Michael Jackson küçükken David Bowie ona uyuşturucu teklif etmişhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3442156/michael-jackson-k%C3%BC%C3%A7%C3%BCkken-david-bowie-ona-uyu%C5%9Fturucu-teklif-etmi%C5%9F
Michael Jackson küçükken David Bowie ona uyuşturucu teklif etmiş
İstanbul/Şarkul Avsat
TT
TT
Michael Jackson küçükken David Bowie ona uyuşturucu teklif etmiş
Michael Jackson'ın erkek kardeşi Randy, onlar küçükken bir keresinde David Bowie'nin kendilerine uyuşturucu teklif ettiğini öne sürdü.
Randy, Michael Jackson'ın küçük kardeşi ve 1975'te The Jackson 5'da ağabeyi Jermaine'in yerini almıştı.
Randy söz konusu iddiaları, Grammy ödüllü sanatçı olan kız kardeşi Janet Jackson'ın yaptığı, yakında çıkacak Janet belgeselinde ortaya attı.
The New York Post'a göre bu olayın yaşandığı iddia edilen karşılaşma 1970'lerin başında, Jacksonların düzenli olarak Diana Ross, Marvin Gaye ve Sammy Davis Jr. gibi yıldızları ağırladığı Los Angeles'taki evinde gerçekleşti.
Randy şunları söyledi:
"Yaptığımız partilerden birini hatırlıyorum, [David] Bowie gelmişti. Ve sanırım herkesten uzaklaşmak için küçük bir oda arıyordu.
Michael ve ben de partiden uzaktaki odalardan birinde oturuyoruz. Bowie içeri yürüdü ve... kafayı bulmak için aldığı şeyin bir kısmını bize teklif etti.
Yalnızca birbirimize baktık. 'Hayır' falan olduk. Ne olduğunu bilmiyorduk ama 'Hayır, hayır teşekkürler' der gibiydik."
The Independent, yorum talebiyle Bowie hanesinin bir temsilcisiyle temasa geçti ancak henüz yanıt alamadı.
Belgesel dizinin birinci bölümünde Janet Jackson, merhum erkek kardeşi Michael'ın "domuz" ve "kesimlik domuz" gibi lakaplar takarak onun kilolarıyla alay ettiğini açıkladı.
İkinci bölümde Grammy ödüllü şarkıcı, ilk kocası James DeBarge'la "gizli bir bebeği" olduğu söylentilerini yalanlıyor.
Çekimleri 5 yıla yayılan Janet, yıldızın kişisel hayatını inceliyor. Ayrıca 2004'teki Super Bowl'da Justin Timberlake'le gerçekleştirdiği bednam performans da dahil olmak üzere Jackson'ın müzik kariyerindeki en önemli anlardan bazılarının arşiv görüntülerini içeriyor.
Mariah Carey, Missy Elliott, Janelle Monáe, Paula Abdul ve Tyler Perry gibi diğer yıldızlar da belgesel dizisine katkıda bulundu.
Janet, 31 Ocak Pazartesi gününden itibaren Sky Documentaries ve NOW'da izlenebilecek. Independent Türkçe
Kara büyülerden vampirlere: 2025'in en iyi korku filmlerihttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/5203636-kara-b%C3%BCy%C3%BClerden-vampirlere-2025in-en-iyi-korku-filmleri
25 yaşındaki Sophie Thatcher, Kusursuz Arkadaş'ın yanı sıra Sapkın (Heretic) ve The Boogeyman gibi korku filmlerinde başrolde yer alarak türün yeni "çığlık kraliçesi" oldu bile (Warner Bros.)
Kara büyülerden vampirlere: 2025'in en iyi korku filmleri
25 yaşındaki Sophie Thatcher, Kusursuz Arkadaş'ın yanı sıra Sapkın (Heretic) ve The Boogeyman gibi korku filmlerinde başrolde yer alarak türün yeni "çığlık kraliçesi" oldu bile (Warner Bros.)
Korkunun altın çağına hoş geldiniz! 2025, korku sineması için olağanüstü bir yıl oldu, hatta belki de son yılların en verimlisi...
Dünyadaki kaotik atmosferle birlikte, tür yeniden en yaratıcı haline büründü. Savaşların, krizlerin ve belirsizliklerin gölgesinde korku sineması yine en dürüst aynalardan biri oldu; tedirginliğimizi, arzularımızı ve karanlıkla kurduğumuz tuhaf bağı perdeye taşıdı.
Tarih boyunca korku, toplumsal kaygının en yaratıcı biçimlerinden biri olmuştur. 1980'lerin muhafazakar atmosferi "slasher" çılgınlığını tetiklemiş, 2000'lerin Testere (Saw) ve Otel (Hostel) gibi işkence serileri 11 Eylül sonrası travmalardan beslenmişti. Bugünse, insanlık yine huzursuz ve sinema, bu huzursuzluğu hem çığlığa hem de eşsiz bir büyüye dönüştürüyor.
2025'in korku takvimi, hem büyük stüdyo yapımlarının hem bağımsız keşiflerin damga vurduğu bir dönem olarak akıllarda kalacak. Zach Cregger'ın Silahlar'ı (Weapons), mizah ve şiddeti aynı bedende buluştururken; Robert Eggers, Nosferatu'yla ölüm ve arzunun sınırlarını silikleştirdi. Michael Shanks'in Birlikte'si (Together) ise karşılıklı bağımlılığı vücut bulmuş bir kabusa dönüştürerek yılın en rahatsız edici yapımlarından biri oldu.
Bu liste, 2025'in şimdiye dek bizi en çok sarsan, rahatsız eden ve büyüleyen korku filmlerini bir araya getiriyor. Ve evet, yılın en çok konuşulan hatta Google aramalarını şekillendiren yapımlarından Good Boy, Türkiye'de henüz vizyona girmediği için listede yer almıyor ama adından çokça söz ettireceğine hiç kuşkumuz yok.
Kısacası korku sineması bu yıl yalnızca dehşet değil, şaşırtıcı bir canlılık da taşıyor. Ve bu filmler sayesinde rahatlıkla söyleyebiliriz ki, korkmak hiç bu kadar güzel gözükmemişti!
Huzurlarınızda Cadılar Bayramı'nı bahane ederek sıraladığımız, yılın en iyi korku filmleri...
10. Çirkin Üvey Kardeş (Den stygge stesøsteren)
Küllerinden doğmak isteyen bir kızın hikayesi değil bu; bedeninin içinde yanarak güzelliğe ulaşmaya çalışan bir kadının kabusu. Norveçli yönetmen Emilie Blichfeldt, bu filmde masalları ters yüz ediyor ve "çirkin üvey kız kardeş"i, toplumsal güzellik takıntısının trajik kurbanına dönüştürüyor.
Lea Myren'in nefes kesici performansıyla Elvira, güzel olma uğruna kendi bedenine karşı savaş açıyor. Ve bu savaşın her saniyesi kan, acı ve gözyaşıyla dolu. Film, Külkedisi (Cinderella) efsanesini pembe tozundan arındırıp Cronenberg'vari bir beden korkusuna (body horror) dönüştürürken mizah duygusunu da hiç kaybetmiyor.
24 yaşındaki Norveçli aktris Lea Myren, ilk oyunculuk deneyimini 8 yaşındayken yaşadı (Scanbox Entertainment)
İlk uzun metraj yönetmenlik denemesinde Blichfeldt'in kamerası, bir yandan kadın bedenine yönelen patriyarkal bakışı ifşa ederken, diğer yandan güzelliğin nasıl bir şiddet biçimine dönüşebildiğini gösteriyor.
Göz kamaştırıcı renk paletiyle mide bulandıran detaylar arasında gidip gelirken izleyicisini sarhoş eden film, "çirkinlik" ve "çekicilik" arasındaki sınırı bilinçli biçimde bulanıklaştırıyor. 109 dakikalık bu acımasız yolculuk, yer yer temposunu kaybetse de sarsıcılığını koruyor. Her sahne özenle kurgulanmış; tiksindirici olduğu kadar estetik, rahatsız edici olduğu kadar büyüleyici. Blichfeldt, kadının aynaya her baktığında hissettiği tiksintiyi seyircinin midesine kadar ulaştırmayı başarıyor. Finaldeyse Elvira'nın bedeni kadar kırılmış ruhu da masalın gerçek yüzünü açığa çıkarıyor: Güzellik arzusu bazen insanı içten içe kemiren en acımasız lanet.
IMDb: 7,0
9. Varlık (Presence)
Steven Soderbergh, ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiyi bir kameranın merceğine sığdırıyor.
Geçen yıl katilin gözünden anlatılan In a Violent Nature türün kalıplarını yıkmıştı. Bu yıl ise Ben Leonberg'in Good Boy'unda bir köpeğin, Soderbergh'in Varlık'ında ise bir hayaletin gözünden anlatılan hikayeler yeni evrenlere kapı aralıyor.
Varlık, teknik açıdan ustaca çekilmiş, duygusal olarak da tuhaf biçimde dokunaklı bir film. Soderbergh'in kamerası, bu kez sadece izlemiyor; evin duvarlarında dolaşıyor, sırların arasına sızıyor, sessiz bir varlık gibi nefes alıyor.
2 milyon dolarlık düşük bir bütçeyle çekilen Varlık, gişede 11 milyon dolar kazandı (NEON)
Lucy Liu ve Chris Sullivan, anne-baba rollerinde filmin soğuk atmosferini çatlatan bir insanlık dokunuşu yaratıyor. Callina Liang'ın canlandırdığı genç kızsa, bu görünmeyen varlığın hem hedefi hem yankısı haline geliyor. David Koepp'in senaryosu, yüzeyde sade ama derinlerde kanayan bir yara gibi; hikaye açıldıkça acısı da büyüyor. Soderbergh'in kamera hareketlerindeki kesinlik, filmi bir deneme olmaktan çıkarıp neredeyse ruhani bir deneyime dönüştürüyor. Burada korku, ani çığlıklardan değil, sessizliğin içinde birinin sizi izlediğini hissettiğiniz o tanıdık ürpertiden doğuyor. 85 dakikalık bu kısa ama yoğun film, türün sınırlarını zorlayan bir hayalet hikayesi olarak öne çıkıyor.
Varlık, "korku"yu sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir farkındalık biçimi olarak sunuyor. Ve perde kapandığında geriye şu soru kalıyor: Ya görünmeyen aslında bizsek?
IMDb: 6,1
8. Kusursuz Arkadaş (Companion)
Yılın en çarpıcı bilimkurgu-korkularından Kusursuz Arkadaş, insanla yapay zeka arasındaki sınırı ustalıkla tersyüz eden, feminist bir hayatta kalma hikayesi anlatıyor. Drew Hancock'un ilk uzun metrajı, parlak bir fikirle beslenen karanlık bir hiciv gibi işliyor: Sevgilisi tarafından "mükemmel kadın" şeklinde tasarlanmış bir yapay zekanın, özgürlüğünü ve iradesini geri alma mücadelesi.
Yellowjackets'tan tanıdığımız Sophie Thatcher, kırılgan ama tehlikeli bir karakterin dönüşümünü olağanüstü bir incelikle oynuyor. Iris'in, sevecen sevgilisi Josh'un aslında onu manipüle eden bir "yaratıcı" olduğunu keşfetmesiyle film, kadınların itaat etmeye zorlandığı kalıpları paramparça ediyor.
Kariyerine çocuk oyuncu olarak tiyatro sahnesi ve dizilerde başlayan Sophie Thatcher, 2018 yapımı bilimkurgu Prospect'le beyazperdeye adım attı (Warner Bros.)
Klasik "katil robot" klişesini tersine çeviren Kusursuz Arkadaş, bu kez makineyi değil, onu kontrol eden erkeği korku unsuru haline getiriyor. Iris artık av değil, korku filmlerinin "son kızı" haline geliyor. Hancock, teknolojinin tehlikelerini anlatırken, patriyarkanın yapay zekaya bile nasıl hükmedebildiğini incelikle sergiliyor.
Jack Quaid, toksik "iyi çocuk" tiplemesini rahatsız edici bir gerçeklikte oynarken film, pembe tonlara, steril mutfaklara ve uzaklaşan gülümsemelere gizlenmiş bir isyanı perdeye taşıyor. Gerilim yükseldikçe, her kan damlası bir uyanış anına dönüşüyor.
Kusursuz Arkadaş, yapay zekanın değil, kadının "fabrika ayarlarına" başkaldırısının hikayesi.
IMDb: 6,6
7. Birlikte (Together)
Birlikte, ilişkilerde karşılıklı bağımlılığın ne denli dehşet verici olabileceğini anlatan, türünün en tuhaf ve en dokunaklı filmlerinden biri. Gerçek hayatta da evli olan Dave Franco ve Alison Brie, ilişkilerini kurtarma umuduyla şehir hayatını bir kenara bırakarak kırsala taşınan bir çifti canlandırıyor. Ancak burada onları kelimenin tam anlamıyla bedensel bir birleşme kabusu bekliyor.
Michael Shanks'in ilk uzun metrajı, bağımlılığın ve yakınlığın sınırlarını grotesk bir dille sorguluyor. Film, çiftin birlikte kalma zorunluluğunu fiziksel bir lanete dönüştürerek, duygusal bağımlılığı tedirgin edici bir metafora dönüştürüyor. Franco ve Brie'nin kimyası, bu kabusun tam kalbinde hayat buluyor. Birbirlerine dokundukça daha da yok oluyorlar.
Komedi dizisi Scrubs'ın son sezonunda oynadıktan sonra James Franco, Liseli Polisler'deki (21 Jump Street) yardımcı rolle sinema dünyasında büyük bir çıkış yaptı (NEON)
Yer yer kahkahalarla izlenen sahneler zaman zaman da midesi güçlü olmayanları yoracak bir noktaya evriliyor. Film, rahatsız edici ama hipnotik ritmiyle izleyicinin elini hiç bırakmıyor. Shanks, mizahla iğrençliği aynı potada eriterek, hem tiksindirici hem tuhaf biçimde romantik bir deneyim sunuyor.
"Birlikte olma" mecburiyetini kanlı bir masala dönüştüren Birlikte, geçen yıl Cevher'le (The Substance) ikinci baharını yaşamaya başlayan beden korkusu türünün akıllara kazınacak örneklerinden.
IMDb: 6,7
6. Son Durak: Kan Bağı (Final Destination: Bloodlines)
Ölümle dansın hâlâ bu kadar etkileyici olabileceğini kim tahmin ederdi ki? Son Durak: Kan Bağı, serinin 6. filmi olmasına rağmen taze bir enerjiyle geldi. Zach Lipovsky ve Adam Stein'in yönettiği film, alışıldık felaket senaryosunu tersyüz ediyor: Bu kez ölümden kaçmaya çalışan rasgele bir grup değil, aynı aileden gelen kuşaklar. Hikaye, 1960'ların sonlarında bir restoranda çıkan yangınla açılıyor ve günümüze sıçrayarak ölümün yıllar boyu bir aileyi nasıl takip ettiğini anlatıyor.
Son Durak: Kan Bağı, eleştirmenlerden genel olarak olumlu yorumlar aldı ve 315 milyon dolar hasılatla serinin en beğenilen ve en çok kazanan filmi oldu (Warner Bros. Pictures)
Film, zincirleme ölümlerin çılgın tasarımlarını korurken onlara duygusal bir derinlik katıyor. Her yeni ölüm sahnesi şaşırtıcı bir yaratıcılıkla çekilmiş. Seyirci ister istemez tebessüm, irkilme ve hayranlık arasında gidip geliyor. Ancak Kan Bağı'nı diğerlerinden ayıran şey, ölüm fikrini sadece bir korku unsuru değil, aynı zamanda kuşaklar arası bir travma metaforu olarak ele alması.
Genç bir kadının ailesini ölümden koruma çabası, kaderin döngüsünü kırma arzusuyla birleşiyor ve film, hem kanlı hem de şaşırtıcı biçimde duygusal bir finale ulaşıyor. Tony Todd'un seriye veda ettiği bu film, hem eski hayranlar hem de yeni izleyiciler için tatmin edici bir kapanış, belki de yeni bir başlangıç sunuyor.
Kısacası Son Durak: Kan Bağı, ölümün kaçınılmazlığı üzerine eğlenceli, acımasız ve şaşırtıcı derecede içten bir film.
IMDb: 6,7
5. 28 Yıl Sonra (28 Years Later)
Ölüm yine kapıyı çalıyor ama Danny Boyle bu kez kapıyı bambaşka bir yerden aralıyor. 28 Yıl Sonra, yalnızca bir devam filmi değil; kendi mirasıyla hesaplaşan ve korku sinemasını yeniden tanımlayan bir yeniden doğuş hikayesi.
Boyle ve senarist Alex Garland, ilk filmin kaotik Londra manzaralarını bu kez ıssız bir ada köyüyle değiştiriyor. Artık hayatta kalma mücadelesi, zombilerden çok insanın kendi içindeki karanlığa karşı veriliyor. Aaron Taylor-Johnson'ın canlandırdığı genç baba, oğluyla birlikte yıkıma uğramış Britanya'nın kalbine doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkıyor. Film, bir noktadan sonra kıyamet anlatısından folk-horror'a, oradan da kalp kırıcı bir dramaya dönüşüyor.
28 Yıl Sonra'da, adı sık sık James Bond rolüyle yan yana Aaron Taylor-Johnson'a 14 yaşındaki Alfie Williams eşlik ediyor (Sony Pictures Releasing)
Jodie Comer ve küçük Alfie Williams'ın anne-oğul hikayesi, zombilerden çok kayıpla, korkudan çok sevgiyle ilgili. Boyle, bir kez daha Anthony Dod Mantle'ın elindeki kamerasıyla hem yakın hem rahatsız edici bir gerçeklik yaratıyor. Filmin temposu, ilk yarıda izleyiciyi hop oturup hop kaldırırken; ikinci yarıda bir ağıtın ritmine bürünüyor.
Young Fathers'ın hipnotik müzikleri, karanlık mizahla iç burkan sessizlikler arasında yankılanıyor. Boyle ve Garland, zombilerden çok ölümün kendisini hayatın merkezine yerleştiriyor; o hep orada, gitmeye de hiç niyeti yok.
IMDb: 6,9
4. Nosferatu
Robert Eggers, korkunun köklerine dönüp onu yeniden yazıyor. Nosferatu'yla bu kez sinema tarihinin en eski kabuslarından birine, 1922 yapımı Murnau klasiğine kendi karanlık büyüsünü üflüyor. Film, gotik dehşetle erotizmi iç içe geçirerek insanın hem ölümü hem de arzuyu aynı anda isteme halini büyüleyici bir biçimde işliyor.
Lily-Rose Depp, genç gelin Ellen rolünde ölümle yaşam, teslimiyetle tutku arasındaki o ince çizgide dans ediyor. Bill Skarsgård'ın hayat verdiği Kont Orlok ise saf kötülükle baştan çıkarıcılığın aynı bedende vücut bulmuş hali. Eggers, The Lighthouse'ta yarattığı hipnotik atmosferi bu kez daha geniş bir ölçekte kuruyor: Her kare özenle resmedilmiş, her gölge bir çağrışım.
Ellen rolü için Lily-Rose Depp'ten önce Robert Eggers'ın The Witch'te birlikte çalıştığı Anya Taylor-Joy düşünülüyordu (Universal Pictures)
Ama Nosferatu, sadece vampir mitinin bir yeniden anlatımı değil. Bram Stoker'ın kadın cinselliğini "susturulması gereken bir tehlike" olarak gören anlatısına karşı Eggers, Ellen karakteri üzerinden arzuyu bir direniş biçimine dönüştürüyor. Vampirle kadın arasında kurulan ilişki artık lanet değil, bir güç savaşı.
Eggers'ın kamerası, tıpkı bir hipnoz seansı gibi izleyiciyi film boyu hem büyülüyor hem de sersemletiyor. Nosferatu, karanlıkla arzunun aynı bedende nefes aldığı, hem korkutucu hem baştan çıkarıcı bir rüya gibi. Yılın en estetik, belki de en ürkütücü filmi.
IMDb: 7,1
3. Onu Geri Getir (Bring Her Back)
Onu Geri Getir, kayıpla başa çıkmanın ne kadar korkunç olabileceğini anlatan, karanlık ve derin bir kabus. Konuş Benimle'nin (Talk to Me) yaratıcıları Danny ve Michael Philippou, bu kez çığlık çığlığa bir korkudan çok, sessizce içe çöken bir dehşet yaratıyor.
Film, babalarını kaybettikten sonra ilgisiz bir koruyucu aile sisteminin eline düşen iki kardeşin, Andy ve görme engelli Piper'ın hikayesini anlatıyor. Sally Hawkins'in hayat verdiği Laura, dışarıdan ne kadar nazik görünse de evin havasında tekinsiz bir şeyler olduğu hemen hissediliyor. Laura'nın Piper'a takıntılı sevgisi ve Andy'ye yönelttiği sistemli manipülasyonlar, daha ilk dakikalardan itibaren tüyleri diken diken ediyor.
Jonah Wren Phillips, ilk oyunculuk deneyimini Netflix'in Sweet Tooth dizisinde yaşadı (Sony Pictures Releasing)
Hawkins burada hiç kuşkusuz kariyerinin en sarsıcı performanslarından birini sergiliyor; aynı Toni Collette'in Ayin'de (Hereditary) yaptığı gibi. Yavaş ilerleyen hikaye, mutfak bıçağı sahnesiyle izleyicisini fenalaşmanın eşiğine getiriyor; sabredenleri ise unutulmaz bir finalle ödüllendiriyor. O kanlı ve duygusal patlama, uzun süre hafızadan silinmiyor.
Onu Geri Getir, doğaüstü öğelerle süslenmiş olsa da aslında ihmalin ve kontrol saplantısının hikayesi. Philippou kardeşler, ebeveyn sevgisinin sınırlarını, koruma içgüdüsünün nasıl bir şiddet biçimine dönüşebileceğini anlatıyor. Her karenin altına sinmiş hüzün, filmin korkusunu daha yapışkan, daha kalıcı kılıyor. Ve 104 dakikanın sonunda film bitiyor ama duygusu uzun süre sizden ayrılmıyor.
IMDb: 7,2
2. Günahkârlar (Sinners)
Ryan Coogler'ın Günahkârlar'ı, korku sinemasının hem kalbini hem ritmini yeniden tanımlıyor. Creed ve Black Panther'la hem sektörün hem de izleyicinin güvenini kazanan yönetmen, bu kez o krediyi riskli ama büyüleyici bir işe yatırıyor: 1930'ların Mississippi'sinde geçen müzikal bir vampir hikayesi. Michael B. Jordan, kasabalarına dönüp kendi müzik mekanlarını açmak isteyen ikiz kardeşleri canlandırıyor. Ancak geceyi özgürlükle doldurmak isterken, İrlandalı bir vampirin gölgesi kasabanın üzerine kabus misali çöküyor.
Günahkârlar, geçmişlerinden kaçmaya çalışan ikiz kardeşlerin, memleketlerine dönüşlerinde karşılaştığı karanlıkla yüzleşmelerini konu ediniyor (Warner Bros) (Warner Bros.)
Coogler, müzikle korkunun ritmini birleştirirken, ırkçılık ve sömürü temalarını da derinlemesine işliyor. Film, blues'un ruhunu emmek isteyen beyaz vampirleri, Afro-Amerikan müziğin sömürüsüne dair çarpıcı bir alegoriye dönüştürüyor. Michael B. Jordan, oynadığı iki farklı karakterle muazzam bir enerji yaratırken, Jack O'Connell'ın canlandırdığı vampir, soğuk bakışlarıyla (ve tabii dişleriyle) delip geçiyor.
İtalyan korku sineması efsanesi Lucio Fulci'nin gotik şiddetiyle, Robert Rodriguez'in çılgın kült filmi Günbatımından Şafağa'nın (From Dusk Till Dawn) deliliğini aynı potada eriten Günahkârlar, kan, ter ve müzikle yanan bir ayin gibi. Çifte Oscarlı genç dahi Ludwig Göransson'un tedirgin edici müzikleri eşliğinde film hem baş döndürücü hem ruhani bir deneyime dönüşüyor.
Özetle Günahkârlar, sadece vampirlerle değil, kültürünü korumak için de mücadele eden bir halkın ruhunu enfes biçimde anlatıyor. Sadece bu yılın değil, tüm zamanların en iyilerinden olmaya aday...
IMDb: 7,6
1. Silahlar (Weapons)
Zach Cregger, Barbarian'la başlayan tuhaf evrenini bu kez kasaba ölçeğinde büyütüyor. Silahlar, küçük bir Amerikan kasabasında gecenin tam 02.17'sinde evlerinden çıkan bir grup çocuğun ortadan kaybolmasıyla başlıyor ve izleyiciyi daha ilk dakikadan huzursuz bir rüyaya hapsediyor.
Cregger, gizem, trajedi ve kara mizah arasında ipte yürür gibi ustaca geziniyor; her adımda duygusal zemin daha da çatırdıyor, mayınlar bir bir patladıkça tedirginlik üst seviyeye çıkıyor. Julia Garner kaybolan çocukların öğretmeni, Josh Brolin çaresiz bir baba, Alden Ehrenreich ise gerçeğin peşine düşen yerel bir polis. Ama film, kayıplardan çok kasabanın içindeki sessiz çürümeyle ilgileniyor: Suçluluk, korku ve inkarın birbirine karıştığı, "normal" görünen bir cehennemle.
31 yaşındaki Julia Garner, Netflix'in ödüllü suç draması Ozark'taki Ruth Langmore rolüyle çıkış yapmıştı (Warner Bros.)
Cregger, şiddeti hem mizahın hem de umutsuzluğun aynasında gösteriyor; her sahne izleyiciyi tehdit eder gibi geriyor ama tetiğin ne zaman çekileceğini asla bilemiyorsunuz. Film, Rosemary'nin Bebeği (Rosemary's Baby) ve Hanging Rock'ta Piknik (Picnic at Hanging Rock) gibi 1970'lerin klasik korkularına saygı duruşunda bulunurken, aynı zamanda türün kurallarını baştan yazıyor. Buradaki dehşet, yaratıklardan ya da lanetlerden değil, insanların birbirine olan inancını kaybetmesinden doğuyor.
Her karakter kendi suçluluğunun içinde kaybolurken, hikaye küçük anlarla çözülüyor: Bir rüya, bir not veya bir silah gölgesi... Derken film tüm gizemini bir anda değil, yavaş yavaş, zehir gibi yayıyor. Sonlara doğru her şey kontrolden çıkıyor ve Cregger'ın sineması, tam anlamıyla bir delilik senfonisine dönüşüyor. Absürtle trajediyi aynı sahnede buluşturan yönetmen, seyirciyi hem güldürüp hem nefesini kesmeyi başarıyor.
Silahlar yılın en sarsıcı filmlerinden biri çünkü korkunun kaynağı olarak insanın kendisini işaret ediyor ve bunu yaparken eğlenmeyi de unutmuyor.
IMDb: 7,5
Arkeologlar, 2 bin yıllık gizemli cinayeti ortaya çıkardıhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/5203368-arkeologlar-2-bin-y%C4%B1ll%C4%B1k-gizemli-cinayeti-ortaya-%C3%A7%C4%B1kard%C4%B1
Arkeologlar, 2 bin yıllık gizemli cinayeti ortaya çıkardı
Arkeologlar, Sandi Toksvig'in programının çekimleri sırasında 2 bin yıllık gizemli cinayeti açığa çıkardı (Bournemouth Üniversitesi)
Britanya'nın geçmişindeki sırları gün yüzüne çıkaran Channel 4'daki yeni televizyon programının çekimleri sırasında arkeologlar, Dorset'teki bir Demir Çağı yerleşimine 2 bin yıl önce gömülen ergen bir kızın "gizemli cinayetini" ortaya çıkardı.
TV siması Sandi Toksvig ve Bournemouth Üniversitesi arkeoloğu Miles Russell, "Hidden Wonders" adlı programının ilk bölümünü çekerken, Romalılardan önce Dorset kırsalında yaşayan Durotriges adlı bir kabilenin evlerini ve mezarlığını keşfetti.
Araştırmacılar kazı alanının bir bölümünde, bir çukura yüzüstü gömülmüş ergen bir kızın iskeletini buldu.
Daha detaylı analizler, genç kızın kollarında ve gövdesinin üst kısmında, muhtemelen ölümünden önceki şiddet eylemlerinden kaynaklanan hasarlar olduğunu ortaya koydu. O zamanlar birini yüzüstü gömmek yaygın bir uygulama olmadığından ve ölen kişi mezara özenle yerleştirildiğinden, araştırmacılar kızın muhtemelen kurban edildiğinden şüpheleniyor.
Metro'ya konuşan sunucu "Sonunda yüzünü ışığa çevirdiğimde sanki bana bakıyormuş gibi hissettim... O anda, beklenmedik bir şekilde gözyaşlarına boğuldum" dedi.
"Ağlamamı durduramadım. O kişinin başını ellerimde tutmak hayatımın en büyük ayrıcalıklarından biriydi" diye konuştu.
Dr. Russell, "Ekip, bunun bir insan kurban olabileceğini duyduğunda bilhassa şoke oldu ancak Sandi'nin arkeolojiye yönelik ilgisinden, ortaya çıkarılanlardan derinden etkilendiği açıktı" dedi.
Toksvig, kalıntılarla "çok dikkatli bir şekilde" ilgilenildiğini söylüyor. Toksvig, Cambridge Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji bölümünden mezun olduktan yaklaşık 40 yıl sonra 4 alandan elde ettiği bulguları sunacak.
Alandaki kazılarda ortaya çıkarılan kanıtlar kabileye, ritüellerine ve yaptıkları alet-edevat türlerine ışık tutuyor.
Kazılarda yer alan Bournemouth Üniversitesi arkeoloğu Dr. Russell şöyle diyor:
Genellikle Roma tarzındaki bulgular, Roma'yla geleneksel Demir Çağı adetlerinin karışımını sergiliyordu. Bu da bize bu insanların 2 bin yıl önce nasıl yaşayıp öldüklerine dair bir fikir verdi.
Mezar alanından alınan örneklerin DNA analizi, Demir Çağı'ndaki Durotriges kabilesinin anaerkil bir toplum olduğuna işaret ediyor.
Araştırmacılar bu kabilede kadınların muhtemelen toprak sahibi olduğunu, erkeklerinse Britanya ve Avrupa'nın kuzeybatısındaki çeşitli yerlerden geldiğini belirtiyor.
Arkeologlar ayrıca DNA kanıtlarını kullanarak kabile soyunu tek bir kadına kadar izlemeyi de başardı.
Araştırmacılar bugüne kadarki kanıtlara dayanarak toplulukların, ailelerin anneleri etrafında şekillendiğini ve erkeklerin kadınlarla yaşamaya davet edildiğini söylüyor.
Dr. Russell "Bu, Batı Avrupa tarih öncesi döneminde anasoylu toplulukların kanıtlarının ilk kez belgelendiği anlamına geliyor" diyor.
Independent Türkçe
Adolescence'ın yönetmeninden yeni dizi: Başrolde Adam Driverhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/5203360-adolescence%C4%B1n-y%C3%B6netmeninden-yeni-dizi-ba%C5%9Frolde-adam-driver
41 yaşındaki Amerikalı oyuncu Adam Driver, 2020'de Noah Baumbach imzalı Marriage Story'deki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilmişti (Netflix)
Adolescence'ın yönetmeninden yeni dizi: Başrolde Adam Driver
41 yaşındaki Amerikalı oyuncu Adam Driver, 2020'de Noah Baumbach imzalı Marriage Story'deki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilmişti (Netflix)
Adam Driver, Netflix'in yeni rehine draması Rabbit, Rabbit'te başrolü üstlenecek.
Dizinin senaryosunu Hırsızlar Şehri (The Town) ve The Batman gibi filmlerle tanınan Peter Craig kaleme alırken, yönetmen koltuğunda Adolescence'la Emmy kazanan Philip Barantini oturuyor. Yapım, bağımsız film ve televizyon stüdyosu MRC tarafından hayata geçiriliyor.
Rabbit, Rabbit, polis tarafından köşeye sıkıştırılan firari bir mahkûmun, özgürlüğünü geri kazanmak için insanları rehin almasını konu alıyor. Ancak bu çatışma kısa sürede "rehineleriyle arasında kontrolden çıkan bir sosyal deneye" ve "taktiksel empati" eğitimi almış deneyimli bir FBI müzakerecisiyle tehlikeli bir psikolojik savaşa dönüşüyor.
Netflix, dizinin doğrudan sipariş edildiğini ve projeyi kazanmak için diğer yayıncılarla "son derece rekabetçi" bir süreç yürütüldüğünü açıkladı.
Craig, dizinin yaratıcısı, senaristi ve yürütücü yapımcısı olarak görev yaparken; Barantini ve Adam Driver da yapımcı kadrosunda yer alıyor.
Craig, gişe rekortmeni Top Gun: Maverick'in senaryosunu yazmış ve Dope Thief adlı Apple TV dizisini yaratmıştı. Kariyerine Ben Affleck'in yönettiği Hırsızlar Şehri'nin senaryosuyla başlamıştı.
Oyunculuktan yönetmenliğe geçen Barantini, Kardeşler Takımı (Band of Brothers), Çernobil (Chernobyl) ve Ned Kelly gibi yapımlarda rol aldı. İlk uzun metraj filmi Kötü Adam'ın (Villain) ardından, tek plan çekim tekniğiyle çektiği Patlama Noktası (Boiling Point) büyük övgü toplamıştı. Aynı formatı kullandığı 4 bölümlük Netflix dizisi Adolescence ise 13 Emmy adaylığı kazanmış, 8 ödül almıştı.
Adam Driver ise Yıldız Savaşları (Star Wars) serisindeki Kylo Ren rolüyle tanınıyor. Ayrıca Marriage Story, Ferrari, Gucci Ailesi (House of Gucci) ve HBO dizisi Girls'deki performanslarıyla da övgü toplamıştı.
Independent Türkçe, Variety, Hollywood Reporter
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة