Filistin Merkez Komitesi İsrail’e karşı net kararlar alabilecek mi?

Gözlemciler, toplantı sonuçlarının Devlet Başkanı Abbas'ın geleneksel politikasının dışına çıkmayacağını düşünüyorlar

Başkan Abbas her fırsatta Merkez Komitesi’nin İsrail’e karşı kati kararlar alacağını vurguluyor (WAFA)
Başkan Abbas her fırsatta Merkez Komitesi’nin İsrail’e karşı kati kararlar alacağını vurguluyor (WAFA)
TT

Filistin Merkez Komitesi İsrail’e karşı net kararlar alabilecek mi?

Başkan Abbas her fırsatta Merkez Komitesi’nin İsrail’e karşı kati kararlar alacağını vurguluyor (WAFA)
Başkan Abbas her fırsatta Merkez Komitesi’nin İsrail’e karşı kati kararlar alacağını vurguluyor (WAFA)

Halil Musa
Filistin Merkez Komitesi’nin önümüzdeki pazar Ramallah'ta yapılacak toplantısına sayılı günler kala, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken arasındaki telefon görüşmesi yaptı.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çatısı altındaki grupların ve Hamas’ın boykot ettiği Komite’nin yetkilileri Arap mevkidaşlarına toplantıda alınacak kararlar hakkında brifing verdiler.
Cumhurbaşkanı Abbas ve Filistinli yetkililer her fırsatta Merkez Komitesi’nin “İsrail’in Filistin halkına ve topraklarına yönelik ihlalleri ve suçlarına karşılık vermek için zaruri ve kati kararlar” alacağını vurguluyorlar.

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) boykot ediyor
Ancak FKÖ’nün ikinci büyük grubu olan FHKC, Fetih Hareketi’nin yanı sıra sadece Filistinli küçük grupların katılacağı toplantıyı boykot ettiğini duyurdu.
FHKC, Filistin liderliğini bölünmeyi derinleştirmek ve “Merkez Komitesi’nin toplanmasında ısrar ederek” ulusal kurumda münhasırlık ve hegemonik yaklaşımını pekiştirmekle suçladı. Bunun "önceki ulusal uzlaşmalara ve kapsamlı seçimlerin yapılmasına karşı bir ihlal" teşkil ettiğini de sözlerine ekledi.
FHKC “Merkez Komitesi ve Ulusal Konsey’in İsrail'in tanınmasını kaldırma ve Oslo Anlaşmaları ile bu anlaşmalarda geçen başta güvenlik koordinasyonu olmak üzere güvenlik, siyasi ve ekonomik taahhütleri feshetme kararlarını uygulamak üzere tüm güçlerin katılımıyla kapsamlı bir ulusal diyalog düzenlenmesini” talep etti.
Fetih Hareketi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Cibril er-Racub, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ve Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu’l Gayt ile Kahire'de yaptığı görüşmesinin ardından “Bakan Şukri ve Genel Sekreter Ebu’l Gayt’a Merkez Komitesi’nin atmayı planladığı adımlar hakkında bilgi verdiğini” söyledi.

Halk direnişinin etkinleştirilmesi
Racub, Merkez Komitesi’nin kararlarının, İsrail ile bağları kesen ve 2018'de FKÖ'nün İsrail'i tanımasını iptal eden “Ulusal Konsey ve Merkez Komitesi’nin kararlarına ilişkin yürütme mekanizmalarını” kapsayacağını da sözlerine ekledi.
Racub, Ulusal Konsey’in “halk direnişini tamamen harekete geçirme ve bir sonraki konsey toplantısına hazırlanma" yönünde karar alacağını açıkladı.
Filistinliler, İsrail'in iki devletli çözümü kabul etmemesinin yanı sıra İsrail Başbakanı Naftali Bennett'in FKÖ ile siyasi bir süreç başlatmayı reddedip Filistinlilerin hayatını kolaylaştırmayı ve ekonomik kolaylıklar sağlamayı kabul etmesinden şikayet ediyorlar.
Aynı zamanda Filistinli yetkililer ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin yerleşimcilik ve Kudüs'teki ABD Konsolosluğu'nu yeniden açma konusundaki sözlerini yerine getirmek üzere fiili adımlar atmaması karşısında “derin üzüntü” duyduklarını da dile getirdiler.

ABD’nin söylem ve eylem çelişkisi
Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki konuya ilişkin yaptığı açıklamada “ABD’li yetkililerin sözleri ve eylemleri arasında büyük bir uçurum var. ABD sözlerini yerine getirme konusunda gevşek davranıyor” ifadelerini kullandı.
Maliki sözlerini şöyle sürdürdü:
“ABD, Merkez Komitesi’nin gelecek kararlarından ciddi bir şekilde korkuyor. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Başkan Abbas ile yaptığı görüşme, Filistinlileri Merkez Komitesi’nin sonuçlarına ilişkin ifadelerin büyüklüğünü azaltmaya ikna etme girişimidir.”
Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne “Filistin-ABD temasları yavaş bir şekilde devam ediyor olsa da bir sonuca ulaşma söz konusu değil ya da çıkmaza girmiş durumdalar. ABD’nin tavrının belirsizliği barışa hizmet etmiyor çünkü İsrail sahada oldu bitti politikasına devam ediyor” dedi.

Medya kampanyası
Kudüs Siyasi Araştırmalar Merkezi Direktörü Ureyb er-Rentavi “Merkez Komitesi’nin kararları Başkan Abbas'ın geleneksel politikasının dışına çıkmayacak. Bir sonraki aşama, iki taraf arasındaki çatışmanın azaltılması, güven inşa etme icraatının tamamlanması ve ekonomi ile ekonomik barış karşılığında güven verilmesi üzerine inşa edilen bir teoriye dayanacak” dedi.
Rentavi “Merkez Komitesi’nin önemli adımlar atacağının yayılması, İsrail veya yurt dışını değil, Filistin'in iç kesimlerini hedef alan bir medya kampanyasından başka bir şey değil” ifadelerini kullandı. Rentavi Merkez Komitesi’nin İsrail ile ilişkilerde yeni bir Filistin stratejisi benimsemesine pek ihtimal vermese de “Filistinlilerin üzerinde ittifak kurduğu, Batı Şeria'da güven inşa etmeye yönelik adımlarla birlikte Gazze'de sükuneti sağlamaya dayalı duruma uyum sağlama eğilimi” olduğuna dikkat çekti.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Rentavi, Fetih Hareketi Merkez Komitesi'nin Hüseyin eş-Şeyh'in FKÖ Yürütme Komitesi üyeliğine aday gösterilmesine ilişkin kararlarının "siyasi anlamının hafife alınmaması gerektiğini" söyleyerek bu kararların "FKÖ’de üst düzey pozisyonlar sağlayarak Filistin Otoritesi'nin söz sahibi kanadını güçlendirmeye" katkıda bulunduğunu belirtti.



Rusya, yeniden yapılanmanın başlamasıyla birlikte Suriye arenasına geri dönüyor

Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
TT

Rusya, yeniden yapılanmanın başlamasıyla birlikte Suriye arenasına geri dönüyor

Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)

Mustafa Rüstem

Sonunda ilk kez, birbiri ile savaşan eller tokalaştı. Rusya'nın siyasi karar alma süreçlerinin mutfağı olan Moskova Dışişleri Bakanlığı'nın lüks salonundaki beyaz masanın etrafında, on yıldır birbirine hasım olan gözler buluştu. Bu, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani’nin, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mahir eş-Şara'nın da aralarında bulunduğu üst düzey bir heyetin eşlik ettiği ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya geldiği bu türden ilk ziyaretiydi.

Bu ziyaret, on yıllardır ittifak dilinin baskın olduğu iki ülke arasındaki diplomatik kartların yeniden karılması açısından son derece önemli görünüyor. İttifak, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinin akabinde Moskova'ya kaçmasının ardından değişti. Ancak Kremlin’in kapıları, Esed iktidarını devirme hareketinin başlamasıyla birlikte katıldığı Suriyeli muhalif güçlerin saflarındaki siyasi ve askeri mücadelesinin başlangıcından bu yana, “Ebu Ayşe” lakaplı Bakan Şeybani'ye açıldı.

Yeni bir beyaz sayfa

Siyaset dünyasının en meşhur sözü olan “bugünün düşmanı yarının dostu olabilir” doğrudur. Mutlak anlamda ne düşmanlık ne de dostluk vardır. Ancak görüşmelerdeki beden dili söyleyeceğini söyledi ve Rus diplomasisinin, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı 15 Ekim'de Moskova'da yapılması planlanan Rus-Arap zirvesine davet ederek de olsa, Suriye topraklarına ve Akdeniz'e erişimini koruma konusundaki “aceleci” tavrını özetledi.

 Rusya, Esed'in devrilmesinden bu yana Moskova'ya yaptığı ilk ziyarette Şeybani'yi ağırladı (AFP)Rusya, Esed'in devrilmesinden bu yana Moskova'ya yaptığı ilk ziyarette Şeybani'yi ağırladı (AFP)

Suriyeliler, Lavrov ve Şeybani arasındaki görüşmede genel bir diplomatik denklik tablosuna ulaşmadan önce, Esed Suriyesi döneminde alışılan itaatkarlıktan uzak olduklarını açıklayan bir beden dili benimsemeye çalıştılar. Suriye Dışişleri Bakanı, ülkesinin Moskova'nın Esed rejimiyle ekonomik, güvenlik ve askeri alanlarda imzaladığı tüm önceki anlaşmaları kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirmeye çalıştığını gizlemedi. Bu yeniden değerlendirme, iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğini şekillendirmeyi amaçlıyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise ülkesinin, Suriye halkının tercihlerine saygı duyduğunu ve Moskova'nın Şam'daki yeni yönetimle iş birliği yapma isteğini dile getirdi. Hatta yaptırımların kaldırılması çağrısında bulundu.

Şantaj mı yoksa oyunun kuralları mı?

GSM Merkezi Direktörü Dr. Asıf Melhem, The Independent Arabia'ya verdiği röportajda, “sözlü destek” sınırları içinde kalan Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması ve benzeri konularla ilgili özel görüşmelere rağmen, mevcut Suriye hükümetinin ABD ve Batılı ülkelere her zaman kesin olarak güvenmenin imkânsız olduğunu anladığını söyledi.

Melhem, iki yönetim arasındaki gergin tutumlarda gözle görülür bir değişim olduğunu ve Şam'ın Esed rejimine verdiği destek sebebiyle Moskova'ya şantaj yapmaya çalışırken, Rusların bir miktar esneklik gösterdiğini belirtiyor. Melhem, “Yeni hükümet, ‘sizin yardımınız olmasaydı Esed çoktan devrilmişti’ demek istedi ve bu nedenle Rus yönetiminden tazminat ödemesini ve Esed'i teslim etmesini talep etmeye başladı” diye devam etti.

Ciddi Suriyeli yetkililer, Suriye'deki askeri üslerin Rusya için acil bir ihtiyaç ve Moskova tarihinde bir dönüm noktası olduğuna inanıyor. Ama durum böyle değil. Rusya'nın ihtiyacı olduğu doğru, ancak beklendiği kadar acil ve kaçınılmaz değil.

Rus GSM Merkezi’nin Direktörü, siyasette her pozisyonun bir bedeli olduğuna inanıyor. Rusya, Suriye'deki üslerini elinde tutmakla ilgileniyor ve bunları korumanın yanı sıra, Esed iktidarından önce bile Suriye ile iyi olan ilişkilerini sürdürmek istiyor.

Haberler, Rus bombardımanı nedeniyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koyuyor (AFP)Haberler, Rus bombardımanı nedeniyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koyuyor (AFP)

Direktör şu açıklamada da bulundu: “Her halükarda, üsler Moskova için bir ölüm kalım meselesi değil. Örneğin Suriye kıyılarını ele alırsak, Ruslar açısından Akdeniz'e erişimin tek yolu Karadeniz, Cebelitarık Boğazı veya Süveyş Kanalı’dır. Bu koridorlar ise belirli anlaşmalara tabi. Bu nedenle, özellikle Rusya, herhangi bir bölgede yaşanabilecek beklenmedik gelişme korkusuyla askeri varlığını çeşitlendirmeye başladı. Sudan, Libya ve Eritre'de askeri üsler kurma girişiminde bulundu. Zira üslerinin bulunduğu ülkelerde bazı siyasi değişiklikler yaşanabileceğinin ve bu durumda üslerini korumanın zorlaşabileceğinin farkında.”

Ekim 2011'de Moskova, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olarak, eski Suriye devlet başkanı Beşşar Esed'in istifasını isteyen Batı destekli kararlara karşı veto yetkisini kullanmaya başladı. Bu veto, 8 Aralık 2024'e kadar süren Suriye savaşı boyunca tekraren devam etti. Eylül 2015’te de askeri müdahalede bulundu. O dönemde Rus güçleri, DEAŞ ve terör örgütü olarak tanımladığı el-Kaide'nin Suriye kolu Nusra Cephesi de dahil olmak üzere muhalif grupları hedef aldıklarını kabul ettiler.

Bununla birlikte haberler, özellikle Kuzey Suriye'de Rus bombardımanları sebebiyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koydu. Bu durum, milyonlarca insanın Türkiye yakınlarındaki veya sınırındaki kamplara göç etmesine yol açtı. Bu arada, Ekim 2016'da Moskova, BM İnsan Hakları Konseyi'ndeki koltuğunu kaybetti.

Rusya-Suriye ilişkileri, Suriye'nin bağımsızlığını tanıyan ilk rejim olan eski Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre iki ülke arasında kurulan diplomatik ilişkiler ve stratejik ittifak, Hafız Esed'in Suriye'de iktidara gelmesiyle (1970'ten 2000'e) zirveye ulaştı.

Ekonomik ilişkiler

Tüm bunların bir uzantısı olarak Moskova, Şam ile ilişkilerini korumaya çalışıyor. Son görüşme de yeni bir koordinasyon aşamasının başlangıcı sayıldı. Rusya yalnızca siyasi ve askeri düzeylerde değil, ayrıca Suriye'nin yeniden inşası ve istikrarının sağlanması konusunda da kapsamlı yardım sunma isteğini dile getirdi.

Gözlemciler, bu görüşmenin kanlı bir dönemin ardından açık oynamaya ve yeni bir sayfa açmaya yönelik daha geniş bir çabanın parçası olduğuna inanıyor. Bu adımlar, sivillerin ölümüne ve geniş bir bölgede köy ve kasabalarda hâlâ görülebilen yıkıma yol açan bombardımanlar sebebiyle Rusya'nın kendileriyle karanlık bir geçmişe sahip olduğunu düşünen Suriyelilerin kızgınlığına rağmen atılıyor. Rusya'nın yeniden inşaya katılması yakıp yıktıklarını telafi etmenin, diğer yandan da yatırım ve çok sayıda anlaşmanın değerlendirilmesi yoluyla sıcak sulara dönüşün bir yolu olabilir.

 Dr. Asıf Melhem ise, Suriye ile Rusya arasında fosfat, petrol, doğalgaz ve Tartus Limanı alanındaki yatırımlar için imzalanan sözleşmelerin rejimin devrilmesinden çok önce iptal edildiğini vurguluyor. Bu sözleşmeler kapsamında Suriyeli şirketler ile ortak olan Rus şirketlerinin, hisselerini ortaklarına devrettiklerinin, dolayısıyla ziyaretin, bu anlaşma ve sözleşmelerin yeniden değerlendirilmesi bağlamında yapıldığının altını çiziyor.

Buna ilave olarak Rusya, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi ve uluslararası alanda önemli bir varlığa sahip. Dünyanın en büyük ikinci gücü. Melhem bunun önemli olduğuna inanıyor, zira bu sebeple Rusya’nın görüşleri dikkate alınıyor. Dolayısıyla Rusya ile ilişkiler sürdürülmeli, bu durum şüphesiz Suriye'ye fayda sağlayacaktır.

Öte yandan Şam, Rusya'nın Suriye'ye ihtiyacı olduğunu iddia ederek durumu abartmaya çalışıyor. Melhem’e göre bu doğru değil, çünkü Suriye'nin toplam yüzölçümü Moskova ve kırsalının yüzölçümünü aşmıyor ve Rusya, eğer zorunda kalırsa ve bölgede kalmasının bedelinin elde edeceği faydadan daha büyük olduğunu görürse, sonunda bu üslerden vazgeçebilir.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.