hasar gören bir diğer yapı da 13. yüzyıla uzanan tarihi Paşa Sarayı oldu. Bir müzeye ev sahipliği yapan yapının sergilediği eserler artık kayıp.

Dehdar, kültür ve miras söz konusu olduğunda bunun yalnızca eski bir bina ya da tarihi taşlardan ibaret olmadığını vurgulayarak, “Her taş bir hikâye anlatır” dedi.

Filistin’in Batı Şeria merkezli Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı Müsteşarı Cihad Yasin ise Filistinli yetkililer ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) tarihi alanların restorasyonu için üç aşamalı bir plan hazırladığını, ilk maliyetin 133 milyon dolar olarak öngörüldüğünü belirtti.

Yasin, önceliğin çökme riski taşıyan yapıların hızlı müdahaleyle desteklenmesi olduğunu söyledi. Ancak beyaz çimento ve alçı sıkıntısı yaşandığını, Gazze’deki kaynakların sınırlı olduğunu ve restorasyon malzemelerinin fiyatlarının ciddi şekilde arttığını ifade etti.

sdfgt
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta İsrail hava saldırıları sırasında hasar gören, kısmen yıkılmış Berkuk Kalesi, 16 Kasım 2025 (Reuters)

Gazze Şeridi’nde kültürel mirasın yıkımı, evlerini ve geçim kaynaklarını kaybetmiş yaslı aileler arasında bile ayrı bir acı yaratmaya devam ediyor.

Münzir Ebu Asi, küçük kızı Kenzi’nin Büyük Ömer Camii’nin vurulduğunu duyunca hissettiği derin üzüntü nedeniyle onu teselli etmek zorunda kaldığını söyledi.

Ebu Asi, “Küçük kızım Kenzi çok üzüldü. Camiye saldırı haberini duyduğumuzda biz de şaşırdık; neden böyle bir şey yapıldı?” dedi.

Sözlerini sürdüren Ebu Asi, Paşa Sarayı’nın da bombalanmasının ardından artık kesin bir kanaate vardıklarını belirterek, “Bu işgalin, Filistin kimliğini yok etmek, her türlü Filistin eserini silmek istediği artık bizim için kesinleşti” ifadesini kullandı.