Fransa’da her seçim döneminin vazgeçilmez gündemi: Göçmenler ve İslam

Bu iki konu hakkındaki tartışma, ülkenin sorunlu sömürgecilik tarihine kadar uzanıyor

Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışacak aday Eric Zemmour (Reuters)
Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışacak aday Eric Zemmour (Reuters)
TT

Fransa’da her seçim döneminin vazgeçilmez gündemi: Göçmenler ve İslam

Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışacak aday Eric Zemmour (Reuters)
Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışacak aday Eric Zemmour (Reuters)

Fransa'da cumhurbaşkanı seçiminde yarışacak aşırı sağcı aday Eric Zemmour’un ‘büyük yer değiştirmeye’ ve ‘suçlu göçmenlere’ şiddetle karşı çıkan açıklamaları, karşıt tutumları körükledi.  Fransa'da göçmenler ve İslam ile ilgili tartışma diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha fazla kronikleşmiş olduğundan bu iki konu, ülkede cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasının başlıca gündem maddesi olmaya devam ediyor.

Fransa’nın sömürgeci tarihi
Fransız Haber Ajansı’na (AFP) konuşan uzmanların açıklamalarına göre bu iki konuyla ilgili tartışma, Fransa'nın büyük yabancı kökenli grupların kaotik şekilde asimile edilmesiyle sonuçlanan sorunlu sömürgecilik tarihine uzanırken aynı zamanda katı bir laiklik anlayışından kaynaklanıyor.
Siyasi analist Pascal Perino, Fransa’da özellikle Cezayir savaşının ve beraberinde getirdiği ölümlerin, işkencenin ve anavatana kitlesel dönüşün ‘ortak hafızada derin izler bırakan’ zorlu hatırasını çağrıştırdığından halihazırda bir göç faktörünün olduğunu söyledi.
Perino, Fransa’daki Cezayirliler meselesinin Almanya’da Türkiye kökenli topluluklar ile Belçika’da Fas kökenli toplulukların olmasıyla kıyaslanması konusunda, Almanya'nın Türkiye ile Belçika'nın ise Fas ile savaşmadığına dikkat çekti.
Barselona Uluslararası İlişkiler Merkezi (Barcelona Centre for International Affairs – CIDOB) araştırmacısı Emmanuel Comte  konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Fransa, diğer sömürgeci güçlerden daha fazla göç baskısı ile karşı karşıya kaldı. Özellikle iş gücü açısından yetersiz olduğu için göçmenleri kabul etti” ifadelerini kullandı.
Göçmenler İngiltere'de ‘esnek bir pazardan’ yararlanıyor olsalar da, Almanya'da ‘davetli işçi’ olarak kabul edilseler de uzmanlara göre Fransa, 1970’li ve 1980’li yıllardan başlayarak kalıcı işlere erişimlerini sınırladı ve vatandaşlarına öncelik verdi. Comte’a göre Fransa, göçmenleri ‘gettolarla’ sınırladı.

En fakirler banliyölerde kaldı
Fransa’da orta sınıf, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra inşa edilen banliyöleri boşalttı ve yavaş yavaş dükkânlardan ve kamu hizmetlerinden yoksun kalan bu mahallelerde geriye çoğu göçmen ya da çocukları olan ülkenin en yoksul aileleri kaldı.
Bu banliyölerde yaşayanlar mesleki imkanlardan mahrum bırakılırken, bir kısmı suça sürüklenmiş, göçmenler ise vatandaşların bir kesiminin gözünde adeta ‘can sıkıcı bir soruna’ dönüşmüştür. Bu mesele aynı zamanda göçmenlere karşı düzenlenen ‘siyasi kampanyalarla’ körüklenen bir klişe haline gelmiştir.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Siyaset uzmanı Jean Garrigues, bu konuda yaptığı yorumda, “Fransa'nın bugün mirasçısı olduğu 19. yüzyılın sonlarına dayanan aşırı sağcı bir geleneği var” dedi.
1972 yılında Ulusal Cephe’yi (Front National) kuran Çinhindi ve Cezayir savaşları gazisi Jean-Marie Le Pen’in kızı Marine Le Pen, 2017 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda Emmanuel Macron’a karşı yenilmeden önce aşırı sağcı açıklamalarının tonunu yumuşatmıştı. Ancak mevcut seçim yarışında aday Eric Zemmour, göçmenlik ve İslam dini hakkındaki aşırı sağcı açıklamalarının dozunu ikiye katlayarak yoluna devam ediyor.
Fransız Göç ve Entegrasyon Ofisi (OFII) Başkanı Didier Leschi’ye göre yabancıların entegrasyon süreci ‘radikal İslam’ın’ baskısıyla daha uzun ve daha güç hale gelirken bu baskı, dini inancı özel bir alanla sınırlayan 1905 tarihli din ile devlet işlerinin bir birinden ayrılması yasasıyla desteklenen laiklik ile ters düşülmesine neden oluyor.
Utrecht Üniversitesi'nde din araştırmacısı olan Pooyan Tamimi Arab, Fransa’yı çok katı bir laiklik anlayışına sahip olduğundan ‘laik kötü adam’ olarak tanımladı.
Nottingham Üniversitesi'nde siyaset tarihi profesörü olan Steven Fielding ise 2016 yılında İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılması (Brexit) kampanyasının ana temasının göçmenliğin reddedilmesi olmasına rağmen İngiltere’de İslam ile ilgili tartışmaların hiç yapılmadığına dikkati çekti. Prof. Fielding, İngiltere'deki milli kimliğin, Fransa'dakinden daha ‘esnek ve daha yumuşak’ olduğunu açıkladı.

İngiltere modeli
İngiltere’nin farklı toplumlardan grupların yan yana bir arada yaşadığı modelinde, yabancıların ulusal modele entegre olması ve onunla özdeşleşmesi gereken Fransa'nın aksine dinler kamusal alanda yer alıyorlar.
Prof. Fielding, İngiltere’de Müslümanların iktidardaki Muhafazakar Parti’den Boris Johnson hükümetine kadar üst düzey görevlerde yer almalarının herhangi bir tepkiye yol açmadığını söyledi.
Almanya'da ise 2015 yılında ülkeye bir milyon göçmen alındı. (Aşırı sağcı) Almanya için Alternatif Partisi (AfD) bu duruma güçlü bir şekilde tepki gösterdi ve ülkede bir ulusal dayanışma dalgası başlattı. Oysa Almanya’nın Nazi geçmişiyle ilişkilendirilen tabuları, o tarihe kadar güçlü bir aşırı sağcı partinin ortaya çıkmasını engellemişti.
AfD, 2021 yılındaki seçimlerde ise yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınını kampanyasının ana teması yaptı.
Açık Toplum Vakfı'ndan Daniela Schwarzer, Almanya’da kimlik sorunu bulunmadığını ve ‘Cihatçı saldırıların’ yarattığı ‘travmanın’ Fransa'daki kadar ağır olmadığını söyledi.
Buna karşın, Avusturya'da ulusal kimlikle ilgili endişeler, 1999 yılında aşırı sağcı bir başbakanın seçilmesine yol açtı. Söylemlerini bu konu üzerine inşa eden aşırı sağcı partiler, Norveç ve Danimarka'daki hükümet koalisyonlarına da dahil oldular.
İtalya'da ise aşırı sağcı lider Matteo Salvini, kısa bir süre öncesine kadar başbakan yardımcısı olarak görev yapıyordu. Salento Üniversitesi'nde bir göç sosyoloğu olan Antonio Ciniero’ya göre Salvini’nin başbakan yardımcılığı, bir zamanlar bir göç ülkesi olan İtalya'nın, yasadışı göçmenlerin Avrupa'ya girişinin ana kapılarından biri haline geldiği bir dönemde ülkedeki göç meselesinin önemini ortaya koydu.



'Mossad önümüzdeki yıllarda da İran'da kalacak', Barnea gizli operasyonları ilk kez açıkladı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Mossad Başkanı David Barnea (DPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Mossad Başkanı David Barnea (DPA)
TT

'Mossad önümüzdeki yıllarda da İran'da kalacak', Barnea gizli operasyonları ilk kez açıkladı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Mossad Başkanı David Barnea (DPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Mossad Başkanı David Barnea (DPA)

Mossad Başkanı David Barnea, nadir görülen bir hareketle, teşkilatın İran içindeki operasyonları hakkında heyecan verici ayrıntıları açıkladı. Barnea, İsrail'in "önümüzdeki yıllarda" da İran içinde istihbarat varlığını sürdüreceğini vurguladı.

Barnea, 13 Haziran'da ve sonrasında İran hedeflerine yönelik gizli operasyonlara katılan Mossad ajanlarına yaptığı konuşmada, elde edilen başarıları "hayal gücünün ötesinde" olarak nitelendirdi. Mossad’ın askeri liderlere ve nükleer bilim adamlarına yönelik suikastlar, nükleer tesislerde patlamalar, insansız hava araçları (İHA) ve balistik füze üretim tesisleri gibi karmaşık operasyonlar gerçekleştirdiğini vurguladı.

İran içinde yüzlerce ajan

Mossad Başkanı, daha önce benzeri görülmemiş bir ifşaatla, operasyonların en yoğun olduğu dönemde İran topraklarında “yüzlerce ajan” çalıştırdıklarını ve son gerilimin başlangıcından bu yana İran rejiminin kafasını karıştırdıklarını itiraf etti.

Bu operasyonların aylar ve yıllar süren dikkatli istihbarat çalışmalarının bir sonucu olduğunu ve icra anının uzun hazırlıkların ve “sahnenin ciddiyetinin” derinlemesine anlaşılmasının ardından geldiğini vurguladı.

Barnea, bu operasyonlardaki “hayati iş birliği” için İsrail askeri istihbaratına, Genelkurmay Başkanı General Eyal Zamir'e ve ABD istihbarat servisine (CIA) teşekkür etti.

Gazze'deki rehinelerin iadesi taahhüdü

Gazze cephesiyle ilgili olarak Barnea,, Mossad'ın 50 İsrailli rehinenin tamamını iade etme taahhüdünü yineledi ve 20'sinin hala hayatta olduğunu, ikisinin durumunun ise hala belirsiz olduğunu ifade etti.

İran içindeki operasyonların nadir görüntülerini yayınladı

Kayda değer bir gelişme olarak Mossad, İsrail Hava Kuvvetleri ile iş birliği içinde İran tesislerinin İHA’larla hedef alındığını gösteren nadir videolar yayınladı.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Ajanların yüzlerinin bulanıklaştırıldığı videolarda İran'ın balistik füze mevzilerini ve hava savunma sistemlerini hedef alan saldırılar görülüyor.

Bu İHA’lardan bazılarının, yakın zamana kadar resmi olarak tanınmadan gölgede yürütülen gizli operasyonlarda, İran topraklarının içinden fırlatıldığı tahmin ediliyor.

İran daha önce de Mossad'ı Haziran 2021'de Karaj nükleer tesisine düzenlenen İHA saldırılarından sorumlu olmakla suçlamıştı.