Filistin Dışişleri Bakanı Maliki’den Guterres’e: İsrail’in Filistin Devleti’ni sömürgeleştirme süreci hızlanıyor

Maliki, yerleşimcilerin saldırılarının tüm siyasi çözüm fırsatlarını yok ettiğini vurguladı.

Filistin Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Riyad el-Maliki. (Reuters)
Filistin Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Riyad el-Maliki. (Reuters)
TT

Filistin Dışişleri Bakanı Maliki’den Guterres’e: İsrail’in Filistin Devleti’ni sömürgeleştirme süreci hızlanıyor

Filistin Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Riyad el-Maliki. (Reuters)
Filistin Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Riyad el-Maliki. (Reuters)

Filistin Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Riyad el-Maliki, Kudüs ve Batı Şeria’daki yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırılarının, mağdurlara yardım eden ve barışı destekleyen Yahudilere karşı şiddet uygulama noktasına ulaşacak kadar kötüleşmesinin ardından  dün Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ile bir araya gelerek kendisine söz konusu saldırılara ilişkin bilgi verdi. Maliki, Guterres’ten bu suçlara son verilmesini ve ilgili uluslararası kararlarda belirtildiği üzere Filistin halkına koruma sağlanması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ile birlikte adımlar atılması talebinde bulundu.
Filistin Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Maliki açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Filistin halkı, yerleşimci teröründe tehlikeli bir artışının yanı sıra şiddet, zorla yerinden edilme, sömürge alanları inşası ve genişletilmesi yoluyla, İsrail’in Filistin Devleti topraklarını sömürgeleştirmesinin hızlanmasının sıkıntısını çekiyor.”
Bakan Maliki, New York’ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bakanlar düzeyindeki toplantısının oturum aralarında Guterres ile yaptığı görüşmede, bu saldırıların işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilerin güvenliği ve yaşamları üzerinde oluşturduğu tehlikeyi yönelik ciddiyetini vurgulayarak yerleşimcilerin sömürge işgalini sona erdirecek, Filistin halkına kendi kaderini belirleme ve ulusal bağımsızlık hakkı da dahil olmak üzere edinimler sağlayacak bir çözüme ulaşılmasına yönelik tüm fırsatları yok etmeye çalıştıklarını belirtti. Bakan Maliki BM’nin İsrail’in artan ihlallerini göreüşmek için Uluslararası Dörtlü çerçevesinde çaba sarf etmesini, ilgili uluslararası kararlara dayanarak ciddi bir siyasi ufuk oluşturmasını ve bu çabaları baltalamaya devam eden işgalin söz konusu adımlara karşı çıkmasına boyun eğmemesini istedi.
Filistin Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, Guterres ve Maliki’nin sahada sürekli kötüye giden durumu durdurmak amacıyla koordinasyon kurma ve iş birliği yapma,  iki devletli çözüm konusunda uluslararası hukukla uyumlu uluslararası fikir birliğinin sağlanması için siyasi bir ufuk oluşturmanın yanı sıra bazı tarafların bu çözüme ulaşma şansını yok ederek bölgede istikrar ve güvenlik sağlama şansını ortadan kaldırmasına karşı durma konusunda uzlaştıklarını bildirdi. Sözcü iki ismin Filistin halkının acılarının sonlandırılması konusunda anlaştıklarını vurguladı.
Nablus’un güneyinde yer alan Burin’in doğu bölgesine onlarca yerleşimcinin dün sabah düzenlediği saldırıda, Filistin halkıyla dayanışma içinde olan İnsan Hakları İçin Çalışan Hahamlar Örgütü’nden dört kişi ağır bir şekilde yaralandı. Diğer dört kişi de saldırıdan hafif yaralarla kurtuldu. Filistin yönetiminin Batı Şeria’daki yerleşim dosyasından sorumlu Gassan Douglas, Givat Ronen karakolundan 20’den fazla aşırılık yanlısı yerleşimcinin bölgeye zeytin ağaçları dikimi yapılırken birçok yabancıya ve İsrailli gönüllüye saldırdığını söyledi. Douglas, yerleşimcilerin yaşananları videoya çeken Yahudilere de vahşice saldırarak  dört kişiyi ağır olarak yaraladıklarını kaydetti. Ayrıca bir arabanın yakıldığı, birdiğerinin de ağır biçimde tahrip edildiğini belirtti.  
İnsan Hakları İçin Çalışan Hahamlar Örgütü Genel Müdür Avi Dabush da şu açıklamada bulundu:
“Yerleşimcilerin şiddeti İsrail toplumunun alnında bir lekeye dönüştü. Bu şiddet, mesihçi isyancıların aşılamaya çalıştığı Yahudi üstünlüğü kavramını kabul etmeyen herkese yöneliktir. Aktivistler (İnsan Hakları İçin Çalışan Hahamlar-Zeytin Toplama İttifakı) Filistinli çiftçilere yardım etmek ve barış, dayanışma ve insan hakları arayan Yahudi seslerini duyurmak amacıyla yaklaşık 20 yıldır bölgelere (işgal edilmiş) akın ediyor. Yerleşimcilerin bize saldırması, her şeyden çok başka bir Yahudiliğin ve başka seslerin de olduğunu anlamaya yönelik korkularını gözler önüne seriyor. Tanrı adına son derece büyük suçlar işleyen isyancılara karşı başta Başbakan Naftali Bennett ve Savunma Bakanı Benny Gantz olmak üzere İsrailli yetkililerin acizliğini birçok kez gördük. Bu oldukça üzücü. Tüm bakanlara, isyancılarla iletişimi keserek, kanunlar doğrultusunda bu terör örgütlerine son vermek üzere çalışılması çağrısında bulunuyorum.”
Dün ayrıca başka bir grup yerleşimci de Nablus’un batısında bulunan Deyr Şeref köyünün topraklarında, son bir ayda ikinci kez 300’e yakın zeytin ağacı fidanını söktü.
Dün Salfit’in batısında bulunan Kefrel-Dik köyünden yerleşimciler, köy sakinlerine ait bir arazinin etrafına dikenli teller ördüler ve bölgeye el koyma hazırlıkları için ağaç diktiler. Söz konusu arazinin sahibi Ahmed Yunus, Filistinli vatandaşların topraklarında ikamet eden büyük bir Bedevi yerleşimci grubunun, İsrail işgal ordusunun korumasında, şehrin batısındaki Derya bölgesindeki 8 dönümlük arazisinin 4 dönümlük kısmını ele geçirmek amacıyla çitle çevirdiklerini aktardı. Yerleşimcilerin bölgeye ağaçlar diktiklerini, vatandaşları ve arazi sahiplerini içeri girmemeleri için uyaran levhalar astıklarını belirtti.
Yerleşimciler ayrıca dün sabah, işgal altındaki Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde , işgal polisinin koruması altında Salim ailesine ait araziye baskın düzenledi. Yerleşimciler araziyi çitle çevirerek ele geçirmeye çalıştılar. Saldırganların başında işgalci güçlerden Belediye Başkanı Yardımcısı Aryeh King de vardı. Bazı yerleşimciler Salem ailesinin üyelerine saldırdı ve ardından çatışma çıktı. Saldırıda bir kadının eli kırıldı.
Eli kırılan Fatıma Salim’in ailesi yaklaşık 73 yıldır Şeyh Cerrah’ta yaşıyor. Ailenin bir ev ve bir arsası bulunuyor. Ancak işgalciler evlerini tahliye etmeleri için onları tehdit ediyor. Aile 1988 yılından bu yana yerleşimcilerin saldırılarına maruz kalıyor. Aileye evi tahliye etmeleri için uyarı gelmiş ancak kararın dondurulmasını sağlamayı başarmışlardı. 2015 yılında tahliye kararı yenilendi. Bunun  üzerine Salim’in eşi eşi felç geçirdi ve, 6 ay hastanede kaldı. Ardından da yaşmını yitirdi. Geçtiğimiz haftalarda da yerleşimciler arazideki ağaçları yıkmaya çalıştı ve evin içinde bulundığu alanı dikenli tellerle çevirdi. Çıkan çatışmada aile üyeleri darp edildi.



Mısır'ın Gazze'de kurulacak istikrar gücüne liderlik etme olasılığı risklerle dolu

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

Mısır'ın Gazze'de kurulacak istikrar gücüne liderlik etme olasılığı risklerle dolu

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

Amr İmam

ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ne yönelik planının ikinci aşaması kapsamında, Ortadoğu’yu istikrara kavuşturmakla görevli uluslararası gücün başına geçmesi en olası aday Mısır gibi görünüyor. Kahire için, diğer Arap ve İslam ülkelerinden birimlerin de dahil olması beklenen bu güce katılmak ve hatta liderliğini üstlenmek, karmaşık güvenlik, ekonomi ve jeopolitik meselelerin atılmasını gerektirdiği zorunlu bir adım.

ABD ve Avrupa tarafından desteklenen ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) yetki alacak olan bu güç, İsrail ile Hamas arasında ateşkesin ardından beklenen yeniden inşa çabalarının temel direği olacak. Bu güç, İsrail güçlerinin Gazze’den çekildiği bölgelerde güvenliği sağlamak, Hamas başta olmak üzere silahlı grupları silahsızlandırmak ve geçici bir Filistin hükümetinin kurulmasını kolaylaştırmak gibi önemli görevleri üstlenecek. Öte yandan Kahire ve Tel Aviv arasında keskin bir anlaşmazlık söz konusu. İsrail Başbakan Binyamin Netanyahu’nun açıkça belirttiği gibi İsrail, Filistin Yönetimi’nin savaş sonrası Gazze’de herhangi bir rol üstlenmesini kategorik olarak reddediyor.

gsdf
Arap Birliği'nin Kahire, Mısır'daki genel merkezi, 30 Nisan 2023 (Reuters)

Gazze’nin güneyindeki Refah’ta 19 Ekim’de Hamas’tan olduğu düşünülen silahlı kişiler ile orada konuşlanmış İsrail güçleri arasında çıkan çatışmalar, Hamas’ın üst düzey liderlerinin savaşçılarını kontrol etme yeteneğinin azaldığını ortaya koydu.

Ancak, Gazze’nin çalkantılı tarihi, Mısır'ın iç durumunun kırılganlığı ve iç içe geçmiş bölgesel manzaranın karmaşıklığı göz önüne alındığında, Kahire’nin istikrar gücüne liderlik yapması, onu bazı güvenlik, siyasi, ekonomik ve sosyal risklerle karşı karşıya getirebilir.

Uzun soluklu bir katılım

İsrail güçlerinin çekilmesi ve Hamas’ın silahlarının imha edilmesinin ardından Gazze’de bir güvenlik boşluğu oluşması muhtemel. Bu boşluk, istikrar gücü –özellikle de bu gücün belkemiğini oluşturması beklenen Mısır birlikleri– Hamas'ın kalıntıları ve muhtemelen daha sonra ortaya çıkabilecek yeni gruplar da dahil olmak üzere silahlı gruplara karşı açık operasyonlar düzenlemeye itebilir.

Hamas, savaş sırasında İsrail ile iş birliği yaptığından şüphelenilen ailelerle hesaplaşmaya başladığından, savaşın ardından şimdiden kaos yaşanmaya başladı. Gazze’nin güneyindeki Refah’ta 19 Ekim’de Hamas’tan olduğu düşünülen silahlı kişiler ile orada konuşlanmış İsrail güçleri arasında çıkan çatışmalar, Hamas’ın üst düzey liderlerinin savaşçılarını kontrol etme yeteneğinin azaldığını ortaya koydu. Saldırı, Hamas liderliği tarafından emredilmedi, ancak örgütsel direktiflerin kapsamı dışında hareket eden saha ajanlarının inisiyatifiyle gerçekleştirildi. Bu durum, sahadaki düzensizliği ve hareket içindeki iç disiplinsizliği yansıtıyor.

İsrail ordusunda kayıplara yol açan bu çatışmaların ardından Hamas, sorumluluğu reddetmek ve ateşkes ihlaline karışmadığını kanıtlamak amacıyla, mart ayından bu yana o bölgedeki savaşçılarla temas kurmadığını hemen açıkladı. Gazze’deki güvenlik boşluğu, özellikle de Hamas'ın tamamen silahsızlandırılması durumunda zamanla daha da genişleyecek gibi görünüyor. Öyle ki bu olasılık geniş çaplı şüpheler uyandırıyor.

xscdfrg
Ateşkesin yürürlüğe girmesinden bir gün sonra, 11 Ekim 2025 tarihinde Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Gazze şehrinde yıkımın ortasında yürüyen insanlar (AFP)

Bazı işaretler, Hamas’ın doğrudan iktidarı ele almadan silahlarını elinde tutma ve gölgede faaliyet gösterme konusunda Hizbullah modelini benimseyebileceğini düşündürüyor. Bu da özellikle Hamas ile çatışmaya girmeye, Filistinli gruplar arasındaki iç çatışmaları durdurmak için müdahale etmeye veya olası İsrail müdahalelerini engellemeye zorlanırsa, bu gücün misyonunun geçici bir rolden uzun vadeli ve maliyetli bir müdahaleye dönüşebileceği anlamına geliyor.

Kaosun Sina Yarımadası’na doğru yayılması korkusu

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Gazze'nin Mısır'ın kuzeydoğusunda bulunan ve İsrail ile sınır komşusu olan Sina Yarımadası'na yakınlığı, riskleri daha da artırıyor. Filistin topraklarındaki karışıklıklar, 2021 yılında Mısır silahlı kuvvetleri ve polisi tarafından ortadan kaldırılmadan önce Sina Yarımadası’nda faaliyet gösteren DEAŞ üyeleri de dahil olmak üzere aşırılıkçıların sınır ötesi saldırılarını körükleyebilir.

Bu tür olası saldırılar, DEAŞ’ın Sina'daki uyuyan hücrelerini uyandırabilir ve bu durum Mısır'ın terörle mücadele çabalarını zora sokup askeri kayıplara uğratabilir. Tüm bu endişeler, Kahire'yi Gazze'de savaşın patlak vermesinden bu yana son iki yıl içinde Sina'da bazı önlemler almaya itti. Bu önlemler arasında, bölgeye, özellikle de Gazze ile 12 kilometrelik sınır boyunca daha fazla Mısırlı asker konuşlandırılması da yer alıyor. Bu askeri konuşlandırma, Mısır'ı 1979 tarihli İsrail-Mısır Barış Antlaşması’nı özellikle de o bölgede izin verilen asker sayısına getirdiği kısıtlamaları ihlal etmekle suçlayan Tel Aviv ile gerginliklere kapıyı araladı.

Gazze’den Sina’ya yayılan şiddet aynı zamanda savaş sonrası dönemde Mısır’ın güvenlik ve askeri müdahalesine karşı halkın öfkeli tepkisine yol açacaktır. Mısırlılar savaş sırasında Filistin davasına güçlü bir sempati gösterirken, Gazze krizi toplumsal bölünmeleri derinleştirdi ve Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin imajını güçlendirdi.

Ancak bazı çevrelere göre Mısır’ın Batı yanlısı olarak kabul edilen ve Filistinli grupları silahsızlandırmaya için çalışan bir gücün liderliğini üstlenmesi, İsrail veya ABD ile ‘iş birliği’ olarak görüleceğine şüphe yok. Bu durum, protestolara veya kargaşaya yol açabilir ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Muslimin) gibi grupların Filistin davasını istismar etmesine veya gösterilere müsamaha göstermeyen Kahire için durumu daha da karmaşık hale getirebilir. Bu da genel olarak Mısır rejiminin istikrarını tehdit eden ideolojik zorlukları yeniden canlandırabilir.

Artan mali yük

Bir başka endişe kaynağı ise, bu gücün hedeflerine ulaşamaması durumunda, bu gücün lider ülkesi olan Mısır’ın günah keçisi haline gelmesi. Bu durum, Kahire’nin Arap dünyasındaki ve uluslararası arenadaki itibarını zedeleyecek ve Gazze'deki savaşın sonuçlarından halen mustarip olan Mısır’a ek ekonomik baskılar getirecek. Bu sonuçlar, turizm sektöründe ciddi kayıplar ve ülkenin ihracat, doğrudan yabancı yatırımlar, yurtdışındaki Mısırlıların havaleleri ve turizmden sonra en büyük beşinci döviz kaynağı olan Süveyş Kanalı’ndan elde edilen gelirlerde önemli bir düşüş olarak kendini gösterdi.

Gazze’deki istikrar gücü için finansman kaynakları hala belirsizliğini koruyor, ancak bu kaynağın bölgesel ve uluslararası bağışçılardan sağlanması bekleniyor. Ancak Mısır bu fonlamaya katkıda bulunursa, bu katkı sadece güce katılan kuvvetlerinin masraflarını karşılamakla sınırlı olsa bile, zaten Sina'daki operasyonların yükü altında ezilen ordunun bütçesi üzerindeki baskı artacak ve borçların karşılandığı fon, altyapı, eğitim ve sağlık gibi hayati öneme sahip alanlardan kaynaklar başka yerlere aktarılacak.

Uluslararası bağışçılar geçici destek sağlayabilir, ancak küresel ilginin azalması Mısır’ı yeniden inşa veya lojistik hizmetlerin sağlanması için artan maliyetleri tek başına üstlenmek zorunda bırakabilir. Bu durum, Kahire’nin Filistinlilerin Sina'ya kitlesel göçü konusundaki endişelerini daha da derinleştirecek.

Korkular henüz bastırılmış değil

Başkan Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirmek için hazırladığı yeni plan, bu savaşın vurduğu bölgedeki kontrolü ele geçirme ve bölge halkını Mısır ve Ürdün'e yerleştirme projesini fiilen rafa kaldırmış olsa da en azından Mısır'da yerinden edilme korkusu hala devam ediyor. Sina Yarımadası ve Gazze arasındaki Refah sınır kapısının yeniden açılması olasılığı, Gazze Şeridi yeniden inşa edilip yaşanabilir hale gelene kadar Mısır’ın Gazze nüfusunun bir kısmını geçici olarak Sina’da barındırması yönünde çağrılara yol açacaktır. Gazze'den Sina’ya mülteci akını, Mısır'ın kaynaklarını zorlayacak ve ekonomik durumu daha da kötüleştirecek.

Bu, Mısır’ın en büyük kabusunun gerçeğe dönüşeceği, yani Gazze sakinlerine kapılarını açmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Eğer bu gerçekleşirse, Gazze krizi tamamen Mısır'ın omuzlarına binecek ve Mısır bu krizi tek başına çözmek zorunda kalacak.

Tüm bu zorluklara rağmen Mısır’ın ilerlemekten başka seçeneği yok, çünkü güvenli ve yaşayabilir bir Gazze, bağımsız bir Filistin devleti kurma gibi daha geniş bir hedefin öncesinde, öncelikle Mısır'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet ediyor.

Bütün bu faktörler göz önüne alındığında, Mısır’ın Gazze’deki istikrar gücünün liderliği, diplomatik etki ve potansiyel yardım akışı sağlamasına rağmen, yüksek riskli bölgesel ve uluslararası ortamda potansiyel kazançlardan daha ağır basan ciddi risklerle dolu olduğu kesin olarak söylenebilir.

Ancak bütün bu zorluklara rağmen Mısır’ın ilerlemekten başka seçeneği yok, çünkü güvenli ve yaşayabilir bir Gazze, bağımsız bir Filistin devleti kurma gibi daha geniş bir hedefin öncesinde, öncelikle Mısır'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet ediyor.


Irak ve yeni Ortadoğu: Eksenlerin projelerinden uzaklaşmanın gerekliliği

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)
ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)
TT

Irak ve yeni Ortadoğu: Eksenlerin projelerinden uzaklaşmanın gerekliliği

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)
ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)

İyad el-Anbar

ABD Başkanı Donald Trump, Mısır'ın Şarm el-Şeyh'te ev sahipliği yaptığı Ortadoğu barış konferansını duyurur duyurmaz, Iraklılar Irak'ın konferansa davet edilip edilmeyeceğini ve katılıp katılmaması gerektiğini tartışmaya başladı. Hükümetin muhalifleri ile siyasi çevreler, Irak'ın bölgesel bağlamdaki diplomatik varlığının önemsendiğine dair bir gerekçe olarak kullanmak için Irak'ın konferansa davet edilmemesini bekliyorlardı.

Aynı zamanda dönen bir diğer tartışma da hükümetin ve arkasındaki siyasi güçlerin şimdi çelişkili bir tutum ortaya koyduklarına odaklanıyordu. Zira Irak’ta direniş bayrağını taşıyan ve İran liderliğindeki direniş ekseniyle ilişkilerini açıkça beyan eden siyasi güçler varken, Irak, İsrail ile ilişkilerin normalleşmesinin bir ön adımı sayılabilecek, Başkan Trump tarafından desteklenen bir barış konferansına nasıl katılabilirdi?

Bağdat hükümeti, Irak'ın çıkarları doğrultusunda hareket etmek ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani için kazanımlar elde etmek ile Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin çelişkili tutumlarını nasıl uzlaştıracağı arasında kalmış durumda. Bu güçlerden bazıları direniş ekseni ile ilişkilerini açıkça beyan ediyor ve sadece medyatik açıklamalardan ibaret olsa bile, İsrail'e karşı savaşa girmeye hazır olduklarını deklare ediyor.

Öte yandan, gözlemciler ve Koordinasyon Çerçevesi güçleri ve hükümetine muhalif olanlar, Irak Meclisi “İsrail oluşumu” ile normalleşmeyi suç sayan bir yasa çıkarmışken, İsrail'i bir “devlet” olarak tanımayı gerektiren iki devletli çözüme dayalı bir barış anlaşması konusundaki tutumu ile ilgili hükümete sorular yöneltiyorlar.

Siyasi güçlerin seçim kampanyaları, sloganlarında ve söylemlerinde yeni Ortadoğu'ya yönelim konusunda net ve açık bir duruş sergilemiyor. Çoğu “Güçlü Irak” ve “Muktedir Irak” sloganlarını benimsese de, Irak'ın yeni Ortadoğu'ya yönelik pozisyonunun ne olması gerektiğine dair bir vizyon veya pozisyon bugünlerde tartışılmıyor.

Bu noktada belirli hipotezler ortaya çıkıyor. Bazı siyasi aktörler, bölgesel dinamikleri ve Irak'ın bunlarda nasıl bir rol oynayabileceğini veya bunların kendi topraklarına nasıl yansıyabileceğini anlama öngörüsünden belki de yoksunlar. Bazıları da, seçim sonuçlarına bağlı olan siyasi ortamdaki güçlü varlıklarının, devlete paralel silahlı, onun gölgesinde faaliyet gösteren oluşumları ortadan kaldırmayı amaçlayan yeni Ortadoğu tufanından korunmalarının bir yolu olabileceğine inanıyor olabilirler. Yahut dikkatleri Ortadoğu’dan başka yerlere kaydırabilecek değişkenleri beraberinde getirebilecek zaman faktörüne güveniyor olabilirler.

 Ancak, 7 Ekim'den iki yıl sonra, çatışma haritasının ana hatları artık İran'ın yirmi yılı aşkın süredir planladığı caydırıcılık dengesine dayanmıyor. İsrail de eskisi gibi coğrafi sınırlarını güvence altına alarak güvenliğini sağlamaya çalışmıyor. Aksine, aşırı güç kullanarak, savaşta birden fazla cephe açarak, varlığını ve mevcudiyetini tehdit edebilecek her türlü silaha karşı koyarak İsrail'in güvenliğini sağlamaya dönük yeni bir vizyona yönelerek, caydırıcılığı sağlama oyunu, yeni Ortadoğu jandarması rolünü oynayan Binyamin Netanyahu'ya cazip gelmeye başlamış görünüyor.

Buna karşılık İran Lübnan, Irak ve Yemen'de kalan nüfuz alanlarını korumak istiyor. Bu nedenle, bu ülkelerdeki varlığını tekit ediyor. Ancak bu seferki tonu, ortak ilişkilere ve çıkarlara atıfta bulunuyor. Daha önce arenalar birliğini deklare eden ve kararların İran'da alınıp direniş ekseni başkentlerinde duyurulduğunu söyleyen yüksek sesten uzaklaştı.

Bu bölgesel dinamikler karşısında, Irak'taki siyasi aktörler, net adımlarla gerçekçi bir politika formüle etmek ile ilgili bir yol haritasından yoksun duruyorlar. Bazı siyasetçiler, 7 Ekim'den sonraki dönemin İran liderliğindeki direniş ekseninin ölüm fermanını yazdığına, bunun da İran'ın sınırları içine çekilmesi ve bölgede nüfuzunu dayatmak için kullandığı önceki stratejilerden vazgeçmesi ile sonuçlanacağına bahse girebilir. Onlara göre bu değişimler, İran'dan uzaklaşmak ve yeni Ortadoğu düzenlemelerine uyum sağlamak için yeni bir strateji belirlemek amacıyla kullanılabilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan akatardığı analize göre İran'ın yeni Ortadoğu düzenlemelerinin şekillendirilmesinde yeri yok. Ortadoğu'da faaliyet gösteren uluslararası ve bölgesel güçlerin üzerinde anlaştığı nokta bu gibi görünüyor. Zira güç ve nüfuz haritalarını belirleyen ve yeni Ortadoğu'yu şekillendirme vizyonlarını dayatmak için yarışan üç eksen bulunuyor.

İlk vizyon, bölge ülkelerinin Doğu ve Batı'yı birbirine bağlayan bir ekonomik bütünleşme ekseni, Ortadoğu'da Çin ile ABD arasında etkili bir ortaklık modeli haline gelmelerini hedefliyor. 7 Ekim 2023 olaylarından önce ve Yeni Delhi'deki G20 zirvesi sırasında Suudi Arabistan, Hindistan'ı Ortadoğu ve Akdeniz'e bağlayan yeni bir deniz ve demiryolu koridoru geliştirme planını açıklamıştı.

gh
Hizbullah destekçileri, Beyrut'un güney banliyösünde İsrail'in Hasan Nasrallah'ı öldürmesinin birinci yıldönümünü anma töreninde Hizbullah, İran ve Irak bayrakları sallıyor, 27 Eylül 2025 (AFP)

İkinci vizyon kapsamında Türkiye müttefiki Katar ile birlikte yeni Ortadoğu haritasının şekillenmesinde aktif bir varlık göstermeye çalışıyor. Türkiye, Suriye'deki boşluğu doldurmaya çalışıyor ve İsrail ile Hamas arasındaki ilişkileri düzenleme projesine de katılacak. Dahası bu eksen, Türkiye'nin Arap çevresinde uygulamak istediği ajanda doğrultusunda etkili ve nüfuzlu bir ortak olmayı hedefliyor.

Üçüncü vizyon ise ABD ve İsrail tarafından önerilecek. Bu vizyon, Tel Aviv ile bölge ülkeleri arasında barış anlaşmalarının genişletilmesini içeriyor. İbrahim Anlaşmaları, Ortadoğu'da barışa ulaşmanın yolu olarak yeniden pazarlanacak ve ardından ABD ve İsrail'in de yer aldığı ekonomik ortaklıklara geçiş süreci başlayacak.

“Şii Hilali”, “arenalar birliği” ve “direniş ekseni”, tüm bu başlıkların yeni Ortadoğu düzenlemelerinde hiçbir yeri olmayacak. Bu nedenle, Iraklı siyasetçiler, Irak'ın bağımlı değil, etkin bir devlet olarak varlığını yeniden tesis edecek, bölgede dinî-mezhepsel ideolojilere dayalı nüfuz mücadelesi veren eksenlerin politikalarına boyun eğmeyecek ekonomik ortaklık projelerini ciddiye almalıdır.

Şii Hilali, arenalar birliği ve direniş ekseni, tüm bu başlıkların yeni Ortadoğu düzenlemelerinde hiçbir yeri olmayacak

Irak'ın dış politika ilişkileri ve yönelimleri konusunda birçok siyasi figürün çelişkili tutumlar sergilemesi ve bunların onları olumsuz etkilemesi şaşırtıcı değil. Zira bu figürlerin çoğu, Irak toplumuna silah zoruyla veya siyasi nüfuz yoluyla dayattıkları tutumlarını tanımayı, bazı bölge ülkelerinin reddettiğine inanıyorlar. Dahası bu sorun hükümetin dış politika yönelimlerini etkiliyor ve ekonomik ve hatta güvenlik alanlarında dış ilişkilerin ve iş birliği anlaşmalarının gelişimini engelleyen kısıtlamalara dönüşüyor.

dfrg
Şarm el-Şeyh'teki barış zirvesinde liderler, 13 Ekim 2025 (AFP)

Bugün, Irak için bölgesel ve uluslararası toplantı ve forumlarda dile getirilen, Irak'ın çıkarları ilkesinin uygulanmasının gerekliliğini dillendiren, siyasi ve dış çevre ile ilişkilerin “Önce Irak” sloganı temelinde olmasını talep eden birçok siyasi sloganı gerçeğe dönüştürme fırsatı her zamankinden daha uygun görünüyor. Ancak bunun gerçekleşmesi, hükümetin biçimi veya arkasındaki siyasi güçler kim olursa olsun, etkili güçlerin Irak'ın gerçekliğiyle olumlu bir arada yaşama kavramına yatırım yapma vizyon ve politikalarına bağlı olmaya devam ediyor. Bölgesel güçler, Irak'ı dışlamanın veya başarısız bir devlet olarak kalmasına izin vermenin, bölgesel çevresinin arzularına aykırı olasılıklara yol açacağını ve ülkeyi çıkarlarını tehdit eden bir arenaya dönüştüreceğini kabul etmeliler.

Irak da artık, bölgesel çevresi ile ilişkilerinde, etkileşime yönelik adımlarında netsizlik ve belirsizliği yansıtan, herhangi bir stratejik boyuttan veya genişletilmiş ortaklık ihtimalinden yoksun, tepkisel yaklaşımlarla davranmamalıdır. Zira Irak, entegrasyon ve ekonomik ortaklığın temelini oluşturabilecek birçok bileşene sahip ve Arap bölgesel güçler yakın geçmiştekinden farklı bir Irak görmek istiyorlar.

Ne var ki Irak'taki iktidar güçlerinin ne istediğini henüz bilmiyoruz. Uluslararası ve bölgesel çevresiyle aktif ve etkileşim içinde bir Irak mı istiyorlar, yoksa bölgesel güçlerin hegemonik nüfuzunu sergileyeceği bir arena olarak kalmasını mı istiyorlar? Bu sorunun cevabı, Irak'ın bölgesel ve uluslararası çevreye yönelik dış politikasının yönünü belirleyen pusula olmalıdır.


Hamas: Rehinelerin cesetlerini aramak için bugün Gazze'de yeni bölgelere gireceğiz

TT

Hamas: Rehinelerin cesetlerini aramak için bugün Gazze'de yeni bölgelere gireceğiz

Hamas: Rehinelerin cesetlerini aramak için bugün Gazze'de yeni bölgelere gireceğiz

Hamas'ın üst düzey liderlerinden Halil el-Hayye dün akşam yaptığı açıklamada, “Bugün Gazze Şeridi'nde yeni bölgelere girilerek rehinelerin cesetleri aranacak” dedi.

El-Hayye, Hamas'ın ‘Gazze Şeridi'ndeki tüm idari yetkilerini, güvenlik dahil olmak üzere geçici komiteye devredeceğini’ bildirdi.

Hamas daha önce Gazze Şeridi'nin yönetimini siyasi bağlantıları olmayan bağımsız Filistinlilerden oluşan geçici bir komiteye devretmeye hazır olduğunu açıklamıştı. Henüz böyle bir komite kurulmadı.

Hamas, ateşkes anlaşması kapsamında şu ana kadar 15 rehinenin cesedini teslim etti.

İsrail'de on binlerce kişi dün geç saatlerde, cesetleri halen Gazze Şeridi'nde bulunan 13 rehinenin naaşının iadesini talep etmek için gösteri düzenledi.

Diğer yandan Mısır'a ait ekipman ve araçlar, dün gece Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze'ye girerek rehinelerin cesetlerini aramaya başladı.

zxcdfg
Mısır komitesinin gözetimindeki ekipman ve ekipler, rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları kapsamında Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a giderken Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan geçti. (EPA)

ABD Başkanı Donald Trump, Hamas'a cesetleri bir an önce teslim etmesi için baskılarını artırdı. Dün sosyal medya platformu Truth Social üzerinden paylaşım yapan Trump, Hamas hakkında “Önümüzdeki 48 saatte ne yapacaklarını görelim” dedi.

Hamas'ın rehinelerin cesetlerini iade etmemesi halinde barış sürecine dahil olan diğer ülkelerin harekete geçeceğini ifade eden Trump, bazı cesetlere ulaşmanın zor olduğunu, ancak diğerlerinin ‘şimdi iade edilebileceğini’ belirtti.