ABD Donanması’nda Cehennem Haftası’nı tamamlayan bir genç öldü

ABD Deniz Kuvvetleri mensupları eğitimlerini gerçekleştirirken
ABD Deniz Kuvvetleri mensupları eğitimlerini gerçekleştirirken
TT

ABD Donanması’nda Cehennem Haftası’nı tamamlayan bir genç öldü

ABD Deniz Kuvvetleri mensupları eğitimlerini gerçekleştirirken
ABD Deniz Kuvvetleri mensupları eğitimlerini gerçekleştirirken

ABD Donanması’nın Özel Harekat Kuvvetleri’ne (SEAL) katılmak için aday olan bir kişi, Cehennem Haftası olarak bilinen zorlu askeri eğitimin ilk aşamasını tamamladıktan sonra hayatını kaybetti. Bir başka aday da rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı.
NBC’nin haberine göre, ABD Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, donanmanın hayatını kaybeden gencin ailesine henüz haber vermediğini bildirdi. Bu nedenle gencin ismi açıklanmadı.
Deniz Özel Harp Komutanlığı da, konunun soruşturma altında olduğunu bildirdi.
Açıklamada, iki SEAL adayının, Cuma günü değerlendirme ve seçim sürecinin ilk aşamasının bir parçası olan Cehennem Haftası’nda sualtı sınıflarını başarıyla tamamladıktan birkaç saat sonra hastaneye kaldırıldığı belirtildi.
Söz konusu açıklamada, “Bir aday 4 Şubat’ta Kaliforniya’daki Sharp Coronado Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. San Diego Deniz Tıp Merkezi’ndeki diğer adayın durumu ise stabil” denildi.
ABD Donanması’nın Özel Harekat Kuvvetleri’ne katılacak adaylar, Cehennem Haftası sırasında dört saatten daha az uykuyla psikolojik harp, asimetrik saldırı gibi zorlu eğitimlerden geçiyor.
Adaylar günde 200 milden fazla koşuyor ve 20 saatten fazla fiziksel eğitim yapıyor.
ABD Donanması’ndaki bu seçkin birlik için adaylar, beş aşamadan oluşan 24 haftalık bir eğitimden geçiyor.
Son 20 yılda bu eğitim sırasında 17 kişi hayatını kaybetti. 2016’da Derek Lovelace isimli bir genç havuz eğitimi sırasında bilincini kaybetti ve öldü.



Demokrasilerin çevreciliği: Kirliliği otokrasilere ihale etmek

Phuket'te büyüyen çöp sahasında çalışanlar (Reuters)
Phuket'te büyüyen çöp sahasında çalışanlar (Reuters)
TT

Demokrasilerin çevreciliği: Kirliliği otokrasilere ihale etmek

Phuket'te büyüyen çöp sahasında çalışanlar (Reuters)
Phuket'te büyüyen çöp sahasında çalışanlar (Reuters)

Demokratik ülkeler genellikle iklim liderleri olarak görülüyor ancak yeni araştırmalar çevre dostu sicillerinin kirliliği tamamen azaltmak yerine yurtdışına kaydırmaktan kaynaklanabileceğini öne sürüyor.

Çarşamba günü PLOS Climate adlı akademik dergide yayımlanan araştırmaya göre, demokrasiler tüketimlerinin çevreye verdiği zararı otokratik devletlere kıyasla daha fazla başka ülkelere aktarma eğiliminde.

"Çevre kirliliğinin ihale edilmesi", küresel çevre yükü devam ederken kendi sınırları içindeki sera gazı emisyonlarını azaltmalarına olanak tanıyor.

Yazarlar, "Demokrasilerde yerel (bölgesel) emisyon seviyeleriyle 'kirlilik dışa aktarımının' ne kadar ilişkili olduğuna dair ilk sistematik çalışmalardan birini sunuyoruz" dedi.

Ana sonuç, kirliliğin ihale edilmesinin demokrasilerde 'evde' daha düşük sera gazı emisyonlarıyla önemli ölçüde ve temelde bağlantılı olduğu.

Çalışma, çevreye etkilerin küresel ticaret yoluyla nasıl yeniden dağıtıldığını araştırmak için sera gazı verileri, ticaret kayıtları ve demokrasi puanlarını kullanarak 1990'dan 2015'e kadar 161 ülkeyi analiz etti. Bulgular, demokratik ülkelerin sadece diğerlerinden daha fazla kirliliği dışarıya ihale etmekle kalmadığını, aynı zamanda bunun yurt içinde daha düşük kişi başına düşen emisyonlarla güçlü bir şekilde bağlantılı olduğunu gösteriyor.

sdfrg
Sierra Leone (AP)

Sera gazı emisyonları, daha az demokratik olan muadillerine kıyasla daha fazla kirliliği dışarıya aktaran demokrasilerde kişi başına ortalama 1 metrik ton daha düşüktü.

Kirliliğin yurtdışına aktarılması, ülkelerin kirletici malları kendileri üretmeyi bırakıp bunun yerine ithal ederek çevreye zararı üretici ülkelere kaydırması anlamına geliyor. Bu durum küresel ticarette, özellikle de daha zengin demokrasilerle daha zayıf çevre düzenlemelerine sahip düşük gelirli ülkeler arasında yaygın.

Araştırmacılar, Japonya ve Almanya gibi ülkelerin yurt içinde emisyonlarını azaltırken, yurtdışında, özellikle Çin gibi ülkelerden yaptıkları ithalat yoluyla, etkin bir şekilde sorumlu oldukları emisyonları nasıl artırdıklarını belgeleyen daha önceki BM raporlarına atıfta bulundu.

Önceki çalışmalar, demokrasilerin daha fazla kamusal hesap verebilirlik ve daha güçlü düzenlemeler nedeniyle çevresel ölçütlerde daha iyi performans gösterdiğini öne sürüyordu. Yeni analiz, bu ölçütlerin gerçekten neyi yakaladığı hakkında soruları gündeme getiriyor. Daha temiz iç hava ve azaltılmış yerel emisyonlar daha iyi kamu talebini ve politikasını yansıtıyor olabilir ancak aynı zamanda kirliliğin ticaret yoluyla küresel olarak yeniden dağılımını da yansıtıyor olabilir.

Yazarlar yaptığı basın açıklamasında "Bu durum, çevreyi koruma açısından demokrasilerin otokrasilere karşı ahlaki üstünlük iddialarını sorgulatıyor" dedi.

Bulgular, özellikle daha varlıklı demokrasiler Küresel Plastik Anlaşması ve COP29 gibi uluslararası iklim anlaşmalarını müzakere ederken, çevresel adalet ve sorumlulukla ilgili artan tartışmaların ortasında geldi. Bu forumlarda genellikle ulusal hedefler vurgulanırken, tüketimin küresel etkileri göz ardı ediliyor.

Bu makale, zengin ulusların yaşam tarzlarının gerçek çevresel maliyetini olduğundan düşük gösterebilen bölgesel temelli iklim hesabına meydan okuyan ve giderek artan bir araştırma grubuna katkıda bulunuyor.

Yazarlar, özellikle yüksek gelirli demokrasilerin çevre politikalarını sadece kendi sınırları içindeki emisyonları değil, aynı zamanda yurtdışındaki tüketimlerinin tüm etkilerini de hesaba katacak şekilde yeniden yönlendirmeleri gerektiğini savunuyor.

Independent Türkçe