Analiz: Suriye ile Ukrayna arasında bir bağlantı var mı?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed 7 Ocak 2020’de Şam’da bir araya geldi (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed 7 Ocak 2020’de Şam’da bir araya geldi (AFP)
TT

Analiz: Suriye ile Ukrayna arasında bir bağlantı var mı?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed 7 Ocak 2020’de Şam’da bir araya geldi (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed 7 Ocak 2020’de Şam’da bir araya geldi (AFP)

Cenevre bugün iki toplantıya ev sahipliği yapıyor. Birincisi, Ukrayna meselesinin görüşüleceği ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Rus mevkidaşı Sergey Lavrov arasındaki toplantı. İkincisi ise Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ve ABD’li yetkili Ethan Goldrich arasındaki toplantı. İkinci toplantıda Suriye meselesi ve ‘adıma karşılık adım’ teklifi görüşülecek.
Kuşkusuz iki toplantı da aynı stratejik öneme ve sonuçlara sahip değil. Fakat bir kez daha Suriye ile Ukrayna meselelerini birbirine bağlayan bir bağ görülüyor. Bu bağlantı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna macerasına atılmaya karar verdiği ve ardından Mart 2014'te Kırım'ı ilhak ettiği 2014 yılına kadar uzanıyor. O dönem Moskova, Şam'dan Cenevre'de yürütülen barış süreci müzakerelerinde kararlılık göstermesini talep etti. Ardından Putin 2015’in sonlarında Suriye’ye askeri müdahalede bulundu ve Lazkiye ile Tartus limanlarında uzun süreli kalmak için Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile anlaşmaya vardı. O dönem Esed’in Rus yetkililere, Moskova'nın Ortadoğu’daki etkisini güçlendirmesi noktasında kendisine “borçlu olduğunu” ve kendisinin Şubat 2014'te Rusya'ya kaçan eski Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç gibi olmadığını söylediği aktarıldı.
Putin, ABD'den NATO'nun Ukrayna sınırına doğru genişlemeyeceğine dair yazılı garanti istediğini söylüyor. Ancak Putin kendisi, Suriye'nin batısına Hmeymim Üssü kurarak ve Türkiye'nin güneyindeki İncirlik'teki NATO ileri üssünden onlarca kilometre uzağa gelişmiş S-400 ve S-300 füze bataryaları konuşlandırarak NATO sınırlarına doğru genişledi. O zamandan beri, Rusya ve Türkiye arasındaki saldırmaya isteklilik konusundaki işbirliği ilişkileri Suriye sahasında ve diğer bölgesel ve ikili konularda arttı.
Ukrayna ve Suriye arasındaki bir başka bağlantı da Türk-Rus ilişkilerinde ortaya çıktı. Ankara, Kırım'ın ilhakını tanımayı reddetti, Kiev ile stratejik ilişkilerini geliştirdi ve Libya, Suriye’nin kuzeybatısı ile Dağlık Karabağ gibi Moskova destekli güçlere karşı askeri savaşların gidişatını değiştirmede önemli bir rol oynayan Bayraktar insansız hava araçlarını (İHA) Kiev’e temin etti. Moskova ise, Doğu Ukrayna bölgesini desteklemeye devam etti. Şu anda sınıra on binlerce asker konuşlandırıyor ve saldırıdan geri dönmek için Avrupa ve ABD’ye şartlarını sunuyor.

Hem Moskova hem Washington Suriye meselesine bakıyor
Bu geniş fotoğraf ve stratejik oyun içinde hem Moskova hem Washington Suriye meselesine bakıyor. Moskova, Lazkiye ve Kırım limanlarını Rusya’nın geçiş kapısı yapmak için Şam ve Kırım arasındaki normalleşme anlaşmasının imzalanmasına şemsiye tuttu. Lazkiye Limanı ve Tartus Limanı artık Moskova'nın elinde. Moskova Tahran’ı bu limanlardan ve Akdeniz'in sıcak sularından uzak tutmaya ve İsrail saldırılarından korumaya çalışıyor.  
Washington ve Moskova, Suriye sınırı üzerinden insani yardım ulaştırılması ve Fırat'ın doğusunda askeri çatışmaların önlenmesi konusunda işbirliği yaptı. Ancak iki taraf arasındaki diplomatik çatışma açıktan ve gizli bir şekilde devam ediyor. Rus tarafı, Arap dünyasını Şam ile normalleşmeye teşvik ediyor ve Pedersen'in “adıma karşılık adım” önerisini Moskova’nın Ankara ve Tahran ile işbirliği içinde yürüttüğü Astana sürecinin bir alternatifi olarak görmeyi reddediyor. ABD tarafına ise geri kalan meselelere geniş bir perspektiften baktığı bir bakış açısı kapsamında “adıma karşılık adım” seçeneğinde ısrar ediyor ve Arapların Suriye ile normalleşmesinin yollarını kontrol altında tutmaya çalışıyor.
ABD’nin Suriye konusundaki pozisyonunda yeni olan şey, “olumsuz tarafsızlıktan” “pozitif angajmana” geçiş. ABD, Şam'la tek taraflı normalleşme adımlarını kontrol altında tutmak, Suriye’nin siyasi süreç konusunda bedel ödemeden ve İran etkisinden kurtulmadan Arap Birliği'ne dönmesini engellemek için diplomatik kanallar üzerinden bazı Arap ülkelerine yönelik bir kampanya başlattı. Bu kampanya Mart ayının sonunda Cezayir'de Arap zirvesini düzenleme fikrini tehlikeye attı.
Afganistan deneyiminden sonra, Joe Biden yönetimi, önümüzdeki seçimlerden önce Kongre baskısının arttığı bir ortamda Ukrayna'da, Suriye'de veya İran nükleer programı müzakerelerinde başka bir başarısızlık istemiyor. Arap ülkelerine gönderilen protesto mektubu hakkında bilgi sahibi olan bir Arap diplomata göre ABD, “Arap ülkeleri ile Şam arasındaki ilişkileri dondurma kararının devam etmesinin, bu vahşete müsamaha gösterilmeyeceği ve Arap ülkeleri hamle yapmadan önce rejimin somut ve gerçek adımlar atması gerektiği” mesajını verdiğini söyledi. Suriye’den, kalıcı bir siyasi çözüme ulaşılması için 2254 sayılı karar uyarınca siyasi süreçle ilgili yerine getirmesi istenen taleplerden biri de “Şam’ın İran’ın nüfuzundan kurtulmasıdır”. Nitekim Arap ülkeleri ve ABD, İran’ın bölgedeki istikrara zarar veren davranışlarıyla mücadele etmek için bu talep üzerinde mutabıklar.
ABD ve müttefikleri, Ürdün'ün Suriye ile ekonomik kanalları açmaya ihtiyaç duyduğunun ve İran'ın etkisini azaltmak için Şam'a başka seçenekler sunmak gerektiğinin farkındalar. Bu da ABD ve müttefiklerinin Suriye ve Lübnan’a yönelik “Arap Gaz Boru Hattı” ve “elektrik şebekesi” projelerini desteklemelerini açıklıyor. Ancak aynı zamanda ABD'li yetkililer Ürdün tarafına Suriye'den herhangi bir taviz alıp almadığını sordu. ABD tarafı Ürdün’e şu soruları sordu, “Uyuşturucu ve captagon kaçakçılık güzergahları engellendi mi? Güvenlik garantileri aldınız mı? Sınırlar kontrol altına alındı mı? Mültecilerin kovuşturmalara maruz kalmadan güvenli dönüşü için güvence aldınız mı?” ABD tarafı ayrıca normalleşmenin bedelsiz olmaması ve Rus tarafının Suriye’nin güneyinde istikrarı sağlama ve Ürdün sınırı üzerinden yapılan kaçakçılığı önlemeye yönelik taahhütlerini yerine getirmesi gerektiğini vurguladı.
Amerikalılar, Avrupalı ​​ve Arap müttefiklerine, herhangi bir adım atmadan önce kendileriyle koordinasyon kurmaları gerektiğini yineleyerek, Washington’ın sürprizlerden hoşlanmadığını çünkü Moskova'nın yaptığı gibi Suriye meselesini müzakere masasına koymak, takas yapmak, bu dosyayı ‘büyükler’ arasında öncelikleri değişen başka dosyalarla ilişkilendirmek istediğini ifade ettiler.



Trump'ın elçisi: Irak kritik bir dönüm noktasında ve silahlı gruplar var olduğu sürece başarılı olamaz

ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)
ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)
TT

Trump'ın elçisi: Irak kritik bir dönüm noktasında ve silahlı gruplar var olduğu sürece başarılı olamaz

ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)
ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)

ABD Başkanı'nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya dün yaptığı açıklamada, Irak'ın kritik bir dönemeçte olduğunu ve silahlı grupların devletle rekabet edip devletin rolünü baltaladığı bir ortamda hiçbir ulusun başarılı olamayacağını söyledi.

Savaya, Irak'taki bölünmüşlüğün ülkenin uluslararası konumunu zayıflattığını, ekonomisini boğduğunu ve ulusal çıkarlarını koruma yeteneğini sınırladığını belirterek, hükümetin ülkeyi bölgesel çatışmalardan uzak tutan ve ulusal önceliklere odaklanan bir yaklaşım izlediğinde, istikrarın mümkün olduğunu kanıtladığını ifade etti.

Irak'ta istikrarın sağlanmasının sorumlu liderlik ve devleti ve kurumlarını güçlendirmeye yönelik kararlı bir yaklaşım gerektirdiğini vurgulayan yetkili, siyasi ve dini liderlerin kararlarının, Irak'ın egemenlik ve güç yolunda ilerleyip ilerlemeyeceğini veya parçalanma ve gerilemeye doğru kayıp kaymayacağını belirleyeceğini belirtti.

Trump'ın liderliğinde Amerika Birleşik Devletleri'nin bu kritik dönemde Irak'ı desteklemeye tamamen hazır olduğunu teyit etti.


Yoksulluk içinde boğulan Gazze, iki aylık kırılgan ateşkesi sona erdirdi

Filistinli bir anne, dün Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'nde soğuktan ölen kız bebeğinin yasını tutuyor (Reuters)
Filistinli bir anne, dün Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'nde soğuktan ölen kız bebeğinin yasını tutuyor (Reuters)
TT

Yoksulluk içinde boğulan Gazze, iki aylık kırılgan ateşkesi sona erdirdi

Filistinli bir anne, dün Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'nde soğuktan ölen kız bebeğinin yasını tutuyor (Reuters)
Filistinli bir anne, dün Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'nde soğuktan ölen kız bebeğinin yasını tutuyor (Reuters)

Gazze Şeridi, İsrail ve Hamas arasında geçen ekim ayında başlayan kırılgan ateşkes anlaşmasının üçüncü ayına dün girdi. Kuşatma altındaki halk, İsrail'in ihlalleri ve ciddi yardım eksikliğiyle birlikte iki ay geçirdi.

Gazze Şeridi'ni kasıp kavuran şiddetli hava koşulları ve yoğun yağışlar, halihazırda bir bebeğin soğuktan ölmesiyle sonuçlanan zorlu koşulları gidermek için gerekli malzemelerin ulaştırılmasının aciliyetini bir kez daha vurguladı. Birleşmiş Milletler Filistinli Mülteciler Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA), yağışların neden olduğu artan acıların "tıbbi ve yeterli barınma malzemeleri de dahil olmak üzere insani yardımın kesintisiz akışı yoluyla önlenebileceğini" belirtti.

Bu arada, İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir dün, Hamas'ın askeri kanadına adını veren, İsrail sınırları içinde bulunan tarihi lider İzzeddin el-Kassam'ın türbesini kaldırma sözü verdi. Ben-Gvir, güvenlik güçleri ve bir vinç eşliğinde, Suriye doğumlu el-Kassam'ın türbesinin yanına kurulan dua çadırını sökerken çekilmiş bir video yayınladı. Hamas, güvenlik bakanının eylemlerinin "kutsallığa karşı eşi benzeri görülmemiş bir ihlal ve kutsal yerlere saygısızlık" olduğunu ifade etti.


Ateşkesin zorlu eşiği: Silahsızlanma maddesi ABD–İsrail–Hamas üçgenini kilitliyor

TT

Ateşkesin zorlu eşiği: Silahsızlanma maddesi ABD–İsrail–Hamas üçgenini kilitliyor

Ateşkesin zorlu eşiği: Silahsızlanma maddesi ABD–İsrail–Hamas üçgenini kilitliyor

İsrail, ABD Başkanı Donald Trump’ın ekimde ilk aşaması uygulamaya giren Gazze ateşkes planı kapsamında Hamas’ın tamamen silahsızlandırılması şartında ısrarını sürdürüyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilerle Tel Aviv, Hamas’ın uzun süreli bir ateşkes karşılığında silahların “dondurulması” yönündeki önerisini reddetti.

Fransız Haber Ajansı AFP bugün (Perşembe) konuşan bir İsrailli yetkili, “20 maddelik plan çerçevesinde Hamas’ın geleceği yok; örgüt silahsızlandırılacak” dedi. Aynı yetkili, “Gazze tamamen silahtan arındırılmış olacak” ifadelerini kullandı.

Bu açıklamalar, Hamas’ın yurtdışı siyasi büro şefi Halid Meşal’in Al Jazeera’da yayımlanan röportajında, “Direnişin tamamen silahsızlanması kabul edilemez. Silahların dondurulması veya muhafaza edilmesi gibi seçenekler tartışılıyor” sözlerinin ardından geldi.

y
Hamas lideri Halid Meşal (X)

İsrail Ordu Radyosu da Tel Aviv’in “Gazze’nin tamamen silahsızlandırılması” talebini yinelerken, ABD ile konuya dair “sürekli koordinasyon” yürütüldüğünü aktardı.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşması, Hamas ve diğer silahlı grupların silahsızlandırılmasını öngörüyor.

ABD yönetimi son günlerde daha esnek bir yaklaşım sergiliyor

Hamas’ın üst düzey bir kaynağı, Şarku’l Avsat’a konuşarak Trump yönetiminin silahsızlanma vurgusunu sürdürmekle birlikte, son dönemde arabulucular ile hareket arasında dolaşan bazı önerilere “daha açık” bir tutum sergilediğini belirtti.

Aynı kaynak, “Hareketin sunduğu ve arabulucuların geliştirdiği çeşitli fikirler var. Hâlâ farklı taraflarca iletilen yeni formüller tartışılıyor; amaç ikinci aşamaya geçişi hızlandırmak” dedi.

Bu beklenti, ABD’nin son açıklamalarıyla çelişiyor. ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Mike Waltz, İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog’la görüşmesinde, Washington’un “Hamas’ın kendini yeniden inşa etmesine asla izin vermeyeceğini” söyledi.

f
ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz (AFP)

Hamas kaynakları, temasların sürdüğünü ve sürece dair “her zamankinden daha ciddi bir irade” oluştuğunu ifade ediyor. Hareket, silahların korunması, depolanarak “dondurulması” veya bir Arap ya da İslam ülkesinin gözetimine devredilmesi gibi formüllerin değerlendirilebileceğini düşünüyor.

Hamas içerisinden bir başka kaynak, arabulucuların “silahsızlandırma, uluslararası güç konuşlandırılması ve Gazze’nin yönetimi gibi konularda ABD ile geniş bir anlayış zemini yaratabileceğini” belirtti.

Meşal, “silahtan arındırma değil dondurma” önerisini anlatırken, “İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının tekrarlanmayacağına dair sağlam garantiler sağlayacak bir çerçeve oluşturmak istiyoruz” dedi.

“Filistin yönetiminin rolü”

İsrail, Hamas’ın elindeki son İsrailli rehinenin naaşı teslim edildikten sonra planın ikinci aşamasına geçilmesinde ısrar ediyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçişin “yakın” olduğunu belirtti ancak “Gazze’nin silahsızlandırılması gibi zorlu dosyalar bulunduğunu” ifade etti.

sdfrg
Filistin Ulusal Güvenlik Kuvvetleri'ndeki Özel Harekat Birimi 101 (Ulusal Güvenlik web sitesi)

Tartışmalar sürerken, Filistin yönetimi ise Gazze’de tam yetki devrinde ısrar ediyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, son günlerde Arap, İslam ve Avrupa liderleriyle temaslarında yönetimin Gazze’de sorumluluk üstlenmeye hazır olduğunu vurguladı.

Hamas, bu pozisyona kamuoyu önünde yanıt vermese de, hareketin üst düzey bir kaynağı Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Filistin yönetiminin Gazze’de sorumluluk üstlenmesine karşı değiliz; ancak bunun ulusal bir uzlaşı programına dayanması gerekir” dedi.

Kaynak, “İsrail’in Gazze’de Filistin yönetiminin herhangi bir rolünü reddettiğini ve bu engelin aşılması için uluslararası baskıların devrede olduğunu” belirtti.