Adonis Şarku’l Avsat için yazdı: Öznellik ve öteki arasında rehin kalan Arap kültürü  

Adonis Şarku’l Avsat için yazdı: Öznellik ve öteki arasında rehin kalan Arap kültürü  
TT

Adonis Şarku’l Avsat için yazdı: Öznellik ve öteki arasında rehin kalan Arap kültürü  

Adonis Şarku’l Avsat için yazdı: Öznellik ve öteki arasında rehin kalan Arap kültürü  

Asıl adı Ali Ahmed Said Eşber, (D. 1930) olan ve Adonis adıyla tanınan dünyaca ünlü Suriye-Lübnanlı şair ve denemeci Şarku’l Avsat okurları için “2022’de Dünya: Zorluklar ve Dönüşümler” dizisi kapsamında kaleme aldığı makalesini sizlerle paylaşıyoruz.  

  • 1- Yaygın Arap kültürünü nasıl tanımlayabiliriz? Bu kültürü öteki kültürlerden ayıran ve belirgin kılan özellikleri nelerdir?  

Arap kültürü örneğin, entelektüel ağırlıklı bir kültür mü, bilgiye yeni ufuklar açan yenilikçi ve yaratıcı bir kültür müdür?  
Yoksa aktarım ve dönüştürme aracı mı? Ya da çeviri ve etkileşim kültürü mü?   
Karmaşık bir araştırma kültürü mü, yoksa genel ve kolay yapıda bir kültür mü?  
Bilimin bu kültür içindeki yeri nedir?  Doğanın sırlarının araştırılması ve bilinmeyenlerinin keşfine aracılık etmekte midir? 
Bu kültür içinde felsefenin yeri nedir? insan varoluşunu, yaşamını ve akıbetini anlamaya yönelik konumu nedir?
Bu kültür, en son Osmanlı’da temsil edilen hilafetin kaldırılmasından bu yana, küresel anlamda ‘bilgi dünyasının’ inşasına ne tür katkılarda bulunmuş, nasıl yenilikler getirebilmiştir?  Günümüz bilgi üretiminde Arap dilinin konumu nedir? 
Bugün sıradan bir Arap, ataları gibi yaratıcı kültürel faaliyetlerde bulunabilecek kadar Arapçanın inceliklerine vakıf mıdır?
Arap İslam kamuoyu neden hala cinler ve büyü dünyasını, İbn Rüşd, İbn Arabi, Ebu’l-Alâ el-Maarrî veya Râzi'nin dünyasından daha fazla kabullenmektedir?
Bunlarla sınırlı olmamak üzere örnek olarak verdim. Bunun yerine, Descartes, Freud, Marx ve Einstein'ı da örnek olarak verebilirdim.  
Arap bireyler niçin doğdukları ülkelerde değil de başka ülkelerde yaratıcı kültürel alanlarda öne çıkabiliyor?
Eksikliğin ya da yetersizliğin Arap bireylerde olmadığını, iktidar ve kurumlarının sorumluluğunu hatırlatmak için bu kritik soruyu sormamız gereklidir.  Araplar niçin, çeşitli tezahürleriyle kültürü, idari ve siyasi olarak kendi hizmetlerindeki araçlar olarak gören kurumları inşa etmeyi sürdürüyor?  
O halde Arap devletlerinin bakış açısına boyun eğmeli ve söylediklerini tekrarlamalı mıyız?  Kültür, doğanın sırlarını çözmek için değil de iktidara hizmet eden araçlar anlamına mı gelir?  

  • 2- Bu soruları ve benzerlerini sormadan, Arap kültürü hakkında konuşmamız nasıl doğru olabilir? 

İlgili okuyucular bu soruların cevaplarının, geniş tartışmalara yol açacağını tahmin edebilirler. İşte bu muhtemel tartışmalar, Arap aydınları arasındaki anlaşmazlığın daha çok kimlik düzeyinde derin bir anlaşmazlık olduğuna işaret ediyor. Ortak Arap kültürünün kimliği, belirsiz, bulanık ve neredeyse kaybolmuş durumdadır. Bu kültür derinlemesine incelendiğinde, içinde karşıt çelişkili fenomenler barındırdığı ve üreticilerinin kabilecilik anlayışından sıyrılamadığı görülecektir. Oysa Arap kültürü olarak tanımlarken, aynı evde yaşandığına vurgu yapılmaktadır. Arap kültürü otoriter bir kültür olduğundan, kültür üreticileri genelde bireysel çıkarlarını önceler.  Bu durum çeşitli çağrışımlarıyla ancak daha fazla sefalete yol açabilir. 

  • 3-Arap kültürünün hareket alanı, İslâm Vahyinin zuhurundan itibaren dini bir çevre tarafından kuşatılmıştır. Bu çevrede, vahye ve dine bakış açısında farklı siyasal yaklaşımlar oldu. Zamanla iktidar ve din arasında organik bir bağ olduğu görüşü öteki görüşlere baskın hale geldi. Bu süreçlerde iktidar ve kültür üreticileri arasında nasıl çatışmalar yaşandığı erbabının malumudur. Bu kültürel içeriklerin başında ise, Arapçanın en önemli kültürel ürünü olan şiir gelmekteydi. Bu çatışma halen bir şekilde form değiştirerek devam etmektedir. Bu olgunun nedenleri ve sonuçları ile ilgili daha fazla yorumda bulunmama gerek yok, özellikle ilgililerinin bunu gayet iyi bildiği düşünülürse.

Ancak vurgulanması gereken, bu yaklaşımın üç ana konuyu ifsat ettiğidir:  
a-Kültür ya da bilginin yaratıcı üretimi, öyle ki kültür bir araştırma ve yaratıcı olmaktan çıkıp birikim haline gelmiştir. 
b-Din siyasi bir araca dönüştürülmüştür. İktidar, amaç ve tek referans kaynağı olmuştur. Oysa olması gereken, özgür irade, hukuk ve özgürlüğü çerçeveleyen bir üst konumda olmasıdır.
c-Din, bireysel bir özgürlük alanı olmaktan çıkmış, otorite tarafından kapalı tek boyutlu bir sisteme dönüştürülmüştür.  

  • 4-Bugün Arap kültüründe, evrensel düzeyde ‘Arap yaratıcılığı’ olarak gösterilebilecek hususlar edebi alanlardadır. Bu alanlar, şiir, roman, müzik ve resim sanatlarıdır. Bu alanlar da etkileşim ve yaratıcılık arasındaki ayrım itibariyle tartışmaya açıktır.

Felsefe ve bilime gelince, özellikle modern branşlar (atom, teknoloji ve uzay bilimleri) başta olmak üzere, tüm çeşitleriyle, ilkesel olarak felsefe dini görüşle çelişki içindedir. Şöyle ki felsefe özü itibariyle soru iken, din cevaptır. Felsefeciler dini metinlere doğrudan soru yöneltemezler. Şimdiye kadar olduğu gibi, dinin kaynaklarının şerhlerine ve yorumlarına dair sorular sorabilirler. Bu da yeni bir bilginin ve yaratıcı felsefi düşüncenin üretilmesine mâni olur. Bir tür yeniden yazma veya restorasyona yol açar. Böylelikle kişi dini siyasi sistemin mekanizmasında tutsak olur. 
İmam Şafii: “Kim ki Kur'an hakkında kendine ait görüşünü (rey) söylerse, haklı da olsa haksızdır” demiştir. Bu söz, bireyin din hakkında bir özgün bir fikri olamayacağını, siyasi otorite tarafından temsil edilen ‘cemaatin - toplumun’ dini görüşünün olabileceği anlamına gelir.
Bu sözün işaret ettiklerinden, bir kısmı doğrudan vahye dayalı olmak üzere başka bir şekilde yorumlayarak kurtulabiliriz. Örneğin şu ayetler: “Dinde zorlama yoktur.”, “Sizin dininiz size, benim dinim banadır”. Özellikle Allah’ın peygamberine hitaben buyurduğu şu ayet ile: “Sen, sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ama Allah, dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir”.  

  • 5-İslam hilafetinin kuruluşunun başlangıcından itibaren, Arap dili dünyasında kültür, iki temel üzerinde yükselmeye başladı:

Birincisi; vahyin nazil olmasından sonra sınırları ve yapısı belirginleşen, şiirin ve hukukun dili olan Arapçadır.
İkincisi ise vahiyden önce süregelen Arapçadır.  Arap dilinin kendi bünyesinde, ilahi yaratıcılık ile dilin dini olarak aktardıkları ile kültür dilinin, özellikle şiir dilinin taşıdığı ve taşımaya devam ettiği beşeri yenilikler arasındaki her düzeydeki derin bölünmenin sırrı burada yatmaktadır. Bu bölünmenin gelişim ve ufukları itibariyle yaratıcılık tarihinde ender bir anı temsil ettiğini düşünüyorum.  
Arap kültürünün menşei, gelişimi ve geleceği konusunda burada kapsamlı bir araştırma yapma imkanımız bulunmuyor. Bununla birlikte, ilahi dil ile beşeri dil arasındaki bölünmenin ortaya çıkardığı yaratıcı iklim üzerine odaklanılması gerekir. Eğer ilerleme kaydetmek istiyorsak, er ya da geç bu araştırmayı yapmak zorundayız. Burada sadece değinmekle yetiniyoruz.   
Hilafet ya da saltanat, dini ve kültürel otoritesini, katı ve nihai bir din yorumuyla güçlendirdi. Buna mukabil düşünceler, görüşler ve duruşlar kapalı ideolojiler haline geldi. Böylelikle, aynı ülke ve tek tip bir siyasi sistem içinde karşıt kardeşler aynı kültür dünyasını paylaşmış oldu. Bu da kendi içinde bölünmeler anlamına gelir.  “O'nun peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmıyoruz” ayetinin işaret ettiği Tevhid peygamberlerine iman ediyoruz. Öte yandan, sadece Arap dilinde nazil olan olan vahye itaat ediyoruz. Bunu da otoritenin içtihadı uyarınca, içtihat otoritelerinin de desteğiyle yorumlanmış haliyle gerçekleştiriyoruz.
Bu üç boyutlu bir ikilemdir, entelektüel, tarihi ve yaşamsal: Arap kültürü özgürleşemiyor.  Özgürleşemediğinde de geçmişteki bir ufka ve derinliğe işaret etmekle yetiniyor. Bu durumdaki Arap kültürü, sivil, yaratıcı ve insani olamaz. Çünkü bu kültür, hayata ve evrene dair özgür bir vizyona ve geleceği şekillendirecek yaratıcı bir dinamizme dayanmıyor.   
Belki de burada, ‘imamet ve siyaset’ etrafındaki çatışmaların psikolojik boyutlarına değinmeliyiz. Birey psikolojisi değil, toplumsal bilinçaltı açısından değerlendirdiğimizde, sözcüğün özel anlamıyla dini olmayı da aşarak kültürel bir olguya dönüştüğünü görüyoruz. Bu kültürü de eğitim yöntemleri ve kurumlar kökleştiriyor. Bu çatışmada Müslüman sadece Müslüman olarak kalamıyor. “Şöyle bir Müslüman”, “şöyle bir düşünür” veya “şöyle bir şair” olması dayatılıyor. Bir Müslüman düşünür, şair ya da sanatçının doğru bir İslami çizgide olup olmadığı sınanıyor. O Ehl-i Sünnet mi yoksa Şii mi, Vahhabi mi yoksa İhvan’dan mı? Selefi mi yoksa Rafizi mi? Yani objektif bir değerlendirme imkanı ortadan kalkıyor, aydınlar, otoritenin ‘çıkar’ ya da ‘istihdam’ amaçlı değerlendirmesine tabi oluyor. Arapça metinler de kendi içeriklerine göre değil, siyasi ve dini önyargılarla okunmuş oluyor. Bize siyasi ve dini duruş olarak muhalif olanların herhangi bir alanda yazdıklarını önemsemiyoruz. Bu yazar ya da sanatçı ne denli önemli şeyler üretmişse de önemli olan bizim tarafımızda mı yoksa karşımızda mı olduğudur. Bu anlayış, ideolojik kabileci yaklaşımın kökleşmesinin ve Arap kültürü altında sivil bir toplum oluşturulamamasının nedenlerinden biridir. Oysa toplumdaki bireylerin ilişkisi, medeni ilkeler, özgürlükler, hukuk ve sorumluluklar çerçevesinde belirlenmelidir. Şu haliyle daha çok; farklı coğrafyalarda bir arada olan, aynı haklara sahip olmadan aynı görevleri yerine getirmek zorunda olan bireylerin oluşturduğu topluluklar görüntüsü veriyoruz.  
 Geçmişte okullarda dini mezhepler/ekoller dersi olurdu, bugün buna ‘şiir mezhepleri/ekolleri’, ‘sanat mezhepleri/ekolleri’ ve ‘düşünsel mezhepler/ekoller’ ekledik.  Herkes kendinden emin bir şekilde şöyle söylüyor: “En çok ben etkiliyim, en büyük benim.” 
Böylece, günümüzdeki ya da geçmişteki önemli temel metinlere olan ilgi azalıyor, bunların yerini, siyasi kullanıma elverişli ikincil metinler alıyor.   

  • 6-Arap dili dünyası bugün Avrupa ve ABD’nin, yani Batı'nın kültürel, bilimsel ve teknik başarılarının etkisi altında yaşıyor: Kuantum Devrimi, Dijital Devrim, Moleküler Biyoteknoloji Devrimi. Bu devrimler, tüm algıları altüst etti. Bilimi ekonomi ve politikanın gereksinimleriyle bütünleştirdi.  Batı’da yaşayan bazı Arap bireyler bu devrimlere katkı sunmuş olsa da Araplar, yönetim ve kurumsal olarak bu devrimlerin hiçbirinin içinde yer almadı. Bu durum, gelişimin önünde bireylerin değil, iktidarların ve kurumların engel teşkil ettiğini gösteriyor. Nitekim Araplar arasında bireysel olarak her alanda yaratıcı zihinlere rastlamak mümkündür. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden itibaren, Arapların, büyük bilişsel devrimler ve evrensel düzeyde insanlığın kaydettiği ilerlemeler ışığında yeni bir yaşam ve yeni bir kültür kurmak için çalışma iradesi göstermeleri beklenirdi. Ancak bu varsayımın yersiz olduğu görüldü. Son yıllarda, Arap kültür dünyasında yaşananlar, bize miras kalan aktif kültürel kodların sorunlarını yansıtmaktadır. Öyle örnekler vardır ki, Arap siyasi hayatının, kültürünün ve ahlakının düşkünlüğüne işaret ederek insanı utanç içinde bırakır.  

Aynı zamanda bu örnekler insanda, hayatın, vatanın, demokrasinin ve özgürlüğün anlamları hakkında şüphe uyandırıyor.  
İnsanların hayatlarıyla bu denli kolay oynanması, hilafetin birkaç ülkenin topraklarında, ilkel bir formda yeniden canlandırılması başlıca örneklerdir. İnsanın bu denli önemsizleştirilmesi, en temel insani değerlerin her düzeyde ayak altına alınması, Arap dünyasının ve Arap kültürünün tarihinde hiç olmadığı kadar büyük bir yıkımla karşı karşıya olduğunu göstermektedir.  
Arap kültür dünyasında, fikri sanatsal edebi ürün verenler, eserlerini dinin farklı yorumlarının egemen olduğu bir sosyo-politik ortamda ortaya çıkarıyorlar. Bu durumda bahsi geçen içeriklerin, şu veya bu şekilde bu ortamın hükümlerine tabi olacağını daha önce de ifade etmiştik. Bu hükümlerde tarihsel boyut, değişim ve gelişim asla dikkate alınmıyor. Fıkıhta ve şeri yaklaşımda, zaman ve mekan ne kadar değişse de aynı kalmış gibi değerlendiriliyor. 21. Yüzyıl ile birinci yüzyıl arasında bir fark görülmüyor. Bu hükümleri yorumlayanlar, zamanın ve mekanın da bu hükümlere tabi olması beklentisi içindeler. Aslen insana hizmet etmesi için konulmuş yasaların, insandan daha büyük ve önemli olduğu algısı oluşturuluyor. İnsanın varlığı, hak ve özgürlükleri bu hükümlere tabi oluyor. O halde kesin hükümler ışığında, kültürün özü olan özgürlük ve yaratıcılık üzerine konuşmamız beyhude olacaktır.  
Arap kültürü, bir yönüyle geçmişi yaşayıp yaşatırken, diğer yönüyle yabancı kültürleri benimsiyor. Yani ötekinin kültürel yaratımlarını kendi diline aktarıyor. Bu haliyle Arap kültürü, biri öznel  (geçmişten), diğeri ötekiden kendi dışından (gelecekten) olmak üzere iki efsanenin esiri olmuş durumdadır. Bu durum, Arapça yazarken, doğa ve metafizik konularda büyük maceralara girişilememesini açıklıyor.   

  • 7-Kültür aynı zamanda, eşyaların birbiri ile ilintisi, insanın eşya ile ilişkisi, dil ve evren arasındaki ilişkiye dair araştırmalar gerektirir. Bu bağlamda şu soruyu sorduğumuzda: Arap kültürü, 20. Yüzyılda ve 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde bu hususlarda ne tür ilerlemeler kaydedebilmiş ya da neleri başarabilmiştir? Diğer kültürlerin üretimleriyle ve insanlığa olan katkılarıyla kıyaslarsak, bu soruya nasıl bir yanıt verebiliriz?  

Bu sorunun nesnel yanıtı, Arap kültürünün ilerleme kaydetmek bir yana gerilediği yönünde olacaktır. Araplar, hem nicelik hem nitelik açısından Arapçanın cahili olmaya başladı. Arap dünyasında Yabancı dillerin hakimiyeti artmıştır.  Ayrıca, bu dillerden Arapçaya yapılan çevirilerin çoğu, Arap dilini zenginleştirmek yerine sığlaştırmıştır. Bu çevirilerde dilbilgisi hatalarına ve yanlış kullanımlara sıklıkla rastlanır.  
Kültür, hak ve özgürlüklerin dikkate alındığı bir sivil toplum dışında yaşayamaz ve yenilenemez. Arap ülkelerinde olduğu gibi, aynı haklara sahip olmadan aynı görevleri yapmak zorunda olan bireyler sağlıklı bir kültürel üretim gerçekleştiremez. Sivil yurttaşlığın olmadığı yerde sivil kültür oluşamaz. Kültür otoritenin gözetlediği bir toplumsal olguya dönüşür. Görüşlerine katılmadığı yazarları, reddetmek, baskı kurmak ve itibarlarını sarsmak bu minvalde tutumlardır.
Arap kültür dünyasında, yazınsal faaliyetler bahsi geçen sorunlardan azade değildir.  Metinlerin, yazarın etnik, mezhepsel veya ideolojik bağlantılarından bağımsız olarak nesnel bir şekilde okunduğuna nadiren rastlanır. Bu da yaygın okuma kültürünün yazılanı anlamaya çabalamak yerine, önyargılı bir şekilde, hatta bazen yazarın söylemediklerini ona isnat ederek, niyet okumaları içerdiğini gösteriyor. Örneğin sol eğilimli kişiler ya da sağ eğilimli kişiler, kendilerine düşman olarak gördüklerini okumayı keskin bir biçimde reddediyorlar. Kendilerine şu basit soruyu sormuyorlar: Bir düşünüre ya da yazara karşıysak, onu okumadan onunla nasıl tartışabiliriz ya da onunla nasıl savaşabiliriz? Bazıları böylesi bir soruyu; ‘kılıçla ya da tamamen dışlayarak’ diye yanıtlayabilir.  
İnsan üreten bir varlık olarak doğdu.  İnsanın hayatı yükselen ve düşen, her yönü aydınlatan bir ateş misalidir. Soru sormanın yasaklanması, düşüncenin yasaklanması anlamına gelir.
Düşünce yasaklanırsa insan yasaklanmış olur. Ne anlamı vardır insan olmanın, altından da olsa bir zincire bağlı olarak yaşıyorsa. Yaratıcı her eser, insanın evrenin merkezinde olduğu inancına dayanır.  

* Adonis Kimdir?
Arap şairi, Asıl adı Ali Ahmed Said Eşber’dir. 1930 yılında Suriye'de Lazkiye'nin Kassabin köyünde doğdu. 14 yaşına kadar burada yaşadıktan sonra Tartus'ta bir Fransız lisesinde okudu. Dah sonra Lazkiye'deki devlet okulunu bitirerek 1950 yılında Şam Üniversitesi'ne girdi. Ülkenin bağımsızlığa kavuşması sürecini yaşadı. Suriye'de bulunan Fransız kuvvetlerine karşı gösteriler örgütledi.
İlk şiirlerini bu sırada yayınladı. Şam Üniversitesi'nde Edebiyat öğrenimi gördü. Beyrut Saint Joseph Üniversitesi'nde doktorasını yaptı. Burada Baudelaire ve Rilke'nin şiiriyle tanışan Adonis, 1954'te edebiyat ve felsefe lisansı aldı. “Şiir” dergisini çıkarttı. Bu dergi tüm Arap dünyasını etkiledi. 1961 yılından bu yana Lübnan vatandaşlığına geçti ve Adonis ismini aldı.
Ortadoğu'dan Fas'a kadar tüm Arap şiirini etkileyen Adonis, Arap şiir geleneğinden koparak şiiri özgünleştirdi. Arap şiirinin kendi kimliğini yitirmeksizin dünya şiiriyle ilişki kurmasına çalıştı. Beyrut iç savaşından sonra Paris'e yerleşti. Mistisizme ilgilendi.
1971 yılında Suriye -Lübnan En İyi Şair Ödülü'nü, 1986'da Brüksel'de Uluslararası Şiir Bienali Büyük Ödülü'nü kazandı. 1983 yılında Paris'te Stephen Mallarme Akademisi Üyesi seçildi. 1986 yılında da şiir dünyasının en önemli ödüllerinden olan “Le Grand Prix des Biennales de Poéise” (Brüksel) ödülünü aldı. şiirleri 10 ayrı ülkede -belki de daha fazla- yayımlandı Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Ödülü'nün ilkini kazanan şair Adonis (Ali Eşber) halen Paris’te yaşamaktadır.
Başlıca Eserleri
Şamlı Mihyar'ın Şarkıları (1961)
New York'a Mezar (1989)
Arap Şiirine (poetikasına) Giriş



Bilim insanları: Avrupa 25 yıl içinde yenilenebilir enerjisini büyük ölçüde uzaydan toplayacak

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Bilim insanları: Avrupa 25 yıl içinde yenilenebilir enerjisini büyük ölçüde uzaydan toplayacak

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Yeni bir araştırmaya göre uzaya yerleştirilen güneş panelleri, 2050'ye gelindiğinde Avrupa'nın yenilenebilir enerji ihtiyacının yüzde 80'ini sürekli karşılayabilir.

King's College London'dan araştırmacılar uzay tabanlı güneş enerjisinin, 20-30 yıl içinde Avrupa'nın toplam elektrik şebekesi maliyetlerini yüzde 7 ila 15 oranında azaltabileceğini tahmin ediyor.

Öte yandan bunu başarmanın, Avrupa'nın 2050 net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için NASA'nın tasarladığı iki teknolojinin hızlı bir şekilde geliştirilmesine bağlı olduğunu belirtiyorlar.

Uzaya güneş panelleri yerleştirme fikri ilk olarak 1960'ların sonunda ortaya atılsa da bu konsept bugüne kadar hayata geçirilememişti.

Çin, Hindistan, Japonya, Rusya, ABD ve Birleşik Krallık gibi birçok ülke, Güneş'in enerjisini sürekli kullanmak için bu tür uyduların geliştirilip konuşlandırılması yönünde aktif çalışma yürütüyor.

King's College London'dan mühendis Wei He, "Uzayda, güneş panellerini her zaman Güneş'e bakacak şekilde konumlandırma imkanı olması, enerji üretiminin Dünya'daki günlük döngüye kıyasla neredeyse kesintisiz olabileceği anlamına geliyor" diyor.

Dr. He, "Ayrıca uzayda olduğundan, güneş ışınımı Dünya yüzeyine göre daha yüksek" diye açıklıyor.

scdfgh
Uzay tabanlı güneş panellerinin illüstrasyonu (Wei He)

İletişim uyduları gibi çalışacak uzay tabanlı güneş panelleri, Güneş'in enerjisini en iyi şekilde yakalamak için Dünya'nın etrafında dönecek ve bu enerjiyi mikrodalga şeklinde Dünya'daki istasyonlara gönderecek.

Bilim insanları toplanan enerjinin daha sonra elektriğe dönüştürülerek mevcut şebeke altyapısına aktarılabileceğini söylüyor.

Hakemli dergi Joule'da yayımlanan son çalışmada araştırmacılar, 2050'deki Avrupa enerji şebekesi modellerini kullanarak uzay tabanlı güneş enerjisinin, Avrupa'nın net sıfır hedefine katkı sağlayıp sağlamayacağını değerlendirdi.

NASA'nın iki uzay tabanlı güneş enerjisi tasarımı (Innovative Heliostat Swarm ve Mature Planar Array) için yıllık maliyetleri ve enerji toplama potansiyelini hesaplayarak işe başladılar.

Araştırmacılar NASA'nın helyostat tasarımının geliştirilme aşamasında olduğunu ancak güneş enerjisini sürekli yakalama potansiyelinin daha yüksek olduğunu belirtiyor.

Öte yandan daha basit olan düzlemsel dizi, teknolojik açıdan daha hazır ancak güneş enerjisinin sadece yüzde 60’ını yakalayabiliyor.

Ancak bu, standart yer tabanlı güneş panellerinin yüzde 15-30'luk verimliliğine kıyasla yine de büyük bir adım.

Dr. He, "Bu, uzay tabanlı güneş enerjisini, enerji sistemi geçişi çerçevesine dahil eden ilk makale" diyor.

Şu anda bu ufuk açıcı fikri büyük ölçekli testlere sokma ve yönetmelik ve politika oluşturma tartışmalarına başlama aşamasındayız.

Bilim insanları bu teknolojinin Avrupa'daki diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına destek olup olamayacağını veya onları geride bırakıp bırakamayacağını test etmek için uzay tabanlı güneş enerjisinin olduğu ve olmadığı farklı senaryoları karşılaştırdı.

NASA'nın performans ve maliyet tahminlerine göre, helyostat tasarımının 2050'ye gelindiğinde rüzgar ve güneş enerjisini geride bırakabileceğini buldular.

Bilim insanları bu teknolojinin toplam sistem maliyetlerini yüzde 7 ila 15 oranında azaltabileceğini, rüzgar ve güneş enerjisinin yüzde 80'ini ikame edebileceğini ve batarya kullanımını en az yüzde 70'e kadar azaltabileceğini ancak bazı bölgelerde kış aylarında hidrojen depolamanın yine de hayati önem taşıyacağını belirtiyor.

Dr. He, "Daha iyi performans elde etmek için her iki teknolojiyi birleştirip bunlardan yararlanacak koordineli bir geliştirme stratejisi öneriyoruz" ifadelerini kullanıyor.

Öncelikle daha gelişmiş düzlemsel tasarıma odaklanarak, uzay tabanlı güneş enerjisi teknolojilerini sergileyip iyileştirirken, aynı zamanda daha kesintisiz enerji üretimi sağlayan tasarımlar için Ar-Ge çalışmalarını hızlandırabiliriz.

Öte yandan araştırmacılar, uzay tabanlı güneş enerjisinin geniş çapta uygulanabilmesi için daha birçok teknolojik atılıma ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor.

Independent Türkçe


George Lucas'ın, uzay gemisine benzeyen müzesi tamamlanmak üzere

Exposition Park'ta yer alan fütüristik Lucas Anlatı Sanatı Müzesi, yerin üstünde "yüzen" bir yapı olarak tasarlandı (JAKS Productions/Sand Hill Media/Eric Furie)
Exposition Park'ta yer alan fütüristik Lucas Anlatı Sanatı Müzesi, yerin üstünde "yüzen" bir yapı olarak tasarlandı (JAKS Productions/Sand Hill Media/Eric Furie)
TT

George Lucas'ın, uzay gemisine benzeyen müzesi tamamlanmak üzere

Exposition Park'ta yer alan fütüristik Lucas Anlatı Sanatı Müzesi, yerin üstünde "yüzen" bir yapı olarak tasarlandı (JAKS Productions/Sand Hill Media/Eric Furie)
Exposition Park'ta yer alan fütüristik Lucas Anlatı Sanatı Müzesi, yerin üstünde "yüzen" bir yapı olarak tasarlandı (JAKS Productions/Sand Hill Media/Eric Furie)

Çok uzaklardaki bir galaksiden fırlayıp gelmiş bir uzay gemisine benziyor.

Ama aslında bu, Yıldız Savaşları'nın (Star Wars) yaratıcısı George Lucas ve eşi Mellody Hobson'ın tasarladığı, Los Angeles'taki 1 milyar dolarlık bir tutku projesinin ürünü olan müze.

İlk kez 2014'te duyurulan müzenin fotoğrafları, sadece inşaatın tamamlanmak üzere olduğunu değil, aynı zamanda şehrin en göz alıcı turistik yerlerinden biri olacağını da gösteriyor.

2026'da açılması planlanan Exposition Park'taki fütüristik Lucas Anlatı Sanatı Müzesi, tasarımını yapan Mad Architects stüdyosuna göre yerin üzerinde "yüzen" bir yapı olarak dizayn edilmiş. Ve görünürde tek bir dik açı bile yok.

Ağaçlar, bahçeler ve yürüyüş yollarıyla çevrili bir arazide yer alan yaklaşık 28 bin metrekarelik bina, 81 yaşındaki Lucas'ın bizzat küratörlüğünü üstlendiği, "dünyanın en önemli anlatı sanatı koleksiyonlarından biri" diye nitelendirilen eserlere ev sahipliği yapacak.

5 katlı müzede çizgi romanlar, illüstrasyonlar, resimler, fotoğraflar, hareketli görüntüler, heykeller ve film hatıraları gibi, Lucas'ın kişisel koleksiyonundan 10 binden fazla eser sergilenecek.

dfgthy
Müze, George Lucas'ın bizzat küratörlüğünü üstlendiği, "dünyanın en önemli anlatı sanatı koleksiyonlarından biri" diye nitelendirilen eserlere ev sahipliği yapacak (JAKS Productions/Sand Hill Media/Eric Furie)

Sergide Norman Rockwell, N. C. Wyeth, Maxfield Parrish ve Kadir Nelson gibi illüstratörlerin; Winsor McCay, Frank Frazetta, Jack Kirby ve Robert Crumb gibi karikatüristlerin; Judith F. Baca ve Diego Rivera gibi duvar ressamlarının; Dorothea Lange ve Carrie Mae Weems gibi fotoğrafçıların; Jacob Lawrence ve Charles White gibi Afro-Amerikan yaşamını anlatan tarihçilerin; Frida Kahlo, Artemisia Gentileschi ve Robert Colescott gibi sanatçıların önemli eserleri yer alacak.

Koleksiyonda ayrıca Separate Cinema Archive ve Historic Lucasfilm Archive (1971–2012) gibi sinema arşivleri de var.

asxdefr
5 katlı müzede George Lucas'ın kişisel koleksiyonundan 10 binden fazla eser sergilenecek (Lucas Anlatı Sanatı Müzesi/Jenny Miyasaki)

İç mekan; galeri alanları, 299 koltuklu sinema salonları, cam asansörler, kütüphane, kafe ve restoranlardan oluşacak ve ziyaretçiler, panoramik şehir manzarası için çatıdaki terasa çıkabilecek.

dfgthy
Ziyaretçileri üst katlara çıkaracak cam asansörlerin bulunduğu müzenin lobisini görülüyor (Lucas Anlatı Sanatı Müzesi/Jenny Miyasaki)

Müzenin açıklamasında "Los Angeles'ın canlı lider ruhunu ve farklılıklarını kucaklayan yapısını yansıtacak şekilde kurgulanan tasarım, diyalog, anlayış ve kapsayıcılığı temsil ediyor" ifadeleri kullanılıyor.

Bu, şehrin canlılığı, inovasyon dolu tarihi ve zengin kültürel dokusunun kanıtı.

Görsel hikaye anlatım sanatına adanmış bir tesise ait kampüsün tasarımı, ziyaretçileri müzenin galerilerine adım atmadan çok önce bir yolculuğa çıkarıyor.

Independent Türkçe


Musk, eski Twitter çalışanlarına 500 milyon dolar tazminat ödeyecek

Teknoloji milyarderi Elon Musk, Twitter'ı satın aldıktan sonra tazminat ödemeden işten çıkardığı 6 bin çalışana 500 milyon dolar ödeme yapmaya hazırlanıyor (Elon Musk/Twitter/AFP)
Teknoloji milyarderi Elon Musk, Twitter'ı satın aldıktan sonra tazminat ödemeden işten çıkardığı 6 bin çalışana 500 milyon dolar ödeme yapmaya hazırlanıyor (Elon Musk/Twitter/AFP)
TT

Musk, eski Twitter çalışanlarına 500 milyon dolar tazminat ödeyecek

Teknoloji milyarderi Elon Musk, Twitter'ı satın aldıktan sonra tazminat ödemeden işten çıkardığı 6 bin çalışana 500 milyon dolar ödeme yapmaya hazırlanıyor (Elon Musk/Twitter/AFP)
Teknoloji milyarderi Elon Musk, Twitter'ı satın aldıktan sonra tazminat ödemeden işten çıkardığı 6 bin çalışana 500 milyon dolar ödeme yapmaya hazırlanıyor (Elon Musk/Twitter/AFP)

Teknoloji milyarderi Elon Musk, Twitter'ı satın aldıktan sonra tazminatsız işten çıkardığı 6 bin çalışana 500 milyon dolar ödemeye hazırlanıyor.

Musk ve sosyal medya şirketi X Corp., eski Twitter çalışanlarının açtığı davada prensip anlaşmasına vardı. The Independent, çarşamba günü anlaşmanın bildirildiği dava dosyasına ulaştı.

Mahkeme belgelerinde, "Taraflar prensipte uzlaştı ve 19 Ağustos 2025'te uzun vadeli bir uzlaşma anlaşmasının şartlarını müzakere etmeye başladı" ifadeleri yer alıyor.

Twitter'ı 2022'de satın aldıktan sonra işgücünün yarıdan fazlasını oluşturan yaklaşık 6 bin çalışanı işten çıkaran Musk, mavi kuşlu platformun adını X olarak değiştirmişti.

Toplu dava, Twitter'ın çalışanlara sağladığı sosyal haklar programını denetleyen Courtney McMillian ve operasyon müdürü Ronald Cooper tarafından Kaliforniya'da açılmıştı.

Reuters'in haberine göre davada, 2019'daki işten çıkarma planında Twitter çalışanların çoğuna iki aylık temel maaşın yanı sıra, işlerinde geçirdikleri her yıl için bir haftalık ek maaş ödenmesinin öngörüldüğü iddia edildi.

Ancak davada, Twitter'ın en fazla bir aylık tazminat ödediği ve işten çıkarılan birçok çalışanın herhangi bir ek tazminat almadığı öne sürülüyor.

Dava dilekçesine göre McMillian ve diğer üst düzey çalışanlara 6 aylık temel maaş garantisi verilmişti.

Anlaşma, davanın federal temyiz mahkemesine taşınmasından yaklaşık bir ay önce sağlandı. Bloomberg Law'a göre, Kaliforniya federal yargıcı daha önce davanın reddine ilişkin bir talebi kabul etmişti.

Anlaşma prensipte kabul edildiğinden, her iki taraf da temyiz mahkemesinden yaklaşan duruşmayı ertelemesini istedi.

Dosyada, "Bölge mahkemesi önerilen uzlaşımı onaylarsa, anlaşma davayı tamamen çözecek ve bu temyizi geçersiz kılacak" ifadeleri yer alıyor.

Musk, olaylı bir anlaşmayla Twitter'ı 44 milyar dolara satın almıştı.

Musk, Nisan 2022'de Twitter'ı satın almayı kabul etmiş ancak birkaç ay sonra bu kararından vazgeçtiğini açıklamıştı. Twitter, anlaşmayı tamamlamaya zorlamak için işi, teknoloji devine dava açmaya kadar götürmüştü.

Ekim 2022'de anlaşmayı tamamlayan Musk birçok habere göre kısa süre içinde, dönemin CEO'su Parag Agrawal ve diğer üst düzey yöneticileri görevden alarak toplu işten çıkarmalara başlamıştı.

Independent Türkçe