Riyad’da düzenlenen ‘Sudan Dostları’ toplantısının sonuçları

Toplantıda Birleşmiş Milletler Geçiş Aşaması Misyonu’nun çabalarına verilen destek vurgulandı.

Sudan Dostları grubu, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’nda toplandı. (UNITAMS Başkanı Volker Peretz’in resmi hesabı)
Sudan Dostları grubu, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’nda toplandı. (UNITAMS Başkanı Volker Peretz’in resmi hesabı)
TT

Riyad’da düzenlenen ‘Sudan Dostları’ toplantısının sonuçları

Sudan Dostları grubu, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’nda toplandı. (UNITAMS Başkanı Volker Peretz’in resmi hesabı)
Sudan Dostları grubu, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’nda toplandı. (UNITAMS Başkanı Volker Peretz’in resmi hesabı)

Mana Abdulfettah
Sudan’da 11 Nisan 2019’da gerçekleşen değişimden birkaç hafta sonra kurulan Sudan Dostları grubu, ABD, İngiltere ve Norveç’i de içeren ve uzun süredir Batı ülkelerinin Sudan’a yönelik tutumlarını ifade etmesine öncülük eden Troyka grubunu genişletmek amacıyla bir Avrupa-ABD ortak girişimi olarak hayata geçirildi. 2005 tarihli Kapsamlı Barış Anlaşması (Naivasha) çerçevesinde geçiş döneminin başlangıcından bu yana yaşanan gelişmeler sonucu oluşturuldu.

Grup, kuruluşundan bu yana birçok defa bir araya geldi. Gerçekleşen toplantıların yerleri ve tarihleri şöyle oldu:
Washington- Mayıs 2019 / Ekim 2019
Berlin- Haziran 2019
Brüksel- Temmuz 2019’da
Hartum-Aralık 2019
Stockholm-Şubat 2020
Paris-Mayıs
Riyad- Haziran 2020/Ağustos 2020
18 Ocak 2022’de düzenlenen son toplantıya yine Riyad ev sahipliği yaptı.
Gruo önceleri bazı büyük Batı ülkelerinin üyelikleriyle oluşturuldu. Ardından Etiyopya’nın yanı sıra Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Katar ve Kuveyt gibi bir dizi Arap ülkesi de gruba katıldı. Daha sonra Asya’dan Japonya ve Avrupa’dan İtalya, İsveç ve Hollanda gibi diğer Avrupa ülkeleri de gruba dahil oldu. Afrika Birliği (AfB), Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası da dahil olmak üzere bir dizi kurum ve kuruluş da zaman içinde gruptaki yerini aldı. Uluslararası ağırlıklarına, Sudan ile olan ilişkilerine ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) daimî üyeliğine rağmen Çin ve Rusya grup üyeliğine dahil olmadı.

Yeni ortaklık formülü
Sudan’da yayın yapan ‘Elaph’ gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Halid et-Ticani oluşuma ve düzenlenen toplantılara dair değerlendirmelerde bulundu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberde açıklamaları yer alan Ticani şu ifadeleri kullandı:
“Riyad’daki Sudan Dostları toplantısı, BM Genel Sekreteri Temsilcisi ve Sudan’daki geçiş dönemini destekleyen BM Sudan Entegre Geçiş Yardımı Misyonu (UNITAMS) Başkanı Volker Peretz önderliğinde yürütülen siyasi süreci veya siyasi istişareleri desteklemek amacıyla gerçekleşti. Riyad’daki önceki toplantı, Cuba Barış Anlaşması’na destek sözü vermek amacıyla Ağustos 2020’de yapılmıştı. Toplantı kesinlik kazanan konuların ve ülkelerin daha önce neler yaptığını teyit amacıyla gerçekleştirildi. Daha önce Dörtlü Grubun (Suudi Arabistan, BAE, ABD ve İngiltere) katılımıyla yapılan açıklamaları da süreci teyit etti. Troyka ülkelerinden (ABD, Norveç ve İngiltere) bunu destekleyen açıklama yapıldı. ABD’nin Sudan’daki mevcut siyasi krizin üstesinden gelme önerisi uyarınca toplantı, Peretz’in hareketine desteği seferber etmek için yapıldı. Toplantının temel amacı, 25 Ekim darbesine karşı yapılan bazı kınamalara rağmen sivil-askeri ortaklık için yeni bir formül bulmaktı. Bununla birlikte uluslararası toplum, ortaklık ve geçiş döneminde siyasi denklemin bir tarafı olarak ordunun varlığı konusunda istekli olmaya devam etti. Bu nedenle Korgeneral Abdulfettah el-Burhan ve Abdullah Hamduk arasındaki 21 Kasım anlaşmasına sponsor oldu.”

Halid et-Ticani açıklamasının devamında Riyad’daki toplantının önemine dikkat çekti:
“Riyad toplantısındaki en önemli şey, ister başından bu yana bloklar düzeyinde bir hareket, ister Sudan Dostları grubu olsun, genel olarak uluslararası toplum hareketinin 25 Ekim prosedürlerinin ötesine geçerek, bunu dayatılmış bir ‘emrivaki’ olarak ele almasıdır. Yani artık söz konusu tarihten öncesine bir dönüşe atıf yapılmıyor. Siviller ve askeri personel arasındaki siyasi anlaşmanın hukuki bir ifadesi olmaktan başka bir değeri olmadığı için tamamen göz ardı edilen anayasal belge meselesinden bahsedilmiyor. Dolayısıyla bu durumu yeni bir siyasi çözümle ele alma sürecidir.”

İki temel hedef

Ticani değerlendirmesinin devamında Troyka ülkelerinin durumuna ve süreçteki rollerine dikkat çekti:
“Troyka, Naivasha’dan bu yana siyasi süreci yönetmede uluslararası toplum adına bir rol oynamayı hedefliyor. Eski rejimin devrilmesi sonrasında ilki sivil-askeri ortaklığıyla sonuçlanan siyasi süreçle ilgili ve demokratik sürece geçişe destek olmak üzere iki ana hedef üzerinde çalıştı. Ancak nihayetinde troyka ülkeleri, kendileri açısından önemli olması dolayısıyla Sudan’da istikrarın üstün gelmesi için belli bir yol dayattı. ABD, terör meseleleriyle ve AB ise göçmenlik meseleleriyle meşgul. Bu nedenle herhangi bir istikrar fikri ortaya çıkmıyor. Bu ancak ordunun ülkeyi yönetmede kilit bir role sahip olmasıyla gerçekleşebilir. Nihayetinde oturma eylemleri ve diğer olayların soruşturulması da dahil olmak üzere temel konular görmezden gelindi. Sudan sahnesinde en etkili olan ikinci hedefe gelince bu, ekonomiyle ilgili. Washington’daki dördüncü toplantıda IMF’nin programlarına uygun ekonomik reform sürecinin yöntemi belirlendi ve takip edildi. Böylece Hamduk hükümetinin son iki yılda izlediği sert ekonomik liberalleşme yolu dayatıldı. Yardım, borç indirimi ve benzeri başlıkları hayata geçirmek için bir koşul olarak kabul edildi.”

Ticani açıklamasında geçiş hükümetinin programının yanı sıra Berlin Konferansı’nın etkilerine ilişkin de değerlendirmelerde bulundu:
“Geçiş hükümetinin bu konuda tam bir ekonomik liberalizasyon politikası benimsemekten başka bir programı yoktu. Eski Maliye Bakanı İbrahim el-Bedevi bu yardıma dayanarak tahminen5 milyar dolar olması beklenen 2020 bütçesini hazırladı. Ancak Sudan bunu uygulayamadı. Berlin Konferansı’nın düzenlenmesi için bir şart vardı. Bu şart geçiş hükümetinin, Sudan’ın 1,8 milyar dolarlık taahhüt alması karşılığında ekonomik reform süreci için IMF ile bir anlaşma imzalamasıydı. Bu, ülkenin ihtiyaçlarına göre küçük bir meblağdır. Bu tutarın üçte biri, Beşir rejimi yönetimi zamanında bile BM tarafından ödenen insani yardımdır. Diğer üçte birinin geliştirme projelerine ödenmesi gerekiyor. Ancak henüz uygulanmadı. Son üçte birinin ise ekonomik reform programının etkilerini savuşturmak için sosyal koruma programına gitmesi gerekiyor. Bu, ‘Sudan Aile Destek Programı (Semerat)’ olarak biliniyor ancak başarılı olmadı.”

Askıdaki taahhütler
Ticani, Hamduk hükümetinin başarısızlığının ‘Sudan Dostları Grubu tarafından verilen, bazıları yerine getirilmeyen ve bazıları ise seçici bir şekilde yerine getirilen vaatlerden’ kaynaklandığını vurguladığı açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Bu durum, ekonomik reformların gerçek bedelinin Sudan vatandaşları tarafından ödenmesine yol açmıştır. Gerçek bir desteğin olmaması nedeniyle Sudan yüksek döviz kuru ve enflasyondan mustaripti. Tarihte ilk kez bir ülke doğrudan finansal destek olmaksızın ekonomik reformlar yapıyor ve bu da yüksek bir toplumsal maliyete neden oluyor. Sudan Dostları Grubu, IMF’nin 2011’den bu yana ‘Yoksullukla Mücadele Stratejisi’ni uygulama gereklilikleri sonucunda 2012’den beri hakkı olmasına rağmen borç affı konusunda bir rol oynamadı. Bunlar arasında yer alan 14 üst düzey program ancak 17 yıllık bir süre içerisinde uygulandı. Güney Sudan, Sudan’dan 2011 yılında ayrıldığında geçici mali düzenlemeler üzerinde anlaşmaya varıldı. Anlaşma, borç meselesine göre Sudan’ın ekonomik mirasına ne olduğuyla ilgiliydi. Bu mülkün bölünmesi, Güney’in petrolü elinde tutması ve Sudan’a bir miktar tazminat verilmesiyle oldu. Ancak Sudan ile Güney Sudan arasında pay edilmesi gereken borçlar konusunda anlaşma sağlanamadı. Uluslararası toplum, ‘sıfır seçeneğini’ önerdi. Ağır Borçlu Yoksul Ülkeler (HIPC) girişimi uyarınca ve uluslararası toplumun vaadine göre iki yıl içinde affedilmesi şartıyla Sudan’ın eski borçlarının tamamının alınması Sudan Devleti'nin görevidir. Ancak bu olmadı.”

‘Elaph’ gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Halid et-Ticani açıklamasının devamında IMF ve Dünya Bankası’Nın süreçteki rolerine işaret etti:
“IMF, Sudan’ın teknik açıdan muafiyeti yerine getirdiğine inanıyor ancak Washington’ın onayını alması gerekiyor. Bu, Hartum’un Cole destroyeri için tazminat ödemesinden ve Darüsselam ve Nairobi’deki iki büyükelçiliğin bombalanmasından sonra gelişen Sudan-ABD ilişkileriyle ilgili bir durum. Daha sonra yaptırımlar kaldırıldı ve Sudan’ın adı terörü destekleyen devletler listesinden çıkarıldı. Dünya Bankası da 2 milyar dolarlık yardım taahhüdünü yerine getirmedi. Burhan’ın 25 Ekim’deki eylemlerinin ardından yoksullara yönelik ‘Semerat’ programını da dondurdu. Bu durum, içte çatışmaya neden olmasının yanı sıra geçiş durumunun karmaşıklaşmasına ve Hamduk hükümetinin siyasi ve ekonomik başarısızlığına yol açtı.”

Güvenlik
Sudanlı öğretim görevlisi Profesör Saad el-Kerem de değerlendirmesinde uluslararası finansmanın süreçteki etkisine dikkat çekti:
“Sudan’ın son iki yılda elde ettiği ekonomik kazanımlar, otuz yıldır askıya alınan uluslararası finans kurumlarının desteğinin yeniden başlaması ve ülkenin uluslararası topluma açık olmasından kaynaklanıyor. Sonuçlar tamamen tatmin edici olmasa da borçları silmek ve çeşitli ekonomik alanlarda yatırım ortaklıkları kurmak için yol şu an her zamankinden daha açık. Bu ortaklıkların bazı başarısızlıkları olsa da durum eski rejim ile birlikte yıkılanların bir sonucudur.”

Kerem sözlerinin devamında sürecin başarıya ulaşmasında Sudanlı politikacıların uygulamalarının önemini vurguladı:
“Ele alınması gereken şey, kaynaklara dayalı ekonomik reformun uygulanmasıdır. Ancak bunun için Sudan’ı güvenliğe kavuşturmak yolunda siyasi bir istikrar gereklidir. Bu durum, yönetim önceliklerinin tanımlanması ve geçiş dönemi için uygun bir siyasi ve ekonomik stratejinin belirlenmesiyle ilgilidir. Bu politikacılar, geçiş döneminin kalan kısa dönemine rağmen bölgedeki kalkınma politikaları için yeni bir model elde ederek sağlam bir yönetim sistemi kurabilir, kamu sektörünü reforme edebilir, itici hale gelen özel sektörü ve yatırım sistemini düzenleyebilir.”

Büyük umutlar
Sudan Dostları grubunun toplantıları büyük beklentilere ve umutlara sahne oluyor. Riyad’daki son toplantının, siviller ve ordu arasındaki siyasi çatışmayı, Sudanlıları derinden etkileyen ekonomik çöküşü ve geçiş döneminin belirleyici zorluğu olmaya devam eden kasvetli tabloyu ortadan kaldırabileceği belirtiliyor. Toplantının kapanış bildirisinde ‘BM misyonunun Hartum’daki geçiş dönemi çabalarına desteğinin vurgulanmasına ve Sudan’da barışçıl siyasi bir geçişin sağlanmasına yönelik çabaları desteklemek için ortak koordinasyonun güçlendirilmesine’ dikkat çekildi.
Önceki iki hedefe işaret edilen bildiride Sudan sorununun sihirli bir çözüm olmadığı ve yardımların her zaman başarıya ulaştırdığı inancına karşı çıkıldı. Ancak bunların önemine rağmen ülkenin özgünlüğü ve doğrudan ihtiyaç duyduğu yardımın türüne dikkat çekildi. Bildiride  söz konusu programların Sudan hükümeti tarafından yalnızca ‘yardım’ olarak ele alındığı süreçte diğer çözümlerin de teşvik edilmesinin önemine dikkat çekildi. Ancak ülkenin siyasi ve ekonomik çıkmazları için radikal bir çözüm olmadığı kaydedildi.



İsrail’in Iraklı gruplara ait ayrıntılı veri tabanı Bağdat’ta şaşkınlık yarattı

Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)
Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)
TT

İsrail’in Iraklı gruplara ait ayrıntılı veri tabanı Bağdat’ta şaşkınlık yarattı

Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)
Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre, Iraklı yetkililer son günlerde, İsrail tarafından hazırlanmış son derece ayrıntılı bir güvenlik veri tabanını teslim aldı. Batılı bir istihbarat servisi üzerinden iletilen dosya; silahlı Iraklı gruplara ilişkin liderlik yapıları, askerî organizasyonlar, mali ağlar ve bu yapılara bağlı devlet kurumları hakkında geniş bilgiler içeriyor.

Kaynaklar, verilerin hacmi ve doğruluk düzeyinin Iraklı yetkilileri şaşırttığını ve olası bir askerî harekâta yönelik ciddi bir uyarı niteliği taşıdığını aktardı.

Dosyanın teslimi, Irak’a yakın dost bir Arap ülkenin Bağdat’ı uyardığı süreçle eş zamanlı gerçekleşti. Söz konusu ülke, İsrail’in, ABD’nin “yeşil ışık” yaktığı bir askerî operasyon seçeneğini açıkça konuştuğunu iletti. Washington’ın, devlet dışı silahlı yapılara ilişkin sabrının azaldığı belirtiliyor. Bir Iraklı yetkili de, bu mesajların Bağdat’a ulaştığını doğruladı.

Bilgilere göre muhtemel saldırılar; eğitim kampları, füze ve İHA depoları ile bu gruplar ve Haşdi Şabi’ye bağlı finansal ve askerî etki sahibi kurum ve kişileri hedef alacaktı.

Bu gelişmeler, Irak’taki Şii ittifakı “Koordinasyon Çerçevesi” içinde silahın devlet tekelinde toplanması yönünde hızlanan tartışmaları tetikledi. İlk aşamada ağır silahların teslimi ve bazı stratejik üslerin tasfiyesi gibi seçenekler masaya geldi. Ancak uygulamanın kim tarafından yürütüleceği ve güvenlik garantilerinin nasıl sağlanacağı konularında görüş ayrılıkları sürüyor.

Öte yandan, ABD yönetimi güvenlik iş birliğini, silahlı grupların operasyonel kabiliyetlerinin kaldırılmasına dair bağlayıcı bir takvim şartına bağladı.

Bölgesel düzeyde ise NBC News’in haberine göre, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’a İran’ın balistik füze programındaki genişleme risklerini aktaracak ve yeni saldırı seçeneklerini görüşecek.


Türk Heyeti Şam’da: SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu masada

Şam’da bir araya gelen Ahmed Şara ve Hakan Fidan görüşmesinden bir kare  (Arşiv-Reuters)
Şam’da bir araya gelen Ahmed Şara ve Hakan Fidan görüşmesinden bir kare  (Arşiv-Reuters)
TT

Türk Heyeti Şam’da: SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu masada

Şam’da bir araya gelen Ahmed Şara ve Hakan Fidan görüşmesinden bir kare  (Arşiv-Reuters)
Şam’da bir araya gelen Ahmed Şara ve Hakan Fidan görüşmesinden bir kare  (Arşiv-Reuters)

Dışişleri Bakanı Hakan  Fidan, Milli Savunma Bakanı  Yaşar Güler ve MİT Başkanı İnrahim Kalın, çalışma ziyareti için Suriye'nin başkenti Şam'a gitti. Heyetin gündeminde, iki ülke ilişkilerinin yanı sıra Şam yönetimi ile Kürtlerin öncülük ettiği YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Suriye ordusuna entegrasyonu bulunuyor.

Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Savunma Bakanı Yaşar Güler’in gerçekleştireceği ziyarette, Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara ile görüşüleceği bildirildi. Görüşmede, 8 Aralık 2024’te Beşşar Esad yönetiminin devrilmesinin ardından yürütülen ilişkilerin genel seyrinin değerlendirileceği belirtildi.

Açıklamada, tarafların ayrıca Türkiye’nin ulusal güvenlik öncelikleriyle doğrudan bağlantılı olan ve 10 Mart’ta Şam ile SDG arasında imzalanan anlaşmanın uygulanmasındaki ilerlemeyi ele alacağı ifade edildi.

Dışişleri Bakanı Fidan geçen hafta SDG’ye yönelik açıklamasında, entegrasyon adımlarının yeniden ertelenmesinin “ülkenin ulusal birliğini tehdit edeceğini” söylemiş, anlaşmaya tarafların “sabırlarının tükendiği” mesajını vermişti.

Ankara’nın görüşmelerde ayrıca, İsrail saldırıları nedeniyle Suriye’nin güneyinde oluşan güvenlik risklerini ve Şam yönetiminin yakın zamanda DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyona katılımını da gündeme taşıması bekleniyor.

ABD, 13 Aralık’ta Suriye’nin Palmira kentinde düzenlenen ve iki Amerikan askeri ile bir tercümanın hayatını kaybettiği saldırıdan DEAŞ’ı sorumlu tutuyor.

Türk Dışişleri, Ankara-Şam temaslarının amacının, Suriye’de oluşabilecek güvenlik boşluklarını değerlendirmeye çalışan DEAŞ’ın geri dönüşünü engellemek olduğunu vurguladı.

Türkiye, 2016–2019 yılları arasında Suriye’nin kuzeyinde SDG ve DEAŞ’e karşı üç askeri operasyon gerçekleştirmişti. Ankara, SDG’nin sınır hattındaki varlığını ulusal güvenlik tehdidi olarak tanımlıyor.

Şam yönetimi ile SDG arasında 10 Mart’ta imzalanan anlaşma, SDG’ye bağlı askeri ve sivil kurumların yıl sonuna kadar ulusal yapıya entegre edilmesini öngörüyor. Ancak taraflar arasında yaşanan görüş ayrılıkları sürecin ilerlemesini yavaşlatmış durumda.

Suriye’nin kuzeydoğusunda geniş alanları kontrol eden SDG, yıllar içinde oluşturduğu yerel yönetim modeliyle bölgedeki ekonomik, askeri ve idari kurumları denetliyor. Bölge, ülkenin en büyük petrol ve gaz sahalarını da barındırıyor.


Sarı hattı etkisiz hale getirmek... Gazze anlaşmasının ikinci aşamasını tehdit eden bir pazarlık kozu

Gazze şehrindeki enkaz yığınları arasında Hamas mensupları ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyeleri (AFP)
Gazze şehrindeki enkaz yığınları arasında Hamas mensupları ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyeleri (AFP)
TT

Sarı hattı etkisiz hale getirmek... Gazze anlaşmasının ikinci aşamasını tehdit eden bir pazarlık kozu

Gazze şehrindeki enkaz yığınları arasında Hamas mensupları ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyeleri (AFP)
Gazze şehrindeki enkaz yığınları arasında Hamas mensupları ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyeleri (AFP)

ABD’nin Miami kentinde yapılan Gazze anlaşması çerçevesindeki dörtlü arabuluculuk toplantısının sonuçları, haftalar sürebilecek istişarelere işaret ediyor. İsrail kaynaklarından sızan bilgiler, Gazze Şeridi’nin kontrol altındaki alanının yüzde 50’sinden fazlasını kapsayan ve Hamas’ın bulunmadığı bölgede silahsızlandırma olasılığına dair ipuçları veriyor.

Sızıntılar, sarı hat bölgesinde ikinci aşamadan bağımsız kısmi bir yeniden imar planının hazırlandığını öne sürüyor. Uzmanlar, bu hamleyi, arabulucular ve Hamas üzerinde baskı kurmak için bir araç olarak değerlendiriyor; amaç, Hamas’ın kontrol ettiği bölgelerde silahlarını bırakmasını sağlamak.

Uzmanlar, tek taraflı girişimlerin, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasını aksatabileceğini ve İsrail’in bölgeyi bölme ve tamamen çekilmeme hedeflerine hizmet edebileceğini belirtiyor. İlk aşaması 10 Ekim’de uygulamaya konulan barış planının maddeleri de bu olasılıklara işaret ediyor.

İsrail Kanal 12 televizyonuna konuşan bir güvenlik kaynağı, ordunun sarı hat bölgesinde silahsızlandırma çalışmalarını tamamlamak üzere olduğunu belirtti. Kaynağa göre, söz konusu bölge Gazze Şeridi’nin doğusunda yer alıyor ve toplam alanın yaklaşık yüzde 52’sini kapsıyor.

Ekim ayında imzalanan Gazze anlaşmasından bu yana, sarı hat içinde faaliyet gösteren altı tugay, yer üstü ve yer altındaki altyapının onlarca kilometresini yok etti. Aynı kaynak, Hamas’ın kontrol ettiği bölgelerde silahsızlandırmanın önemine dikkat çekti.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel’den aktardığına göre İsrail ordusu cumartesi günü, Han Yunus’un güneyinde sarı hattın İsrail tarafında Hamas’a ait tünellerin patlatıldığını ve yıkıldığını gösteren görüntüler paylaştı.

Bu adımlar, Yedioth Ahronoth gazetesinin yaklaşık bir hafta önce aktardığı habere göre, Tel Aviv’in, ABD talebi üzerine Gazze Şeridi’nde enkaz kaldırma maliyetlerini karşılamayı ve geniş çaplı mühendislik çalışmalarını üstlenmeyi ilk etapta kabul etmesinin ardından geldi. Haberde, Refah bölgesinde yeniden imar için bir alanın boşaltılmasının planlandığı ifade edildi.

Buna karşılık Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati cumartesi günü yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde yeniden imar çalışmalarının acilen başlatılması gerektiğini vurguladı. Abdulati, tek taraflı çözümleri veya Filistin topraklarının demografik ve coğrafi yapısını değiştirme girişimlerini reddettiklerini ve Filistin halkının topraklarından zorla çıkarılmasına izin verilmeyeceğini belirtti.

dcfr
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hattı temsil eden beton blok (AFP)

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve İsrail konularında uzman akademisyen Ahmed Fuad Enver, sarı hattın silahsızlandırılmasıyla ilgili açıklamaların İsrail tarafından yapılan belirsiz ve baskı amaçlı beyanlar olduğunu belirtti. Enver, bu adımların ikinci aşamayı etkilemeyi amaçladığını vurguladı.

Filistinli siyasi analist Nizar Nazzal ise sızıntıları, arabulucular ve Hamas üzerinde ‘doğrudan baskı’ kurma girişimi olarak nitelendirdi. Nazzal, Hamas’ın silahsızlandırılmasının zaman alacağını ve uygulanmasının zorluklar içereceğini, ayrıca İsrail içinde sahte zafer algısı yaratmayı hedeflediğini ifade etti.

Söz konusu tartışmalar, Miami’de yapılan toplantının sonuçlarıyla eş zamanlı olarak gerçekleşti. Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi temsil eden arabulucuların açıklamasına göre, ABD’nin gönderdiği diplomat Steve Witkoff’un X hesabından aktardığı mesajda, ikinci aşama görüşmelerinde Gazze’de birleşik otorite altında sivil ve kamu düzeninin korunmasını sağlayacak bir yönetim organının güçlendirilmesine vurgu yapıldığı belirtildi. Arabulucular, geçiş sürecinde sivil ve güvenlik alanları ile yeniden inşayı yönetmek üzere Barış Konseyi’nin kurulması ve aktif hale getirilmesine destek verdiklerini açıkladı.

xscdfg
Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü mensupları, 2023 yılında er-Rimal mahallesinde yıkılan bir binanın enkazı arasında ceset arıyor. (AFP)

Arabulucular, tüm taraflara yükümlülüklerini yerine getirme, itidal gösterme ve denetim mekanizmalarıyla iş birliği yapma çağrısında bulundu. Ayrıca ikinci aşamanın uygulanmasını ilerletmek amacıyla önümüzdeki haftalarda görüşmelerin devam edeceği açıklandı.

Ahmed Fuad Enver, ikinci aşama için geri sayımın başladığını belirterek, “İsrail’in bu aşamaya girmesi için zorunlu bir süreç olacak… Ocak ayında bunu görebiliriz” dedi.

Nizar Nazzal ise Miami toplantısının ikinci aşamanın ana hatlarını çizdiğini, Barış Konseyi, Gazze Yönetim Komitesi ve istikrar güçlerinin oluşturulmasının uygulamaya konduğunu söyledi. Nazzal, buna bağlı olarak İsrail’in, silahsızlandırma ve saldırıların devamı gibi engellere rağmen ABD baskısı altında ikinci aşamaya katılmak zorunda kalacağını ifade etti.