Hizbullah ve 4. Tümen arasında neler yaşanıyor?

Hizbullah yandaşları sosyal medyada Suriye ordusunu aşağılayan ifadeler paylaşıyor.

Suriye’de öldürülen bir Hizbullah unsuru için cenaze töreni düzenlendi. (AFP)
Suriye’de öldürülen bir Hizbullah unsuru için cenaze töreni düzenlendi. (AFP)
TT

Hizbullah ve 4. Tümen arasında neler yaşanıyor?

Suriye’de öldürülen bir Hizbullah unsuru için cenaze töreni düzenlendi. (AFP)
Suriye’de öldürülen bir Hizbullah unsuru için cenaze töreni düzenlendi. (AFP)

Sevsan Mehanna
Hizbullah örgütü, rejimi ayakta tutmak ve Tahran’ın yaşam arterlerini korumak için Suriye savaşına dahil olduğu 2012’den bu yana Lübnan ve Suriye ile ilgili tartışmaların merkezinde yer alıyor.   
Hizbullah ilk başlarda bu müdahaleyi yalanlasa da süreç içinde başarılarıyla övünmeye başladı. Suriye savaşına geniş katılım sergilediği ise unsurları için düzenlenen cenazelerinin artmasıyla kesinlik kazandı.

Hizbullah'ın Suriye'deki kayıpları
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı, İsrail merkezli Meir Amit İstihbarat ve Terörizm Bilgi Merkezi'nin Şubat 2019 tarihli rapora göre Hizbullah Suriye rejimi yanında verdiği savaşta bin 139 üyesini kaybetti. Hizbullah'ın Suriye'deki kayıplarının yüzde 43'ünün Lübnan’ın çıkarlarından bağımsız olarak ve Şii kutsallarının olmadığı bölgelerde yaşandığı belirtildi. Militan kayıplarının yüzde 14'ünün de İran’ın Suriye'deki özel operasyonlarına destek verirken gerçekleştiği kaydedildi. Savaş alanındaki zorlu şartlar nedeniyle 100’den fazla kişinin kimliğinin tespit edilemediği dikkate alınırsa bu sayının daha yüksek olması mümkün.   
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah yaptığı açıklamalarda örgütün Suriye rejimine verdiği desteği defalarca vurguladı. Savaşçılarının Suriye’deki varlığının, rejimin resmi davetiyle meşruiyet kazandığını bildirdi.  
Raporda, Hizbullah kayıplarının yüzde 46'sının aşırılık yanlısı terörist grupların Lübnan’a sızmasını engellerken yaşandığı, kayıpların yüzde 11'inin ise Lübnan’daki Şii çıkarları savunulurken gerçekleştiği belirtildi. İsrailli İstihbarat Merkezi Meir Amit söz konusu çalışmayı, örgüt üyelerinin çatışma bölgelerini ve hedeflerini tespit etmek amacıyla yapılan istihbaratlara dayandırdığını vurguladı.
Suriye’nin kuzeyi, güneyi ve doğusunda hayatını ölen unsurların doğrudan İran’ın çıkarları için feda edildiği ifade ediliyor. Zira bahsi geçen bölgeler, Lübnan sınırına uzak ve buralarda herhangi bir Şii kutsalı da bulunmuyor. Hizbullah’ın kayıplarının yüzde 10’u özel kuvvetler ve lider kadrosundan oluşuyor. En yüksek kayıplar 313 kişiyle 2015’te verildi. Süreç içinde kayıpların sayısında düşüş gözlemlendi. En fazla kaybı, 662 kişiyle Hizbullah’ın kalesi olarak bilinen Güney Lübnan verdi. Bu bölgeyi Bekaa Vadisi ve Beyrut takip etti.
Bu veriler, Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nün raporlarıyla da tutarlılık gösteriyor. Enstitünün büyük ölçüde Farsça açık kaynaklara dayandırılan, Şubat 2016’da yayınlanan raporunda 30 Eylül 2012 - 16 Şubat 2016 tarihleri arasında Suriye'deki çatışmalarda 865 Hizbullah üyesinin öldürüldüğü kaydedilmişti. Örgüt liderlerinin kayıplarını az göstermek için her türlü gerekçesi olduğu düşünülürse bu verilerin gerçek kayıpları tam olarak yansıtmaması muhtemel.  
Meir Amit raporunda, süreçte çok sayıda Lübnanlı gencin trafik kazalarında veya kalp krizi nedeniyle yaşamını kaybettiğine dair ilanlarda artış yaşandığına dikkat çekiliyor. Bu tür duyuruların, ‘Hizbullah'ın ölenlerin gerçek sayısını gizlemeye yönelik bir girişimi olabileceği’ ifade ediliyor. Ancak ne savaşta ölenler ne de trafik kazalarında yaşamını yitirenlerin gerçek sayısı tespit edilebiliyor.
Rapor, ölenlerin 49'unun "şehit komutan" veya "sahra komutanı" olarak tanımlandığını gösteriyor.
Hasan Nasrallah bir röportajında, örgütün Suriye kayıplarının 250’yi geçmediğini iddia etmişti. ABD merkezli Newsweek dergisinde Nisan 2017’ye yayınlanan bir araştırmaya göre Hizbullah’ın Suriye savaşında, 30 Eylül 2012 - 10 Nisan 2017 tarihleri arasında bin 48 üyesini kaybettiği öne sürülmüştü. Örgütün, kuvvetlerinin durumu hakkında rakiplere bilgi vermemek adına gerçek rakamları gizlemek için geçerli nedenlerinin olduğu ise açık.  

Esed güçleriyle karmaşık ilişkiler
Hizbullah’ın Suriye’de elde ettiği başarıları, Şii yandaşlarının özgüvenlerini arttırdı. Sosyal medya üzerinden yorum yapan Hizbullah taraftarları Suriye ordusunun ‘yetersizliğine’, askerlerin ‘korkaklığına’ ve ‘aptallığına’ dair alaycı ifadeler kullandılar. Bazıları daha da ileri giderek Hizbullah’ın askeri kayıplarından rejim güçlerini sorumlu tuttu. Bu söylentilerin artması, Hizbullah’ın Esed rejimiyle ittifakını sahada daha da karmaşık hale getirdi. Ayrıca örgüt unsurları ile İran Devrim Muhafızları komutanları arasında da zaman zaman gerginlikler yaşanıyor. Devrim Muhafızları’nın Arap Şiilere yönelik ‘Fars küstahlığını’ gösterir tutumu başlıca sorunlar arasında gösteriliyor. Ancak bu başka bir araştırmanın konusu olabilir.  
Taraflar arasındaki güven eksikliği, zaman zaman çıkar çatışmasına ve sahada ‘karşıt müttefikler’ arasındaki güç dengesinin bozulmasına yol açtı. Örgüt unsurları ve rejime bağlı milis grupları arasında gerginlikler ve yer yer çatışmalar yaşandığı öğrenildi. Suriye’deki muhalif kaynakların aktardıklarına göre söz konusu çatışmaların sonuncusu bu ayın başında Suriye’nin Badiye bölgesinde yaşandı. 
Beşşar Esed’in kardeşi Mahir Esed’in komuta ettiği 4'üncü Tümen, Badiye bölgesinde DEAŞ güçlerine yönelik bir operasyon başlattı ve Hizbullah’tan destek istedi. Ancak Hizbullah güçleri destek talebini yanıtsız bıraktı. Anlaşmazlık, iki taraf arasında gerginliğe yol açtı ve Hirbet Tiyas bölgesinde karşılıklı oluşturulan kontrol noktalarında her iki tarafın üyeleri alıkonuldu. Çıkan çatışmada iki Hizbullah üyesi ve bir asker öldü, en az 7 kişi de yaralandı.  
2021'in başında Arap ve Lübnan basınında, Hizbullah üyelerinin sınır geçişlerinin kısıtlandığı ve bu durumun 4. Zırhlı Tümen güçleri ile Hizbullah arasında gerginliğe yol açtığı haberleri yer almıştı.  
Mahir Esed yönetimindeki 4. Tümen, Hizbullah üyelerinin sivil araçlarla Suriye’ye girişini engellemiş ve bu araçları sıkı aramalardan geçirmişti. Hizbullah üyelerinin sadece Suriye ordusuna ait araçlarla taşınmasına izin verilmişti. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi söz konusu dönemde, 4. Tümen ve Hizbullah arasında İran’dan gelen yakıt konusunda bir anlaşmazlığın çıktığını duyurmuştu. İddiaya göre İran’dan Banyas Limanı’na gelen yakıt tankeri burada boşaltıldı. Tankerler aracılığıyla Hizbullah’ın koruması altında Lübnan’a nakledildi. 4. Tümen komutanları ise ‘petrolden’ pay istediler ve istekleri yerine gelmeyince tepki olarak Kuseyr’deki kontrol noktalarından çekildiler.  
Suriye medyasında yer alan haberlere göre, Nisan 2021'de, Hizbullah ve İranlı milisler ile 4. Tümen askerleri arasında, Halep'teki Neyrab’taki askeri havaalanı bölgesinde gerginlik yaşandı. İranlı milisler Katırcı şirketine ait petrol konvoyunu durdurdu. 4. Tümen’den olan askeri yetkililer ise konvoyun kendi himayelerinde olduğunu ve aranmasına izin vermeyeceklerini duyurdular. Hizbullah ve İran milislerinin arama ısrarı üzerine iki taraf arasında düşük çaplı çatışma yaşandı. Olayda 2 kişi öldü, 6 kişi de yaralandı.  
Hizbullah lideri Nasrallah 2019’da, Temmuz 2006 savaşının yıl dönümünde yaptığı televizyon konuşmasında Suriye rejiminin yanında savaşan güçlerini azalttığını duyurmuştu. Nasrallah konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı:
“Daha önce bulunduğumuz her yerde varlığımızı sürdürüyoruz. Ancak mevcut durumda ihtiyaç olmadığı için güçlerimizin sayısını azalttık. Rusya ile İran, Suriye’de daha önce hiç olmadığı kadar eşgüdümle hareket etmektedir.’’  

4. Tümen
4. Tümen’in kuruluş tarihi Hafız Esed dönemine kadar uzuyor. Tümen ilk oluşturulduğunda, başında 1982'deki Hama katliamlardan sorumlu olan Rıfat Esed yer alıyordu. Hafız Esed’in kardeşi Rıfat Esed 1984'te sürgüne gönderildi.
Fransız kaynaklara göre 4. Tümen’in asker sayısı 15 binin üzerinde ve iyi silahlanmış durumda. Askerlerin büyük çoğunluğu Nusayri mezhebinden ve Esed ailesine bağlılıklarıyla tanınıyorlar. 4. Tümen’in ana görevi başkent Şam’ı korumak olsa da 2011’de ‘devrim’ patlak verdikten sonra ülkenin çeşitli bölgelerinde operasyonlar düzenlemeye başladı. Beşşar Esed’in kardeşi Mahir Esed’in komutanlığını üstlendiği tümenin operasyon merkezi Şam’ın Muhacirin semtinde. Mahir Esed aynı zamanda Cumhuriyet Muhafızları’nın da komutanlığını üstlenmiş durumda ve bazılarınca rejimin ikinci adamı olarak görülüyor. 4. Tümen Suriye ordusunun en iyi donanmış tümenlerinden biri olarak dikkat çekiyor. Envanterinde Rus T-72 tankları bulunuyor. Dera, Hama, Humus ve Şam kırsalında ‘devrimi’ bastırmak için çok sayıda operasyon yürüttüğü biliniyor.
Washington yönetimi, ABD'nin Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası uyarınca, Beşşar Esed rejimine yaptırımlar uyguluyor. Mahir Esed ve 4. Tümen de yaptırım listesinde yer alıyor.   

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Gazze ateşkes sürecin geleceği Miami’de şekilleniyor

Güney Gazze Şeridi’ndeki Han Yunus’ta, hayır mutfağında dağıtılan gıda yardımlarını almak için bekleyen yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Güney Gazze Şeridi’ndeki Han Yunus’ta, hayır mutfağında dağıtılan gıda yardımlarını almak için bekleyen yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
TT

Gazze ateşkes sürecin geleceği Miami’de şekilleniyor

Güney Gazze Şeridi’ndeki Han Yunus’ta, hayır mutfağında dağıtılan gıda yardımlarını almak için bekleyen yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Güney Gazze Şeridi’ndeki Han Yunus’ta, hayır mutfağında dağıtılan gıda yardımlarını almak için bekleyen yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Gazze Şeridi’nde 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçişte yaşanan tıkanıklık sürerken, ABD’nin Florida eyaletindeki Miami kentinde arabulucuları bir araya getiren yeni bir görüşme gerçekleştiriliyor.

Arabulucuların, “anlaşmanın ikinci aşamasına dair bir taslağın ele alınacağını” söylediği toplantı, uzmanlara göre “İsrail’in geri çekilme mekanizmasının nasıl uygulanacağı, istikrar güçlerinin konuşlandırılması ve Hamas’ın silahsızlandırılması” gibi başlıklarda ortaya çıkan boşlukları gidermeye yönelik adımlar kapsamında değerlendiriliyor. Aynı uzmanlar, gelecek ay somut ilerleme ihtimalinin bulunduğunu aktarıyor.

Miami’de düzenlenen toplantı, ABD Başkanı’nın özel temsilcisi Steve Witkoff’u, Katar, Mısır ve Türkiye’den üst düzey yetkililerle bir araya getiriyor. Görüşme; ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasını ilerletmeyi amaçlıyor. Beyaz Saray’dan bir yetkili de Perşembe günü AFP’ye yaptığı açıklamada süreci doğruladı.

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, Çarşamba günü Washington ziyareti sırasında, arabulucuların Cuma günü ikinci aşamaya ilişkin taslak üzerinde görüşmek üzere hazırlanmakta olduğunu duyurdu.

Toplantı öncesinde açıklama yapan Hamas Siyasi Büro üyesi Basim Naim ise, “Halkımız bu görüşmelerden, İsrail tarafından işlenen ihlallerin tamamen durdurulmasını ve işgalin Şarm eş-Şeyh anlaşmasının gerekliliklerine uymasının sağlanmasını bekliyor” ifadelerini kullandı.

Filistinli siyasi analist Dr. Ayman el-Raqab, “Miami toplantısının, İsrail’in çekilme sürecinin uygulanması, istikrar güçlerinin konuşlandırılması ve Hamas’ın silahsızlandırılmasına ilişkin boşlukların giderilmesine yönelik bir girişim olduğunu” belirtti ve mevcut diplomatik hızın sürmesi halinde gelecek ay somut adımların gündeme gelebileceğini söyledi.

Raqab, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Washington’dan beklentinin, Miami toplantısında anlaşmanın uygulanmasını desteklemesi gerektiğini; Gazze’nin bölünmesi ya da yeni bir Refah düzeni oluşturması yönünde adımlardan uzak durması olduğunu ifade etti. Raqab “İkinci aşamadaki boşluklar, İsrail’in çekilmesinin uygulanması, istikrar güçlerinin konuşlandırılması ve Hamas’ın silahsızlandırılmasıyla ilgili. Bu nedenle yapılması gereken, İsrail’in beklentilerine hizmet eden Amerikan tasarıları değil, uygulamaya yönelik somut çözümler üretmektir” dedi.

 

Öte yandan

edfvf
Gazze’nin Rimal Mahallesi’nde, 2023 yılında yıkılan bir binanın enkazında Selim ailesinin cenazelerini arayan Filistinli sivil savunma görevlileri (AFP)

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Cuma günü Kahire’de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile yaptığı görüşmede, BM Güvenlik Konseyi’nin 2803 sayılı kararının uygulanmasının ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde çalışmasının önemini vurguladı. Lavrov da Gazze’de ateşkesin sürdürülmesi için diplomatik çabaların devam etmesi gerektiğini söyledi.

Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Abdulati, aynı gün Cezayir Dışişleri Bakanı Ahmed Attaf ile de bir araya gelerek, ateşkesin kalıcı hale getirilmesi, ikinci aşamanın yükümlülüklerinin hayata geçirilmesi, insani yardımların engelsiz geçişi, erken iyileşme ve yeniden inşa sürecinin başlaması için koşulların oluşturulması konularını ele aldı. Abdulati ayrıca, Filistin topraklarının bütünlüğünü tehlikeye atabilecek veya Filistin meselesini tasfiye etmeye yönelik her türlü adıma karşı olduklarını belirtti.

AB Konseyi de Brüksel’de düzenlenen AB zirvesinin ardından yaptığı açıklamada, BM’nin 2803 sayılı kararını memnuniyetle karşıladığını duyurdu. Karar, Gazze’de çatışmanın sona erdirilmesi planı kapsamında geçici “Barış Konseyi” ve “uluslararası istikrar gücü” oluşturulmasını öngörüyor. AB liderleri, kararın tam uygulanmasının önemini vurguladı ve Gazze’de kalıcı güvenlik istikrarının sağlanması gerektiğini kaydetti. Avrupa Birliği ayrıca uluslararası hukuka ve iki devletli çözüme bağlılığını yineledi.

Dr. el-Raqab, Mısır’ın, Katar ve Türkiye ile birlikte ilerleme sağlanması konusunda umutlu olduğunu ve bu sürecin Avrupa desteğiyle güçlendiğini ifade etti. Ayrıca, ay sonunda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Donald Trump arasında yapılması beklenen görüşmenin sürecin seyrinde belirleyici olacağını söyledi.


Mısır, Sudan'ın birliğini korumak için ‘ortak savunma’ anlaşmasını öne sürdü

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır, Sudan'ın birliğini korumak için ‘ortak savunma’ anlaşmasını öne sürdü

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır, Sudan’daki krizle ilgili olarak ‘kırmızı çizgiler’ çizdiğini duyurdu ve bu çizgilerin aşılmasının ‘Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edeceği’ uyarısında bulundu. Kahire yönetimi, iki ülke arasında imzalanan ortak savunma anlaşmasının kendisine tanıdığı tüm tedbirleri alma ihtimalini de gündeme getirdi. Uzmanlar, bu açıklamaları Sudan’da savaşın başlamasından bu yana Mısır’dan gelen ‘en sert söylem’ olarak değerlendirdi.

Mısır’ın bu tutumu, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin dün Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ı kabul etmesiyle eş zamanlı olarak açıklandı. Sisi, görüşmede ‘ülkesinin, Sudan halkının mevcut hassas süreci aşma çabalarına tam destek verdiğini’ ifade etti. Ayrıca ‘Sudan’ın birliği, egemenliği, güvenliği ve istikrarını destekleyen Mısır tutumunun değişmez ilkelerine’ vurgu yaparak, bu çerçevede mümkün olan her türlü çabanın gösterilmeye hazır olunduğunu belirtti. Açıklama, Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Muhammed eş-Şenavi tarafından yapıldı.

Mısır, Burhan’ın ziyareti sırasında ayrıca, ‘Sudan’da güvenlik, istikrar ve barışın sağlanmasına yönelik ABD Başkanı Donald Trump’ın vizyonuna tam destek verdiğini’ yineledi. Bu desteğin, ‘ABD yönetiminin dünyada barışı tesis etme, gerilimi artırmaktan kaçınma ve anlaşmazlıkları çözme yönündeki yaklaşımı’ kapsamında olduğu kaydedildi.

Ortak savunma anlaşmasının yürürlüğe girmesi

Kahire yönetimi, söz konusu ilkeleri teyit ederken Sudan krizinde ilk kez ‘kırmızı çizgiler’ belirlediğini açıkladı. Mısır, bu çizgilerin aşılmasına ‘Mısır’ın ulusal güvenliğini doğrudan ilgilendirdiği ve Sudan’ın ulusal güvenliğiyle yakından bağlantılı olduğu’ gerekçesiyle izin verilemeyeceğini vurguladı. Mısır’ın uyarıları arasında ‘Sudan’ın birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması, Sudan halkının imkân ve kaynaklarıyla oynanmaması ve Sudan topraklarının herhangi bir bölümünün ayrılmasına izin verilmemesi’ yer aldı.

Mısır Cumhurbaşkanlığı dün yaptığı açıklamada, ‘Sudan devlet kurumlarının korunmasının ve bu kurumlara zarar verilmesinin engellenmesinin de bir diğer kırmızı çizgi olduğunu’ bildirdi.

Açıklamada ayrıca, ‘uluslararası hukukun tanıdığı tüm tedbir ve önlemleri alma konusunda tam hakka sahip olunduğu’ ifade edilerek, bu kapsamda ‘iki ülke arasındaki ortak savunma anlaşmasının devreye sokulmasının da kırmızı çizgilerin ihlal edilmesini veya aşılmasını önlemeye yönelik seçenekler arasında bulunduğu’ kaydedildi.

a
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır ile Sudan arasında Mart 2021’de, ‘eğitim, sınır güvenliğinin sağlanması ve ortak tehditlerle mücadele’ alanlarını kapsayan bir askeri iş birliği anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşmadan önce ise iki ülke, ‘dış tehditlere karşı’ 1976 yılında bir ortak savunma anlaşmasına taraf olmuştu.

Mısır Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komisyonu üyesi Tümgeneral Yahya Kedvani, Mısır’ın ulusal güvenliğinin Sudan topraklarının birliğiyle doğrudan bağlantılı olduğunu belirterek, “Sudan’ı bölmeyi hedefleyen komploların varlığı, aşılmaması gereken kırmızı çizgilerin belirlenmesini zorunlu kılmaktadır” dedi.

Kedvani, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘Sudan’ın birliği ve toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik Mısır tutumunun sabit ve güçlü olduğunu, Kahire’nin Sudan devlet kurumlarını korumaya yönelik açıkladığı girişim ve söylemleri hayata geçirme kapasitesine sahip bulunduğunu’ ifade etti. Ortak savunma anlaşmasının gündeme getirilmesinin, ‘iki ülke arasında uluslararası meşruiyet ve daha önce imzalanmış anlaşmalar çerçevesinde ortak bir koordinasyonun bulunduğunu teyit etmeyi amaçladığını’ söyledi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından dün yayımlanan açıklamada ise ‘Kahire’nin Sudan’da süregelen gerilimden derin endişe duyduğu’ belirtildi. Açıklamada, bu durumun ‘Sudanlı sivillere yönelik korkunç katliamlara ve insan haklarının en temel kurallarının açık ihlallerine yol açtığı’ vurgulandı. Mısır’ın, ‘Sudan’ın birliğine ve toprak bütünlüğüne zarar vereceği gerekçesiyle, herhangi bir paralel yapının kurulmasını veya tanınmasını kesin bir dille reddettiği’ kaydedildi.

Diğer yandan eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Salah Halime, ülkenin bölünmesine yönelik tehditlerle mücadelede Mısır-Sudan koordinasyonunun, Mısır, Sudan ve Arap dünyasının ulusal güvenliğini koruma çerçevesinde ele alındığını belirtti. Halime, iki ülkenin Kızıldeniz’e kıyısı olan devletleri bir araya getiren konseyin üyesi olduğuna işaret ederek, bu yapının temel rollerinin ‘savunma ve kalkınma’ olduğunu söyledi.

Halime, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun Uluslararası Dörtlü girişimi ile Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ABD ziyareti sırasında gündeme getirdiği inisiyatif kapsamında şekillendiğini ifade etti. Kahire’nin, ‘üç ay sürecek bir ateşkesle başlayacak, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Sudan ordusuna entegre edilmesini ve Sudan askeri kurumunun bütünlüğünün korunmasını öngören bir yol haritasının uygulanmasını desteklediğini’ kaydetti.

Mısır Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasına göre Kahire, ‘insani bir ateşkese ulaşılması, bunun kalıcı bir ateşkese dönüşmesi ve Sudanlı sivillerin güvenliği ile korunmasını sağlamak amacıyla güvenli insani sığınaklar ve geçiş koridorları oluşturulması’ hedefiyle Uluslararası Dörtlü çerçevesinde çalışmayı sürdürme konusundaki kararlılığını yineledi. Bu sürecin, Sudan devlet kurumlarıyla tam koordinasyon içinde yürütüleceği belirtildi.

Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve ABD’den oluşan Uluslararası Dörtlü, ağustos ayında sunduğu yol haritasında, ‘üç aylık insani ateşkesin ardından kalıcı bir ateşkesin sağlanmasını, siyasi sürecin başlatılmasını ve dokuz ay içinde bağımsız bir sivil hükümetin kurulmasını’ öngörmüştü.

sfg
New York'ta düzenlenen Uluslararası Dörtlü toplantısından (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

Burhan’ın Mısır ziyareti, geçtiğimiz pazartesi günü Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyaretin ardından geldi. Burhan, söz konusu ziyaretin sonunda, ‘Sudan’ın barışın sağlanması ve savaşın sona erdirilmesi yönündeki çabalarda ABD Başkanı Donald Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Özel Temsilci Massad Boulos ile birlikte çalışmaya istekli olduğunu’ ifade etmişti.

El-Ehram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Afrika Programı Direktörü Emani et-Tavil ise ‘Mısır’ın Sudan dosyasında ilk kez kırmızı çizgiler koyduğunu, son tutumunun savaşın başlamasından bu yana en sert duruşu yansıttığını’ belirtti. Et-Tavil, bu yaklaşımın ‘Sudan’ın birliğinin korunması, savaşın durdurulması, paralel yapıların reddedilmesi ve devlet kurumlarının muhafazası’ konularında Suudi Arabistan ve ABD’nin tutumlarıyla örtüştüğünü söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan et-Tavil, ‘Sudan’ın birliği konusunda güçlü tutumlar sergilenmesi noktasında Suudi Arabistan ile Mısır arasında bir uyum bulunduğunu, bunun da ateşkes ilanı ve insani ara verilmesine yönelik bir girişimin şekillendirilmekte olduğunu gösterdiğini’ ifade etti. Ancak et-Tavil, ‘birbirini kabul etmeyen Sudanlı taraflarla yürütülecek siyasi çözümlerin en karmaşık mesele olmaya devam ettiğini’ vurguladı.

Sumud İttifakı bünyesindeki siyasi ve sivil güçler, salı günü Kenya’nın başkenti Nairobi’de, Abdulvahid en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Ordusu Hareketi ve Arap Sosyalist Baas Partisi ile Sudan’daki savaşı durdurmaya yönelik ortak bir ilkeler bildirgesine imza attı. Bu adım, savaşa karşı olan Sudanlı tarafların büyük bölümünü bir araya getiren ilk yakınlaşma olarak değerlendirildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü dün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile Burhan arasındaki görüşmelerde, ‘iki ülke arasındaki ilişkilerin, halkların bütünleşme ve karşılıklı kalkınma beklentilerini yansıtacak şekilde güçlendirilmesinin ele alındığını, ayrıca sahadaki gelişmelerin değerlendirildiğini’ bildirdi.


İsrailliler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep ederek sınırı geçtiler

İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
TT

İsrailliler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep ederek sınırı geçtiler

İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)

İsrail ordusunun yasağına rağmen, dün birkaç İsrailli Gazze Şeridi'ne girdi ve eski bir yerleşim yerinde İsrail bayrağını dalgalandırarak harap olmuş Filistin topraklarının yeniden işgalini istedi.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre İsrail sağ kanadıyla bağlantılı sosyal medya hesapları, açık bir alanda İsrail bayrağının etrafında toplanmış yaklaşık 20 erkek, kadın ve çocuğu gösteren bir fotoğraf paylaştı ve fotoğrafın Kfar Darom'da çekildiğini iddia etti.

Gazze Şeridi'nin merkezindeki bu eski kibbutz, diğer 20 yerleşim yeriyle birlikte, İsrail'in 2005'teki tek taraflı çekilmesi sırasında boşaltılmıştı.

O zamandan beri, İsrail sağının bir kesimi, Gazze'de İsrail yerleşimlerinin yeniden kurulmasını savunuyor. Bu çağrı, Gazze Şeridi'ndeki savaşı başlatan 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırısından sonra daha da yoğunlaştı.

Bunun ardından, bazı İsrailli yetkililer de Filistinlilerin Gazze'den tahliye edilmesini ve bölge üzerindeki İsrail kontrolünün yeniden kurulmasını savundu.

rty65u7
Gazze'ye yerleşmeyi destekleyen İsrailliler, ordunun kendilerine Gazze Şeridi içinde Hanuka bayramını kutlama izni vermesini talep eden bir yürüyüşe katıldı (Reuters)

İsrail ordusu dün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ne girenlerin "İsrail topraklarına geri gönderildiğini" duyurdu ve "onlarca" kişinin daha başka bir sınır kapısından sızmasının engellendiğini, ancak bazılarının güvenlik bariyerlerini aşmayı başardığını belirtti.

Açıklamada ayrıca, "savaş bölgesine herhangi bir giriş yasaktır, sivilleri tehlikeye atar ve bölgedeki askeri operasyonları aksatır" denildi.

Sınır kasabası Sderot'ta düzenlenen bir mitingde, yerleşim hareketinin önde gelen isimlerinden Daniella Weis, yaklaşık 100 destekçisine şöyle seslendi: “Allah'ın izniyle, bu bayrağın yükseltilmesi yeni bir dönemin başlangıcını işaret edecek; Gazze'ye geri döneceğimiz bir dönem.”

Şöyle devam etti: “Gazze, Endonezyalılar, Türkler, Mısırlılar veya başka herhangi bir ülke tarafından yönetilmeyecek. Gazze'yi yalnızca İsrail halkı yönetecek.” Bu sözleriyle, ateşkes anlaşması kapsamında Gazze Şeridi'ne konuşlandırılması beklenen uluslararası istikrar gücüne katılması muhtemel ülkeleri kastediyordu.

Geçtiğimiz hafta, Weis'in kurucu ortaklarından olduğu aşırı milliyetçi yerleşim hareketi "Nahala", bir mesajda, Gazze'de İsrail bayrağını dalgalandırmayı organize etme niyetini açıkladı. Bu girişim, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, on diğer bakan ve Knesset'in yirmiden fazla üyesi tarafından destekleniyor.