Tunus’ta OHAL uzatılıyor

Tunus yargısı, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday beş isim hakkında soruşturma yürütüyor.

Nahda Hareketi Genel Başkan Yardımcısı Nureddin el-Bahiri’nin eşi Saide el-Akrami ve avukatı Samir Delu dün basın toplantısı düzenlediler. (EPA)
Nahda Hareketi Genel Başkan Yardımcısı Nureddin el-Bahiri’nin eşi Saide el-Akrami ve avukatı Samir Delu dün basın toplantısı düzenlediler. (EPA)
TT

Tunus’ta OHAL uzatılıyor

Nahda Hareketi Genel Başkan Yardımcısı Nureddin el-Bahiri’nin eşi Saide el-Akrami ve avukatı Samir Delu dün basın toplantısı düzenlediler. (EPA)
Nahda Hareketi Genel Başkan Yardımcısı Nureddin el-Bahiri’nin eşi Saide el-Akrami ve avukatı Samir Delu dün basın toplantısı düzenlediler. (EPA)

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in dün olağanüstü hal (OHAL) uygulamasını 18 Şubat’a kadar uzatma kararı aldığı resmi gazetede duyuruldu. Reuters haber ajansı, Tunus’ta 2015 yılında cumhurbaşkanlığı muhafızlarından bir grubun öldürüldüğü  saldırından bu yana OHAL uygulandığını aktardı.
Cumhurbaşkanı’nı bu adımı, Tunus Temyiz Mahkemesi Sözcüsü Habib et-Tarhani’nin Asliye Hukuk Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı’nın son cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki beş adayın davasına devam edilmesine izin verdiğini duyurduğu bir zamanda geldi. Hür Anayasa Partisi Başkanı Abir Musa, eski Tunus Valisi Ömer Mansur, Demokratik Akım Partisi lideri Muhammed Abbu, Onur Koalisyonu Başkanı Seyfettin Mahluf ve Nahda Partisi liderlerinden Abdulfettah Moro, 2019 seçimlerinde sosyal medya üzerinden yasa dışı propaganda yapmakla suçlanıyorlar. Tarhani, adli kovuşturmanın, 2019’daki parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili olarak, Sayıştay tarafından verilen ve bunun hukuki bir konu olduğu belirtilen raporlara dayandığını söyledi.
Tunus Asliye Hukuk Mahkemesi İletişim Ofisi’nden daha önce yapılan bir açıklamada 2019 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerdeki adaylara yönelik soruşturma ve araştırmanın tamamlandığı duyuruldu. Ardından, 5 Ocak’ta 19 adayın seçim sürecinde çeşitli suçlara karıştığı kaydedildi. 19 aday hakkındaki karar, Sayıştay Başsavcılığı’nın söz konusu adayların kanunlara göre seçim suçu teşkil edecek eylemlerde bulunmakla suçlandıkları dosyayı, Tunus Asliye Hukuk Mahkemesi Savcılığına havale etmesinin ardından alındı.
Seçimlerde suç ihlal yaptığı iddia edilenlerin isimlerinin yer aldığı genişletilmiş listedede şu iismler yer aldı:
Nebil el-Karvi, Yusuf Şahid, Abdulkerim Zubeydi, Raşid Gannuşi, Rabia bin Amara, Selim el-Riyahi, Ahmed el-Safi Said, Hammadi el-Cebali, Hamma el-Hamami, Selma el-Lumi, Muhammed es-Sağir el-Nuri, el-Munsef el-Merzuki, Naci Celul, el-Haşimi el-Hamidi, İlyas Fahfah, Mehdi Cuma, Menci el-Rahavi, Lutfi el-Marayihi ve Said el-Aidi.
Söz konusu isimler, siyasi bildiri yasağını ihlal etme, sosyal medya üzerinden yasa dışı propaganda yapma ve propaganda döneminin sonlanmasının ardından etkinlik düzenlemekle suçlandılar. Mahkeme daha sonra 19 isimden 5’inin davasına devam etme kararı alırken diğer sanıklar hakkında ise takipsizlik kararı verdi.
Gözlemciler, suçlamaların hepsinin içerik olarak aynı olması sebebiyle davadaki beş ismin istinasa tutulmasının şüphe uyandıracağı göüşündeler. İnsan hakları grupları, başta avukatların Tunus Cumhurbaşkanı’na, özellikle Muhammed Abbu, Seyfettin Mahluf ve Abir Musa’nın avukatları olmak üzere söz konusu avukatların yönelttikleri sert eleştirilere atıfta bulunarak yargının Cumhurbaşkanı Kays Said’in talimatlarına ve siyasi tercihlerine karşı çıkanlara baskı uygulamak üzere kullanılmasına yönelik endişelerini dile getirdiler.
Diğer yandan, insan hakları gruplarından kaynaklar, devrimin eski Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali rejimine karşı kazandığı zaferi anmak üzere düzenlenen ve bir dizi siyasi parti tarafından da desteklenen açıklamalarında 14 Ocak protestolarında tutuklu sayısının yaklaşık 32 olduğunu, politikacı İmad Dağiç’in de dahil olmak üzere içlerinden sadece 16’sının Savcılık önüne çıkmak için beklediğini aktardılar. Kaynaklar, söz konusu isimlerden dördünün hastaneye kaldırıldığını, aralarından üçünün protestolar sırasında, bir diğerinin de adli polis teşkilatının Hadra şehrindeki merkezinde darp edilmiş olduğunu bildirdiler.
 Nahda Hareketi Genel Başkan Yardımcısı Nureddin el-Bahiri’nin eşi Saide el-Akrami  dün düzenlediği basın toplantısında, terör şüphesiyle tutuklanan kocasının durumuna ilişkin bilgi verdi. Eşinin sağlık durumunu son derece kritik olarak niteleyen Akrami Bahiri’nin  ‘ölümün kıyısında” olduğunu söyledi. Nureddin el-Bahiri ve İçişleri Bakanlığı’nın eski bir çalışanı olan Fethi el-Beladi, İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen soruşturmalar kapsamında 31 Aralık’ta tutuklanarak ev hapsine alınmıştı.
Diğer yandan, Tunus İletişim Teknolojileri Bakanlığı, Cumhurbaşkanı Said tarafından başlatılan siyasi, sosyal ve ekonomik sistemleri gözden geçirilmesini ve değişiklikler yapılmasını amaçlayan elektronik istişareye, resmi açılıştan üç gün sonra toplam 35 binden fazla kişinin katıldığını belirtti. Hükümete yakın çevreler, söz konusu istişareye 2019 seçimlerinde Said’e oy verenlerin sayısını (yaklaşık 2,7 milyon) geçmesini bekliyor. Aynı zamanda bu katılım oranının, Cumhurbaşkanı’nın Tunuslulara sunduğu ve sonuçların uygulanabilirliği konusunda onları ikna etmeyi planladığı projeye, halk arasında bir meşruiyet kazandırması beklentisi hakim.
Nahda Hareketi, Onur Koalisyonu ve İşçi Partisi de dahil olmak üzere birçok siyasi parti boykot çağrısında bulunurken İşçi sendikası liderleri, söz konusu istişarenin Tunus’un geleceğini belirlemek için siyasi partileri ve ulusal örgütleri bir araya getirmesi beklenen ulusal diyalogu telafi etmediğini bildirdiler.



İsrail’in Dürzileri koruma bahanesi

Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025
Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025
TT

İsrail’in Dürzileri koruma bahanesi

Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025
Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025

Sobhi Frangieh

Dürzileri korumak, Suriye'yi bölmek, Türkiye'nin nüfuzunu engellemek, radikallerle mücadele etmek… Tüm bu başlıklar İsrail tarafından yetkilileri ve medyası aracılığıyla Suriye’deki Beşşar Esed rejiminin düşmesinden bu yana sona ermeyen, askeri saldırılarla başlayan ve Suriye'nin askeri alt yapısını hedef alan müdahalelerini meşrulaştırmak için kullanılırken Suriye devleti ile Ceramana, Eşrefiye Sahnaya ve Suveyda'daki Suveydalı gruplar arasındaki gerilimin perde arkasında İsrail, 2 Mayıs Cuma sabahı Şam'daki Başkanlık Sarayı yakınlarını ‘uyarı’ amaçlı bombaladı.

İsrail'in bu saldırısından birkaç saat sonra İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, İsrail'in Suriye'de yeni hedefler vurmaya hazırladığını bildirdi. İsrail ordusundan yapılan açıklamaya göre saldırılarda Suriye'de bir askeri alan, uçaksavar silahları ve karadan havaya füze altyapısı hedef alındı. Açıklamada ayrıca ‘ordunun ihtiyaç duyulduğunda harekete geçmeye devam edeceği’ belirtildi.

İsrail, Şam kırsalındaki Harasta Askeri Hastanesi ve Tel Menin bölgesi yakınlarındaki 41. Alay Kışlası, Dera kırsalındaki İzraa beldesi yakınlarında bulunan 175. Alay Kışlası ve Dera'da Sanameyn bölgesi yakınlarındaki Musbeyn köyü çevresindeki füze taburunu hedef aldı.

Suriye Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkiliye göre İsrail’in hedef aldığı bu mevkiler ‘neredeyse silahsız’ olmasına rağmen, İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumak için bahane olarak kullandığı bu gerilim, Suriye'deki iç barış, birçok ülkenin çatışan çıkarları ve Suriye'nin taşıması gereken geleceğe ilişkin algıları nedeniyle bölgesel ve uluslararası siyasi iklim üzerinde önemli sonuçlar doğuruyor.

İç barış tehlikede

Geçtiğimiz aylarda İsrail, Dürzileri koruma söylemini olası bir müdahale için bahane olarak kullandı. ‘İsrail’in Suriye’deki Dürzileri korumaya kararlı olduğunu’ söyleyen Başbakan Binyamin Netanyahu başta olmak üzere İsrailli yetkililer birçok kez uyarı mesajı gönderirken İsrail, bu söylemi desteklemek için hava saldırıları düzenledi. İsrail'deki Dürzilerin ruhani lideri Muvaffak Tarif de Suriyeli Dürzilerin çoğunun, İsrail'in Suriye'ye müdahalesini meşrulaştırmak için ‘dayanaksız bir bahane’ olarak gördüğü bu söylemi destekledi.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre konuşan Suriye Savunma Bakanlığından yetkili, “Dürzi kardeşlerimiz İsrail'in onları korumak istemediğini, aksine kendi çıkarlarını korumak istediğini biliyor. Bunu Suveydalı grupların liderleriyle yaptığımız birçok görüşmede gördük. Suveyda'daki cemaatin dini aktörleri ve şeyhleri, Dürzileri koruma bahanesiyle İsrail'in müdahalesini reddettiklerini defalarca kez açıkladılar.

Suriye'deki Dürziler arasında İsrail'in Dürzileri koruduğu söylemini destekleyen bazı sesler olsa da bunlar Suriye ve Lübnan'daki Dürzilerin İsrail’in müdahalesini reddeden seslerin çokluğuyla kıyaslanamaz bile. İsrail'in söylemini gerçek dışı ve Suriye Dürzileri tarafından talep edilen bir gereklilik olmaktan çıkarıyor.

Bu yasadışı ve haksız müdahale bir yandan Suriye ve Lübnan'daki Dürzilerin birliğini zora sokarken, diğer yandan Suriye’de Dürziler ile ülkenin diğer kesimleri arasında daha büyük bir gerilim yaratıyor. Bu da Dürzi toplumunun kendi içinde ve Suriye'nin dini dokusunda çatışmanın fitilini ateşleyebilecek bir tehdit oluşturuyor.

Gelen bilgilere göre Suriye hükümeti ve Dürziler, İsrail’in bu söylemine karşı koymak için ellerinden geleni yapıyorlar. Suriye hükümeti ile Dürzi aktivistler arasında yapılan Suveyda Anlaşması, İsrail'in saldırıları ve söylemleriyle körüklediği Suriye-Suriye gerginliğini azaltmaya yönelik bir girişimdi. Suriye hükümeti, Suveyda'da bizzat Suveydalılar tarafından yönetilen yerel bir yönetim gibi görünen bir yapıyı kabul etti. Ancak bu gelişme, Suriye hükümetinin, Suriye'nin birliğine ve merkezileşmesine tehdit olarak gördüğü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile benzer bir anlaşmayı reddetmesi, silahların kendi bölgelerini yönetmek üzere belirli bir kesimin elinde olmasına izin vermeme yaklaşımına aykırıydı.

Suriye'deki Dürziler arasında İsrail'in Dürzileri koruduğu söylemini destekleyen bazı sesler olsa da bunlar Suriye ve Lübnan'daki Dürzilerin İsrail’in müdahalesini reddeden seslerin çokluğuyla kıyaslanamaz bile.

Suriye’de silahların devletle sınırlandırılması çabası

Al Majalla’nın edindiği bilgilere göre Suriye ordusu ve Suriye'nin güneyinde Savunma Bakanlığı'na bağlı olmayan yerel gruplar arasında İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırılarına karşı büyük bir öfke hakim. Bu öfke sadece İsrail’in düzenlediği hava saldırılarından değil, aynı zamanda Suriye hükümetinin karşılık vermeme yaklaşımından da kaynaklanıyor.

Suriye Genel Güvenlik İdaresi’nden bir yetkili Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, “İsrail’in hava saldırılarının ve karadan müdahalesinin devam etmesi, Suriye hükümetinin askeri güçlerini birleştirmesine ve özellikle güneydeki yerel gruplardan silahlarını çekmesine engel oluyor. Bu grupların pek çok üyesi devletle müzakere sürecinde ellerindeki silahların kendilerini herhangi bir İsrail kara müdahalesinden korumak için olduğunu söylüyor” ifadelerini kullandı.

Al Majalla’ya konuşan Dera'daki yerel bir grubun lideri, bu durumu doğrulayarak “İsrail'in düşman hatlarına yakınız ve bize ne zaman geleceklerini bilmiyoruz, onları beklemeli ve köylerimizde onları izlemeli miyiz? Suriye ordusu hala oluşum sürecinde, hükümetin adımlarına ve politikasına bağlıyız ancak tehlike her an köylerimize girebileceği sürece silahlarımızı teslim etmeyeceğiz” şeklinde konuştu.

Savunma Bakanlığı'na bağlı Dera'daki bir askeri yetkiliye göre bazı yerel grupların İsrail'in Dürzileri desteklediği iddiasına öfkelenmesi, onları toplanmaya ve İsrail'in kendilerini korumak için müdahale ettiğini söyleyenlerle çarpışmak için Suveyda'ya doğru hareket etmeye itti. Bu yüzden ordu ve Genel Güvenlik İdaresi derhal müdahale ederek söz konusu grupların Suveyda’ya ulaşmalarını engelledi ve silahlarını ellerinden aldı. Askeri yetkili, “Ceramana’ya gitmek üzere Suveyda'dan ayrılan silahlı grupları hedef alan Bedeviler koordinasyonsuz bir şekilde hareket ettiler. Bir kez daha aynı şeylerin yaşanmasını önlemek için onlarla çatışmaya girmek zorunda kaldık” dedi.

Suriye ordusu halen oluşum sürecinde, hükümetin adımlarına ve politikasına bağlıyız, ancak tehlike her an köylerimize girebileceği sürece silahlarımızı teslim etmeyeceğiz.

Öte yandan İran'ın İsrail'in müdahalesinin yarattığı kaostan faydalanmaya çalışacağına ve bunu da birkaç adımda gerçekleştireceğine şüphe yok.

Bu adımların başında medyada Suriye hükümetini şeytanlaştırmak ve Suriye hükümetinin İsrail bombardımanını kabul ettiği ve iktidarda kalmak karşılığında bu konuda sessiz kaldığı fikrini yaymak geliyor. İkinci adım ise bombardıman sırasında ortaya çıkan güvenlik dengesizliğini istismar etmek ya da İsrail tarafından körüklenen gerilimi kontrol altına almaya çalışmak olacak. Suriye hükümeti Suveyda ve Dera'nın güvenliğini sağlamak ve buralardaki mezhepsel ve sivil halk arasında çatışmaların patlak vermesini önlemek için Genel Güvenlik İdaresi’nden binlerce personeli bölgeye gönderdi. Bu durum, Suriye ordusu ve kamu güvenliği personelinin yetersizliğini de hesaba katarsak, coğrafi boşluklar olduğu anlamına geliyor. Bu boşluklar, İran'ın kendi çıkarlarına hizmet edecek yerel hücrelerin oluşumunu desteklemek ya da silah transfer etmek için kaçırmayacağı bir fırsat. Bazılarına göre İsrail’in hava saldırıları rejimin kalıntıları ve İranlı milislerin Suriye devletine karşı saldırılar düzenlemesine fırsat verebilir. Zira son iki günde Deyrizor’da bazı Genel Güvenlik İdaresi üyelerine yönelik çok sayıda saldırı düzenlendi.

İran'ın İsrail'in Suriye’ye müdahalesinin yarattığı kaostan, başta Şam hükümetini medyada şeytanlaştırmak olmak üzere çeşitli adımlarla faydalanmaya çalışacağına şüphe yok.

İsrail’in saldırıları, özellikle Şam yönetiminin İsrail’in bombardımanlarından korumak amacıyla personelini askeri alanlardan uzaklaştırması durumunda Suriye’nin askeri gücünün ve Genel Güvenlik İdaresi’nin kırılganlığını da artıracak. Bu da ülkeyi eski rejimin kalıntıları, nüfuzunu ve silahlarını güçlendirmeye çalışan DEAŞ ve İran destekli milislerin kalıntılarının Suriye’deki olası eylemlerine karşı daha savunmasız hale getirecek. Bu durum ise Suriye'de istikrarı desteklemeye yönelik herhangi bir hükümet ya da uluslararası çabayı kaçınılmaz olarak geciktirecek.

İsrail, Suriye'deki rejimin düşmesinden sonra Türkiye'nin Suriye'de artan nüfuzuna, Suriye'ye askeri müdahalede bulunarak karşı koymaya çalışıyor. Bu amaçla İsrail geçtiğimiz ayın başlarında, Türkiye'nin askeri üsse dönüştürmeye çalıştığı söylenen (bu doğrulanmış bir bilgi değil) T4 Hava Üssü de dahil olmak üzere askeri bölgeleri bombaladı ve Washington'ı Türkiye'nin Suriye’de artan nüfuzunun kendi güvenliği için bir tehdit olduğuna ikna etmeye çalıştı. Edinilen bilgilere göre İsrail ayrıca Washington'ı, Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu Türkiye'nin nüfuzuna karşı arttırmasına izin vermeye de ikna etmeye çalışıyor. Ancak Washington, bunu kabul etmiş görünmüyor.

sdfrgty
Dürzi köyü es-Savra el-Kubra sakini Selman Aleyvi, Suveyda’daki çatışmaların ardından hasar gören evini incelerken, 2 Mayıs 2025 (Reuters)

İsrail'in Rusya’nın Suriye'deki nüfuzunu güçlendirme girişimi, Avrupa ve İngiltere'nin engelleriyle karşılaşacak. Çünkü Avrupa’nın önde gelen bazı ülkeleri, Beşşar Esed rejiminin düşmesini Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu sona erdirmek için bir daha yakalanamayacak bir fırsat olarak gördüklerinden Suriye coğrafyasını Moskova'nın hesaplarından çıkarmak amacıyla Suriye hükümetini destekleme yönünde hareket etti. Al Majalla’ya konuşan Avrupalı bir yetkili, AB ve İngiltere'nin Suriye'nin istikrara kavuşmasını ve başta Rusya ve İran olmak üzere dış müdahalelerden korunmasını desteklemeye çalıştığını söyledi. Öte yandan İsrail’in, Suriye devletinin zayıflığını derinleştiren ve iç anlaşmazlıkları çözme adımlarını zorlaştıran müdahalesi, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri başta olmak üzere birçok Arap ülkesi tarafından da hoş karşılanmayacağı gibi, İran'ın İsrail’e karşı direniş bahanesiyle Suriye ve Lübnan'da yeniden nüfuz kazanması için bir fırsat yaratması nedeniyle ABD tarafından da hoş karşılanmayacaktır. Suriye'nin istikrarını desteklemeye çalışan bu ülkelerin hiçbiri böyle bir durumun olmasını istemiyor. Bu da bölgesel ve uluslararası istikrara mutlaka yansıyacaktır.

Kısa ya da muhtemelen uzun vadede İsrail'in Suriye'ye müdahalesini meşrulaştırmak için Dürzileri koruma ve Türkiye'nin nüfuzuna karşı koyma kartını kullanmaya devam etmesi bekleniyor. Sonuç olarak İsrail Suriye'nin zayıf, askeri açıdan kırılgan ve istikrarsız kalmasını istiyor gibi görünüyor. Çünkü bu durum, birçok İsrailli liderin de söylediği gibi ‘İsrail’in ulusal güvenliğini’ koruyor. Ancak bu politika aynı zamanda Ortadoğu'da bölgesel ve uluslararası güvenliği tehdit eden bir infiale sebep olabilir. İsrail'in de bu infialin, korumaya çalıştığı ‘ulusal güvenliği’ üzerindeki yıkıcı yansımalarından kurtulması pek olası görünmüyor.