UNICEF: Kovid-19’un eğitimde neden olduğu kayıplar neredeyse başa çıkılamayacak düzeye ulaştı

Aralık 2018'deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, 24 Ocak'ın "Uluslararası Eğitim Günü" olması kararlaştırıldı (AFP)
Aralık 2018'deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, 24 Ocak'ın "Uluslararası Eğitim Günü" olması kararlaştırıldı (AFP)
TT

UNICEF: Kovid-19’un eğitimde neden olduğu kayıplar neredeyse başa çıkılamayacak düzeye ulaştı

Aralık 2018'deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, 24 Ocak'ın "Uluslararası Eğitim Günü" olması kararlaştırıldı (AFP)
Aralık 2018'deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, 24 Ocak'ın "Uluslararası Eğitim Günü" olması kararlaştırıldı (AFP)

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), 24 Ocak Uluslararası Eğitim Günü dolayısıyla Kovid-19 pandeminin eğitim üzerindeki etkisi üzerine en son verileri yayımladı.
Dün yapılan açıklamada Kovid-19'un eğitimde neden olduğu kayıpların "neredeyse başa çıkılamayacak" düzeye ulaştığını bildirdi.
Buna göre pandemi sebebiyle okulların tamamen veya kısmen kapatılması, dünya genelinde 635 milyondan fazla öğrenciyi hâlâ etkiliyor.
Eğitimin kesintiye uğramasının, milyonlarca çocuğu temel becerileri edinme imkanından mahrum bıraktığı ortaya kondu. Ayrıca bu kesintinin öğrencilerin ruh sağlığını etkilediği ve istismara maruz kalma riskini artırdığı yazıldı.
"Çocuklar temel aritmetik ve okuryazarlık becerilerini kaybetmiş durumda."
UNICEF, düşük ve orta gelirli ülkelerde okulların kapanması sebebiyle 10 yaşındaki öğrencilerin yüzde 70'inin basit bir metni okuyamaz ya da anlayamaz hale geldiğini bildirdi. Bu oran, pandemi öncesinde yüzde 53'tü.
Örneğin tahminlere göre Etiyopya'da ilkokul öğrencileri, bir eğitim ve öğretim yılında öğrenecekleri matematik becerilerinin yüzde 30 ila 40'ını öğrendi.
Kurum, Güney Afrika'daki öğrencilerin yüzde 75'inin, olmaları gereken düzeyin tam bir eğitim öğretim yılı gerisinde olduğu belirtti. Ülkede ayrıca Mart 2020-Temmuz 2021'de yaklaşık 450 bin öğrencinin okuldan tamamen ayrıldığı tespit edildi.
Zengin ülkelerde de durum farklı değil. ABD'de Teksas, Kaliforniya ve Tennessee gibi pek çok eyalette öğrenme kayıpları gözlemlendi.
Okulların kapanmasının etkileri bunlarla bitmiyor. Dünya genelinde 370 milyonu aşkın çocuk, okul yemeklerine erişim sağlayamadı. UNICEF bu yemeklerin, bazı çocuklar için tek güvenilir gıda kaynağı olduğunu vurguladı.
Açıklamada, Kovid-19'un çocuklar ve gençler arasında yüksek oranda anksiyete ve depresyona yol açtığının görüldüğü kaydedildi.
Eğitimdeki kısıtlamaların sona ermesi gerektiğine işaret eden UNICEF Eğitim Şefi Robert Jenkins, şöyle konuştu:
"Fakat okulların tekrar açılması tek başına yeterli değil. Öğrencilerin, kayıp eğitimi telafi etmek üzere yoğun desteğe ihtiyaçları var. Bununla birlikte okullar sadece öğrenim yeri olmanın da ötesine geçmeli. Okullar, çocukların ruhsal ve fiziksel sağlığını, sosyal gelişimini ve beslenme düzenini yeniden inşa etmeli."
Independent Türkçe, UNICEF, Indian Express



Trump, dünyayı değiştirmek için ‘deli adam teorisini’ nasıl kullanıyor?

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
TT

Trump, dünyayı değiştirmek için ‘deli adam teorisini’ nasıl kullanıyor?

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump'a geçen ay İran'a karşı savaşında İsrail'in yanında yer alıp almayacağı sorulduğunda şöyle demişti: “Olabilir. Katılmayabilirim de. Ne yapacağımı kimse bilmiyor.” Dünyaya İran'ın müzakerelere yeniden başlaması için iki haftalık bir ateşkesi kabul ettiğini söyledikten sonra nükleer tesislerini bombaladı.

BBC'ye göre şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: ‘Trump'la ilgili en öngörülebilir şey öngörülemezliği’. Fikir değiştiriyor. Her zaman kendisiyle çelişiyor.

London School of Economics'te uluslararası ilişkiler profesörü olan Peter Trubowitz, “Trump oldukça merkezileşmiş bir politika oluşturma süreci inşa etti. Dış politikada Richard Nixon'dan bu yana tartışmasız en merkezileşmiş olanı” dedi. Bu da politika kararlarını Trump'ın kişiliğine, tercihlerine ve mizacına daha bağımlı hale getiriyor.

Trump bunu siyasi olarak kullandı; ‘öngörülemezliğini’ önemli bir stratejik ve siyasi varlık haline getirdi. Şimdi, bu kişilik özelliği Beyaz Saray'ın dış ve güvenlik politikasına yön veriyor ve tartışmalı bir şekilde ‘dünyanın şeklini değiştiriyor’.

Şarku’l Avsat’ın BBC'den aktardığına göre siyaset bilimciler bu teoriyi ‘deli adam teorisi’ olarak adlandırıyor. Bu teoriye göre bir dünya lideri rakibinden taviz koparmak için onu doğası gereği her şeyi yapabileceğine ikna etmeye çalışıyor. Söz konusu teori, başarılı bir şekilde kullanılırsa, bir tür zorlamaya dönüşebilir. Trump bunun işe yaradığına, ABD müttefiklerini istediği yere getirdiğine inanıyor. Ancak bu yaklaşım düşmanlara karşı işe yarayabilir mi?

Saldırılar ve şüphecilik

Trump ikinci dönemine Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i kucaklayarak ve ABD'nin müttefiklerine saldırarak başladı. Kanada'nın ABD'nin 51. eyaleti olması gerektiğini söyleyerek Kanada'yı kızdırdı. Grönland'ı ilhak etmek için askeri güç kullanmayı düşünmeye hazır olduğunu söyledi. ABD'nin Panama Kanalı'nın mülkiyetini ve kontrolünü yeniden kazanması gerektiğini vurguladı.

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ile ilgili olarak, ittifakın tüzüğünün 5. maddesi her üyeyi diğer tüm üyeleri savunmakla yükümlü kılar. Trump, ABD'nin buna bağlılığı konusunda şüphelerini dile getirdi. Eski İngiliz Savunma Bakanı Ben Wallace, “Bence 5. madde çöküşün eşiğinde” dedi.

Sızan bir dizi mesaj, Trump'ın Beyaz Saray'ında Avrupalı müttefiklere yönelik ‘küçümseme kültürünü’ ortaya koydu. Trump'ın yardımcısı J.D. Vance, ABD'nin artık Avrupa'nın güvenliğinin garantörü olmayacağını belirtti.

Söz konusu karar, 80 yıllık transatlantik dayanışmanın yeni bir sayfa açması anlamına geliyordu. Konuyla ilgili olarak Trubowitz şunları söyledi: “Trump'ın yaptığı şey, ABD'nin uluslararası taahhütlerinin güvenilirliği konusunda ciddi şüpheler uyandırmak oldu. Avrupa'daki bu ülkelerin ABD ile güvenlik, ekonomi ya da başka alanlarda sahip oldukları ilişkiler artık her an müzakereye açık hale geldi. Trump'ın etrafındakilerin çoğunun öngörülemezliğin iyi bir şey olduğuna inandığını hissediyorum. Çünkü bu Trump'ın ABD'nin kaldıraç gücünü kullanarak kazanımlarını maksimize etmesini sağlıyor... Emlak dünyasında pazarlık yaparken öğrendiği derslerden biri de bu.”

Dalkavukluk ve yağcılık

Trump'ın yaklaşımı meyvesini verdi. Sadece dört ay önce Birleşik Krallık savunma ve güvenlik harcamalarını gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 2,3'ünden yüzde 2,5'ine çıkaracağını açıkladı. Geçen ay NATO zirvesinde bu rakam yüzde 5'e yükseldi ve diğer tüm NATO üyelerinin yakında ulaşacağı büyük bir artış oldu.

University College London'da siyaset bilimi profesörü olan Julie Norman şöyle diyor: “Gün be gün ne olacağını bilmek çok zor. Trump'ın yaklaşımı her zaman bu olmuştur. Trump değişken mizacını transatlantik savunma ilişkilerini değiştirmek için başarıyla kullandı. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin geçen ay Lahey'deki NATO zirvesinde Trump'a hitaben söylediği gibi (On yıllardır hiçbir başkanın başaramadığı bir şeyi başaracaksınız) bazı Avrupalı liderler Trump'ın desteğini sürdürmek için ona dalkavukluk ve yağcılık yapıyor.”

Düşmanların dokunulmazlığı

‘Deli adam teorisi’ müttefikler üzerinde işe yarayabilirken, düşmanlar üzerinde işe yaramıyor gibi görünüyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Trump'ın yaklaşımından etkilenmemeye devam ediyor. Perşembe günü yaptıkları telefon görüşmesinin ardından Trump, Putin'in Ukrayna'ya karşı savaşı sona erdirme konusundaki isteksizliğinden duyduğu ‘hayal kırıklığını’ dile getirdi.

BBC'ye göre Trump, İran'da tabanına ABD'nin Ortadoğu'daki ‘sürekli savaşlara’ müdahil olmasına son vereceği sözünü verdi. Ancak ikinci döneminin şu ana kadarki ‘en öngörülemez’ tercihiyle İran'ın nükleer tesislerini vurdu. Asıl soru şu: Bu karar istenilen sonuca ulaşacak mı?

Birleşik Krallık eski Dışişleri Bakanı William Hague, bu kararın tamamen ters etki yaratacağına ve İran'ın nükleer silah edinme olasılığını arttıracağına inanıyor. Notre Dame Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Michael Desch de bu görüşe katılıyor. “Bence artık İran'ın nükleer silah peşinde koşma kararı alması çok muhtemel” diyen Desch'e göre Trump'ın yaklaşımı şu ana kadar düşmanlar nezdinde ters tepti.