Afganlar şiddetlenen yoksullukta organlarını satarken, Taliban 'Abartılıyor' dedi

Afganistan'da nüfusun yarısından fazlasına tekabül eden 23 milyonluk kesim temel gıda ihtiyaçlarına ulaşmakta ciddi zorluklar yaşarken, ülkenin kronik sorunu haline gelen organ satışları durdurulamıyor.

Afganlar kendilerini ve ailelerini beslemek için çeşitli yollara başvuruyor (Arşiv - AFP)
Afganlar kendilerini ve ailelerini beslemek için çeşitli yollara başvuruyor (Arşiv - AFP)
TT

Afganlar şiddetlenen yoksullukta organlarını satarken, Taliban 'Abartılıyor' dedi

Afganlar kendilerini ve ailelerini beslemek için çeşitli yollara başvuruyor (Arşiv - AFP)
Afganlar kendilerini ve ailelerini beslemek için çeşitli yollara başvuruyor (Arşiv - AFP)

Afganistan'da uzun yıllardır insanlar bir parça ekmek temin edebilmek için tereddüt etmeden böbreklerini satıyor.
Taliban'ın yönetimi ele geçirmesinin ardından uluslararası yardımların kesilmesi ve ağır kış şartları da zaten yokluk içinde yaşayan milyonlarca kişinin hayatını riske atıyor. Bu nedenle insanlar hem çocuklarını hem de böbreklerini satmak zorunda kalabiliyor.
Herat vilayet merkezine yaklaşık 20 kilometre mesafedeki Şehr-i Sebz bölgesinde son 3-4 yıldır ağırlaşan kuraklık ve Taliban ile önceki hükümet arasındaki çatışmalar nedeniyle Badgis, Farah, Gor gibi çevre vilayetlerden göç etmek zorunda kalan çoğu Peştun binlerce Afgan ağırlaşan kış şartlarında hayata tutunmaya çalışıyor.
Çamur ve kilden yapılan evlerde, elektrik, su ve ısınma sistemi bulunmuyor. Kış şartlarının ağırlaştığı bu günlerde çoğu evde soba dahi bulunmuyor. Sobası olanlar da odun ve kömür yerine plastik yakıyor. Bu da zehirlenmelere sebep olabiliyor.
AA muhabirine konuşan 70'e yakın bölge sakini çocuklarını, onlarcası da böbreklerini satmak istediklerini söyledi.
Bölge sakinlerine göre vilayet genelinde çocuklarını satmak isteyenlerin sayısı binleri buluyor.

Böbreğini satarsa öleceği söylendi
Bölge halkının çoğu "Bugün ne yediniz?" sorusuna çay ve kuru ekmek cevabını veriyor. Evlerin mutfaklarında bir miktar un ve kuru ekmekten başka bir şey görmek pek mümkün değil.
Bölge sakini 38 yaşındaki Abdulkadir de bu kişilerden biri. Son olarak sadece çay ve kuru ekmek yediğini belirten Abdulkadir'in titreyerek ve kekeleyerek konuştuğu gözlendi.
Abdulkadir hastalığının ne olduğunu dahi bilmiyor. Hastaneye gidecek parası olmadığını aktaran Abdulkadir, içinde bulunduğu durumu şu sözlerle anlattı:
"Böbreklerimi 150 bin (yaklaşık 1500 dolar) afganiye satmak için hastaneye gittim. Doktorlar bana eğer ameliyat olup böreğimi aldırırsam öleceğimi söyledi. Buna rağmen böbreğimi satmak istiyorum. Ekonomik durumumuz öyle kötü ki bir çocuğumu da 150 bin afganiye satmaya hazırım. Böylece ailemin diğer fertlerini kurtarmak istiyorum."

Karısı için böbreğini sattı
Bölge sakinleri çalışacak iş olmamasından yakınıyor. Ergenlik çağındaki bazı çocuk ve yetişkinler şehir merkezinde dilencilik yapıyor, çöpten plastik ve kağıt topluyor. Kadınlar da tüccarların getirdiği yünlerden ip eğiriyor. Halk günlük en fazla 50-100 afgani (yaklaşık 0,5-1 dolar) kazanabiliyor.
38 yaşındaki Gulbeddin daha önce bir böbreğini sattığı için şu an fiziksel hiçbir iş yapamadığını söyledi.
Yoksulluk ve eşinin tedavisi için 3 yıl önce 12 yaşındaki kızı Ruziye'yi 3500 dolara, 2 yıl önce de bir böbreğini 2 bin dolara sattığını anlatan Gulbeddin, eşinin hastalığının ve maddi imkansızlıklarının sürdüğünü kaydetti.
Diğer kızı 5 yaşındaki Raciye'yi de geçen yıl 1500 dolara sattığını aktaran Gulbeddin, "Eğer biri gelir de bir gözümü isterse, mecburen hastam olduğu için, eşimin hayatta kalabilmesi için satabilirim." ifadesini kullandı.

"Keşke bu dünyaya gelmeseydim"
30 yaşındaki 4 çocuk annesi Bibizana, bir kızını daha önce sattığını, diğer kızını da satmak zorunda olduğunu anlattı.
Şu an 70 yaşındaki yaşlı babası Emir Muhammed ve çocuklarıyla yaşayan Bibizana, "Böbreğimi sattım. Daha sonra bir kızımı da satmak zorunda kaldım. Parasıyla eve gerekli malzemeleri aldım. Keşke bu dünyaya gelmeseydim. Bugünleri hiç görmeseydim. Günlerim cehennem gibi geçiyor. Mecburen tahammül ediyorum." diye konuştu.
Acısını gözyaşları içinde hıçkırarak aktaran Bibizana, böbreğinin kaça satıldığını bilmediğini, kendisine sadece 50 bin afgani (yaklaşık 500 dolar) verildiğini dile getirdi.

Eski asker böbreğini satmak istiyor
Önceki Afganistan hükümeti döneminde asker olduğunu aktaran 25 yaşındaki Gulamhazret, 1 ay önce 4 aylık bebeğinin yetersiz beslenme ve soğuk nedeniyle hayatını kaybettiğini, bebeği hastaneye bile götüremeden evlerinin yakınındaki mezarlığa defnettiklerini söyledi.
Gulamhazret, 2 yıl önce 3 bin dolara bir kızını sattığını ifade ederek, "Ben babayım, kimse çocuğunu öyle göz göre göre satmak istemez." dedi.
Hasta kardeşini parasızlıktan tedavi ettiremediği için kaybettiğini aktaran Gulamhazret, "Açlıktan kurtulmak için böbreğimi, hatta gözümü veya diğer uzuvlarımı satmaya mecburum. Ekonomik durumumuz böyle devam ederse çocuklarımı ve eşimi kurtarmak için her şeyi yapabilirim." şeklinde konuştu.

İnsanlar böbreklerini satmak için kliniklere gidiyor
Böbreklerini satmak isteyen Afganlar hastane hastane dolaşıp, böbreğini alacak hasta arıyor.
Başkent Kabil'in en büyük hastanelerinden Cumhuriyet Hastanesi'ndeki diyaliz merkezinde çalışan Dr. Hoşal Tufan, son 5 yılda 200'den fazla kişinin kendilerine müracaat edip böbreğini satmayı teklif ettiğini söyledi.
İnsanların "bir lokma ekmek" için uzuvlarını rahatlıkla satabildiğini aktaran Hoşhal, "Bize de böbrek satmak isteyenler geliyor ama bizde böbrek nakli yapılamadığı için gelenleri geri çeviriyoruz." dedi.

Taliban "böbrek ticaretini" engellemek istiyor
Afganistan'da böbrek satışı neredeyse bir sektör gibi işliyor. Herat, böbrek ticaretinde başkent Kabil ile merkez vilayetlerden. Her iki vilayette böbrek nakli yapan ikişer özel hastane bulunuyor. Bu nedenle İran ve Türkmenistan gibi komşu ülkelerden Herat'a gelip böbrek arayanların bulunduğu ifade ediliyor.
Böbreğini satmak isteyen Afganlar, kliniklere müracaat ederken, böbrek alacak bulunduğu takdirde karşılıklı rıza ile resmi işlem yapılıyor. Yasal işlemlerin ardından hastaneler böbrek nakli ameliyatını gerçekleştiriyor.
Böbrek naklinin gönüllülüğe dayalı tıbbi bir işlemden çok ticari işlem halini almasıyla bunu engelleme çalışmalarına son 2 yılda, önceki hükümet döneminde başlandığı belirtiliyor.
Başkent Kabil'de böbrek nakli yapan özel hastanelerden birinin müdürü, isminin verilmemesi şartıyla, son 6 yılda 100'den fazla böbrek nakli yaptıklarını söyledi.
Hastane müdürü, "Önceden böbrek nakli ile ilgili pratikte uygulanan ve takip edilen doğru dürüst bir prosedür dahi yoktu. Taliban yönetimi, 16 Ocak'ta yayımladığı kanunla akraba olmayanlardan böbrek nakli yapılmasını yasakladı." dedi.
Hastane müdürü söz konusu yasa ile organ naklinin sıkı denetim altında yapılmasının ve böbrek ticaretinin engellenmesinin amaçladığını kaydederek, yasadan memnun olduklarını belirtti.

Taliban yetkilisi: Abartılıyor
Öte yandan Herat Kültür ve Enformasyon Müdürü ve Taliban'ın Herat Sözcüsü Mevlevi Naimullah Hakkani, çocuk ve organ satışına kesinlikle karşı olduklarını vurgulayarak, genelde halkın insani yardımları çekmek için bu gibi açıklamalar yaptığını, bu kişilerin maddi durumlarını düzeltmek istediklerini söyledi.
Hakkani, "Bir hastanenin yasa dışı böbrek nakli yaptığını duyarsanız ne yaparsınız?" sorusuna "Eğer böyle bir şeyle karşılaşılırsa, olay takip edilir. Ancak bunların çoğu reklamdır. Abartılan bir dizi konular arasındadır. Böylesi bir işi yapanlara İslami kanunlar çerçevesinde muamelede bulunulur." dedi.

Kız çocukları küçük yaşta satılıyor
Açlık ve sefaletin pençesinde hayatta kalma mücadelesi veren Afgan ailelerde, erkek çocuklar genelde şehirde ayakkabı boyacılığı, çöplerden plastik ve kağıt toplama gibi işlerde çalışarak evlerine az da olsa para getirebiliyor.
Kimi aileler ise kız çocuklarını eve maddi destek sağlayamadığı için "elden çıkarmak" istiyor. Bu nedenle, küçük kızların evlendirilme amacıyla satılması ülke genelinde sıkça görülen bir durum. Satılan kız çocuklarının 11-12 yaşına gelinceye kadar ailesiyle kalmasına izin verilebiliyor. Kızlar bu yaşa geldiklerinde de satın alan kişilerle zorla evlendiriliyor.

Afganistan yardım bekliyor
Taliban sonrası Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve ABD Merkez Bankası, Afganistan'ın uluslararası fonlara erişimini kesti.
Özellikle geçen yaz aylarında artan çatışmalar ve istikrarsızlık nedeniyle zor günler geçiren ülkede söz konusu yardımların kesilmesiyle ekonomi içinden çıkılamaz bir hal aldı.
Afganistan'da işsizlik, fakirlik ve açlık alarm verici seviyelere ulaştı.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Afganistan'da akut gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalan kişi sayısının kış aylarında 22,8 milyona yükselmesinin beklendiğini duyurmuştu.
Ülkedeki insanlık dramına dikkati çeken uluslararası toplum yardım çağrıları yaparken, Dünya Bankası 280 milyon dolarlık rezervin Afganistan için kullanılmasına imkan tanımıştı. Ancak şu ana kadar söz konusu paranın yaklaşık dörtte biri Afganistan Merkez Bankasına ulaşabildi.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres yaptığı açıklamada, BM'nin Afganistan'a yardım için bu yıl 5 milyar dolara ihtiyacı olduğunu belirterek, Dünya Bankasına "dondurulan 1,2 milyar doları serbest bırakması" çağrısı yapmıştı.
ABD'de Başkan Joe Biden yönetimi ise Afganistan'a 308 milyon dolarlık insani yardım ve 1 milyon doz Kovid-19 aşısı göndereceklerini bildirmişti.
Uluslararası Çalışma Örgütüne göre, Taliban sonrası Afganistan'da 500 bin kişi işinden olurken, bu sayının 2022'nin ortalarında 900 bine çıkabileceği ifade edilmişti.



Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü toplantısında: Rus silahlarının etkili olduğu kanıtlandı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)
TT

Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü toplantısında: Rus silahlarının etkili olduğu kanıtlandı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)

Alman Haber Ajansı'nın (DPA) haberine göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) toplantısında Rus silahlarının etkinliği hakkında konuştu.

Rus haber ajansı Interfax'ın aktardığına göre Putin, bugün Kırgızistan'da düzenlenen askeri ittifak toplantısında, "Gerçek muharebe operasyonlarında etkili olduğu kanıtlanmış modern Rus silahları ve teknolojisiyle birleşik silahlı kuvvetleri donatmak için geniş çaplı bir program başlatmayı öneriyoruz" dedi.

Rusya, Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşta düzenli olarak yeni silah sistemleri test ediyor.

Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te konuşan Putin, hava ve savunma kabiliyetlerine odaklanan ortak askeri tatbikatların planlandığını söyledi.

 KGAÖ, Rusya'nın hakim olduğu bir askeri ittifaktır.

Şu anda eski Sovyet cumhuriyetleri olan Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Belarus'u kapsamaktadır.

Ermenistan, Dağlık Karabağ bölgesindeki anlaşmazlıkta Azerbaycan'a yenilmesinin ardından Rusya ile gerginliğin artması üzerine Şubat 2024'te ittifak üyeliğini dondurdu.


Beyaz Saray yakınlarındaki saldırıyı gerçekleştiren Rahmanullah Lakanwal kimdir?

Beyaz Saray yakınlarında iki Ulusal Muhafız mensubunu hedef alan silahlı saldırının gerçekleştiği yerde bekleyen kolluk kuvvetleri (EPA)
Beyaz Saray yakınlarında iki Ulusal Muhafız mensubunu hedef alan silahlı saldırının gerçekleştiği yerde bekleyen kolluk kuvvetleri (EPA)
TT

Beyaz Saray yakınlarındaki saldırıyı gerçekleştiren Rahmanullah Lakanwal kimdir?

Beyaz Saray yakınlarında iki Ulusal Muhafız mensubunu hedef alan silahlı saldırının gerçekleştiği yerde bekleyen kolluk kuvvetleri (EPA)
Beyaz Saray yakınlarında iki Ulusal Muhafız mensubunu hedef alan silahlı saldırının gerçekleştiği yerde bekleyen kolluk kuvvetleri (EPA)

Aralarında AP’nin de bulunduğu Amerikan medya kuruluşları, Beyaz Saray yakınlarında iki Ulusal Muhafız mensubunun vurulmasıyla ilgili olarak aranan şüphelinin Rahmanullah Lakanwal adlı, Eylül 2021’de ABD’ye giriş yapan Afgan kökenli bir kişi olduğunu bildirdi.

ABD güvenlik güçleri, dün Beyaz Saray’dan birkaç sokak ötede iki askere ateş açtığından şüphelenilen kişiyi kısa süre içinde gözaltına aldı. ABD Başkanı Donald Trump, şüpheliyi ‘hayvan’ olarak nitelendirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardığına göre saldırı, Beyaz Saray’ın kuzeybatısında, bir metro istasyonu yakınlarında meydana geldi. Olayın ardından kimliği henüz açıklanmayan iki Ulusal Muhafız görevlisinin vurulduğu bildirildi.

Rahmanullah Lakanwal kimdir?

New York Post’un emniyet kaynaklarına dayandırdığı habere göre, saldırganın 29 yaşındaki Afgan vatandaşı Rahmanullah Lakanwal olduğu belirtildi.

Lakanwal’ın 2021 yılında ABD güçlerinin Afganistan’dan çekilmesi sırasında ülkeye giriş yaptığı ifade edildi.

Olayla ilgili güvenlik kaynakları, şüphelinin metro istasyonu yakınında pusuya yattığını ve saat 14.15 sularında önce bir askerin göğsüne ve başına ateş ederek saldırdığını aktardı. Ardından ikinci askeri de vurduğu, bölgede konuşlu üçüncü bir muhafızın müdahalesiyle etkisiz hâle getirildiği kaydedildi.

Saldırganın dört kurşunla vurulduğu, ambulansla yarı çıplak halde hastaneye kaldırıldığı ve olayın münferit bir saldırı olarak değerlendirildiği bildirildi.

Lakanwal’ın ülkede Operation Allies Welcome (Müttefikleri Karşılama Operasyonu) programı kapsamında bulunduğu ve Washington eyaletinin Bellingham kentine yerleştirildiği ifade edildi.

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, saldırının ardından Başkan Trump’ın başkent Washington’a 500 ek Ulusal Muhafız askeri konuşlandırılması talimatı verdiğini açıkladı. Hegseth, “Bu olay Beyaz Saray’ın birkaç adım ötesinde gerçekleşti. Bu durum böyle devam etmeyecek” dedi.


‘Şimdi harca, sonra öde’ stratejisi, Starmer hükümetini mali erteleme tuzağına düşürüyor

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Avam Kamarası'nda konuşma yapıyor. (Reuters)
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Avam Kamarası'nda konuşma yapıyor. (Reuters)
TT

‘Şimdi harca, sonra öde’ stratejisi, Starmer hükümetini mali erteleme tuzağına düşürüyor

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Avam Kamarası'nda konuşma yapıyor. (Reuters)
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Avam Kamarası'nda konuşma yapıyor. (Reuters)

Birleşik Krallık Maliye Bakanı Rachel Reeves, değer olarak ‘devasa’ ancak yapısı bakımından alışılmışın dışında bir bütçe sundu. Bütçe, geçen yıl yapılan artışa yakın seviyede, 26 milyar sterlinlik (34 milyar dolar) büyük bir vergi artışı içeriyor. Ancak bu bütçe, kısa vadede borçlanmayı artırmaya ve halk arasında popüler olmayan vergi artışlarına dayanırken, harcama disiplinini sağlama önlemlerini parlamentonun son yıllarına erteleyen alışılmadık bir yaklaşıma sahip.

Bu yaklaşım, Birleşik Krallık Finansal Araştırmalar Enstitüsü’nün (IFS) tanımıyla ‘şimdi harca, sonra öde’ stratejisini temsil ediyor. Buna göre, ek harcamalar şu anda yapılırken, gelecekte harcama disiplinini sağlamak ve vergi artışlarını uygulamak için verilen vaatler üzerinden mali denge sağlanması hedefleniyor.

Reeves’in bütçesi tahvil piyasalarını yatıştırmış olabilir, ancak yüksek vergilerin İngilizlerin yaşam standardı üzerindeki etkilerini hafifletmesi veya ülke genelindeki olumsuz ruh halini ve partisinin sıkıntılarını kısa vadede gidermesi pek olası değil. Reeves’in açıkladığı vergi artışları, resmi bütçe tahminlerini hazırlayan kurum tarafından da, yaşam standartları üzerinde ciddi etkiler yaratabileceği uyarısına yol açtı. Ayrıca bütçenin hazırlık sürecindeki kaotik durum (Bütçe Sorumluluk Ofisi’nin, Reeves konuşmasını yapmadan önce tüm temel detayları yanlışlıkla internet üzerinden yayımlaması) İşçi Partisi milletvekillerini hükümetin yönetim kapasitesi konusunda ikna etmedi.

frgt
Birleşik Krallık Maliye Bakanı Rachel Reeves, hükümetin yıllık bütçe sunumu sırasında Londra'daki Avam Kamarası'nda konuşuyor. (AFP)

Bütçe Sorumluluk Ofisi (OBR) Başkanı Richard Hughes bugün, hem Reeves’e hem de Avam Kamarası Maliye Komitesi Başkanı’na yazdığı bir mektupta, OBR’nin Kasım 2025 ekonomik ve mali tahminlerine ‘yanlışlıkla’ 26 Kasım’da erişim sağlanmasına izin verdiğini belirtti.

Vergi dilimlerinin erimesi

OBR’nin tahminlerinde öne çıkan sürpriz, Reeves’in beklenmedik şekilde kamu harcamalarını artırma baskısıyla karşılaşması oldu. Yükselen enflasyon tahminleri, hükümeti sosyal yardım ödenekleri ve devlet emekli maaşları için ayrılan bütçeyi artırmaya ve özel eğitim ihtiyaçlarını finanse etme baskısını tanımaya zorladı.

Ancak durumu dengelemek için bu ek harcamalar, vergi gelirlerindeki artışla karşılandı. Bu artış yeni vergilerden kaynaklanmadı; temel sebep ‘vergi dilimlerinin erimesi’ fenomeniydi. Bu durum, hükümetin vergi dilimlerini dondurduğu sırada, enflasyon nedeniyle nominal ücretlerin artmasıyla, daha fazla kişinin otomatik olarak daha yüksek vergi dilimlerine girmesi anlamına geliyor. Böylece, resmi bir vergi artışı yapılmadan hazine gelirleri artıyor.

Bu dinamikler, Rachel Reeves’in büyük mali zorluğu aşmasını sağladı. Beklenmedik gelirler sayesinde, bütçe için mali rezervi 22 milyar sterline çıkarma kararı aldı. IFS, bu adımı ‘akıllıca’ olarak nitelendiriyor; çünkü 2026 yılında meydana gelebilecek ekonomik şoklara karşı bir güvence sağlıyor.

Taahhütleri aşan vergi paketi

Reeves, iki amaçla vergi artışı yaptı; mali rezervi güçlendirmek ve ek tahmini harcamaları finanse etmek, bunların başında ise evrensel kredi sisteminde iki çocuk sınırının kaldırılması yer alıyor. Ana gelir vergisi oranlarını, katma değer vergisini veya ulusal sigorta katkılarını artırmaktan kaçındı. Bunun yerine, kişisel vergi dilimlerinin dondurulmasını 2030-2031’e kadar üç yıl daha uzatarak milyonlarca kişiyi ya vergi ödemeye ya da daha yüksek gelir dilimine taşımayı seçti. Bu uzatma, ulusal sigorta eşiklerini de kapsayarak İşçi Partisi’nin seçim taahhüdünü ihlal ediyor ve açık bir şekilde ‘çalışanlar’ üzerinde vergi artışı anlamına geliyor. Buna ek olarak, emeklilik katkıları, yatırım gelirleri ve sermaye kazançlarındaki diğer artışlar, tasarruf ve yatırım teşviklerini zayıflatıyor.

Mali disiplinin güvenilirliği

Bu bütçede asıl belirleyici konu, açıklanan mali disiplin paketinin güvenilirliği oluyor. Kesintiler vaat edilmiş olsa da, önümüzdeki üç yılda borçlanmanın hâlâ beklenenden yüksek olması öngörülüyor. Borçlanmanın önceki tahminlerin altına düşmeye başlaması ancak 2029-2030 yıllarında mümkün olacak ve bu tamamen ertelenmiş vergi artışları ile gelecek harcama inceleme döneminde verilen disiplin vaatlerine dayanıyor. Kısa vadede ek borçlanma ve harcama uygulanabilir görünse de, özellikle yaklaşan seçimler öncesi harcama disiplininin sağlanabilirliği büyük ölçüde şüpheyle karşılanıyor. IFS’ye göre bu bütçe, toplam vergi yükünü 2030-2031’de gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 38,3’üne çıkarıyor; bu, mevcut parlamentoda açıklanan vergi artışlarının onlarca yılın en yüksek seviyesi anlamına geliyor.

Kısmi reformlar

Bütçe, bazı olumlu adımlar da içeriyor. Büyük aileleri desteklemek amacıyla iki çocuk sınırının kaldırılması, çocuk yoksulluğunu azaltmaya yönelik etkili bir uygulama olarak öne çıkıyor. Ayrıca özel eğitim harcamalarının aşılması riskinin yerel yönetimlerden merkezi hükümete aktarılması, hükümetin reform yapma teşviklerini artırıyor ve şeffaflığa doğru bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak bütçe, net bir büyüme planı olmaksızın kısa vadeli istikrarı hedefliyor.

axsd
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ve Maliye Bakanı Rachel Reeves, hükümetin bütçe sunumu sırasında Avam Kamarası'nda görülüyor. (AFP)

Özetle bu bütçe, Başbakan Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi hükümetinin karşı karşıya olduğu zor ikilemi gözler önüne seriyor. Hükümet, uzun süren kriz dönemlerinin ardından kamu hizmetlerini yeniden inşa etme ve istikrar sağlama sözü verirken, piyasaları yatıştırmak ve gelirleri güvence altına almak için onlarca yılın en yüksek vergi artışını kabul etmek zorunda kalıyor. Bu adım, kreditörler açısından mali disiplin anlamına gelse de, seçmenler üzerinde büyük bir baskı yaratıyor ve ciddi bir siyasi zorluk oluşturuyor. Ek harcamalar, parti içindeki sol kanadı sakinleştirmek için hızlıca geçirildi, ancak acı veren mali önlemler ve gerçek harcama disiplini gelecek seçimlerden sonrasına ertelendi. Bu ‘ertelenmiş disiplin’ yaklaşımı, partinin güvenilirliğini tehlikeye atıyor ve Starmer’ın vaat ettiği değişimi gerçekleştirme görevini zorlaştırıyor; finansal istikrarın gerçek maliyeti, esas olarak mevcut dönemi takip eden dönemlere bırakılıyor.