Tunus ve bölge ülkelerini bekleyen zorluklar  

Tunus ve bölge ülkelerini bekleyen zorluklar  
TT

Tunus ve bölge ülkelerini bekleyen zorluklar  

Tunus ve bölge ülkelerini bekleyen zorluklar  

Tunus dahil olmak üzere Güney Akdeniz ülkeleri 2022 yılında, ekonomik, sosyal ve politik zorluklarla karşı karşıyadır. Bu zorlukların bir kısmı yapısal iken bir kısmı ise dünyanın içinden geçtiği koşullarla bağlantılıdır.  
Koronavirüs salgını ve olumsuz yansımaları nedeniyle, küresel anlamda, tüm ülkelerin kalkınma göstergeleri ve büyüme oranlarında düşüş yaşanıyor. Buna ek olarak Tunus, doğu komşusu Libya’da süregelen savaş ve bölge ülkelerindeki istikrarsızlıktan olumsuz etkileniyor.  
 Eski kalkınma tarzının başarısızlığı, 2000 yılından bu yana bir dizi ekonomik, sosyal ve siyasi krize neden oldu. Bu başarısızlık dolaylı şekilde, Tunus Devrimi’ne ve 2011 Arap Baharı devrimlerine sebebiyet verdi. Tunus’ta ‘devrim sonrası’ yeni karar vericiler bu ‘eski tarz’ anlayışı değiştiremediği için geçtiğimiz 25 Temmuz’da yeniden protesto gösterilerine şahit olduk ve cumhurbaşkanlığı kararıyla yeni yönetimin görevine son verildi.  
Bugün dünyada, çok önemli jeostratejik, teknolojik, ekonomik, siyasi ve güvenlik gelişmelerine tanık oluyoruz. Bu gelişmelerin Tunus ve bölge ülkelerinde beşerî, ekonomik ve politik olarak kalkınma fırsatları yaratacağını öngörebiliriz. Yeni küresel rekabet ışığında, bilgi ekonomisinde, teknolojik ilerlemede, iletişim teknolojileri ve dijitalleşme yolunda doğru adımları atan ülkeler başarılı olacaktır. Bürokratik atalet ve yolsuzluğun önüne geçebilmek için mevcut sistemin dijitalleşmesi ve modernize edilmesi zorunludur.  
Korona salgının bölgesel ve küresel anlamda olumsuz etkilerine rağmen, internet dünyasındaki hızlı ilerlemeye ve dijitalleşmeye ayak uydurmayı başaran karar vericiler, ülkelerinin ve halklarının koşullarını iyileştirebilecektir. Öte yandan, güneydeki bazı ülkelerle kuzeydeki ülkeler arasındaki ‘dijital uçurum’ genişleyecek ve dijital dönüşüm ve bilgi ekonomisi alanlarında dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayan ülkelerin ve kurumların rollerinde daha fazla düşüşe tanık olacağız.  
 
Tunus'ta yeni riskler  
Tunus’ta son on yılda, siyasi, anayasal ve insani kalkınma politikaları alanlarında önemli başarılar elde edildi. Ülkede, 2011, 2014 ve 2019 seçimleri sonrasında hükümetlerin hataları dahil olmak üzere birçok faktör yeni risklerin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu riskler, 2014 yılında büyük bir toplumsal mutabakatla yapılan anayasayı, ekonomik dengeleri ve ulusal birliği tehdit etmektedir. 
Tunus’ta anayasa, Ulusal Kurucu Meclis tarafından iki yıl süren istişareler ve sıkı çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştı. Bu anayasanın, özgürlükler, çoğulculuk, demokrasi ve yargı reformu konularında son derece gelişmiş olduğu hususunda herkes hemfikirdir.  Ancak mevcut anayasanın, siyasi görev dağılımı, cumhurbaşkanı ve hükümet başkanlarının yetki alanlarıyla ilgili acil revizyona ihtiyacı vardır. Zaten on yıllardır süregelen yapısal, ekonomik ve siyasi krizler, vatandaşın vatana aidiyet duygusunda tahribatlara yol açmış durumdadır.  
 Küresel tüm göstergeler, kriz ortamlarında, aşırılıkçı yaklaşımların, sağcı popülist ve ırkçı eğilimlerin arttığını gösteriyor. Genel olarak Arap ülkelerinin ve özel olarak Tunus'un, çoğulcu deneyimlere, toplum ve seçkinlerin açık fikirliliğine rağmen bu tehlikelerden bağışık olmadığına inanıyorum. 
  
  
Gelişmiş Körfez ülkeleriyle ortaklık 
  Tunus ve Mağrip ülkeleri, Doğu Arap dünyasındaki gelişmiş ülkelerle, özellikle de büyük ekonomik atılımlar ve kültürel reformlar yapmayı başarmış Körfez ülkeleriyle ilişkilerini nasıl olumlu yönde geliştirebilir?  
Tunus ve Arap Mağrip ülkeleri ile petrol zengini Körfez ülkeleri arasında karşılıklı çıkarlar doğrultusunda bir dayanışma sağlanmasının gerekli ve mümkün olduğunu düşünüyorum. Körfez ülkeleri, bölgesel ve uluslararası anlamda, yatırımlarını çeşitlendirmeye özen gösteriyor ve ekonomilerini ‘petrol sonrasına’ hazırlıyor. Buna mukabil Mağrip ülkeleri, insan kaynaklarının çeşitliliği, coğrafi konumları ve yapısal reformlarla çeşitli yatırımlar için uygun ortam barındırıyor.  
Tunus ve Güney Akdeniz'deki Arap ülkeleri için bir sonraki aşamanın öncelikleri arasında, Körfez ülkeleri ile, tüm tarafların çıkarlarına hizmet eden stratejik ortaklıklar geliştirilmesi olmalıdır.  

Güney Avrupa ülkeleri ile ilişkiler  
Tunus ve Mağrip ülkelerinin, genel olarak Avrupa Birliği ve özel olarak Güney Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerinin geliştirilmesi için neler yapılabilir?  
 Bilindiği üzere Güney Avrupa ülkeleri, uzun süredir Mağrip ülkelerinin öncelikli ekonomik partnerleridir. Mağrip ülkelerinin bu güçlerle ekonomik ilişkilerini geliştirmesi ve çeşitlendirmesi, Körfez ülkeleriyle kuracağı yeni ortaklıklardan olumsuz etkilenmeyecektir. Nitekim Mağrip ülkelerinin en önemli ticari ortakları İspanya ve Fransa’dır. İthalat-ihracat oranlarında ve ülkeye gelen turist sayısında da bu ülkeler başı çekmektedir.  
 1995'te kurulan ve Barselona Süreci olarak bilinen Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın hedefleri arasında, Avrupa Birliği ve Akdeniz Bölgesinin refah ve istikrarını güçlü bağlarla birbirine bağlayarak ortak bir refah alanı oluşturmak vardı. 2005’teki Avrupa Akdeniz Zirvesi’nde de bazı engellere rağmen bu hususta pozitif ilerlemeler kaydedildi. Avrupa Birliği toplu olarak ve bazı ülkelerle ikili ilişkiler çerçevesinde, Tunus’un ekonomisinin gelişimi ve altyapısının iyileştirilmesi yönünde katkılar sağladı.  Ancak Koronavirüs salgını başta olmak üzere birçok faktör, Avrupa Birliği ülkelerinin, kendi iç finansal, sosyal ve sağlık sorunlarıyla meşgul olmalarını gerektirdi. Bu süreçte AB’nin,Tunus dahil olmak üzere güney Akdeniz ülkelerindeki ortaklarına taahhütlerini ihmal ettiği görüldü. Oysa bu ülkelerdeki demokratik geçiş süreçlerinin desteklenmesi zorunludur. Ayrıca yasadışı göçün temel nedenlerinin ortadan kaldırılması öncelikler arasında olmalıdır. Avrupa ülkeleri, istikrar ve güvenlikleri ile demografik ve sosyal dengelerinin geleceğinin, Güney Akdeniz ülkeleriyle yapacakları kapsamlı ortaklıklara bağlı olduğunu görmelidir.  
Kuzey Akdeniz ülkelerinde kişi başına düşen milli gelirin, Güney Akdeniz ülkelerindeki vatandaşların gelirinden on kat fazla olduğu tahmin edilmektedir. Demokratik geçişin aksadığı, yoksulluk ve işsizlik oranlarının arttığı güney ile kuzey arasındaki ‘uçurum’ her geçen gün daha da derinleşmektedir.  
 Dolayısıyla seyahat özgürlüğünün önündeki engeller ve yasa dışı göçmenlere verilecek cezalar ne olursa olsun, Akdeniz'in iki yakasındaki yaşam koşullarındaki demografik ve ekonomik dengesizlik ve siyasi durum nedeniyle 'göç dosyası’ kendini yeniden öncelikli gündem olarak dayatacaktır. Şu anda, on Akdeniz ülkesinin toplam nüfusu 400 milyon civarındadır. Bu nüfusun yarısı Kuzey ülkelerinde, diğer yarısı ise Güney ülkelerinde yaşıyor. 2050 yılına kadar, Kuzey ülkelerinin nüfus oranlarında düşüş yaşanacakken, Güney ülkelerinde 30 milyonluk bir artış olacağı tahmin ediliyor. Bu nedenle AB ile Güney Akdeniz ülkeleri arasında, eğitim, öğretim, üretim ve hizmet sektörlerinde etkin ortaklıkların geliştirilmesi zorunludur. Böylelikle daha fazla beyin göçü yaşanmamış olur. Avrupa Birliği de çeşitli sektörlerdeki iş gücü ihtiyacını bu ülkelerden karşılayabilir.  
 2022 yılında önemli zorluklar yaşanacağı tahmin edilebilir. Ancak bölgesel ve uluslararası ortaklıklar geliştirerek, dayanışma içinde muhtemel krizleri aşabilmemiz mümkün olacaktır.  



Şam yakınlarındaki Dürziler hükümetin silahları teslim etme talebini reddetti

Son çatışmalarda öldürülen Dürzi toplumu üyelerinin cenaze törenine katılan silahlı kişiler… Suriye'nin güneyindeki Suveyda vilayeti, 3 Mayıs 2025 (Reuters)
Son çatışmalarda öldürülen Dürzi toplumu üyelerinin cenaze törenine katılan silahlı kişiler… Suriye'nin güneyindeki Suveyda vilayeti, 3 Mayıs 2025 (Reuters)
TT

Şam yakınlarındaki Dürziler hükümetin silahları teslim etme talebini reddetti

Son çatışmalarda öldürülen Dürzi toplumu üyelerinin cenaze törenine katılan silahlı kişiler… Suriye'nin güneyindeki Suveyda vilayeti, 3 Mayıs 2025 (Reuters)
Son çatışmalarda öldürülen Dürzi toplumu üyelerinin cenaze törenine katılan silahlı kişiler… Suriye'nin güneyindeki Suveyda vilayeti, 3 Mayıs 2025 (Reuters)

Suriye'nin başkenti Şam yakınlarında yaşayan Dürziler, hükümetin silahlarını teslim etmeleri yönündeki talebini reddetti ve yetkililerin mezhepsel şiddet olaylarından günler sonra militanların yeni saldırılarına ilişkin korkularını henüz gidermediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre geçtiğimiz hafta Şam'ın güneydoğusundaki Ceramana’da Sünni savaşçılar ile Dürzi militanlar arasında başlayan çatışmalar daha sonra başkent yakınlarındaki başka bir bölgeye ve oradan da güneydeki Dürzilerin çoğunlukta olduğu Suveyda vilayetine sıçradı.

Bu şiddet, silahlı çetelerin azınlıklara saldırdığı ve İsrail'in Dürzi toplumunu koruma bahanesiyle askeri müdahalesini arttırdığı Suriye'de yeni hükümetin nüfuzunu tehdit ediyor.

Dürzi savaşçıların Suriye güvenlik güçlerinin bir üyesi olarak bölgelerini korumalarına izin verecek anlaşmalara varmak için Suriyeli yetkililerle görüşmeler yapılıyor, ancak bu hafta yetkililer bu bölgelerde yaşayanlardan tüm silahlarını devlete teslim etmelerini istedi.

Suriye hükümetiyle müzakere eden Ceramana komitesinin bir üyesi olan Mekram Ubeyd, “Onlara, güçlerini organize edebilen bir devlet olduğunda, silahlarımızı teslim etmekte hiçbir sorun yaşamayacağımızı söyledik” dedi.

Ubeyd, komitenin hükümet yetkililerine şu anda azınlıkları taciz eden çeteleri silahsızlandırmaya odaklanmalarının daha iyi olacağını söylediğini belirtti.

Reuters'a yaptığı açıklamada, “Korkmaya hakkımız var. Çünkü diğer bölgelerde neler olduğunu gördük” diyen Ubeyd, mart ayında devrik lider Beşşar Esed'in mensubu olduğu Alevi azınlığa mensup yüzlerce sivilin öldürülmesine açık bir gönderme yaptı.

sxacdfgth
Ceramana sakinlerinden Fahd Haydar, Ceramana’daki ölümcül çatışmaların ardından Dürzi din adamı Muvaffak Ebu Şaş ile görüşüyor, 5 Mayıs 2025. (Reuters)

Ubeyd, “İnsanların kendilerini güvende hissetmeye ihtiyacı var. 11 yıl süren ölüm, dayak, endişe, kaygı ve istikrarsızlık yeter. İnsanlar bundan bıktı... Rejimin çöküşünün bizi çok daha iyi bir yere götüreceğini düşündük ama gerçek şu ki halen kendimizi güvende hissetmiyoruz” ifadelerini kullandı.

Ceramana sakinlerinden Fahd Haydar da benzer endişeleri dile getirdi.

Reuters'a konuşan Haydar, “Silahlarımızın teslim edilmesine karşı değiliz, aksine biz silah istemiyoruz. Ancak bir yasa olmalı ve silah meselesi Suriye genelinde düzenlenmeli. Suriye'deki tüm çeteler silahlarını teslim etmeli. Böyle bir durumda silahlarını teslim eden ilk biz olacağız” dedi.

Teminat talebi

Ceramana'da bir Dürzi şeyhi olan Muvaffak Ebu Şaş, Dürzilerin zaten yeterince taviz verdiğini söyledi.

Ebu Şaş, “Bir adım atıyoruz bir adım daha istiyorlar. İkinci adımı atıyoruz, üçüncü adımı istiyorlar. Üçüncü adımı da atıyoruz, tamam, peki ya sonra? Kıyı kesiminde yaşananların bizim başımıza da gelmemesi için bir garanti istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Etkili bir Dürzi şeyhi olan Şeyh Hikmet el-Hicri, cemaatini ‘terörist’ olarak nitelendirdiği Suriye liderlerinden korumak için uluslararası müdahale çağrısında bulundu.

Dürziler Suriye, Lübnan, İsrail ve işgal altındaki Golan Tepeleri’nde yaşıyor. İsrail, tehdit edilmeleri halinde Suriyeli Dürzileri askeri olarak koruma sözü verdi.

Şiddet batıya ve güneye yayılmadan önce Ceramana'da ondan fazla kişi öldürüldü.

İsrail, Ceramana'nın batısındaki Sahnaya’da Dürzilere saldırmaya hazırlanan savaşçılar olduğunu iddia ettiği kişilere müdahale etti ve bir insansız hava aracı (İHA) saldırısı düzenledi.

Reuters'a konuşan Suriyeli bir güvenlik kaynağı, saldırıda bir güvenlik gücü mensubunun hayatını kaybettiğini bildirdi.

Çatışmalar Suveyda vilayetine ulaştığında İsrail, Suriye'nin yeni liderlerine yönelik düşmanlığının en açık işareti olarak Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yakın bir yeri bombaladı.