"Organize kötülük" ikinci kez Türk futbolunun gündeminde... Gökçe: 'Organize kötülük' olmaz ama önlenemeyen hatalar, yanlışlar olur

Beşiktaş'ta futbolcular maçın hakem yönetimine tepki gösterdi / Fotoğraf: AA
Beşiktaş'ta futbolcular maçın hakem yönetimine tepki gösterdi / Fotoğraf: AA
TT

"Organize kötülük" ikinci kez Türk futbolunun gündeminde... Gökçe: 'Organize kötülük' olmaz ama önlenemeyen hatalar, yanlışlar olur

Beşiktaş'ta futbolcular maçın hakem yönetimine tepki gösterdi / Fotoğraf: AA
Beşiktaş'ta futbolcular maçın hakem yönetimine tepki gösterdi / Fotoğraf: AA

Süper Lig'in 24. haftasında Beşiktaş ile Antalyaspor'un karşı karşıya geldiği müsabakaya hakem kararları ve maç sonu yapılan açıklamalar damga vurdu.
Dolmabahçe'deki Vodafone Park'ta Antalyaspor'u konuk eden Beşiktaş, maçtan golsüz beraberlikle ayrıldı.
Pjanic'in oyundan atılması, Ersin Destanoğlu'nun maçın 30. dakikada uyarılması ile verilmeyen penaltı, müsabakanın en çok konuşulan konusu oldu.
Maç sonu Beşiktaşlı futbolcuların ve yöneticilerin hedefinde mücadelenin hakemi Abdülkadir Bitigen vardı.
Beşiktaş kalecisi Ersin Destanoğlu, 30. dakikada kendisini uyaran hakeme tepki göstererek şu örneği verdi:
"Bu ligde oyuncu olsun kaleci olsun zaman geçirmeyen futbolcu yok. Ama ben yapınca hemen uyarılıyorum, başka kaleciler yapınca 90'da sarı görüyor. Ben niye 30. dakikada uyarılıyorum da diğerleri 90. dakikada uyarılıyor? Şu an sadece Abdülkadir Hoca açısından söylemek istemiyorum. Daha dikkatli olmalarını istiyorum."

Adnan Dalgakıran / Fotoğraf: AA​​​​​​
Siyah-beyazlı kulübün ikinci başkanı Adnan Dalgakıran da tepkisini şu sözlerle dile getirdi:
"Türk futbol hakemlerinin organize kötülüğüne rağmen taraftarlar takımlarına olan inancını kaybetmedi.  Organize bir kötülükle karşı karşıyayız. Paralar harcayacaksınız, taraftarlar stadı dolduracak. Elinizdeki düdükle her şeyi mahvedeceksiniz. Bu iş o kadar kolay değil. Buna izin vermeyeceğiz. Türk futbolu adına biz buna izin vermemeliyiz. VAR verdi. Ancak kötülük daha büyük boyutlara ulaştı. Bunlar tesadüf olamaz. Yarından tezi yok bu işe el atılmalı. Bunları konuşalım arkadaşlar. Burada bir problem var. Konuşanlara ceza vererek halledilecekse ceza versinler. Derhal yarın sabah bütün organizasyon gözden geçirilmeli ve radikal değişik yapılmalı. Bu kadar hata üstüne hata yapan hakemler tekrar maçımıza veriliyor."
Dalgakıran'ın "organize kötülük" sözünün Türk futbol kamuoyunda ikinci kez dile getirilmesi ise dikkat çeken diğer bir konu oldu.
Geçen yıl dönemin Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim de benzer ifadeleri kullanmış ve spor kamuoyunun gündemi bu sözlerle meşgul olmuştu. 
Son yıllarda sık sık maçlarda hakem hatalarının olması ve yetkili ağızların "organize kötülük" sözünü dile getirmesi, Türk futbolunda tartışmaları da beraberinde getirdi.

"'Organize kötülük' olmaz ama önlenemeyen hatalar, yanlışlar olur"
Spor yazarı Attila Gökçe, "organize kötülük" iddialarını, Beşiktaş-Antalyaspor maçının hakem yönetimini ve Türkiye'deki hakem sorununu Independent Türkçe'ye değerlendirdi.
Adnan Dalgakıran'ın hakemler için sarf ettiği "organize kötülük" sözlerini değerlendiren Gökçe, şöyle konuştu:
"Şimdi organize kötülük niçin yapılsın? Yani bir insan, onuruyla haysiyetiyle doğrudan bağlantılı önemli bir işten milyonlarca kişinin önüne çıkarken organize kötülük için bir şeyler kazanması lazım ondan vazgeçmek üzere. Bu kolay bir şey mi yani? Herkes kendi onuruyla hesaplasın. Kolay bir şey mi? Değil. Hatta imkansız bana göre. Yani 'organize kötülük' olmaz ama önlenemeyen hatalar, yanlışlar olur."

Attila Gökçe / Fotoğraf: Twitter
"'Organize kötülük' çok ağır bir suçlama"
Beşiktaş'ın Antalyaspor karşısında Güven Yalçın'ın hava topu mücadelesinde rakip oyuncunun kolunun açık olduğunu dile getiren Gökçe, "Onun kolu açık. Enstantane önümüzden geçiyor ama incelendiğinde bunun bir penaltı olduğu anlaşılıyor. VAR hakeminin uyarması gerekiyor. Abdülkadir Bitigen o karışık ortamda bir saniyede olup geçen hadiseyi kaçırmış olabilir. Bu tür hatalar salakça, aptalca ve işini ciddiye alamamaktan olabilir ama 'organize kötülük' çok ağır bir suçlama bence" yorumunu yaptı.

"'Organize kötülük'ten birilerinin yüksek çıkar elde etmesi ve çok farklı alanlarda yetkili olması gerekir"
Gökçe'ye "organize kötülük" söyleminin geçen sene yapılan hatalar, Sergen Yalçın'a verilen cezalar ve sonrasındaki hakem hatalarının birikiminden olup olamayacağını sordum:
"Sergen Hoca o cezaların çoğunu hak etmişti. Her maçta kenardan elini, kolunu kaldırarak itiraz, dördüncü hakeme itiraz, oradan hakeme saydırmaca... Futbolu en iyi bilen futbolcu unvanı verilmiş bir sporcu oyun devam ederken ceza alanına gelip topa nasıl basar? Yani bu hataları görülmüyor 'Sergen'e kasten yapılıyor' deniliyor. Fatih Terim de Sergen Yalçın da hak ettiler o cezaları. Bu bir gerekçe olamaz. 'Organize kötülük'ten başka birilerinin yüksek çıkar elde etmesi ve o çıkar elde edenlerin çok farklı alanlarda yetkili, paydaş olması gerekiyor. Böyle bir şeyi düzenleyebilir misiniz? Böyle bir şey düzenlenebilir mi ya? 'Organize kötülük' kötü bir laf."

"Hakem eleştirisiyle ilgili en doğru yorumu yapan kaleci Ersin"
Abdülkadir Bitigen'in Vodafone Park'ta ilk defa maç yönettiğini ve müsabakada da başarısız olduğunu dile getiren Gökçe, şunları kaydetti:
"Abdülkadir Bitigen çok mu başarılıydı? Hayır. Pjanic'i oyundan ihraç ederken bence Pjanic kendi arandı. Burada hakem eleştirisiyle ilgili en doğru yorumu yapan kaleci Ersin. 'Bana 30. dakikada 'geciktirme, topu oyuna çabuk' sok diye uyarıyorlar. Ben geri kalan 60 dakikada tedirgin oluyorum ama öbür kalecileri 90. dakikada uyarıyorlar' diyor. Üstelik üslubu da rica kelimesi orada. Yani kendini aynı seviyede görüyor hakemle. Oysa hakem oyun başladığı zaman en çok saygı duyulması gereken isim. Bir üst görevlidir."

"Palabıyık büyük hata yaptı, ekim ayından beri ilk defa geçtiğimiz hafta yönetti maçı. Bu bir engizisyon cezası"
"Hakemlere karşı organize işler yapıldı" diyen Gökçe, şu ifadeleri kullandı:
"Mesela Halis Özkahya hakemliği bıraktı. Kendisine sahip çıkmadılar. Ali Palabıyık ve Abdülkadir Bitigen. Abdülkadir Bitigen VAR hakemiydi, Ali Palabıyık da maç hakemiydi. Rize'deki 3-2'lik Galatasaray galibiyetiyle biten maçta Diagne'nin faul slalomuyla iterek, kakarak, adamları düşünerek uzun bir mesafeyi koşup, 2-3 kişiyi devirdikten sonra verdiği pasla gol atıldı. Ali Palabıyık çok büyük bir hata yaptı. Ama birçok hakem büyük hata yapıyor. 16 hafta sürmüş. Ekim ayından beri ilk defa geçtiğimiz hafta yönetti maçı. E şimdi bu bir engizisyon cezası. Aforoz yani. Bu aforoz kamuoyunda biraz tepki görmeye başladı. Ali Palabıyık'ı en çok eleştiren yazarlardan biri de benim. Ben Ali Palabıyık adını yazarsan aynı harfleri kullanarak anagram yapmak üzere eşittir. 'Bak Ali ayıplı' diye bir sözcük ifade bulursun. Ben bunu iki kere kullandım ama ben bu engizisyona çanak tutmadım."

"Kötü hakem yoktur, kötü verilmiş kararlar vardır"
"Bence kötü hakem yoktur, kötü verilmiş kararlar vardır" diyen Gökçe, "Ali Palabıyık kötü kararlar verdi ama Palabıyık kötü bir hakemdir diyemem. FIFA hakemi ya adam. Kötü hakemdir lafı doğru değil" dedi.

"Bu sezon hakemliğin ve antrenörlüğün itibarsızlaştığı bir sene, bunu hep beraber kurtarmamız lazım"
Hakemlik müessesesinin düzeltilmesiyle ilgili yapılan çalışmalarla ilgili de konuşan Gökçe, görüşlerini şöyle aktardı:
"'Sistem, hakemliği düzeltelim' sözlerine bakacak olursak iş başındaki MHK Başkanı son derece masum bir bilim insanı. Hem de asker kökenli. Spor Bilimleri Fakültesinde spor yönetimiyle ilgili dersler veriyor, araştırmalar yapıyor. Bulunduğu noktada yetkinlik sahibi. Hakemliğe katkıda bulunabilir. Sık sık seminerlerde bazı şeyler yapıyor. Yabancı uzmanları var. Çalışıyorlar ama hataları, defoları, kasadaki ezik portakalları ayıklamakta çabuk sonuç alamıyorlar. Ali Palabıyık ve Halis Özkahya olayları da Türk hakemliğinin bir diyet ödediğini göstermesi bakımından unutulmamalı. Bir kenara not etmek lazım. Çünkü kulüpler hırpaladıkları yapıdan bir tuğla düşürdüler. Bence o bir başarı gibi görünse de başarı değil. Buyurun işte yine hatalı kararlar geliyor peş peşe. Güven duygusu hakemlerin azaldı. Dahasını söyleyeyim bu sezon hakemliğin ve antrenörlüğün itibarsızlaştığı bir sene. Bunu hep beraber kurtarmamız lazım yoksa başka itibarsızlıklar devreye girecek. İtibarsızlık, kimsenin kimseye saygı göstermediği bir kaotik ortam yaratır. Oysa spor kurallarla yönetilen yüksek değerlere dayalı ahlaki bir oyundur. Futbol da dahil. Ama sen hakemlerin, antrenörlerin itibar kaybettiği bir ortamda yarın, öbür gün yönetici de itibar kaybeder. Sporu yönetenler, federasyonlar da itibar kaybederler. Bu başladı mı önünü alamazsın ve kimseye yararı olmaz, çılgınlık süreci başlar."
Independent Türkçe



Dünyanın en prestijli bisiklet yarışı Fransa Bisiklet Turu nedir?

En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)
En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)
TT

Dünyanın en prestijli bisiklet yarışı Fransa Bisiklet Turu nedir?

En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)
En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)

Adrenalin'den herkese merhaba. Bu hafta şu anda gerçekleştirilen ve dünyanın en prestijli spor organizasyonlarından biri olan Tour de France'i inceleyeceğiz.

Fransa Bisiklet Turu'na geçmeden önce bu etkinliğin bir parçası olduğu yol bisikleti yarışlarına bakalım.

Yol bisikleti yarışı 

Yol bisikleti yarışlarında sporcular genellikle asfalt zeminde uzun mesafeleri yüksek hızlarda kat ediyor. Bu disiplin, bisiklet sporunun en bilinen ve prestijli dalı. En meşhur örneği Tour de France olan bu yarışlarda bireysel performansın yanı sıra takım stratejileri de büyük rol oynuyor. Fiziksel dayanıklılık, taktik ve hız, yol bisikleti yarışlarında kazananı belirleyen unsurlardan bazıları. 
 

cdvfgthyj
Avustralya'lı Ben O'Connor, 18. etabı kazanan bisikletçi oldu (AP) 

Tour de France

Her yıl temmuzda başlayan ve iki gün tatil dahil 23 gün süren Fransa Bisiklet Turu, 21 etaptan oluşuyor. 3 bin 338 kilometre boyunca heyecanın dinmeyeceği organizasyonu bu yıl 23 takımdan 184 bisikletçi katılıyor. 

Bir gazetenin reklam kampanyası olarak başlayan Fransa Bisiklet Turu (Tour de France), artık dünyanın en prestijli bisiklet yarışı. 1903'te L'Auto gazetesinin talebi üzerine genç muhabir Géo Lefèvre, satışları artırmak için 6 aşamalı bir "Fransa Turu" yarışması önerdi.

İlk Tur'a katılan 60 bisikletçi Lyon, Marsilya, Toulouse, Bordeaux ve Nantes şehirlerinden geçip Paris'e geri döndü. Yarış, bitirilebileceğine dair şüphelere rağmen büyük bir sansasyon yarattı. Fakat bu bilinirlik beraberinde tartışmaları da getirdi. 1904'teki turda, 1903 şampiyonu Maurice Garin dahil ilk 4 sırayı alan bisikletçiler hile ve müdahale nedeniyle diskalifiye edildi. Garin bir daha asla kazanamadı ve 1904 şampiyonluğu Henri Cornet'e geçti.

Kaotik başlangıcının ardından Tur, üç haftalık zorlayıcı bir formata kavuştu. Organizatörler Henri Desgrange ve Lefèvre sınırları zorluyordu: İspanya'yla Fransa'yı birbirinden ayıran Pireneler sıradağlarını da yarışa dahil ettiler. Hatta anlatılanlara göre şampiyon Octave Lapize, Tourmalet geçidine tırmanırken organizatörler için "katiller" demiş. Ertesi yıl 2 bin 600 m yüksekliğindeki Galibier dahil Alpleri de eklediler ve mesafeyi 4 bin 800 kilometrenin üzerine çıkardılar. 

1919'da, kaosun ortasında düzeni sağlamak için Desgrange, liderlere ilk maillot jaune (sarı mayo) ödülünü verdi. Bu ödül, L'Auto gazetesinin kağıdının rengiyle uyumlu olduğu için seçildi. O andan itibaren seyirciler sarı mayoyu kimin giydiğine ya da giyebileceğine odaklanıyor ve bu gelenek hâlâ devam ediyor.

Bisikletçilerden saatler önce parkura çıkıp kalabalığı eğlendiren ve yarışın masraflarını karşılayan sponsor araçlarıyla geçit arabalarından oluşan tanıtım konvoyu, Tur'a 1930'da dahil oldu. 

1936 yılındaysa Fransız işçilere ücretli izin zorunlu hale getirildi ve böylece her temmuzda düzenlenen troisième semaine (üçüncü hafta) yarışı yazın bir ritüeli haline geldi.

Yüzyılın ortasına gelindiğinde Fransa Bisiklet Turu, artık ülkenin kültürel dokusunun bir parçasıydı: Dağ yollarında tezahürat yapan kalabalıklar, deniz kenarına yapılan geziler kadar Fransız yazının tipik bir özelliği haline gelmişti. 

fgthyju
Fransız Bernard Hinault ve ABD'li Greg Lemond, 1986'daki Tour de France'ta 18. etabın bitiş çizgisini birlikte geçiyor (Reuters) 

Tour de France, dünya savaşları sırasında düzenlenmedi ancak 1947'den sonra savaş sonrası bir rönesans yaşadı. Fransız bisikletçiler 1940'ların sonu ve 1950'lerde hakimiyet kurarken Louison Bobet, üç kez üst üste kazandı (1953–55). Jacques Anquetil 1960'ların başında 5 şampiyonluk elde etti. Anquetil ve Raymond Poulidor arasındaki rekabet efsanevi hale geldi.

Tur'un en büyük şampiyonları 1970'lerde çıktı. Acımasız yarışları nedeniyle "Yamyam" lakaplı Belçikalı Eddy Merckx, Fransa Bisiklet Turu'nu 5 kez kazandı (1969-72, 1974) ve 34 etap zaferiyle rekor kırdı.

Hakimiyeti çıtayı belirleyen Merckx, genel olarak gelmiş geçmiş en dominant bisikletçi kabul ediliyor. Onun ardından, Tour de France'ı 5 kazanan Fransız Bernard Hinault (1978–85) ve 5 kez üst üste kazanan İspanyol Miguel Indurain (1991–95) geldi. Anquetil, 1960'larda 5 zafer kazanan ilk bisikletçi olmuştu ve bu zaferleri 1957 ile 1964 yılları arasında elde etmişti.

1980'lerde ve 1990'larda Tur daha küresel hale geldikçe, dünyanın dört bir yanından şampiyonlar ortaya çıktı. Amerikalı Greg LeMond üç kez kazandı (1986, 1989, 1990) ve Avrupalı dışından gelen ilk şampiyon olarak yarışın uluslararası statüsünü pekiştirdi.

LeMond'un gelişi ve İspanya, Britanya, Kolombiya, Avustralya ve diğer ülkelerden çıkan şampiyonların sayısının artması, Tur'u kazanmanın artık sadece Fransızlar veya Belçikalıların tekelinde olmadığını açıkça gösterdi. 1990'da LeMond'un üçüncü zaferi, Tur'un gerçek bir "dünya" etkinliği haline geldiğinin kanıtı olarak geniş çapta kutlandı.

Ancak Tour de France'in muhteşem tarihinde skandallar da var. Özellikle doping, bu yarışa defalarca gölge düşüren en büyük unsur. 1998 Festina Olayı, bir dönüm noktasydı. Festina takımının arabasını durduran polis, büyük miktarda yasaklı madde buldu. Birkaç gün içinde Festina takımının tamamı yarıştan ihraç edildi. Bu olay, bisiklet sporunun en iyi takımlarından birinde yürütülen "planlı bir doping programı"nı ortaya çıkardı ve Dünya Dopingle Mücadele Ajansı'nın (WADA) kurulmasını hızlandırdı.

Daha sıkı testler yapılmaya başlansa da bisiklet sporunun güvenilirliği sarsıldı: Özellikle Fransız taraftarlar, 1998'deki kavgaları ve suçlamaları hiç unutmadıkları için yarışlara yeniden güven duymuyor. 

Doping nedeniyle mirası altüst olan en ünlü şampiyonsa Lance Armstrong. Teksaslı sporcu, kanseri yenerek 7 kez üst üste Tour de France'ı kazandı (1999-2005) ve uluslararası bir ikon haline geldi.

Ancak onlarca yıldır süren şüpheler, ABD Dopingle Mücadele Ajansı (USADA) tarafından kapsamlı bir soruşturma açılmasına neden oldu. 2012'de sporun yönetim organı Uluslararası Bisiklet Birliği (UCI), USADA'nın "spor tarihinin en sofistike, profesyonel ve başarılı doping programı"nın Armstrong'un zaferlerini mümkün kıldığı yönündeki bulgularını resmen kabul etti. Armstrong'un 7 şampiyonluğu da elinden alındı.

fghyjukı
Lance Armstrong, "Beni 1995'e, herkesin doping yaptığı günlere geri gönderseniz muhtemelen yine yapardım" diyor (Reuters)

Dönemin UCI Başkanı Pat McQuaid, kararın ardından "Lance Armstrong'un bisiklet sporunda yeri yok" açıklamasını yapmıştı.

Dopingden yakalanan başka şampiyonlar da var. Örneğin 2010 şampiyonu Alberto Contador, clenbuterol kullanımı nedeniyle bir unvanından mahrum bırakıldı ve çeşitli dönemlerden birçok bisikletçi doping testlerinde başarısız oldu. Doping, Tur'un her dönemini lekeleme tehdidi oluşturan hassas bir konu olmaya devam ediyor.

Güvenlik sorunları da tartışmalara yol açıyor. Dağ inişleri ve dar yollar, kazaların ciddi sonuçlara yol açabileceği anlamına geliyor. 1995'te İtalyan Fabio Casartelli, yüksek hızda bir iniş kazasında trajik bir şekilde hayatını kaybetti ve bu olay, daha sonra kaskların zorunlu hale getirilmesine neden oldu. 

Son yıllarda seyircilerin müdahaleleri de kazalara neden oluyor. Örneğin, 2023 Turu'nda, yola eğilen bir taraftar 15. etapta büyük bir zincirleme kazaya neden oldu: Sarı mayonun favorisi Jonas Vingegaard da dahil Jumbo-Visma takımının bisikletçileri sert bir şekilde düştü ve takım daha sonra yasal işlem başlatmayı bile düşündü.

Polis, coşkulu kalabalık ve bisikletçilerin güvenliğini arasında denge kurmak zorunda: Organizatörler, hayranların parkura geçmemelerini ve tehlikeli duman bombaları kullanmamalarını istese de uzun dağ etaplarını denetlemek, yarış yetkilileri için "sağlık ve güvenlik kabusu" olmaya devam ediyor.

Tur, aynı zamanda siyasi veya sosyal protestolar için beklenmedik bir sahne haline geldi. Dikkat çeken olaylar arasında iklim aktivistlerinin eylemleri de yer aldı. 2022'deki 10. etapta, Dernière Rénovation grubundan birkaç protestocu kendilerini yola yapıştırarak yarışan grubu engelledi ve iklim değişikliği konusunda acil önlem alınmasını talep etti. Yarış, protestocular kaldırılana kadar durduruldu. Bu eylemler dünya çapında manşetlere taşındı ve diğerlerini gelecekteki yarışlarda benzer aksaklıklar yaratmaya teşvik etti. 

Uluslararası politika da yarışta yer buldu: Bu yıl 17. etap boyunca düzinelerce seyirci, bisikletçiler geçerken Filistin bayrakları sallayıp "Özgür Filistin" yazılı pankartlar açtı, sloganlar attı ve İsrail destekli Israel–Premier Tech takımının ihraç edilmesini istedi. Bu takımdaki bir İsrailli bisikletçi kendini güvende hissetmediğinden şikayet etti.

dfghyju
Dieulefit adlı yaklaşık 3 bin nüfuslu bir kasabada mağaza işleten Vanessa Huguenin, Tur'un görünürlüğünden yararlanmak için bu etkinliğin yaklaşık iki aydır planlandığını söyledi (Reuters)

Tour de France gelişmeye devam ediyor. Modern takımlar son derece taktiksel ve genellikle veriye dayalı stratejilerle yönetiliyor. Güç ölçerlerin, aerodinamik analizlerin ve gerçek zamanlı radyo iletişiminin kullanımı, yarışları çok kontrollü hale getirdi. Hatta geleneksellikten yana bazıları bunun yarışın spontanlığını yok ettiği eleştirisinde bulunuyor.

2025'te Groupama-FDJ patronu Marc Madiot, sürekli iletişimin bisikletçileri “uzaktan kontrol ettiğini” ve kaza riskini artırdığını savunarak, yarış radyolarının ve güç ölçerlerin yasaklanmasını önererek tartışmayı yeniden alevlendirdi. Onun yorumları daha geniş bir tartışmayı yansıtıyor: Radyolar olmadan bisikletçiler daha içgüdüsel kararlar almak zorunda kalabilirler ancak takımlar radyoların kazaları veya mekanik arızaları hemen bildirerek güvenliği de artırdığını savunuyorlar.

Yararlanılan kaynaklar: The Guardian, Rouleur, AP, Aspetar, Reuters