Putin: ABD’nin yanıtında Rusya’nın güvenlik endişeleri dikkate alınmadı

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov: Rusya savaş istemiyor ancak gerilimi artırmayı hedefleyen taraflar var.

Ukrayna askerleri, Luhansk bölgesinin ön cephelerinde nöbet tutmaya devam ediyor. (AP)
Ukrayna askerleri, Luhansk bölgesinin ön cephelerinde nöbet tutmaya devam ediyor. (AP)
TT

Putin: ABD’nin yanıtında Rusya’nın güvenlik endişeleri dikkate alınmadı

Ukrayna askerleri, Luhansk bölgesinin ön cephelerinde nöbet tutmaya devam ediyor. (AP)
Ukrayna askerleri, Luhansk bölgesinin ön cephelerinde nöbet tutmaya devam ediyor. (AP)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD ve NATO’nun ‘Rusya’nın güvenlik garantisi talebine’ verilen yanıtında, ülkesinin ‘’temel güvenlik endişelerinin dikkate alınmadığını’’ söyledi. Putin, ‘Rusya tarafının sunduğu güvenlik garantisi anlaşması taslaklarına, ABD ile NATO’nun verdiği yazılı yanıtları dikkatli bir biçimde inceleyeceğini, bu incelemenin ardından atılacak sonraki adımlara karar vereceğini’ bilirdi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde yaptığı açıklamalar, ABD ile NATO’nun 26 Ocak’taki resmi yanıtına dair Kremlin’in ilk değerlendirmelerini yansıttı.
Kremlin’den yapılan açıklamada, Putin’in Fransız mevkidaşı Macron ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Putin’in, ‘Başta Donetsk ve Lugansk ile doğrudan diyalog kurmak ve Donbass’ın özel statüsünü yasal olarak resmi hâle getirmek ile ilgili olan maddeler olmak üzere, Minsk Anlaşmaları’nın Kiev tarafından harfi harfine yerine getirilmesi gerektiğinin’ önemini vurguladığı belirtildi. Ayrıca Putin ve Macron’un, Avrupa güvenliğine dair Rusya-Fransa diyalogunu sürdürme konusunda uzlaştıkları kaydedildi.
Kremlin kaynaklarından alınan bilgiye göre Putin, Macron ile görüşmesinde şu ifadeleri kullandı:
“Batı, Rusya’nın temel güvenlik endişelerini ciddiyetle ele almıyor. Rusya’nın talepleri NATO’nun doğuya doğru genişlememesi ve Rusya’ya tehdit oluşturacak silahların sınırlarımızın yakınına konuşlandırılmamasıdır. Rusya-NATO’nun 1997’deki kurucu belgelerinde yer alan ‘güvenliğin bölünmezliği prensibinin’ nasıl uygulanacağı konusu, ABD ile NATO’nun yanıtında göz ardı edilmiştir.’’ ifadelerini kullandı.
1997 tarihli NATO-Rusya Kurucu Belgesi'nde, kimsenin kendi güvenliğini bir başka ülkenin güvenliğini tehlikeye atacak biçimde güçlendirmemesi gerektiği şartını içeren ‘güvenliğin bölünmezliği prensibi’ yer alıyor.

Rusya-Batı-İran
Kremlin'den yapılan açıklamada, iki liderin İran’la yapılan ‘nükleer anlaşmanın canlandırılması’ konusunu da ele aldığı belirtildi. Liderler, Ortak Kapsamlı Eylem Planı'nın korunması ve hayata geçirilmesi için uluslararası çabaların sürdürülmesi gerektiği konusunda Moskova ile Paris’in pozisyonlarının birbirine çok yakın olduğunu ifade ettiler.  
Rus uzmanlar, Putin’in ‘ABD ile NATO’nun yanıtlarını derinlemesine inceledikten sonra atılacak adımlara dair açıklama yapacağını ifade etmesine rağmen Rusya’nın temel tepkilerini dile getirdiği’ yorumunda bulundular.

Lavrov’dan Ukrayna açıklaması
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova'nın ‘Ukrayna'da savaş istemediğini’ belirterek Batı ile ek diyalog turları düzenleme olasılığına kapıyı açık bıraktı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, güncel konulara ilişkin Rus medyasına verdiği röportajda, Ukrayna ile savaşmak istemediklerini belirterek, "Çatışmayı artırmak isteyen taraflar var. Eğer bu Rusya'ya bağlı bir durum ise savaş olmayacaktır" dedi.
Lavrov ayrıca ‘güvenliğin bölünmezliği prensibine’ vurgu yaparak, Batı’nın (NATO-Rusya anlaşmalarında) seçici davrandığını ve kendisinin ihtiyaç duyduğu hükümleri öne çıkardığını söyledi.  
Rus Bakan, 2010 Astana ve 1999 İstanbul’da, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ile Rusya arasında, güvenliğin bölünmezliğini sağlamak için birbiriyle ilişkili ilkeler içeren anlaşmalar yaptığını hatırlattı ve bu anlaşmalara uyulmasının önemine değindi.
Rusya ve ABD ile NATO arasında çeşitli güvenlik garantileriyle ilgili teklifler konusunda müzakerelerin sona ermediğini belirten Lavrov, birkaç hafta içinde bu konuda Rus-Amerikan görüşmesinin gerçekleşeceği bilgisini paylaştı. 
Lavrov, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelensky ile doğrudan bir diyalog başlatma olasılığı ile ilgili bir soruya da şu cevabı verdi:
“Ukrayna Cumhurbaşkanı, Rusya ile ilişkilerin normalleşmesini görüşmek istiyorsa biz hazırız ve onu Moskova'ya davet edebiliriz. Ukrayna’da gerilimin artmasından tırmanmasından çıkar sağlayan taraflar var. ABD’nin Ukrayna’yı kullanmasından rahatsız olanlar da mevcut.”  
ABD’nin Rusya’nın komşularını kışkırttığını öne süren Lavrov sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu yolla Çin’e odaklanmak istiyorlar. Ukrayna'ya anlaşma şartlarını uygulaması için baskı uygulayabilecek tek taraf Washington’dır. Onun dışında hiç kimse Kiev'i Minsk Anlaşmalarına uymaya zorlayamaz."
Lavrov, Washington ile tüm müzakerelerin başarısız olunması halinde, Moskova'nın Latin Amerika ülkeleri, Sırbistan ve İran gibi Washington'u rahatsız eden taraflarla iş birliğini artırıp artırmayacağına ilişkin br soruya da şu yanıtı verdi:
“Moskova, ‘güvenlik garantileri’ konusundaki müzakerelerin sonucu ne olursa olsun, Latin Amerika ülkeleri ve adı geçen diğer taraflarla ilişkilerini güçlendirecektir. Bahsi geçen ülkelerle iş birliğimiz güvenlik ilkelerine saygılı olmaları ve gerilimi tırmandırma eğilimi göstermemeleri nedeniyle bu kadar güçlüdür. Aynı ilkeleri benimseyen her ülkeyle iş birliğimizi artırabiliriz. "
Lavrov, ülkesinin Almanya ve Fransa ile Minsk Anlaşmaları imzaladığını ve bu anlaşmaların Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne ve birliğine saygıyı şart koştuğunu belirterek Moskova'nın Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlığına tanıyacağı iddialarını ise reddetti.  
Rus bakan, Washington'ın Moskova'ya ek yaptırım uygulama planlarıyla ilgili bir soruya yanıt olarak, "Rusya, ABD tarafını, ek yaptırımlar uygulanmasının iki ülke arasındaki ilişkileri koparmakla eşdeğer olacağı konusunda uyardı’’ dedi.  
Rusya'nın Washington Büyükelçisi Anatoly Antonov’un sınır dışı edilebileceğine yönelik tehdide de değinen Lavrov, "Washington'ın diplomatik misyonlar konusundaki kabalığı devam ederse, Moskova da benzer önlemler alacaktır" ifadesini kullandı.



Netanyahu tam olarak ne istiyor?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu tam olarak ne istiyor?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

Sadece dünyada değil, İsrail'de de şaşkınlık ve hoşnutsuzlukla “Başbakan Binyamin Netanyahu tam olarak ne istiyor?” sorusu soruluyor.

Gazze Şeridi’nde gerçekten bir çözüme ulaşmak, İsrailli rehinleri geri getirmek ve İsrailli askerlerin kanının dökülmesini engellemek istiyor mu? Yoksa sırf savaşmak için savaş mı istiyor?

Netanyahu, Hamas'ı anlaşmaya yanaşmamakla suçlamıştı. Şimdi ise Hamas Mısır ve Katar tarafından sunulan öneriyi kabul etmişken neden Gazze Şeridi'ni işgal etmekte ısrar ediyor ve orduyu planını değiştirip işgali hızlandırmaya zorluyor?

İlk bakışta, İsrail, Kahire ve Doha'nın Washington ile tam koordinasyon içinde Hamas liderliğini öneriyi koşulsuz ve değişiklik talep etmeden kabul etmeye ikna etmek için gösterdiği çabalarda yer almamış gibi görünüyor. Mısırlılar, Katarlılar, hatta ABD’liler ve hatta İsrailli yetkililer, Netanyahu'nun bu çabalarla yakından bağlantılı olduğunu doğruladılar. Netanyahu, örneğin serbest bırakılacak Filistinli tutukluların sayısı gibi arabulucuların kabul ettiği veya ofisiyle bu konuda uzlaşma sağladığı birçok şart ve talep öne sürdü.

İsrail, her İsrailli rehine karşılığında ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış 120 Filistinliyi serbest bırakmayı kabul ederken, Hamas 200 tutuklunun serbest bırakılmasını talep etti ve 150 kişide anlaşma sağlandı.

İsrail, Gazze Şeridi'nden çekildikten sonra, 2-3 kilometre genişliğinde bir güvenlik kuşağında askerlerini tutmak istedi, Hamas ise sadece 500 metreye razı oldu, sonra mesafenin 1200 metre, bazı yerlerde ise 1500 metre olması konusunda anlaşmaya varıldı.

Tüm bunlar İsrail ve Hamas ile yapılan müzakerelerde gerçekleşti. Peki, İsrail güçleri tüm Gazze Şeridi'ni işgal etmek için harekete geçene kadar neler oluyor?

Son zaferin resmi

Netanyahu’nun kararsız bir lider olduğu ve hala karar vermekten kaçındığı açık. Ya da Haaretz gazetesinin dünkü başyazısında yazdığı gibi, o zayıf ve hiçbir şeye karar veremiyor. Bu yüzden bir yandan İsrail'in dünyadaki konumunu zayıflatıyor, ama vatandaşlarını kaderlerine terk ediyor.

Netanyahu, Hamas’a baskı yapmak için Gazze’yi işgal etmekten başka çare olmadığını İsrail halkına kabul ettirmeye çalıştı. Böylece bir yandan aşırı sağdaki müttefiklerinin isteklerini yerine getirirken, diğer yandan onların iştahını daha da kabarttı. Şimdi geri adım atması zor. Politikasını Hamas'a karşı sert bir politika olarak pazarlamaya çalışıyor.

dfgtyu
Salı günü Batı Şeria'nın Beyt Sira köyünde İsrail ordusu tarafından yıkılan bir evin enkazını inceleyen Filistinliler (AP)

Netanyahu'nun Hamas'ın öneriyi kabul ettiğine dair yaptığı yazılı açıklamada “İsrail'in politikası sabittir ve değişmemiştir” cümlesinin yer alması tesadüf değil. Bu cümle, aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in Netanyahu'nun sağ kanada verdiği sözleri tutacağına dair hiç güvenmediği sözlerine yanıt niteliğindeydi. Netanyahu, Smotrich'e askeri zafer elde edilmeden savaşı bitirmediğini kanıtlamaya çalışıyor.

Ancak bu tutum, hesaplamaktan kaçındığı başka tehlikeler de barındırıyor.

Netanyahu’nun aşırı sağcı müttefikleri karşısında savaşı askeri bir zaferle sona erdirmek için Gazze'yi işgal etmeye devam ettiğini göstermeye kararlı olmasının bir bedeli var. Hamas liderliği de savaşı askeri bir zaferle, ya da askeri dilde ‘nihai zafer imajı’ ile sona erdirmek istiyor.

Bu tartışmalı bir fikir ve birçok strateji uzmanı bunu ‘en aptalca’ askeri ilke olarak görüyor, çünkü aynı uzmanlara göre bu ilke İsrail için geri tepip onu ‘Gazze bataklığına’ sürükleyebilir.

Örneğin dün Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları, bir İsrail askerini kaçırma operasyonunu neredeyse başarıyla gerçekleştirdi ve pusuda birkaç İsrail askeri yaraladı.

Bu tür faaliyetlerde yakın vadeli işlemler artık yok.

Ne kazanır?

Peki Netanyahu, imzalanması dışında hiçbir eksikliği olmayan bir anlaşma varken böyle yaparak ne kazanıyor?

Kazancı çok.

Netanyahu’nun hesaplarına göre İsrail'de iktidar olanın kendisi olduğu kanıtlanıyor. Eskiden ordusu olan bir devlet olan İsrail, artık kararlarına itaat eden ve onun onaylamadığı askeri operasyonları ‘stratejik tuzak’ olarak nitelendiren bir orduya sahip bir devlet haline geldi.

dfrgt
Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonlar sırasında İsrail askerleri (İsrail ordusu)

Generallerin İsrail toplumundaki konumu zayıflıyor ve bununla birlikte onların arkasında saklanan derin devlet de zayıflıyor.

 Netanyahu yaklaşık yirmi yıldır bu süreci yürütüyor.

Bu şekilde iktidar koalisyonunu güçlendiren Netanyahu, en azından görev süresinin sonuna kadar hükümeti ayakta tutuyor ve böylece, yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan ve kendisini mahkûm edip hapse atmak isteyen mahkeme nezdinde konumunu güçlendiriyor.

Seçimleri ertelemek zorunda kalacağı başka askeri operasyonlar düzenleyebilir.

Haaretz gazetesi dünkü başyazısında şöyle yazdı:

“Netanyahu son iki yılda yedi ayrı savaş bölgesiyle yetinmeyip sanki tüm dünyaya savaş açmaya kararlıymış gibi görünüyor ve böylece dünyadaki Yahudileri İsrail devletiyle birlikte uçuruma sürüklüyor.”

Böyle bir durumda, başarısızlık ölçütü artarsa, ABD Başkanı Donald Trump'ın onu kurtarmak için müdahale etmesi beklenebilir. Trump'ın onu ulusal bir kahraman olarak görmesi ve ‘Onu nasıl hapse atmak istiyorlar?’ diye sorması bunun bir göstergesi olarak yeterli.