Paris, Cezayir’deki Fransız göçmenlerden özür dileyecek

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 1962 yılında Cezayir’de ülkenin bağımsızlığına karşı düzenlenen protesto gösterileri sırasında ‘onlarca Fransız’ın ölmesinin ülkesi için affedilemez’ olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Macron, dün Elysee Sarayı’nda Cezayir’in Fransa’nın sömürgesi olduğu dönemde doğan ve ‘kara ayak’ olarak adlandırılan Fransızları temsil eden derneklerle bir araya geldiği toplantıda konuştu (AFP)
Cumhurbaşkanı Macron, dün Elysee Sarayı’nda Cezayir’in Fransa’nın sömürgesi olduğu dönemde doğan ve ‘kara ayak’ olarak adlandırılan Fransızları temsil eden derneklerle bir araya geldiği toplantıda konuştu (AFP)
TT

Paris, Cezayir’deki Fransız göçmenlerden özür dileyecek

Cumhurbaşkanı Macron, dün Elysee Sarayı’nda Cezayir’in Fransa’nın sömürgesi olduğu dönemde doğan ve ‘kara ayak’ olarak adlandırılan Fransızları temsil eden derneklerle bir araya geldiği toplantıda konuştu (AFP)
Cumhurbaşkanı Macron, dün Elysee Sarayı’nda Cezayir’in Fransa’nın sömürgesi olduğu dönemde doğan ve ‘kara ayak’ olarak adlandırılan Fransızları temsil eden derneklerle bir araya geldiği toplantıda konuştu (AFP)

Fransız Senatosu, yoğun tartışmaların ardından Harkilerden özür dileyen yasayı kabul etti. 26 Mart 1962'de Cezayir’in bağımsızlığına karşı düzenledikleri protesto gösterileri sırasında öldürülen ve Cezayir Bağımsızlık Savaşı sırasında Fransa’nın yanında yer alan Fransız göçmenler kara ayaklar ya da Harkiler olarak adlandırılıyor.
Bazı milletvekilleri ise yasanın ‘Cezayir ile ilgili Fransa’nın tüm hesapları kapatması’ olarak değerlendirilemeyeceğinin altını çizdiler. Tasarı, yaklaşık 500 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan Cezayir savaşının (1954 - 1962) sona ermesinden altmış yıl sonra geçtiğimiz Salı gününü Çarşambaya bağlayan gece 331 ‘evet’ ve 13 çekimser oyun kullanıldığı oturumda oybirliğiyle kabul edildi. Yasa tasarısının milletvekilleri tarafından büyük çoğunlukla kabul edilmesi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 20 Eylül'de Elysee Sarayı’nda, Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nda Fransa'nın yanında savaşan, ancak Fransa tarafından ‘terk edilen’ Harkilerin temsilcilerini ağırladığı toplantıda yaptığı konuşmayı destekler nitelikteydi.
Savunma Bakanlığı Anma ve Gazi İşlerinden Sorumlu Bakan Vekili Genevieve Darrieussecq, Fransız Haber Ajansı’na (AFP) yaptığı açıklamada, “Yasa tasarısı, bir ulusun derin uçurumunu, Fransız trajedisini ve tarihimizdeki karanlık bir sayfayı tanıması anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Bölge Direktörü Marie-Pierre Poirier ise tasarının ‘önemli ilerlemeler içerdiği, fakat eksik olduğu’ değerlendirmesinde bulundu.
Tasarıyla ayrıca sınır dışı edilenlerin kabul edildiği yerlere dönüştürülen bazı cezaevleri, tazminat ödenecek tesisler listesine eklendi. Ancak, sınır dışı edilenlerden yaklaşık 40 bin kişi, bu yerlerde kalmadıkları ve şehirlerde yaşadıkları için maddi tazminat onları kapsamadı. Bu da hayal kırıklığına yol açtı. Fransa Senatosu’nun sağcı üyesi Philippe Tabarot, ‘kısmi ve taraflı’ olarak nitelediği bu ‘düzenlemeyi’ kınadı. Tabarot, bu düzenlemeyi, “Tek suçları dikenli tellerle çevrili bir yerde kalmamak olanlar tazminat hakkından mahrum edildi” diyerek protesto etti.
Fransa Senatosu, tasarıyı hazırlayan Tanıma ve Tazminat Ödeme Komisyonu'nun yetkilerini genişletmeyi içeren iki değişikliği de onayladı. Hükümet, tüm Harikilerin durumlarını vaka bazında inceleyecek olan bu komisyona başvurmalarının ve çektikleri sıkıntıların tanınmasını sağlayacak uygun prosedürler önermelerinin önünün açılması teklifinde bulundu.
Senato’daki Cumhuriyetçiler Grup Başkanı Bruno Retailleau, komisyona tüm Harkileri ‘tanıma ve tazminat ödeme’ yetkisi verilmesini daha da ileri gitmek istedi. Ancak Bakan, komisyonun ‘tazminat verme yetkisi olmadığından’ bu değişiklikle ‘yanlış umutlar’ verilmemesi konusunda uyardı. Senato üyeleri şimdi bir uzlaşı metni üzerinde anlaşmaya çalışacaklar. Bu konuda başarısız olunması halinde ise son sözü Millet Meclisi söyleyecektir.
Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dün, Fransız askerlerinin Mart 1962'de Cezayir'de yaptığı ‘katliamda’ Cezayir'in bağımsızlığına karşı çıkan ‘onlarca Fransız'ın ölmesini’ ülkesi için affedilemez olduğunu söyledi.

Fransa ile Cezayir arasıncaki kara ayaklar krizinin arka planı
Cumhurbaşkanı Macron 2020 Ağustosunda Elysee Sarayı'nda Cezayir'in Fransa’nın sömürgesi olduğu dönemde doğan ve ‘kara ayaklar’ olarak adlandırılan Fransızları temsil eden derneklerle bir araya geldiği toplantıda yaptığı konuşmada, Cezayir'in bağımsızlığının resmi olarak ilan edilmesinden sadece birkaç saat önce Cezayir'in Vahran şehrinde 5 Temmuz 1962 işlenen ve başta Fransızlar olmak üzere yüzlerce Avrupalının canına mal olan ‘katliamın tanınması gerektiğini’ belirtti.
1830’daki Fransız Devrimi sırasında Cezayir’e yerleşen yabancıların 1962’de Cezayir’in bağımsızlık ilan etmesinin ardından Avrupa’ya kaçarken arkalarında bıraktıkları mal varlıklarını geri istemeleri, kara ayaklar (pied noirs) dosyasını gündeme getirdi. Cezayir, talepleri göz ardı ederken Fransız yetkililer ise çıkarların ve amaçların gerçekleştirilmesi için baskı kurmaya çalışıyor.
İki ülke arasındaki ulusal bellek meselelerini yürütmeleri için Cezayir’den Abdulmecid Şeyhi, Fransa tarafından da Benjamin Stora atanmıştı. Kara ayakların Cezayir’deki mal varlıklarını geri almak istemeleri hakkında ise iki ülke liderleri Abdulmecid Tebbun ve Emmanuel Macron arasında mesajlaşmalar gerçekleşmişti. Özellikle de bu grubun ‘Cezayir devrimcilerinin şiddetine kurban gidenler’ şeklinde nitelenmesi sonrasında, iki ülke arasındaki ilişkiler gerilmişti.

Kim bu kara ayaklar?
Kara ayaklar, çoğu Fransız ve Yahudilerden oluşan, Fransız sömürge döneminde Cezayir’e yerleşen veya burada doğup büyüyen, 1960 sayımına göre yaklaşık 1 milyon kişiden oluşan Avrupalı yerleşimcilere verilen addır. Cezayir’e kalıcı olarak yerleşmek isteyen kişi sayısının 300 binleri bulduğu tahmin ediliyor. Cezayir Mücahitler Bakanlığı, sayılarının 1963’te 200 binlere, 1965’te ise 100 binlere gerilediğini, 60’ların sonunda 50 binlere, 90’larda binlere, günümüzde ise birkaç yüze düştüğünü belirtiyor.
Rivayetlerden birinde bu kişilere siyah ayakkabılar giydikleri için kişilere kara ayaklar tanımı verildiği belirtilirken bir diğer rivayette ise bu tabirin şarap yapımında kullanılan üzümler sıkıldığı sırada kirlenen elbiseleri nedeniyle aldığı kaydediliyor.
Cezayir geçici hükümeti ve Fransız mevkidaşı arasında 18 Mart 1962'de imzalanan Evian Anlaşmaları, Fransız sömürgeciliğinin sona ermesini şart koşmuştu. Aynı zamanda Fransızlar da dahil olmak üzere yabancıların üç sene içerisinde kendi vatandaşlıkları ile beraber Cezayir vatandaşlığını da elde etmek ve buradaki mal varlıklarını korumak veyahut Cezayir’den ayrılarak bu süre aştığı taktirde söz konusu haklarını kaybetmek arasında seçim yapmasını öngörmüştü.

Fransız-Fransız davası
Kara ayakların mal varlıklarını geri alma talebiyle ilgili olarak, Fransa'nın Cezayir'deki suçları ile ilgilenen avukat Fatma Zehra bin Braham, 1962 ila 1964 arasında Cezayir’den ayrılmayanların haklarını elde edeceğini, ayrıldıkları taktirde bu fonların devletin eline geçeceğini bildiren Cezayir hukukunun oldukça adil olduğunu söylüyor. Söz konusu iki yıl boyu Cezayir ve Fransa arasında gidip gelerek buradaki mal varlıklarını satmak isteyenlerin ise izin alması gerekiyor. Independent Arabia’ya konuşan Braham, Cezayir’in iki kez tazminat sağladığı bu kişilerin haklarını ne siyasi ne de maddi bağlamda hafife almadığını, tazminatların Fransız hükümetine verildiğini vurguluyor. Braham, davanın seyrinin Fransız olma meselesine döndüğünü, yani kara ayakların tazminatlarını Cezayir’den değil de Fransız hükümetinden talep etmeleri gerektiğine dikkat çekiyor.
Aşırı sağ gruplar, Cezayir’den ve diğer ülkelerden çıkartılan Fransızların haklarını savunmak için birlik kurmuştu. Fransız hükümetinin kendilerine sağladığı paranın, bu konudaki baskının kitap ve gazetelere geçirilmesi için haklarının yalnızca ‘ön’ ödemesi olduğunu öngören 15 Temmuz 1970 tarihli Fransız kanunu gereğince tazminatlarını almak isteyen bin kara ayak da bunun için dava açmıştı.
Paris’teki ‘Hugo ve ortakları’ yayınevi çıkışlı ve Alexandre Arcady, Patrick Bruel, Enrico Macias gibi meşhur Avrupalı yerleşimcilerin ifadelerini içinde barındıran “65 Kişilik Şahitlik” kitabında kara ayakların asıl memleketleri Cezayir’den zorla çıkarıldıkları bilgisi yer alıyor.

En büyük engel kara ayaklar dosyası
Afrikalı Gazeteci ve Hukukçular Birliği Genel Sekreteri Beki Binamir, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada kara ayaklar meselesinin Fransa ve Cezayir arasındaki bellek dosyasını çözmenin önündeki en büyük engel olarak görüyor. Binamir, konuya dair şunları söyledi:
“Cezayir yetkililer sağlam ve net bir tavır almalıdır. Fransa’ya ise hükümetinin 1940'ta Fransa'nın Naziler tarafından işgalinin ardından işgalciyle iş birliği yapmayı seçen Avrupalılar konusundaki pozisyonu hatırlatılması gerekiyor. Zira Fransa, 80 yıl sonra bile peşinden koştuğu bu kişileri tüm sivil haklardan mahrum bırakmıştı.”
Binamir, Fransa ve Cezayir arasındaki ilişkilerin direnişçi 24 Cezayirlinin kafataslarının ülkeye getirilmesi ile son bulmayacağını, bu ilişkilerin Fransa’nın özellikle eğitim, kültür, sanat, dil, kamu hizmetleri ve yatırım alanlarında halen uyguladığı vasilik üslubunu bir kenara bırakarak Cezayir’i bağımsız bir ülke olarak ele alması gereken birçok meseleyi kapsadığını vurguladı. Bu ilişkilerde, hatta ulusal bellek dosyasında ciddi bir atılımın gerçekleşmeyeceğini belirten Binamir, tarafların henüz sakinleşmeyeceğini kaydetti.

120 parlamenter
Cezayir Ulusal Halk Meclisi Başkanı Süleyman Şinnin, 1830 ile 1962 yılları arasındaki Fransız sömürgeciliğinin suç sayılmasına yönelik yasa hakkında ön taslak sunan 120 parlamenterden bir mektup almıştı. Gönderdikleri mektupta herhangi bir engel bulunmamasına rağmen projenin parlamento ofisi gündemindeki programlamasında yaşanan gecikmenin nedenini sorgulayan vekiller yasanın en kısa zamanda dikkatle programlanmasını talep ettiler.

Kara ayakların mal varlığı haksız bir mesele mi?
Fransız sömürgeciliğini suç sayan bir yasa tasarısı hazırlayan milletvekili Musa Abdi, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada sömürgeciliğin fiziksel ve psikolojik baskı uygulayarak askeri güç ile girdiği ve egemenlik sağladığı tüm arazileri belgelemenin en önemli planlarından olduğunu belirtti. Nitekim Cenevre Mahkemesi kararı ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1965 ve 1966'daki Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi de dahil olmak üzere 1958’deki Roma Ceza Mahkemesi’nin ve tüm uluslararası anlaşmaların bu tür uygulamaları suç saydığını bildirdi.
Kara ayakların mal varlığının haksız bir mesele sayıldığını, zira işgal döneminin geride kaldığını ve ülkenin her karışının yalnızca Cezayirlilere ait olduğunu belirten Abdi, sömürgeciliği suçlayan yasa tasarısının Fransa'nın Cezayir halkını etkileyen tüm suçları tanımasını ve tazmin etmesini gerektirdiğine dikkat çekti. “Nitekim Fransa, kendi halkı haricindeki bir halkı yönetmeye çalışmış, kendi toprakları haricindeki topraklara el koymuştu. Bu yüzden söz konusu mal varlıklarını kullanma hakkı o toprakların asıl sahibine, yani bize aittir” ifadelerini kullandı.



Afrika'nın nüfus patlamasının bedelini Kuzey Afrika ülkeleri ödüyor

Araştırmalara göre Afrika kıtası 2050 yılına kadar demografik patlamasının zirvesini görecek (Independent Arabia)
Araştırmalara göre Afrika kıtası 2050 yılına kadar demografik patlamasının zirvesini görecek (Independent Arabia)
TT

Afrika'nın nüfus patlamasının bedelini Kuzey Afrika ülkeleri ödüyor

Araştırmalara göre Afrika kıtası 2050 yılına kadar demografik patlamasının zirvesini görecek (Independent Arabia)
Araştırmalara göre Afrika kıtası 2050 yılına kadar demografik patlamasının zirvesini görecek (Independent Arabia)

Hamadi Mameri

Araştırmalar, Afrika kıtasının bir nüfus patlaması yaşayacağını ve kıtanın 2050 yılına kadar demografik patlamasının zirvesine ulaşacağını gösteriyor. Kıta bu tarihte dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturacak ve sadece üç ülkenin; Nijerya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Etiyopya'nın 755 milyonluk bir nüfusa ulaşacağı öngörülüyor.

Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde kadın başına 6 çocuk düşerken Mali, Burkina Faso ve Nijer'de kadın başına 7,6 çocuk düşecek ve bu oran dünya genelinde kaydedilen en yüksek oran olacak.

Şu an 80 milyonu aşan G5 Sahel Ortak Gücü ülkelerinin (Burkina Faso, Çad, Mali, Moritanya, Nijer ve Çad) nüfusunun 2050 yılına kadar 200 milyona ulaşması bekleniyor.

Refahın eşitsiz dağılımını ortadan kaldırmak ve geçim kaynağı arayışındaki göç akımlarını en aza indirmek için nüfus patlamasına ekonomik büyüme, bol miktarda tarımsal ürün ve iyi yönetim eşlik etmeli. Gerçek şu ki, Sahel ve Sahra Altı Afrika bölgeleri sürekli artan nüfusa yetecek kadar gıda üretemiyor ve küresel ısınma bu bölgedeki gıda krizini daha da kötüleştirebilir.

Bölge doğal kaynaklar açısından zengin olmasına ve yaklaşık 10 milyon metrekarelik bir alanı kapsamasına rağmen, sakinleri son derece fakir. Aynı zamanda büyük bir güvenlik tehdidinin yanı sıra, Kuzey Afrika ile Sahra altı Afrika arasında insan kaçakçılığı, gizli göç ve uyuşturucu kaçakçılığı ağlarının aktif olduğu bir kavşak noktası.

Bölge şu an büyük bir nüfus artışının yanı sıra terör, çatışmalar, istikrarsızlık, darbeler ve iklim değişikliğinin etkileri gibi sorunlarla boğuşuyor. Bu da zorunlu yerinden edilmeye ve başta Tunus ve Libya olmak üzere Akdeniz'e kıyısı olan Afrika ülkeleri üzerinden göç yolları aranmasına yol açıyor.

sdcfvg
Doğal kaynaklar açısından zengin bir bölge olmasına rağmen Afrika'nın nüfusu aşırı yoksulluktan mustarip (Independent Arabia)

Tunus bugün topraklarında 20 binden fazla yasadışı göçmenin varlığını kabul edip bu durumu kontrol altına almakta büyük zorluklarla karşı karşıya kalırken bazı gözlemciler, Afrika kıtasındaki, özellikle de Sahra Altı Afrika ülkelerindeki kırılgan ekonomik durum nedeniyle, Tunus üzerinden Avrupa'ya yapılan gizli göçün önümüzdeki yıllarda ve on yıllarda daha da artacağını düşünüyor.

Sahra Altı Afrika ülkeleri Tunus'a işgücü sağlayacak

Tunus Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (ITES) eski başkanı ve siyasi analist Tarık Kahlavi yaptığı değerlendirmede, Asya kıtasının artık dünyanın en kalabalık kıtası olmadığını, yerine Afrika kıtasının, özellikle de Sahra Altı Afrika’nın geçtiğini söyledi. Başta Sahra Altı Afrika ülkeleri olmak üzere Afrika kıtasının, su kıtlığı ve tarım sektörünün sorunları karşısında göçe yol açan iklimsel zorlukların yanında birikmiş ekonomik zorluklarla da karşı karşıya olduğunu belirten Kahlavi, “Sahra altı Afrika'dan düzensiz göç yapısal ve nesnel nedenlerin sonucudur” dedi.

Bu konuda Tunus'u hedef alan bir plan olduğunu reddeden Kahlavi, “Savaşlar, zenginlik için rekabet ve dengesiz büyüme siyasi istikrarsızlığa ve göç eğilimine yol açıyor” ifadelerini kullandı.

Kahlavi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kuzey Afrika ülkeleri demografik durgunluk ve azalan doğum oranı yaşarken, Sahra altı ülkeleri muazzam bir nüfus artışı yaşıyor. Tunus, beyin göçü ve genç Tunusluların zeytin hasadı ve inşaat işleri gibi sektörlerde çalışmaktan kaçınması nedeniyle işgücü sıkıntısı çekecek, bu da Sahra Altı Afrika ülkelerinden gelen işgücünün bu işleri yapmasının önünü açacak.”

Kahlavi’ye göre bu işgücü Tunuslu işgücüne kıyasla daha az maliyetli.

Sahra Altı Afrika ülkelerinden Tunus'a gelen göçmenlerin sayısının, göç olgusuyla başa çıkmaya yönelik ulusal bir strateji olmadığından artabileceğini ifade eden Kahlavi, “Bugün uygulanan göç politikalarının merkezinde güvenliğin yer aldığını” ifade etti. Tunuslu siyasi analist, dünya ülkelerine ‘bu yoksul halklar için katılmadıkları sanayi devriminden kaynaklanan iklim değişikliğinin etkilerini telafi etmeleri’ çağrısında bulundu.

İnsan kaçakçılığı ağları

Tunus Üniversitesi'nde jeopolitik bilimler profesörü olan Rafi Tabib, ABD merkezli AL-Monitor’a yaptığı açıklamada, “Sahra Altı Afrika ülkelerinden Tunus'a göçmen akını insan kaçakçılığı ağlarının faaliyetlerinin bir sonucudur” dedi. Tabib, ‘Sahra Altı Afrika ülkelerindeki yeni gerçeklikle ve bunun sonucunda ortaya çıkacak jeostratejik değişikliklerle yüzleşmek için politikalarını birleştirmeye ve farklılıklarının üstesinden gelmeye çağrılan Arap Mağrip ülkelerini (Libya-Tunus-Cezayir-Fas-Moritanya) tehdit eden bu suç döngüsünün kırılması’ çağrısında bulundu.

Bugün küresel ekonominin işgücünü en aza indirmeye ve çoğu robotlar tarafından yönetilen fabrikaları işletmek için yapay zekaya giderek daha fazla güvenmeye başladığını belirten Tabib’e göre Sahra Altı Afrika ülkelerinden gelen işgücü, hem Avrupa'ya gitmek üzere ülkeyi terk eden hem de çeşitli el işçiliği alanlarının yanı sıra tarım işlerinde de çalışmayı reddeden Tunuslu işgücünün yerini alamaz.

Tabib, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu bağlamda, ekonomiyi geliştirmemiz ve yetkin ve akıllı işgücüne daha fazla güvenmemiz gerekiyor. Tunus ekonomisinin Sahra Altı Afrika ülkelerinden ve etnik çatışmaların yaşandığı, cinayetler işleyen ve katliamlar gerçekleştiren terör örgütlerinin aktif olduğu bölgelerden gelen ucuz işgücüne ihtiyacı yoktur.”

Göçmenliğe karşı tedbir alma

Sahra Altı Afrika ülkeleri için beklenen yeni gerçekliğin zorlukları karşısında, ‘Avrupa kalesi’ başlığı altında Akdeniz üzerinden gelen göç dalgalarına karşı bu kaleyi güçlendirmek için birçok mekanizma geliştiren Avrupa Birliği (AB) gibi birçok ülkenin göç akımlarına karşı kendi tedbirlerini aldığını söyleyen Tabib, bu konuda kendini güçlendirmeyen ülkelerin ise küreselleşen bu olgu, yani göç çerçevesinde göçmen akınını durdurmak için geçiş bölgeleri, yerleşim yerleri ya da bariyerlere dönüşeceklerini belirtti.

Tunus, topraklarında 20 binden fazla yasadışı göçmen olduğunu kabul etti (AFP)
Tunus, topraklarında 20 binden fazla yasadışı göçmen olduğunu kabul etti (AFP)

Avrupa'yı sorumluluklarını üstlenmeye ve Sahel ve Sahra Altı Afrika ülkelerinde kalkınmanın sağlanması için çalışmaya ve bu olgunun yükünü Kuzey Afrika ülkeleriyle paylaşmaya çağıran Tabib, ayrıca bu ülkelerin siyasi liderlerini ‘milli servetleri çarçur etmekle ve halklarını yoksullaştırmakla’ suçladı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Tabib, bazı Afrika ülkelerindeki rejimlerin, göçmen akınına göz yumarak ve onları gönüllü geri dönüş çerçevesinde geri almayı reddederek, topu Arap Mağrip ülkelerinin sahasına attığına dikkat çekti.

Dünya Bankası tarafından yapılan bir araştırmaya göre iklim değişikliği ve su kıtlığı 2050 yılına kadar 86 milyonu Sahra Altı Afrika ülkelerinde olmak üzere dünyada 216 milyondan fazla insanı göçe zorlayacak. Afrika, iklim kaynaklı göçün yanı sıra, siyasi istikrarsızlığın da en çok tehdit ettiği bölgeler arasında yer alıyor.

Afrika stratejisi

Tunus Ekonomik ve Sosyal Haklar Forumu Sözcüsü Ramazan Bin Ömer ise yaptığı özel açıklamada, milyonlarca insanın göç akınının Tunus, Fas, Libya ve Cezayir gibi transit geçiş güzergâhı olacak ülkeler üzerinde etkileri olacağını söyledi.

İklim değişikliği ve kıtadaki adaptasyonla başa çıkmak için bir Afrika stratejisi geliştirilmesini öneren Bin Ömer, uluslararası toplumu, Afrika ülkelerinin potansiyel insan akışlarını kontrol etmelerine yardımcı olmak için iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmemekle suçladı. Tunus'u da önümüzdeki yıllarda meydana gelebilecek değişikliklerle başa çıkmak üzere koordinasyon sağlamak amacıyla Afrika ve Mağrip çerçevesi içerisinde çalışmaya çağıran Bin Ömer, aksi takdirde Tunus'un bu insan akışlarına karşı AB için bir tampon oluşturarak sadece Avrupa güvenlik yaklaşımının bir parçası olacağını ifade etti.

En çok etkilenen ülke Tunus

Tunus İçişleri Bakanı Halid Nuri 11 Nisan'da İtalya'nın Napoli kentinde düzenlenen ve düzensiz göçmenlerin gönüllü geri dönüşü konusunda alınacak tedbirlerin ve oluşturulacak mekanizmaların görüşüldüğü Düzensiz Göçmenlerin Menşe Ülkelerine Gönüllü Geri Dönüşü Liderlik Komitesi'ne üye devletlerin içişleri bakanlarının ikinci toplantısına katıldı.

Bakan Nuri, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Tunus, göçmenlerin risk almaları ve menşe ülkelerinden Avrupa'ya düzensiz göç etmeleri için en iyi varış noktası olduğundan bu olgunun büyümesinden en çok etkilenen ülke konumundadır. Tunus emniyet ve ordu güçleri, kara ve deniz sınırlarının güvenliğini sağlamak, insan tacirleri ve göçmen kaçakçılarının önünü kesmek ve tüm sızma girişimlerini engellemek için ellerinden gelenin en iyisini yaparken, bir yandan da kurtarma ve yardım sorumluluklarını yerine getirip uluslararası hukuk, standartlar ve insan haklarına saygı çerçevesinde ayrım gözetmeksizin insanlara yardım ediyor.”

Yolsuzluk ve kötü yönetim, Afrika’daki birçok ülkede büyümeyi engelleyen faktörler arasında yer alıyor ve söz konusu ülkelerin yıllık gayri safi yurtiçi hasılalarının (GSYİH) yüzde 20 ila yüzde 40'ını kaybetmelerine neden oluyor. Hükümetlerin yolsuzlukla mücadele politikalarını uygulamaya koymaları, ekonomik kapasitelerine uygun bir demografi politikası izlemeleri ve başta işgücünü oluşturan kişiler olmak üzere, nüfuslarının önce Kuzey Afrika ülkelerine oradan da Avrupa'ya göçünü kontrol altına almak için işsizlikle mücadele etmeleri gerekiyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.