ABD ile Taliban arasında DEAŞ’la mücadelede koordinasyon

DEAŞ liderleri hakkında bilgi sağlayanlara 20 milyon dolar ödül verileceği duyuruldu.

DEAŞ- Horasan unsurlarının Eylül 2020’de yayınlanan görüntüsü. (Twitter)
DEAŞ- Horasan unsurlarının Eylül 2020’de yayınlanan görüntüsü. (Twitter)
TT

ABD ile Taliban arasında DEAŞ’la mücadelede koordinasyon

DEAŞ- Horasan unsurlarının Eylül 2020’de yayınlanan görüntüsü. (Twitter)
DEAŞ- Horasan unsurlarının Eylül 2020’de yayınlanan görüntüsü. (Twitter)

ABD, Afganistan’da DEAŞ’a karşı mücadelede Taliban ile iş birliğini ve koordinasyonunu sürdürdüğünü duyurdu. Söz konusu iş birliği Taliban ile 2020 başlarında imzalanan anlaşma uyarınca güvenlik ve istihbaratta koordinasyon sağlanmasını kapsıyor.
Dışişleri Bakanlığı, Diplomatik Güvenlik Dairesi tarafından yürütülen ‘Rewards for Justice’ (Adalet için Ödül) programı aracılığıyla, Horasan-DEAŞ terör örgütü lideri Sanallah el-Gaffari’nin yakalanması için bilgi veren herkese 10 milyon dolar, Kabil Havalimanı’ndaki terör saldırısının failleri hakkında bilgi verenlere de 10 milyon dolar olmak üzere 20 milyon dolar ödül verileceğini duyurdu. ABD’nin 26 Ağustos 2021’de Kabil’den geri çekildiği sırasında düzenlenen saldırıda 13’ü ABD askeri olmak üzere 185 kişi yaşamını yitirmişti.
Terörle Mücadeleden Sorumlu Birinci Koordinatör Yardımcısı Christopher Landberg, 8 Şubat’ta düzenlediği basın toplantısında ABD’nin ‘DEAŞ-Horasan ile mücadeleye’ ve ‘Afganistan’ın bir daha asla uluslararası terörizm platformu haline gelmemesini sağlamaya’ kararlı olduğunu söyledi. DEAŞ’ın geçmiş yıllarda ABD ve NATO güçlerinden ağır kayıplar vermesine rağmen ‘dirençli bir düşman’ olduğuna dikkat çeken Landberg, örgütün geniş varlığının ve Afganistan’ın doğusunda geniş çaplı yoğunlaşmasının, ülke genelinde ölümcül saldırılar başlatma yeteneğini kanıtladığını vurguladı. ABD’li yetkili, ülkesinin terörle mücadele için mevcut tüm araçları kullanarak bu kalıcı tehdide karşı koymaya kararlı olduğunu vurguladı.
Şarku’l Avsat’ın ABD’nin Afganistan’da DEAŞ ile mücadelede Taliban hükümetiyle iş birliği ve örgütün bölgede sahip olduğu yetenekler hakkındaki sorusuna yanıt veren Christopher Landberg, “DEAŞ- Horasan koluna katılan savaşçı sayısı 3 bin ile 5 bin arasında değişmekle birlikte kesin sayıyı belirlemek zor” dedi. Söz konusu savaşçıların nüfus merkezleri de dahil olmak üzere ülkenin dört bir yanına saldırı düzenleme yeteneğine sahip olduklarına dikkat çeken yetkili sözleirni şöyle sürdürdü:
“Taliban, DEAŞ’ın düşmanı olarak görülüyor. Önceki yıllarda olduğu gibi DEAŞ-Horasan’ın peşine düşmek için büyük nedenleri vardı. Taliban’a karşı çok sayıda DEAŞ saldırısı gerçekleştirildi. Tabii ki geçtiğimiz ağustos ayında havaalanına yapılan korkunç saldırı da buna dahil. Taliban ile temas halindeyiz. Doha anlaşmasından ve bu duruma uzanan müzakerelerden bu yana Taliban’dan Afganistan’ın bir daha asla ABD’ye veya müttefiklerimize karşı dış terörizm için bir üs olarak kullanılmamasını sağlamasını beklediğimiz konusunda çok nettik. Taliban, ABD’nin Afganistan temsilcisiyle yaptığı görüşmelerde dile getirdikleri, DEAŞ’a karşı koyma taahhüdüne tam olarak uyuyor.”
Örgütün Horasan’daki kapasitesi ve Taliban’ın onlara karşı koyma kabiliyeti hakkında tartışmalar ise sürüyor.
Terörle Mücadeleden Sorumlu Birinci Koordinatör Yardımcısı, ülkesinin ABD hükümetinin terörist grupları belirlerken kullandığı ‘Adalet için Ödül’ önerisinin yanı sıra askeri ve diplomatik yetenekleri kullanmaktan çekinmeyeceğini söyledi. Landberg açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Afganistan ve ötesindeki terör ortamı, terör şiddetine karşı radikalleşmeyi etkili bir şekilde önlemek amacıyla birlikte çalışmak için esneklik ve sürekli bağlılık gerektiriyor. Geçen hafta liderlerinin öldürülmesiyle DEAŞ’a oldukça sert bir darbe indirdik. Yeteneklerini baltalamak ve dış planlama yapmalarını engellemek için her fırsatı değerlendirmeye devam edeceğiz. Sahra Altı Afrika da dahil olmak üzere birçok DEAŞ ağı ve DEAŞ’a bağlı şirket var. Birçok faaliyeti, bulundukları bölgede, yani yerel ve bölgesel olarak yürüttüklerini fark ettik. Bu noktada Avrupa’ya, ABD’ye ve diğer müttefiklerimize saldırma konusundaki çıkarlarından endişe duyuyoruz. Ancak bunu yapma yeteneklerini azaltmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
ABD’li yetkili, Afganistan’daki DEAŞ’a ulaşan fon kaynakları hakkında ise  herhangi bir terörist grubun, temel suç faaliyetlerine ek olarak gasp ve adam kaçırma yoluyla farklı para toplama araçlarına sahip olacağını söyledi. Landberg, örgütün Suriye ve Irak’taki örgütün kökeninden gelen halen büyük mali rezervleri olduğunu ve bunları gerektiği gibi dağıtabildiklerini belirtti. “Bu yüzden DEAŞ-Horasan’ın tüm bu fonları toplama girişimlerinin peşinde olduğunu düşünüyorum” ifadesini kullandı.
1984’te ortaya koyulmasından bu yana ‘Adalet için Ödül’ programı, dünya çapında 100’den fazla kişiye 200 milyon dolardan fazla ödeme yaptı. Bu kişiler, terörizmi önlemeye, terörist liderleri adalete teslim etmeye ve ABD’nin ulusal güvenliğine yönelik tehditleri çözmeye yardımcı olarak, eyleme geçirilebilir bilgiler sağladı.
Dışişleri Bakanlığı Haziran 2020’de, Şihab el-Muhacir olarak bilinen DEAŞ-Horasan lideri Sanallah el-Gaffari’yi terör listesine dahil etti. Ancak DEAŞ- Horasan, 2015 yılında yabancı terör örgütleri listesine alındı ve ABD yargı yetkisi altındaki tüm mal varlıkları yasaklandı. ABD’li isimlerin de genel olarak kendi çıkarları için onlarla herhangi bir ilişkiye girmesi yasak.

İç Güvenlik Bakanlığı’ndan uyarı
Teksas’taki bir sinagogda geçen ay yaşanan rehine krizi ve tarihi kolejleri ve üniversiteleri havaya uçurma tehditleri sonrasında ABD İç Güvenlik Bakanlığı, yerli ve yabancı radikalizm yanlısı gruplardan artan tehditlere karşı uyarı yaptı.
ABD ajansından gelen uyarılar, ülkedeki okulların geçen hafta derslerini iptal etmesi sonrasında geldi.  
Reuters tarafından aktarılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Tarihi kolejler ve üniversitelere, diğer kolej, üniversite, sinagog ve kiliselere yönelik tehditler, endişe uyandırıyor. Bu tehditler, radikalizm yanlısı oluşumlara şiddet için harekete geçmeleri konusunda ilham verebilir.”
Bakanlık DEAŞ veya ona bağlı kuruluşların, ABD özel kuvvetlerinin ‘geçen hafta Suriye’de örgüt lideri Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi’nin ölmesine neden olan’ bir saldırı- nedeniyle açık bir biçimde intikam çağrısında bulunabileceği konusunda uyardı.
İç Güvenlik Bakanlığı, yabancı terör örgütlerinin destekçilerinin, 15 Ocak 2022’de Teksas vilayetindeki Colleyville’deki sinagoga yapılan saldırı gibi tekrar eden eylemlere teşvik ettiğini kaydetti. ABD istihbarat servisleri, aylar önce beyaz fanatizmleri gibi ırkçılık ve radikalizm yanlılarının şiddete başvuracağı tehdidi konusunda uyarmıştı. İstihbarat, bu kesimlerin kitlesel sivil can kayıplarına neden olan saldırılar gerçekleştirmeye çalışabileceklerini belirtilmişti.
ABD istihbarat servislerinden şu açıklama yapıldı:
“Yabancı teröristler, ABD’yi ve halkını hedef almaya kararlılar. Saldırıları planlamak için yurt dışındaki güvenlik ortamından yararlanmaya çalışabilirler.”



Netanyahu tam olarak ne istiyor?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu tam olarak ne istiyor?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

Sadece dünyada değil, İsrail'de de şaşkınlık ve hoşnutsuzlukla “Başbakan Binyamin Netanyahu tam olarak ne istiyor?” sorusu soruluyor.

Gazze Şeridi’nde gerçekten bir çözüme ulaşmak, İsrailli rehinleri geri getirmek ve İsrailli askerlerin kanının dökülmesini engellemek istiyor mu? Yoksa sırf savaşmak için savaş mı istiyor?

Netanyahu, Hamas'ı anlaşmaya yanaşmamakla suçlamıştı. Şimdi ise Hamas Mısır ve Katar tarafından sunulan öneriyi kabul etmişken neden Gazze Şeridi'ni işgal etmekte ısrar ediyor ve orduyu planını değiştirip işgali hızlandırmaya zorluyor?

İlk bakışta, İsrail, Kahire ve Doha'nın Washington ile tam koordinasyon içinde Hamas liderliğini öneriyi koşulsuz ve değişiklik talep etmeden kabul etmeye ikna etmek için gösterdiği çabalarda yer almamış gibi görünüyor. Mısırlılar, Katarlılar, hatta ABD’liler ve hatta İsrailli yetkililer, Netanyahu'nun bu çabalarla yakından bağlantılı olduğunu doğruladılar. Netanyahu, örneğin serbest bırakılacak Filistinli tutukluların sayısı gibi arabulucuların kabul ettiği veya ofisiyle bu konuda uzlaşma sağladığı birçok şart ve talep öne sürdü.

İsrail, her İsrailli rehine karşılığında ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış 120 Filistinliyi serbest bırakmayı kabul ederken, Hamas 200 tutuklunun serbest bırakılmasını talep etti ve 150 kişide anlaşma sağlandı.

İsrail, Gazze Şeridi'nden çekildikten sonra, 2-3 kilometre genişliğinde bir güvenlik kuşağında askerlerini tutmak istedi, Hamas ise sadece 500 metreye razı oldu, sonra mesafenin 1200 metre, bazı yerlerde ise 1500 metre olması konusunda anlaşmaya varıldı.

Tüm bunlar İsrail ve Hamas ile yapılan müzakerelerde gerçekleşti. Peki, İsrail güçleri tüm Gazze Şeridi'ni işgal etmek için harekete geçene kadar neler oluyor?

Son zaferin resmi

Netanyahu’nun kararsız bir lider olduğu ve hala karar vermekten kaçındığı açık. Ya da Haaretz gazetesinin dünkü başyazısında yazdığı gibi, o zayıf ve hiçbir şeye karar veremiyor. Bu yüzden bir yandan İsrail'in dünyadaki konumunu zayıflatıyor, ama vatandaşlarını kaderlerine terk ediyor.

Netanyahu, Hamas’a baskı yapmak için Gazze’yi işgal etmekten başka çare olmadığını İsrail halkına kabul ettirmeye çalıştı. Böylece bir yandan aşırı sağdaki müttefiklerinin isteklerini yerine getirirken, diğer yandan onların iştahını daha da kabarttı. Şimdi geri adım atması zor. Politikasını Hamas'a karşı sert bir politika olarak pazarlamaya çalışıyor.

dfgtyu
Salı günü Batı Şeria'nın Beyt Sira köyünde İsrail ordusu tarafından yıkılan bir evin enkazını inceleyen Filistinliler (AP)

Netanyahu'nun Hamas'ın öneriyi kabul ettiğine dair yaptığı yazılı açıklamada “İsrail'in politikası sabittir ve değişmemiştir” cümlesinin yer alması tesadüf değil. Bu cümle, aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in Netanyahu'nun sağ kanada verdiği sözleri tutacağına dair hiç güvenmediği sözlerine yanıt niteliğindeydi. Netanyahu, Smotrich'e askeri zafer elde edilmeden savaşı bitirmediğini kanıtlamaya çalışıyor.

Ancak bu tutum, hesaplamaktan kaçındığı başka tehlikeler de barındırıyor.

Netanyahu’nun aşırı sağcı müttefikleri karşısında savaşı askeri bir zaferle sona erdirmek için Gazze'yi işgal etmeye devam ettiğini göstermeye kararlı olmasının bir bedeli var. Hamas liderliği de savaşı askeri bir zaferle, ya da askeri dilde ‘nihai zafer imajı’ ile sona erdirmek istiyor.

Bu tartışmalı bir fikir ve birçok strateji uzmanı bunu ‘en aptalca’ askeri ilke olarak görüyor, çünkü aynı uzmanlara göre bu ilke İsrail için geri tepip onu ‘Gazze bataklığına’ sürükleyebilir.

Örneğin dün Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları, bir İsrail askerini kaçırma operasyonunu neredeyse başarıyla gerçekleştirdi ve pusuda birkaç İsrail askeri yaraladı.

Bu tür faaliyetlerde yakın vadeli işlemler artık yok.

Ne kazanır?

Peki Netanyahu, imzalanması dışında hiçbir eksikliği olmayan bir anlaşma varken böyle yaparak ne kazanıyor?

Kazancı çok.

Netanyahu’nun hesaplarına göre İsrail'de iktidar olanın kendisi olduğu kanıtlanıyor. Eskiden ordusu olan bir devlet olan İsrail, artık kararlarına itaat eden ve onun onaylamadığı askeri operasyonları ‘stratejik tuzak’ olarak nitelendiren bir orduya sahip bir devlet haline geldi.

dfrgt
Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonlar sırasında İsrail askerleri (İsrail ordusu)

Generallerin İsrail toplumundaki konumu zayıflıyor ve bununla birlikte onların arkasında saklanan derin devlet de zayıflıyor.

 Netanyahu yaklaşık yirmi yıldır bu süreci yürütüyor.

Bu şekilde iktidar koalisyonunu güçlendiren Netanyahu, en azından görev süresinin sonuna kadar hükümeti ayakta tutuyor ve böylece, yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan ve kendisini mahkûm edip hapse atmak isteyen mahkeme nezdinde konumunu güçlendiriyor.

Seçimleri ertelemek zorunda kalacağı başka askeri operasyonlar düzenleyebilir.

Haaretz gazetesi dünkü başyazısında şöyle yazdı:

“Netanyahu son iki yılda yedi ayrı savaş bölgesiyle yetinmeyip sanki tüm dünyaya savaş açmaya kararlıymış gibi görünüyor ve böylece dünyadaki Yahudileri İsrail devletiyle birlikte uçuruma sürüklüyor.”

Böyle bir durumda, başarısızlık ölçütü artarsa, ABD Başkanı Donald Trump'ın onu kurtarmak için müdahale etmesi beklenebilir. Trump'ın onu ulusal bir kahraman olarak görmesi ve ‘Onu nasıl hapse atmak istiyorlar?’ diye sorması bunun bir göstergesi olarak yeterli.