İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan: Müzakerelerde kaydedilen ilerlemeye rağmen halen çözüm bekleyen sorunlar var

İranlı bir milletvekili, tarafların dillendirdiği müzakerelerin bitiş tarihlerini ve ek denetimleri kabul etmeyeceklerini vurguladı.

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu’nun dünkü toplantısına katıldı. (ICANA)
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu’nun dünkü toplantısına katıldı. (ICANA)
TT

İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan: Müzakerelerde kaydedilen ilerlemeye rağmen halen çözüm bekleyen sorunlar var

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu’nun dünkü toplantısına katıldı. (ICANA)
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu’nun dünkü toplantısına katıldı. (ICANA)

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, İranlı milletvekillerine Avusturya’nın başkenti Viyana'da, 2015 yılında İran ile dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmayı amaçlayan müzakerelere ilişkin bilgi verdi. Abdullahiyan müzakerelerde kaydedilen ilerlemeye rağmen halen çözüm bekleyen sorunlar olduğunu söyledi. İran’ın resmi haber ajanslarına göre Tahran, Washington ile doğrudan müzakereler yürüttüğü iddialarını yalanladı.
İran Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü Milletvekili Mahmud Abbaszade, komisyonun dün gerçekleştirdiği toplantının ardından yaptığı açıklamada, “Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, komisyon üyesi milletvekillerine Viyana’daki müzakerelerin gidişatına ilişkin bir rapor sunarak sorularını yanıtladı” dedi.
İran’ın resmi haber ajanslarının aktardığına göre Komisyon Sözcüsü Abbaszade, Abullahiyan’ın ABD ile doğrudan müzakerede bulunulmadığını ve 4+1 grubuyla yapılan görüşmelerde şu ana kadar iyi bir ilerleme kaydettiğini söylediğini aktardı. Sözcü, Abdullahiyan’ın “Bizim için objektif ve güçlü garantilere sahip bir anlaşma olması önemli. Ayrıca bu garantilerin yerine getirileceğini de teyit ediyoruz. Müzakerelerde kaydedilen ilerlemeye rağmen halen çözüm bekleyen sorunlar var” dediğini bildirdi.
İran Meclisi Haber Ajansı’nın (Hane-i Millet / ICANA) haberine göre Abbaszade, komisyon üyelerinin müzakerelerle ilgili bir takım önerilerde bulunduklarını ve Bakan Abdullahiyan’ın onları ‘ilgiyle dinlediğini’ söyledi.
Komisyon Sözcüsü açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Batı, İran'ın taviz vermesini istiyor ve modası geçmiş konular üzerinden insanlar arasında gerilim yaratmaya çalışıyor. Ancak amaçlarına ulaşamazlar. Önemli olan sürdürülebilir, inandırıcı, kapsayıcı ve kazan-kazan ilkesine dayalı bir anlaşmaya varmaktır.”
İran Dini Lideri Ali Hamaney’in tavsiyelerine dayanarak anlaşmanın ülke çıkarları çerçevesinde sağlanabileceğine olan inandığını söyleyen Abbaszade, “İran sürdürülebilir bir anlaşma istiyor. Anlaşma kalıcı olursa daha da iyi olacaktır” ifadelerini kullandı.
Abbaszade, kazan-kazan anlaşmasının İran açısından ne anlama geldiğini ise şöyle açıkladı:
“Kazan-kazan, karşı tarafın endişelerini ele alan ve İran'ın kendisine uygulanan yaptırımların hafifletilmesi için makul ve meşru olan taleplerini karşılayan anlaşmadır.”
Ancak Abbaszade, anlaşmadaki diğer tarafları, istedikleri zaman vazgeçebilecekleri bir geçici anlaşma istemekle suçladı.

Geçici anlaşma
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre komisyonun üyelerinden Milletvekili Ebu el-Fadıl Umeviyye de İran'ın resmi haber ajansı IRNA’ya yaptığı açıklamada, “İran’ın müzakere heyetinin, müzakerelerin bitişiyle ilgili herhangi bir tarihi yok” dedi. Umeviyye, Batılı ülkelerin İran’daki nükleer tesislerin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEA) müfettişlerinin denetimine açılması talepleri hakkındaki bir soruya verdiği yanıtta, Şura Meclisi tarafından Aralık 2020'de kabul edilen ‘Yaptırımları Kaldırmak ve İran Halkının Çıkarlarını Korumak İçin Stratejik Eylem Yasası’nın, UAEA müfettişlerinin nükleer tesislere girmelerine izin vermediğini belirtti. Ancak İran’ın, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi konusunda UAEA ile iş birliğine devam ettiğini vurgulayan İranlı milletvekili, “Bu iş birliği nükleer maddeler ve açıklanan nükleer tesislerle sınırlıdır. Bunun dışında protokol çerçevesinde olmayan denetimleri kabul etmeyeceğiz” ifadesini kullandı.
Müzakere heyetinin gündeminin, yaptırımların kaldırılmasını takip etmek olduğunu ve geçici bir anlaşma yapılması fikrinin masada bulunmadığını söyleyen Umeviyye, İran'ın ticaret ortaklarını çeşitlendirmeye çalıştığını ve bunun yaptırımların iptal edilmesinde önemli bir etkisi olacağını da sözlerine ekledi.
NBC News’in ABD'li yetkililerin Moskova’nın Washington’ın bilgisi dahilinde Tahran’a, İran'ın nükleer programı üzerindeki kısıtlamaları kabul etmesi karşılığında ABD tarafından uygulanan yaptırımların gevşetilmesi için Viyana'da altı aylık geçici bir anlaşmaya varılması önerisinde bulunduğu şeklindeki açıklamalarını aktarmasının ardından İranlı yetkililer, geçtiğimiz hafta boyunca Viyana'da ‘geçici bir anlaşma yapılmasına’ karşı olduklarını birçok kez dile getirdiler.
Söz konusu anlaşma, İran’ın Irak, Güney Kore ve Japonya'da dondurulmuş olan fonlarının serbest bırakılması karşılığında Tahran'ın uranyum zenginleştirme oranlarını yüzde 20 ve yüzde 60’da durdurmasını ve yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stoklarını yurtdışına çıkarmasını şart koşuyor.
İran Hükümet Sözcüsü Ali Bahadri Jahromi, salı günü düzenlediği basın toplantısında, Rusya’nın İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye geçici anlaşma önerisini sunup sunmadığına ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:
“Geçici anlaşma İran’ın gündeminde yer almıyor. İran’ın nükleer müzakere heyeti haksız olarak uygulanan yaptırımların kaldırılmasına odaklanıyor.”
Ancak Jahromi, soru tekrar yöneltildiğinde Cumhurbaşkanı Reisi’nin Rusya ziyareti sırasında tüm tarafların nükleer anlaşmaya dönmesi ve yaptırımların kaldırılması gerektiğini vurgulandığını söylemekle yetindi.
İran, geçtiğimiz pazartesi günü Washington'ın bir daha anlaşmadan çekilmeyeceğinin garantilendiği iyi bir anlaşmaya varılabileceğini hissederse ABD ile doğrudan müzakerelerde bulunma fikrini değerlendirmeye hazır olduğunu duyurdu.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ise devlet televizyonuna verdiği özel bir röportajda şunları söyledi:
“Amerikalılarla görüşmedik. Ancak daha önce tekrar tekrar açıkladığımız gibi; eğer diğer taraflar İran’ uygulanan bu haksız yaptırımları kaldırmaya hazırlarsa bir anlaşmaya da yer var.”
İran, Viyana’da ABD'li yetkililerle doğrudan görüşmeyi reddettiği için anlaşmanın diğer tarafları (İngiltere, Çin, Fransa, Almanya ve Rusya ), Tahran ve Washington’ın görüşlerinin birbirine iletilmesi konusunda iletişim sağlıyorlar.
Tahran ve nükleer anlaşmaya taraf olan güçler aylardır, ABD'nin 2018 yılında tek taraflı olarak geri çekildiği anlaşmayı yeniden canlandırmak için müzakereler yürütüyorlar. Anlaşmadan çekilen ABD, İran’a yeniden yaptırımlar uyguladı. Bunun üzerine Tahran, anlaşmadaki önemli taahhütlerini kademeli olarak ihlal etmeye başladı.
Washington, Viyana’daki müzakerelere dolaylı olarak katılırken nükleer anlaşmanın geriye kalan tarafları, yani Rusya, Çin, Fransa, İngiltere ve Almanya’nın yanı sıra Avrupa Birliği (AB), İranlı ve ABD’li müzakereciler arasındaki iletişimi koordine ediyor. Tahran, 2018 yılında tek taraflı çekilmenin ardından Washington'ın artık anlaşmanın taraflarından biri olmadığı gerekçesiyle Viyana'da ABD ile doğrudan görüşmeyi reddetti.
İran’da nükleer anlaşma dosyası da dahil üst düzey politikalarda son sözü söyleyen Hamaney 9 Ocak’ta yaptığı konuşmada,‘ ‘düşmanla müzakere etmenin ona teslim olmak anlamına gelmediğini’ söylemesinin üzerinden iki hafta geçtikten sonra İran, ABD’li doğrudan müzakereler konusunda yumuşayan bir tutum sergiledi. Hamaney, söz konusu konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Düşmana teslim olmamalı ve düşmanın kibrine müsamaha gösterilmemeli. Düşman ile yapılan müzakere, görüşme ve bazen iletişim kurmak düşmana teslim olmak demek değildir.”
Analistler, o günlerde İran’ın bu tutumunu, ABD ile doğrudan müzakerelerde bulunmak için üstü kapalı bir onay olarak yorumladılar. Bu değerlendirmelerini 2015 yılında nükleer anlaşmanın imzalanması öncesindeki durumla aynı olmasına dayandırdılar.
Diğer yandan İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss salı günü yaptığı açıklamada, Batılı güçler ile İran arasındaki 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmayı canlandırmayı amaçlayan müzakerelerin ‘tehlikeli bir çıkmaza doğru sürüklendiğini’ söyledi.
Buna karşın İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, İngiliz Bakan’ın açıklamalarını ‘sorumsuz ve temelsiz’ olarak nitelediği açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Bu, İngiltere ve bazı Batı ülkelerinin yıllardır süregelen beceriksizliklerini örtbas etmek ve ABD'nin yasa dışı yaptırımlarına uymak konusundaki içi boş tehditlerinden biri.”
Müzakereler için gerekli koşulları ‘yalnızca İran'ın stratejik sabrının yaratacağını’ söyleyen Hatibzade, ‘bu kapının sonsuza kadar açık kalmayacağı’ konusunda uyardı. Bakanlık Sözcüsü, diğer tarafların ‘suçlama oyununu kullanmak ve bayat söylemlerini tekrarlamak yerine müzakere masasındaki son şanslarını kaçırmamak için ellerinden geleni yapmaları gerektiğini’ vurguladı.

İçeride tartışma başladı
İran’ın resmi gazetesi Keyhan, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani’nin ‘iyi’ bir anlaşmaya varmak için Washington ile doğrudan görüşme olasılığına işaret ettikleri açıklamalarını sert bir dille eleştirdi.
Bakan Abdullahiyan pazartesi günü Dışişleri Bakanlığı'nda düzenlenen toplantının oturum aralarında gazetecilere şu açıklamayı yaptı:
“ABD tarafı, İran’la belirli bir düzeyde doğrudan görüşme arayışında olduğuna dair farklı şekillerde mesajlar gönderiyor. İran, şu an ABD ile doğrudan görüşmese de eğer müzakereler sırasında güçlü garantilere sahip iyi bir anlaşmanın ABD ile belirli bir düzeyde görüşülmesini gerektirdiği bir noktaya ulaşırsa bunu göz ardı etmeyeceğiz.”
Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani ise geçtiğimiz salı günü Twitter hesabı üzerinden, Tahran'ın ABD ile müzakerelerin formatını değiştirme şartlarını yineledi. Şemhani mesajında “İran ile ABD heyetleri arasındaki iletişim, gayriresmi mesajlaşmalar yoluyla oldu. Şimdiye kadar daha fazla iletişime gerek olmadı ve olmayacak da” dedi. Ancak Şemhani, sonraki bir Twitter mesajında "Bu iletişim yöntemi yalnızca iyi bir anlaşma ulaşılabilir olduğunda diğer iletişim yöntemleriyle yer değiştirilecektir” diyerek ABD ile doğrudan müzakerelere kapıyı araladı.
Fakat genel yayın yönetmeni İran lideri tarafından seçilen Keyhan gazetesi, Abdullahiyan ve Şemhani’nin açıklamalarında gösterdikleri bu esnekliği protesto etti. Keyhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari kaleme aldığı makalede şu ifadeleri kullandı:
“Kardeşlerim Abdullahiyan ve Şemhani hakkındaki bilgilerime ve İran ile ABD ve müttefikleri arasında yıllardır devam eden nükleer mücadeleye ilişkin bilgilerine bakıldığında, özellikle bir takım şartlar belirledikleri için ABD ile doğrudan müzakerelerin arkasında yatan aldatıcı plandan habersiz olduklarını düşünmüyorum.”
Şeriatmedari ayrıca ‘ABD’li çevrelerin ve içerideki vekillerinin, ABD’nin bu durumdan bir ayrıcalık elde edecek olmasından memnun olduklarını’ öne sürdü.
Abdullahiyan ve Şemhani’nin tutumunun, ABD’lilerin ‘ikili sorunları çözmek için değil, müzakere uğruna müzakere etmek istediklerini’ gösterdiği bir zamanda ortaya koyulduğunu belirten Şeriatmedari, Viyana’daki müzakerelerin ‘karmaşık bir süreçten geçtiğine’ dikkat çekti. Avrupalıları ‘müzakerelerdeki sorunun kaynağından kaçmakla’ suçlayan Şeriatmedari, İran Şura Meclisi’nin uranyum zenginleştirme oranların yüzde 20 ve yüzde 60’a çıkarılarak nükleer anlaşmadaki taahhütlerini ihlal eden adımları onaylamasının ardından iki tarafın müzakere masasına geri dönüşü ele almadan önce ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinden bu yana İran’ın balistik füzelerini ve bölgesel faaliyetlerini kapsayan bir anlaşmaya varma çabaları olduğuna işaret etti. Batı tarafının, Tahran'ın belirlediği çerçevede müzakereler yürüttüğüne dikkat çeken Şeriatmedari, İran’ın yeni cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanının anlaşmaya geri dönmek için İran’ın şartlarını yerine getirme sözü verdiklerini hatırlattı.
Şeriatmedari ayrıca makalesinde şunları söyledi:
“Şemhani ve Abdullahiyan, hangi makul ve kabul edilebilir değerlendirme çerçevesinde ABD ile doğrudan müzakere olasılığından bahsediyorlar? Sorunun neresi net değil? Kimin netleşti de ABD ile doğrudan müzakereye girme ihtiyacı mı doğdu?”
Şeriatmedari, Keyhan'ın başyazısı olarak kaleme aldığı makalede, Abdullahiyan'ın güçlü garantilerle iyi bir anlaşma şartıyla ilgili olarak da şu ifadeleri kullandı:
 “Elinizde iyi bir anlaşma varsa, iyi bir anlaşma denilebilmesi için boyutlarının net olması gerekir. Bu durumda doğrudan müzakereye neden ihtiyaç duyulsun? Eğer bu tür bir anlaşmanın boyutları net değilse, bunu neden iyi bir anlaşma olarak nitelendiriyorsunuz? Bunun güçlü garantilerle iyi bir anlaşma olacağının garantisi ne? Ayrıca eğer müzakere ile ABD’nin nükleer anlaşmaya dönmesi ve tüm yaptırımların kaldırılması kast ediliyorsa, doğrudan müzakereye gerek yok.”



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.