Ortadoğu’da Ulusal Güvenlik Doktrinleri: İsrail ve İran

Bölgesel temelde ulusal güvenlikle ilgili kararları olaylar çerçevesinde almak yerine ölçeklenebilir, resmi bir doktrin oluşturmanın önemine ilişkin bir fikir birliği söz konusu

Daha önce Ürdün'de düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nden bir kare (Reuters)
Daha önce Ürdün'de düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nden bir kare (Reuters)
TT

Ortadoğu’da Ulusal Güvenlik Doktrinleri: İsrail ve İran

Daha önce Ürdün'de düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nden bir kare (Reuters)
Daha önce Ürdün'de düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nden bir kare (Reuters)

Nebil Fehmi (Mısır eski Dışişleri Bakanı)
Devletin ulusal güvenlik doktrini genellikle egemen kararların beka konuları çerçevesinde alınması temellerinin ve kavramlarının bir sonucu olarak tanımlanır. Diplomatik eylem aşaması geçtikten sonra ordu ve güvenlik güçlerinin devreye girmesi için gerekli gerekçeleri ve bunun kurallarını oluşturur.
Ulusal güvenlik meselelerinin önemi göz önüne alındığında, güvenlik ve istikrara yönelik herhangi bir tehdit karşısında hazırlıklı olmak amacıyla bu konuda genelde dünya ve özelde ise Ortadoğu'da yayınlananları düzenli bir şekilde takip ediyor, Mısır ve Arap ülkelerinin çıkarlarını korumanın yollarını arıyorum.
Bugün, bu konuda makaleme Arap olmayan Ortadoğu ülkeleriyle başlayacağım.
İsrail Ulusal Güvenlik Doktrini
İsrail Devleti'nin ulusal güvenlik doktrinini formüle eden ve bununla ilgili unsurları açıklayan resmi bir belgenin olmamasına rağmen, birçok Batılı ülkede, özellikle büyük ülkelerde olanlara benzer ulusal güvenlik kararlarını olaylara bağlı olarak ya da tehlikelere yanıt olarak almak yerine geliştirilebilecek resmi bir doktrinin benimsenmesinin önemi konusunda bölgesel genel bir fikir birliği söz konusu.
İsrail’de bu konuda 1952 yılında İsrail’in ilk Başbakanı ve İsrail Devleti’nin kurucusu David Ben-Gurion'un kabinesine sunduğu bir belgeden sonra en son 2015 yılında İsrail Genelkurmay Başkanı tarafından Savunma Bakanlığı için stratejik bir belge hazırlama girişiminde bulunulduğu, ardından İsrail’in eski Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun 2018 yılında bununla ilgili resmi bir belge hazırladığı ve 2019 sonbaharında ise bazı ordu komutanlarının İsrail ulusal güvenliğine ilişkin bir belge hazırladığı biliniyor.
Bu ve diğer birçok makalenin gözden geçirilmesi, kendi alanını fazlasıyla aşarak komşularının alanına giren İsrail’in ulusal güvenlik doktriniyle ilgili ilkelerinin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
Bu doktrinin odak noktasını şu unsurlar oluşturuyor:
1-Tel Aviv ile ondan sadece 10 kilometre uzaklıktaki “Yeşil Hat” (1949 Ateşkes sınırı ki daha sonra 1967 Sınırları olarak anılacak hat) arasında olduğu ve güçlerini bir cepheden diğerine aktarma yeteneğini her zaman koruması.
2-Başkalarına güvenmeden kendini koruma konusunda kararlı olması.
3-Ordunun güçlü ve zorunlu askerliğe dayalı olması,
4-Ordunun caydırıcılığını ve komşularının askeri imkanlarına karşı stratejik üstünlüğünü koruması, güvenlik ve istihbarat alanında çeşitli meziyetlere ve belirli hedeflere doğrudan askeri saldırılara izin veren akıllı silahlara sahip olması.
5-Modern teknolojik gelişmelerle birlikte ordunun siber savunma yeteneklerinde ve İsrail askeri harcamalarında bir artışa yol açan ülkenin altyapısını savunma yeteneğini sürdürmesi gerektiği konusunda geleneksel bir ortak görüş olması.
İsrailli analistler, son zamanlarda hesapsızca yahut önleyicilik amaçlı bir takım savaşlara girilmemesi konusunda uyarıyorlar. Caydırıcılık konusundaki gücüne güvenmeyi ve askeri çatışmaları sınırlarından uzak tutmayı tercih eden İsrail’in, her zaman manevra kabiliyetine vurgu yaparak aynı anda her iki tarafta da saldırgan askeri operasyonlar gerçekleştirebileceğine işaret ediyorlar.
Analistler, İsrail’in özellikle sahanın Batı Şeria, Ürdün Nehri veya Lübnan olması halinde her zaman güçlü saha ve bölgeyi kontrol etme yeteneğine sahip olması gerektiğine inanıyorlar. İsrail'in doğu sınırlarındaki sahalarda yaşanan şiddetli bölünmeler çerçevesinde ulusal güvenlik doktrininin bir tablosunu tamamlamanın zor olduğuna dair kesin bir inanç olması da dikkat çekici.

İran Ulusal Güvenlik Doktrini
Öte yandan İran'ın da ulusal güvenlik doktrinini ortaya koyan resmi bir belge bulamadım. Bunun yerine İran'ın yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin, seçilmesinden sonraki daha katı görünen politikaların bazılarını ortaya koyan ilk resmi konuşmasında, İran’ın ulusal güvenlik kavramını ve İran’daki uygulanışının sınırlarını ve yönelimlerini yansıtan bazı temellerden bahsetti.
Reisi liderliğindeki İran’ın politikalarını okumanın öncelikli ve en önemli yanı, İran'ın özellikle bazı büyük ülkeler tarafından hedef alınan bir ülke olarak, sınırlarından çok uzakta karşılaşabileceği tehditlere karşı koyması gerektiğinin altını bir kez daha çizmesi oldu.
Bunun İran'ın bölgesel politikalarının ve bölgesel meselelere katılımının en azından yakın gelecekte azalmayacağının bir göstergesi olduğunu belirten Reisi, ülkesinin doğuya daha fazla önem vereceğini, yani İran'ın Batı'ya veya büyük ülkelere olan geleneksel ilgisinin azalacağını vurguladı. Bu, İran’ın geçmişte uluslararası kutuplar ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki küresel denge bağlamında Batı'ya büyük önem veren tarihi ulusal güvenlik kavramında Doğu’ya doğru bir yönelimle önemli bir değişimin yanı sıra Çin'in Ortadoğu'daki artan etkisinin ve ABD ile rekabetinin artması demektir.
Reisi ayrıca, İran’ın son zamanlarda özellikle komşularıyla doğrudan ve büyük ülkelerden uzak bir şekilde diyalog kurmasının İran'ın hesaplarında daha iyi bir müzakere konumuna getirdiğine dair bir kanaatle İran siyaset sahnesinde sıkça dillendirilen bölgedeki komşularıyla ilişkilerini geliştirmeye yönelik ilgisini dile getirdi. Burada, bir yandan akademik temaslar diğer yandan Ummanlı ve Iraklı yetkililerin Suudi Arabistan ile İran arasında yürüttükleri sakinleştirme çabalarına dair söylenenleri gözden kaçırmamalıyız.
Reisi, şu an İran ile dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmayı canlandırmak için yapılan müzakerelerin devam ettiği uluslararası diplomatik çabaları sürdürmekle ilgilendiğini ve halen tüm tarafların anlaşmanın ölmesini istemediğine inandığını belirtmeyi de ihmal etmedi. Bilindiği gibi müzakerelerin son aşamalarının çok hassas geçeceğini kaydeden İran tarafı, ABD ve Avrupa Birliği'nin (AB) imzalanan anlaşmayı ihlal ederek tek taraflı olarak attıkları adımların tekrarlamamasını sağlamakta kararlı. Reisi, ayrıca nükleer anlaşmayı canlandırmaya yönelik bir uzlaşının, İran'ın balistik füze yetenekleriyle ilişkilendirilmesini ise reddediyor. İran'ın bölgesel metodolojisiyle ve sınırlarından uzaktaki çatışmalara girme yahut tehditlerle mücadele etme arayışıyla bağlantılı böyle bir tutumu var.
İsrail veya İran'da ulusal güvenlik doktrinini tanımlayan resmi bir belge olmasa da her iki ülkenin de güç kullandığı koşullar ve bunun temeli hakkında birkaç açık gösterge var. Bunlar, iki ülkenin geleneksel birer rakip, hedef ve ortak olmalarına rağmen, çoğu zaman Arap sahalarındakilerin çok ötesine geçen göstergelerdir.
Arap ülkelerinin ulusal güvenliklerini tek başlarına veya bölgesel olarak tanımlayan daha net kavram ve temelleri netleştirmeleri daha uygun olmaz mı?
Konuyu sonraki makalelerde ele almaya devam edeceğiz…



Güney Sudan'da eski istihbarat başkanının evinde şiddetli silah sesleri duyuldu

Güney Sudan'ın başkenti Juba (sosyal ağ siteleri)
Güney Sudan'ın başkenti Juba (sosyal ağ siteleri)
TT

Güney Sudan'da eski istihbarat başkanının evinde şiddetli silah sesleri duyuldu

Güney Sudan'ın başkenti Juba (sosyal ağ siteleri)
Güney Sudan'ın başkenti Juba (sosyal ağ siteleri)

Askeri bir kaynak, dün Güney Sudan'ın başkenti Juba'da, geçen ay görevden alınan eski istihbarat başkanı Akol Kor'un ikametgahında şiddetli silah sesleri duyulduğunu doğrularken, Birleşmiş Milletler de onu tutuklama girişiminden söz etti.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre silahlı saldırı, Juba Havalimanı yakınında akşam saat 7 civarında (17:00 GMT) başladı ve yaklaşık bir saat sürdü.

Birleşmiş Milletler, bölgedeki çalışanlarına yönelik yaptığı uyarıda, "eski istihbarat servisi başkanının tutuklanmasıyla ilgili" bir silahlı saldırı yaşandığını bildirdi ve güvenli yerlerde kalmalarını tavsiye etti.

Güney Sudan Halk Savunma Kuvvetleri'nin askeri sözcüsü Nol Ruai Kong, Birleşmiş Milletler Ülke Misyonu (MINOS) radyo istasyonuna "eski istihbarat başkanının evinde silahlı saldırı yaşandığını" söyledi.

Ruai Kong, "Buna güvenlik sağlamak için orada konuşlandırılan ilave güvenlik güçlerimiz de dahil" dedi.

"Ne olduğunu bilmiyoruz ve bu yanlış anlaşılma silah sesine dönüştü ve 2 asker yaralandı" diyen Ruai Kong, "Bundan sonra olay yerine koştuk... ve onlara durmalarını emrederek, durumu kontrol altına almayı başardık" ifadelerini kullandı.

Sudan Post gazetesine konuşan "operasyona katılan bir askeri kaynak", Akol Kor'un "onlarca mensubunun öldüğü ve yaralandığı" şiddetli çatışmalar sonrasında tutuklandığını, ancak tutuklamanın henüz resmi olarak doğrulanmadığını söyledi.

Sudan Post gazetesine göre, sosyal medyada yayılan ve gazete tarafından yayınlanan diğer fotoğraflar, eski istihbarat müdürünün ikametgahının yakınında trafiğin neredeyse durduğunu gösteriyordu; gazeteye göre, silah seslerinden korkan sürücüler arabalarını terk ederek kaçtılar.

Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir, ekim ayında ülkenin bağımsızlığını kazandığı 2011 yılından bu yana bu görevi sürdüren Ulusal İstihbarat Teşkilatı Başkanı Akol Koor'u görevden aldı ve onu huzursuzlukların yaşandığı Warrap Eyaleti'nin valiliği görevine atadı.

Bu adımın nedenleri belirtilmedi. Bu karar, hükümetin aralık ayında yapılması planlanan ülke tarihindeki ilk seçimler için iki yıllık yeni bir erteleme açıklamasından haftalar sonra geldi.

Güney Sudan bağımsızlığından iki yıl sonra, 2013 yılında rakipler, Salva Kiir (başkan) ve Riek Machar (birinci başkan yardımcısı) arasında kanlı bir iç savaşa sürüklendi ve 400 bin kişi öldü, milyonlarca kişi yerinden edildi.